Evimi Sattım, Şirkete Yatırdım… | Türkiye’nin Tekne ve Yat İmparatoru…
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=ImbmeoH2pAc.
Lüks beraber biniyordum. Onu sattım, evimi sattım. Bütün birikimlerimi şirkete koydum. Cefa çekmeden sefa sürülmüyor. 5 yılın üzerinde Londra’da kaldım. Gittiğimin 40. günü kaçak olarak University of London’da bulaşık halinde bulaşık kılmaya başladım. Büyük disrütör toplantılarında bizi böyle dış kapının dış bandalı gibi görürlerdi aslında. Böyle 500 kişilik, 600 kişilik salonlarda kapıya en yakın masına oturtulurduk. Las Vegas’ta, Chicago’da 1000 kişilik toplantı salonunda en arka masada oturmanın verdiği üzüntü bile şu an bir toplantıya gittiğinizde, CEO’nun masasında bir ödül almak gurur verici bir tablo. Murat Bekiroğlu. Ben 1972 yılında Ordu’da doğdum. Çocukluk hayatımı, ilk öğrenimi, ortaokul ve liseyi Ordu’da okudum. İlk önce Gaz Mersi muhasebe bölümü bitirdim. Daha sonra 950 üniversite işletmeyi bitirdim. Daha sonra eğitim hayatımı devam etmek için Londra’ya gittim. 5 yılın üzerinde Londra’da kaldım.
Annem Allah uzun ömür versin altınlarını satarak okul paramı denkleştirdim ve ben gittim. Gittiğimin 40. günü kaçak olarak University of London’da bulaşıkhanede bulaşıkhaneye başladım. Daha sonra kantinde çalıştım, terfi ettim. Sonra meşhur sofra restoran vardır Hüseyin üzerin. Sofra restoran Mayfair’de garsonluk yapmaya başladım. Daha sonra terfi ederek, İngilizcemi de çok daha geliştirerek meşhur Royal Opera House’da garsonluk yapmaya başladım. Bu arada her terfiğimde daha çok para kazanıyordum. Aynı zamanda eğitimle devam ediyordum. Türkiye’ye ben dönmeyi planlamıyordum. Daha da kalmak, orada iş hayatımı daha da geliştirmek istiyordum. Fakat bazı Türkiye’de talihsizlikler oldu. Babamın işleri bozuldu. Ekonomik olarak dağılmış bir yapı. Aileyi bir araya toplamak gerekiyordu. Rahmetli dayım Hüseyin Bayraktar Holding’de Hüseyin Bey çok yakın pozisyonda çalışıyordu.
Allah uzun ömür versin. Hüseyin Bey’in de bana çok katkısı olmuştur. O da dedi evlat sen ne yapıyorsun? Dediğim efendim iş arıyorum. Ya 30 küsür tane şirket var sana mı iş yok bizde diye. Onlarda birkaç arkadaş İngiliz marka bir tekne almışlardı ve distrptörlüğünü yeni almışlardı. Gel burada başla denildi ve ben ilk teknolojik hayatıma hiçbir işe başlamadan Türkiye’de 25 sene önce askeri ücretle işe başladım. Daha sonra da devam ettirdik. Ben orada 3 yıl gibi bir süreçte çalıştım. Daha sonra ben yine sektörden büyüm ortak olmuşlardı. Gelip bir anda iş teklifi yaptılar bize çalışır mısın diye. 2005 senesinde iki ortak ayrılmaya karar verdim de her ikisi de benim birer kolumdan tuttular. Gerçekten çok güzel işler yapıyorduk orada bütün işi ben yapıyordum. Babamın bana hep aşıladığı doğruluk, iyi niyet, güzel alak. Ben bunu hayatımda bir modda olarak veriledim. Benimle çok çalışmak istedim ama ben kendi gelecek kariyerim için aslında her ikisini de çok sevmeme rağmen genç olan ortakla ayrı bir şirket kurup yoluma devam etme kararı aldım. Ve 2005 senesinde Triodeniz’in temellerini attık. 2012 senesinde de bütün işleri eski ortağımdan devralarak ben devam ettim. Aynı zamanda sektörün gelişmesi için de farklı işler yaptık. Distrptörlüğünü yaptığımız her markanın dünyadaki en büyük distrptörüyüz. Biz daha önce hep Amerikan ürünlerini Türkiye’ye getirip satıyorduk. Bunu çeşitlendirmemiz lazım diye başlarken farklı alternatiflere gittim. Sonrasında yelkenli olarak ünlü Alman üretici Hansa ile yolumuz kesişti. Fransa’dan ünlü Benete Grup teknolojik grubunun GENO ve Prestige markalarının Türkiye distrptörüyüz. Bir de İtalya’dan San Lorenzo’nun Türkiye distrptörüyüz. San Lorenzo dünyanın en büyük tek markada Megayatt üreticisi 24 metre üzerinde. Onun alt markası Blue Game var ve yine İtalya’dan Saks diye bir kaliteli lüks botlar var büyük. Onların Türkiye distrptörüyüz. Şu şekilde ürünlerimizi segment ederek İtalya, Fransa, Almanya’dan değişik markaların ürünlerini hem Türk hem yabancı müşterilerimize sunuyoruz. Ortaklıktan ayrıldığım dönemde 2012’de lüks beraber biniyordum. Onu sattım, evimi sattım, bütün birikimlerimi şirkete koydum.
Cefa çekmeden sefa sürülmüyor ama o zaten geçmiş yaşantılar insanlara büyük tecrübe ve ders veriyor. Onlar olmasaydı bugünlere gelmezdik. Ben ilk şirketi kurduğumda biz üç kişilik, şimdi 80 üzerindeyiz. Biz ortalama büyüyle küçüğüyle 200 tekne teslimatı yapıyoruz yılda. Direkt ve indirect satışlarımızla toplam grup cüromuz 100 milyon euro ve üzerinde bir cüro yapıyoruz.
Bu da şu an Avrupa’nın en büyük teknolojik firması olduğumuzu gösteriyor. Bizim sattığımız, ÜrünGa’mız olan teknelerden size fiyat indikasyonları verecek olursam 50-60 bin eurolardan başlıyor, 50-60 milyon eurolara kadar gidiyor fiyatlarımız bu şekilde. Yani biz 7 metreden 77 metreye kadar tekne sunabiliyoruz müşterilerimize. İşe atma, yakın çevremden arkadaşımdan ya profesyonel hayatta kal ne yapacaksın, iyi para kazanıyorsun.
Türkiye çok çalkantılı, batarsın gibi çok telkinler oldu ama ben inandım. Belki de bizim yetiştirme şeklimiz itibariyle biz hep esnaf çocuğuyduk. Oranın verdiği bir rahatlık da vardı belki bizde. Ben yok dedim kendi işimi yapacağım ve Allah’a şükür hamdolsun başarılı olduk, bugünlere geldik. Ben işimi çok severek yapıyorum ve yaptığımın bugüne kadar hep en iyisini yapmak için kendime hedef koydum. Gençlik yıllarımda Amerika’ya çok gider gelirdim. Büyük disrütör toplantılarında bizi böyle dış kapının dış mandalı gibi görürlerdi aslında. Biz böyle 500 kişilik, 600 kişilik salonlarda kapıya en yakın masına oturturduk. Sadece bizim bölgemize bakan satış müdürüyle konuşurduk. O markanın CEO’suyla fabrika müdürüyle yönetim kurulu başkanıyla oturup görüşmenin imkanı yoktu. Bunlar Amerika’ya gidip Las Vegas’ta, Chicago’da bin kişilik toplantı salonunda en arka masada oturmanın verdiği üzüntü ile şu an bir toplantıya gittiğinizde CEO’nun masasında bir ödül almak gerçekten çok hem ülkem hem kendim ailem çalışanlarım adına gurur verici bir tablo.
Türkiye’nin hem tanıtımı hem ekonomisi hem insan kaynakların bizde de bu kaliteli insanların olduğunu göstermek bana ayrı bir mutluluk veriyor açıkçası. Para benim için bir el kiridir. Ben genç yaşında çok fazla sevdiğini toprağa veren, kendi elleriyle koyan bir insanım. Ve zvakti zamanı geldiğinde de birinin beni oraya koyacağını çok iyi biliyorum.
Dolayısıyla bugüne kadar hiç maddiyat önem veren birisi olmadım. Hep manevi değerlere önem verdim. Daha fazla nasıl iyilik yapabilirim. Hem çalışanlarıma hem aileme hem etrafıma topluma daha nasıl faydalı bir insan olabilirim. Ülkeme daha nasıl faydalı bir insan olabilirim. Hep bunun uğraşımda oldum. Bizden her tekne alan müşteri istisnasız o müşteri için Loseve ciddi bir bağış yaparız. Temaya her yıl düzenli yardımlarımız olur.
Ve ben son zamanlarda eğitimde çok büyük sıkıntılar yaşadığımızı gördüm ülke olarak. İşe alış süreçlerinde yeni genç mühendislerin İngilizcileri çok yeterli değildi. Biz birkaç yıl öncesinde bir proje başlattık. Önce memleketimden başladım tabii ki. İhtiyacı olan devlet okullarına bilgisayar sınıfı yaptık. Bilgisayar laboratuvarları. Her sene 4-5 tane ciddi maliyetli bilgisayar laboratuvarları yapıyoruz.
Ve bunu devam ettireceğiz. Bu şekilde ekonomik olarak bilgisayara, hızlı internete, evde erişimi olmayan köydeki çocukların okula gelip bütün eğitimlerini ya da araştırmalarını bu laboratuvarlarda yapabiliyor olmalarını önüne açtık. Bir kere iki kızım bir oğlum var. Ve hepsine de açık açık söylüyorum. Hepsi de biliyor benim nasıl eğitim, yaşantım, nasıl bir iş yaşantım olduğunu. Ailemin benim için neler yaptıklarını biliyorlar.
Ve hepsi de bize şekiller. Ve onlara tek tek anlatıyorum ne yapmalar gerektiğini. Dolayısıyla benim aldığım eğitimden daha iyi bir eğitimi onlara şu anda veriyorum. Aynı zamanda oğlumu olabildiğince şirkete getirip değişik departmanlarda çalıştırıp buradan tecrübe kazanmasını vesile oluyorum. Ve gün sonunda da gidip muhasebeden harçlığını alıyor. Onunla bizim anlaşmamız günlük 50 liraydı. Şimdi enflasyondan dolayı biraz zam istiyor. Ona biraz zam yapacağız.
Lider nasıl olmalı? Lider adil olmalı. Lider sevecen olmalı. Lider konuşmayı değil dinlemeyi bilen olmalı. Ben iyi bir lider olduğumu düşünüyorum. Hiçbir zaman ben yaptım, ben başardım, ben kazandım demem demiyorum. Bu bir ekip işi. Hep biz yapıyoruz, biz kazanıyoruz, biz harcıyoruz diyorum. Ciddi kararlar alırken de mutlaka ve mutlaka ekip arkadaşlarımın görüş ve önerilerini alırım ve onlara çok değer veririm. Hiçbir zaman kendi başıma ani bir şekilde karar almam ama inandığım bir şey varsa da ondan dönmem. İnanıyorsam sonuna kadar giderim. Faydadan ziyade önce iyi insan olmasına bakarım. İyi kalpli olmasına bakalım. Yani ne kadar işinde iyi bir insan olursa olsun, onun kalbi iyi değilse, iyi bir insan değilse bizim için mutlaka bir insan değildir. İşinde çok iyi olan ama iyi kalpli olmayan, düzgün olmayan birçok eski çalışma arkadaşlarımıza
ve yollarımızı ayırmıştınızdır. İnsanlar şansı yakalar. Yani ben bir distribütörlük aldım mesela. Yani ben almazsaydım başkası alabilirdi. Ama ben çok çalıştım, çok kovaladım, aldım. Öyle zamanlar oldu ki ben onu bırakayım mı, hani bırakalım mı başka krizler geldi. Ya artık bu iş olmuyor, bırakalım mı geldi ama sonra devam ettirdik, ısrarla devam ettirdik, çalıştık.
Sonra baktık ki biz dünyadaki en büyüğü olduk bu işin. Dolayısıyla hani devamlı ısrarla çalışmak, takip etmek başarıyı gerçekten getiriyor. Üç tarafı denizlerle çevirili ülkemizde baktığınız zaman marina sayısı, tekne sayısı, yelkenli sayısı bizim onda birimiz olan Yunanistan’a bile erişmiş değil. İtalya ile Fransa ile kıyaslamıyorum bile.
Ben geçtiğimiz günlerde haftalarda çok önemli İtalya misafirler ağırladım. Fiat’ın CEO’sunu ağırladım. San Lorenzo’nun yönetim kurulu başkanını ağırladım. Türk kıyılarını gezdirdim onlara ve inanamadılar. Yani bu kadar güzellikte bir doğa harikası var. Bizim ülkemizi daha çok tanıtmamız gerekiyor ki ben de bu tanıtım elçilerinden bir tanesi olduğuma inanıyorum. Var gücümde buna çalışıyorum. Ülkemiz çok güzel yeter ki biz o canım kıyıları koruyalım. Çocuklarımıza, yeni nesilere daha temiz bir çevre bırakalım. Bizim sektörün önü açık. Daha iyi günler bizi bekliyor diye düşünüyorum. Pandemi başlamasıyla beraber kısa bir panik biz yaşadık. Mürütecilerle beraber müşterilerimiz yaşadı. Ama sonra pandemide eve kapanmalar uzadıkça insanlar daha izole alanlara çıkmaya ihtiyacını hissettiler.
Biz öyle alanlardan bir tanesi de malum tekne. Denizin ortasındasınız kimse yok. Pandeminin bir nebze de olsun bize olumlu katkı yaptığını söyleyebilirim. Biz aslında denize çok yüzünü dönen bir millet değiliz. Yani geçmişte baktığımız zaman hep sırtımız denize dönmüşüz. Hatta güneyde bir anakdottur. Babalar denize kıyısı olan arsalarını kızlarına vermişler. Değerlilerini oğlan çocuklarına vermişler. Denize çok ilkiçe değiliz. Denizden böyle biraz kendimizi uzak tutmuşuz. Denizde yaşam, denizin üzerinde olmak zannedildiği kadar, hayal edildiği kadar zor. Ekonomik olarak büyük bir hacim değil. Bugün orta büyüklükte bir aile Türkiye’de bir ithal orta segment bir araca vereceği parayla çok rahat sıfır bir yelkenliğe ya da ikinci yer bir motorata alıp ailesi
ile beraber çok rahat binebilir Türkiye’de.
İlk Yorumu Siz Yapın