"Enter"a basıp içeriğe geçin

MEVZULAR 26 – Hoş geldin Atilla UĞUR

MEVZULAR 26 – Hoş geldin Atilla UĞUR

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=z_or42O0IGc.

Hiç zaman sıkıntımız yok. Bence uzun konuşalım. Benim işim var oğlum. Neyse tamam sen devam et. Tamam. Niye gülüyorsun oğlum? Gülüncek de bir şey yok ama mutluluktan gülüyorum babacım. Aylardır yalnızca ben değil izleyicimiz de diyor ki Hasan Atillaur neden mevzulara konuk olmuyor. Nihayet geldin babacım kendi adıma bir de seyircilerimiz adına sana çok teşekkür ederim. Evlat ben teşekkür ederim. Aslında benim için de çok güzel bir durum oldu. Neden? Çünkü uzun yıllar biz seninle şöyle karşılıklı oturup da adam gibi konuşamadık. Bu bir merhaba videosu olsun babacım. Zaten artık her ay seni görecekler ama özet olarak ne anlatacaksın onlara mesela? Anlatacağım her şey mevzular izleyicisinin çok ilgisini çekecek diye düşünüyorum. Çünkü başımdan ne geçtikse onu anlatacağım. Bir de kendime göre Kurtuluş reçetelerimizin ne olacağını izah etmeye çalışacağım. Çok sevindim baba zaten uzun zamandır da bekleniyordu. Biz de bekliyorduk. Ekip olarak da bekliyorduk. Aramıza hoş geldin babacım. Hoş bulduk çocuklar. Biraz işin ciddi tarafına gelelim şöyle bakalım. Sadece oğlum olduğun için değil senin yaptığın bütün çalışmaları izliyorum. Özellikle mevzular seyircisi, mevzuların izleyicisini yorumların hepsini okuduğum için söyleyebilirim. Bak bu konuda çok çok büyük bir iş yapıyorsun. Seni tebrik ediyorum. Şöyle tebrik ediyorum. Oğlum olman meselesi değil. Öyle yazarlar şimdi. Seyirci bilir. Beni de tanıyanlar var. Onlar da biliyorlar. Şu yapmış olduğunuz mevzular programı herkesin cesaret edemediği, herkesin elini taşın altına koymadığı bir dönemde yaptığın için ve bunu cesurca yaptığın için AKP, CHP, MHP, İYİ Parti hangi partiden olursa olsun seni izleyen yüz binlerce vatandaşımız var. Ve bunlar Türkiye’nin geleceği. 14 yaşındaki gencimiz de izliyor. 65 yaşındaki insanlarımız da izliyor. Markette çalışan arkadaş da izliyor. Profesörlerimiz de izliyor. Bu çok önemli. Türkiye’nin geleceği için bu yaptığınız mevzular programından dolayı seni ve ekibini kutluyorum. Estağfurullah sağ olun. Tabii şimdi baba oğul birbirini övüyor durumuna getirmesinler ama ben gerçekten çok teşekkür ederim babacığım. Çok çalışmamız gerekiyordu. Çok çalıştık ama göz önünde olunca, çok konuşunca, her yerde olunca da biliyorsun doğal olarak. Eleştiriler çok fazla oluyor ama bu söylediklerin bile bana en büyük ödül babacığım. Sözünü kesmek istemiyorum ama şöyle bir şey var. Sen beni çok iyi tanıyorsun. Ben hak etmeyen birisine asla övgüde bulunmam. Senin pinçte yaptığın elbette ki bir mize hadisesidir. Verilen o reklamlarla burada emekçi bir sürü insan çalışıyor. Bu da bir TV zamanında. Benim bu YouTube becerisine ilk girdiğim dönemde bu da bir TV’de yaptığımız o skeçleri izliyorum. O kadar rahat, o kadar mutluymuşum ki. Neden çok rahatım, neden çok mutluymuşum? YouTube’da Rütük yok. Özgür bir platform olmak zorunda. Çünkü çok keşfedilmemişti o dönemde. Hala da çok izleyicisi takipçisi de olsa keşfedildiğini düşünmüyorum ben. Doğru amaca kullanmak yönünde en azından. Orta çağda elinde baltalarla, oraklarla cadı avına çıkan Avrupalı köylüler var. Kadının bir tanesinin bir engeli var belki. Ne bileyim üç göğsü var. Bu cadıdır diyordu insanlar. Öldürüyorlar. Şimdi sosyal medya teknolojinin ilerlemesi bizi kültür açıdan ileri taşıyacağına, daha uygar olmamızı sağlayacağına orta çağda ellerinde balta ile gezen, ateşle gezen insanların yaptığı şeyin şekil değiştirmesine sebep oldu maalesef. Bizim rütubumuz artık sosyal medya. Önceki programlarıma bakıyorum. Bugün ben Babala TV’ye yüklesem beni yok ederler. Küçüsmedim, küstürülemedim şimdi. Tabii 15 sene önceyi hatırladım. Sana bir nasihatle bulunduğumu hatırlıyorum. Bakalım sen hatırlayacak mısın? Sana şunu söylemiştim. Seninle aynı fikirde olmayıp da bunu açıkça dile getirenlerden korkma. Ama seninle aynı fikirde olmayıp da bunu açıkça dile getirmeyip seni alkışlayıp, seni şakşaklayanlardan her zaman kork oğlum. Gelelim bu senin söylediğin konuya. Evet cadı avı şu bu. Elbette sen meyve veriyorsun seni taşıyacaklar. Bir tane hayatımız var. Yaşıyoruz. Vatanımıza, milletimize, ailemize bağlı olarak yaşayıp o bayrağın peşinden gideceğiz.
Hataların da üzerine gideceğiz. Seninle ilgili yapılan yorumlarda ben de okuyorum bütün yorumları. Bu yorumları oku oğlum. Neden oku biliyor musun? Bu yorumlarda sana tavsiyede bulunanlar var. Ama bu yorumlarda ülkeyi bölmek isteyen PKK, FETÖ de var. Hiç önemli değil. Beni ilgilendiren tarafın mevzular. 90 küsür yıldır bir barajın içinde suyu tutuyorlar. 90 küsür yıldır Mustafa Kemal mantığını hem dışarıdan hem içeriden barajın içine koydular. Ama oğlum su artık akmaya başladı. O barajın kapıları yıkıldı. Su aktığı zaman ne olur biliyor musunuz? Yatağını mutlaka bulur.
Hiçbir partiden bahsetmiyorum. Onun mantığıyla hareket ettiğimiz zaman bizim kazanamayacağımız hiçbir şey yok. Yeter ki akan bu suyun içine FETÖ’cüsünü, PKK’lısını ve diğerlerini karışmalarına engel olalım. Bu çok önemli. Onun için mevzular programına mutlaka devam etmeli. En azından baban olarak ya da bir vatandaş olarak, Türk vatandaş olarak istiyorum. Ekibinden de aynı şeyi rica ediyorum. Mevzulara devam edin. Sizi izleyen çok ciddi bir kitle var. Bunu yapmak sizin göreviniz. Bir Türk genci olarak da senin görevin. Çok sevdiğim bir arkadaşım var Twitter’da. Jon Snow hesabıyla.
Çok kızacaktı bana söylediğim için ama adamı mesela söylemleri yüzünden gözaltına aldılar bir gece. Bu adam öyle sağlam, iyi bir adam ki bunu firme çevirmek yerine ki biliyorsun. Polis ne yapıyorsun lan sana dediği zaman bile bunu bas bas bağıran insanlar var sosyal medyada. Kusura bakma senin adına ben konuşmuş oldum ama bu adamı düşünceleri yüzünden, Twitter’da yazdıkları yüzünden taciz ettiler. Geçen mevzular için çevremizde çok fazla yazar, çok zeki, çok yüksek kapasiteli arkadaşlar var. Onlar bizim kapasitemizi çok düşük buluyorlar. Mesela bize kahve milliyetçisi de dediler burada. Çok kızdım. Bir gün bir programda dedim ki siz beni sevmeyi bırakınca bitmeyecek mevzular.
Ben sizi sevmeyi bırakınca bitecektim. Evet hatırlıyorum. O bana şunu söyledi. O kadar moral vermişti ki çok teşekkür ederim kendisine de. Mustafa Kemal Atatürk’ün mesela cümlesi var. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan hemen sonra söylemiş. Diyor ki, milli mücadeleye inananlar olduğu gibi inanmayanlar da vardı. Destek olmayanlar. Ama ben onlara da teşekkür ederim çünkü bu gerçekten inanılmaz bir mücadeleydi diyor. Cümlenin alt metni şu, halktan ya da insanlardan bir karşılık bekleme. Zafer onlar için dahi olsa, zaferi kazanmış da olsan karşılığında teşekkür bekleme diyor Mustafa Kemal Atatürk. Ve bugün biliyorsun Mustafa Kemal Atatürk bile olsan, ülkenin kurucusu bile olsan binlerce hakaret. Adam ta o zaman bunu söylemiş. Bu zafere inanmayanlar da vardı. Onları da dışlamayacaksınız diyor. Jon Snow’a buradan gerçekten tekrar teşekkür ediyorum. Orada benim o kırıldan hislerimi, duygularımı bir anda tekrar ayağa kaldırmıştım işte. Oğlum Mustafa Kemal’in dediği gibi vatanseverleri ve vatan için hareket edenleri, çalışanları o işlerinden vazgeçirmek için her şeyi yaparlar. Her şeye rağmen sen bu göreve devam ediyorsan o zaman adamsın. Mustafa Kemal’in orada sağladığı olay ne biliyor musun?
Herkes bizim diyor, herkes. Benden, senden diye bir ayrım yapmıyor, kutuplaşma yapmıyor. Türkiye’deki en büyük sıkıntı bugün nedir? Herkes birbirine, o benim düşmanım gibi bakıyor. Senin bir lafın var, o lafını çok seviyorum. Biz biriz, biri bile ölemezsiniz diyorsun. Bunun gerçekleşmesi gerekiyor. Onun için benim sana baba olarak da tavsiyem şu, bildiğin yolda devam et aslanım. Farkında mısın baba? Mustafa Kemal Atatürk’ün de adını ağzına çok fazla boş yere almaya başlayanlar oldu. Doğru. Şunu da duydum, çok üzücü bir istihbarat da aldım. Ekrem İmamoğlu kazandı. Evet.
Sırf Ekrem İmamoğlu’nun sandıktan zaferle çıkması yüzünden birçok inşaat firması Mustafa Kemal fotoğrafları ile donatmaya başlamışlar şirketlerine. İnternet sitelerine Mustafa Kemal koymaya başlamışlar. Ben AK Parti hükümeti başa geldiğinde bu büyük şirketlerde eşinin başını kapatan patronlar biliyorum. Ulan niye kapattın enişte başını olarak algılamayın lütfen. Ama aman hanım sende başını ört, büyük ihaleler alacağız. Belediyeleri de aldılar, hükümeti de aldılar diyen insanlar da var. Şimdi ben şunu anlayamıyorum. Müslüman olmayan İslamcılar karşısında da Mustafa’sı olmayan Kemalciler var.
Hadi gerçek Müslümanlık, İslam falan filan onlara girmeyeceğim. Öyle bir konuya girecek haddim yok. Ama en azından Atatürkçülüğü ne zaman tören Atatürkçülüğünden gerçekten Mustafa Kemal fikirlerine getireceğiz baba. Ben bütün ömrüm boyunca bu söylediklerinin bir çoğunu yaşadım. Mestek hayatımda hem emekli olduktan sonra hem ceza ve hayatında bunları yaşadım. Şimdi oğlum şunu engelleyemezsin. Dünyada iki çeşitli insan vardır. Bir onuruyla namusuyla yaşayıp bildiği yolda öğrenerek, zaman zamanda değişerek ama öğrendikçe hareket eden. Bir de rüzgar ne taraftan esiyorsa o tarafa dönen vardır. Atatürkçü bir lider kazandığı zaman kravatına Atatürk kravat iğnesini takanlarla, yakasına rozet takanlarla, dindar görünümlü bir parti kazandığı zaman, Cuma namazına gitmeye başlayanlar, kendisini de göstererek gitmeye başlayanlar arasında hiçbir fark yok. İşte iki çeşitli insanlar bunlar. Rüzgara göre yön değiştirenler. Onlar Türkiye’nin geleceğinde etkili olamayacaklar. Namuslu, onurlu insanlar. Onlar kazanacaklar. Ben bunu görüyorum. Ayrıca Napolyon’un olduğu söylenen bir laf var. Diyor ki umutsuz olmak suçtur diyor. Mustafa Kemal’in de bir lafı var. Umutsuz durum yoktur, umutsuz insan vardır diyor. Biz umutsuz değiliz. Umutluyum ama umudumun altı boş değil dolu. Çünkü ben havayı kokluyorum, ben halkımın içindeyim ve görüyorum. Bak bir Napolyon’u kimse unutmuyor. Mustafa Kemal’i dünya unutmuyor. Ama arada kalmış o kralbimden Duwi’yi herkes unuttu, kayboldu gitti. Yarın bizler de olmayacağız. Mustafa Kemal yine olacak. Bundan 40 yıl kadar önce. Ben genç bir delikanlıyım. Yenimhale’de bir apartmanda oturuyoruz. Sen de o apartmanı biliyorsun. Babaannen rahmetlikte orada oturuyoruz.
Üçüncü katta biz oturuyoruz. Mete amcam ve ben ülkücüyüz. Ben gidiyorum, Alparslan Türkiyat-i Şerahmetlik Başbuğu’yla görüşüyorum. Alt katımızda devrimci yoldan devrimci bir arkadaş var. Haluk Sineklioğlu. O oturuyor. Babaannen bir gün rahatsızlandı. Eve ilk yardıma gelen o çocuk ve annesi babasıydı biliyor musun? Hiç moralinizi de bozmayın. Türkiye’nin durumu bu. Bu millet barışmasını bilir. Bu millet birbirine sarılmasını bilir. Yeter ki yukarıdakiler, yönetenler, parti der insanları sürekli gaza getirip kutuplaştırmasın.
Baba şimdi Ergen Ekon sürecini sürekli ben de anlattım mevzularda. Balyoz sürecini de anlattık. Anlatmaya çalıştık daha doğrusu. Sen programlarını da senin gibi bu kumpaslarda mağdur olmuş insanlara da söz hakkı verecek misin? Konuk olarak davet edecek misin? Sen bana mevzulara gel baba dediğin zaman benim aklımdan hep bunlar geçti. Çünkü bugüne kadar Ergen Ekon, Balyoz ve diğer konularda çok fazla mağduriyetin anlatıldığı yorumlar yapıldığını gördüm. Programlar yapıldığını gördüm. Ben o açıdan bakmıyorum. Ben olayın diğer yönünü anlatabilmek için buraya bazı arkadaşları davet edeceğim.
Hasan Ataman Yıldırım gibi, Ali Türkşen kardeşimiz gibi, Sad Komandos. Sen ondan ilgili de bir çok güzel mevzular çekmişsin. Benim bile gözlerim yaşarmıştı yeniden. Teşekkür ediyorum sana. Bu konuları Türk milletinin unutmaması lazım. İzleyiciyi daha da bilgilendirmiş oluruz diye değerlendiriyorum. Çünkü Ergen Ekon kumpasının altında yatan o kadar büyük şeyler var ki şu anda hiçbirisi doğru dürüst gün ışığına çıkmadı. Anlatacağın çok fazla şey var ama burada bir özet olarak geçersek sence Ergen Ekon ve Balyoz genel olarak.
Tamam bizim ailemiz çok zor günlerden geçti. Birçok insanın ailesi çok zor günlerden geçti. Ölenler oldu. Sana bana bize değil de baba, Türkiye’ye ne gibi bir zarar veriyor? Şimdi tabii Ergen Ekon, Balyoz diğerlerini de saymak lazım aslında. Askeri, casut vesaire. Aslında ilk şemdinden başladı bu iş. Atabeyler operasyonlarıyla devam etti. Önce bir namaz yokladılar. Kim bunları yapanlar? Şimdi ben birçok yerde Fethullahçı terör örgüt dediğim zaman daha FETÖ denmiyordu. Herkes diyordu ki aman ne biçim konuşuyorsunuz Hoca Efendi ile diyorlardı. Biz istihbaratçıyız. Bundan ilgili bir sürü belgeler hazırladık, bilgiler hazırladık. Ben bu raporları genel kurmay başkanına ve sayın cumhurbaşkanına sundum. Ahmet Necdet Bey 2002’de. Cumhurbaşkanlığı makamında ciddiye bile alınmadı. Genel sekreter haberin, o ilgilensin bakarız falan dendi. Genel kurmay başkanımız da sayın Hilmi Özköktü. Hilmi Özköktü de bunu götürdük ama Hilmi Özköktü bizim davalarda tanık olarak dinlendi. Aldığı tavır zaten çok belliydi. O dosyaların hepsinin yok edildiğini ben biliyorum. Yine aynı tarihlerde Adil Serdar Saçan, o da Ergen Ekon’dan içeride yattı. Organizasyon suçlar şube müdürüydü İstanbul’un.
Gördüğüm en delikanlı polis müdürlerinden birisidir. Atatürkçü, Allah’ın kitabını, milletini, vatanını bilen bir adamdır. O da dosyaları hazırladı. Ne yaptılar biliyor musun? Adamı görevden el çektirdiler. Daha sonra meslekten attılar. O çocuk devam etseydi, Emniyet Genel Müdürlüğü yapsaydı Türkiye’ye çok büyük hizmetleri olabilecek bir insandı. Kaşif Kozinoğlu 2009 yılında bunların hepsini rapor haline getirip, MİT müsteşarlığından suran adam. Ondan sonra başına bunlar geldi. Nuhmet E. Yüksel diye bir savcımız vardı. Fethullah Gülen ile ilgili ilk dosyaları hazırlayan Cevdet Saral vardı.
Osman Akbey vardı. Şu anda emniyet müdürü oldu nihayet. Çok uğraştılar ama Fethullahçılar öyle tezgahlara getirdiler ki onları. O zaman Adalet ve Karkınma Partisi iktidarı da değildi. Öyle olmasına rağmen hiç kimse Fethullah’a bir şey yapamadı. Bu daha önceden de böyle geldi. Bir baktık başbakanlar Fethullah Gülen ile poz veriyor. Bir baktık Cumhurbaşkanları Fethullah Gülen ile beraber. Peki neden Ahmet Necdet Sezer ki cumhuriyetçi duruşuyla da bilinen bir cumhurbaşkanıydı? Neden sümenaltı etti? İsparatı? Ben sümenaltı ettiğine inanmıyorum Ahmet Bey. Tabii ki vatansever bir insan olduğunu çok iyi biliyorum. Fakat çok pasifti. Bunu açıkça söylemek zorundayım. Ama bu adam mesela anayasa fırlatmış. Çıkışlarıyla da bilmiyor. Peki o fırlatması neye mal oldu Türkiye’ye? Ekonomik kriz patladı. Bence Cumhurbaşkanı’nın yapacağı, bence elinde devlet denetleme kurulu var. Bunu devreye soksaydı bugün Fethullah hadisesiyle belki de uğraşmıyor olacaktık. Ama rahmetlik Gülen Tecevit, rahmetlik Süleyman Demirel, Tansu Hanım’ın hepsinin Fethullah Gülen ile bir takım görüşmeleri, bir takım fotoğrafları var. Düşünebiliyor musun? Allah rahmet eylesin bir tek Necmettin Erbakan ile böylelerdi. Rahmetliğin ona hiç sıcak bakmadığını biliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içindeki Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gitmeye yemin etmiş vatansever insanların derdest ettiler. Terfilerini engellediler. Peki onların yerine kimler geldi? 15 Temmuz darbe girişimini yapan alçaklar geldi. Bir takım şeyler anlaşılmaya başlandı. Devlet adamlığı farklı bir şey. Gençken demişimdir ki oğlum olursa ismini Oğuzhan koyacağım. Mete Han’ın ismidir aslında Oğuzhan. Silahlı Kuvvetleri ilk kuran, Mete Han ilk devletini kurduğu zaman güçlenmeye çalışıyor. Halkıyla birlikte ordusunu dizayn etmeye çalışıyor. Tabii komşu kim? Çinliler.
Çinliler de bir bahane arıyorlar ki bu Mete, bu Oğuzhan fazla ayağa kalkmadan bir bahane bulup da savaşalım bunu halledelim diyorlar. Çinliler bir elçi gönderiyorlar Mete Han’a. Elçi geliyor diyor ki sizin diyor başbuğunuz Mete Han’ın en sevdiği sürekli bindiği atı Çin Hükümdarı’nızı istiyor kardeşim vereceksiniz. Kurultay toplanıyor tabii. Kurultay karar alıyor diyorlar ki bu bizim obamıza, bizim devletimize hakarettir. Bu bir savaş sebebidir diye Kurultay’dan rapor çıkıyor. Mete Han diyor ki bu karara katılmıyorum. Bu at benim kendimindir.
Ben kendi malım için milletimi böyle bir savaşın içine sokamam diyor. Atı gönderiyor. Kurultay’dakiler şaşırıyorlar tabii söyleyecekleri bir şey yok. Çinliler başlıyorlar şımarmaya diyorlar iyi. İkinci bir elçi gönderiyorlar. İkinci elçi de diyor ki üzerinde diyor Yakut var Mete Han’ın çok kıymetli bir taş. Onu istiyorlar. Gene Kurultay toplanıyor diyorlar ki bizim Hakan’ımızın taktığı bizim sembolümüz olan taşı nasıl ister? Bu savaş sebebidir diyorlar. Mete Han diyor ki bu benim şahsıma aittir milletimi bunun için savaşa sokamam. Veriyor. Çinliler iyice şımarıyorlar. 2-3 gün sonra bir elçi daha geliyor.
Diyor ki aramızda bir yer var. Size ait olan bir toprak parçası. Burayı bize vereceksiniz. Hükümdarımız istiyor. Kurultay toplanıyor. Kurultay diyor ki burası susuz, ağaçsız şu kadarcık bir yer verelim gitsin. Mete Han diyor ki dur. Daha önce istedikleri benim şahsim malımdı. Ama şimdi istedikleri vatan parçası. Millete aittir diyor. Kösler vurulsun davullar çalsın savaş hazırlanalım diyor. Benim söylemek istediğim devlet adamlığı bu. Sana dokunduğu zaman bir örgüte yöneliyorsan ben bundan şüphelenirim. Gülen terör örgütünün siyasi ayağı nerede? Siyasi ayağından kime dokunuldu? Böyle bir kalkışmayı yapabilecek bir örgütün devletin bütün kurumlarına girmiş, bütün kurumlarında her türlü rezilliği yapmış bir örgütün siyasi ayağı, yönetim ayağı olmaz olur mu? Dokunulmadı. Ağa karakolundaki polis memur ve şuradaki öğretmenle, buradaki akademisyenle onları aldık. Fethullah’a bitirmek üzereyiz söylemlerini. Doğru ve gerçekçi bulmuyorum. Türkiye’ye nasıl bir zarar verdi? Bunları aldığın zaman oradan boşalan şey devletin gücü oğlum. En büyük hatalardan bir tanesi de yine Fethullah bahane edilerek askeri okulların kapatılması. Ben de Kuleli Askeri Lisesi mezunuyum.
Ben Atatürk’le ilgili, vatanla ilgili, namusla ilgili şeyleri önce ailemden, sonra da o güzel yuvada Kuleli Askeri Lisesi’ne daha sonra karar bu okulunda aldım. Sen buraları kapatacağına, buralara herhangi bir tarikatın, cemaatin, herhangi bir terör örgütünün girmesine engelle. Bu hatadan dönüleceğini düşünüyorum. En kısa sürede derhal Deniz Lisesi, Haval Lisesi, Kuleli Askeri Lisesi yine aslan gibi subay adaylarını yetiştirecek şekilde açılmalıdır. Assubay okulları açılmalıdır. Biz başka yere gitmeyeceğiz oğlum. Biz burada doğduk, burada yaşayacağız, bu vatana hizmet edeceğiz, burada öreceğiz.
Abdullah Gül mesela Oda TV’ye bir açıklama yapmış. İki gün evvel okudum. Diyor ki işte güç bizdeyken, güç bizde değilken başımıza gelenleri yapmamamız lazım….gibi bir cümlesi var. Ak Parti’yi iliştiriyor. Alene. Parti kuracakları da onun için. Ahmet Davutoğlu falan. Neden korkuyorum biliyor musun baba? Sence bugün bizim bas bas bağırdığımız FETÖ örgütü yarın bir gün tekrar insanlar tarafından kabul gören bir örgüt olabilir mi? Böyle bir ihtimal var mı sence? Türkiye’de Fetullahçıların ya da Fetullah benzeri örgütlerin bittiğini söylemek çok yanlış olur.
Öyle formatlarda bizim karşımıza çıkabilirler ki, öyle maskeler takarlar ki gelip milletin gönlünü çalmaya çalışabilirler ve çalabilirler de. Fetullah’ın renklendirme diye bir projesi var. Ne demek biliyor musun? Nedir o? Başka tarikatlara, cemaatlere girip renk değiştirmek bu kalemun gibi. Onların içinde barınmak. Şu anda bir çoğunun içinde doldular yine. Mustafa Kemal boşuna mı söyledi bu memleket, şeyhler, müritler memleketi olmayacak diye? Ne işi var bunların devletin içinde? Cemaat dediğin ya da tarikat dediğin dini işlerle uğraşır, hayır hasanatla uğraşır. Ama bunlar her yerdeler. Fetullahçı diye alıyorlar bir akademisyeni ya da bir polisi ya da asker kılıklı birisini. Gidiyor hakimin karşısına çıkıyor diyor ki efendim ben Fetullahçı değilim. Ben falanca tarikatın mensubuyum diyor. Bak devlet memuru söylüyor bunu. Hakim de bir soralım diyor. Soruyorlar o tarikatın şeyine evet diyor bu bizdendir talih ediyorlar. Bu yaşanmış mı olaymış o an? Yüzde yüz. Onun için devletin hiçbir kademesinde tarikat, cemaatçılık, particilik olmaz. Parkında olmamız lazım oğlum. Parkında olmak yaşamaktır. Tarihi çok kötü bir huyu var. Ders almazsan sürekli tekerrür eder.
Bundan yüzlerce yıl önce Bermekiler diye bir aile var. Bermek kelimesine baktığın zaman sözlükte Buda inancına bağlı. Rahiplere Bermek diyorlarmış. Şu anda Türkiye’de de bilinen bir soyadı. İslam halifesi Emeviler döneminde Bermekiler çok zeki, çalışkan diye bunları saraya alıyor. Sarayda bunlara çeşitli payeler veriyor. Bir bakıyor ki çok iyi çalışıyorlar. İnanılmaz çalışıyorlar. Halifeye bağlılar. Bunlara yüksek mertebeler veriyorlar. Emeviler yıkılıp da Abbasiler gelirken bunlar Abbasilerin tarafına geçiyor. Bermekiler. Meşhur Abbasi halifesi Harun Reşit var.
Harun Reşit bunlara inanılmaz payeler veriyor. Ne isterlerse veriyor. Hani heyaletlere vali yapıyor, büyükelçi yapıyor, zabıtanın içinde, o zamanki ordunun içinde çok yetkili yerlere geliyorlar. Devletin kilit yerlerine bunları yerleştiriyor. Bir gün en son Bermekilerden Cafer el Yahya vezirim. Harun Reşit vezirim diyor. Cafer gel meyve bahçesine bir çıkalım diyor. Meyve bahçesine çıkıyorlar sarayın bahçesinde gezerken. Harun Reşit bir bakıyor. Muhteşem bir meyve yetişmiş dalda. Ya diyor ne kadar güzel diyor. Cafer diyor evet hünkârım diyor şahane falan.
Koparmaya çalışıyor. Şişman kısa boylu olduğu için yetişemiyor. Bermekide cılız, ince, uzun boylu. Diyor ki gel diyor Cafer sen benim sırtıma bin. O diyor meyveyi. Cafer de biniyor sırtına. Meyveyi alıyor. Harun Reşit yiyor. Ya muhteşem olmuş. Şu diyor bahçıvanı çağıralım da bir teşekkür ederim. Ne isterse vereyim diyor onu bir ödüllendireyim. Bahçıvan da arkada zaten böyle esas turuşta. Hemen çıkıyor bahçıvan buyurun efendimiz diyor. Oğlum diyor çok güzel diyor yetiştirmişsin. Seni tebrik ediyorum. Sen de diyor Bermeksin değil mi? Evet diyor ben de Bermekilerdenim diyor.
Çünkü zaten sarayın bütün işleri Bermekilerde. Kendi korumaları bile Bermeki. Diyor ki seni ödüllendireceğim dile benden ne dilersen. Efendim diyor benim Bermeki olmadığıma dair bir kağıt imzalayın diyor. Harun Reşit şaşırıyor oğlum diyor. Herkes diyor Bermeki olmadığı halde uydurma kütük getiriyor. Nüfus kütüğü Bermekiyim ben diyor. Sen deli misin diyor niye? Benim diyor sizden dileğim bu verecekseniz bunu verin. Deli midir nedir diyor. İmza alıyor. Mühürünü basıyor. Turasını basıyor veriyor. Bermeki değildir bu adam diyor. Aradan zaman geçiyor. Tabi Bermekiler her yerde her yere ele geçirdikleri için bu sefer Harun Reşit’in makamı sallanmaya başlıyor. Bu da Harun Reşit’in kulağına geliyor. Hemen çağırıyor güvendiği adamlarını diyor ki bütün Bermekileri kesin. Kellelerini alın. En son bahçıvanın evine gidiyorlar. Diyorlar ki sen de Bermekisin gel bakalım seni de idam edeceğiz. Diyor ki bir dakika gösteriyor belgeyi. Belgede yazıyor ki bu adam Bermeki değildir. Altında da imza var. Dokunmuyorlar geri dönüyorlar. Tabi huzura çıkıyorlar. Ne yaptınız diye soruyor. Bir tane kaldı diyorlar. Kim? Bahçıvan diyorlar.
Ne bahçıvanı diyor elinde diyorlar sizin imzaladığınız belge var getirin diyor onu bana. Oğlum diyor nereden bildin sen bunu efendim diyor ben bahçıvarım. Arkanızda geliyorum benden isteseniz ben koparırım. Hünkarın diyor omuzuna diyor basıdır mı? O zaman anladım ki diyor bu iş size kadar dayanacak diyor. Kısa da risse. Bir açılış yapıyoruz aslında yani burada mevzular formatı gibi olmuyor. Hoş geldin. Niye beni mevzulara yakıştıramıyor musun? Estağfurullah öyle bir şey demedim de. Ne dedin peki? Yani oturup sıcak sıcak gündemi tartışmıyoruz aslında onu söylemeye çalışıyorum. Yani bu bir merhaba videosudur. Ne zaman geliyor ilk videon babacığım? Bakalım onu artık senden kararlaştırırız. Yaklaşan 23 Nisan’la ilgili bir şeyler söylemek istersin diye düşünüyorum. Çünkü senin programın belli ki 23 Nisan’dan sonrasına gelecek. Notlara da baktığım kadarıyla bayağı bir yoğunsun. Neler söyleyeceksin 23 Nisan’la ilgili? Ondan sonra da mevzular izleyicisine neler söyleyeceksin? Babala TV izleyicisine. Bir sürü geç kalmışlar. Arkadaşları anlatayım aslında.
Hepinize Mustafa Kemal Atatürk’ün uzun süre çalışarak yazdığı nutku okumanızı tavsiye ederim. Çünkü nutuk bir dönemin muhasebestir aslında. Bunu okumanızı tavsiye ederim. Bu nutuk 1927 yılında 15-20 Ekim tarihleri arasında Cumhuriyet Halk Fırkası o zamanki adı. Cumhuriyet Halk Partisi kurultayında Mustafa Kemal tarafından 4-5 günde okunuyor. Fakat nutuğun en sonunda ne var biliyor musunuz? Türk Gençliğine bir kitap var. Ey Türk Gençliği diye başlayan. Cumhuriyeti Mustafa Kemal kime emanet ediyor? Gençliğe. Aslında ne kadar enteresan değil mi?
Cumhuriyet Halk Partisi kurutayında şunu diyebilirdi. Cumhuriyeti partime emanet ediyorum. Cumhuriyeti devletime emanet ediyorum diyebilirdi. Demiyor. Cumhuriyeti milletime emanet ediyorum de demiyor. Daha iyice bir şey söylüyor. Cumhuriyeti Türk Gençliğine emanet ediyorum. İşte Türk Gençliği şu anda benim, sensin, senin baban dedelerimiz. Onun için emanete ihanet etmeyeceğiz ve bu mücadeleye devam edeceğiz yavrum. Kafamızı kaldıracağız. Her şeyin farkında olacağız. Münih’te bir güvenlik konferansı toplanıyor. Birçoğumuzun haberi yok. İlgilenenler mutlaka vardır.
1963 yılından beri toplanıyor bu konferans. Bu konferansta ilk zamanlar 1963’te Sovyet tehdidine karşı güvenlik politikaları konusunda çeşitli bilim adamları geliyorlar ülkelerden. Amerika ağırlıklı, İngiltere ağırlıklı, Fransa ağırlıklı konuşmalar yapıyorlar. İşte birtakım kararlar çıkarıyorlar. 1963’ten sonra bu gelenek haline geliyor, devam ediyor. Ve ondan sonra Sovyetlerin yıkılma döneminde Rusya’da katılmaya başlıyor. Daha sonra Çin katılıyor, Japonya katılıyor. Biz de Türkiye olarak zaten buraya üye gönderiyoruz. Ne yapıyorlar bunlar biliyor musunuz? Dünyanın geneliyle ilgili güvenlik politikaları ile ilgili uzmanlar konuşuyorlar. Bir rapor çıkarıyorlar. Daha sonra oylanıyor ve ona göre Dünya kamuoyuna sunuyorlar. Her yıl Şubat ayında toplanıyorlar. 2007 yılında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in orada yaptığı konuşma damgayı vuruyor. Konferansın gündemine. Diyor ki Putin, artık Amerika dünyanın jandarması değil. Biz de varız artık diyor. Biz bunları bir inceleyelim, buna bakalım. Ne oluyor 2019 raporunda? Diyorlar ki, dünya küreselleşme diye bir şeye gidiyordu. Bu balon çıktı, olmuyor. Bu raporun altında Amerika’nın da imzası var, İngiltere’nin de Rusya’nın da Japonya’nın da Türkiye’nin de. Küreselleşme falan filan, palavra. Herkes kendi devletini ve milletini bilecek. Nereye dikkat çekiyor biliyor musunuz? Güvenlik konferansı, Orta Doğu’ya. Diyorlar ki, 3. Dünya Savaşı yakın. Kendileri söylüyor. Yine milletin gözden kaçırdığı bir şey var. Bunu Türk millet bilmek zorunda. Amerika ile Rusya arasındaki orta menzilli nükleer anlaşma iptal ediyor. Yani her an ben bunu kullanabilirim diyor. Orta menzilli nükleer füzene demek biliyor musunuz? Yeni bir Nagasaki demek.
Dünyanın mahvolması demek. Bunu iptal etmeleri ne demek? Orta Doğu’nun kan gölüne dönmesi demek. Peki Orta Doğu’da ne yaptılar? Irak. Irak gitti Suriye. Şimdi sıra nerede? İran’da. Türkiye’de. Suriye’de Amerika’nın ne işi var arkadaşlar? Rusya’nın ne işi var? Biz ne yapıyoruz ona bakacağız. Kudüs konusunda bağırıyoruz. E peki İsrail’in en korktuğu liderlerden birisi kimdi? Saddam. Saddam’ı kim devirdi? Amerika. Amerika Saddam’ı devirirken biz alkışladık mı? Evet. Libya, Kaddafi en korktuğu ülkelerden birisi İsrail’in Libyaydı.
Kaddafi öldürülürken, boğazlanırken, Libya paramparça olurken alkışlayanlardan birisi yine bizdik. Suriye en fazla korktuğu rejimlerden bir tanesi Suriye idi İsrail’in. Biz alkışladık. Sıra nerede? İran’da. Bakın yapacaklar. Onların milli menfaatleri bunu gerektiriyor çünkü. Bizim bu işlerin farkında olmamız şart. Onun için Münih Güvenlik Konferansını, raporlarını, izleyicilerimizin takip etmelerini ve dünyanın gidişatını görüp ona göre Türkiye’de tavır ve pozisyon almalarını öneriyorum. Her şeyin farkında olduğumuz takdirde Türkiye’yi doğru bir yola sokabilir ve dünyanın bütün bu celemelerinden Türkiye’yi kurtarabiliriz. Örnek mi? İşte 1920, işte 23 Nisan. Arkadaşlar 23 Nisan 1920 Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Mustafa Kemal tarafından açıldığı tarih. Tarihini bilmeyen milletler yok olmaya mahkumdur diyor Mustafa Kemal. Mustafa Kemal kendi özgür iladesiyle vatansever arkadaşlarıyla birlikte İngilizlere rağmen, damat Ferit hükümetine rağmen Anadolu’ya geçmeyi başarabilmiş bir komutandır.
Kimsenin aklıyla kimse dalga geçmesin. Daha sonraki süreçleri zaten biliyorsunuz. Erzurum Kongresi’ne gidiyor, bakıyor kendisini askerlikten atacaklar, kendisi istifa ediyor. Sivas Kongresi Ankara’ya giriyor. Peki Ankara’ya geldikten sonra ne oluyor? Hemen meclisi açacak durumda değil. Çünkü İstanbul’da bir meclis toplanıyor. Osmanlı Meclisi. Osmanlı’nın son meclisi. Bu meclise Mustafa Kemal karşı. Kendisi de milletvekili seçiliyor. Arkadaşlarını da ikaz ediyor ki İstanbul’a gitmeyin. İstanbul’da meclisi toplarsanız İngilizler size bir şey yapacak orası işgal altında bir yerdir diyor. Rauf Bey dahil arkadaşları dinlemiyorlar. Bir ekip halinde ama hepsi de millici. Gidiyorlar İstanbul’a ve meclis aslanlar gibi çalışmaya başlıyor biliyor musunuz? Ve misak-ı milliyi kabul ediyorlar. Milli ant dediğimiz misak-ı milliyi son Osmanlı Meclisi’nin eseridir. Ama bunu kim yazmıştır? Erzurum ve Sivas Kongrelerinde Mustafa Kemal ve ekibi yazmıştır. Son Osmanlı Meclisi de bunu açıklayınca İngilizlerin hiç hoşuna gitmiyor işgal güçleri. Ve ne yapıyorlar? 16 Mart 1920’de İstanbul’u abluka altına alıyorlar. Zaten işgal altında ama abluka altına alıyorlar.
Bir sürü insanımızı şehit ediyorlar. Askerlerimizi öldürüyorlar vesaire. 18 Mart’ta da son Osmanlı Meclisi kendini fes ediyor. Proteste ediyorlar abluka’yı. Geliyor İngilizler Rauf Bey başta olmak üzere birçok meclisu tutukluyor. Nereye gönderiyorlar? Malta’ya. Sürgün. Kaçabilenler de Ankara’ya geçiyor. Mustafa Kemal eline fırsat doğuyor. Kafasında hep meclis var. Ve Mustafa Kemal 23 Nisan 1920’de her livadan, her sancaktan beşer temsilcinin seçimiyle İstanbul’dan kaçanlarla birlikte Ankara’da cuma günü, cuma namazını mütakip Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açıyor. Başlangıçta diyorlar ki Kurucu Meclisi olsun. Hayır deniyor tartışılıyorlar vesaire. Kazım Karabekir diyor ki olacaksa adı Millet Meclisi olsun. Büyük Millet Meclisi açılıyor. Ne diyor orada? Kayıtsız şartsız egemenlik milletindir diyor. 23 Nisan 1920 aslında milli mücadelenin başlayış tarihidir. Cumhuriyet’in ilk frizlerinin atıldığı tarihettir. Çünkü o ana kadar hep Avrupa’da milliyeçilik akımları gelişmiş. Yunanistan isyan etmiş devlet olmuş.
Bulgaristan, Sırbistan devlet olmuş. Osmanlı İmparatorluğu, o zamanki Avusturya-Majalistan İmparatorluğu şaşkınlık içinde kalmış. Kime olmuş olan? Türk milletine. Türk milleti ben Osmanlıyım diyor ama Osmanlının diğer parçaları gidiyor. İşte Türk milletin ayağı kaldıran adam Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarıdır. Onların kurduğu bu meclis bir hanedandan, bir kişiden yetkilerin alınıp millete bu yetkinin verilmesidir. Böyle bakın olaya. Dünyada ilk kez çocuklara armağan edilen bayram 23 Nisan’dır. Peki ne zaman olmuş bu? 1929 yılında. Dünyada ilk çocuklara armağan edilen bayramdır. Onun için ben buradan da büyük Türk milletinin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyorum. Bütün çocukları da yanaklarından öpüyorum. Mustafa Kemal ve arkadaşlarına da Allah’tan rahmet diyorum ve minnette alıyorum. Babacım çok teşekkür ederim. Bebeler ben size teşekkür ederim. Başta sen olmak üzere. Aslan oğlum benim. Senle gurur duyuyorum. Sağ ol babacım. Demeye geçen arkadaşlara da çok teşekkür ediyorum. Baba bir şey sorabilir miyim? Bu defteri gerçekten nasıl buldun ya?
Bire bir aynı renk değil mi ya?

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir