"Enter"a basıp içeriğe geçin

Türkiye’deki ilk müze nasıl kuruldu? Doç. Dr. Şengül Aydıngün yanıtladı

Türkiye’deki ilk müze nasıl kuruldu? Doç. Dr. Şengül Aydıngün yanıtladı

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=6yrePZtogJA.

Osman Hamdi Bey’i hatırımız mı? Osman Hamdi Bey niye bu işe girmiş? Neden müzeci olmuş? Nereden aklını esmiş? Sanatçı tarafı da var, biz müzeci tarafından bahsedeceğiz. Kimdir Osman Hamdi Bey? Necidir? Niyedir? Osman Hamdi Bey tabii dönemin çok ünlü bir ailesinden geliyor. Babası İbrahim Edem Paşa’dan geliyor. Pek çok bakanlıklar yapmış, nazırlıklar yapmış İbrahim Edem Paşa.
Aynı zamanda Osmanlı’nın yurt dışına eğitime gönderdiği dört gençten bir tanesi. Maden mühendisi olarak yetişip geliyor ve burada önce sarayda görev yapıyor. Sonra da sadrazamlığa kadar yükselen birisi. Böyle bir ortamda büyümüş. İbrahim Edem Paşa nazırlık yapmadığı zamanlarda da büyükelçilik yapıyor. Viyana büyükelçiliği var, Belgrad büyükelçiliği var.
Böyle bir ortamda büyümüş, kültür ortamında büyümüş birisi. Babasıyla beraber de Belgrad’a bir ziyarete gidiyor. O sırada Tuna Nehri üstünden Avrupa’yı kesiyor, Viyana’ya gidiyor. Oradaki müzeleri görüyor. Küçük daha, 15-16 yaşlarında. Ve babadan kendisi gibi yurt dışında okumasını istiyor. Ve 18 yaşına geldiğinde Osman Hamdi Bey hukuk okumak üzere
Paris’e gidiyor. Paris’te hukuk onu sıkıyor. İçinde bir şey var, coşku var. Zaten küçük yaşlardan beri resim yapan, karakarem çizimler, karakürtürler yapan birisi. Paris’teki ortam, sanat ortamından çok etkileniyor. Daha çok güzel sanatlarla ilgileniyor. Güzel sanatlar dersleri, arkeoji dersleri de alıyor.
Bu arada bir sergi açılıyor, Paris sergisi 1867 Paris sergisi. O sergiyi Sultan Abdülaziz ziyaret ediyor. Ve o sergide, uluslararası fuardır bu çok önemli, Abdülaziz’e de eşlik ediyorlar. Üç tane genç var kendisi gibi. Bir tanesi de Şeker Ahmet Paşa.
Oda Reis Hamdi Bey’in üç tane tablosunu sergilendiğini biliyoruz. Bir tanesi Çingenekızı, Zeybeğin Ölümü, Zeybeğin Dansı gibi tabloları sergileniyor. Böylece zaten bir uluslararası sanat olayının içine girmiş durumda. Aynı zamanda 1865 yılında Osman Hamdi Bey Paris’te okurken
yurtdışındaki müzeleri dolduran Osmanlı eserlerini görüyor. Osmanlı’nın sınırlarından götürülen eserlerin ne kadar çoğaldığının farkında. Ve bunun üzerine Makaleler kalemi alıyor. Cerdey Havadis ve Ruznaime-i Cerdey Havadis gazetelerinde 1865 yılında yazıları var.
Ülkemizden giden eski eserlerin vahim durumu konusunda ve bunların önlemlerinin başlaması, bunlara önlem alınması konusunda yazıları var. İlk başta arkeoloji ve müzecilikle ilgili başlangıcını bu olarak kabul edebiliriz. Sonrasında yurda döndükten sonra 8-9 yıl kadar kalıyor. Önce Bağdat’a gidiyor, Bağdat’a görev yapıyor.
O sırada da Bağdat’taki bütün arkeolojik alanları, onların hep tabloları vardır. Nipur’dan arkeolojik alanlar eski kalıntılarını, resimlerini yapmıştır. Çok değerli tablolardır. Pennsylvania Üniversitesi’nde bu tabloların bir kısmı. Ve döndükten sonra da daha çok protokol işleriyle görevlendiriliyor.
Bir müddet en son döneminde devlet görevinde Galatasaray Pera bölgesinde belediye başkanlığı da yapıyor. Bu başkanlığı sırasında… O sırada tek bir hediye orası. Başka bir hediye yok galiba İstanbul’da. Galiba öyle çok fikrim yok. Burada Müzey-i Hümayun’da da bir heyet kurulmuş, bilim heyeti. O bilim heyetinde de yer alıyor. Doktor Anton Detiyer var, müzenin ikinci müdürü resmi olarak. Detiyer’in kurulmuş olduğu bir müze bilim heyeti var. Müze bilim heyetinde de görev alıyor Osman Hamdi Bey. Fakat sonra Abdül Aziz’in tahttan indirilişi ve sonrasında gelişen siyasi olaylarda… kendisinin de biraz pasif görev alınmasından dolayı emekliliğini istiyor.
Kocaeli’nin Eskişehir ilçesindeki evine çekiliyor, resim yapmaya başlıyor. Fakat bu uzun sürmüyor. O sırada Anton Detiyer’in 1881 yılında vefatıyla boşalan bir müze müdürü katılısı var. O zaman müze bu müze değil ama. O zaman müze bu müze değil. En son karşıdaki Çinili Köşkü. İlk birinci müzemiz… Arkamızdaki Fatih’in Çinili Köşkü.
Fatih’in altyazısını 1472’de yapılmış. Şimdi galiba İslam Eser Müzesi değil mi? Türk İslam Eser… pardon eski şarkı eserleri. Pardon şarkı eserimiz. Çinili Köşk. Çinili Köşk çok özür dilerim. Çinili Köşk olarak adlandırılan köşk müze oluyor. İkinci müzemiz. Ve o da Selçuklu üslubunda yapılmış bir müzedir. Onu da hikayesini isterseniz ayrıca anlatırım. Osman Hamdi Bey 1881’de müze müdürü olmadan evvel yine bir Alman Milhofer’la…
…anlaşmalar sağlanıyor. Çünkü yabancılar, büyükelçilikler müzeye kendi tarafından yetişmiş……kendi milliyetlerinden insanları müdürü yapmak için çok uğraşıyorlar. Ama Osman Hamdi Bey son anda yine babası ve arkadaşlarının desteğiyle……artık bir Türk insanı… Burada Abdülhamid’in de çok önemli… Abdülhamid’in çok önemli kararı son anda değiştirerek……Osman Hamdi Bey’i müze müdürü yapıyorlar.
Ve birden bire de Türk müzeciliği anında değiştiriyor. Abdülhamid’in temel edeni bu müzedir. Çünkü burayı o yaptırmış. Evet, haklısınız. Bu müze… O yokluğu zamanlarında… Zor şartlarda 73 bin kuruş değil mi? 730 bin kuruş. 730 bin Türk lirasından mı geliyor? O zamanki şeyde kuruş. 200 bin kuruş buraya tahsisat sağlıyor. Valuri’ye yaptırdığında iki katlı…
…ve alt katta 10, yukarıda da 26 bölümden oluşan bir müze planlanıyor. Ve hemen şurada gördüğümüz bir ağlayan kadınlar lahti var. Yine bu grup içerisinde yer alan, Said’adan gelen… O lahtin cephelerinden yararlanarak dış cephesini……Valuri’yle beraber hazırlıyorlar. Valuri hakkında hiç fikriniz var mı? Benim var da izleyicim yoktur. En azından bir bilgim yok.
Valuri İstanbul’da yaşayan bir Fransız ailesi çocuğu. Galatasaraylısınız bilirsiniz. Galatasaray’ın karşısında bir pastaneleri var. Postane? Postaneleri var diyebilirim. Postaneleri var ama postane binası var ödülü değil midir? Pardon? Postane binası onun değil midir? Evet evet, postane binasının olduğu yerde. Ve yine Paris’e imarlık eğitimine gittiğinde Osman Hamdi Bey ile de oradan arkadaşlar.
Osman Hamdi Bey 1881’de müze müdürü olur olmaz. Aslında bir taraftan da Paris’teki almış olduğu eğitimin gereği……bir güzel sanatlar okula açmak istiyor ve yine Abdülhamid’e bunu ikna ederek kabul ettiriyor. Burada Arkej Müzesi’ne girerken ilk bina vardır. Sanayi Nefise Mektebi olarak açılıyor. Onun da mimarı Valuri’dir. Ve Valuri sanayi nefisli mektebin ilk hocalarından mimarlı.
Bu güzel sanatlar okulu yani? Evet evet, ilk güzel sanatlar okulu ve bu güzel sanatlar okulu daha sonra……günümüzde mimarsından güzel sanatlar üniversitesinin temelini oluşturuyor. Valuri’de mimarlık bölümünün ilk hocası bölüm başkanı, böylesinde önemli birisi. Ve çok da az bir ücretle çalışıyor. Neredeyse gönüllü gibi. Gönüllü gibi, yarı yarıya bir ücret alarak çalışıyor. Hocam tezgah müzeye gelin Valuri’den çıkma. Özür dilerim.
Ama bunlar da tabii ki bu kişilikler de çok önemli müze için.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir