Türk Haçlı Şövalyeleri – TÜRKOPOLLER ve İlginç Hikayeleri
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=ToDmVrHi8qQ.
Eylül 2022’de Konya’da muazzam bir keşif yapıldı. Öyle ki işlemeli bir taşa, Türk oğlu anlamına gelen Türkopol yazısı kazınmıştı ve tarihi ise Türklerin Anadolu’ya gelişinden çok önceye dayanıyordu. Peki kimdir bu Türkopol’ler biliyor musunuz? Hadi müthiş bir maceraya başlıyoruz. Haçlı askerleri düşünün. Büyük ordularla Kudüs’ü işgal etmeye gelmiş olsunlar. Ama içlerinde öz be öz Türk savaşçılar da olsun. Bir Türk gibi yaşayan, Türkçe konuşan ve hatta Müslüman doğmuş olan binlerce asker. Onlar Haçlı ordularının vazgeçilmeziydi ve Türk oğlu anlamına gelen Türkopol ismi verilmişti. Aslında Türkopol birliklerini asker olarak ilk defa 1097 yılında İznik kuşatmasında Bizans ordusunda görüyoruz.
Bizans orduları Haçlı kuvvetleriyle birleşmiş, Selçuklu Devleti’nin başkenti olan İznik’i kuşatmıştı ve Bizans kuvvetleri arasında Türkopol adı verilen Türk birlikleri vardı. Bu birliklerin çoğunluğu yine Orta Asya’dan gelmiş olan Selçuklu Türkleriydi. Peki nasıl Bizans ordularına sonrasında ise Haçlılara dahil olmuşlardı? Dünya o yıllarda günümüzdeki kadar keskin ideolojiler ve ülkeler arası sınırlarla bölünmemişti. Herhangi bir pasaport ya da vize gereksinimi duymadan başka bir ülkeye gidebilir, orada yaşayabilir ve iş sahibi olabilirdiniz. Ve Türkler arasında birçok bey, komutan, gelir elde etme amacıyla başka ülkelerin ordularına paralı asker olarak hizmet vermekteydi. Ki zaten Halinin Alcık Türkopolleri, gelir kapısı arayan biçareler olarak tanımlıyor.
Bu amaçla binlerce Türk Bizans ordusuna katılmıştı. Bu Türkopoliler yine kendileri gibi Türk komutanlar tarafından yönetiliyordu. Türklerin asker olarak çeşitli ülkelerde hizmet vermeleri eski bir gelenekti. Çin ordusunda Sasanilerde, Abbasilerde sayısız Türk askeri tarih boyunca varlık bulmuştu.
Ancak Türkopoliler çok da sadık askerler değildi. Eğer Bizans onlara parasını ödemekte gecikirse karşı tarafa geçebilir ya da isyan çıkarabilirlerdi. Bunun birçok örneği mevcuttu. Örneğin 1263 yılında Bizanslı 8. Mihail’in Akkaya Prensliğini ortadan kaldırmak için gemilerle gönderdiği orduda 3500 Türkopol de vardı.
Liderleri ise Melik ve Salih adındaki iki macera peres savaşçıydı. Ancak 6 aydır paralarını alamadıkları için Melik ve Salih birliklerini karşı tarafa geçirmiş ve Bizans, Franklara karşı ağır bir yenilgi almıştır. Melik neredeyse 30 yıl daha askerleriyle Moray Yarımadası’nın çevresinde varlığını devam ettirmiş daha sonra ise Anadolu’ya yurduna dönmüştür.
Türkopollerin Haçlı ordularına katılması ve Tapınak Şövalyeliğine kadar ilerlemesinin hikayesi ise çok enteresan. 1. Haçlı Seferinde yani 1096 ve 1099 yılları arasında Anadolu’ya gelen Haçlılar, Bizans ordusundaki Türkopol’lerle karşılaştılar.
Türkopol’ler diğer soydaşları gibi atlı okçuluk ve hafif süvarilikte uzmandılar ve Haçlılar birçok Türkopol lideriyle anlaşma yaparak onları saflarına kattı. 2. Haçlı Okçular ve hafif süvariler Haçlı ordusunun en büyük eksikliğiydi. Haçlılar ağır zıhlı şövalyelerden oluşuyordu ve bu nedenle birlikleri ağır hareket ediyordu. Türkopol’ler ise hafif zıh giyiyor, hızlı hareket edebiliyor ve bu sayede Anadolu coğrafyasında büyük avantaj sağlıyordu. 3. Haçlılar için Türk atlı okçular kritik derecede önemliydi. Çünkü kafanıza göre atlı okçu olamazsınız.
Asırlar süren, kuşaklarca devam eden bir eğitim ve kültürdür bu. Nasıl ki bizim Avrupalılar gibi ağır zıhlı şövalye geleneğimiz yoksa Avrupalılar için de atlı okçu kültürü varlık bulamamıştı.
Çünkü Batı Avrupa atlı okçu yetiştirmek için gerekli araziye sahip değildi. Arazi düzlük ovadan ziyade ormanlık ya da dağlıktı ve şövalyelerin ağır cüstelerini ve ağır kılıçları taşıyacak olan hızlı atlara değil iri güçlü atlara ihtiyacı vardı. Ve çok sayıda atı besleyecek otlaklar da her yerde yılın 12 ayı bulunmuyordu. Orta Asya ve Anadolu’da ise aksine açık bozkır, hem üreme hem de hafif süvalyelerin konuşlandırılması için idealdi. Türkopollerin büyük çoğunluğu daha başlarda Bizans ordusuna girdiğinde Hıristiyanlığı kabul etmişti. Ancak içlerinde Müslüman olmaya devam edenler de mevcuttu. Ancak konuştukları dil Türkçe idi ve ideolojik olarak ne Haçlılarla ne de Bizansla ortak dünya görüşüne sahiplerdi.
Hatta öyle ki Haçlı ordularında Türkopoller daha düşük statüde kabul ediliyor, hatta tapınak şövalyeleriyle ya da hospital yıl şövalyeleriyle aynı masada yemek bile yiyemiyordu. Aslında bu normal bir ayrım. Çünkü Türkopoller geçimlerini sağlamak ve Haçlı ordusundan para almak için savaşırdı. Hıristiyan olsalar da ideolojik ya da etnik olarak Haçlılarla aynı kafada değillerdi. Düzenli maaş ödenmezse Türkopoller Haçlı ordusundan kopabilir, karşı tarafa rahatlıkla geçebilirdi. Tapınak şövalyelerinin komuta kademesinde mutlaka Türkopolleri yöneten bir Türkopolcu bulunurdu. Ayrıca şövalyelerin büyük ustasının mutlaka bir Türkopol tercümanı olurdu ki Türklerle doğrudan iletişim kurabilsin.
Hatta günümüzde artık Malta şövalyeleri olarak anılan Hospital Yıl şövalyeleri içinde bugün dahi bir Türkopol sorumlusu bulunmaktadır. Detaylarına videonun ilerleyen kısımlarına gireceğiz. Şövalyelerin hayatta kalabilmelerinde Türkopoller büyük bir öneme sahipti. Şövalyelerin en önemli savaş taktiği The Fighting Box yani dövüş kutusu adı verilen sıkı saflardan oluşan birbirini korumaya yönelik bir duruş şekliydi. Ancak bu pozisyon şehirlerde, kalelerde ya da meydan muharebelerinde çok daha etkili oluyordu. Arazilerin açık ve geniş olduğu yerlerde atlı okçular için basit birar av konumundaydılar.
Bu noktada Türkopoller karşı taraftaki soydaçları gibi hızlı ve atik atları hafif zırhları sayesinde dövüş kutusu konumundaki şövalyeleri vurkaç saldırılarından koruyordu. Nitekim şövalyeler ani operasyonlar yapamaz, vurkaç gerçekleştiremez ya da istihbarat sağlayamazdı. Haçlı ordusunda bu görevleri Türkler yerine getiriyordu. Ayrıca Türkopollerin bir önemi daha vardı. Haçlı seferlerinde Müslüman ordularındaki askerlerin çok büyük bir bölümü Türklerden oluşuyordu. Selahattin Eyyubi’nin orduları da dahil o yıllarda İslam dünyasının askeri temeli, Türk birlik ve taktikleri üzerine kurulmuş, İslam ülkelerinin güçleri büyük ölçüde paralı Türk askerlerinden ya da Türk komutanları yönettiği ordularla şekillenmişti. Ve göçebe ordularının karşılaşmak isteyeceği son rakip yine bir göçebe ordusudur.
Çünkü birbirlerinin manevralarını, hızlarını ve taktiklerini iyi bilirler. Bu manada Türkopoller, Haçlılar için karşı mahallenin çocukları olarak vazgeçilemezdi. Tarih 1187. Hıddin Savaşı’nda Selahattin Eyyubi tarafından Haçlı orduları yok edildi.
İddialardan birine göre Haçlı ordusunda 4 bin Türkopol Selahattin Eyyubi tarafından idam edilmiştir. Çünkü İslam’da Müslümanlıktan çıkana mürtet denir ve cezası ölümdür. Ancak tarihçiler bu rakamın abartılı olduğunda hem fikirler. Çünkü Türkopollerin çok büyük bir bölümü Kudüs ve Akka’nın düşmesinden sonra kutsal topraklardan ayrılmıştı bile.
Tapınak şövalyeleriyle birlikte olanlar Kıbrıs’a, Hospitalli şövalyeleri bünyesinde olanlar Rodos ve Malta’ya gittiler. Bu birlikler Türkopol başlığı altında faaliyetlerine devam etmiş, bir kısmı Anadolu’ya gelerek Selçuklulara ya da Bizanslara katılmış, bir kısmı ise şövalye olmuştur. Günümüzde Malta şövalyelerinin hala Türkopol sorumlusu olduğundan bahsetmiştik. Ancak bu tanım artık Türk şövalyeler için değil kendi içlerindeki bir statya olarak kullanılmaktadır. Tabii ki Kudüs’ün düşmesiyle Türkopoller bitmedi. Aksine Bizans ordusu içerisinde varlıklarını arttırarak sürdürdü. Bizans’ta ve Balkanlar’da Türkopoller varlık bulurken yaşanmış en büyük olaylardan biri Halil Ece, Melik, Salih gibi reislerin komutasındaki Türkopollerin Bizans’ta başlattığı ve macera filmlerini aratmayacak olan yıllar süren talan ve isyan girişimidir. Bunlar 1262 yılında Bizans’a sığınan Selçuklu İmparatoru 2. İzzettin Keykavus’la birlikte gelen ve Hıristiyanlığı kabul eden Türklerdi. Hıristiyan olmuş ve Bizans ordusuna girmişlerdi. İzzettin Keykavus’un oğlu Melik ise Hıristiyan olunca adını Melik Konstantinos yapmıştır. Halil Ece ve Melik bir süre sonra Bizans ile araları bozulunca yağma ve talana başlamış, hatta kendileriyle savaşması için getirilen Katalanlarla bile anlaşarak Bizans’a karşı Bizans topraklarında yıllar süren bir savaşa başlamıştır. Halil Ece, Melik, Salih Beylerin yıllar süren Bizans macerasının sonunda bir çoğu öldü. Bazıları Korsanlara esir düştü, bazıları Anadolu’ya döndü, bir kısmı Akdeniz’de savaşmaya devam etti. Asker olarak sonuna kadar kullanıldılar. Hatta Bizans’ta Hıristiyanlığı kabul etmiş Türkopollerle Yunanların evliliklerinden doğan çocuklar Mikso Barbari yani Yarı Barbar olarak isimlendirilerek babaları gibi Türkopolliye devam ettiler.
1453 yılında İstanbul’un etinden sonra ise Türkopol dosyası kapanmış oldu. İşte dostlar, Konya’da bulunan ve Anadolu’daki en eski Türk ibaresi olan, kimine göre Turkon, kimine göre Türkopol anlamına gelen bu yazının hikayesi de böyleydi. Küçük bir taş parçası bazen asırlara sığmayan romanlardan daha fazla anlama sahip olabiliyor.
Ama asıl hikaye, gün yüzüne çıkanların değil, toprağın altında kalmış ve adı unutulmuşların hikayesidir.
Evet şimdilik bu kadar görüşmek üzere.
İlk Yorumu Siz Yapın