İlk Çekini 21’inde İmzaladı | Hamdi Akın’ın İlham Veren Hikayesi…
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=EZ52wDED0Gk.
Gülşehir’in başkası Girişimci olduğumu o zaman öğrendim. Ben girişimci olacağım diye ya da ilginçlerim olacağım falan diye yola çıkmadım hiç. Hiç hayal kurmadım. Hedefim şu oldu falan diye hiç öyle bir düşüncem olmadı yani. Sadece ben çalıştım. Memzut işime, o günlük işime konsantre oldum. Şans ve şanssızlık yoktur bence ikisi de her insanın hayatına eşit gelir. Kazanacağım diye başlarsanız olmaz. Ben bu işi yapacağım diye başlayacaksın.
Tecrübe yediğin kazıkların bileşkestirdiği bir laf vardır biliyorsun. Çok doğru kesinlikle öyle. İtibarlı bir insan olacaksınız. Yapmış olduğunuz işler iyi olacak. Daha evvel iş yaptıysanız arkanızda büyük lekeler olmayacak. Ufak tefek belki hani hatalar olabilir ama insanları kandırmış olmayacaksınız. Üniversitelik bir iş değil. Bu ne Hayat Üniversitesi’nin işleri.
Yani onlar üniversitede olmaz öyle şeyler sanmıyorum. Çünkü bunlar canlı yaşanması gereken şeyler. Yani bir şeyin stajı yoksa öğrenilmiş demek değildir yani. O okunmuş demektir. Bulgaristan Mahaciri bir babanın çocuğu. Annesi Kayseri’yle İstanbul’a geç etmişler.
Ben İstanbul’da Fatihliyim. Ondan sonra Ankara’da büyüdüm. Bütün eğitim hayatım Ankara’da oldu. İş hayatım da Ankara’da başladı. Makine mühendisi oldum. Memur olmayacağımı biliyordum. Bir devlet dairesine girip çalışmayacağımı biliyordum. Motiv Başka bir şey yoktu. Neden bilmiyorum ama ailemden gelen telkin hep o yöndeydi. Diploma projemini buhar kazanlarından verdim. Babam da zaten o işte çalışıyordu. Fakat ben kendim ayrıca bir yer yapmak istedim. Ve kendi apartmanımıza oturan o zamanlar yapsat çok modaydı. Bütün Karadenizli mütahhitler Ankara’da yapsat yapıyordu ve herkesin bir kazan ihtiyacı vardı. Bir boiler, çelik imalat, su deposu, yakıt deposu gibi şeyler lazımdı. Bir fuyloyla geçiliyordu. İran neselesi oluyor. Fuyloy artık yok hadi kömüre geçiliyordu. Rızgaralar dışanıyordu o zaman. Devamlı bir iş vardı para kazanıyorduk.
İlk çekimi imzaladığımda 21 yaşındaydım. 25 yılının aralık ayıydı. O zamanlar tabii enflasyon yoktu. Dolar sabitti. Çok uzun vadeli alışverişler yapabiliyorduk. Bu arada tabii Rızgarada Sokak’ta mal alıp sattım. Yani Eczacıbaşı’nın bağliyi yaptım, Demirdök’ün bağliyi yaptım. 80’li, 90’lı yıllar benim için en yoğun olduğum dönemlerdi tabii. Hakikaten çok çalıştığımızı, gecemizi, gündüzümüzü kattığımızı, iş yemeği olmadığı bir gecem yoktu.
Boş geçti diye üzülürüm. Eğer gezmeye gitmiş olsam mesela ya da tatile çıkmış olsam o gece iş yapamadım ya da boşa geçtiğini hissederdim. Bugünlerde Ankara’da belki de birbirimizi de tetikliyorduk. Akfer’i kurduk. Etrafımızdaki 3-4 tane firma hep aynı düşünüyorduk. Hiç hayal kurmadım. Hedefim şovlu falan diye hiç öyle bir düşüncem olmadı yani. Sadece ben çalıştım. Sadece ben çalıştım. Sadece mevcut işime, o günlük işime konsantre oldum. Hani günlük yaşadım demeyeceğim ama aylık ya da altaylık ya da o seneyi yaşadım. Yani çok uzun planlar asla yapmadım. Bir takım insanlar anlatırken işte önce hayal edin, sonra hayallerinizi gerçekleştirmek, peşinde koşun falan gibi şeyler. Herhalde biz yanlış yapmışız diye düşünüyorum. Ama bizde öyle bir şey olmadı gerçekten.
Hep çalışacağız, hep günü kurtaracağız, ayı kurtaracağız, seneyi kurtaracağız. Senet öderdik. Senet vadesi işte 10 Temmuz, 10 Temmuz’dan sonra 48 saat var. O 48 saatte bulurduk zaten o senetin parasını. Ondan sonra hep böyle yaşadım. Öyle ömürsüzlüğe hiç kapılmadım. İşinize konsantre olduğunuz zaman ona da vakit bulamıyorsunuz. Yani yeter ki işinizden başka bir şey düşünmeyin. O zaman yapamayacağınız bir şey yok. Yani bu tamamen konsantrasyonla ilgili.
Mesela belki de başarıyı yakalayınca onların hepsi unutuluyor, gidiyor. Yani keşke şunu yapsaydım, keşke bunu yapsaydım. Tabii ki var, olmaz olur mu? Ama çok da önemli değil. Geldiğiniz yer iyiyse artık onların hepsini ignore ediyorsunuz yani sonuçta. Biz farklı bir holdingiz. Yani diğer holdingler gibi değiliz. Belli bir sektörümüz yok. Turizm var, limancılık var.
Araba muayene istasyonlarını yaptık. İşte özelleştirme ihalelerine katırdık. Avacılıkta en üst seviyeye çıktık, bıraktık. Şirketin kurulması, büyütülmesi, işletilmesi ve ondan sonra exit dediğimiz çıkış zamanının belirlenmesi, ülkeye döviz kazandırılması. Bunların hepsini defalarca yaptım. Yani 10 milyar dolarlık bir iş yaptım 2005’den bu yana.
Borçlanma yaptım bankalara. Hepsini de görev edemişim bakıyorum. Türkiye gibi büyüyen ülkelerde çok fazla fırsat gelir gider. Hiçbir zaman bir iş kaçırdın diye çok fazla üzülmeyeceksiniz. Çünkü arkasında, ya bu iş gibisi yok da ama falan derler ya öyle değil. Çok daha iyidir, her zaman arkadan gelir. İyi ama bu çok karlıydı. Yok öyle değil. Yani çok daha karlısı mutlaka arkadadır. Şans ve şanssızlık yoktur bence.
İkisi de her insanın hayatına eşit gelir. Ama bazı insanlar konsantre olamadıkları için, çalışmadıkları için, az çalıştıkları için şansın ayağına geldiğini fark etmez. Sonra şanslı olan insanları, şansın ayağına geldiğini farkında olan insanları ne kadar şanslı diye suçlamaya başlarlar. Bu çok doğru bir şey değil. Yani eğer siz de işinize konsantre iseniz şansın ayağınıza geldiğinin farkına varırsınız.
Önemli olan şey iş hayatında full konsantrasyondur. O zaman göreceksiniz ki şans sizin de ayağınıza geliyor. Allah’a itibardan eksik etmesin diye bir laf vardır. Ve çok önemli bir laftır. Benim de motto’mdur. Gerçekten nasıl kazanılır? Herkes her sektörde farklı kazanılır. Maalesef iş adamlığının itibar birbirinin biraz para oldu.
Halbuki yanında çalıştırdığı insan sayısı, kurduğu şirketler verdiği ekmek sayısı olmalı. Biz de artık bence itibarı kazanmak için daha çok iş, daha çok ekmek, daha çok istihdam yaratmamız lazım. Bu şekilde itibarımızı kazanmaya yoluna gitmemiz lazım. Tabii itibarın en önemli şey verdiğiniz sözlerden asla geri adım atmamak, imzanızın arkasında durmak.
Eğer bir yere imza attıysanız, bir sözleşme yaptıysanız onu sonuna kadar ne pahasına olursa olsun gerçekleştirebilmenizdir. Ben itibarı şu ana kadar öyle kazandım. Eğer kazandığım bir itibar varsa tabii.
2006-2007 yıllarında yılın iş adamı, yılın girişimcisi falan böyle üst üste bayağı bir ödüller aldım. Çok popüler oldu. Girişimci olduğumu o zaman öğrendim. Ben girişimci olacağım diye ya da yılın iş adamı olacağım falan diye yola çıkmadım. Bana yılın en iyi girişimcisiniz. Yılın en iyi girişimcisi, yılın en iyi girişimcisi. Yılın en iyi girişimcisi, yılın en iyi girişimcisi.
Yılın en iyi girişimcisi, yılın en iyi girişimcisi. Ben o zaman girişimciyim şimdi ben dedim demek ki. Ama ben bunu girişimci olmak için yapmadım açıkçası. Benim işim olduğu için yaptım. Ben onları zaten yapmak zorundaydım. Ben bir tavı alıp büyütmek zorundaydım. Bir tek İstanbul Havalimanı yakalamazdı. Mutlaka daha değişik ülkelerde yatırımlar olan bir şirket olmalıydı. Ve bu arada ben kimsenin yapmadığı kadar çok şirket alıp sattım. Bizim görevimiz, istedarları olduğumuz şirketlerde hisse devrileri yaparak cash para kazanmak, o parayla yeni şirketler kurup yeni istihdam alanları yaratmak. Girişimcilik aslen budur yani. Girişimcilik bir şey keşfetmek ya da bir şeyden girip para kazanmak olarak görmüyorum ben. İstihdam yaratmak olarak görüyorum.
Eğer orada kurumuş olduğumuz her şirket, çünkü şirket dediğimiz andan itibaren hemen ne oluyor? Belgi dairesine kaydoluyorsunuz. Legal, meşru, kayıt içerisinde bir organizma kuruyorsunuz. Ve bu iki kişiyle başlıyor. 2000 kişiye belki 20.000 kişiye geliyor. Dolayısıyla böyle baktığınız zaman ben bunları çok yerde ifade etmişimdir. Çok gazete küpürlerinde ya da üniversitelerinde falan belki de onların sonuçtur yani. Onlara ilginç gelmişti gençlere. Sıfırdan satarak sermaye birikiminin olabileceğini gösterdim ben. Yani ne bankadan, tamam borçlandık borcumuzu geri ödendik. Banka bizim doğal ortağımız. Bankayla hiç takışmadım. Ne istiyorlarsa verdim. Yeter ki onlar benim ne istediğimi versinler.
Motivasyon kaynağı şöyle diyebiliriz. Yani işiniz olmadığı zaman ne yaparsınız? Yani yapacak bir şey yoksa işinize motive olacaksınız. Motivasyonun yapacak başka iş bulamamak diye söyleyebiliriz. Ama yapacak başka bir işiniz olmaya başladığı andan itibaren zaten emekliliğinizin geldiğinizde diyorsunuz. Eğer uğraşacağınız bir şeyler varsa dışarıda bence emeklilik çok güzel bir şey. Yani ben şimdi yavaş yavaş yapıyorum bu işi ama nasıl yapıyorum? Ben eskiden çok stresli çalışma hayatım vardı. Ful konsantre olunca isterseniz stresli oluyor. Bir de borcumuz falan oluyor tabii bankalar ensenizde. Tabii o da yeteri kadar büyük bir stres. Ve stresli çalışma hayatından keyifli çalışma hayatına geçmek olarak niteliyorum.
Yani şimdi ben keyifli çalışıyorum. Tecrübe yediğin kazıkların bileşkestir diye bir laf vardır biliyorsun. Çok doğru kesinlikle öyle. Ve tecrübe yani yaşta doğru orantılı mı? Evet. Çünkü yaptığınız iş sayısıyla ya da yaşadığınız gün ve saatte doğru orantılı.
Onun için tecrübe çok değerli bir şey ve üstelik bedava. Onun için ben tecrübe konusunda hep gençlere söylediğim şey yani kendinizden daha yaşlı birisiyle ortak olun. Yani kendi yaşadığınızla iş yapmak yerine kendinizden daha büyük, daha tecrübeli. Size göre daha fazla şey görmüş olun, insanlarla ortaklık yapın. O bir kazançtır diye öneriyorum. Ben öyle yapmıştım keza. Ekip ruhu çok önemli. İllaki bir karar veren insan lazım. Ekip de olsa ekip başı kimse o kararı o verecektir. Ama ekibin ruhu insanlar işini sevmiyorsa o ruh oluşmaz. Eğer şirketin ve işini seviyorsa o ruh kendiliğinden zaten oluşur. Ben mesela konulara çok iyi bir motivatör değilim. Yani bu işleri de çok fazla bilmem ekip nasıl motiv edildi, ne yaptı. Mesela Sani Bey tavda bu işi iyi yapardı. Ben daha çok kalkar giderim bir yere düşün peşim ederim. Yani gelen gelir gelmeyen yolda kalır. Yani ben işi daha çok öyle sürüklemeyi severim. Herkese gelir ama yani sonuçta. Fair play bence son derece önemli bir iki kelime. Her yönüyle fair play olması lazım.
Süperlik AŞ den ziyade bence öncelikle Türk sporunu kurtulması için bugünkü yapılarından Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray gibi kulüplerin hemen o vakıf yapılarını terk etmeleri kulüplerin sahibi olması lazım. Buna artık ben inanıyorum. Türkiye’de bunun zamanı geldi. İngiltere’deki gibi, Fransa’daki gibi. Türkiye bu konuda mutlaka bir şeyler yapmalı.
Yoksa başka türlü çıkış zor olacak.
İlk Yorumu Siz Yapın