"Enter"a basıp içeriğe geçin

Her Şeyimi Kaybettim, Yeniden Başladım | Dünyaya 9 Milyon Ayakkabı Satan Türk

Her Şeyimi Kaybettim, Yeniden Başladım | Dünyaya 9 Milyon Ayakkabı Satan Türk

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=TkchEUH1v0E.

Başarı gelirse para geliyor. Otomatik geliyor hatta durduramıyorsunuz bile. Biz gölgelerde yaşamaya biraz seven insanlarız. Sadece işimizle bilinmek istiyoruz. Aptalca fikirden bir mucize bile çıkabiliyor. Evet doğru. İşlemeye düzgün yaparsanız işte o zaman kazanacaksınız. Sıfır. Cebimde kuruşum yoktu. Sadece uçak, bileti, param vardı başka hiçbir şeyim yoktu. İki buçuk yıl boyunca eşimin ailesinde iç güvesi kaldım. Hatta ilk Ferrari mi de ben o zamanlar aldım. 2016 yılında aldım kimseye söylemedim. Patron sadece emir verir. Ben çalışanlarımla lider olmayı tercih eden bir insanım. Patronluk nereye kadar yani? Patron sıkıcıdır. Lider güzeldir. Türk toplumu genellikle sıfırdan başlayan insanlara daha çok meyillidir. Daha çok severler. Hani çalışmış, başarmış. Tamam. On bir yaşında elimde simitli hayranla başladım ticarete. Öğrenmek amaçlı. Babam varlıklıydı. Giresun’un en varlıklı insanlarından bir tanesi değildi.
Ama evini çevirebilecek, ailesini çevirebilecek bir yapıya sahipti. Ama ne olursa olsun benim burnumu da sürtmeyi de çok severdi. Ve ben de bundan keyif alıyordum. Hatta insanlar pazar günü denize filan giderken yaz aylarında ben dükkanlarda beklerdim. Mağazada beklerdim. Ve bu bana bir çalışma disiplini getirdi. İstanbul’a geldiğimde dediğim gibi param yoktu. Param olmadığı için bir yerden bir şey alıp diğer yere satmam lazımdı.
Çuvalla ben ürün taşıdığımı da hatırlıyorum, ayakkabı taşıdığımı da hatırlıyorum. Hatta İstanbul kartımda bakıyan yoktu. Metro ile gidilecek yere ben yürüyerek gittiğimi de hatırlıyorum. Ama sadece sabrettim, başardım. Geçmişimi unutmuyor muyum? Asla unutmayacağım. Adım Sercan Köse, Batu Şirketler Topluluğunun sahibiyim. Orjinal markaların tedarikçilerinden bir tanesiyim. Rüdoğma Büyüme Giresun’uyum. Dedemeseydir bizim ayakkabıcalık sektörü ve tekstil sektörü.
Ben bunu sadece teknolojiye ayak uydurup biraz daha geliştirmeye çalıştım. Hepsi bu. Ailem Fiskobirlik Genel Müdürlüğünde çalışıyordu anne baba. Başta anne emekli oldu. Baba da emekli olduktan sonra ufak bir büfemi dersiniz, bakkal mı dersiniz, adana ne dersiniz deyin o şekilde açmak istedi. Ama tabii benim orjinal markalarla olan alakam devam ediyordu. İki tane mağaza açtım ben kendi başıma. Multi brand mağazalardı bunlar. İçerisinde Adidas, Nike vesaire. Bu tarz ürünleri sattığımız mağazalar vardı. Bir markanın bağiliği vardı. Bir kış ayında ürünlerin yarısı geldi yarısı gelmedi. İsterseniz dediler iptal edebilirsiniz bağiliğinizi. Tamam dedik. Taşlı olduğumuz için İstanbul tarafı bizi pek görmezdi. Görmezlikten gerilerdi. O esnada o bağiliğini iptal ettiğim markanın ürünleri elimizde kaldığı için bir e-commerce platforma başvurduk. Bir saat sonra biz aradılar. Bunlar orjinal mi? Orijinal. İspatı var mı?
Dedik bayik belgemiz var. Onu gönderdik. Kabul gördü. Ondan sonra baktık ki biz bu sektörde ilerleyebiliriz diye düşündük ve o şekilde devam ettik. Ford Autosal’ın yönetim kurulu üyelerinden bir tanesi babamın çok yakın bir arkadaşıydı. Ve ben de şeyi bildiğim için bana yönetim kuruluna ayakkabılar, özel el yapımı ayakkabılar yapılmasını istemişti. Biz de tamam dedik. Yaptırabiliriz sorun yok demiştik. Yaptırdığımız firma sırra kadem basınca biz de onun borcunu öderken, bu sefer diğer borçları ödemeye çalışırken bir bataklığa sürüklendik. O yüzden ben de tüm borçları ödeyip komple kapatmak istedim. Ondan sonra İstanbul’a gelmek istedim. Sıfır. Cebimde kuruşum yoktu. Dımdızlaktım. Sadece uçak, bileti, param vardı. Başka hiçbir şeyim yoktu. İki buçuk yıl boyunca eşimin ailesine iç güvesi kaldım. Parayı kazanmaya başladım. Kimseye bir şey söylemedim çünkü alt yapıyı hazır oluşturmaya başlamıştım.
Onu devamlı getirmek zorundaydım. Hatta ilk Ferrari bir de ben o zamanlar aldım. 2016 yılında aldım. Kimseye söylemedim. Ama hala ben iç güvesi yaşıyordum. Alt yapıyı oluşturmak zorundaydım çünkü. Ondan sonra evimi aldım. Şirketleri büyüktüm. Burayı zaten tutmuştum o esnada. Ama hiçbir şey görünmemesine özellikle devam ettim. Çünkü insanların sadece görsel anlamda ben buna güvenirim değil de işsel anlamda güvenebileceği bir ortam var mı onu görmek istedim. Benim bir tane kişisel ofisim de var. 55 metre kara büyüklüğünde. Canım sıkılınca da ben oraya giderim. Orada insanları kabul ettim. Kurumsal firmaları, koca koca insanları. Hani milletin başarıları ile, gıptayla baktıkları insanları orada kabul ettim. Konuştum. Anlaşılan dedim hani biraz kendimize çekidüzen vermemiz lazım dedim. Açıldık sonuç şu anda bu. Eski Ferrari test bloklarından bir tanesiyim. Bu hiç bilinmez. Hiç kimseye de anlatmayız. Gerekli duymayız. Sonuçta olmuş bitmiş olan bir şeydir. Bunun da övünilebilir ama hani reklam yapılacak bir düzeyi yoktu. Ama bağlantıların benim çok güzeldi. Onu devam ettirdikten sonra biz insanlara şunu dedik. Bize sadece bağlantı ayarlayın. Bağlantı bağlantıya açtı. Ürün teslimatları yaptıktan sonra firmalar bizi duymaya başladı. Ve ortaya Batu çıktı. Yani o oğlumun ismi. Batu Luxury Sport’a yönelir. Luxury Sport dediğimiz kavram dünya cüllü markaların tedarik zincirleri oluşturur. Tedariklerini sağlarız.
Ve 15 ülkeye dağıtınımız var. 15 ülkeye 35 farklı firmaya devamlı ürünler tedarik sağlar. Ürünler merkezlerden alınıyor. Belli başlı ülkelerde belli başlı lokasyonlara dağıtılır. Mesela Paris’te Lafayette gittiğiniz zaman ürünü Jordan olarak gördüğünüz zaman bilin ki Batu’dan çıkıyor. Yani Türkiye’deki bir firmadan çıkıyor. Türkiye merkezi uluslararası bir firmaya sahibi. Şu anda 4 ayrı depomuz var. Los Angeles’da, Hong Kong’da, Almanya’da ve Dubai’de. İşlem hacmi olarak şu anda Avrupa’da birinci sıradayız. Dünyada da 6. büyüğüz. Adesel olarak bakmak daha avantajlı. Bunun da sebebi şu. Baremler değişmekte. Döviz bazında baremler değişmekte. TL bazında baremler değişmekte. Ortalama 100 milyonun üzerine çıkmakta. Ama biz bu yurdaki pasta payı topu topu maksimum bu zamana kadar çıktığımız %8 ya da %9. Totalde 8-9 milyon adet çıkmış oluyoruz. En büyük siparişimiz 2016 yılında geldi. İtalya’dan bağlantılarımdan bir sipariş geldi. Normalde bu işlerde ön kapora gelir ama paranın bu sefer tamamı geldi. Tamamının gelmesi ve bizim de hızlı teslimatımız sayesinde kapı kapıyı açtı, duyan herkes bizden sipariş vermeye başladı. Ondan sonra biz ayıklamaya başladık müşterileri. Luxury Sport dediğimiz kavrama her yerde satamazsınız.
Bunun bir kültürü olması gerekiyor. Nike dediğimiz markalar, Jordan Brand dediğimiz markalar, Converse, Vans, Adidas yani bunlar her yerde satılmamalı. Markalaşmak o kadar kolay bir şey değildir. Yüzyıllar alabiliyor. Bu nedenle dolayı biz de bu sefer ayıklamaya başladık ve orijinal olan ürünleri orijinal bir şekilde satan müşterileri, lokasyonları bulmaya başladık. Ve şu anda çekirdek kadromuzu oluşturup yolumuza devam ediyoruz. En çok satış Avrupa’da gerçekleşiyor ve Amerika’da gerçekleşiyor şu anda. Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa’da da şu anda Fransa. Fransa’da satılan Nike’ların %45’i bizden gidiyor. İskandinav ülkelerinde %70’i bizden gidiyor. Yani Luxury Sport anlamında, markasal anlamda ve statu anlamında dünyada bir numarayız, daha iyisi yok. Bu bir Türk olarak söylüyorum ve gururla söylüyorum.
Yani yürüyen, yaşayan bir efsaneyiz. Herkese ders verebilecek eğitime ve birikime sahibiz. Kendimizi geliştirmeye de devam ediyoruz. Benim bir hayalim var ve o hayale gerçekleştirene kadar da başarığımızı kabul etmeyeceğim. Birincisi ben aşık olduğum işi yapıyorum. Severek yapıyorum. Gecem gündüzüm zaten bu. Biraz da akıl yapım sebebiyle 4 saat uyuduğum için. Sadece ve sadece hırs beni bu şekilde tutuyor. 14 tane hayalim vardı.
Şu anda 11’ini gerçekleştirdim. 3 tane kaldı. 3 taneyi gerçekleştirdikten sonra gerisine ondan sonra bakarız. Hep çalışanlarıma derim, benim hayallerim bittikten sonra bugünün çalışanları yarının şirketlerimin başında olacak olan insanlardan oluşacak. 635 kişi çalışıyor bizim bünyemizde. Beyin takımı 15 kişiden oluşuyor. Ve 15 kişi zamanı gelince benim şirketlerimin başına geçecek. Ben de o zaman ya emekliliğe ayrılacağım ya da başka bir şeyin macerasıyla koşturmaya başlayacağım. Avrupa’da bir laf vardır. Avrupa’da moda ilk başta aslında Türkiye’de başlar. İlk başta Türkiye’de ortaya çıkar ondan sonra Avrupa’ya yansır. Herkes der ki kadınlar için Paris erkekler için Milano. Hayır, ilk başta moda Türkiye’de başlar. Çünkü bizim yapımız konjektürel özelliğimiz, Türkiye’nin jeopolitik yapısı ilk başta Arapları buraya ön plana çıkartıyor. Ondan sonra yurtdışından gelen yani Avrupa’dan gelen insanları buraya çekiyor.
Herkesin buluşma noktası ilk başta İstanbul’dur. Bu hiçbir zaman değişmeye de değişmeyecek de. Dünyanın neresinde olursanız olun. İllaki ticaret yapıyorsanız İstanbul’a uğramak zorundasınız. Pandemi ortadan kalktıkça bu sınırlı üretim artık aşırı üretime geçecek. Ama hala pandeminin etkisi devam ediyor. Kimi üretim yapılan ülkelerde Çin, Vietnam, Endonezya gibi ülkelerde hala pandeminin etkisi süregeliyor.
Bu geçtikçe pazar payı daha çok artacak. Luxury Sport, otomobil ve altın sektöründe üç farklı şirketim var. Ekselaten Batunat da var yani Fındık. İhracatımız var bizim. Bankada çalışan arkadaşım var. Çok samimi arkadaşım şu anda Bursa’da yaşıyor kendisi. Arada bir görüşüyoruz. Derdi ki eskiden hani biz seninle dalga geçerdik. Ferrari alacağım vesaire derdim. Şimdi ne oldu diyorum şimdi sen bizimle dalga geçiyorsun diye. Girişimcilerde şöyle bir unsur var.
Ne yapılacağını bilmeden önce herkesin kendine ait bir özelliği vardır. Kırılma noktası vardır hayatında. Ne bileyim kimisi matbaacı olmuştur. Kimisi manav olmuştur. Kimisi turizm acentesinde çalışmıştır, rehber olmuştur. Yani iyi kötü bir yerden tutmuşlardır hayatta. Bildikleri işi yapmalarını isterim ben girişimcilere. Bilmediği işe hiçbir zaman girmelerini istemem. Girişimcilikte ilk başta parayı nasıl koruyacağınız önemlidir.
Girişimcilik de sonuçta bir paradır. Ben girişimciyim her türlü fikrim var yapabilirim. Fikirler ölmez hiçbir zaman ölmeyecek. Aptalca fikirden bir mucize bile çıkabiliyor. Evet doğru. Ama bunu bir de işlemek var. İşlemeyi düzgün yaparsanız işte o zaman kazanacaksınız. Yoksa hani bilmediğiniz bir işe girerek ne çıkarsa bahtıma şeklinde yaparsanız kaybedeceksiniz. Başarı gelirse para geliyor çünkü. Otomatik geliyor hatta durduramıyorsunuz bile. Öncelikle başarı. Bana mesela sazan derlerdi. Her şeye atladığım için. Bir de ben çok kiloluydu ya. Bize ikiye kadar 120 kiloydum ondan sonra 3 ayda 45 kilo verdim. Anılarım biraz gariptir. Benim anılarım hani insanlara anlattıkça hayal gibi geliyor. Ama şu anda bulunduğumuz ortam hayal dünyasının gerçek olabileceğinin ispatı. Birincisi yürü ya kulum dedi. İkincisi de ben herhalde doğru noktalara değindim.
Bir de annemden geliyor benim beynim. Stratejik düşünmeye bayılan bir insanım. Annem de öyle beynimde satranç oynar. Ben de beynimde satranç oynarım. Gucci’nin dizaynörlerinden çok meşhur olanlardan bir tanesi Türkiye’ye üç günlüğüne geldi. Üç gün boyunca bendeydi. Çünkü insanlar gizlilik arıyor. Biz gölgelerde yaşamaya biraz seven insanlarız. Sadece işimizle bilinmek istiyoruz. Başarı ile bilinmek istiyoruz. Başarı bize haz verdiği gibi yeni yeni atılımları sağlayacak sermayeyi de sağlıyor.
Eğer bir işi ikonikleştirebiliyorsanız ve onunla anılmaya başlıyorsanız işte gerçek başarı budur. Batu markası yurtdışında eğer bir markayla özdeşleşmişse işte bu bir başarıdır. Ama bireysel olarak Serjan Köseer’in bir başarı elde etmedi. Sadece kurumsal anlamda şu anda başarı elde ediyoruz. Bu da takım çalışmasıyla alakalı. Tek başına ben her şeyi koşturamam sonuçta. İnsanların içine işlediğimi söylerler. Öyle düşünürler. O yüzden zehir diye bana söylerler. Hani kapıldığın zaman gidiyorsun şeklinde. O şekilde düşünürler. Ama genellikle hep belli. Patron sadece emir verir. Ben çalışanlarımla lider olmayı tercih eden bir insanım. Onlar da sağ olsunlar beni böyle kabul ediyorlar herhalde. Patronluk nereye kadar yani? Patron sıkıcıdır. Lider güzeldir. Ya onlarla abi kardeş gibiyiz. Onlara olabildiğince düzgün yol göstermeye çalışırım. Çünkü ben düzgün yol gösterdikçe benim ağırlığım daha da hafifliyor.
En sonunda diyorlar hani siz karışmayın biz hallediyoruz. Hani en son sizin için imzaya getiririz şeklinde devam ediyorlar. Çünkü verdiğim bu zamana kadar ki eğitimler hep bunu amaçlamıştı. Şimdi onun meyvelerini topluyoruz. Benim bir günümü diğerlerinden ayıran fark kaostur. Her zaman benim hayatımda kaos vardır olmaya da devam edecektir. Bu yurt içi olsun yurt dışı olsun değişmeyecek. O yüzden hani bir de pazar günü dahil ben her gün iş yaptığım için böyle bir durum var. 18-19 saat sadece çalışıyorum durmam. Canım sıkılıyor. Ne yapacağım çalışmayıp da oturup film mi izleyeceğim. Hırsımın bedeli bu belki de. Çocuklarım olabildiğince vakit ayıramıyorum o kendilerinden büyüyorlar. Ama bir de şöyle bir unsur da var. Şimdi benim annem babam çalışan insanlardı. Bana bakıcı mı bakıyordu yine anne baba yok sadece akşam saatlerinde var. Bende de aynı değişen bir şey yok. Ama onlara bakıcıları bakmıyor annelere bakıyor. Ben mesela bakıcı karşıda olan bir insanım. Ve büyüyecekler.
Eninde sonunda benim gölgemini bildikleri için görülebilir bir şey ama bu hırsımda bedeli bu. Tatile çıkmıyorum tatilde pek iyi aram yoktur. Hiç sevmiyorum çünkü uykum geliyor devamlı uyumakta bir anlam ifade etmiyor. Sıkılıyorum. Fabrika açmak için kapı kapı gezmedik. Sadece en iyi bildiğimiz işi ispat etmeye çalıştık. Biz iyiyiz bu alanda tek izlemeye çalıştık. Fabrika açarsak da bununla kazanacağız.
Ama ilk başta yönetmemiz gerekiyor ondan sonra fabrika açarız kolay.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir