"Enter"a basıp içeriğe geçin

Üç ülkeye dağılmış sır dolu topluluk Dürzîler kimdir?

Üç ülkeye dağılmış sır dolu topluluk Dürzîler kimdir?

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=x-gSLBhRDK8.

GZT 10’un Ortadoğu serisinin son videosunda Yemen’deki husileri anlatmıştık. Dürziler de çok sorulmuş gelen yorumlardan gördüğümüz kadarıyla şimdi Lübnan’ı uzanalım ve sıradaki videomuzda dürzileri anlatalım. Dürziler, Ortadoğu’nun Musayiriler, Aleviler, Yezidiler gibi dini veya mezhepsel azınlıklarından sadece bir tanesi. Özellikle Lübnan’ın mezhepçi siyasetinde etkin bir grup.
Peki, aralarında klasik Arap müziğinin en güçlü seslerinden Asma Han ve Ferit El Atraş kardeşlerle, Dünya Cönü’nü avukat Aman Alamutdin Kulunin’de bulunduğu dürziler tam olarak kimdir? Gelin 10 Başlık’la yakından tanıyalım. İçeriye geçmeden yalnızca birkaç taneyiniz alacağız. GZT olarak yaptığımız işi seviyoruz ve çok çalışıyoruz. Amacımız da GZT YouTube kanalını 1 milyon aboneye ulaştırmak. Bu da sadece sizin katkınızla mümkün. Abone ol butonuna tıklayarak 1 milyon yolculuğumuzla bize destek olabilirsiniz. Bir kişiden ne olur demeyin. Bizim için çok önemli.
Şimdiden teşekkür ediyor. Ve hemen içeriye dönüyoruz. Başlayalım. Dürzilik, Şii İslam’ın İsmaililik kolu içinden 11. yüzyılda çıktı. Şiilikte Müslümanların siyasi ve dini liderliği Hz. Muhammed’den Hz. Ali’ye, sonra da onun Hz. Fatıma’dan olan çocukları ve torunlarına geçer. İsmaililik kolu, Şiiliğin en kalabalık kolu olan 12 imamcılıktan,
7. imamın kim olduğu konusunda farklılıklaşır. 12 imamcılık, 6. imam Caferi Sadık’tan sonra, oğlu Musa Kazım’ın imamlığı üstlendiğine inanırken, İsmaililik, diğer oğlu İsmail’in imamlığı üstlendiğine inanır. 9. yüzyılda Bahriye’ni merkez tutup, Arap yarımadasının doğusunda hakimiyet kuran Karmatiler ve 10. yüzyılda Hasan Sabba’ın Haşhaşiler hareketine ilham veren İsmaililik, etkinlik ve gücünün zirvesine 9. yüzyılda kurulan Fatımi Devleti ile ulaştı.
Yüzlülük de Fatımi Devleti’nin başkenti Kahire’de doğdu. Fatımilerin 6. halifesi Ebu Ali El-Mansur El-Aziz veya daha bilinen adıyla El-Hakim Bi Emrullah, Kahire’yi dini, kültürel ve entelektüel bir merkeze dönüştürmek için, 1005 yılında Darül Hikm’e adıyla, astronomi, geometri, kelam ve gramer gibi farklı ilimlerin okutulduğu bir medrese kurdu. Bu medreseye çalışmak için gelen İran’ın Zozan kenti doğumlu Hamza bin Ali ve takipçileri, 1017 yılında zaten aşırı egzantrik bir kişiliği olan Halife el-Hakim’in şahsında Tanrı’nın vücut bulduğunu iddia etti. Büsün varlığın kaynağı olan Tanrı, Allah zaman zaman insan şeklinde zuhur etmiş, en son ve mükemmel olarak da Hakim Bi Emrullah’ın cismine girmiştir. Halife’nin kendi Tanrısalığına ne kadar inandığı net değil. Ancak hükmü altında Hamza bin Ali yeni dini görüşlerini yaydı ve taraftar topladı. Fakat bu dönem çok uzun sürmedi. 1021 yılında hem Halife el-Hakim hem de Hamza bin Ali gaybete girdi.
Halife muhtemelen öldürüldü. Hamza ise kaçtı ve bir daha kamusal alanda görünmedi. El-Hakim’den sonra yerine oğlu Ali bin el-Hakim geçti. Dürzilerin lanetullah olarak anacağı bu halife, Dürzilere karşı kapsamlı ve şiddetli bir baskı ve cezalandırma politikası başlattı. Neticede ise Mısır’da Dürziliğin sonu geldi. Hem el-Hakim’in hem de Hamza’nın kayboluşunun ardından başlayan devlet baskısı ve şiddeti karşısında canlarını kurtarabilen Dürzilerin bazıları,
Lübnan’ın yüksek dağlarına sığındı. Burada dinin liderliğini Hamza’nın takipçisi Bahaddin el-Muktena üstlendi. Hamza ile birlikte Bahaddin’in risaleleri Dürziliğin dini kaynak eserleri oldu. Bahaddin ve dair risalesi Risale el-Gayba’da, kendisinde gayb zamanının geldiğini ve gaybiyle hidayet kapılarının kapandığını ilan etti. Artık Dürziliği yaymak için hiçbir çaba gösterilmeyecek. Anne ve babası Dürziliği olmayan hiç kimse bu dinin mensubu olamayacaktı. Bahaddin ayrıca Dürzilere inançlarını kendilerinden olmayanlara karşı gizlemelerini emretti.
Takip eden yüzyıllar boyunca büyük bir gizlilik içinde yaşayan Dürziler, bölgenin verimli topraklarında tarımla uğraştılar ve çoğaldılar. Aslında Dürziler kendilerine Dürzi demiyor. Bu Dürzi olmayanların onlara taktığı bir isim. Dürziler kendilerine Muvahidun yani Tevhidçiler, Birlikçiler veya Beni Maruk der. Dürzi isminin kaynağı ise, dinin kurucusu Hamza ile ilk başta birlikte hareket eden ancak daha sonra onunla liderlik yarışına giren, neticede ise hareketten dışlanan ve mürtet sayılan Türk asıllı Muhammed bin İsmail el-Derezi veya diğer adıyla Anuştegin el-Derezidir. Bir iddiaya göre Anuştegin Gümnana kaçıp burada Dürziliği yaydı. Diğer bir iddiaya göre ise Kahire’deyken öldürüldü. Anuşteginin Dürziler arasındaki imajın son derece negatif olmasına hatta Hamza’ya isyan ettiği için şeytan olarak anılmasına rağmen, piyinin mensupları kendi rızaları dışında Dürzi olarak isimlendirildi. İlk şart Tanrı’nın birliğine, ikinci şart Tanrı’nın insan şeklinde tecelli ettiğine, üçüncü şart Tanrı’nın son kez ve en mükemmel haliyle Halife-i El-Hakim’de tecelli ettiğine, dördüncü şart Tanrısal Öze sahip beş vezirin varlığına, beşinci şart Hamza’nın ilk vezir ve zamanının velisi olduğuna imandır.
Altıncı şart Kadere, yedinci şart Reenkarnasyon’a, son şart ise Hamza’nın yedi esasına uymaktır. Hamza ve onu takip eden dört vezir farklı renklerle temsil edilir. Yeşil, kırmızı, sarı, mavi ve beyaz. Nitekim Dürzilerin bayrağı da bu beş renkten oluşur. Dürzilikte aslında bilinen anlamda ibadet yok. Hamza bin Ali, Ennaxul Hafi isimli risalesinde İslam’ın şartlarını iptal etmiştir
ve bunların yerine daha çok ahlaki hükümler ve inanç esasları koymuştur. Doğru sözlülük esası, din kardeşlerini korumak ve yardım etmek esası, var olan ibadetler ve yanlış inançlardan vazgeçmek esası, iblis ve kötülüğün diğer güçlerini reddetmek esası, Hakimin tek Tanrılığını inkar etmek esası, ne olursa olsun Hakimin bütün fiillerine rıza göstermek esası ve sonuncu olarak Hakimin ilahi iradesine mutlak olarak boyun eğmek esası. Dürzilerin Dönem Dimin bir azınlık olmalarına rağmen Dürzilerin dönem dönem tarih sahnesine çıktıkları ve gelişmeleri etkiledikleri oldu. Dürziler ilk olarak Haçlılara karşı Eyübilerin, Ayn-Calıp Savaşında Moğollar’a karşı Memluk’ların, Mercedabak Savaşında ise Osmanlıların yanında yer aldı. Güney Lümnanda kendilerine otonom bir bölge tanınan Dürziler 16. yüzyıl sonu itibariyle güçlerinin doruğuna ulaştılar ve hakimiyetlerini neredeyse bütün Lümnân hatta Suriye ve Filistin’e kadar yaydılar.
Ancak bu Osmanlı Devleti’nin müdahalesi yüzünden kısa sürdü. Öte yandan Dürziler büyük oranda otonomilerini devam ettirdi. 19. yüzyıl Filistin’in Marunilerle Dürziler arasında artan bir gerginliğe şahit oldu. Gerginlik 1860’lı yıllarda iki toplum arasında kanlı çatışmalara döndü. Neticede Avrupalı devletler Marunilerle yine müdahale etti ve Osmanlı Devleti’ni idari reformlara zorladı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Dürzilerin yaşadığı Suriye ve Lümnân Fransa mandası Filistin ise İngiltere mandası oldu. Fransa Suriye’de Dürzilerin yaşadığı en güneydeki dağlık bölgenin otonomisini tanıdı ve Fransız mandasının beş devletinden biri olarak ilan etti. Ancak Fransa’nın bölgenin iç işlerine karışma teşebbüsleri 1925 yılında Büyük Dürzi İsyanını başlattı. İsyan kanlı bir şekilde bastırıldı. 1936 yılındaysa Dürzi bölgesi manda yönetimi altındaki otonomisini de tamamen kaybetti ve bağımsız Suriye’nin bir parçası oldu.
Dürzi subaylar Dünya Savaşı sonrası birbiri ardına yapılan darbeler ve karşı darbelerde rol oynadılar ve en nihayetinde de bazı partisinin iktidara gelişine aktif katkıları oldu. İktidarının ilk yıllarında Hafız Esat Dürzilerin askeriyedeki gücünü kırmaya çalıştı. Bunda da büyük ölçüde başarılı oldu. Ancak daha sonra Dürziler rehabilite edildi ve rejimle ilişkileri iyileşti. Takip eden 10 yıllar boyunca Dürziler hem askeri hem de sivil bürokraside hassas konumlarda olmasa da kendilerine yer bulabildi. Dürzî bölgesinde de ekonomik ve yaşam koşulları iyileştirildi. Arap Baharı patladığında rejimin Dürzilerle ilişkileri son derece iyiydi. Nitekim Dürzilerin rejim karşıtı protestolara katılımı son derece sınırlı kaldı. Muhalefetin silahlı mücadeleye başlamasının ardındansa Dürziler çoğunlukla Esat rejimini desteklemeye başladı. Suriye’de Dürziler genel olarak Pan-Arap milliyetçiliğiyle uyumlu politik duruşlar alırken Filistin’de tam tersi oldu. Filistin’e yerleşen Yahudilerle başından beri iyi ilişkiler kuran Dürziler
İsrail’in kuruluşunun ardından başlayan ilk Arap-İsrail savaşında da tarafsız kaldı. Takip eden 10 yıllar boyunca dönem dönem İsrail Devleti ile Dürziler arasında sorunlar oldu. Özellikle İsrail’in 1967 yılında işgal ettiği Golan tepelerinde yaşayan Dürzilerle ve 1982’de işgal ettiği Güney Lübnan’da yaşayan Dürzilerle gergin ilişkiler Filistin’de yaşayan Dürzilerle İsrail Devleti arasındaki ilişkileri de olumsuz etkiledi. Ancak Dürziler genel olarak İsrail Devleti’nin ve Dürzil liderlerinde çabalarıyla
çok daha başarılı bir şekilde politik ve ekonomik hayata entegre edildi. Hatta Dürziler İsrail ordusunda bile kariyer imkanları buldu ve generalliğe yükselenler oldu. Suriye ve Filistin’deki Dürzilere kıyasla Lübnan’daki Dürziler bu ülkenin kendine has, çok mezhepli toplumsal yapısı içinde daha etkin ve otonom bir rol oynayabildi. Tarihi kökenleri 19. yüzyıla kadar uzanan Canbolat ailesi ve Arslan ailesi arasında Dürzilerin liderliği için mücadele 20. yüzyıla da damgasını vurdu. Manda döneminde Fransa’ya karşı tutum iki aileyi böldü. Canbolatlar genel olarak Fransa ile iş birliği yaparken Arslanlar Fransa karşıtı bir tutum benimsedi. Manda sonrası dönemde de iki aile arasındaki rekabet devam etti. Canbolat ailesi kurduğu El Hizbel Takaddumi El İştiraki veya İlerici Sosyalist Partisi kanalıyla siyasetini yürüttü. Arap Milliyetçiliği ve sosyalizmi benimsiyen parti bu ideolojik doğrultuda Filistinlilerin koşullarının iyileştirilmesini savundu. 1975 yılında başlayan Dübnan İt Savaşı’nda da Sünni Arapların ve Filistinlilerin yanında yerinde alan Canbolat ailesi Ayrıca İt Savaşı bitiren Tayyip anlaşmasına da atarap oldu ve anlaşmayı reddeden Katılımcıları vatana ihanetle suçlayan dönemin vekil Cumhurbaşkanı Michel Aoun’a karşı askeri muhalefetin bastırılmasına katkıda bulundu. Aynı dönemde Arslan ailesi ise Hristiyan Marunilerle daha yakın ilişkiler içinde oldu ve İt Savaş’ta Marunilerin talebiyle Dübnan’ı işgal eden Suriye taraflar bir tutum sergiledi. İt Savaş sonrası dönemde de iki aile arasında Lübnan işgalini sürdüren Suriye’ye yönelik farklı tutumlar devam etti. Nitekim iki aile arasındaki bu ayrım bugün de devam etmekte ve taraflar arasındaki güç dengesini Suriye, Hizbullah ve İran Arslan lehine değiştirmeye çabalamakta. Gezete 10.10 Ortadoğu serisinin bu videosunda dürzileri anlattık. Bir sonraki videoda görüşünceye dek, mahzun selamı. Dürziler, Ortadoğu’nun Musayriler, Aleviler, Yezidiler gibi dini veya mezhepsel azınlıklarından sadece bir tanesi.
Özellikle Lübnan’ın mezhepçi siyasetinde etkin bir grup.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir