"Enter"a basıp içeriğe geçin

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri | Bilgelik & Hikmet | 20. Bölüm

Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri | Bilgelik & Hikmet | 20. Bölüm

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=AK-RqZijLN4.

İNTRO Türkiye’nin Tek Kültür Sanat kanalı TRT2’den, Felsefe Söyleşilerinden merhabalar efendim. Yeniden karşınızdayız. Düşünce öfkümüzü aralamaya, yeni pencereler açmaya devam ediyoruz.
Kavram mühendisliğine devam ediyoruz programımızda ve tabi ki bu mühendisliği bize gerçekleştiren isim Profesör Doktor Şaban Teoman Duralı öncelikli olarak kendisine hoş geldiniz hocam demek istiyorum. Merhaba. Merhabalar canım hocam benim. İyisiniz inşallah. Çok şükür. Sağ olun siz de iyisiniz. Sizi görmekten mutluyuz ve memnununuz hocam benim. Eyvallah karşılıklı gönüller bir olsun. Eyvallah canım hocam benim ve tabi ki programımızda daimi konuğumuz daha doğrusu
editorümüz Beytullah Çakır da aramızda. Hoş geldin Beytullah. Hoş bulduk. Sen de iyisin inşallah. İyiyim çok şükür. Güzel bir program olacak. Güzel sorular hazırladın galiba hocamız için. Vallahi sorular güzel mi değil mi onu çok bilmiyorum ama hazırladık bir şey. Eyvallah çok teşekkür ediyoruz. Teşekkür ederim. Evet değerli izleyenler bir önceki programımızda yine Çin medeniyetinin unsurlarını incelemeye çalışmıştık ve en son kaldığımız bölümde ise hikmet ve bilgelik kısmını hocamız anlatıyordu. Oradaki bilgeliği neler oluşturuyor bilgeliğin unsurları nelerdir bunu anlatıyordu bizlere. Orada kalmıştık değerli hocam. Dilerseniz oradan devam edelim. Hay hay. Efendim iyi akşamlar diliyorum. Sayın seyircilerimiz ve dinleyicilerimize.
E şeyde kaldık bilgelik konusunda ve dedim ki bilgeliğin kendine mahsus bir eğitimi vardır. Bu genel eğitime benzeyen bir olaydır. Yani şeyden aldığımız ailemizden annemizden gördüğümüz eğitimin bir benzeridir.
Nasıl bir şeydir? Hayat yolunda tecrübelerimizi yaşarken orada gördüğümüz uyarılar, orada bize çeki düzen veren bir takım nasihatlar söz konusudur bilgelikte de.
Ve her kültürün bilgesi vardır, bilgeleri vardır. Bir istisna değildir. Bazı kültürlerde bunlar çok öne çıkmışlardır.
Çin bunlardan biridir ve en önemlilerinden biridir diyebilirim. Çin’de ve daha sonra geleceğimiz Hint’te, İran’da bilgeliklerden neyinin ortaya çıktığını göreceğiz.
Bu da çok ilgi çekici bir olaydır. Bilgeliğin eğitimini ele aldığımızda dinin nasıl eğittiğini de görmüş oluyoruz.
Bunlar iç içidir. Dediğim gibi Bilge ulu bir kişidir. İslam’daki karşılığı daha önce belirtmiş miydim unuttum Veli bunun karşılığı.
Hıristiyanlıkta aziz üç aşağı beş yukarı tıpkısı olmasa bile bir benzerlik akrabalık var.
Lao-ce en önemli ve ilk bilgelerden hatta söyledim, taoyu yani yolu bize ortaya koyan işte bu yinyan öğretisini belirleyen büyük bilge.
Bunun bir dergahı var her bilgenin olduğu gibi her Hakimin olduğu gibi diyelim bir dergahı var.
Bilgeliğin başta gelen telkiğini insanı varlığı hakkında bilinçlendirmektir.
Mininçin esası dikkat yoğunlaşmasıdır. Günümüzde moda bir laf var ya bir Türkçe konuşmamak büyük bir sanat haline geldi. Koncentrasyondan bahsederler. Bu dikkat yoğunlaşmasıdır Türkçe dikkat. Adamın biri gelir lao-ceye bir genç.
Ben der kılıç ustası olmak istiyorum. Sizin ününüz bütün Çin’e yayılmış kılıç ustası olarak beni de kılıcı iyi kullanan bir kişi olarak yetiştirin.
İyi diyor. Dergahın ortasında pirinç liflerinden örülmüş bir halı buluyor. Bu halının kenarımdan yürüyeceksin diyor. Ayağının yarısı halıda yarısı da dışarıda olacak. Yani şu şekilde böyle adım adım halıyı dolaşacaksın kenardan.
Ayağının ortası ayası yarısı içeride yarısı dışarıda olmak üzere. 7 yıl boyunca böyle yürüyeceksin.
Adam 7 yıl boyunca o halını böyle tık tık tık tık kenarından yürüyor. 7 yıl bitiyor geliyor diyor ki usta ben 7 yıl yürüdüm böyle.
Şimdi diyor git 7 yıl boyunca odun kırıp dergaha taşı. Biliyorsunuz Yunus’umuz da böyle bir şeyden geçer.
Odun kırıp getirir dergahına seninkisi gider 7 yıl ormandan ağaç keser odunları taşır şeye dergaha. Yine gelir der ki böyle böyle bitirdim.
Peki der şimdi git 7 yıl boyunca kuyuda su çekip getir. Adamın sabrı taşar. Yetti ya böyle şey mi olur dedi. Kılıç ustası olmaya geldim daha kılıcı görmedim ben burada. Bana hiç alakası olmayan işler gördürüyorsun diyor.
Sen bilirsin diyor Laocce. Ve heybesini alır çıkar dergahtan Laocce. Bu da peşinden. Laocce bir tepeye tırmanır dik bir tepeye ki herhalde 70 küsur yaşlarında filan keçi gibi tırmanır.
Ömürde arkasından tık nefes izler. Bu tepenin bir noktasına gelir uçurum vardır burada. Fazla ıkınıp sıkınmadan gerilmeden o yaşlı adam buradan bu tarafa sıçrar geçer.
Laocce. Müp dediğimiz yani başlama noktasında olan mürid şeylerde bizde öyledir. Dergahlarda öğrenmeye gelene mürid.
Öğreten irşad eden mürşiddir. Mürid gelip burada kalır karşıya geçemez.
O arada geriden bir adam daha geliyor. Kör. Laoccenin eski müridlerinden o da gelir burada hiç gerilmeden, ıkınmadan, sıkınmadan hop o uçurum üstten geçer karşıya.
Laocce döner bu müftediye yeni müride. Gördün mü der. Sana verdiğim ama yapmayı reddettiğin eğitimi gören bu adam ne kadar rahat yaşıyor.
E dergah eğitimi kişiyi hayata maddeten ve manen hazırlamakla yükümlüdür.
O verdiğim eğitimler sana yaptırdığım sana sabır kazandıracak, çeliklik kazandıracak, güç verecek. Ne demek 7 yıl boyunca ağaç kesiyorsun ve odunları taşıyorsun. 7 yıl boyunca o halının çevresinde dolanıyor. Dikkat isteyen bir şey. Denge isteyen bir şey. Gücü pekiştirmek üzere kuyudan su çekip getirecek.
Ondan sonra diyor kılıç öğrenmek sudan ucuz bir iş diyor. Bir şey değil. Önemli olan diyor bedenini güçlendirmektir.
Bütün bu Çin’deki daha sonra göreceğimiz Hind’deki beden eğitimleri bedeni çeliklendirmeye hayatın bin bir çeşit girdisine çıktısına hazırlamak üzere yaptırılmaktadır. Yani geçen 2 hafta önce galiba Konfüçyustan bahsederken Kung Fu asıl adı Kung Fu’dur Çincisi ve o dergahında gösterdiği yöntemler daha sonra işte şey olmuştur.
Bu klasikleşmiştir. Günümüzde de Kung Fu şeklinde dövüş sanatları olarak geçiyor. Bunda kavga da edersin. Ne bileyim ben kılıçla sallarsın. Onu da yaparsın. Bunu da yaparsın. Yani sırf bu kavgaya yönelik bir olay değil. Temelinde de savunma var zaten hocam galiba. Savunma sporları diye geçiyor.
Haldırı istenen bir şey değil dediğin gibi savunma fakat savunmadan önce dikkat yoğunlaşması söz konusu. Dikkatin yoğunlaşması seni bilinçli kılmaktadır.
Lao-Chi hastalanır ya da artık çok yaşlıdır ölüm döşeğindedir. Dergahında yatıyor. Bütün müritleri kalkıp geliyorlar.
Mürşidleri de son bir defa görmeye. Bu arada çok uzaklardan bir mürit gelir. Ondan sonra dalar dergahı mürşidinin yanına gelir. Elini öper falan. Bunlar çok yaygındır Asya’da. Bize mahsus değildir bu el öpme. Onu da hemen söyleyeyim. Sadece öpüp alnına götürme bize mahsusdur.
Ama öpme çok geneldir. Bir de Asya’da kapalı bir yere girdiğinde ayakkabını çıkarıyorsun. Bunu bize mahsus değil. Asya’dan geldik ya biz Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzandık. İşte bütün bunlar Asya’dan getirdiğimiz şeyler daha bir sürü başka olay var.
Neyse bu da geliyor atıyor sandaletlerini dalıyor içeri. Mürşidin elini öpüyor falan. Zar zor lautçe başını ondan yana çeviriyor.
İşte adı neyse diyelim Ale olsun Hasan olsun Hüseyin olsun. Ya diyor ayakkabılar nereye koydun diyor. Ya diyor ustam mürşidim ne diyorsun Allah aşkına diyor.
Sen ölüm döşeğindesin seni görmeye geliyorum ben şimdi ayakkabının da esamısı mı okunur diyor. Olmadı diyor git yeniden başla diyor. Bütün eğitime yeniden başla olmamış. Hocam olağanüstü bir disiplin ve o disiplinde devamlılık var. Devamlılık. Dikkat yoğunluğun devam ettireceksin.
Hiç bir şekilde bu şeye tahammülü yok fasılmaya sapma olmaz. Çin olağanüstü bir medeniyet kaynağı menşi menmağı. Hayata dönüktür. Uygulayıcıdır. En mistik çizgi lautçenin getirdiği tavuculuktur.
Öbür bütün o tarikatlar okul diye de tercüme ediyorlar. Ejdemi kaynakları işte İngiliz diye şunaya bu neye okul diye geçer.
Siyah tam ben bunu yine Türkçeleştirdim çiyah diyorum. Siyah gibi bir şey bir Çincesi. Beceremiyorum ben onu. Bu çiyah dedikleri okul değil okula geleceğiz.
Bunlar düpedüz tarikatlardır. Bütün bu bilgelerin kendi tarikatları var.
Lautçeninki dışında kalanlar tümüyle hayata dönünürler. Yaşatırlar. Frankçesiyle söylersek pratiktirler. Uygulayıcıdırlar. Önemli ölçüde devletçidirlar. Devlete esas olurlar. Bana demin sorduğun şeyi de biz buraya yeni geldiğimizde akşam programına.
Bundan 2 hafta önce Konfüccüsü Şeyh Eman Mahu Konfüccüsü’nü söylediniz. Nasıl oluyor bu Konfüccüsü yaptıklarını yıkmaya kalkan bir kişiydi işte. Kültür devrimi.
Devrim geçmişi yıkıp her şeyi yeniden inşa etmek demektir. Mahu’da bir devrim meydana getiriyor. Şeye benzer yer şekillerinde gördüğümüz deprem şiddetli ağzımızdan yer alsın. Depreme benzer. Toplumsal depremdir devrim.
Geçmişi tasfiye edip yeniden inşa edecek ama bildiği alıştığı bu benim teşhisim. Yani hiçbir zaman Mahu kalkıp ben Konfüccüsü falan dememiştim. Kimse şimdi kalkıp da bana böyle bir tarizde bulunmasın. Ya bu adam ne diyor? Mahu’yu tutup Konfüccüsü ilan etti falan. Öyle bir şey yok.
Ama gördüğüm manzara bu. Ve ben bunu dediği alını da anlatmıştım. Çin’de bir felsefe hocasına, profesyon olan bir kişiye sordum dedim böyle böyle görüyorum ben.
Doğru görüyorsunuz dedi. Yenis teşhisiniz doğru dedi. Ama tekrar ediyorum bunun resmi kurumlaşmış hiçbir tarafı yok. Hiçbir Mahu’cu ne Mahu’nun kendisi ne de onu izleyen takip eden kişiler Konfüccüs cunuğundan bahsederler. Böyle bir şey yok.
Benim teşhisim. Çin’de başka türlü olamıyorsunuz. Medeniyetin büyüklüğü buradadır. Öyle bir damgalamış ki toplumunu kültürünü ondan çıkamıyor kimse. Yazı biçimini bile değiştirmemiş bir medeniyetten bahsediyoruz hemen hemen değiştirmemiş. Yani ufak müdahaleler var belki ama.
Ee muhafazakar olurlar. Büyük medeniyetler muhafazakardırlar. Lilleri yazıları vesaire de öyle kalır.
Bugün baya okumuş yazmış iyi bir öğrenim görmüş bir Çinli 3000 yılan yakın zaman önce yaşamış Konfüccüsü ve öbürlerini metinlerinden okuyup anlayabiliyor.
Tıpkı bir arabın kalkıp bin şu kadar yüz yıl önce çıkmış olan Kur’an’ı okuyabilmesi gibi anlaması gibi. Ne bileyim ben. Fransızca biliyorsan kalkıp 400 yıl önce yazılmış bir metni okuyabiliyorsun.
Biraz ufak tefek şeyler değişmiş olabilir. İmlalar değişmiş olabilir ama okuyorsun. Aynı şeyi Farsça için söyleyebiliriz. 500-600 yıl önce yazılmış bir metni tıkır tıkır okuyabiliyorsun. Belediye bir öğrenim seviyesine erişmiş olmalı. Aynı.
Yanlış hatırlamıyorsam lise mezunu bir Çinli 12.000 karakteri biliyorsa gazete şunu bunu okuyabiliyor. 31’in üstünde galiba bilmen lazım ki baya bir kitap edebiyat falan okuyabilesin. Kültürlerin medeniyete geçmiş medeniyete intikal etmiş kültürün en bariz göstergesi üstün bir edebiyata ve onu taşıyabilen olağanüstü bir dile sahip olmaktır.
Kültürün odağında edebiyat vardır. Edebiyatın temelinde şiir. Ama bu büyük edebiyatlar şiirden ibaret kalmamışlardır.
Mesela Çin’de zamanla sahne sanatı gelişmiştir. Sahne sanatı yani tiyatro müthiş bir kaynaktır. Neyin kaynağı? Hikâye ve romanın kaynağı. Onların atasıdır tiyatro. Tiyatroda her şey var. Yunan’a geldiğimizde bahsedeceğiz.
Tiyatroda şiir var, hikaye var, bir de görsellik var, ses var. Yani bugün opera dediğimiz eski tiyatrolara içkin olan bir olaydı. Her an şarkı söylemiyor ama şarkılarda yer alıyor. Hayatın birçok veçesini kuşatan bir şey yani olsaydı. Hayatı vermeye yöneliktir tiyatro.
Temsil sanatları derler zaten hocam. Temsil, tabii temsil sanatıdır. Neyi temsil ediyor? Hayatı. Bilim neyi arıyor? Doğayı araştırıyor. Doğadaki olayları anlamaya ve anlatmaya çalışıyor. Temsil sanatları, tiyatro insanı araştırır, insanı anlatır. İşi insanladır. İnsanı en iyimeden tiyatro dolayısıyla da edemiyattır. Edemiyatta dayanır.
Bunun dışında Çin’in getirdiği neredeyse namütenahi icatlar var. Sonra geleceğimiz Sümer’in yanında ikinci yerde kalır. Onun kadar değildir. Peki Çin’le Sümer arasında bir etkileşim var mı?
Bildiğimiz kadar yok. Görmüyoruz. Görmedik. Peki hocam bilgeler arasında bir etkileşim var mı? Mesela medeniyetlerin bilgeleri var dedik. Örnek veriyorum. Confucius. Örneğini verdik. Diğer bölgelerde de başka bilgelerden bahsediyoruz. Yunan medeniyetinde. Yunan’da hayır. Yok. Yunanlılar Çin’i bilmiyorlar.
Çin’i açık seçik öğrenen ilk medeniyet İslam medeniyetidir. Daha önce Hristiyan medeniyeti Çin hakkında bir fikir ediliyor. Marco Polo filan gidiyor geliyor ama Çin’le doğrudan sürekli bir teması yok. İslam medeniyetinin geldiğimizi de söyleyeceğim. Anlatmaya çalışacağım. Sürekli bir teması olmuştur. Hint medeniyetinin var mı hocam? Var. Hint medeniyetinin çok var. Şimdi Hint’ten söz açtığına göre
Hint ile Çin medeniyetleri aynı bütünün parçaları gibidirler. Biraz sıçradık oraya daha sonra gelecektim ama Çin’e yine dönme mabından şuraya temas etmek istiyorum.
Medeniyetler bizim bir haritamız gelse dünya haritası Amerika’yla birlikte bir dünya haritamız olsa ne iyi olur. Seans yapalım hocam. Geçmişte yaptığımız gibi. Evet geldi. Evet çok iyi oldu. Teşekkür ediyorum.
Şimdi medeniyetler bu mıntıkada yani burası Avrasya ve ilk medeniyetlerin Çin şurada Hint burası Sümer şurası olduğunu söyledik.
Ve buralarda zamanla yayılıyorlar. Yayılma yayılma coğrafyalarını da göstereceğim. Amerika’da medeniyetler ortaya çıkıyor. Burada Toltec, Inka, Maya yanlış söyledim özür dilerim Toltec, Aztec, Maya.
Inka burasıdır şöyle bunlar etkileştiler mi etkileştiler hangileri etkileşme sıklığına bakarak
medeniyetleri medeniyet toplulukları halinde sınıflı. 2 büyük medeniyet camiasından bahsedebiliriz. 2 büyük medeniyet camiasından bahsedebiliriz.
Doğu medeniyetleri camiası.
Doğu medeniyetleri camiası. Batı medeniyetleri camiası. Bu tanımlama size mi ait hocam? Sadece 2 medeniyet camiasından bahsedebiliriz. Amerika’yı bir ara bırakalım şimdi. Bu Doğu medeniyetleri camiasının 3 yıldız medeniyeti var.
Çin, Hint, İslam öncesi İran, Pers.
Bunlar tabi birbirlerinden farklı ama sıkı bir etkileşmelerinde yok değil.
Aralarında bir bağlantı var. İran ile Hint, İran ile Çin, Çin ile Hint arasında.
Çin medeniyeti kuzeye bir ölçüde batıya ve güneydoğu asyaya yayılıyor.
Hint medeniyeti güneye, Güneydoğu’ya burası bir fay hattı. Siyasetle ilgilenenler buna dikkat etmesi lazım.
Var mı bizde öyle geniş çatlı siyasetle ilgilenenler yoksa her şeyde olduğu gibi bu da günü birlik mi? Parti siyaseti değil tabi. O fay hattı nedir hocam? Siyasi strateji bakımından iş görüyorsan Avrasya’nın fay hattı var.
Kırılma noktaları var. Büyük medeniyetlerin çarpışma, çatışma noktaları var. Biri bu güneydoğu Asya’dır. Burada Çin ile Hint’in karşı karşıya gelme durumu vardır.
Her ikisi de eşit olmamakla birlikte kuvvetlice etkilemişlerdir. Kim var burada? Sevgili malaylarım var onlar tabi Müslüman oldular sonra ama gerek Çin gerekse Hint’in etkilerini hala taşırlar.
Siyan var bugünkü adıyla Tayland. Burma her ne kerametse bütün bu adlar değiştirilmiş. Şimdi Myanmar oldu orası. Kamboçya, Vietnam, Laos ve güneyde malayların bir devamı gibi görünen İndonesya.
İndonesya niye iki ayrı devlet Malayya ve İndonesya aynı millet olmakla birlikte, Unus diyelim biz buna olmakla birlikte ayrı birer devlet olmuşlardır. Çünkü oraları sömürge edinenler farklıdırlar. Malayya yani şu yarım adı ve Borneo’nun kuzeyini İngilizler sömürge edinmişler.
Sumatra, Java vesaire bütün bu takım adaları aralı sömürgeleştiren Felemenk’tir, Holanda. Sonuçta bu ikisi ayrı devlet olarak mağamsızlıklarını kazanmışlar. İndonezya 40 yanlış hatırlamıyorsam 9’da, Malayya’da 58’de.
Şimdi bu dediğim sahada Çin, Hint karşılaşması var. 10. yüzyıldan itibaren bu güneydoğu Asya’ya, bir şuraya bu takım adaları Aral’a, Aral denir Türkçe’de takım adaları, bu Aral’a İslam medeniyeti de dahil olmuştur.
O da girmiştir. Kuzeyde Çin’in etki alanı yani Çin medeniyeti giren kültürler, Moğollar, atalarımız, Hunlar ve Müslümanlığa değil.
Çin, Türklerin önemli bir kısmı. Önemli bir kısmı diyorum çünkü bir bölümü Hint medeniyetine intikal etmiştir. Uygurlar kısmen Hint medeniyetine geçmişlerdir. Aşağı yukarı çok kalın çizgilerle olmamakla birlikte. Başka kim var?
Ve Japonya ve bu okyanusya’daki ada kültürleri bir kısmı Çin medeniyetini üstlenmişlerdir. Onun kültürleri haline gelmişlerdir.
Gelenekler, görenekler, yazı, din tamamıyla olmasa bile kısmen Çin’in etkisi görünür. Mesela Japonya’da Shinto, bir Hint-Çin karışımıdır.
Hint’ten kaynaklanan çıkan Budacılığın tavcılıkla karşılaşarak Zen Budacılığı haline gelmesi. Shinto her ne kadar bir Japon icadıysa da bu Zen Budacılığı önemli ölçüde etkilemiştir.
Çin’in biraz önce söylediğim gibi müthiş bir iş görme yetisi var.
Hayata dönüktür, o gün bugün Çinli’nin değişmez tutkusu sağlıklı uzun yaşamaktır. Nüfuslarının çok fazla olması da bununla alakalı mı? Bu kaygıyla alakalı mı? Bir şey daha var onu da pek şimdi söyleyemem. Onu da çok meraklılar. Bunları kabartacak, bunları besleyecek ne varsa onunla meşguldurlar.
Yiyecek mesela, bana öyle derdi Çinliler. Yeryüzünde sürünen, uçan, yüzen, yürüyen ne varsa her şeyi biz yeriz. Hiçbir şey elimizden gözümüzden kaçmaz. Her şeyi mideye indiririz.
En mükemmel mutmaklardan biri Çin mutmakları. Doğudan batıya doğru yürürsek Çin, Osmanlı Türk ve Fransız mutmakları.
Üç temel mutmaklar. Bunlara ikinci dereceden ekleyebilecek mutmaklar var. Hind mutmağı mesela, İtalyan mutmağı. Ama bunlar yıldızdır bu üçü. Nereleri geliyor? İmparatorluktan geliyor.
Alman İmparatoru 2. Wilhelm Sultan Abdulhamid Han’ı ziyaret ettiğinde yemeye oturuyorlar. Wilhelm hayran kalıyor yemeklere.
Abdulhamid’e dönüp ne kadar güzel yemekleriniz var diyor. Abdulhamid kendine mahsus hafif tebessümüyle öyledir diyor. Mutmağın iyisi medeniyetinden belli olur diyor. Ne kadar üstün bir medeniyetin varsa mutmağın da o kadar yükselir.
Bunu ben çok yaşadım. Medeniyetçe pek yükselmemiş kültürlere gittiğimde ülkelere, toplumlara aç kalmayı yemeye tercih ettiğimi söyleyebilirim.
Alışık olmadığımız şeyleri yeme, o ayrı bir konu. Mesela Çin’de de var o. Alışık olmadığımız, yiyemeyeceğimiz yiyememiz. Ama yiyebileceklerimiz de var. Sana seçenek getiriyor. Büyüklüğü orada. Muazzam bir seçenek var. Ben şunu şunu şunu yemiyorum, yiyemiyorum. Muazzamdan geçmiyor filan dediğinde bak bunlar bunlar bunlar da onları yiyebilirim diyorsun.
Benim oda komşum Kuala Lumpur’da bir Çinli hanımın evinde odaları kiralıyorduk. Komşum bir Çinliydi herkes gibi oldu evde.
Doğum gününde mahçede yemekler pişiriyor. Aklınıza gelecek gelmeyecek ne varsa fare kızartıyor. Hamam böceği kızartılıyor. Ateş üzerinden mangal da filan. Bunları görünce ben dedim yiyemem dedim. Senek gibi barbarlara verecek yemeğimiz var diyor. Sen anlamazsın bunları diyor.
Barbar diyor. Neyse tabi bana yiyebileceğim bir şeyi getirdiler. Balıklığı şuydu buydu filan filan. Ne koysa önüne yiyebiliyorsan nefis. Fransız mutfağı gibi Çinliler de şeye çok önem veriyorlar. Yemeğin suyuna, sosa çok önem veriliyor ve çok sulu sepken bir şey oluyor. Bir sürü baharat oluyor. Sarımsağı çok yiyorlar. Olağanüstü sarımsak yer almaktadır. Bildiğiniz gibi sarımsak tadı çok güzel kokusu berbattır.
Buram buram her tarafta sarımsak kokar. Çinli hanımların pişirdiği yemeklerde bütün eve ortalığa yayılır o koku. Evet şimdi Çinlilerin medeniyet çerçevesinde yer almakla birlikte Türkler bir istisna teşkil ederler.
Hem yer alıyor hem almıyor. Birincisi devlet geleneği bakımından çok farklı.
Kelime de çok ilgi çekici. Arapça da devle değişme süreçliliğe işaret ediyor. Halbuki Avrupa dillerinde Latinceden gelen status temelli, stare durmak demektir. Duran bir şeydir. İngilizce de state diyorlar. Fransızca da eta. Almanca da şahadet. Bir tek Rusçası farklıdır. Bir de İzlanda’cısı. Ömürleri hemen hemen hepsi aynı şeyin içinde. Bir de tabi Yunanca farklı. Neyse devlet dediği yapı durağındır. Yer değiştiren bir olay değil. Zaten yerleşik toplumun siyasi, hukuki ve iktisadi teşkilatlanmasıdır.
Çin böyledir. Çin hareket etmemiş bir toplum. Ne zaman oluşmuşsa o devlet o günden bu yana hep aynı yerdedir. Ama hocam herhalde emperyal kaygıları var ki hani çok geniş bir sahaya yayılabilmiş değil mi? Var. Öylesine muhcid bir millet ki bir zamanlar açık denizlere çıkmışlar. Avrupalılardan başka Avrupalı olmayan tek Çinlilerdir açık denize çıkanlar.
15. yüzyılda bu adamlar buradan çıkarlar. Kanton denilen bir şehir vardır bu güneyde. Oradan çıkarlar şu güzergahı izleyerek Hint yarımadası kıyılarının boyunca Basra körfezine.
Oradan da Uman açıklarından Afrika’ya gelirler. Afrika’dan envai çeşit hayvan ve bitki örnekleri alarak Çin’e dönerler. Sonra gelen Çinli hükümdar bir daha açık denizlere çıkmayı yasaklar. Sebebini biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Merkez idare çok koyu, kalın ve müstebit oldu mu? İcatlar yürümüyorlar. Çoğunlukla imparatorluk devletlerinde bunu görüyoruz. Avrupalıların iddia ettiği gibi bu doğruluk, batılık meselesi değil. İmparatorluk devleti müstebit olur. Şehir devletleri tam tersi. Çünkü aralarında rekabet vardır. Aynı coğrafyada bir sürü irili ufaklı devlet vardır.
Birinde oturursun, canını sıkarlar. Canınız cehenneme dersin, basarsın. Aynı din, aynı gelenekler. Sadece devlet değişiyor. Biraz serbest piyasa ekonomisi gibi. Yunan’da bu böyleydi. Sümer’de böyleydi belki.
Sümer’de öyleydi. İtalya’da öyleydi. İtalya neden bu kadar muhcid? Ne arasında İtalya’da var?
Çin imparatorluştukça bu yenilenme kabiliyetini kaybetmiştir. Aşağı yukarı, M.Ö. birinci yüzyıldan itibaren,
hatta M.Ö.’ye bile sarkar, gittikçe kanınlaşan bir imparatorluk havası eser Çin’le. Az önce değil de geçen dersler, geçen konuşmamda, bunlar hep dilime pelesek olmuş şeyler. 50 yıla yakın zaman ders anlatınca böyle oluyor. Hocam izleyiciler de böyle görüyor ama.
Kıyaman Hoca’nın dersi var. Hadi ekran başına diye tweetlere rast geliyorum ben. Evet geçen haftaki konuşmamda da belirttim. Çin devleti çok merkezi bir konumdadır.
Bu şeyleri dumura uğratıyor. Yenilikleri, icatların geçerlilik kazanmasını.
Barut’u icat etmiş adamlar ama savaşta kullanmamışlar. Oyun mayramlarda havayı fişek atmışlar. Bir de kötü ruhları, Çin’leri korkutmuşlar. Müthiş bir kötü ruh korkusu var Çinlerde.
Mesela evlerin damlarını çok sivri yaparlarmış. Düşerse yarılabilsin diye. Bir de şey var geçen okudum. Bu Çince’ye dair bulunan en eski kaynak fal yazıtları olarak geçiyor. Hani bu kötü ruh, cinler vs. dediniz ya onu anımsattı. İlk bulunan yazılı kaynak fal yazıtları olarak geçiyormuş.
Çok önem veriyorlar o fallara, uğursuzluk ayrımlarına. Batıl itikat çok fazla. Şamanlığın çok etkisi var. Kamlığın Türkçe’de kam diyoruz. Moğolca’da şaman. Bu da aslında o mistik bir medeniyet olmasının yansımalarıyla alakalı değil mi hocam?
Tabii tabii. Öyle bir günü var. Yazı Sümer’de icat edildiğine göre 3000’lerde, herhalde 2000 küsurlarda Çin’e ulaşmış olması lazım.
Belki 2000’lerin sonları. Kesin bilmiyorum ya bilmiyoruz. Açık değil o. O tabii daha sonra konuşacağız onu. Olay üstü bir devrimdir. Bütün şeyleri, yapıları, her şeyi değiştiren bir olaydır. Evet yazının bulunması demiştik zaten tarihlerken hocam. Tabii tarih başlayacak.
Son dakikalara girdik hocam. Ben de gördüm şimdi evet. Son dakikalara girdik. Bu şeyle ilgili olarak, son olarak Çin yazıyla tanıştı ve yazının gelişmesiyle birlikte bir takım gelişmelerin de öne açıldı diyebilir miyiz o bölgede?
Çok önemli şeyler açıldı ama onlara gelmeden bu doğu medeniyetleri camiasının melli başlı ortaklıklarından ortak özelliklerinden bahsedip konuyu kapatalım ve bundan sonraki konuşmamızda Hind’e geçelim.
Birincisi temel besin pirinçtir. Temel besin pirinçtir.
İkincisi tamamı olmamakla birlikte doğu toplumları yerde otururlar.
Tamamı olmamakla birlikte dediğim Çinliler yer yer zaman zaman İskem ile benzeri eharetleri kullanmışlardır. Ama çoğunlukla onlar da yerde otururlar. Hindliler öyle. Doğu medeniyetlerinden olmamakla birlikte Araplar dolayısıyla da İslam medeniyeti yerde oturuyor.
Olmamakla birlikte. Türkler doğu medeniyetindeydiler nerede otururlardı diye sorarsanız at üstünde otururlardı. Oturmazlardı. Yürürlerdi sürekli. At üstünde giderlerdi yürümezlerdi de.
Neredeyse onların piyadesi yoktu. Yadak sü dedikleri Türkçe de piyade farklıca yadak sü dedikleri hemen hemen yok gibi bir şeydi. Hepsi atlıydı. Suvariydi.
Onu atlı olarak yürürlerdi. Doğu medeniyetlerinin bir başka özelliği dinin bilgeliklerden doğmasıdır. İstisna din olup olmadığı bir tartışma konusu olan kamlık, şamanlık. Onun bir oluşturucu bilgisi yok. Başka bir takım görenekler var. Sayılma değer mi değmez mi bilmiyorum. Demin bahsettim. Ayakkabıyla içeri girilmemesi. Devlet yapısı ortaklık göstermiyor. Çin medeniyeti dairesinde yaralan devletlerde merkeziyetcilik var.
Türkler burada yine bir istisladır. Hem merkezi bir ağırlık var.
Hem de devlete bağlı başka unsurlara tanınan şeyler vardır. Serbestlik, özellik diyebilirim. Çünkü daha önce söyledim Türk devletleri, Hunlar da öyle, Göktürkler öyle.
Boylar arasındaki ittifaka dayanmaklıydılar. Ama galiba bitiriyoruz. O zaman bunları biz önümüzdeki konuşmamıza bırakalım. Çok teşekkür ediyor hocam. Ağzınıza sağlık. Yine bir pencere daha açtık. Devlet yapısının durağın olması ve hareketli bir devlet yapısının Türklere ait olması ve diğer bazı medeniyetlere ait olmasından bahsettik. Çok önemli konulara temas ettik bugün. Ağzınıza sağlık. Bir sonraki programda inşallah Hint medeniyetine girmek nasip olur. Efendim iyi akşamlar, iyi geceler. Evet değerli izleyenler, felsefe söyleşilerinden bugünlük bu kadar. Umarız ki sizin de ufuğunuza bir pencere açma imkanı bulmuşuzdur bu program vesilesiyle.
Bir sonraki programda tekrar bir arada olmak dilerim. Hoşçakalın.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir