"Enter"a basıp içeriğe geçin

Türkiye Batar mı? – Olmaz Öyle Saçma Ekonomi – Hakan Özerol – B10

Türkiye Batar mı? – Olmaz Öyle Saçma Ekonomi – Hakan Özerol – B10

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=g2V_kzqZ9Z8.

Hocam merhaba. Hocam selam. Hocam hoş geldin. Hocam bugünkü konu benim takıntılı olduğum bir konu batmak. Hiç takıntılı değilim. Tehlikeli konu yani. Hocam batmak nedir? Duruma göre değişir yani gemide miyiz yoksa bana sorduğun ekonomi ne ilgili bilmiyorum. Ben çocukken Türkiye batacak mı konusu vardı yani 70’lerin ortasından itibaren ben hep bununla büyüdüm. Türkiye batar mı efendim çıkar mı bir de o vardır. Sorduğum kadarıyla ne çıktık ne battık hocam. Bunun bir adı var biliyorsunuz. Ortada makul bir yerde sürünüyoruz yani bu da iyi mi kötü mü bilemedim ama böyle bir şey. Hakikaten bir ülkenin batması ekonomik olarak ne demek? Ya işte iyi söylüyorsun aslında öyle bir kavram var ki mesela Yunanistan’da bu çok konuşulmuştu hatırlarsanız en yakın tarihli diye söylüyorum 2008 krizinden sonra 2010 civarında. Türkler çok sevinmişti. Tabii Yunanistan konuştu adaları alacaktık falan daha ucuz bir şey yemek sirktaki filan gidenler o yaz bir sonraki yaz. Abi hiçbir şey yok adamlarda ya baya böyle yine üçte dükkanı kapatıyorlar sabaha kadar içiyorlar falan. Beklenti sanıyorum şey böyle battık ne oldu abi üstüne uçak bile geçemiyor. Komple kapatıldı falan gibi bir şey beklenir herhalde. Devletler öyle batmıyor. Abi çünkü şirket değil ki burası. Şirket nasıl batar? Hayal edelim. Evet oradan başlayalım. Bir şirket mesela Flütv nasıl batar hocam? Batmaz abi Flütv’ye bir şey olmaz. Fakat normalde gelirin var giderin var. Harcamaların var işte gelirin giderini karşılamıyor sonra borçlanıyorsun. Sonra borçların çok oluyor ödeyemiyorsun. Alacaklar gelip kardeşim sen bunu ödeyemedin falan diyor. Ben de kardeşim canımı mı alacaksınız ne yapacaksanız yapın falan. Deyip işte iflas, konkurta falan filan. Devlet de bolmaz ki. Devletin gelirini karşılamıyor noktasına getirmemeye çalışırsın. Geldi o zaman borçlanırsın. İşte borçlarını ödeyemediğin nokta batmaktır ama yine şirketlerde gördüğümüz gibi bir sahne değildir. Normalde bir insanın batması nedir? Kredi aldın ödeyemedin mal varlığını el koyarlar. Ülkelerin mal varlığı nedir ve el konulabilir mi? Tariften bir sürü örnek verebilirim. Hani nasıl batmış dersen bunlardan birini yakalayabiliriz. Bir örnek vereyim. Yürenistan meselesi oradaki hikaye şuydu. Ya kardeşim bu adamlar borçlarını ödeyemiyorlar. Hatta daha da komikti. Siyasi olarak bizim anlayabileceğimiz Türklerin anlayabileceği dünyanın kalan ölümü anlayamayacağı bir şey oldu. Hükümet değişti. Yeni hükümet geldi. Dedi ki yeni başbakan. Arkadaş bize hükümet devrederken 100 lira borcumuz var demişti 100 euro. Bir de baktık ki 200 euroymuş. Eee biz bunun yüzünü ödeyemeyiz. Ödeyememek demek burada aslında faizini ödeyemeyiz demek mi? Borcu tübüyle ödeyemeyiz dedi. Zaten tümünü ödemek diye bir şey var mı ki? Yani faizini ödeyip onu ötelemiyor musun? Öteliyorsun yani şunu demeye çalışıyorum. Şimdi ben bunu 100 artı faiziyle beraber takla attırırım. Ama 200 artı faiziymiş takla attıramam. E ne yapacağız? Alacakları diyor ki kardeşim kendi aramızda anlaşın. Tümünüz hep beraber borcun yarısını almaktan vazgeçiyorum derseniz kalan bölümü için masaya oturalım. Ha yok anlaşamıyorsanız hiç ödemiyorum dedim. O çok iyi ya. Burada en sevdiğim durum devreye giriyor. Canımı mı alacaksınız? En sevdiğim laf. Yani böyle bir opsiyonumuz mu var?
Hocam yok mu? Ne yapacağız? Almanya, Yunanistan’a savaş mı açacak? Ama şimdi ben mesela kredi kartımı harcadım harcadım. Ondan sonra bankaya diyorum ki abi yarısını ödemeyeyim. Yani var mı böyle bir şey? Sana bana olmaz o iş yani. Seni beni yakalarlar. Ama devletten bahsediyoruz abi. Biz devlet olarak ödemiyoruz. Çünkü alacaklı devlet değil ki. Almanya’nın Yunanistan’ı alacağı yok abi. Almanya’daki bankanın Yunanistan devletinin alacağı var. Buna default mu deniyor? Bu kısmi default. Abi şöyle bir durum oldu orada. Dedi ki böyle böyle ve aranızda anlaşın. Mesela senin verdiğin bizim ülkemizdeki örnekler nasıl olur?
Şöyle olur karşılığı. Alacaklı bankalar 8-10 tanedir. Tek bir firma zordadır. O firma diyor ki aranızda hepiniz anlaşın. Ben bir yere para ödeyeyim. Aranızda bölüşün. Yoksa kimseye ödemem diyor. O zaman bankalar bir araya gelip ya bu iş tümüyle batacağına paramızı alalım diye anlaşalım der. Burada da aynı şey oldu. Alacaklılar en küçük alacakları ikna ettiler. Kardeşim sessiz çıkarmayın. Bu kadar razı olalım. Biz bu iş çevirelim. Bu bir yöntem. Şimdi Yunanistan battı mı? Bilmiyorum. Hayat devam ediyor. Yani oradaki kafe devam etti. Turist devam etti. Otel devam etti. Ama devlet bir kısmını ödemedi. Ama ben iki yıl önce Yunanistan’a gideyim de her şey çok ucuz gelmişti. Bu Türklere bir şeyin ucuz gelmesi battığının göstergesi sayılabilir mi? O zaman bugün bakalım. Bugün Yunanistan çok pahalı geldiğine göre. Bir de mesela Rusya örneği var. Rusya da şöyle bir şey yapmıştı. 97-98’de dedi ki arkadaşlar ben borçlarımı ödeyemiyorum. Hiç mi ödeyemiyorsun? Ya şöyle ödüyorum. Sen kimsin abi? Almanya. Almanya. Senin dolar bazında borçlarını ödemiyorum. Ruble bazında borçlarını ödüyorum. Niye? Çünkü Ruble Allah’ın kağıdı matbaada basabiliyoruz ve ödeyebiliyoruz ama dolarımız yok. Türk Bankası verdi o zamanlar. Dedik ki biz de alacak diye. Sen kimsin? Türk. Sana ödüyorum. Kural ne? Kural yok. Kural yok abi. Selectif moratorium. Literatürde böyle bir şey yok yani. Şirket batışı versiyonu ülkelerde yok abi. Şirket batar. Ama Venezuela’nın batışında mesela bir çocuk var. YouTube’da bir kanalı var. Venezuela’dan yayın yapıyor. Orada gördüm mesela.
