"Enter"a basıp içeriğe geçin

Diyarbakırlı Kadın Girişimcinin Film Gibi Öyküsü | Gamze Cizreli BigChefs Markasını Nasıl Kurdu

Diyarbakırlı Kadın Girişimcinin Film Gibi Öyküsü | Gamze Cizreli BigChefs Markasını Nasıl Kurdu

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=Xg1qUHwruqg.

Herkes bana dedi ki bak bir kere dibe vurdun artık otur. Hayalleriniz başardıklarınız da tekrar şekilleniyor. İşi iyi biliyorsanız kendinizdeki o gücü fark edebiliyorsunuz. İşi iyi biliyorum tek eksiğim sermaye falan bu. Ankara’da sıfır sermaye kurulmuş bir girişimci kadın hikayesi.
Kim diyorsa ki ben ilk gün kurarken bugün buralara gelmeye hayalini kurdum. Böyle bir şeye ben çok inanmıyorum. Böyle bir şey yok. Sıfıra vurmuşsunuz hiç paranız yok. Hani bir para bulmaya çalışırken ben bir gün gelecek de 70 şubeli 8 ülkede zincir olacak bir markanın hayalini kurarak bu işi yapıyorum. Böyle bir şey yok. Benim girişimcilik hikayem Ankara’ya dayanıyor. Diyarbakırlıyım. Ben de orada doğdum ama sonra babamın işi nedeniyle biraz Konya’da biraz Ankara’yı. Babam doktordur rahmetle.
Şimdi ot işletmeyi kazandım ve Ankara’ya geldim. Asıl işlerimin başladığı o Ankara yılları başladı. Ankara’nın için yeri bende çok ayrı. İyi bir eğitim hayatım oldu. O zaman tabii böyle girişimcilik dersleri falan yok. Çünkü aslında orada işletme fakültesini bitiren en çoğu ya kurumsal hayata gelecekler, girişimciden hiç konuşulmadığı yıllar. Ot işletmeyi bitirdiğimde Diyarbakırlı bir ailenin kızı olmamdan da dolayı biz hep büyük sofralarda yemekler yedik. 100 kişi bir masanın etrafında olduğumuz zamanlar oldu. Herkesin dizilerde gördüğü büyük avluluğu evlerde herkes böyle bodrumlar, marmarisler popüler olduğu zamanlar tüm katilimizi Diyarbakır’da geçirirdi. Onun bana geriye dönüp baktığımda neler kattıklarını düşünüyorum. Ot işletmeyi bitirdim. Aile tamamen girişimci olmamı desteklemiyor tabii ki. Devlete girmemi istiyorlar. Ben hiç istemedim. Kamunda çalışmak hiç aklımın ucundan geçmedi.
Çok sağlamcıysanız, işler çıkışları istemiyorsanız girişimci olmayın diyoruz zaten. Çünkü girişimci zor bir süre. Bari dedim ki kurumsal hayata gireyim ve bir özel sektörde bir savunma sanayi projesine başladım. Çok da hızlı yükseldim. Fakat böyle birinci senenin sonunda ve ilk yıl tabii böyle yurt dışına gittim geldim maaşları ya araba aldım falan hoşuma gitti para kazanmak ama sonra ben dedim ki yani ben burada genel müdür koltuğuna otursam bile mutlu olacak mıyım? Ben hep gençlere onu soruyorum. Önce bir kurumsal hayata deneyim. Ben bu şirketin genel müdürü en üst düzeyisi yoksa genel müdürü olsa bu beni tatmin edecek mi, mutlu edecek mi? O cevabı bulduğunuz an zaten yolunuzu tayin ediyorsunuz. Herkes soruyor bana şef misin yemek yapmayı çok mu seviyorsun? Onun için mi bu sektörlere girdin? Aslında bakarsanız yemek yemeği çok seviyorum. Yapmayı da tabii ki aile genetliğinden dolayı biliyorum. Şef kadar iyi yaptığımı iddia eden biri hiçbir zaman olmadım. Onun için diyorum ya bir kafe mi açsak? Girişimcilik ihtiyacı yönelik girişimcilik diye bir şey var hani girişimcilik derslerinde okutuluyor. 90’lı yılların başı Ankara. İstanbul’da da benzer bir durum var. Hastaneler var. Ozan işte McDonald’s falan girmiş. Facebook çok hızlı yükseliyor. Fakat bunların karışımı bütün güney ayılar. Şu anda işte bizim yaptığımız iş gibi kafelerin daha Türkiye’de olmadığı dönemden bahsediyorum. 90’lı yılların başı. Dört dışına eğitimlere gidiyorum Amerika’ya, Avrupa ülkelerine. Orada da görüyorum ya bu kafeler var. Niye Türkiye’de yok filan dediğim dönem. Onun üzerine dedim ki biz bir kafe açalım. 24 yaşlarında filanım. Dedim ki ben bir restorana gireyim. Fakat maaştan da olmak istemiyorum. Seyirip sevmeyeceğimi de bilmiyorum. Gündüzleri savunma sanayi işimde çalıştım. Akşamları bir restoranda hosteslikten garçonla boş toplamaya kadar pek çok işi yaptım. Orada anladım ki bu iş benim hayalim olabilecekmiş.
Ve onun üzerine istifa edip işi de orada öğrenip. Bir arabam vardı onu sattım. O zaman arkadaşım ortamda oda parasını koydu ve biz Ankara’daki ilk kafeyi açtık. Arjantin Caddesi’nde hiçbir yer yok. Tamamen evlerin olduğu bir yokuş. Burada hiçbir şey olmaz denildi. Fakat farklı bir şey yapıyorsanız insanlar koşa koşa geliyorlar. Birinci haftanın sonunda önümüzde kuyruk vardı. 1993 yılı Ankara’da o zaman daha Capuchino yok. Elmalı pay yok. Cheesecake yok. Bütün bunlar yok. Neyse orada ilk defa duvar kağıdı kullanmışız. O zaman daha duvar kağıdı yeni yeni yok. İngiliz duvar kağıtları çok güzel çizgili. Bir ev sıcaklığında döşenmiş bir yer. Sabahtan açılıyor akşama kadar aradıklısı servis var. Bizim Diyarbakır’ın rahmetli anneannemin tarifiyle yaptığımız suma kekçili kuru patlıcan dolması var. Aslında bir Doğu-Bakı sentesi oldu. Siyasi, askeri, bürokrasi, iş dünyası herkesi kucaklayan çok iyi iş yapan bir mekan oldu. Yolu Ankara’ya düşen kime sorsanız. 27 yıl oldu. Mutlaka Ankara’da herkesin bir kere çay kahve dekse yemekteyse uğradığı bir mekan. Evlendi, iki tane de oğlumuz oldu. Hem özel hayat hem iş hayatında ortaklık. İkisi bir arada çok böyle sorunlar yaşamaya başladı. Hayat her zaman yukarıya doğru bir ivmeyle gitmiyor.
Bazen dibe vuruyorsunuz, bazen çıkıyorsunuz. Benim de işte o 2006 yılı zorlu bir süreç oldu. Hem ortaklığımız bitti hem evliliğimiz bitti. Ve onun üzerine benim ikinci girişimcilik dönemim, İKŞEFS başladı. Bütün işler eski ortağımda kaldı. Ne diyeyim iş bu, başka bir iş yapamam. Dedim ki yeni bir marka kuracağım ve kendim yeni yoluma devam edeceğim.
Şimdi önce bir 6 aylık bir depresyon dönemim var. Kurumsal hayatta bir otelin yiyecek içecek müdürü çok iyi olabilirim. İşi iyi biliyorsanız kendinizdeki o gücü fark edebiliyorsunuz. Param yok. Ankara beni yaptığım o 3 tane kurduğumuz marka ile iyi tanıyordu. Dolayısıyla ben herhangi bir otelde hemen olmasa da 3-5 ay içinde bir işe başlayabilirim. Bunun getirdiği bir güven var, o cepte duruyor. İşi iyi biliyorum, tek eksiğim sermaye. Param yok.
Bir işi iyi biliyorsanız, bir hedefiniz varsa, elinizde farklı bir ürün varsa parayı buluyorsunuz. Ki benim o dönemde para daha zor bulunuyor. Para da tek bulunacak şey, tek bankaydı o dönem. Kredi gelince bu konsepti kafamda iyice oturttuğumda, bu böyle olacak 24 saati açık olacak diye bir tane küçük tablo hazırladım ve banka banka gittim. Pek çok banka kabul etmedi. Çünkü gösterebilecek bir teminat gösterebileceğim bir gayrimenkulüm yoktu.
Teminatsız o dönemde banka kredisi almaya başaran bir girişimciyim. Gözlerinizdeki pırıltı, işinize hakimiyetiniz, geçmişte yaptığınız işler, gösterdiğiniz o cebinizde koyduğunuz o zamanla kazandığınız deneyimlerin hepsi o gün o banka genel müdür yardımcısını ben tamamen teminatsız istediğim krediyi vermeyi ikna ettim. İlk Big Chef’si 2007 yılının Aralık ayında Ankara’da bu şekilde açtı. İlk Chef’si adını da ben kurdum bunun. Bazı şefler benim işte o yolları ayırmamdan sonra, bana gelip, Gamza Hanım siz eğer bir yola daha çıkıyorsanız, birlikte yeni bir marka kurarsanız biz seve seve sizin yanınızda olmak istiyoruz dediler. Bu marka üç tane o dönemde birlikte yola çıktığım üç şefin adına kurulmuş bir markadır. Deneyimli olduğum için yeni bir marka yaratmak çok daha kolay oldu ama bir fark yaratmam gerekiyordu. İyi iş planı hazırlamak, kısa ve az ve öz, kısaca sen eğer yaptığın işi ve hayal ettiğin işi anlatamıyorsan karşındakini, zaten sen de yeteri kadar bilmiyorsun diye düşünüyorum. Ben geçmişte bunları bunları bunları yaptım, cebimde bunlar var. Burada eskiden farklı olarak ne yapıyorum? Mutfaklarımı tamamen açıyorum. Anadolu mutfağını daha çok ön plana çıkarıyorum bir. Bak çok farklı bir şeydi çünkü kendimden söz ettirmek istiyordum. 24 saat açıktı ilk şube. Tüccarla girişimciyi ayırıyoruz. Herkes bana dedi ki bak bir kere dibe vurdun artık otur. Tamam bak kredi borcunu da ödeniyor. Sabah gidiyorsa akşam geliyorsun çocuklarını büyüt daha fazla da riske girmiyor. Fakat işinizde bir girişimci ruh varsa o sizi rahat bırakmıyor.
Yani rahat durmuyorsunuz şimdi. Birinciyi açtım kredi biraz ödenmeye başladı limitini arttırdı mı ikinciyi açtım. Üçüncüyü açtım. Ankara’nın yetmemeye başladı. Yerel markadan olasal marka olmanın yolu İstanbul’da. Birinci dükkanı açtım dedim ikinci yapayım. İkinciden sonra üç hep hayalleri büyüttüm. Dördüncü de artık İstanbul hayalim başladı. Yolları aramaya başlıyorsunuz. İstanbul’a gidiyorum geliyorum yer arıyorum filan ama acaba riski bu kadar. Ankara iyi gidiyor İstanbul’da olur mu olmaz mı riski bölmek lazım mı? Bu karar çok önemli. Genelde bizim Anadolu’da özellikle iş yapanlardaki benim dönemimde daha çoktu. Küçük olsun benim olsun zihniyeti çoktu. Ben ama ilk günden itibaren büyük olsun ben küçük de olabileyim. Yani benim kurduğum ve büyüttüğüm bir markanın değer yaratması çok önemliydi. Onun için ortaklıkları her zaman çok açıktım. Ortaklıkların ben çok değerli olduğunu düşünüyorum.
Doğru bir temelde kurulan ortaklıkların bir güç bildiği olduğunu düşünüyorum. Şans Eseri Ankara’ya gelen YKM mağazalarının bir aile şirketinin üçüncü kuşağı. Sevgili Saruhan’tan Ankara’ya YKM’nin işi için geliyor. O da şirketin yönetiminde. Bizim Big Chefs de bir yemek yiyor çok etkileniyor. Onun da aileden ayrı bir iş kurmak istediği bir dönem. Bakın hayaller çakışıyor. Eğer siz bir yola çıkıyorsanız bir şekilde kapılar açılıyor. Markanızı çok beğendim ve ailemden farklı da bir iş yapmak istiyorum. Ortaklıkla İstanbul’u açalım mı? Ben İstanbul’a getirmek istiyorum bu markayı diyerek toplantı yaptım. Ve yer aramaya başladık. İsve Tey Caddesi eski popüleriterisinde değil. Çok önceleri çok popülermiş biraz inişe geçmiş otomobil markalarının merkezi olmuş. Orası hiç aklımıza gelmiyor.
Başka yerlere bakıyorsam ben o caddeyi de çok beğeniyorum geçerken. Özellikle o köşedeki o güzel binayı da. Buralar olur mu filan derken. İşte iyi de hani hayaller siz yola çıkıyorsanız arka arkaya kapılar açılıyor. Sevgili Ferit Bey Ferit Şahin Filistin Sokaklık Şubi’de yemeğe geliyor. Çok beğeniyor konsepti. Ben de o gün oradayım. Sohbet ettim kendisiyle ilk defa tanışıyorum. Ay ne kadar güzel yemekleriniz çok güzel. Neden İstanbul’da yoksunuz dedi. Ben de yer arıyoruz İstanbul’da dediğimize. Bizim işte itilerde bir yerimiz var. Ne yapacağımızı bilemiyoruz.
İsterseniz gelin bir bakın dedi. İtilerdeki yeri gördük beğendik. Aynı gün kiraladık. 2009 Kasım ayında İstanbul’daki itiler nispeti caddesi. O köşedeki bizim o kırmızı bayraklarımızın dalgalandığı yeri açtık. Ankara’dan gelen bir marka İstanbul’da büyük fark yarattı. Ardından bütün caddede yiyecek içecek işletmeleri açıldı. Çok hızlı bir büyümeye girdik. 2016 yılına kadar her sene altı yedi şubi altı yedi şubi yani inanılmaz hızlı büyüdük. Markayı İstanbul çok sevdi.
Bir önce İstanbul’da büyüdük. Oradan İzmir’e gittik. Orada Ankara şubelerini büyüdük. 2016 yılına kadar çok hızlı bir büyüme gerçekleştirdik. Artık dünya markası olma hayalleri başladı. İşte o girişimci ruh var ya durmuyorsun. Her attığınız adımla başka bir aşamaya geçiyorsunuz. Arap yarımadasında işte Bileşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan Kuveyt, Katar o bölgede de Türkiye İstanbul Türk dizilerinin en yüksek olduğu dönem. Türkiye’nin popüleritesi çok artmış. Bizim hayaller de o tarafa doğru evrildi. 2014’te Dubai’de ilk şubemizi açtık. Guz orada bir yerel ortakla birlikte. 2016 yılında da şirketimizin önemli dönüm noktalarından biri. Bir Arupafonu’nun bize yatırım yaptığı bir yıl. Ortaklıkları çok seviyorum. Çünkü her gelen ortak yepyeni ufuklar açıyor. Bir kadın markası tek başına kurdu. Bir aile şirketinde deneyim kazanmış. İstanbul’u iyi bilen, Perakend’i iyi bilen bir stratejik ortak geldi. Sonrasında da bir Avrupa, EBRD, IFC gibi Avrupa İmari Kalkıma Bankası’nın falan paralarını Türkiye’de yöneten bir fon, Taksim Kapital’de 2016’da bize ortak oldu. Biz bu görüşmelere başladık ve Avrupa Kapısı çalışmalara başladık. Frankfurt Şubemizi açtık.
Hem Arap Yarımadası’nda hem Avrupa’da zaten Türkiye’de büyümemizi devam ediyoruz. Parayı da zaten markayı büyütmeye daha çok kullanıyorsunuz. Şimdi sonunda geldiğiniz değer şu anda 3000 çalışan var. Dünya markası yani Avrupa’da Frankfurt’un en işlek yerinde sizin bayrağınız dalgalığı. Sonuçta Ankara’da sıfır sermaye kurulmuş bir girişimci kadın hikayesi. Tamamen başarıya odaklanıyorsun. Başarı, marka iyi olsun, iyi hizmet olsun, fark yaratsın.
Yarışınız kendi kendinizle. Zaten kendi kendinizle ben hep söylüyorum, ekip’e de söylüyorum.
Bugün yaptığınız dünden daha iyi olmalı.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir