"Enter"a basıp içeriğe geçin

Mahya Işıkları 7. Gün | Ramazan Hayali

Mahya Işıkları 7. Gün | Ramazan Hayali

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=cy3nIOQOtiI.

Müzik… 1839 yılının bir Temmuz sabahındayız. Mevsim yaz, sabah erkenden yatağından kalkıyor ve evini terk ediyor. On bir yaşında bir çocuk.
Evden kaçmasının nedeni, aşık olduğu kuzeni, Karolin. Kuzeni Karolin, bir arkadaşla sohbet sırasında onun bir kolyesini görüyor ve çok beğeniyor. Nereden geldi bu kolye? Batı Hint adalarından. Ah keşke benim de olsa. Çocuk bunu duyuyor ve kararlı. Aşık olduğu kuzenine, Batı Hint adalarına gidip, o mercan kolyede bir tane alıp gelecek. Bu nedenle evden kaçıyor. Limana doğru koşuyor. Bir gemide müç olarak iş bulup, Batı Hint adalarına gidecek. Annesi oğlunu yatağında göremeyince ve evin etrafında da bulamayınca, Feyyad Fiyan ediyor. Babasına gidiyor haber. Babası öğreniyor ki, oğlu bir gemiyle kenti terk etti. Bir at arabasına binip, geminin birkaç saat sonra uğrayacağı limana gidiyor babası.
Ve oğlunu gemiden alıp eve geri getiriyor. Annesi gözyaşlar içinde. Oğlum, bunu bana neden yaptın? Annesi çok üzülüyor. O üzgün annesini görünce, dayanamıyor şu sözü veriyor. Anneciğim söz, bundan sonra sadece hayallerimle yolculuğa çıkacağım. Çocuk iyi bir eğitim alsın diye Paris’e gönderiliyor. Hukuk eğitim alıyor.
Fakat, Fakat, Victor Hugo ile tanışıyor. Alexander Dumas ile debiyetçilerle tanışıyor. Ve 1863 yılında ilk kitabını çıkarıyor. Balonla beş hafta. Bir yıl sonra, dünyanın merkezine seyahat. Ve bir yıl sonra onun ardından üçüncü kitabı. Aya yolculuk. Annesine verdiği sözü tutuyor çocuk. Sadece hayallerinde yolculuk yapıyor.
Jules Verne, ünlü Fransız yazarı Jules Verne’dir o çocuk. Ve Jules Verne, 1883 yılında öyle bir kitap kalem alıyor ki, yine hayalinde yaptığı bir yolculuğu anlatıyor. Annesine verdiği sözü tutuyor. Kitabın adı, İnatçı Keraban A. Kitap, mal almak için deniz yoluna İstanbul’a gelen iki Rotterdamlı tüccarın öyküsü. Evet, İstanbul’da başlıyor. İstanbul’a geliyorlar,
hemen mallar alıp gemiye yüklüyor. İki Hollandalı tüccar, yemek yiyecekler. Fakat İstanbul’daki bütün lokantalar kapalı. Neden? Çünkü aylardan Ramazan. Eyvah diyor ki Hollandalı tüccar, aç kaldık ne yapacağız? Biri diyor ki ötekine, ya burada Keraban A. diye bir Türk tüccar var. O dilimizi, filanekçiyi biliyor. Onu bulalım, bize yemek ısmarlasın. Bir bakıyorlar, o yollarda tabii tophane küçük bir yer ve bütün tüccarlar orada Keraban A. sandala binecek. Keraban A. o da görüyor dostlarını. Hollandalı dostlarım kucaklıyor onları ve diyor ki, dostlarım, Ramazan ayındayız, ben iftarlıyım, oruçluyum. Evim karşıda, Üsküdar’da. Birazdan ezan okunacak. Sandala binip evime gidiyordum. Lütfen beni kırmayın. Akşam ümemi bendesiniz. Lütfen. Bizim gelinimiz gereği iftah sofrası. Herkes açıktır. Lütfen benimle gelin. Zaten iki Hollandalı’nın beklediği bu. Tam sandala binecekler, saray askerleri geliyor. Durun! Ne var? Karşıya geçiş parayla Keraban A. Sarayın yeni emri. Adam başı on para veren karşıya geçer. Vermezsem geçemezsin. Böyle şey mi olur? İnsan evine gitmek için para verir mi? Sarayın emri. Verirsin, veremezsen tartışma çıkıyor. İki Hollandalı anlayamıyor. Belli ama tatsız bir durum var.
Biz gidelim. Hayır! Diyor Keraban A. Size yemek sözüm var. Dönüyor askerlere. Karşıya geçiyorum. Size de on parayı vermiyorum. Git bakalım nasıl gideceksin? Görürsünüz. At arabasını getirtiyor. Biniyor at arabasını Keraban A. İki Hollandalı misafirle beraber. Atlar kamçılanıyor. Beşiktaş’tan yola çıkıyorlar. Varna, Odesa, Kırım, Batum, Trabzon, Samsun.
Bir buçuk aylık bir yolculuğun sonunda Üsküdar’da duruyorlar. Akşam emri hazır. Sözümüzden dönmeyiz. Ertesi sabah, İki Hollandalı tüccar karşıya geçmek istiyorlar. Peki diyor Keraban A. Siz geçin, beni bekleyin. Onlar para verip Üsküdar’dan iki Hollandalı tüccar karşıya geçiyor. Merakla bekliyorlar. Bu İstanbul’da duyuluyor. İnatçı Keraban A. Nasıl geçecek para vermeden Üsküdar’dan İstanbul’un Ağırpilakası’na
herkes boğazda. Bir bakıyorsunuz o gün. Üsküdar’dan karşıya bir ip gerili. İpin üstünde bir cambaz yürümekte ve aynı zamanda bir el arabası sürüyor. El arabasının içinde Keraban A. oturmuş. İşte Jules Verne’in İnatçı Keraban A. adlı romanında Keraban A.’yı bir cambazın sayesinde ip üstünden boğazdan geçirmiştir. Yani Jules Verne’nin anlatmıştım size, anlamsayacaksınız Ayasiyat kitabında Ramazan ayı geçer. Ama bizzat Ramazan ayını konu alan böylesine güzel bir eseri vardır. Sahi, bu Ramazan ayında kültürümüzü, Ramazan kültürümüzü bütün dünyaya tanıtmak için şu ayda bir gün neden Jules Verne üzerine onun İnatçı Keraban A. romanı adlı üzerine sunumlar olmasın, bütün dünyaya bu anlatılmasın? Neden?
Ramazan bütün dünyayı etkileyen bir kültür ayıdır, büyük bir medeniyettir. Sanatta apaydı bir yeri vardır. Jules Verne kadar giden. Onun hayallerinde yaptığı yolculuklara kadar uzanır Ramazan ayı. Mahya Işıkları’nın sonuna geldik. Yarın yeniden birlikte olalım.
Sürçülisan ettiysek affola.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir