Vardır Bunda da Bir Hayır – Serdar Tuncer
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=PQC2od5TWcc.
Padişahın birinin çok sevdiği bir musahibi varmış. Yani dertleştiği, sırdaş olduğu, kendisiyle muhabbet ettiği birisi. Yavuz ile Hasan Can gibi. Fakat padişahın bu çocukluktan beri tanıdığı, sevdiği arkadaşının öne çıkan bir vasfı var.
Bu zat ne zaman böyle zahiren sıkıntı gibi gözüken, musibet gibi gözüken, dert gibi gözüken bir şey yaşasa, hem kendisine, hem padişaha, hem ahalinin yaşadığına vardır bunda da bir hayır dermiş. Her bir şeye böyle vardır bunda da bir hayır. Bu da padişahın hoşuna gidermiş.
Bir gün beraberce ava çıkmışlar, padişah, maiyeti, bu yakın dostu, o ceylan senin, bu tavşan benim, o işte kuş senin falan koştururlarken, nasıl olduysa padişah yayı germiş, oku çekip bırakırken parmağının birisi kopmuş. Padişahın parmağı kopmuş. Ah! deyip acıyla böyle adamcağız elini tutarken dayanamamış bizimki.
Hünkarım vardır bunda da bir hayır demiş. Lan parmak gitmiş, bunda nasıl bir hayır olabilir? Padişah da sinirlenmiş, heyheylenmiş, eeh demiş. Vardır bunda da bir hayır, vardır bunda da bir hayır, yeter demiş. Parmağım koptuysan vardır bunda da bir hayır diyorsun. Hani bana sorarsanız azıcık bekleseymiş iyiymiş. Parmak sarılsa, yara işte tedavi edilmeye başlansa filan, sonra yanına teselli için yaklaşıp vardır bunda da bir hayır hünkarım diyeydi, belki o cezaya çarptırılmazdı.
Ama adam gerçekten inanıyor buna. Zaman filan düşünmüyor, siyaset kütmüyor. Musahip olmanın şartlarından biri de budur. Savaş abiye selam olsun. Şaraite bakmazlar, şeriate bakarlar. Fark bu. Vardır bunda da bir hayır deyince padişah kızmış, atın bunu zindana demiş ya, vardır bunda da bir hayır, yeter, illa o. Neyse. Adama atmışlar zindana. Aradan geçmiş 3-5 ay. Garibim zindanda oturuyor. Kendi hali için de muhtemelen şunu diyor. Vardır bunda da bir hayır.
Çünkü kendi hali için bunu diyemeyenin başkasının haline söylediği söz de tesir etmez. Kendine ettiği nasihati kendisine fayda sağlamayanın başkasına edeceğin nasihatinin de fayda sağlanması beklenmez. Bu iş böyledir. Hani Kur’an-ı Kerim’de diyor ya, en yakınınızdan başlayarak emr-i bil maruf, nehy-i anil münkeri gerçekleştirilmiştir. İnsanın en yakını kimdir? Annesi, babası, hanımı, çoluk çocuğu, ailesi, akrabayı talikat falan böyle dışa doğru genişler. Derler ki bunun bir öncesine insanın en yakını kendisidir. Yani önce bir kendine nasihati. Uzatmayalım. Padişahın dostu zindanda oturmuş, vardır bunda da bir hayır diye bekliyor filan. Kusura padişah da bir av partileri gitmeler, gelmeler. Adamcağı zindanda dura dursun.
Padişah gene bir ava çıkmış, koşturmuşlar, orası senin, burası benim falan derken binazlının peşine düşmüşler. Koştur koştur, uzaklaşmışlar bulundukları yerden falan. Onu da avlayamamışlar. O sıra, rivayet bu ya, yamyamların bulunduğu bir yere gelmişler. Yamyamlar Allah demişler, çıktı bugünkü nevale. Hemen yamyamlar toplamışlar bunları, palas pandıras hepsini bir araya yığmışlar. Hemen reislerine haber vermişler.
Hepsi toplamış, davullar çalıyor falan filan, kazanlar kaynıyor. Padişah tedirgin, yanındakiler eyvah eyvah. Sıradan atıp kazana kaynatacaklar. Tutuyorlar, birisini atıyorlar kazana, kaynıyor. Öbürünü atıyorlar, kaynıyor. Padişah sıra kendisine geliyor, eyvah eyvah diyor falan. O sıra sıra padişah gelmiş, kaldırmışlar. Tam kazana atacaklar, biri demiş ki, ”Aha yahu yahu.” Ya bu yamyamca durun demek. Durun demiş. ”Ne ha yohu.”
Demiş ki parmağı yok. ”Aa hale ho yohu.” Olur mu böyle şey demiş. ”Hale ho ho yohu.” Demiş. Beğer onların inancında bir uzvu eksik olan kişi kurban edilmezmiş tırnak içinde, tanrılara. ”Ne yapalım, besiliymiş de.” demişler padişaha bakmışlar ama biz bunu tutup atsak olmaz. Salıvermişler.
Padişah kaçak açak, Allah’ım sana şükürler olsun koşa koşa gelmiş saraya. ”Cağ gibi, zindandan demiş alın gelin onu ya.” ”Alın gelin.” demiş dediği doğru çıktı. ”Vardır bunda da bir hayır.” ”Varmış.” demiş. ”Bunda da bir hayır varmış alın gelin.” Adam zaten zindandan çıkartmışlar, padişahın huzuruna çıkartmışlar. Adam öyle mütevekkil. Padişah hadiseyi anlatmış. ”Böyle böyle oldu, böyle böyle oldu.” Dediğin gibi parmağın kopmasında da bir hayır varmış. ”Hakkını helal et.” demiş. ”Kusura bakma, seni de 3-4 aydır
böyle haksız yere zindana attık.” filan. Adam demiş ki ”Hünkârım bunda da bir hayır var.” Padişah bir daha kızmış. ”Ya 3-4 ay dostumu zindanda unutmuşum, bunda nasıl bir hayır olabilir?” Deyince demiş ki ”Hünkârım, devletlum, sultanım, eğer siz beni zindana atmamış olaydınız, muhtemelen o avda ben de sizinle beraber olacaktım. Azalarda maşAllah tekmil tamamı olduğu için ben de o kazanlarda kaynayanlardan birisi olacaktım.” deyince Padişah ”Haha yahoo yahoo.” Padişah demiş ki ”Doğru söylüyorsun.” demiş ya. Bravo evet budur. Neyse, kucaklaşmışlar iki dost. Şimdi menkıbeler, hikayeler, kıssalar bize bir şeyleri hatırlatmak, ihtar etmek için vardır. İçindeki hisseyi çekip alalım, hayatımıza tatbik edelim diye vardır. Bakınız, biz bir şey için iyi derken ya da bir şey için kötü derken iki şeye bakarak iyi ya da kötüyü tespit edebiliriz. Bir, zaman. Şöyle düşün, adam arabasına bindi, evine doğru gidiyor, küçük bir kaza atlattı. Bu kötü bir şeydir. Ne için kötü bir şey? O an için kötü bir şeydir.
Peki bu kazayı atlattı ve durdu orada. Bir dakika sonrasını bilmiyoruz, üç dakika sonrasını, beş dakika sonrasını bilmiyoruz. Belki o kazayı atlatmasaydı, biraz ileride daha büyük bir kazayla karşılaşacak, Allah korusun canına da sıhhatine de halel getirecek bir durumla karşı karşıya kalacaktı. Sonrasını bilmediğimiz için öncesine bakıp
diyoruz ki gafilhane, başıma kötü bir iş geldi. Halbuki o kötü zannettiğim belki çok iyi bir şey. Birincisi bu. İkincisi de şu, dünya ölçeğinde bakarız ve bir şeye iyi ya da kötü deriz biz. İşin ukbaya taluk eden kısmını bilmeden söyleriz bunu. Bu ne demek? Allah çok zengin bir adamın elinden bütün malını mülkünü çekip alıverir. Dünya ölçeğinde baktığınızda adamın iflas etmiş olması kötü bir şeydir. Halbuki belki Allah o malı mülkü adamın elinden almasa, adam onu günaha sermaye yapacak ahiretini heba edecekti. Alınca da aman ya Rabbi dedi, boynunu büktü, tövbe istiğfar etti. Fakir bir adam olarak ömrünün geri kalanını geçirdi ve fakat ahiretini mamur etti. Orayı hesaba kattığınızda bu iyi bir şey haline gelir. Hz. Mevlana diyor ki, Allah kuluna ya lütf eder ya da kahreder. En ahmak kişi dahi lütfun ne olduğunu da bilir, kahrın ne olduğunu da bilir. Mesela sağlık, sıhhat lütuftur, hastalık kahır tecellisidir. Zenginlik lütuftur, fakirlik kahır tecellisidir. Aşık olmak lütuftur, evlenmek kahır tecellisidir. Yani böyle fakat ancak diyor Hz. Pirs hadisenin devamında, ariflerin bildiği bir şey daha vardır. Nedir o? Ancak arifler bilir.
Lütuf içine gizlenmiş kahrı, kahır içine gizlenmiş lütfu. Zahiren bakınca kahır gibi gözüken nice şeyler vardır ki özünde bir lütfu ilahi saklar. Yine zahiren bakınca lütuf gibi gözüken nice şeyler vardır ki içinde bir kahrı ilahi saklar. Şimdi dönelim taa en başa erenler ve erenlere gönül verenler.
Sahabe-i kiram efendilerimiz niçin başlarına iyi bir şey gelince aman ya Rabbi ne hata ettik ki ahirette vereceğini dünyada bize veriyorsun diye endişe ediyorlar. Başlarına kötü bir şey gelmeyince aman ya Rabbi ne hata ettik ki bizi unuttun bize bir musibet sıkıntı eriştirmez oldun diye boyun büküp niyaz ediyorlar. Azıcık anlaşıldı mı? Vaziyet boğmaz lazım. Büyükler öyle derler.
Başına bir lütuf geldi de ki estağfurullah. O estağfurullah şu demek. Ya Rabbi ben bu lütfa layık değilim. Sen keremen ihsan ettin de layık olmayan ben kuluna böyle bir güzellikte bulundum. Estağfurullah. Başına bir sıkıntı gelince de de ki estağfurullah. Ya Rabbi kim bilir ben ne ettim ki başıma böyle bir şey getirerek sen beni ikaz ediyorsun.
Ah benim efendim var mı ondan başka sığınacak varsa dönelim hep beraber oraya sığınalım. Yoksa lütufta da kahırda da iki durumda da boynumuzu bükelim aman ya Rabbi deyip oraya sığınalım.
Eyvallah.
İlk Yorumu Siz Yapın