Yedikule Zindanları’nda hala duyulan çığlık: Genç Osman nasıl öldürüldü?
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=caAH6oy8w4s.
Bu kapı yıllar önce işlenmiş korkunç bir cinayete tanıklık etti. Şimdi içeri giriyoruz. Boğuşmalar uzun süre devam etti. Genç Osman son kez bu pencereden manzarayı gördü. Osmanlı’da daha önce eşi benzeri görülmemiş bir isyana giden genç padişah, Sultan II. Osman. Bu genç padişahın hikayesi diğer padişahlardan biraz daha farklı.
Yalnızca 4 yıl süren saltanatı boyunca imparatorluğu içinde bulunduğu sancılı durumdan kurtarmak için birtakım reformlar yapmak istedi. Ne yazık ki yapmak istediği yenilikler kabul görmedi ve önce tahttan indirildi. Daha sonra da korkunç şekilde katledildi. İstanbul tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyordu. 1621 yılından itibaren uğursuz, kassetli olayların ardı arkası kesilmemişti. Sokaklarda kurtların, yabani hayvanların dolaştığı, kar sebebiyle evlerin kapılarının açılmadığı, uvultunun hiç susmadığı, akşamları umaca adı verilen yaratığın dolaştığına inanıldığı için çocukların dışarı çıkmasının yasaklandığı bir kış yaşanmıştı. Musibetname adlı eserde Üsküdar ile Beşiktaş arasının kara parçası haline geldiği yazıyordu. Bu korkunç kış o dönemde tahtta olan II. Osman’ın uğursuz olarak adlandırılması yol açacaktı.
1622’ye gelindiğinde genç Osman tahttaki dördüncü yılını yaşıyordu. Uzun zamandır fırsatını bekleyen atilerin çıkardığı isyan onun sonu olacaktı. Recep ayının 7’sinde çarşamba günü, Sipahi, Yenitçeri ve çeşitli zümrelerden bir grup Süleymaniye Camii etrafında toplandı. Zor kullanarak dükkanları kapattırdılar. Daha sonra Aksaray’daki Odalar Kışlası Meydanı’nda yığınak yapıp topluca Sultanahmet Camii’ne yürüdüler. Peki neydi dertleri? Bunun cevabını şu sulaganla duyurdular.
Padişahımızı Kabe’ye gitmek adı altında Anadolu’ya geçirmeyi telkin edenleri isteriz. Padişahı Anadolu’ya gitmekten feragat ettirmek isteriz. Evet, genç Osman gerçekten de hacca gitme kararı almıştı. Niyeti bazı Osmanlı kaynaklarına göre Lübnan bölgesindeki isyanlarla ilgilenmek, Suriye’ye yürümek ve bu esnada haccı yapmaktı. Ancak musibetname de anlatıldığı üzere askerler Padişah’ın niyetinin çok başka olduğu kanaatindeydi.
Onlara göre Sultan Anadolu ve Suriye bölgesindeki Türklerden oluşan yeni bir ordu toplayacak, Yeniçeli ocağını ise ortadan kaldıracaktı. Ayrıca başkenti Bursa’ya taşımak istediği yönünde de söylentiler mevcuttu. Tüm bunlar zaten isyan etmek için bir sebep arayan yeniçelilere fırsat doğurdu. Musibetnameye göre aslında bu isyandan önce Şehir-i İslam ve Sadrazam Padişahı Kabe’ye gitmekten vazgeçmişlerdi. İşi bozan Padişah’ın gördüğü bir rüya oldu.
Rüyaya göre Padişah bir gün tahtında oturmuş Kur’an-ı Kerim okuyordu. Aniden Peygamber Efendimiz geldi. Padişah’ın elinden Mustafa alıp onu tahtından indirdi. İkinci Osman meraklanıp rüyasının tabiri için hocasını saraya davet etti. Hoca Ömer Efendi hacca gitmekten vazgeçtiği için böyle bir rüya gördüğünü, yolundan geri dönmemesi ve hacca gitmesi gerektiğini söyledi. Aziz Mahmud Hüdaye ise bu rüyanın hayra alamet olmadığını, Padişah’ın dikkatli davranması gerektiğini söyledi.
Bunun üzerine Padişah Suriye’ye doğru yola çıkıp oradan da hacca gitmeye kesin bir şekilde karar verdi. Ancak ilmiye sınıfı bu durumdan endişeliydi. Şeyhülislam haber yollayıp Padişah’ın bu karardan vazgeçmesi gerektiğini, eğer Padişahlar hacca giderlerse payitahtın bahsız kalacağını ve bunun isyancılara davetiye çıkaracağını söyledi. Sultan İkinci Osman ise kararından geri dönmedi. Hatta ulemanın kendisine bu derece baskı yapmasına sinirlendi. Bu karara şiddetle karşı çıkan ve zaten bir süredir isyanın fitilini ateşlemek için bekleyen atiler, sur kapılarını kapatıp Üsküdar’a geçmek üzere olan Padişah’ın tuğ ve otağını engel oldu. Eski odalar kışlasından hareket eden askerler at meydanına yürüp Padişah’ın hac bahanesiyle ordu toplayacağını, ona bu aklı verenlerin fitneci olduğunu haykırdılar. Daha sonra Şeyhülislam Esat Efendi’nin uyunan fitneyi uyandıranlara katil lazım gelir yazan fetvasını alıp meydana getirdiler. Aslında başka tünü de yorumlanabilecek olan bu fetvayı kendi lehlerinde kullandılar ve bu şekilde elleri kuvvetlenmiş oldu. Daha sonra Sadrazam’ın evine yöneldiler ve burada görevlerin telaşından faydalanarak Sadrazam’ın kendilerine saldıracağı çıkarımını yaptılar. Böylece Vezir-i Azam’a saldırmak için de bir bahaneleri oldu ve evini yağmaladılar. Bu haber kısa vakitte Padişah’a ulaştı. Bunun üzerine genç Osman, ulemayı yanına çağırarak kullarımın benden istediği nedir diye sordu.
Ulema ise şöyle cevap verdi. Sadretli Padişah’ın Kabe’ye gitmesini istemiyorlar ve Darülsade ağasıyla Hoca Efendi’nin İstanbul’dan sürülmesini talep ediyorlar. Sultan II. Osman bu talebi şöyle yanıtladı. Tamam Kabe’ye gitmekten vazgeçtim. Yalnız istedikleri adamları sürgün etmem. Hatta görevlerinden bile almam. Osmanlı tarihinde bu gibi durumlarda Padişahlar genellikle asilerin isteklerine daha ılımlı yaklaşırken Sultan II. Osman bunu yapmadı.
Adamlarını vermemekte direndi ve ulemayı kulun taleplerini öğrenmek üzere at meydanına gönderdi. Ulema asilerden isyanın sebebini sordu. Cevap olarak asiler, başta Sadrazam, Darülsade ağası ve Padişah hocası olmak üzere 6 kişinin katlinini isteriz dediler. İsyancılar her adımda güçleniyordu. Başlangıçta 2 kişinin sürgününü istemişken şimdi 6 kişinin katlini istiyorlardı.
Ulema heyeti saraya giderek isyancıların taleplerini Padişah’a ilettiler fakat Padişah bu talebi de kabul etmedi. Ulema işin daha kötüye varacağını bildiğinden ısrar etti. Bu ısrar Padişah’ı kızdırdı ve sert bir şekilde heyeti susturdu. Asilerin isteklerine cesurca direndi. Siz sesinizi çıkarmayın. Onların icabına bakılacaktır. Onlar başsız askerdir. Tez dağıtılırlar dedi. Öte yandan isyancılar uzun zamandır meydanda bekliyorlardı. Bir türlü saraydan haber gelmiyordu.
Yavaş yavaş hareketlenmeler başladı. İsteklerinin kabul edilmediğini hükmederek saraya doğru yürüdüler. Saray kapıları açık bırakıldığından hiçbir zorlukla karşılaşmadan içeri girdiler. Uzun müddet saray içinde Padişah’ımızdan 6 kişinin katlini istedik. Cevap gelmedi diye haykırdılar. Bağrışmalar esnasında kalabalık arasından Sultan Mustafa’yı isteriz diye bir ses yükseldi. Ses kalabalık arasında dalga dalga yayıldı, yankılandı. Sadece yankılanmakla kalmadı. Aynı zamanda kalabalığın hedefini de tayin etti. Asiler bir önceki Padişah Sultan Mustafa’yı aramaya başladılar. Yerini tespit etmek kolay olmadı. Uzun uğraşlar ve tehditlerden sonra Sultan Mustafa’nın bulunduğu kafes odaya ulaştılar. Sultanı ve yanındaki iki cariyeyi çekip yukarıya çıkardılar. Hepsini eski saraya götürmek üzere ata bindirdiler. Ancak Sultan Mustafa uzun zamandır hapise hayatı yaşadığından gücünü ve kuvvetini kaybetmişti. At üzerinde durmaya bile mecali yoktu. Bu yüzden eski saraya gitmekten vazgeçerek hemen oracıkta biat merasimi yapmaya karar verdiler. Diğer yanda genç Osman, Sultan Mustafa’nın kafesten çıkarıldığı haberini alınca kan beynine sıçradı. Ne yapacağını bilemedi. Kısa bir tereddükten sonra sadrazamın bulunması emrini verdi. Sadrazam bu hengamede Üsküdar’a kaçmış, Şeyh Aziz Mahmud Hüdaye’ye sığınmıştı. Sadrazam derhal getirildi ve Dariüs Saad-i Asıl Süleyman’la birlikte kalabalığın önüne atıldı. Kalabalık bir ruh saldırıya geçti ve iki devlet adamını saniyede paramparça etti. İş tamamen çığırından çıkmış, dönüşü olmayan yola girilmişti artık. Sultan Mustafa’nın ikinci kez tahta çıkarılması kararından dönülmesi imkansızdı. Buna rağmen ulema bir kez daha devreye girdi. Padişahımız Sultan Osman size selam eyledi. İstedikleri insanları verdim. Başka kimi istiyorlarsa vereyim. Yeter ki Sultan Mustafa’yı bırakın. Biz dahi bu hususta kefil olalım. İstiyancılar ulemanın talebini reddettikleri gibi yeni padişaha biyet etmeleri için onlara da emri vaki yaptı. Böylece ulema da zor durumda kaldı. Manzara öylesine tüyler ürpertici idi ki ulema’dan Kafzade Faizli Efendi kalp krizi geçirerek orada vefat etti. Asiler Sultan ikinci Osman’ı aldı ve onu sokaktaki bir atın üzerine ters şekilde bindirerek türlü hakaretlerle orta camiye götürdüler.
Bu süreçte Sultan birinci Mustafa’nın validesi Halime Sultan’ın da isteğiyle Kara Davut Paşa ve Zira Azam ilan edildi. Bir gün boyunca genç Osman orta caminde tutuldu. Daha sonra Kara Davut Paşa ve adamları onu bir pazar arabasına bindirerek türlü eza içinde Yedikule’ye götürdü ve hapsetti. Genç Osman’ın katledildiği yerdeyiz. İşte Kara Davut Paşa onu bu merdivenlerden çıkararak bir gün boyunca hapsedeceği küçük odaya götürdü.
Daha sonra hemen yanındaki büyük odada onu korkunç şekilde katletti. Genç Osman bir pazar arabasında bazı kaynaklara göre de bir eşeğin sırtında buraya getirdikten sonra gördüğünüz bu küçük odanın içinde bir gece boyunca hapis tutuldu. Sultan birinci Mustafa’nın validesi Halime Sultan’ın emriyle Katlin’e ferman çıktı. Genç Osman öldürüceği büyük odaya geçmeden hemen önce son kez bu pencereden manzarayı gördü. Kara Davut Paşa beraberindeki askerlerin dağılmasına temin ettikten sonra başta ket yudası Ömer, Cebecibaşı ve Subaşı ket yudası olmak üzere yakın adamlarıyla kaldı. Akşamdan sonra Sultan ikinci Osman’ı zindanda katlettiler ve işledikleri cinayeti ispat etmek için bir pulahını kesip valide sultana gönderdiler.
Sultan ikinci Osman dört yıllık saltanatının ardından Osmanlı tarihinde hiçbir padişahın karşılaşmadığı bir muameleye maruz kalarak korkunç şekilde katledilmiş oldu. Ve belki de tam bu noktada üzerinde durduğumuz yerde Kara Davut Paşa ve adamları tarafından boğularak katledildi ama bundan önce uzun süre boğuştular. Genç Osman son haykırışlarının duyulacağı bu odaya getirilirken asilere merhamet edin. Ben dün sultandım bakın bugün ne haldeyim. Bu dünya size de kalmaz dedi.
Peki bu vahşete giden süreçte neler yaşandı? Genç Osman’ın nasıl bir hayatı ve kişiliği vardı? Asiler gerçekten de yalnızca hacca gitme meselesi yüzünden mi bu cinayeti işledi? Yoksa bu yalnızca bir kıvılcım mıydı? Genç Osman 3 Kasım 1604’de dünyaya geldi. Babası birinci Ahmet ilk oğluna Osmanlı Hanedanı’nın kurucusunun adını vermek istemişti. Şehzadenin doğumuyla İstanbul’da 7 gün 7 gece boyunca şenlikler düzenlendi. Bedestem ve dükkanlar süslendi. Şehzadelik yılları hakkında oldukça az bilgi vardı. Birinci Ahmet’in imamı, tarihçi Mustafa Efendi, Osman’ın 8 Mart 1605’te doğan kardeşi Mehmet’le birlikte büyüdüğünü, her ikisinin de hocalığını Ömer Efendi’nin yaptığını yazdı. Şehzade Osman 4 yaşına geldiğinde okumaya başladı. 13 yaşında saltanat varisi ilan edildi. Venedikli elçilerin raporlarına göre muhteşem bir eğitim alıyor. Doğu dillerin yanında Latinca, Yunanca ve İtalyanca’yı da öğreniyordu.
Annesi Mahfiroz’un saraydan çıkarılıp eski saraya yollanması sebebiyle Şehzadelik yıllarında Birinci Ahmet’in gözde hanımı, Kösem Valide Sultan’ın himayesi altına girdi. Bazı Venedik elçi raporları, Kösem Sultan’ın Osman ve Mehmet’i yanına alarak naman zaman arabayla gezmeye çıktığını, onu kendi oğlu gibi sevdiğini belirtiyordu. Osman’ın Kösem Sultan’a olan bağlılığı padişah olduğu sırada onu eski sarayda ziyaret etmesinden de anlaşılıyordu. Babası Birinci Ahmet’in vefatı üzerine tahta çıkabilecek durumdaki büyük şehzade olmasına rağmen, Osmanlı saltanat sisteminde ilk defa vuku bulan bir uygulamayla amcası Birinci Mustafa tahta çıkarıldı. Ancak amcası, akli dengesizliği sebebiyle 96 gün süren ilk saltanatının sonunda tahttan indirildi. Bunun üzerine 26 Şubat 1618’de Genç Osman tahta çıktı. Ertesi gün Eyüp’te Kılıç Kuşanma Merasimi yapıldı. Henüz 14 yaşında olan İkinci Osman, atalarının türbelerini ziyaret ederek saraya döndü. İkinci Osman kendisini yerine amcasının tahta çıkarılmasından ötürü, Kaymakamsofu Mehmet Paşa’ya ve onunla iş birliği yapan Şeyhülislam Hocazade Esat Efendi’ye kırgındı. Muhtemelen hocası Ömer Efendi’nin de etkisiyle bunu Osmanlı ve Hasret geleneğini zedeleyen bir olay olarak görüyordu. Hatta İngiltere Kralı Birinci James’e cülus münasebetiyle gönderdiği bir mektupta, bu durumu dile getirerek sakıncalarını belirtmişti.
İlk saltanat yılındaki icraatler özellikle askerlerin intizamını sağlamaya, taşla’daki kuvvetlerin durumunu düzenlemeye yönelikti. Ayrıca bizzat kendisi kıyafet değiştirerek sık sık İstanbul’da teftişe çıkıyor, askerin sık sık uğradığı meyhane, bozahane gibi yerlere baskın düzenliyor, yakalananları sert şekilde cezalandırıyordu. İkinci Osman’ın saltanatı Osmanlının en çalkantılı dönemlerinden birine denk gelmişti. Asker nezdinde kendine olan güveni artırmak ve ataları gibi büyük işler yapabileceğini göstermek istiyordu.
O sırada bunun için en uygun yer uzun süredir savaş hali içinde olan Nehistan’dı. Sefer hazırlıkları sürerken görülmemiş bir kış yaşanmış, boğaz donmuş, yiyecek içecek bulunmaz olmuştu. Tüm bunlar halk ve saraydakiler tarafından uğursuzluk olarak yorumlandı. Ancak genç Osman kararından vazgeçmedi. Ordunun başında Edirne’ye gelen ikinci Osman, askere dağıtılan bahşişleri ödemekle tutumlu davrandığı gibi, ulemanın da arpalıklarını kestirdi. Bu durum onun askerle ulemaya karşı tavır almış bulunduğuna yoruldu. Özellikle maaş dağıtımına bizzat nezaret etmesi, üç gün boyunca askeri tek tek saydırması, yeniçeri ileri gelenlerince hoş karşılanmadı. Sefere gidilirken Padişah’ın bazı fevri hareketleri de kapı pulunu ve vezirleri rahatsız etmişti. Hotin önlerinde kuvvetli bir tahkimat kuran Leh ve Kazak ordusuna karşı yapılan hücumlar, ikinci Osman’ın büyük çabasına rağmen bir netice vermedi. Paşalar arasındaki çekişme ve rekabet de başarısızlığın nedenlerinden biri oldu. Bu sırada gelen barış teklifi Osmanlılar lehini olduğundan kabul gördü. Ve Hotin kalesi Osmanlı Devleti’ne tabi olan Buğodan Voi Vadalığı’na bırakıldı. Padişah 9 Ekim’de İstanbul’a dönmek üzere Hotin önlerinden ayrıldı. Dönüş yolunda Edirne’deyken bir oğlunun olduğu müjdesini alan ikinci Osman buna çok sevindi. Buradayken dört gün süren yeniçeri yoklaması, ardından ocaklardaki sayıyı azaltma yolunda bazı tedbirler alınması, Seyfiye sınıfındaki tansiyonu ve gerilimi gidip artırdı. İkinci Osman, İstanbul’a geliştiğinin ilk günlerinde Hotin seferini temsil eden gösteri sırasında bir tüfekten seken kurşun sebebiyle Şubat 1622’de oğlunu kaybetti. Bir süre sonra Pertevpaşa ailesine mensup bir kızla ve ardından Şeyhülislam Esat Efendi’nin kızı Akile ile nikahlandı. Benedik raporlarına göre padişah, hür ve Türk kadınlarla evlenmek ve böylece Osmanlı harem sisteminde radikal bir değişim yaparak mevcut geleneği yıkmak istiyordu. İkinci Osman’ın yapmak istediği yenilikler bununla sınırlı değildi.
Yalnızca haremini değil, Seyfiye sınıfını yani askerleri de devşirmelerden değil, Türklerden oluşturmak istiyordu. Dönemin kaynaklarına göre gitgide bozulan sipahi ve yenişeri ocaklarını kaldırıp bunların yerine Anadolu, Suriye ve Mısır Türklerinden oluşan yeni bir ordu kurmayı hedefliyordu. Gizlilerde değişiklikler yaparak eski gösterişli kavuk ve kaftanlar yerine daha yalın gizlilerin giyinmesini sağlamak istiyordu. Fatih ve Kanuni’nin oluşturdukları yasaları yeniden düzenlemeye
ve devletin yeni koşullarını uyumlu hale getirmeye çalışıyordu. Ayrıca ilmiyenin nüfusunu da kırmak hedefleri arasındaydı. Tüm bunlar başta yenişeriler olmak üzere farklı zümrelerin tepkilerine yol açtı. Gençliğinin ve tecrübesizliğinin de etkisiyle fevri hareketleri, tebdiyle kıyafet çıktığı zamanlarda karşılaştığı gevşeklikler karşısında gösterdiği asabi tavırlar, yenişerilerin isyan için bahaneleri güçlendirmesini sağladı. Son olarak hacca gitme ve bu sebeple Anadolu’ya geçme fikri isyanın fitilini ateşledi.
Katledildikten sonra cenazesi Topkapı Sarayı’na getirildi ve sabahleyin kılınan namazın ardından Sultan Ahmet Küliyesinin yanında inşa edilen 1. Ahmet Türbesi’ne defnedildi. Kaderin bir oyunu mudur bilinmez ama Genç Osman’ı burada katleden Sadrazam Kara Davut Paşa bir süre sonra cezasını buldu ve o da aynı yerde katledildi. Bugün hala Yedikule Zindanları’nın yakınlarından geçen insanlar Genç Osman’ın haykırışlarını duyduklarını söylüyor. Bu bir efsane olabilir ama gelip Yedikule Zindanları’nı gezdiğinizde
gerçekten de bu ruhu hissedebilirsiniz.
Genç Osman’ın katli hakkında yorumlarınızı da bekliyoruz.
İlk Yorumu Siz Yapın