Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri | İklim Şartları ve İlk Konutlar | 7. Bölüm
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=prydT0m6ULU.
İNTRO Türkiye’nin Tek Kültür Sanat kanalı TRT2’den merhabalar. Felsefe Söyleşileri ile yeniden karşınızdayız. Kaybolan ufkumuzu aramaya devam ettiğimiz programımızda
felsefe söyleşilerinde insan nedir sorusuna odaklanarak başlamıştık. Nitekim insan nedir sorusunu anlamadan felsefenin yapılamayacağından bahsetmiştik ve tabii ki programımızı yine aynı tatta devam ettireceğiz. Öncelikli olarak stüdyodaki konuklarımı tanıtmakla devam edelim. Beytullah Çakır, editörümüz aynı zamanda programa sorularıyla katkıda bulunacak. İstanbul Üniversitesi Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri bölümünden
Eyüp Çoraklı hocamız da aramızda hoş geldiniz. Hoş bulduk. Ve tabii ki serdümenimiz programımızın feyiz kaynağı Profesör Doktor Şaban Teoman Duralı. Hocam hoş geldiniz. Hoş bulduk efendim merhamalar. Sağlıklı afiyet desinizdir inşallah. Çok şükür Allah’a. Hocam bir önceki programda eee hayvanın evcilleştirilmesi meselesinde kalmıştık. Ehliyileştirilmesi meselesi. En son ondan bahsetmiştik ve insanın ilk temasa geçtiği hayvanlardan bir
tanesi kurt Türkçe ismiyle Börü’den bahsetmiştik. Börünün insanla olan ilişkisi ve onun avcılık yeteneğini öğrenmesinden bahsetmiştik. Orada kalmıştık. Oradan devam edebiliriz dilerseniz. Olur. Eee sayın seyircilerimizi her zaman olduğu gibi yine saygıyla selamlıyoruz. İyi akşamlar diliyoruz. Bu insan Börü
ilişkisi çok ilgi çekici bir olay. Bir film vardı bir tarihlerde gördünüz mü bilmiyorum. Eee kurtla dans diye bir bir film. Evet. Eee Amerika’nın bu batı vahşi batı dedikleri eee görelerine geçen bir eee ne diyelim cowboy herhalde. Eee orada bir kulübe inşa eder ve eee zamanla işte ötesini belisine atar. Yediği içtiği şeyleri orada bir kurt peydahlanır. O attıkları yemeye başlar. Adam bunu görür. Eee kurtla bir takım temas kurar, bir takım temaslar kurar, bir iletişime geçer. Çok uzun bir olay. Harikulade çekilmiş bir filmdi. O filmde gördüğümüz manzaranın benzeri on ikinci binler o civarda o tarihlerde eee insan ile o zaman da işte obalarla kurt arasında cereyan etmiş olması gerekir. Aslında sadece bir yerde de olmuyor bu. Birçok yerde birden kurt ile işte Türkçesi bölü ile insan arasında eee böyle bir temasa geçildiğini görüyoruz. Mesela Sümerler’de de var. Sümerler bahsederler. Eee kurtla kurdukları temasları bölüyle temaslarını eee zamanla insanın yanından ayrılmıyor. Ondan önce başka hayvanlar var mı yok mu onu da bilmiyoruz. Olabilir. Başka hayvanlarla da kurulan ilişkiler olabilir. Eee
bütün kıtlılarda demiştim. O yanlış mesela Amerika Kuzey Amerika’da ehliyleştirilen bir hayvan yok. Güney Amerika’da bir tek lama vardır. Başka bir hayvandan bahsedilmez. Kuzey Amerika’da hiç mi ehliyleştirilmedi? Hiç ehliyleştirilmedi. Eee Kuzey Amerika’da ne var? Bir kere bölü var. Yani kurt var.
Eee çakal ve şey var. Eee bizonlar var galiba. Biz on var. Belki. Eee yaman domuzu var. Güney Amerika’da da kurt var. Bazı yörelerde. Ve Güney Amerika’da eee dev kuşlar var.
İli kuşlar dev demeyelim ama ili kuşlar. Kondor şeye benzeyen eee Kartal’a benzeyen Kuzey Amerika’da da bu var. Eee Kartal ha burada güzel bir örnek var. Bunu hemen belirteyim ben çektim. Bu fotoğraf size mi ait hocam? Bana ait. Neresi hocam? Neresi? Moğolistan. Moğolistan’ın
batısında bu ııı bey bir şey Kazak avcısı. Orada Moğolistan’ın batısında Bayan Ölgi’de Bayan Ölgi’ye de selam olsun bu vesileyle. Eee Kazak azınlık yaşıyor. Çok ilgi çekiciydi beşer bilim açısından. Eee genelde Moğollarla işte
Kazaklar Kırgızlar arasında fark gözetilmez tip olarak. Halbuki çok belirgindir. Kazak Türkleri bunlar Türktürler. Kırgız Türkleri Turani ırka mensupturlar. Turani ırk. Turani ırk. Zateninizde de bir Turani ırk özelliği vardır.
Eee Türkmenlerde bütün Türk unsurlarda bu vardır. Eee böyle bir provaganda da yapılır Türkiye’de. Işte Türk yoktur. Karışmıştır. Her şey vardır. Evet doğru birçok ııı unsur var gayet tabii. Burası nihayet bir imparatorluğun kalıntısı. Ama
Türk tipi yoktur. Orta Asya, İç Asya meşheli Türklerden eser yoktur. Yanlıştır. Külliye yanlıştır. Bunun için de gidip de DNA’lara bilmem nelere bakıp ukalalık etmenin alemi yok. Tipe baktığınızda antropolojiden beşer bilimden anlıyorsanız tiplere bakarak bunu hemen görebilirsiniz. Çok açıktır. Karşınızdaki her neyse Moğolistan’da da Moğoli ırktan gelen antropolojiyle Mongoloid dedikleri benim Moğoli diye Türkçeleştirmeye çalıştığım ııı ırktan gelen insanlarla Turani’ler arasında ııı anında tespit edebileceğiniz farklılıklar vardır. Demin gördüğümüz Turani bir tipti. Biraz belki daha sonra arkadaşlar devam ederlerse size Moğoli ırktan gelen Moğolları göstereceğim. Aradaki fark çok açık bir şekilde görebilirsiniz. Bu eee bu adamlar avcıdırlar ve avlanırken eee kartalı kullanıyorlar. Kartal evcilleştirilme
hayvanlardandır. Sadece ehli dediğin evci nedir farkı? O da ikisi arasındaki eee ehliyleştirilmiş eee insanın el koyduğu hayvanlardır. Bunları kendi namı hesabına çalıştırır. Iş gördürür. Eee yararlanır. Etinden, sütünden değişik
kabiliyetlerinden ııı ha işte Moğoli ırka örnek bu kişilerdir. Bunlar Moğoldurlar. Bakın gözlerine, yüzlerine, kafa taslarına ııı boyları, postları çok değişiktirler bizim Kazak Türklerinden. Atları da çok ilgi çekicidir. Bakın bunun
salyası donmuştur. Burada o sırada sıcaklık eksi kırk küsur derecedir. O kadar kuru bir iklim sizi üşütmüyor. Rüzgar esmediği sürece üşümüyorsunuz. Kar yağıyor. Zemin kup kuru
olduğundan kar tanesi zemine yapışmıyor. Uçup gidiyor. Çok ince bir kar tabakası kalabiliyor. O derece şey. Karım yapılabiliyor mu o bölgelerde? Anlattığınız şey uygun değil gibi geldi de. Çok. Hayvancılık değil mi? Hayvancılık. Bu bir kam. Türkçesi kam. Moğolcası Şaman. Bu ulan Batar’da çekilmiş bir resimli. Iıı onlardan bahsedeceğiz ileride. Şu anda şey yapmayalım. Iıı konuyu dağıtmayalım. Iıı çok ilgi çekici bir kimi beşer bilimci bunun din olmadığından bahseder. Bana kalırsa bu da bir dindir. Kamlık. Iıı ata
ruhlarıyla temas kurma. Sanatı. Kamlıkta. Ruhlar ölmezler. Her din bunu söyler. Istisnasız her dinde ruhun ölümsüzlüğünden mahvolulur. Iıı bu haritada ben bir bir harita daha getirecektim unuttum. Bu haritada şuna dikkat çekmek
istiyorum. Bakın bunlar bu açık maviler sız suların sız sulardır. Bunlar vaktiyle sekizinci bine değil karayla yani bu kıtayla müthiş olma durumunu gösterir. Buradan insanlar kesintisizce Avustralya’ya gelmişlerdir.
Altmışinci binde. Hatta buradan yine bütişik olan bakın yine açık mavi bir renk görüyorsunuz. Burası karaydı. Tasmaya’ya geçmişlerdir. Sular yükselince iklim ısındı. Şey ııı buzullar eriyor. Sular yükseliyor. Iıı dönemiyorlar. Mahsur kalıyorlar
geldikleri yerde. Ve burada ilk geldiklerindekinden pek farklı olmayan bir kültür çerçevesinde hayatlarını sürdürüyorlar. Anlatmıştım ya bu Tasmanya yerlileri soyları tüketildi. Bunların soyları kırıldı. Şimdi son mensupları bin sekiz yüz
yetmişlerde filan ölüyor ve kimse kalmıyor bunlardan. Avustralya’nın yepyerlilerinde büyük haksızlıklara ııı kırımlara uğruyorlar ama her çok şükür ııı bugün hala onlardan örnekleri görebiliyoruz kalıntıları var. Hocam ııı bir sual ile devam edelim. Ehliyleştirmek
demiştik. Orada kalmıştık. Ehliyleştirmekle. Eee hayvan insanın işine yarayacak bir kıvama getiriliyor. Ehliyleştirmek. Ehliyleştirmekte. Eee hayvanla insan eee bir yaşam ortaklığı kuruyor. Yunancada simbiyozis
dedikleri ııı Türkçe’ye yaşam ortaklığı Kökenin kökenini soralım hemen Eyüp Hocamıza. Simbiyozis köken olarak Yunanca. Tabii ki iki ııı kelime den ibaret bu. Birisi Önek, Süm, Biyozis, Biyoz, Hayat, Yaşam demek zaten.
Biyoz, Yaşam demek. Şimdi birlikte bir arada demek. Iki ııı yaşamın bir aradalığı ortaklığından bahsediliyor burada. Birbirinden faydalanıyor. Birbiri beraberlik sem Fransızca’da sem de okunduğundan biz de Fransız kaşıyla yiyoruz bunları hep. O yüzden sem mesela sem pati diyoruz. Duygu ortaklığı. Ondan sonra sen tez birleştirme, birleştirim. Iıı burada da sem diyor bizimkiler Fransızca ııı telaffuzuyla doğrusu simbiyoz istir. Biyoz hayat, yaşam ııı sim ise birlikte yaşam ortaklığı ııı tesis ediliyor bu hayvanlar ile insan arasın ııı insanlar
arasında hangileri var? Iıı birçok türften bahsedebiliriz. Uçanlardan Kartalılar. Az önce gördük fotoğrafını. Evet. Şahin, Doğan, ııı Güvercin ondan sonra Karga Kargalar ııı belki
hayvanlar aleminin en zeki hayvanı ve son derecede insana ııı alışır yalandır o bestek hargayı oysun gözünü. Evet. Iıı son derece bağlıdır, sadıktır. Gerçi tabii bu sadık, vefa falan hayvanlara kullanamazsınız. Bunlar ahlak ııı ıstılahlarıdır. Bu çok saçma bir şey ama böyle ne yapalım?
Gündelik konuşmalarımızda bu böyle geçer. Köpek sadıktır. Işte kedi nankördür falan. Ne kedi nankördür ne köpek sadıktır. Hayvanın içgüdüsü. Bunu böyle. Ahlaki değeri yok onun öyle. Efendim? Hayvanın öyle bir ahlaki değeri yok. Ahlak ahlak ancak akıl varlığında olur. Çok önemli bir nokta hocam. Kendin karar veriyorsun. Ahlak akıl varlığında oraya. Akıl varlığında olur. Akıl yoksa ahlak da yok. Çok güzel bir tecbite hocam. Seçmeye bağlı bir şey. Tabii.
Irade. Iradeyle. Irade de akla bağlıdır. Şimdi bu hayvan ııı kuşlardan bahsettik. Iıı karada yaşayanlar biraz önce bahsettik uzun boylu. Börü, kurt, at, eşek, deve, fil, koyun, keçi, inek, işte moa erkeği kısırlaştırılmış olana da öküz oluyor. Tavuk vardır muhtemelen. Tavuklar dediğin gibi onlar gerçi kuşlardan geliyor ama artık uçamayan. Kara hayvanı gibi değerlendirebiliriz. Bunlar denizlerde unutmadan söyleyeyim Yunus. Günümüzde
artık bu kalktı. Mesela Yunan’da bununla ilgili bir süre hikaye vardır. Yunusların ehli Yunuslar hatta evcildirler. Yani sadece ehliyle neştirilmiyor. Iıı çocuk Yunus’unun üstüne biniyor. Yüzüyor, açığa gidiyorlar filan. Oynuyorlar. Oynuyorlar yani Yunus ııı dalmıyor. Üstünde çocuğun olduğu farkında biliyor bunu. Iıı ya biliyor demeyelim de hissediyor, duyuyor ve dalmıyor. Siz daha iyi bilirsiniz hocam. Gemicilikle ilgili de böyle bir efsane vardır. Yunuslar hep yol göstericidir onlara. Gemicilere yol tabii artık o eskiden olan bir olay benim gördüğüm yarışırlardı gemiyle. Ondan sonra ve kaybettiklerinde de üzülürlerdi. Gözü görebiliyorsun. Kafası böyle çıkarıyor, bakıyor hüzünlü hüzünlü bir acayip bir tavır takılıyor. Eee evcilleştirmede bu yaşam ortaklığının ötesine geçiyoruz. Eee arkadaş olunuyor. Iş içe yan yana yaşanmaya başlanıyor. Şöyle bir şey diyebilir miyiz hocam? Çok özür dilerim. Ehlileştirmede sanki birazcık daha ticari kaygılar var. Evet. Evcilleştirmede daha hani ticari kaygının ötesinde
nasıl diyeyim? Duygusal kaygım. Tabii. Öyle bir şey mi öyle mi yapıyorlar? Manevi bir tarafı var. Yani ııı tam deyişle arkadaş olunuyor. Bu Türkçe’de arkadaş lafı olağanüstü güzel bir şeydir. Arka ve daş arkadaş. Eee sırtını sırta veriyorsun. Çünkü insanın sırtı yaralanabilir tarafıdır.
Savunmasız. Savunmasız kalıyor sırtın. Onu dayadığın kişi arkadaşındır. Müthiş güzel bir sözdür bu. Eee bu bir takıdır tabii. Bundaş. Bu da çok önemli bir dil olayı bir dil zenginliğidir bundaş. Kardeşteki o daş daş da aynı şey. Aynen orada geliyor. Eee Türkçe’deki ses uyumuna göre daş veya deş oluyor. Ama hep de olması gerekir. Mesela yurttaş yanlıştır. Bu T olmaz. Bu D olacaktır. Çünkü bu kelimenin gidişi değildir. Bu
ayrı bir takıdır. Yurttaş dememiz gerekiyor. Taş doğru telaffuzda öyle T’ye kaçıyor ama o eee hatalıdır. Hocam ÖSYM’de bunu doğru kabul edersek ÖSYM bizim puanlarımızı düşürüyor ama. Yurttaş yazarsak ÖSYM o zaman Türkçe öğrensin önce ondan sonra gelsin. Evet evcilleştirme eee
de artık o demelirttiğin iktisadi taraf aşılıyor. Orada eee artık bir eee şeylik olur. Mesela burada saymadığım hayvanlar da evcilleştirildiğini görüyoruz. Ayılar mesela. Çok ilginç. Tabii. Tabii. Nerede oluyor? Hangi bölge? Eskimo’larda gördüğümüz bir olaydır. Eee yavru oyurken
buluyor, alıyor, besliyor, yetiştiriyor. Anadolu’da bunun örnekleri var. Eski yani bu eski dediğim eee yine de elli, altmış yıl öncesinde. Rakkas aylar vardı. İstanbul’da gezerlerdi değil mi hocam? Ha Çingenelerin tabii ııı rakkas ayıları vardı tabii. O tabii daha çok ehliyleştirmeye belki girer ama düpedüz birlikte yaşadığı dağda bayırda ayısı
vardı adamın. Benim böyle aile efsanesi vardır. Rıza dayı öyle derdik. Dağda bulduğu yaralanmış ayıya bakmış. Ve eee ayı bundan bir daha ayrılmıyor. Karadeniz’de bunun çok
efsanesi vardır. Aşık olma durumları falan vardır. Dişinin ııı bir insan erkeğine aşık olması ya tersi vesaire kaçırmalar. Bunlar tabii kaçta kaçı doğru kaçta kaçı efsane bilmiyoruz. O kadar şeyimiz yok ama en azından hani duman ateş olmayan yerde duman çıkmaz. Iıı ayılarla da böyle bir evcilleştirme
olayının ııı vuku bulduğunu gösteriyor. Bu hikayeler masal veya hikaye atması değerlendirirseniz. Ehli leştirmeye dönersek orada tabii ııı çok önemli bir katkısı var hayvanın insar hayatına. Her şeyden önce ııı beslenmemiz çok önemli ölçüde gelişiyor ve gelişliyor. İşte hayvancılıkla uğraşanlarda süt ve süt ürünleri var. Peyniri, yoğurdu, ayranı ııı şusu busu. Ondan sonra ha bu ehliyleştirmenin olmadığı yörelerde sütün içilmediği yörelerde sütle
ilgili bir ııı maaşıklığın çıkmadığını görüyoruz. Mesela Amerika yerlileri İspanyollarla karşılaştıktan sonra kaptıkları ölümcül hastalıklardan birisi süte dayanamamaktır. Bir sürü hastalık geliyor. Kızıl, kızamık vesaire ve götürüyor bunları böyle yığınla insan ölüyor. Zaten Amerika
yerlileri veya şeyler Avrupalılar geldikten sonra kırılıyorlar. Bir iltizam yapılıyor bu bazen de kazara olan bir olay. Hastalıklar bulaşıyor ve bunlara karşı ııı adamların şeysi yok. Avrupa’da benzeri Amerika’dan getirilen frengi mikrobu. Avrupa kırılıyor bundan. Bize de Avrupa’dan geldiği için frengi demişiz. Frank. Frank. Frank. Frank Avrupa anlamına geliyordu. Çünkü Fransız’ı biz Avrupa’nın tamamı gibi görüyorduk. Ve o yüzden oradan ne gelirse Frank olarak niteleniyor. Frankistan aslında ııı Fransız yurdu, Frankların yurdu. Eee Avrupa
manasına gelmiş uzun bir süre boyunca. Eee her neyse bir hastalığa bağışıklığınız yoksa yıkıp geçiyor. Işte bu sütle ilgili bir bağışıklıkları olmadığından o yerlilerin de o oda onlara çok zararı dokunuyor. Ben bunu mesela şeylerde de gördüm kedilerde. Bazı kediler sütte dayanık sızdır. Ne zaman dayanıklı olabiliyor? Yavru annesinin sütünü emdiğinde. Dayanıklı olabiliyor. Anne sütünden yoksun kalmış dışarıdan beslenen bir kedi yavrusu daha sonra ııı şeye olamıyor. Süt verildiği vakit ııı hastalanıyor. Tabii Amerika yelirlileri ııı anneleri sütleri ııı içiyor. Ama genel hayvan sütü bunlardan bir tek bir istisna var. O da keçi sütüdür. Onu da söyleyeyim. Iıı genel genellikle süte alerjisi olan ııı bebeklere şey verilir. Keçi sütü veriliyor. Onu şimdi. Havuç sistemi kuvvetlendirmek için. Kuvvetlendirmek için. Evet. Şimdi ııı bu hayvancılık tarımdan öncedir. Yani ehliyleştirme olayı ııı tarımdan önce ııı
kendini gösteriyor ve ilk tanım etkinliklerinde etkinliklerinde hayvanlar kullanılmıyor. Saban var, sabanı insan çekiyor, bir başkasını tutuyor onu. Bir süre sonra bunu öküze yahut da ııı
yer şartlarına iklim şartlarına göre orada manda varsa mandaya çektiriyorlar. Ata çektiriliyor. En önemli ehliyleştirme ve giderek ııı evcilleştirme olaylarından biri attır. At da
evcilleştirilen bir hayvandır. Iıı nasıl diyeceksiniz ııı şeyde mi? Aynı çatı altında yaşayabilirler. Aynı çatı altında olmasına lüzum yok. Özellikle iç asya kavimleri pek bir barınağa girmez. Gece, gündüz bütün hayatları at sırtında veya atın yanında geçer. Erkekler için konuşuyorum. Iıı kadınların tabii çadırları var. Yahut başka marınakları oluyor. At başlangıçta binek hayvan değildi. Binek bir hayvan
değildi. Iıı tekerleğin arkasından da arabanın icadı ile birlikte çekim hayvanı olmuştur at. Arabaları çekmeye yaramıştır. Hatta kimi medeniyetler baya geç çağda atı binek olarak kullanmışlardır. Peki binek hayvanı olmadan önce
ne olarak kullanıyorlardı atı hocam? Çekim çekiyor. Ha tarım için. Tarım için ve araba çekiyor. Kaçırdım ben. Araba arabayı çekiyor. Mesela savaşlarda savaş arabalarını çeken atlar var. Mısırlılarda. Hittitlerde. Romalılarda. Iıı iskitlerde. Iıı iskitlerde pek değil. Iskitler biniyorlar atı. Bayağı. Babililerde hocam. Babililerde dediğin gibi.
Asorlar da. Persler de çekim hayvanı olarak kullanılıyor. Iıı tuhaftır. Yunanlılar bu kadar büyük bir medeniyet ortaya koymuş olmalarına rağmen atı ata binmiyorlar. Uzun süre. Çekim hayvanı olarak kullanıyor. Gene araba çektiriyor ııı şeye ata ata binme olayı Yunan’da benim görebildiğim
kadarıyla milattan önce beşinci yüzyıla değil pek yaygınlaşmıyor değil mi? Evet. Yani ondan sonra da bile pek pek şey yapmıyorlar. Rabet etmiyorlar. Ve ata binmeme aynı zamanda Yunanlılar da mermi kullanışını da geciktiriyor. Ok yay bunlar hep mermi derler. Uzaktan atılan şeyler. Büyük
ihtimalle edep sebeplerinden, ahlaki sebeplerden yapmıyorlar. Ne gibi hocam? Mertçe dövüş erkekçe dövüş yüz yüze olması lazım. Nereden uyduruyorum ben bunu? Odiseya’ya bakarak şey Homeros’un
Odiseya’sına bakarak orada ııı Truva’yı ııı muasara eden Yunanlılar dan ııı Askelios değil mi? Askelios hocam. Akilios. Akilios. Pek durup karşısında. Akilios ııı seslenir rakibine, düşmanına çık dışarı der. Çık karşıma meydan okuyor.
Eee çok manidar bir şey. En önemli iki insan olayı savaşmak ve sevişmek. Bunlar yüz yüze olur diyor. Gel karşıma yüz yüze dövüşelim. Yunanlılar da ııı dövüşlerde mutlaka ilkin iki
yiğit çıkar. Bu bizde de vardır. Müslümanlıkta ilk ııı dövüşlerde hep bir yiğit çıkar. Karşı taraftan da. Bizim yiğidimiz Hazreti Ali’dir. Her dövüşte o bir kere çıkar ortaya bir de karşısından bir adam çıkar, karşı taraftan düşman yakasından
önce bunlar bir güreşe tutuşurlar. Ondan sonra birinden biri öbürünü devirir ve arkasından ııı öbekler düşman öbekler birbirlerine girerler. Eee uzaktan atılan bir merminin erkekliğe mertlik farkçada erkeklik demektir. O yüzden Türkçesini kullanıyorum. Erkekliğe sığmadığı kanısı hakimdir. Demirli delik ııı
demirli ııı delikli demir çıktı. Erkeklik ölmüş. Evet. Şimdi burada da bu vardır. Uzaktan atılan ııı erkekçe bir olay değildir. Hocam şunu da anlıyor muyuz peki bununla birlikte atları kullanmadıklarını söyledik. Yerleşik bir hayat olduğunu, daha fazla gezgin bir hayat olmadığını da anlıyoruz. Diyebilir miyiz bu? O da var. O dediğin doğru. Iıı
ama tabii hareket ediyorlar. Çok ııı yol şey yol kat ediyorlar. Karadan pek yapmıyorlar bunu sevmiyorlar. Kara. Karada ııı gitmeyi denizi tercih ediyorlar. Çok erken bir çağda ııı Yunanlılar denize dönüktürürler. Kara adamları var. Yok değil. Olağanüstü çeşitlilik gösteren bir dünyadır. Medeniyet
demiyorum. Çünkü birbirlerinde çok farklıdırlar. Mesela Ispartalılar kara toplumudur. Öbürleri ııı adalarda ve kıyılarda yaşayanlar, Atinalılar denize dönüktürürler. Gerçi Atinalıların kara hayatı da yok değil var. Her şey var onlarda. Şimdi neyse biz Yunanlıları bir tarafa
bırakalım. Bunlara nereden geldik? Şeyden geldik. Iıı bu ev cilleştirme. Geografya insanı şekilleştiriyor diyoruz hocam. Bu anlam da çıkıyor anladığım kadarıyla. Çünkü denize yakın oldukları için. Mir ölçüde mir ölçüde bunları mümala etmemek lazım. Bunlar çok mümala edilir. Iıı deniz insanı efendim ııı yeni ufuklara kolaylıkla açılır filan filan.
Yok onun tersini gösteren toplumlar var. Iıı İngilizler bu dediğinin güzel bir örneğidir. Deniz toplumudur ve hep denize açılmışlardır. Iıı benzerini işte Yunanlarda görüyoruz. Iıı Fenikelilerde görüyoruz ama Japonlar bir ada ülkesi olmakla birlikte hiçbir yere gitmemişlerdir. Oturmuşlardır yerlerinde. Iıı Çinliler uzun tarihlerinde zaman zaman deniz toplumu olmuşlardır. Iıı şaşırtıcı büyük filolar inşa edip ııı dört bir yana yönelmişlerdir. Ta Afrika’ya kadar gelmişlerdir. Işte Masro körpücüğüne filan gelmişler. Ondan sonra vazgeçmişler. Bir ııı gelenek oluşturulmamış. Mesela Portekizlerde gördüğümüz İtalyanlarda gördüğümüz İngilizlerde biraz önce söylediğim yahut da Felemeklerde gördüğümüz öyle bir ııı denizci geleneğini görmüyoruz. Bu yüzden de deniz aşırı toprakları olmamıştır. Çok ııı yani insanda genelleyebileceğimiz şeylere bakaraktan
ııı iklim ve coğrafya şartlarına bakarak yer şekilleri şartlarına bakarak genellemek bana sağlıksız geliyor. Ibn Haldun’un bir sözü var ya onu referans alarak söylemiştim hocam. Iıı coğrafya insanın kaderidir der. Iıı sanki evet bunu tabii ııı İbn Haldun’dan önce ııı Heredotos da böyle buna benzer bir şeyler söylüyor. Ha Aristoteles de vardı. Iknim insanları şartlar, coğrafi ııı durumlara göre insanlar ııı biçimlenirler falan falan ııı hatta işte ııı çok sıcak görelerde yaşayanlar koyu tenli olurlar öbürleri. Hipokrateste de var hocam. Efendim? Hipokratiste de var. Hipokratiste de var dediğin gibi. Daha sonraki zamanlarda Montesquieu da söylüyor aynı şeyleri. Iıı bu çok tekrarlanan bir olaydı. Çünkü kolay akla gelir. Çok kolay
akla gelir. Ama işin içine girdiğimizde rahatlıkla genelleyebileceğimiz bir olay değil. Yani insanı mutlaka coğrafyası ııı iklimi etkiler etkilemesini ama ııı bu etkilemeyi matematiğe dökersek bana yüzde kırkın üstüne
çıktığını yüzde kırkın üstüne çıktığını sanmıyorum. Bu bu etkilenmenin imkansız gördüğümüz iklim şartlarında mesela Kuzey Kutup dairesinde eee yaşamak imkansız bir şey. Burada ama burada yaşıyor insanlar ya. Bu yörede şu yörede ııı ve orası şurada insanlar yaşıyorlar. Bir vitamin almadan yaşayamazsın. Hastalanırsın. Oralarda meyve yetişmiyor. Yemişi yok. Mümkün değil. Hiçbir şey yetişmiyor. Nereden temin ediyor? Vitaminini balık yağından. Balık yalanıyor. Odunu yok. Taş çok kıt. Ariti neden elde ediyor? Malık kemiklerinden. Yahut da işte beyaz ayı avlıyor. Onun kemiğinden yararlanıyor. Bunlar hepsi hepsi aklın sonuçlarıdır. Aklı sığdıramayacağımız hiçbir insan
olayı yok. Yani şöyle diyeyim yahut da aklını kullanmadan yaşayan bir topluluktan bahsedemeyiz. Yaşayamazsın çünkü. Ama aklın bilincine varma işi o bir dönüm noktasıdır.
Ona geleceğiz. Eee bana birkaç gün önce bir arkadaşım benim şey dediğim toplumsal basın yayın diye Türkçeleştirdiğim sosyal medyada eee eski bir talebem olacak herhalde. Hoca şu sümerlerden bir türlü felsefeye geçemedi. Büyük bir hasretle felsefeye geçmesini bekliyoruz. Hocam sümerlere
bile gelemedik. Gelemedik. Gelemedik. Hocam önce yelkeni icat etmemiz gerekiyor. Sümerlerde. Ki bir yere gidebilelim. Tekerleyi falan da icat edelim. Daha hiç bir şey icat edemedik. Kullanabileceğiz. Çok şey icat ettik bak. Hayvanları ehlileştirdik. Ateşi bulduk. Tabii ateşi buldurduk. Daha tarıma geçtik. Daha ne yani bundan sonra eee ömürlerini anlatmasak da olur. Buradan eyvallah deyip de gitsek bayağı bir şeylere geldik demektir.
Evet ııı şimdi arkadaşlar bize şeyi mi gösterseler geçenler geçen konuşmalarımızdan birinde tanrıçalardan bahsettik. Evet. Kürtlerin bir tanrıçası var. Umay. Umay. Yer tanrıçası. Umay. Gök tengridir. Yer tanrıçası çünkü gök en üstün olan ııı ilke
ha işte geldi Umay. Ben bu mu Umay’a hayranım. Şu ifadeye bakın bir kere çok basit değil mi? Ne kadar sade, ne kadar basit, hiç böyle tom turaklı bir tarafı yok ama ifade olağanüstü. Yani o manzara orası çok tek düze bir manzara. Neresi burası hocam? Muallistan. Ve orada bu tanrıçamız bizim vefasızlığımıza nankörlüğümüze ağlıyor bakın gözlerini yummuş ellerini de kavuşturmuş önünde ve diyor ki ulan siz ne vefasız bir kavimsiniz. Beni bu
uzak diyarlarda unutup basıp gittiniz. Ben buna tek başıma kaldım. Şu hale bakın. Bu muhtemelen hocam geçen hafta bu bahsettiğiniz şey döneminde. Tabii. Avcı toplayıcı kadının daha ziyade şey olduğunu. Kadınların kutsal göründüğü kadın her zaman kutsal ya. O zaman daha bir anlayış sahibi de insanlar öne çıkarıyorlardı bu kutsallığı sonraları ııı cıvıtlılar erkeklerden bahsediyorum tabii buna da evet bu ııı Umay anamız bir resim daha var bir Kazak dostum ona sarılmış öpüyor. Var mı onu? Var mı o fotoğrafı da getirebilir miyiz? O fotoğraf şu anda mevcut değilmiş hocam.
Niye? Kaçmış mı? Kaçmış hocam. Peki ne yapalım? Yapacak. Ha bir de o kaçmadıysa göçerleri gösteren bir resmimiz vardı. Çağıralım hocam. Yine bir seans düzenleyelim. Göçer topluma dair bir ııı resmimiz vardı arkadaşlar. Onu da göçerlerle ilgili. Hocam bu arada ııı onu beklerken ııı toplumları açıklarken ııı din olgusundan da bahsetmiştik.
Saymıştık sıralamada ama o konuya derinleş derinleşememiştik. Bu vesileyle hani oraya da bir gelmiş olduk diye düşünüyorum. En başta söylemiştim zaten dinin olmadığı bir topluluk yok. Evet. Ama o ııı insanla ha işte bunlar gene Moğolistan’ın uçsuz, bucaksız düzlüklerinde ııı Türkçe’de yılkı dediğimiz
hayvan sürüsü. Aslında yılkı, yılkı Türkçe’de hayvan karşılığıdır. Hayvan Arapçadır. Hı. O eski Türkçesi eski derken hep gök Türkçe eski Uygurcayı kastediyorum. Eski derken hep bu anlam çıkarılmalı. Asla Osmanlı Türkçesi değil. O
klasik Türkçedir. Evet. Eee daha sonra yılkı at sürülerine ad olmuştur. At sürülerine yılkı denmiştir. Işte burada böyle yabani atların atların ııı dolaştığını görüyoruz. Yabani develer de vardı. Ama o galiba o resmi getiremedim. Onu şey yapmamadım. O da çok ilgi çekici bir şey. Ve dediğim gibi ııı kar yapışmıyor yere. Yeryüzünün en kuru yörelerinden biri bu. Neden? Çok uzak denize. Denizden en uzak göre. Moğolistan. Eee bu bakımdan nemden eser yok. Ve nemsizliğin dayanılmaz
rahatlığını yaşıyorsunuz. Salya sümük pek akmıyor. Af buyurunuz. Zaten akmağa kalksa da donu veriyor. Onun için dikkat etmek lazım. Ağzınızda böyle ııı tak diye. Şey benim gibi çok tüküren bir varlık. Mesela oralarda pür dikkat dolaşıyordum. Eee ama tükürmeyeyim donu veririm sonra
ağzımı bir daha ne açar ne de kapatabilirim. Eee her neyse orada en fazla yenen at etidir. At eti yeniyor. Büyük ihtimalle atalarımız da bununla geçiniyorlardı at etiyle. Eee ve
sütünden geçiniyorlar. Kımmız ııı kısrak sütü. Şey gelince şimdi kısrak aygır ayırımını yapınca bölü de de var efendim. Bölüden olma ııı ne dedik? Türkçesi ittir. Bu her nedense ne
kerametse Osmanlı Türkçesi’nde kullanılmaz ayıp sayılan bir kelime haline gelmiştir. Benim bildiğim kadarıyla yanılıyor olabilirim. Eee çok kıytırık kaynaklardan edindiğim bilgi
köpek erkek it kancık dişi ittir. Eee köpek sözünü doğu Türkçeleri kullanmıyorlar. Türkiye’nin doğusundan itibaren yani Azerbaycan’a geçin ve ondan sonrası hep it sözünü kullanın. Köpek için. Bir tek biz bunu kullanmıyoruz ve bu köpek lafı ııı bizde yaygınlaşmış. Iıı öbürünü işte dediğim gibi bir sövgü küfür şeklinde kullanıyoruz. Gerçi köpek de pek hoş bir laf değil bir adama ııı Saadettin Köpek vardı galiba Saadettin miydi şey? Vezer hocam. Vezer. Selçuklu vezi. Selçuklu veziri. Alentin Keykubat’ın veziriydi. Veziri Azam. Veziri Azam. Ondan sonra bir oğunda köpek lakabını ııı ile karşılaşıyoruz. Başka hiç şey geçmiyor. Araplarda da var hocam bu. Köpek. Tabii. Hı. Kelbi diye mesela kabile isimleri var. Köpek Arapça kelp demek. Kelbi mesela. Evet. Şimdi bu bölüye gelelim. Eee
Türkçesi bölüdür dedik. Evet. Ve Konar Göçer topluluklarının ııı sevgilisidir bölü. Onların yardımcısıdır işte oradan dediğim gibi it türemiştir. Ve ııı o günden bugüne insanın en yakın dostu olarak gelmiştir. Iıı
Daha sonra daha gelmedik oraya. Geleceğiz inşallah bir gün. Insanlar yerleşiyorlar değil mi? Köyler inşa ediliyor. Bu kere bu kere Münü can düşmanı kesiliyor. Çünkü sürüye saldırıyor. Sürülere saldırıyor. Insana saldırıyor.
Iıı öylesine tehlikeli bir hal alıyor ki. Iıı insanlar korktukları nesneleri nesneleri daha doğrusu küçümserler. Aşağı hakir görmeye çalışıyor. Korkusunu yemem abinden. Acaba köpekle de aynı şey söz konusu olabilir mi hocam? Olabilir. Eee köpeği bilmiyorum tek bir cinsiyete hayır köpeği değil iti küçümseme mağabınla köpeği değil. Yani itin erkeğini it yerine kullanmak suretiyle iti dışlıyor. Sadece bir sövgi
olarak kullanıyor. Kurt çok önemsiz aşağılık görülen bir yaratık. Bu sürünen bir şeyler vardır. Kurt deriz. Meyvenin içine girer, ağaçlara dadanır vesaire. O muhteşem hayvanı
böreği kurt derekesine sokuyor. Böyle yorumlamaya eee meyilliğim nereden icap ediyor? Yunanlılar çok korktukları Karadeniz’e ne diyorlar? Eksinus. Pontus Eksinus. Pontus Eksinus. Cici Deniz. Hoş Deniz. Dedi çünkü Karadeniz onaylüstü Hürçin mahvedici bir denizdir. Durmaz yani şimdi belki biraz daha durgunlaştı. Çocukluğumda ama Allah’ım ya. Nasıl bir ııı müthiş bir yerde. O hani böyle okşarsa ay sen cici çocuksun yapma. Yaramazlık etme. Halbuki çok yaramazdır o çok. Çok yaramaz. Hiç yerinde duramaz. Bana çok yaparlardı hocam küçükken ona. Cici yavrum benim annem.
Kulaklar için. Sürekli öyle severdi beni. Eee annem bana yapmazdı. Eee basardı dayağı ama benimki öyle yapardı. Sonra dövüyordu hocam. Önce bir seviyordu benimki böyle bir güzel güzel sonra ben tabii devam ettikçe seni deyip hocam eee Eyüp hocam Yunancası ne demekti bir daha? Eksinus. Aslında yabancıları seven. Yabancıları seven. Tabii. Yunan dünyası Karadeniz’e sonradan kolonilerle açılıyor. Dolayısıyla eee sonradan tanıştığı bir deniz ve onun fırtınaları tarafından tabii ki sarsılıyor vesaire eee hocamın dediği gibi eee bir süre sonra ona yabancıları seven ona iyi davranan anlamında cicili bicili bir yaklaşımda bulunuyor. Eee bu çok genel olan bir şeydir. Çocukça bir bir olaydır. Eee bu bölünün de böyle küçümsendiğini yani şey yaparak senden korkmuyorum. Ya sen kurt gibi bir şeysin. Eee
adi bir yaratıksın filan anlamına gelen bir biçimde eee adlandırıldığını görüyoruz. Ve eee burada demin yahut da geçen konuşmamızda eee artık kapıyı açmıştık. Köy hayatı başlıyor. Insanlar birlikte yaşıyorlar. Daha önce de
birlikte yaşıyorlardı. Eee ama daha önceki yaşamaları eee bu kolay göçer haldeki yaşamaları oturmuş bir teşkilatlanmaya dayanmıyor. Bu olağanüstü önemli bir olaydır. Köy hayatıyla neyi görüyoruz hocam? Köy hayatıyla teşkilatlanmaya
doğru bir gidiş görüyoruz. Birincisi gene bundan bahis açmıştık. Eee mülklenme olayı var. Benim evim, senin evin, onun evi evler artık yani marınaklar diyelim. Eee bugünkü
anlamda ev değil ama marınaklar eee kişilere olmasa bile eee obalara obaların da küçüğüne otağı diyoruz. Otağlara bağlı. Şöyle bir örnek vereyim. Benim gene Borneo’da gördüğüm şeyde de
yeni gene de de gördüğüm olay şu. Onun da resimleri getirdim ama eee şimdi uzunca beklemeyelim diye ben kendi ressamlığıma dayanarak söyleyeyim. Çok çeşitli iklim şartlarına göre işte burada iklim şartları çok önemli. Eee barınak inşa ediyor
insanlar. Eee çok yağışlı yönelerde nik çatılı damlar var. Yağmur akıtsın diye. Ve bu marınaklar kazıklar üzerindedir.
Nuvarlar mam bu çubuklarıyla kaplıdır. Penceresi filan yok. Her tarafı kapalı. Eee alt taraf ya su vardır bataklı ya da yumuşak topraktır. Son derece yağış alan bir bölgedir. Bir mühendislik harikasıdır bu marınaklar. Aynı olay mesela eee Türkmen ve Kırgız çadırlarında gördüm. Ateş yakılıyor içi içeride. Zerre duman yok. Pis koku yok. Nasıl havalandırıyorlar? Bunu çözemedim. Görünürde bir delik yok. Yani bir yerlerde görünmez bir şeyler açmışlar ve eee
içeride bir hava akımı var. En müthişi onun resimleri var ama bilmiyorum arkadaşlar onu bir gün gösterirler mi? Bir sonraki programımızda hocam gösterelim. Süremiz artık. Nerede gösterelim dedi. Bir sonraki programımızda. Olur öyle yapalım. Eee bunu bitireyim ve kapatalım. Eee böyle bir
barınakta ya geniş bir aile ya da bir otağı yani kandaş insanlar otururlar ve bu marınağın her marınağın bir reisi vardır. O aynı zamanda bunların bu burada oturalıların baş rahibidir. Yani eee aileleri yönetir. Bir de köyün diyelim ki böyle bu bunlara uzun ev diyorum İngilizce’de long house’u tercüme ederek eee bunların birkaç tanesi vardır bu köyde bunlardan. Bir o köyün başı vardır. Her evin bir reisi
olduğu gibi bir de köyün reisi vardır. Bitti mi bizim şey? Evet hocam. Peki. O zaman buna haftaya buluşmak üzere diyelim. Diyelim hocam. Eee köy hayatına değineceğiz. Bir sonraki programda eğer imkan bulursak bizi izlediğiniz için teşekkür ediyoruz. Umarız ki aydınlatıcı bir program olmuştur hepiniz için. Tekrar görüşmek dileğiyle felsefe söyleşilerinde buluşmak
üzere. Hoşça kalın.
İlk Yorumu Siz Yapın