Venezuela parasından şapka yapmış. Daha ucuza geliyormuş başka bir şeyden yapmaktan falan. Bir de geçenlerde bir haber çıktı. Türk lirasının maden değeri üzerine TL basılmasından daha fazla. Madeni parada öyle bir durum var. Zaten madeni para aslında işler yürüsün diye basılan bir şey. Mesela bizim ülkemizde ayrımı da farklıdır. Yani kağıt parayı Merkez Bankası basar. Bağımsız kurum. Madeni parayı darphane basar ve hazineye bağlıdır. Merkez Bankası toplam miktara bakıp der ki kardeşim bu aralar çok böyle 9.90’lı fiyatlamalar var. Bir kuruş lazım. O aslında bir değerden ziyade iş yürüsün diye basılıyor. Ziyanlık aslında. Doğru. Zarardır yani. Üstünde yazandan daha az eder. Venezuela’daki durum? Venezuela batış gerçekten. Ama demin söylediğim gibi yani aradıkları hepsi batış. Batlık kavramını sadece çok standarda olmadığını söylemeye çalışıyorum. Venezuela bunun en kötü örneklerinden bir tanesi.
Kötü yönetim. Devamında borçluluğun çok artması, ülkenin petrol dışında bir üretimi olmaması ve daha sonra petrol fiyatlarının belli bir dönem için çökmesiyle beraber adamların tek gelir kaynağının yok olması ve sen böyle bir ülkenin sonuçta borçlarını ödeyemez, bir mal ithal edemez hale gelmesine yol açıyor. Çok kolay bir şey değil bir ülkeyi batırmak. Adım adım bir sürü şey söylüyorsun, bir sürü hata yapıyorsun, hatalar birikiyor ve farklı düzeylerde batışlarla karşılaşıyorsunuz. Venezuela bunların en kötüsü. Bütün bunlar oldu. Ne oluyor? Batmanın basit anlamda anladığımız sonuçları nedir? Abi sorun şu aslında. Ektisatta batma diye bir terim yok. Kapatıyoruz yok yani. Yok tabii abi ne yapacaksın? Biz sokaktaki vatandaş olarak bir şirket kültürüyle, hayat kültürüyle bildiğimiz kavramı devlete yansıtmaya çalışıyoruz. Nasıl battı bak gördün mü battı falan. Ama bu ülkelerin hepsi orada. Orada insanlar yaşıyor, işe gidiyor, maaş alıyor, peyniri yiyor falan. Sadece senin kadar rahat değil. Sıkıntılık edersin. Ortak özellik şu, üretmiyoruz, ithal ediyoruz. Şimdi ithal edince o zaman sorun şu, dövizin yoksa o şeyi ithal edemiyorsun. O zaman diyoruz ki battı. Niye battı? Çünkü biz ilaç bulamıyoruz. Çünkü biz cep telefon bulamıyoruz anına geldiğinde vatandaş battık diyor. Yok batmadın abi. Ev var, iş var, güç var. Yani batmak anlatabildim mi? Çerçeveli bir kavram değil. Peki 70’ler şu muhabbetle geçmişti gençler bilmez. Devleti 70 cent’e muhtaç ettiler. Bu olay galiba şu yanlış hatırlamıyorsam bir büyük elçiliğe eleman maaşlarını yollayacak Türkiye. Fakat bir şekilde 70 cent bir açık oluyor. Orada bir muhasebesel bir şey var. Doğru kasada 70 centimiz olmaması, 5 dolarımız olmamasından bahsetmiyoruz aslında. Bizim Merkez Bankamızın tarihinin sıfır, eksi olmuş gibi konular yoktur. 94’te birisi, rüsüslerle rezler 5 milyar dolara düştü mü af olduk falan hikayesi. 70 cent. Zaten çok uç bir örnek. 5 milyarımız kaldı ve bittik falan dedik. Mesela Merkez Bankası’nın artıda veya ekside olması. Ekside olması ne demek? Aslında batak mı demek? Babam şunu anlamıyorum dedin de İlker, dünyada çok bir örneği yok zaten. İngilizler de anlamıyor baba nasıl eksiyen orası falan. Dolayısıyla seninle evvelle bir sıkıntı yok.
Bir dakika ama Venezuela da eksi herhalde, Yunanistan da eksi. Eksi de çok absürt bir şey abi. Normalde kavram şu. İki tane oyuncu var bir kere bunu netleştirmek lazım. Bir tarafta devlet dediğimiz şeyin içinde bir hükümet var, bir tane de hazine var. O hazine devletin gelirini giderini falan takip ediyor. Borç al, vergi topla, giderleri öde falan bu bir tarafta. Bir de Merkez Bankası var. Hazinenin kendisine ait olan dolar, euro falan da Merkez Bankası’nda. Senin benim bankada tuttuğumuz dolarlarımızın bir ucu da yine Merkez Bankası’nda.
Dolayısıyla Merkez Bankası’nda o benim dolarım değil mi mesela? Abi sen dolarını bankaya yatırıyorsun ya benim bankada aslanlar gibi param var diyorsun sonra Mustafa gidiyor. Ben arkadaş 100 dolar yatırmış çekmeye geldim diyor. Abimizde para yok diyorlar. Bankalar da para olmaz. Yani mevduatın bir kısmını sadece tutuyorlar da. Doğru. Zorunlu karşılık olan yani topladığın mevduatın bir bölümünü Merkez Bankası’nda tutar bankalar. Mecburi olarak. Mecburen. Sen dolayısıyla 1000 doları bankaya yatırdığında örnek veriyorum. Bunun 200 dolarını Merkez Bankası’na yatırıyor o banka.
O zaman Merkez Bankası’nda senin paranın bir bölümü de var. Hazinenin parası da var. Merkez kendisi piyasalara müdahale ederek döviz almışsa o da var. Biz buna rezerv diyoruz. Yani alacaklar artı borçlarla bir kasa oluşuyor. Nihayet net. O zaman durum şu kasada para olmayabilir doğru mu? Yani hazinenin o anda parası olmayabilir cebinde burada parası vardır. Başkasının parasıdır ya da burada parası yoktur ama burada başka para vardır. Dolayısıyla hazinenin tam takır olması ve Merkez Bankası’nın tam takır olması aynı şey değil. Bu tam takır ama burada para olabilir.
Şimdi hal böyle ilerlerken biz bunu böyle yaparken şimdi diyoruz ki para lazım bulamadık mı falan. Niye bulamayalım abi bunun mutlaka burada biraz parası vardır. Olmadı borçlanır. Böyle bakıyoruz. Ama bir an var borçlanmaya çıkıyorsun millet diyor ki ben sana borç vermem borcunu ödeyeme işte batış o. O olmadı bize daha değil mi? O olmadı. Ve hatta çok havalı bir şey söyleyeyim. Dünya tarihinde bunun başına hiç gelmemiş 2-3 ülkeden bir tanesi Türkiye. Türkiye’nin bu anlamda güvenirliği falan kıymetlidir. Çok absürt örnekler verebilirim. İspanya’ya yanlışım yoksa 12-13 kez tarihinde ödememiştir. Almanya’ya birkaç kez ödememiştir. Yani bu normal bir şey mi? Normal değil ama başa gelen bir şey. Ya da biz bunun reputasyonunu kullanabiliyor muyuz? E kullanıyoruz. Bak şöyle söyleyeyim. Sabah akşam YouTube ile millet sayıyor seviyor. Hükumete şusu kötü ekonomini buzlu kötü. Rakanlar şöyle kötü. İnflasyon böyle kötü. Açtık böyle. Hükümet tavir çıkaracağım diyor. 3 katı talip geliyor. Sadece biraz yüksek faiz veriyorsun. Sen dolara o kadar yüksek faiz verirsen herhalde gelir.
Kesin batacak olan bir adam 19 faiz de verse gelmez o para. Yani şey diye bakıyorlar. Bu adam öder de. Zorla zaten köşeye sıkıştırdık yani biraz fazla faiz. İlginç bir şey söylüyorsun. Niye böyle bir inanç var? Türkler borcuna sadıktır diye bir şey mi acaba? Gerçekten tarihte ödememişliğin yok. Bir. İkincisi de her zaman bir umut vardır ya. Bir öderse var ya. Ne para biliyor musun? Amerika’da 5 yılda kazanacağımız parayı Türkiye’den 6 ayda kazanırız. 6 ay batmasa yeter abi.
Bu da var. Borç verenler. Peki o zaman şunu anlıyorum. Devlet tahvil çıkardı. Borçlandı yüksek dolar faizliyle. En son bir dedi ki götüreyim. Topladı milyarlarca doları. Sonra da ben ödemiyorum dedi. Bu durumda ne olur? Mümkün örnekleri işte var. Rusya, Arjantin, Brezilya, Yunanistan bir sürü örneği var. Çünkü öyle bir anlattın ki sanki hiçbir şey olmuyor gibi anlattın. Hani o zaman hemen yapalım diyecektim de onun için. Bunu yapalım diyeceksin. Ya şöyle bir problem oluyor. Mesela Arjantin ben bunu bir kere ödemiyorum dedikten sonra takip eden 5 yıl bir daha borçlanamadı. Böyle bir şey var tabii. Bir kara listeye giriyorsun tabii kayıtlarda. Ama yine konjöktürel bir şey. Mesela 2010’dan sonra Avrupa ve Dünya’da o kadar çok para basıldı ki Yunanistan’ın bu ödememezliği unutuldu. Şu anda neredeyse 0 faizle borçlanabiliyor Yunanistan. Seni unutmayabilirler bilemezsin. Bu bir risk abi. Mesela şu anda üretiveren Arjantin Allah senin cezanı versin sevgili Arjantin diyor millet. Üçüncü kere battı bir daha verdiler. Bir daha battı bir daha verdiler. Oğlum bir daha bizi oraya çağırma falan diyorlar. Ya Jean-Baudrillard diye bir Fransız felsefeci vardı ya işte bu Matrix’te falan da adı çok geçer. Onun bir kitabında yazıyordu ki bu zaten ekonomistlerin bildiği bir şey olmalı. Dünyadaki bütün parayı toplasan dünyadaki borçtan az ediyor. Bu da şu demek aslında pratikte ödenemez. Aslında dünya batmış durumda öyle mi? Toplam para miktarını şöyle okumak lazım. Şimdi bir fiziki para var orada kastedilen basılan para miktarı bir de kaydî para var. Şimdi aslında kaydî para o kadar çok ki. Bak demin ki örnekten sen bankaya gittin 1000 TL para yatırdın.
O bankaya yatırmış olduğun 1000 TL’nin içinden 100 TL’yi artık bizi izleyen arkadaşlarım takip ettiler. 100 TL’yi zorunlu karşılık olarak Merkez Bankası’na yatırdı. %10 mu oldu? Değişkendir de ben örnek verdim şu anda 20’ler civarında. Şimdi 100 TL’yi yatırdı. Bankada ne var 900 TL. 900 TL’yi Mustafa’ya kredi verdi aynı banka. Orada yanlışı yaptı zaten değil mi? Yaptı. Şimdi ne yaptı bak banka para vermeye başladı. Mustafa 900 TL’yi aldı kendisine araba aldı. Arabayı aldığı kişi Ali gidip onu bankaya yatırdı. Bankada kaç para var? 900 daha var. O banka 900’ün 90’ını Merkez Bankası’na yatırdı. 810 kredi daha verdi. Abi kaç para var? Senin bankada 1000 TL var. Onun bankada 900’ü var. Onun bankada 800’ü var. Yani Merkez kaç para bastı? 1000 TL. Yani basılan para 1000 ama sistemdeki para bunun 15-20 katı olabilir. Onun için oradaki hikayede basılı paranın çok üzerinde borç var doğru ama kaydî para aslında o kadar büyük ki belki de basılı parayla borcu kıyaslamak doğru olmayabilir. Evet ama ben biraz da işin felsefesinden bahsetmek istiyorum.
Yani borç şu demek değil mi diyorsun ki sen bana şimdi ver ben sana bunu faiziyle ödeyeceğim. Dolayısıyla aslında geleceğine ipotek koyuyorsun ya bu çok hani bizim ülkede çok sevilen bir politik şeydir bu slogan. Ta 3 firması olduğu için yani ipotek gayrimenkul arazi üzerinden örnek verebilir. Ama şöyle bir sorun yok mu şimdi teorik olarak sen sonsuza kadar borçlanabilirsin. Devletler için zaten öyle. Evet. Bu da hiçbir zaman batmazsını getiriyor. İşte aynı yerde borçlanamadığın bir an doğarsa herhangi bir sebepten ötürü o gün batıyorsun. Ama Türkiye gibi bir ülke niye borçlanamazsın. Yani şu var mı abi aslında sokaktaki adam mantığıyla şunu soracağım. Amerika geldi ve Türkiye’ye el koydu şu anda borçlar dolayısıyla böyle bir şey var mı? Yok abi ama işte şu var mesela yine üniversitelerin onları ödeyemediği anında mesela şey oluyor o zaman havalimanlarını satın falan dediler. Adamlar havalimanlarını sattı. Biz de bir sürü şeyimizi sattık değil mi? Doğru o da mesela IMF anlaşmalarında oluyor. Hükümetlerin ekonomik performansları net datalarla ölçülebilir mi? Yani Türkiye’nin bir aseti var işte tarımı var enerjisi var şu su var bu su var. Normalde aklıbali bir hükümet bunu 5 senede 10 birimden 50 birime çıkartabilirdi. Her adımı doğru atsaydı. Fakat x hükümet bunu aynı zamanda 10 birimden 25 birime çıkardı ya da 80 birime çıkardı. Başarılıdır ya da başarısızdır diye bir ölçme imkanı olabilir mi? Ya değişik kalemler üzerinden bu matematik yapılıyor. Yani şöyle diyorsun mesela Türkiye’nin potansiyel büyüme oranını 5’ti ama biz 2 büyüdük.
Yani 5 büyümeliydik ama 2 büyüyoruz. Ya da falanca filan yıl biz Güney Kore’yle aynı yerden başlamıştık. Baksana adamlar şu anda ne yapıyor biz nerede kaldık filan. Ama bence bu tip matematikleri vatandaşı mutlu eden matematikler değil. Yani sokaktaki adam diyorsun ya buradaki mesela şu sokaktaki insanlar bu anlamı iktisadi olarak mutlularsa o şey doğrudur. Çünkü onun dışında mesela büyüme rakamı gelir %7 şu anda sokakta sorsak bunu. Kardeşim nereye büyüyorsun bana mı büyüyorsun ben niye hissetmiyorum falan diyor millet. Onun için sorunun yanıtı evet ama aslında bence daha geniş tanımla insanları refan artması diye okumaz.
Hocam yalnız hemen sıyrılıyorlar bu ekonomistlerle. Aslında tam buraya gelmek için sormuştum. Deminki örnekte Venezuela’da insanlar telefon alamamaya başladıklarında vesaire. Bak karnı alamıyorlar abi telefonu geç. Biz bunları alabiliyoruz ama hiç böyle bir hissiyatım yok yani hayat sürekli pahalı. Tamam enflasyonu vesaireyi konuştuk ama benim gibi mühendis adama bu hissi nasıl tanımlarsın. Abi senin hissettiğin şey aslında refah seviyenin düşmüş olması. Düşüyor mu ki?
Şöyle düşüyor işe ilk girdiğim yıl aldığım parayı o günkü kurdan dolara çevirsem. Kaç yıl sonra bugün aldığım parayı bugünkü kurdan dolara çevirsem. 25 sene önce dolar bazında kazandığım %3-5, 15-25-55 artmışsa durumum çok fena. Benim şu anda dolar bazında belki 10 katı falan kazanıyor olmam lazım 30 yıllık tecrübeyle. Ama Amerika’nın başarısı adamlar paralarını çok kıymetli hale getirmişler. Yen bedava basıyor efendim. Düşün hem bedava basıyor hem çok kıymetli hale gelmiş sen bizim durumu düşün ya.
1975’ten beri aklı çalışan bir insanım belli bir seviyede ve bu muhabbet bitmedi Türkiye’de. Yani batıyoruz battık batacağız dur biraz çıktık yine batıyoruz. Yani bunun bir sonu var mı yoksa bu böyle gider mi? Tekrar ben bir Yunanistan, bir Arjantin, bir Brezilya olmayacağımızı düşünüyorum. Ama yani kardeşim bak bak işte batmadık falan dediğin yer. Abi yani turistik olarak şu anda Roma’ya gidemiyorsun değil mi? Gitsen kahve içemiyorsun abi. O zaman biz aslında hiçbir şey olmadı değil.
Bizim aslında vefa seviyemiz dünyaya paralel ilerlemedi. Hedeflenmiş olduğumuz ekonomilere paralel biz gelişmedik. Ama ben hatırlıyorum 15 yıl önce buzdolabı yoktu. Bir arkadaş gördüm şey dedi bir tanesinde ya önceki hükümde zamanında iphone yoktu dedi. Bu da bana çok mantıklı geldi. Ama gerçekten şaka bir yana şey soracağım. Nominal olarak artmadı mı yaşam seviyemiz? Ülke ortalamasında baktığımız zaman yani benim köylümle Alman köylüsüne baktığımızda çok geride kaldık. Ama sosyolojik bir gelişim olarak tabii ki ilerledik.
Nominal derken onu kastediyorum. Dünya da ilerlediği için biz aslında geri kalmış gibi görünüyoruz. Elbet onlar ilerlemeseydi. Çok mantıklı. Bu kadar çok ilerlemeselerdi. Çünkü şunu hatırlıyorum 1970’lerin sonuna doğru bisiklet alacaktık biz. Babam da özel bir şirkette çalışıyor. Orta kademe yönetici. Bisiklet almak için kefil götürdük ve babam senetimiz az daha yani korkunç. Yani şunu biliyorum o kadar fakir değildik. Yani ülke ortalamasına göre.
Dolayısıyla zenginleşmemiş miyiz özellikle özel döneminde? Abi şimdi kefil götürme meselesi çünkü o gün bizim bankalarımızın kredi kartları yoktu. Kredi kartında taksit yoktu. Yani bunlar olmadığı için bunu yapıyordu. Yani bu aslında tarihsel bir süreç yani o gelişim olduğu için şu anda çocuklar için bu daha kolay. Ama bir şey daha soracağım. Bisiklet hatırlıyorum 1500 liraydı abi. Ve evin kirası da o kadardı. Bugün mesela bisiklet inanılmaz ucuz. Abi o da kapitalizmin başarısı. Fabrikasyon. Dünyanın her yerinde bisiklet 40 yılda çok ucuzladı kuvvetle muhtemelen. Arabayı düşünsene abi arabada sıraya giriyordun ya. Tabii araba almıştık sonra. Babam beyaz Murat 131 aldı. Aynen dediğin gibi sıraya girerek. Sınıf atlamış falan gibi hissetmiştik kendimizi. Demek ki yani bugün artık daha zenginiz öyle mi? Abi gene düşün aslında bugün o arabanın eş değeri. Bu da genç arkadaşlarım. Hiçbiri alamaz. Doğru mu abi? Soruyoruz alabilir misiniz? Alabiliriz. Teşekkür ederim. Bu kadar yıllık birikiminin sonunda İlker Cennetli Yolak diyorsun ki ya biraz daha rahat falan. Arkadaşlar diyor ki ya arkadaşım. Sayın Cumhurbaşkanımızın söyleminden girerim. Arkadaşlar 1975’ten beri hatırlıyorum Türkiye’de buzlu tolubu vardı her zaman. Kesinlikle. Bu biraz daha eskidir yani. Ben onu sahaya hatırlıyorum. Vardı yani. Ama şöyle bir ilüzyon var. O ilüzyon mu onu soracağım. Sanki daha kolay alıyoruz gibi. Ama sen onun öyle olmadığını mı söylüyorsun? Abi ben bunun Türkiye ile ilgili olmadığını söylüyorum. Yani bize 50 yıl örneği veriyorsun ya. 300 yıllık örnek versek mesela. Ne diyeceğiz? Buzdolabı yoktu. Abi Paris’te arkadaşların araması yoktu artık var mı? Anlatabildim mi? Periyodu uzattığın zaman zaten bu kapitalizmin gelişimi abi. Yani toplumun gelişimi, ekonominin gelişimi, teknolojinin gelişimi filan. Daha makro bir konu yani. Şimdi bu bizi aslında Mustafa’nın sorduğu soruya götürüyor. O zaman karşılaştırmak çok zor olduğu için, farklı dönemler ve dünya da ilerlediği için. Doğru. Bir hükümetin başarısı veya bir ülkenin batıp batmayacağını nasıl ölçülecek o zaman? İşte zor ancak eşdeğer konumlamış olduğumuz benchmark dediğimiz birileri varsa onlarla konuşulabiliyor. Ama o zaman da şey diyeceksin bana şu hükümet mi bu hükümet mi emin değilim. Çünkü 30 yıllık periyoda abi 7 kere hükümet değişmiş oluyor. Hani Türk hükümetlerinin genel kıyaslaması sonucunda baksana Güney Kore’nin geriksinde kaldık diyoruz. Ama 20 yıldır değişmedi ya. Haklısın o zaman da bu 20 yılda kıyaslanabilir ülkelerle bir noktaya getirmek gerekebilir. Türkiye yıllardır ilk 20’de 17. müne. Doğru. Ve bu hiç değişmemiş aslında. Doğru. Gayrisafi hasılı hesabı o. Yani ülkenin toplam üretimi, dünyada en çok üretim yapan ülkeye 1 diyorsun. Daha sonra 2-3-5 diye sıralıyorsun. Bu işte Amerika, Çin, Japonya, Almanya diye başlıyor bu seri. Bu seri devam ettiği zaman da orada bir yerdesin. Bunun sebebi de şu aslında bu sıralamada mesela ilk 5 aşağıya doğru erişilmez. Yani bir gün senin Japonya’ya geçme ihtimalin yok abi. Çünkü mantık şöyle. Türkiye örnek veriyorum 800 milyar dolarlık bir ekonomi ve biz diyoruz ki yıllık %5 büyüdük. Ne demek bu? 800 milyarlık üretimini %5 arttırdın bir yıl. Amerika 10 trilyonluk bir ekonomi olup %1 bile büyüse her yıl. Yani finansal matematik 5 ile 1 arasındaki fark. %4. Bu aradaki farkı ne kadar yıla kapatır? Buradaki hikaye orası. Aslında o sıralamayı değiştirmek çok mu zor diyorsun yani? Şöyle zor. Mesela 17’den 13 olursun 15 olursun ama mesela biz de bazen söylüyoruz ilk 10’a gireceğiz. Yok abi o yok. Yani ilk 10 yok. Peki şimdi geldim yalnız. Geldin mi hocam? Biz soru gelecek. Abi senin soru gelmeden şunu söyleyeyim. 35. olmamız da çok zor bu arada. Anladım. Batmazsın da diyorsun. Kore nasıl yaptı? Kore nasıl yaptı? Hemen açıklıyorum. Adamlarda bir numaralı öncelik eğitim. Onun için aynı yere geliyoruz. Yani ekonomi politikası değil abi. Ne kadar enteresan. Yani ekonomi politikası değil. Demek kanal açmayıp eğitime mi hocam yatırmışlar? İlk 20’de ben ne dedim abi? 800 milyarlık bir ekonomiyiz dedim. Örnek veriyorum. Hollanda’ya baksak rakamı tam bilmiyorum şu anda. 650 milyar dolarlık bir ekonomi ise mesela Hollanda. Biz Hollanda’dan büyüyüz. Güzel de babacığım nüfus 17 milyon adamlardı. Yani 80 milyon da bunu yapıyorsun. 17 milyon da bunu yapıyorsun. Onun için bu 20. 17. 19’uncu’nun anlamı da çok belki önemli değil. Biz onun için bu toplam rakamı kafa sayısına bölüp kişi başına düşen milli gelir buluyoruz. Kriter o mudur yani? Kişi başına düşen milli gelir şu demek abhasına bakarsan. Yine karikatücü ederler mesela. Kişi başı ki milli gelir 10.000 dolar. Benim 10.000’imi veririm ben gideyim falan. Böyle bir şey değil abi. Toplam üretimi kafa sayısına böldük. Tamam mı? Bölünce bir adamın memleketdeki üretime katkısı 8-9.000 dolar. O zaman diyorum ki evet sorun var. Çünkü biz 9.000 dolara bence 20 milyon nüfusta falan ulaşıyor olmamız lazım. 80 milyonla bunu üretiyorsak abi problem mi? Peki ama AKP iktidarının ilk 10 yılında bu 10.000 doları geçmişti ki. O zaman çok övünüyorlardı. O da mı manası? Geldiğimiz geçtiğimiz yer 7.000 ile 11.000 arasında gidip geliyoruz abi. Bilmem kaç yıldır yani. Şu anda 7.000’lere mi yaklaşıyor? 8.000’e krizi vardı ama yani 8.000, 9.000, 10.000, 11.000, 12.000, 10.000, 9.000, 8.000. Böyle de bir periyot yok. Anlatabiliyor musun? İşte hükümetler de mesela ilk 3 yılı iyiydi, 5 yıl kötüydi falan. Şunu da atlamayalım. Arkadaşlar burası kocaman bir ülke. Kamyon üreten, buzdolabı üreten, hastaneye yapabilen, ters taraftan denizaltı üreten. Burası ufak tefek bir yer değil.
Önemli bir ülke. Şu iyi bir örnek dediği ben çok duyuyorum bazen. Kardeşim işte cep telefonu yapamıyoruz. Ya baba cep telefonu yapan kaç adam var ki dünyada zaten? 5 tanesi yapıyor yani. Kalan 200 tanesi yapamıyor. Onları da yapmayacaksın. Ama yaptığın şeyleri de iyi yapacaksın. Abi diyeceksin ki Türkiye’de otomobil yok ama bunu da çok iyi yapıyor bu adamlar diyeceksin. Onu yaptığın zaman zaten kişi başı milli gelir de artıyor. O artınca çalışan adamın cebine para giriyor. Ortada bir ülke. Ya ortanın biraz üstünde bir ülke. Olabilir böyle bir şey. Tabii ki dünyada bazı ülkelerde böyle olacak. Tabii ki öyle olacak.
Mesela Bulgaristan’da veya Romanya’da böyle bir gündem olduğunu sanmıyorum. Yani ekonomimiz kötü yönetiliyor veya batacağız. Böyle bir şey olduğunu sanmıyorum sürekli. Yani sürekli bir batma ve çıkma muhabbeti arasında olmak niye? Ya şimdi abi Bulgaristan tabii yine ilginç bir örnek ama oradaki AB’ye girmiş olanlara baktığın zaman adamlar da şeye rahatlığı var. Slovenya aşı maşı dedi ki ya biz aşı lazım dedi. Al şu 2 milyonu kapat sesini falan dediler. Çünkü 2 milyon kişi var. 2 milyon tane aşıyı tamam toparlanır zaten bitti artık. Bu iş falan diye çıktı. Şimdi bu tip bir destek alamayan ama ilk 20’de olan kocaman bir adam olduğunda enteresan bir konumdasın. Bak bizim boyutumuzda olup da çok net bir şekilde AB üyesi olmayan, Amerika’nın kankası olmayan, Rusya’nın ekseninde olmayan ve bu boyutta başka adam yok. Çok özel bir adamsın aslında sen. Ve dolayısıyla sen aslında bir şeyler üretmeye de çalışıyorsun. Hani gırgır yapmıyorum. Gerçekten dış mihrak dediğin adamların seni ilerlemeyi engellemeye çalışmasını da anlarım. Ama sen de arkadaşlara çok yardımcı oluyorsun be kardeşim ya yani. Peki daha iyi yönetilseydi Türkiye?
Sadece son 20 yıl için demiyorum. Cumhuriyet tarihi boyunca ilk 10’a girer miydik hakikaten? Yani potansiyelimiz var mı? Biraz daha yukarıda olurduk mutlaka. Kişi başı milli gelir olarak da olurduk. 10.9.11. ile mümkün. Ama dediğin gibi ilk 5 çok kopuk örnekler. Geçen bir film izliyorum Norveç’i gösteriyor. Nazia işgali altında adamlar vatanı savunuyor. Bilmem ne oluyor. 50 yılda riflerinin toparlamasına bakıyorsun abi. Yani bu adamlarla bence biz aynı ligde değiliz yani. Dolayısıyla zorlamayalım ama o kadar. Bunların hepsini toparladığımız zaman bence bu kadar şeye fena değiliz.
Hani memleketi biraz daha iyi yönetseler bir şeylerimiz daha iyi kesinlikle olur. Peki bir de iktidar yanlıları ve karşılıkları arasında sonsuz bir tartışma. Efendim madem batıyoruz bu lüks arabalar nereden geliyor? Bu zenginlik nereden geliyor? Bazı arkadaşlar batmıyor. Hakikaten şeyi anlamıyorum aslında. Oturduğum yerde inanılmaz bir zenginlik var. Bütün Avrupa’ya dolaştım. Bu kadar çok lüks araba görmedim. Bu çok geyik bir örnek ama bu nasıl oluyor? Ülkede birileri de çok zengin olacak. Bence bu gelir dağılımının bozukluğuyla alakalı bir şeyi tartışıyoruz. Bu zenginlik olabilir. Bu bir şeyin göstergesi değildir. Aslında kötü bile gelir dağılımın acayip bozuk olması. Hindistan da böyle. Çıplak ayaklı geziyor bu çocuklar ne yapıyor falan filan diyorsun. Ters taraftan dünyanın en zengin beş adamından biri Hintli çıkıyor filan. Yani sen bütün kaynakları çok küçük bir zümreye aksın aktarıyorsun. Hükümetlerin getirip yarattığı zenginler var. Her dönemin zenginleri var. O da bu insanların maliyetiyle yani bu insanların doğan maliyetle bu insanların cebinde para var. Dolayısıyla bu zengin olmasında bir acayiplik yok abi. Dünyanın en fakir… Afrika’da da böyle. Çok muazzam zengin insanlar var. Zürchte paraları var adamlara yani. Bununla ilgili dün bir aneksot okudum da çok ilgimi çekti. Boris Yeltsin 90’lara doğru daha henüz yıkılmamışken komünistim Amerika’ya gidiyor. Diyor ki ya Amerikan yaşamını görmek istiyorum. Beni bir kasabaya götürün diyor. Bunu bir kasabaya götürüyorlar. Süper markete giriyor. İnanamıyor herif. Şey diyor ya Rusya’da bu kadar çeşitlik yok. En zengin insanlar bile alamaz bunları. Siz bize oyun yapıyorsunuz diyorlar. Amerikalılar diyor ki buyurun haritadan başka bir yeri seçelim oraya gidelim diyorlar. Gidiyorlar. Bakıyor aynı. Herkes de araba bilmem ne.
Dönerken günlüğüne yazmış. Nasıl açıklayacağız bunu halka diyor. Şimdi şöyle bir haberler okuyoruz ya bazen. Amerika çok zor durumda efendim. Amerika’da sokakta insanlar var aç. Türkiye’de açlık var mı hakikaten? Ben sokakta insan çok görmüyorum Türkiye’de. Çünkü Amerika’da daha fazla homeless vardır ya. Homeless kavramına göre evet Amerika’da daha fazla var. Aslında bu da bunun örneği düşünsene. Orada herkes çok zenginliyorsun ama 35 milyon homeless diyorsun. Acayip rakamlar yani 300-500 bin değil yani. Aslında dağılımın çok bozulduğu bir yer.
Haritaya göre böyle doğudan batıya doğru gidersen kapitalizmin haritası gibi aslında. Yani biraz batıya geldin Avrupa’da biraz daha dengeli. Avrupa’dan karşı kıtaya geçtin. Özellikle Amerika Birleştiretteki geçtiği zaman en bozuk hali bunun. Bir ülkede insanların fakirliği zenginliği o ülkenin zenginliğinin ölçüsü müdür? Değil orada bir katsayımız var. Mesela Gini katsayısı de bir şey takip ediyor iktisatta. O da gelir dağılımının bozukluğunu ölçüyor. Mesela dünyada gelir dağılımının bozukluğunun en yüksek olduğu ülkelerden biri Amerika, diğeri Türkiye’dir. Aynı skalada sayılıyoruz biz.
O kadar bozuk Avrupa’da bu kadar değildir. 3-5 yer hariç baktığında görmezsin. Ama bunun karşı tarafında yerlerde dilen insanlar da muhtemelen göçmenlerdir mesela Kuzey Avrupa’ya çıktığın zaman. Fransa’da biraz var evet. Gelir dağılımının daha bozukluğuyla ölçmeye çalışıyoruz. Onun bozukluğunun yüksek olması ülkenin toplam zenginliğine bir şey ifade etmeyebilir. Türkiye kötü durumda Amerika çok iyi ama ikimizin de gelir dağılımı çok bozuk aslında. Bunu bu kadar ısrarla sormamın nedeni şu. Maalesef hem medya hem hükümet ve hem muhalefet ekonomiyi kötüye kullanıyor. Yani sizin anlattıklarınızdan anladığım kadarıyla istediğin sayıyı istediğin sayıyla karşılaştırıp durumu çok iyi ya da çok kötü gösterebiliyorsun. Çok doğru. Bu genel istatistik numarası yani. Nihai bir ölçüsü yok mudur ya? En kolay kullanımı demin söylediğim gibi. Kişi başına düşen milli gelir. Avrupa içinde bile görürüz. Kişi başına düşen milli gelirin en yüksek olduğu ülkeler Kuzey Avrupa ülkeleridir. Şahsınızda camianızdan bir ricam var. Şu gayrisafi milli hasla gibi içinde hiç Türkçe olmadığını zannettiğim ve kimsenin anlamadığı şeyleri bir revize edin ne olur.
Evet hocam gayrisafi milli hasla nedir? Ülkenin toplam üretimi aslında bakarsak. Şimdi bu anlaşılamaz Türkiye’de bu söylediğiniz şey. Beş kişiyiz burada. Kimin üretimi? Doğu’nun üretimi mi? Benim üretimi mi? Mustafa’nın üretimi mi? Flu TV’nin toplam üretimi artı köşedeki kafenin toplam üretimi artı devletin yaptığı üretimi falan bunları topluyoruz. Tabii senin burada üretim dediğin şey fatura kesmekten bahsediyorsun. Satış değil aslında üretim. Senin işinde çok zor bu ama buzdolabında kaç buzdolabı ürettin? Yılda kaç video yaptık? Vesaire. Rakamsal değil çünkü rakamsal olsa kandırırız birbirimizi.
Aynı hizmeti geçen seneye 1000 liraya faturalıyorduk. Artık 1200 o büyümüşüz değil abi. Bir program değil iki program yapman gerekiyor. Öbüründe daha çok buzdolabı. Bunların toplamı üzerinden de bir toplam üretim değeri buluyorsun. Tabii bu arada programların da satılabilir ve izlenebilir olması lazım. Tabii kendi kendine takılıyorsan. Aynı bir konu yani. Dokuz izleyicimle. Demin ilkerin bahsettiği ve senin bahsettiğin şeyle ilgili karşı argümanlar konusunda anlamadığım şeyler var. Eğer çok fazla insanı maaşa bağlayıp kamu sağlığında istihdam sağlarsan
ve bu insanlar aç kalmazlar ama günün birinde 3 kişilik işi 10 kişi atadığın için o iş çökerse avlanmayı bilmeyen insanların aç kalma ihtimali yüksek değil midir? Dolayısıyla bunların hepsi farklı kriterler değil mi? Çok doğru. O zaman biz o insanları niye devlette işe alıyoruz ki zaten? Bu insanlara sen eğitim versen ülkenin en büyük şirketleri bunları almak için kuyruk olsa bana tam da bu adam lazım dese, bu insanlara işe girse, oranın üretimi artsa, onların cebinde çok para girse bu devletin üstüne yük olarak gelmese zaten o insanları oradan işten çıksa yandaki firmada onları kapıyor olacak.
Hep aynı yerdeyiz aslında. Kalifiye elemanları yaratmak ve bunların programlı bir şekilde belli sektörlere yaymak ve özel sektörün burada etkili olması, toplam eğitiminin buradan yakalanması ve böylece büyümek. Biz o planı zaten zorada kaldığımız için yapıyoruz. Abi işsizlik var işte kadro açalım da insanları burada işe alalım. Lazım değil ama olsun işte. Şimdi burada işe olsun. Mesela şu öğretmen olayları vardır ya her sene olay olur. Bu kadar öğretmen niye hala almıyorsunuz? Bu kadar öğretmen birikti. Belki de birikmemesi gerekiyordur ya.
Abi şimdi öğretmen konusu buna tabi uymuyor. Devletin vermesi gereken bir hizmet. O zaman da aynı yerdeyiz. Taa bir önceki programımızda konuşmuş olduğumuz DPT. Memleketin planlaması lazım. Babacığım bu kadar öğretmen lazım değilse niye bu arkadaşları öğretmen yapıyoruz? Yapıyorsak niye bunu bunu yapamıyorsun? Peki şu dilemayı nasıl açıklayacağız? Ekonomini büyütmek istiyorsan nüfusunu da arttırman lazım ama refah içinde yaşamak istiyorsan azaltman lazım. Mahkul arttırman lazım. Yani dört değil daha az sayıda yapman gerekiyor. En az üç diyordu Sayın Cumhurbaşkanı. Daha da az sayıda yapman gerekiyor demek ki. Biliyorsun matematik var. Takip ediliyor doğrugandık oranı. Yani aile başında. Şu an durmaya çok yakın. Durmaya çok yakın. Bir yere çok yaklaşmış şurada. Bu yanlış. Buradan daha fazla olması lazım. Ama şu da doğru değil. Öbür geyik var ya. Abi Avrupa’da genç nüfus yok. Bizim Türkiye’ye ihtiyaçları var falan. Abi ihtiyaçları olan sabahtan akşama kağıt oynayıp birisi o heriflere ihtiyaçları yok yani. Başka bir adama ihtiyaçları var. Normalden düşük gelir grubu ile yüksek gelir grubu arasında nüfusun çoksa… Adaletsizlik oluyor. Dağılım bozuluyor.
Bunun fark edilmesi daha muğlaklaşıyor. Yani çok daha ufak bir nüfusla aynı durumu konuşalım. İzlanda’da bütün üretilen paranın %99’una nüfusun %2’si sahip, geri kalanına da nüfusun kalanı sahip. Biz çok kalabalık olursak şu andaki yüksek gelir grubuyla düşük gelir grubu arasındaki çatışma daha az farkına varılır bir hale geliyor. Gerçekte değişmesin bile. Ha manipüle edilmiş oluyor. Çoğumuz fakir olduğumuz için fark etmiyoruz diyorsun yani. Evet.
Ama buna baktığında şimdi hep Avrupa örneği veriyoruz. Avrupa’daki ülkelerde hani tamam gittik gördük çok beğendik falan. Ülke değil abi yani zaten. 2-3 milyonluk adamı toplayıp ülke diyorsun yani. Toparlasan tamam bir Fransa yapmıyor. Evet bahsettiği Sloveniya’ya ben gittim mesela. Ha yani. Ona bakıp da büyük başarı öyküsü diyecek halimiz de yok. Yani Slovenya’da abi herkesi bugün aşıladık. Evet yani aşılayamıyorsun ayıp zaten. Biz bir günde 1 milyon kişi aşıladık anladın değil mi? Ama hocam Brezilya’ya laf attınız. Ona bakarsan Brezilya’da Türkiye’nin 8-10 katı bir yer. Yani orayı da menaj etmek o kadar kolay olmasa gerek. Edemiyorlar netekim. Ekonomi büyüdüğü zaman edemiyorsun zaten abi. O kadar büyümüş yerlerde. Kocaman bir nüfus ve coğrafyayla çok iyi yani yönetilen büyüklere baktığında Amerika, biraz Rusya ve Çin diyorsun mesela değil mi? Çin nasıl yönetildiği belli. Rusya’ya yönetiliyor mu bilmiyorum. Amerika yönetiliyor. Gelir dağılımın en bozuk olduğu yer yani. Babaları söylüyorum. Yani gerçekten nüfus arttığında bu yönetmek de zor. O açıdan yani Türkiye’yi ben bir sürü yönle eleştiriyoruz ediyoruz ama bu kadar olur abi. Bundan biraz daha iyi olurdu yani.
Ondan da hakkını vermek lazım. Gerçekten çok zor bir şeyden bahsediyoruz. Peki hocam ne yapalım ya? Ben anlamadım. Çocuk yapmayın birader. Çocuk yapmayın. Ya öyle değil yapın diyor. Hocam olayın başladığı yer ben net, çok net abi aslında. Gide eğitimle başlıyor bu iş yani. Bir numara eğitimle başlayacak bu iş. Ondan sonra planlamayla devam edecek bu iş. Eğitim seviyesi arttıkça çocuk suresi düşüyor. Kendi kendine bir tempoya girecek ama bu işin bence başladığı yer eğitim. Ondan sonra da planlama. Çok kolay demedim bu arada. Bu ikisini çözebilsek abi zaten yerinden şöyle bir şey gelecek. Eğitimli çocuklar gelecek. Bunları bir şekilde çalıştıracağız. Buradan gelen çocuklar o buzdolabının uçanını kaçanını yapacaklar. Amerika’da da bunu satacak ve fabrikası olacak. Yani bunu yapmasına izin vereceksin ve devam edecek. Onun için bence bu geldi bu geldi ve hükümetin de destek dediğin şeyi… Ama yine aynı yerdeyiz. Onun vizyonunun da ülkenin üzerinde vizyon olması gerekiyor. Yani ülkenin en iyilerinden ülkeye yönetmesi lazım ki… Bizden daha iyi vizyon koyabilsinler abi. Biz burada konuşuyoruz ama oradaki yöneten arkadaşlar alt geçit vizyonuyla gelirlerse… Çok yapacak bir şey yok. O zaman yine platon. Oyalanmaları zorlaşıyor ama yani öyle bir…
Öyle bir vizyon. O ama demokrasinin sorunu. Onun için diyorum ya platona döndük de yani adamın kurduğu sistem üzerinden… Teorik gördüğümüz aşağıdığımız sistem üzerinden alacaklar. Bugünkü programımızın kısa bir özetini yaparsak… Türkiye’nin batmayacağı garantisini hocamızdan aldık. Keseyim. Net. O iş bende. Bir şey olursa buradayım. Fakat önemli bir nokta çıkmayacağı garantisini de almış olduk. Onu da arkadaş söyledi. Ben söylemedim. Evet doğru. En azından çıkacağına dair bir umut vermedim. Bir umut görünmüyor yani. Ya arkadaş zorlamıyorum. Siyah beyaz değil. Grij böyle.
Alacak anında devam edelim. Tamam onu diyorsun. Ne batar ne çıkar. Eksikleri var fazlaları var. Vizyon arttıkça memleket biraz daha gelişir. Peki ama son olarak şimdi çok yaygın bir söylem şu ya. Sanki kötüye gitmiş gibi yani bugün daha kötü gibi geliyor. Ona ne diyorsun? Milletten önce 450’lerde falan şey muhabbeti var ya… Bu nesil çok bozuldu. Büyüklere karşı çok saygısızlar diye bir şey vardı. Ayasodere evinde. Durum aynı abi. Ne zaman çok kötü çok. Bana verseler var ya falan durumu var. İktisadi olarak bence böyle bir şey yok. Bu anlamda yok. Ama kesinlikle yani hepimizin gördüğü hatalar var. O öyle yapılmasa bugün daha iyi bir yerde. Tabii ki olurduk yani. Batma çıkmanın bu anlamda uzağındayız. Ama şu sıkıntıları yaşıyoruz ve yaşayacağız. Ülkede döviz bulmakta zorluk olacak. Dövizden dolayı her şeyin fiyatı artacak. İnsanların satılama gücü düşecek. Mustafa yine OHRI düzeyinde bir ufuk bulmaya devam edecek. Yapacak bir şey yok orada. Senle ben böyle indirimli uçak bileti yap. Çok da önemli değil canım. Gördük vakti zamanında falan diyeceğiz.
Bu anlamda işler kötüleşecek. Şu aşamada büyük bölümü bizimle alakalı. Dünya kötüye gitmiyor. Biz bu anlamda pek iyi yönetemedik. Ama yine de bunun uç noktası sistem çöker mi bence çökmez. Sen ama şeyi de kabul etmiyorsun bu anlamda. Kapitalizm çökecek diyorlar ya. Yok ben kabul etmiyorum. Ben gitsen sifat oku. Kapitalizm bence küllerinden sürekli doğan bir şey değil. Zaten kapitalizmin tanımında da sıkıntı var abi. Biz bundan 20 sene önce söylediğimiz kapitalizm de bu aynı şey değil. Adam tekrar toparladı başka bir faza geçti. Lazım olunca Amerika özel devletleştiriyor.
Kapitalizm tık biz yani. Ne oldu abi? Bazı borçları devletleştiriyor. Sonra geri veriyor filan ve sistemi sürdürüyor. Ama anladığımız kadarıyla ekonomi de sadece ekonomi değil. Yani sen orada insan haklı ile ilgili bir takım doğru kararları almadığınız zaman musluğu da kısıyorlar gibi de bir durum var. Ve çok sevdiğimiz bir sözle bitiriyoruz. Düşmez kalkmaz bir Allah. İnşallah hocam inşallah. Allah’a emanet olun hocam. Gençlere sesleniyorum. Bizim ömrümüz geçti. Darısı sizin başınıza. Allah sizi kurtarsın.
Son bir şey soracağım. Kaçıp kurtulmaya ne diyorsunuz hocam? Gençler haklı olarak şey istiyorlar. Norveç’te yaşamak, Danimarka’da yaşamak. Salak olması lazım Türkiye’de yaşamak istemesi için. Ben doğrudan çok uzun süre yaşamadım. Kısa aralıklarla gittim, bulundum, yaşadım. Çok da kolay da bir şey değil. Yani bunu bir kere koyalım. Ama şunu söyleyebiliriz. Ben buna böyle şok böyle devletçi, milliyetçi gözle bakmam. Vatanınızı bırakmayın, burayı koruyun, kollayın falan demem. Çünkü her şeyin bireysel olduğu bir yerde bu çocukların memleketi kurtarmasını bekliyoruz. Öbür tarafta vatan millet yoktu.
Yani ben araba alayım, ben uçak alayım, ben jip alayım ama bu çocuklar şey yapsınlar, burayı toparlasınlar falan. Bu çok ahlaklı bir yorum olmuyor. Tamam mı? Dolayısıyla bu çocuklar eğer bunu yapabileceklerini, becerebileceklerini düşünüyorlar ise ve oradan gerçekten iyi bir teklifleri, şartları da var ise giderler normaldir. Kalanlarınki de normaldir. Ama çok kolay bir şey olmadığını söylemek isterim. Bu eğitimi aldım, bunu yaptım, bunun dışında kaldım, fan usta kaldım, en iyi eğitimi aldım ve gittiğim yerin genel müdürü, hayvanat bahçesi müdürü ise bu problemler. Onu hak etmiyor bu çocuklar.
Onu hak ettikleri yerdelerse okey, hak etmiyorlarsa Flu TV’de derse kalsınlar mesela. Ama değillerse o zaman herkes yol açık olacak. Buradaki borcun harcında bir sınırı var. Orada bir şey bulsun da gelip buraya navhav satsın. Şimdi biz bu adamları laf mı edeceğiz? Bayan Teknikçiler adamlar Alman olmuş. Allah razı olsun. Adam yine ikinci vatanım, dip bizi aşıyorlardı. Sen daha bekliyordun burada aşıyorlardı. Inşallah Temmuz olmazsa Ağustos da bence falan diye buradaydık. Başımızdaki yeri var adamların. Hocam düşmez kalkmaz bir Allah. Görüşmek üzere. Allah’a emanet ol.
Hocam cümlemize.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir