"Enter"a basıp içeriğe geçin

MEVZULAR 30 ( Atilla UĞUR – Cem GÜRDENİZ ) – Doğu Akdeniz , Kıbrıs Gerçekleri , Mavi Vatan

MEVZULAR 30 ( Atilla UĞUR – Cem GÜRDENİZ ) – Doğu Akdeniz , Kıbrıs Gerçekleri , Mavi Vatan

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=UnXHPr2tx6Q.

Değerli arkadaşlar, dünyanın gündeminde, bizim gündemimizde çok fazla olmasa bile, Amerika-İran gerginliği var. Aslında bu yepyeni bir gerginlik değil. Amerika, özellikle Trump yönetiminin iş başına geçmesinden sonra, İsrail için en büyük tehdit olarak kabul ettiği, İran’a karşı her şeyi uyguluyor. Onların bütün amacı, yıllar içerisinde de olsa Pentagon ve Amerikan Derin Devleti bunun hazırlığını zaten yaptı. İran’daki rejimi çökertmek.
Tabii bu kimin işine geliyor başka? Suudi’lerin işine geliyor. Çünkü Suudi Arabistan biraz sonra anlatacağım şekilde, Orta Doğu’daki güç savaşlarında bütün Sünnilerin liderliğini alıp bir Suudi hegemanyası kurmaya çalışıyor. Eskiden olduğu gibi. Ama eskiden bunu İngiltere’nin yardımıyla, İngiltere’nin kucağına oturarak tabiri caizse yapıyordu. Şimdi Amerika’yla aynı şeyi yapıyor. Onun için bu meseleyi sizlere hap gibi anlatmak istiyorum. 1914 öncesinde, Birinci Dünya Savaşı başlamadan önceki şartlar ile şu andaki şartlar teknolojik olarak olmasa bile aynı durumda.
O zaman Britanya var yani İngiltere var. Şu anda onun yerinde Amerika var. Yine o zaman Çarlık Rusyası var. Yine bugün Rusya var ve oldukça da güçlü durumda. O zaman sanayileşme hambesini yapmak üzere olan, bedelli bir aşamaya gelmiş olan Almanya var. Osmanlı İmparatorluğu var, atalarımız var. Ve böyle bir ortamda dünya birdenbire Birinci Dünya Savaşı’na girdi. Savaşın başlangıcında dünyada savaş tamtamları çalmıyor idi.
Haziran ayında Saray Bosna tren istasyonuna gelen Alusturya, Macaristan veliahtı ve eşinin burada bir Sırp genci tarafından suikaste vurmasından hemen sonra, 37 gün sonra, Avrupa öyle bir savaşın içine girdi ki, dünya öyle bir savaşın içine girdi ki 15 milyona yakın insan hayatını kaybetti. Avrupa yakıldı yıkıldı. Profesör Christopher Clarke’ın bir kitabı var. Adı Uyurgezer. Şimdi geldiğimiz noktada bu uyurgezerlik konusunda herkesi ikaz etmek istiyorum.
Amerika Hürbüz Boğazı’na bildiğiniz gibi uçak gemilerini gönderdi, hücum botlarını gönderdi, askeri hazırlığı orada yaptı. Kim destekliyor Amerika’yı orada? Tabii ki İsrail destekliyor. Kim destekliyor? Suudi Arabistan destekliyor. Kim destekliyor? Mısır destekliyor. İran’ı kim destekliyor? Elbette ki Rusya destekliyor. Birinci Dünya Harbinde hiç ortada olmayan Çin faktörü de var şimdi. Suudi Arabistan’daki Muhammed Bin Salman denilen veliahtın iki senedir yaptıklarını ortaya koyarsak, dünyanın gidişatını biraz daha net olarak, gerçekçi olarak görmüş oluruz diye düşünüyorum.
Muhammed Bin Salman, 35-36 yaşlarında son derece agresif, şımarak yetiştirilmiş hırslı biri. İki sene kadar önce başka bir veliaht oradan alınarak birinci veliaht yapıldı. Başbakan yardımcılığı görevine getirildi. İki tane hedefi vardı. Birinci hedefi ekonomik olarak petrole bağımlılığını azaltarak, Ortadoğu’nun teknoloji ve finans devi olmak istedi. Başarılı olamadı. Neden olamadı? Çünkü petrol fiyatları düştü. Dünyada zaten bedelli bir kriz var. Ayrıca Muhammed Bin Salman’ın ekonomiyi bu şekilde zaten idare edebilecek ne yeteneği ne de kadrosu var.
İkinci hedefi de Ortadoğu coğrafyasında bütün sünnilerin lideri konumuna, Suudi Arabistan’ı getirerek İran’ı, Suriye’yi alt etmek. Bunda başarılı oldu mu? Hayır. Neden? Çünkü Yemen’e müdahale etti, orada iflas etti. Suriye’de Esat’ın karşısındaki asileri destekledi. Esat hala dimdik ayakta. Bu onu Amerika’nın kucağına itti. Peki Amerika’nın durumuna Amerika tarihte hiç olmadığı kadar Suudi Arabistan’a ihtiyaç duyuyor. Neden duyuyor? Çünkü İsrail’in güvenliği açısından yapacağı bütün hareketlerde Suudi Arabistan’ın insan gücüne, silah gücüne, her şeyine ihtiyacı var.
Amerika’da silah şirketleri, silah üreten şirketler çok güçlüdür. Onlar iktidarı da belirlerler. Çok büyük bir kısmı İsrail yanlısıdır ya da Yahudi’dir. Yahudi düşmanı falan değilim ama gerçekleri de ortaya koymak zorundayız. Bundan yaklaşık bir sene kadar önce mutlaka biliyorsunuzdur Amerika ile Suudi Arabistan arasında 100 milyar dolarlık bir silah anlaşması imzaladılar. Amerika’nın bundan 10-15 sene öncesinden beri planladığı gibi hemen yıkılabilir, orada biz her türlü iç savaşı başlatabiliriz ya da silahlı kuvvetlerimizi kullanarak İran’ı alt edebiliriz dediği gibi çıkmadı. İran’ı Irak’la karıştırdı Amerika. Ayrıca Amerika’nın Orta Doğu’da büyük bir güç olmasını asla istemeyen, enerji boğazlarına sahip olmasını istemeyen bir de Rusya gerçeği var. Ruslar bunu keyfi için mi yapıyorlar ya da İran’ın kara kaşık kara gözü için mi yapıyorlar? Hayır tabii ki öyle değil çünkü Rusların da sıcak denizler projesi yüzlerce yıldır var. Ve sıcak denizlere indi mi? İndi evet Suriye üzerinden. Onlar da kendi amaçlarını ortaya koymak istiyorlar. Uluslararası ilişkilerde karşılıklı menfaatler esastır. Siz dış politikanızı ona göre bedellerseniz ve dış politikanızda denge unsurunu kendinizi ezdirmeden ayarlayabilirseniz bugün yaşadığımız S400’ler, F35’ler, Patriot’lar vesaire gibi krizleri yaşarken size kimse tahakkümde bulunamaz. Siz güçlü olursanız içeride birlik ve beraberliği sağlamış devlet ve millet olursanız dışarıdan size bunları yapmaya çalışacak olan güçler geri çekilirler ve dururlar. Ya size hiç ilişmezler ya da ilişirlerse bunun bedelini ödeyeceklerini çok çok iyi bilirler.
Uyurgezerlilerden olmamamız lazım değerli arkadaşlarım. Osman Aydan üstadımdan alıntı yapıyorum. Monteyn’in Denemeler kitabında bir deyiş var. Şöyle diyor adamın bir tanesi karanlıktan o kadar çok korkuyor ki bir gece çok büyük bir hangarda karanlığın içinde kalıyor. Elinde bir tane mum var, panik yapıyor. O mumu da üfleye veriyor. Biz işte o mumu üflemeyelim. Bizim ışığımız mum mu meşale mi adına ne derseniz deyin Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretisidir, mantığıdır ve Türk milletinin hayatını devam ettirmesidir.
Değerli Mevzular izleyicileri, sevgili arkadaşlarım bugün bu koltukta Oğuzhan Uğur’u görmeyi düşünüyordunuz ama bugün Oğuzhan Uğur’u izne ayırdım. Yerine de ben oturdum. Tabii şakası bir yana zaman zaman ayda 1 de olsa burada Oğuzhan Uğur’un Mevzular programını ben sunacağım. Arkadaşlar bugünkü konuğumuz benim hapishane arkadaşım, benim devre arkadaşım, Kahraman Deniz Kuvvetlerimizin kahraman bir amirali Cem Gürdeniz. Hoşgeldin. Bizi daha konuşmak için çok teşekkür ederim. Gönlüyle, fiziğiyle, ruhuyla deniz kuvvetlerine çok büyük hizmetlerde bulunmuş bir arkadaşımız. Gemi Komutanlığından, Donanma Komutanlığı, Harekat Başkanlığından tutun da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı karargahında Plan Prensipber Başkanlığı’na kadar çok önemli görevleri yerine getirmiş bir arkadaşımız. Başarıyla 2011 yılına kadar hizmetlerini verdi ve 2011 yılında kendisi de bizim yanımıza cezaevine balyoz kumpasıyla geldi.
Peki Cem Gürdeniz neden hedef alındı? Kısaca söyleyeyim. Diğer balyoz mağdurları arkadaşlarımız gibi Cem Gürdeniz de millici Atatürk’ün izinden giden bir Türk subayıydı. Bu Türk insanları temizleyip yerlerine FETÖ’cüler’i yerleştirebilmek amacıyla ağırlıklı olarak da maalesef Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nıza yönelik inanılmaz saldırılarda bulundular. Bahriye Türkiye’nin en gelişmiş, en seçkin, en mümtaz müesseselerinden biridir. Bunu gururla söylüyorum. Ve Türkiye’nin çok önündedir. O yüzden çok ağır cezalandırıldı ve bizim nesil Deniz Kuvvetleri’ne bir adım daha ileriye taşıdı. Yani bunu gururla söylüyorum. Mavi vatan nasıl ortaya çıktı? Şimdi Deniz Kuvvetleri soğuk savaş zamanında modernize olurken maalesef NATO’nun ilk yıllarında Kemalist çizgisinden şöyle biraz sapmış. Mustafa Kemal Türk donanmasının sadece Marmara’da veya Karadeniz’de odaklanmasını istemiyordu. Hatta bilirsin İsmet İnönü’yle aralarının açılmasında en önemli sorun. Tevfik Rüştü Aras’a doğrudan emir vererek bu İspanya’daki kimliksiz denizaltılar ticaret gemilerine saldırıyordu. Aynen dün olduğu gibi Hürmüz Boğazı’ya. Aynen orada olduğu gibi. Meşhur bir o zaman anlaşma Akdeniz’de akde dildi ve Türkiye’de buna taraf oldu. Ve Mustafa Kemal oraya gemi gönderilmesini çok istiyordu. Nyon anlaşması 1937. İnönü istemiyordu. İşte aralarındaki en büyük çelişki bak bu neyi gösteriyor? Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir diyerek 400 yıl Akdeniz medeniyetinden uzak tutulmuş. Dine bahtıdan sonra 350 yıl diyelim. Bir ulusu alıyor tekrardan Akdeniz’de. İsmet İnönü 1937 yılında yorum yapıyor. Diyor ki Mustafa Kemal neden ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir dedi. Sebebi budur diyor. Akdeniz medeniyetine Türkiye’yi buluşturmak. Türkiye tek başına düşünme. Bir kısrak başı gibi Orta Asya’dan uzanıyor. Kimi temsil ediyor? Oradaki akrabalarımızı temsil ediyor. Hepsini Hazar Havzası’nı, Kavkas Havzası’nı netçede denizle buluşan son kavim biziz. Hamdullah Supitanöver ne diyor? Biz diyor denizle buluştuk diyor. Ondan sonra diyor yerleşik olmaya karar verdik. Buluştuğumuz son vatan toprağı da Anadolu yarımadız. O bakımdan o dönemde 2006’da artık deniz kuvvetleri açık denizlere çıkmaya başlamış. 2006 Özden Örnek Amirali’nin altın çağını Bahriye’ye yaşattığı dönem. Yani 2003-2005. Ben 2004’te amiral oldum. 2005’te o emekli oldu. 2006’da yeni kuvvet komutanı geldi. Bir Karadeniz Sempozyumu vardı. Onun açılış konuşmasını yazarken bir anda dedim ki Türk Deniz Kuvvetleri
mavi vatanının bekçisidir diye böyle bir kavram. O an çıktı. Ama bir daha açıkça söyleyeyim. Bu kavram benim tarafımdan değil. Ben çok insana konuşma yazdım. Kuvvet Komutanları için yazdım yıllarca. Artık kendim için yazıyorum. Şimdi o dönemde yine çıkarma filosunda amiralken bir büyüğümüz rica etti. Benim için dedi bir konuşma yazar mısın? Bir açılış konuşması. Tabii dedim. Ve orada mavi vatanı bir daha kim yakaladı biliyor musun kelimeyi? Mümtaz Soysal. O zaman Cumhuriyet Gazetesi’nde Köşe yazarıydı. Dedi ki bugün dedi yeni bir terim duydum dedi.
2008’in Nisan’ı olabilir. Foça’da. Çok hoşuna gitmiş. Çok denizcidir o biliyorsun. Çok iyi denizcilik üzerine kitapları vardı. O yakaladı onu. Daha sonra ben bu mavi vatanı tabi en çok nerede kullandım? Hapiste. Niye? Çünkü mavi vatan için içeri atıldık. Çünkü sizler bile yani bu ülkenin başına gelen kumpas davalının anana deni hegemonyanın el değiştireceği artık belliydi. 2010’dan sonra hegemonyanın el değiştireceği şöyle belli oldu. Çin üretimde ABD’yi geçince hep öyle olur.
1890’da ABD İngiltere’yi geçti. Paks Britannica ne yaptı? Evrildi. 1945’te ne yaptı adam? Nükleer bombayı attı. Artık patron benim dedi. Onlar savaşla evrildi. İşte o dönem o evrilme döneminde Doğu Akdeniz’in önemi büyük devletler tarafından çok önceden görülmüştü. Buranın bir doğal gaz, petrol kaynağı, büyük bir enerji havzası olduğu belliydi zaten. Çünkü neden? Soğuk savaş bittikten kısa bir süre sonra İsrail ilk gazı buldu. Hayfa açıkları, Leviathan havzasında falan. Dolayısıyla o zaman dedim ki eşime hatta
bizi mavi vatan için atıyorlar dedi. Bunu hiç unutmuyorum. Mavi vatan için atılıyoruz. O çıkarları koruduğumuz için atılıyoruz. Hatta 29 Nisan 2011’de çok aklımda kaldı. Babamın ölüm yıl dönümüdür. 4. ölüm yıl dönümünde ben savunma değil de manifestomu verdim. İlk hakimle karşılaştım. Biliyorsun savunma yapmadım ben. Manifesto’da ben resmi çizdim. Nereye gidiyoruz? Neden bu ya? Neden Deniz Kuvvetleri’nin bedeni? Yani dedim ki bu kara kuvvetlerin bir ağaca benzetirse, şey silahı kuvvetleri veya kuvvetleri, kara kuvvetlerinin dallarını kesiyorlar.
Hava kuvvetleri daha ortada yoktu 29 Nisan’da. Eklenmemişti. Yoktu. Eskişehir belgeleriyle eklendi. Çünkü çok eleştiri oldu. Nerede ya bu havacılar diye. Hemen Eskişehir’e gömü yaptılar. Oradan en az 50-60 tane havacı içeri attılar. O manifesto dedim ki Deniz Kuvvetleri’nin kolunu bacağını değil, bedenini kesiyorsunuz. Farkında mısınız? Bir gecede 15 amirali tutukladınız. Bir gecede en seçkin 40-50 Deniz Kurmay albay, amiral adayı en iyiler, en güçlü filoların adamları. Hücumbot filo, harf filo, satlar efendim, anfibi filo. Bunların en iyi adamları.
Şimdi baktığın zaman belli bir harekat ortamı şekillendirmesi kavramı vardır ya asker. Harekat ortamı şekillendiriliyor. Bugünler için. Yani diyor ki, yarın öbür gün Türkiye silahlı kuvvetiyle, karar verme otoriteleriyle, bürokratik çevrimleriyle öyle bir kıvama getirelim ki, biz yarın öbür gün bu Türklerin mavi vatanından 150.000 km²’ye yakın bir alanı çaldığımızda, bunların sesi çıkmasın. Bütün hedef buydu. Bir, iki. Karadeniz’e sokmadık biliyorsun.
Montroy’u çok iyi koruduk. Yani kıskançlıkla koruduk. Yani Mustafa Kemal’in en büyük emaneti olarak Montroy’u deniz kuvvetleri gördü. Sonuna kadar savundum. Ve bir lastasına bile halel getirme. Bu deniz kuvvetlerimizin sayesinde oldu. Kesinlikle. Kesinlikle bunu iddia ederim. Yani deniz kuvvetlerinin, mesela Kıbrıs Barış Harekatsi, 1974’ün 15 Temmuz’da Nikos Sampson ne yaptı? Darbeyi yaptı, makaryosu götürdü. Ya 120 saat sonra biz kıyı başını tuttuk. Dünya tarihinde böyle bir şey var mı? Karar veriyorsun, gücü oluşturuyorsun, Mersin’i intikal ettiriyorsun.
Arkasından bu gemileri… Ve o günkü teknolojiler. 19’un. Tabii, ona geleceğim. Ve o gemiler, 64’te yok. 64’te hiçbir çıkarma gemi yok. Hiçbir şeyin yok. Meşhur Johnson mektubu geldikten sonra bu iş böyle olmaz diyorlar. İşte Allah rahmet eylesin Amiral Necret Urağan, Amfibi alayı kuruyor. O arada da Donanma Vakfı’nı kurup 34 tane bu çıkarma gemisini yapıyorlar. Hatta makinelerinde Amerikan Yardımı tankların şeylerini söküp takıyorlar. Anlatabiliyor musun? Şimdi dolayısıyla deniz kuvvetlerinin Türk halkına en büyük ödülü kıyı başıdır.
O kıyı başı tutulmasaydı bugün Kıbrıs’ta kara kuvvetlerimiz çıkamaz. Deniz stratejik nokta orası. Deniz kuvvetlerinin ilk ödülü odur. İkincisi Kardak. Kardak çok önemli bir olaydır. Yani 1923 Lozan’dan sonra 1996’ya kadar Şükrükaya, o İstan köylüdür. O görüyor bu gerçeği diyor ki ya diyor bize diyor İsmen devredilmiş, Yunanistan’a İsmen devredilmiş adacıklar var. Bir de İsmen devredilmemişler var. Evet. Bunlara diyor bizim… Tapu. Evet. Bunlara gidip bir şey çakalım diyor. Tepe Derenli’nin kitabında bunu görüyoruz.
Lozan bu konuda Kardak kriziyle ilgili bir program yaparken sen de Şükrükaya rahmetlikten bahsetmiştin tapusunu çıkarıldığı şeklinde. Ona geleceğim. O da biliyorsun genel kurmay başkanı o zaman çakmak diyor ki bizi diyor İtalyanlarla arba mı sokacaksın? Yunanlarla değil çünkü 12 adabörgesini dediğim yani. Tabii. Daha 47 anlaşması ortada yok bari. O da gümrük motorlarıyla çaktırıyor o şeyleri. Ama arkasından bakıyoruz 95’in aralığında Figen Akat, Karayoturana kadar dünyanın haberi yok. Cumhuriyet hükümetleri gelmiş geçmiş, deniz kuvvetleri kaç tane kuvvet komutanı gelmiş kimsenin haberi yok. Bu olayın üstüne gidilmiyor. Yani Türkiye’nin deniz coğrultik kavramında yok. Şimdi işin özü Kardak krizinde de Tansu Çiller ne dedi? O bayrak ya gidecek ya gidecek dedi. Ve deniz kuvvetleri komutanı güven arkaya nur içinde yatsın. Onun da sağlam durmasıyla Türk donanması 24 saatte yayıldı. İşin özü bu. Arkadaşlarımızı da buradan alıyoruz. Tabi hepsini. Hepsine de selam. Evet tabi ki. Ali Türkçem başta olmak üzere. Ve o çocukların çoğunu biliyorsun abuk subuk bu kumpas davalarla yıllarca süründürdüler. Şimdi üçüncü hediyesi Milgem oldu biliyorsun değil mi? Milgem’skulet.
Dolayısıyla bence son dönemdeki hediyesi de Doğu Akdeniz’de deniz kuvvetlerinin sergilediği bir şeydir. Bilmem nedir izleyicilerimize daha. Tabi tabi. Milli gemi Türkiye’nin yüzde 70 ulusal kaynakları. Milli yedek parçalar efendim unsurlar silah sistemi, sensör sistemi. Geminin toplamının yüzde 70’ini milli olarak yaptığı dizayn ettiği önce daha sonra da inşa ettiği milli korvet. 2000 tonluk bir gemi bu. O kadar önemli ki bu süre. Bu o kadar önemli ki. Dünyada kaç ülke bunu yapabiliyor biliyor musun? Şu an nereden baksan 15 ile 20 arasında ülke yapabiliyor.
Yani 200’e yakın ülke var. Bak bir daha söylüyorum Türkiye 1980’lerden itibaren kendi ülkesinde gemi inşa ediyordu. Ama dizaynı bize ait değildi. Yani dışarıdan parçalar geliyordu montaj sanayi gibi. Milgem ile şunu ispatledi. Ben kardeşim dizayn ederim, çizerim, bana ait tasarım ve yaparım. Şimdi o gemi 2000 ton oldu 3000 ton. Şimdi inşallah TF2000 gelecek onun iki katı altı. Yani müthiş bir ilme kazandı. Bana buradan açıkça söyleyeyim uzun süre savunma sanayi o zamanki adıyla müsteşarlığı yapan Murat Bayar vardı.
Ben o zaman tüm amiraledim bana şunu dediği hiç unutmuyorum. Bugün Türk savunma sanayi bu aşamaya geldiyse sebebi deniz kuvvetleridir dedi. Kimse bunun aksini iddia edemez. Çünkü buradaki mühendisin hepsi Hebelada’daki okuldan mezun olmuş. Hepsi evet Amerika’ya gitti. Amerika’ya gidip devşirilen oldu mu oldu. Bizim sınıf 18 kişi gitti 9’u kaldı. Olabilir bunlara da kızmıyorum çünkü insan ömrü kutsal. Herkesin bir seçme hakkı var. Ama bu çocukların hepsi buraya gelip bu milgemi yapan çocuklar. Ama bunların hepsinin ötesinde bir kişiyi öne çıkarmak isterim. Mehrum Özden Örneği bu projeyi başlatan Ural Beyazıt diye bir amiralimiz zamanında niçin biz bu Alman gemilerine bu kadar yüksek paralar veriyoruz dedi. Biz bunu çok daha ucuz edip hakikaten de bizim Corvette’in maliyeti Almanya’da yapılacak bir geminin neredeyse dörtte biriyle yani biraz üstün. Büyük bir tasarruf. Bu tabi bütün dengeleri alt üst etti. Deniz kuvvetlerine de ve oturtulmasının bir nedeni de buydu. Yani Karadeniz uygulamaları Lexi-4, Lexi-Harmony falan. Milgem Akdeniz politikaları. Onlara birazdan tabi Doğu Akdeniz’e gelince daha detaylı gireriz.
Kaç tane şehit verdik. İşte Özden Örnek ya. Bu kadar büyük bir kahramanı kanser ettik biz. Yok darbe günlükleri, yok bilmem ne. Adamı bir de ballozdan o yaşında üç üç kili. Bunu kabul etmemiz mümkün değil ya. Nasıl bir beyim biliyor musun? Durmuş projeyi aldı adam. Ölmüş bir projeyi. O iki yılda ben şahidim. Ya ite ite. Ite ite o getirdi. Devletin vefa gösterip mutlaka onun adını en büyük gemilerden birine vermesi gerekir diye de düşünüyorum. Özden Örnek Deniz Kuvvetleri komutanıyken ben de jandarma genel komutanlığında İstihbarat Daire Başkanıydım. Kendisiyle tanıştım biliyorum. Ne kadar ileri görüşlü bir insan olduğunu zaten biliyorum. Bir jandarma subayı olarak da bunu söylemem lazım. Hepimiz şehitler verdik. Hiçbir zaman kuvvetçilik filan değil. Biz olayı Türk Silahlı Kuvvetleri olarak görürüz. Ancak deniz kuvvetlerinin buradaki rolünü şuradan da anlayabiliriz. Vücudunuzu sardılar. Fransız ihtilalinde bu kadar amiral gitmedi. Biz aynı yorum yaptık. Yanında da Hasan Ataman Yıldırım var. Bari çok kıymetli biridir. Çok zeki bir arkadaşımızdır orada. Çok elektronik bir bilgisayar. Sevgili Cem o zaman biz yavaş yavaş konularımıza gelelim ama ondan önce şunu ben sana sormak zorundayım. Burada sizin çıkarttığınız, senin yan yönetmeni olduğun bir dergi var. Size göstereyim deniz mecmuası. Okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Burada 42. sayfada yine sana has bir söz var. Diyor ki Kân-ı Donanması ve İnebolu Ruhu. Arkadaş Kân-ı Donanması ne demek? İlk defa duyuyorum. Bu yeni bir terim. O zaman anlat bize. Mustafa Kemal’in çok ünlü bir lafı var. Gözüm sakar ya da kulağım inebolda. Mutlaka duymuşsundur. Sene 1920 günlerden 26 Nisan. Meclis açılalı kaç gün olmuş? 3 gün. Artık milli irade kime geçmiş? Anadolu’ya. Bu arada Rusya’da 1917’de devrim olmuş. 4. yılında iç savaş devam ediyor. Kolçak yönetimindeki beyaz ordu, White Army karşılığında. Onların destekleri var. Menşevikler, Bolçevikler falan onlar da ayrılmış. Ve netçe de İngiltere öne almış Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’da Kukla devletçikler kurmuş. Kimin yanında? Emperyalizmi. Ne yapıyor? Kafkas setli. Atatürk’ün meşhur kafkas setli durum muhakemesi vardır. Ne diyor? Bu setliyi yıkmalıyız diyor. Çünkü bizim Orta Asya’yla olan bütün irtibatımızı kesiyor. Lojistik olmadan savaş olur mu? Mümkün değil. Mümkün değil. Şimdi Vietnam’da Laos’tan, Kamboçya’dan lojistik destek Çin üzerinden gelmeseydi. Vietnam bu savaşı idame edebilir. Her savaşı. Şimdi burada da Atatürk çok akıllı adam görüyor. Ya batıdan kuşatılmışız. 1911’den beri abluka var. Deniz yolu kullanılamıyor. 1911. Bir tek Köstencad’da açık. Güneyde zaten Suriye’yi kaybetmişsin. İngiliz işgali. Fransızlar gelmiş.
Bir açık kapı var. Rusya kapısı. Atatürklerine 29 Nisan’da meşhur mektubunu yazıyor. Diyor ki bu setli kralım bize yardım et. Cephane ve para istiyor. Bu kadar. Bunun üzerine Tengi Şerp ve daha sonra Alif Adca Vesoy biliyorsun. Bu mektubu oraya iletiyor Tengi Şerp grubu. Daha sonra gidiş gelmeleri falan en az 4-5 ay sürüyor. Ve Eylül ayında ilk cephane Tuhafse’den Trabzon’a geliyor. Ve bu büyük taarruzun sonuna kadar devam ediyor. 300 bin ton cephaneden bahsediyor. Eğer o cephane olmasaydı bugün ne sen buradaydın ne belki doğmamıştık. Gözüm Sakarya’da Kulağım İnebol’da diyen Atatürk aynı zamanda ne diyor biliyor musun? Bir avuç deniz subayımız olmasaydı biz Karadeniz’deki nakliyatlı bahriyeyi idame edemezdik. Savaşın özü demir ve kandır. Sadece kanla kazanabildiğin anlar olur. 57. alaya ne emretti? Ölmeyi emrettik. Ama sonunda yine demir galip geldi. Adam ne yaptı? Bütün cephelerden çekildi ve işgal etti. Kurtuluş Savaşını bitirdikten sonra bizi kimse işgal edebildi mi? Bizi gelip başkası kurtardı mı? Evet cephane tabii ki geldi. Dünyanın her yerindeki savaşlarda Rusya, Stalingrad’ı hangi cephane ile savundu çoğu Amerika’dan gelen değil mi cephane? Yani özetle şunu söyleyeyim. Eğer bu 300.000 ton cephane ki niye İnebol’a önemli? Bunu %60 İnebol’a geldi. 180.000 ton ve bu gemiler geliyor liman yok yanaşamıyorlar. Nerede duruyorlar? Alarga’da yani açıkta demirliyor. Denk kayıkları var onların. Bu kayıklar gidiyor getiriyor. Şimdi cephane geldi malzeme geldi altınlar geldi para geldi. Nasıl gidecek? Nasıl gidecek? Ya İnebol’a gittin mi bilmiyorum yani.
Küre dağları, Ilgaz dağları önce o cephane kanılarla nereye geliyor? Kastamanı’ya. Kastamanı’dan Çankırı’ya. Çankırı’dan Ankara’ya işte istiklal yolu dedikleri. Ben o yüzden buradan bir kez daha İnebol’un halkının atalarına buradan kelime bulamıyorum. Şükranlarımı, takdirlerimi ve sevgimi iletmek için. Eğer o halk olmasaydı bu kanı donanması olmasaydı. Kanı donanması oradan geliyor. Donanmalar ne işe yarar? Deniz ulaştırmasını korur. Deniz yollarını açık tutar. E peki geldi malzeme. Ankara’ya gitmedikten sonra cepheye gitmedikten sonra ne işe yarar?
Kim götürecek? Şunu söylerken bile senin de gözlerinde oldu benim de. Olmaz olur mu ya? Yani o Şerife bacının hikayesini biliyorsun işte. Yani neler yaşanmış orada. Ve buradan lütfen izleyicilere söyleyin. İnebol’u’ya gidin oradaki müzeyi gezip. Üngür üngür ağlarsınız. Böyle bir halk topluluğu bu ülkeden çıktığı için gurur duyarsınız. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nı icra eden Türk milleti hakkında konuşurken çok iyi düşünmek lazım değil mi? Bu neye benziyor biliyor musun? Anneni babanı tanımamak gibi bir şey. Yani bu milletin babası olmasaydı bugün biz burada bu suyu içebilir miydik? Bu havayı koklayabilir miydik? Mümkün değil ki. Cumhuriyet’in tartışmasız, sonsuza kadar babası Mustafa Kemal Atatürk. Şimdi konu konuyu açıyor ya. Mavi Vatan’a geçelim. Mavi Vatan dediğimiz alanın şu an yansıda görüyorsunuz. Bakın şu mavi ile işaretlenmiş alan bizim Mavi Vatan’ımız. Bu Mavi Vatan’ımızın Karadeniz’deki sınırları belli. Bunu biz 1980 yılında yani NATO üyesi olarak en büyük düşmanımız Sovyetlerle bir tane bile problem olmadan çizmişiz.
Dış politikamızın sayesinde biz burada 52’den sonra bir NATO tatbikatına izin vermedik NATO devleti olduğumuz zaman. Evet. Bu neyi gösteriyor? Esasında devletin dengesini gösteriyor. 1986’da da Sovyetler Deniz Hukuk Sözleşmesi’ne taraf olduğu için de Münaser Ekonomik Bölge. Meşhur mep var ya. Abi bu Münaser Ekonomik Bölge. Münaser Ekonomik Bölge nedir? Şimdi bu çok özür diliyorum bu İngilizce olduğu için çünkü çok acil buraya gelirken yurt dışında verdiğim bir şeyden bunu aldım. Bakın burası kara.
Karanın bittiği yerden bir esas hatlar vardır. Oradan 12 mil’e kadar veya Ege için 6 mil’e kadar kara suyu diyoruz. Şurası. Territoryal sea demiş ya burada. Dünyanın kabul ettiği 12 mil ama biz Ege’de 6 mil uyguluyoruz çeşitli nedenlerle. Şimdi bu 6 mil içinde veya 12 mil içinde kara sular içinde senin iç hukukun geçerli. Sen bir jandarma gücü olarak karada uyguladığın kanunun aynısını orada uygulayabilirsin. Bir gemiyi durdurabilirsin. Tek farkı var gemilere zararsız geçiş diye bir hak verilmiş.
Buradan da ticaret gemileri zararsız geçiş hakkını kullanabiliyor ama nihayet karar kime ait? Kıyı devleti. O kıyı’nın sahibi kimse. Mesela Yunan adasının sen kara suyundan geçiyorsun ve oradan geçerken sana adam isterse şunu diyebiliyor. İhbar aldım geminde kaçak bir şey var silah var durdurur seni tutuklayabilir alır soruşturma kovuşturma başlatabilir. Şimdi bunun dışında kara sularının çizilmeye başladığı yerden 200 deniz bin’e kadar uzanan bir bölge var. Bunun adına biz münaseb-ekonomik bölge diyoruz. Buranın eski adı neydi? 2 tane rejim vardı.
58 rejimi deniz hukuku rejimi. Bir de 83. Şimdi 58’de kıta sağlığı rejimi kodifiye edildi fakat baktı ki dünya devletleri yetmiyor kıta sağlığı rejimi. Niye? Kıta sağlığında deniz suyunun sahibi değilsin. Balıkların deniz dibindeki varlıkların sahibi sen değilsin. Ama münaseb-ekonomik bölge olduğu zaman bunun sahibi sensin. Her şeyle senin. Şimdi o kıta sağlığı sorunu bitti. Yani devam ediyor tabi ki Ege’de ama Akdeniz’de hep ne duyuyoruz? Map sorunu var. Niye? Çünkü Güney Kıbrıs bir adım önden gitti.
Kıta sağlığında uğraşmadı adam dedi ki 58 rejimin bir şey kıta sağlığı. Ben dedi MEP’imi ilan ederim dedi. Şimdi ama münaseb-ekonomik bölgeyi ilan etmen için de kıyıdaşlarla oturup anlaşma imzalaman lazım. Böyle bir anlaşma yok. Yok işte şimdi Güney Kıbrıs gelip bizde yaptı mı yapamaz zaten tanımıyoruz. Kimle yaptı mısırla yaptı Lübnan’la yaptı. Peki kimi temsilen? Kendini. Ne diyor? Ben diyor Kuzey Kıbrıs’ı da temsil edeyim. Bunu biz tanıyor muyuz? Hayır. Karmakarışık bir durum var ya. Netçe’de herhalde anlatabildim. Münaseb-ekonomik bölgeyle kıta sağlığının arasındaki en önemli iki fark. Birini ilan etmek zorundasın MEP’i diğerini değil. Birinde suyun kendisi ve balıkları da senin diğerinde sadece değil. Tamam anlayabilmek adına soruyorum. 82’deki Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku sözleşmesine. Türkiye taraf değil. Hayır. Türkiye değil. Amerika, Bilişik Devletleri değil. İsrail de değil. İşin ilginci. Ama Teamili Hukuk olarak veya Örfadet Hukuku olarak biz buna uyuyoruz. Şimdi oluyor. Onu kullanabiliyoruz çünkü hukuk buna izin veriyor. Karadeniz’de biz rekanlılık bölgeyi ilan ettik.
Ve imzaladık. Hiçbir sorun yok. Ege ve Doğu Akdeniz’de ilan edilmiş hiçbir şey yok. Şimdi buradan şeye geçelim. Herkes de bir kere şu kavram olsun. Türkiye’nin Karadeniz’de karasuları 12 mildir. Ege’de karasuları 6 mildir. Kemere kadar. Kemer’den sonra da 12 mildir. Bu ne demek? Türkiye Ege’de özel bir rejim uyguluyor demek. Çünkü Ege özel bir deniz. Girift. Çok. Türkiye için en kritik deniz. Bir kere baştan onu söyleyeyim. Niye? Türkiye’nin ekonomisinin atar damarı Ege’den geçiyor. Türkiye’nin dış ticaretinin %89’u nereden yapılıyor? Deniz yolu diyor.
100 malı iraç veya ithal ediyorsak bunun 90’a yakını nereden geliyor? Gemilerle geliyor. Mesela geçen sene Türk limanlarındaki 150’nin üzerinde limanımız var. 180 küsur. 400 milyon ton yük Türk limanlarında eleştendi. Bunun neredeyse %75’i Ege’yi kullandı. Hani meşhur kasus belli olayı var ya. Evet 95’ti değil mi o? Bravo. Ana nedeni Ege bizim için atar damar ve nefes borumuz. Nasıl ki Türk boğazları Türkiye haricindeki 5 sahilden için nefes borustur. Montre görüşmelerinde Roman Dışişleri Bakanı öyle demiştir. Nefes borumuzdur bizim demiştir. Doğru. Bugün Rusya dış ticaretinin %60’ını nereden yapıyor? Türk boğazları üzerinden yapıyor. Kesinlikle. Hani diyorlar ya efendim doğal gazına çok bağlı yasir Rusya’nın. Onlar da bizim boğazlarımıza bağlı. Ege’ye bağlı. Şimdi Ege’deki 6 mil rejimini herhalde seyircilerimiz anladı. Türkiye’nin 8333 km kıyısı var. Kabaca 462 bin km2’likte bir mavi vatanı var.
Yani 774 bin km kara vatanı neredeyse onun yarısından fazla 462 bin km karede mavi vatanı var. Şimdi sorun nerede başlıyor? Karadeniz’deki mavi vatan sorunumuz yok dedik. Sınırlar belli. Karadeniz’deki sorun nedir? Montre Sözleşmesi’ne yapılan saldırılar. Montre Sözleşmesi şu an dünyada emperyalizmin kaldırılmasını istedi. Bir liste yapsak. Desek ki dünya ülkeleri içerisinde sizin hareket serbestinizi hedeflerinizi engelleyen en önemli anlaşma nedir? Montre Sözleşmesi. Montre. Montre.
Çeden. 1936 Mustafa Kemal. Tabii ki burada sadece olay Karadeniz’deki rejim değil, gemilerin geçiş rezimi değil. 1936 20 Temmuz’unda bu anlaşma imzalandığında biz sevgilimize kavuştuk. Kimdi o sevgili? Boğazlar Bölgesi. Asker sizleştirilmiş. Ya büyük taarruzu kazanmışsın, Lozan’ı kazanmışsın ama Çanakkale kıyıları, İstanbul Boğaz kıyıları askersiz. Donanma bulunduramıyorsun. Kara birlikleri bulunduramıyorsun. Atatürk’ün yüreğindeki en büyük acı buydu. Ama o kadar büyük bir devlet adamı ki önce ne yaptı o yüzden? Ben dedi bir donanma yapmalıyım dedi. O Abdülhamid’in yıktığı, perişan ettiği, mezarlığa çevirdiği donanmayı aldı. İşlefsiz hale getirdiği. İşlefsiz hale 33 yıl canını okudu adam. Yani bugün Atatürk 57. adaya ölmeyi emrettiyse sebebi donanmasızlıktır. Eğer bizim iki tane denizaltımız olsaydı, üç tane adam gibi kruvazörümüz olsaydı biz girit geçitlerini tutardık ve armada oraya geçemezdik. Elini kolunu sallayarak kalkıp o Anzaklar 24 Nisan 1915 sabahı kalkıp o Kanlıdere’ye çıkamazdık.
Ama söylediklerinin o kadar önemli ki Türkiye’nin gençleri ve Türkiye’nin geleceği mevzuları izleyicilerine. İnan ki bu söylediklerin onların çok ilginç olduğu. Şimdi 14 yaşında çocuklar öldü orada. O cephede çocuklar öldü. Onları öldüren donanmasızlık. Bir yarımada devletine güçlü bir donanmanız olmazsa savunamazsınız. Çünkü bir yarımada devletinde savunma denizde başlar. Ve ne kadar ileride başlatırsan, anavatanda o kadar az kan dökülür. Adam onu diyor ya, size ölmeye emrediyorum diyor. Çünkü siz ölürken öbürküleri gelecek diyor. Liman Fonsu Anders ne istedi? Bolayra’ya yığınak yaptı diyor.
Böyle oyalık adam ki buraya yığınağı yaptıracak. Bunlar elini kolunu sallayarak şu yarımadadan çıkacak. Bolayır’da resmen bir attrition war dedikleri yıpratma harbi. Aynen Fransa’nın doğusunda yaşandığı gibi. O cephelerde kaç bin kişi öyle Marnede falan. Biz yine burada ucuz kurtardık. Atatürk sayesinde. Fonsu Anders’i dinleseydi, Bolayır tarafına çekilselerdi bu adamlar çıkacaktı. Yıllarca sürecekti. Bu haliyle bile iki yıl uzattık savaş. İngiltere’nin çökme nedeni bu savaş. İki yıl uzattığımız için. Zaten Churchill’in de sözleri var bu konuda biliyorsun. Şimdi buraya nereden geldik? Ege’nin öneminden geldik. İnşallah siz de ayrı bir program yapalım. Mustafa Kemal Donanma’yı nasıl yaptı? Çok önemli Türkiye’de en az bir kodu. Ve izleyicilerimiz de çok memnun olurlar. İnşallah. Çok güzel görüntülerim de var. Öyle müthiş bir adam ki. Bir meşhur konuşması var. İlk beş yıl devrimleri yaparız diyor. 1923-28. İkinci beş yıl kendimizi dünyaya tanıtırız diyor. 1928-1933. Üçüncü beş yıl İngiliz kralını ayağımıza getiririz diyor. Böyle bir şey. Nasıl diyebilir bir insan ya? Ve İngiliz kralı biliyorsun.
Edward geliyor ve o kral geldikten birkaç ay sonra da Türk Boğazlarını geri alıyoruz. Düşünebiliyor musun? Bu öngörüyü, bu ileri görüşü. Türk Donanmasını güçlendiren Mustafa Kemal. Yani hiç kimse bana Türk Donanması, şunun tarafından kurulmuş Türk Donanmasının tek kurucusu vardır Mustafa Kemal. O yüzden de donanmanın eski adı nedir? Hala ben onu kullanıyorum yazılarımda. Ne diyorum? Cumhuriyet Donanması. Bu donanma Cumhuriyet Donanması. Ruhu da Cumhuriyet Donanması. Şimdi tekrar mağavadanımıza geri dönersek. Demek ki biz Montre ile Türk Boğazlarını geri aldık. Karadeniz’de soğuk savaşa rağmen NATO Varshova Paktı çekişmesine neden olmadık. Bir tane bile NATO tatbikatı yapmadık ve bu denizi sakin tuttuk. Hala da hedefimiz odur. Bu kadar olay gelişiyor. Romanya, Bulgaristan, NATO devleti oldu. Her ay bir NATO tatbikat oluyor. Son NATO zirvesinde Karadeniz kağıdı ayrı çıktı. United States Naval Institute daha yeni bir Karadeniz kağıdı yayınladı. Başka bir programda onu da anlatırım. Yani aşırı agresif, öyle saldırgan tedbirler var Rusya’ya karşı. Ama Türkiye, bu dönemde bile, soğuk savaş sonrası dönemde bile bir tane bile NATO tatbikatına
ben ev sahipliği yapacağım demedi. Burada emeği geçen bütün amirallerimin, bütün deniz subaylarını hayatta olmayanları rahmetle hayatta olanları büyük Türk milleti adına minnet tanıyor. Eğer bu dediğim girişimler olmasaydı bu deniz Basra körfezi gibi olurdu. Karadeniz’de bizi ne kurtardı? İşte bu deniz yolu Tuapse, Sochi, Neorozüskid’en geldi o gemiler. 300 bin ton cephane, Alemdar’la geldi, Rusumat’la geldi, Şahin Vapuruyla geldi. 5 bin deniz subayı vardı Türk mahreyesinin o zaman. 250’si bu işe katıldı biliyor musun? O yüzden ben hep her yerde ne diyorum? Yüzde bir sağlam dursun bu ülkeye hiçbir şey olmaz diyorum. Ege’ye geçelim. Bu bölgenin savaş sonu olduğunu düşünelim. Yani Ege’de diyelim ki Türkiye bir provokasyona geldi ve Doğu Akdeniz gibi büyük bir pasta dururken oradaki enerjiden uzaklaşalım diye Ege’de bir çatışma çıkaralım. Muhtemel böyle bir şey. Allah korusun yani. Yaparlar. Yapabilir. İşte gördün 5 gemiyi dün İran Hürmüz Boğazı açıklarında kendi kendine patladı. Yapan belli değil. Allah korusun benim en büyük endişem yok. Ne olur düşünelim turist gelir mi? Yatçılar gelir mi? Mümkün değil. Neredeyse 30 milyar dolara yakın gibi bir pasta gider. Mesela ilk Ege sorunu nereden patlak verdi? Şimdi düşünebiliyor musun? Demin ne dedim Atatürk 36’da Montre’yi yaptı. 36’da Montre’den imzalandıktan 2 ay sonra Ekim ayında Türk donanmasını Yavuz, Koca Tepe, Tınas Tepe, Zafer, 1. nönü denizaltısı, 2. nönü denizaltısı Erkin Denizaltı ana gemisi 7 parça gemiyi nereye yolladı biliyor musun? Malta’ya. Niye? Edward diyor ki Atatürk’ün huzuruna geldiğinde size diyor buraya İngiliz donanmasını gönderdik. Dolmabahçe’ye demirledi. Ankara’da ziyarete geldi. Ayağına getirdi donanma komutanı. Atatürk dolmabahçe’de olduğu halde Ankara’ya gitti. Başkent Ankara’dır dedi. Bir Cumhurbaşkanı şeyde karşılamaz. Hatırla 2006 yılındaki ziyareti İngiliz kraliçesi geldiğinde. İngiliz gemisinde. İngiliz gemisinde. Olacak iş mi bunlar? Ve ne oldu? O gemiler oraya gitti. Türk donanması neyi ispat etti? Mussolini bu arada güçleniyor. Malta dönüşünde o donanmayı nereye sokuyor biliyor musun? Yunanistan’a ya. Pire limanı. Kral geliyor gemiye. Yunan kralı Yavuz’a.
Yunan donanma komutanı Skaleryos geliyor. Selam çöküyor Şükrü Okan’a amirale. Donanmam emrinizdedir diyor. Bak şimdi. Ya büyük taarruz biteli kaç yıl olmuş? 22-36-14 yıl. Türkiye’den mübadeleyle giden İstanbullu Rumlar, Trakya’dan şuradan buradan giden Rumlar. Yavuz’un güvertesini öpüyorlar. Şimdi ben niye bunu anlatıyorum? Kabotaj bizim namusumuz kadar kıymetli bir şey. 1 Temmuz 1926. Niye? Çünkü Osmanlı’nın çöküşünü, bir donanmasızlık, iki de kabotaj hakkının yabancılara devredilmesi. Kapitülasyonlar. Yani kapitülasyonların bir dolu tarifi var.
Ama en büyük aslan payı kabotaj hakkıydı. Yani benim limanlarım arasındaki bütün ulaştırmayı İngilizli, İtalyanı, Fransızlı, Almanı, Amerikalısı yapıyor. Türk gemisi yok. Bu yüzden de bayram olarak kutluyoruz. Tabii. Şu an belki gerektiği coşkuda kutlanmıyor. Ama ben Türk halkının, özellikle gençlere söylüyorum. Bu iki bayramı da coşkuyla kutlayın. Biri kabotaj bayramı 1 Temmuz, öbürde deniz kuvvetleri günü 27 Eylül. Yani preveze zafır. Dünyada hiçbir ülkede iki tane denizcilik bayramı yoktur. Hepsinde deniz kuvvetleri günü vardır. Ama bu ülke kapitülasyonlardan öyle çekmiştir ki Atatürk o günü bayram olarak ilan etmiştir. Ege konusunda tekrardan geri dönüp baktığımızda. Ege’de dostluğu, denizdeki güç mukayesesinin Türkiye’nin öne geçtiği dönemlerde Yunanistan’ı kendimize dost edinmişiz. Bakıyoruz iki milyar savaşında. En çok kim yardım etti Yunanistan’a kıtlıkta? Kaç çocuk öldü orada aştıktan, Alman işgalinde. Kaçanlar oldu. Kim bağrını açtı? İt savaşta kaçanlar oldu. Kim bağrını açtı? Kurtuluş gemisi vardır, çok ünlü. Battı bandırma açıklarında. Yunanistan’a yardım götüren gemiydi o.
Ben hep Yunanlı dostlarıma, arkadaşlarıma da bunu söylüyorum. Neden bunu biz tekrar tesir etmeyelim? Neden siz hala bir vekil devlet gibi davranıyorsunuz? Türkiye büyüyünce problemler çıkarılıyor, Yunanistan’ı üzerimize salıyorlar. Artık ama Türkiye senin oyunlarına gelecek değil, çok güçlendir Türkiye. Daha bugün az önce geldi, Yunan Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşma işte. Adam diyor ki, Türk Deniz Kuvvetleri diyor. Muazzam büyüdü diyor, orantısız büyüdü diyor. O bakımdan Ege’deki sorunlarda Türk-Yunan dengesinin ve Türk-Yunan dostluğunun
iki tarafında aleyhine olacak bir savaşın kışkırtılmasına izin vermeyecek kadar dengeli olacağını düşünüyor ama şu an Yunanistan’ın yaptıklarına bakarsak sen başla dedi, çok kışkırtıcı işler yapıyorlar. Bir vekil gibi. Programı başlamadan önce de konuştuk. Bizim derdimiz Amerikan halkıyla değil. Bizim derdimiz Yunan halkıyla değil. Bizim yönetimlerle ve onların emperyalist anlaşıcılarıyla derdimiz var. Mustafa Kemal diyor onlardan. Yurtta sult, cihanda sult demiş de bu kadar güzel bir politik. Ama sen kalkıp da benim nefes borumu kesersin. Şimdi 12 milyar itasını göstereceğim. Buna nasıl izin veririz? Sırayla gidelim. Karadeniz bitti. Boğazları anlattık, Montroy’u anlattık. Şimdi şu Ege sorunları. Yani bu Türk-Yunan dostluğu güzel giderken Kıbrıs meselesi nedeniyle 55’ten itibaren bu çatışmalar falan başladı. Türk-Yunan ilişkilerinin ben 36’daki boyutunu söyleyeyim. Ne kadar iyi ki. Karan sularını 3 mil’den, Lozan’da 3 mil’di biliyorsun. 6 mil’e çıkarıyorlar. Şimdi Ege denizi, Lozan imzalandığında şu koyu renkli olanları vurgulayın. Bunlar anlaşmalarla Yunanistan’a egemenliği devredilmemiş olan adalar. Yani bir kısım insanlarımız buna şey diyor, işgal altındaki adalar diyor. Ama egemenliğini Türkiye adaların, adacık ve kayalıkların dediğim gibi bu kavramı 1995’ten sonra keşfetti. Türkiye olarak bu haritada gördüğünüz değişik renklerde boyanmış alanlar bunlar Yunanistan’a egemenliği devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklar. 153 tane. Bu MGK kararıyla tespit edilmiş Türkiye Cumhuriyeti devletli siyasi iktidarlarım çıkacak. Diyecek ki şu, şu, şu, şu adaların egemenliği tartışmalıdır. Biz bunun için komşumuz Yunanistan’ı Uluslararası Adalet Divanı’na gitmeye davet ediyoruz mesela. Şimdi o da diyor ki, ben diyor bu yolu kapadım. Adalet Divanı’na falan gidemeyiz diyor. Burası benim toprağım diyor. Ortada ne var demek ki? Bir kavga var. Bu kavgaya ya savaşa gireceksin ya da hukuk yoluyla çözeceksin. Türkiye ne yaptı? Şu gördüğünüz adı, adacık, kayalıklar yani bu 3 mildeki duruma göre bak her taraf %75 açık deniz. Bu 6 mil, %49 açık deniz. Bu 12 mil, %20 açık deniz. Ölüyorsun yani hiçbir yere çıkamıyorsun. Bu karastrolu yeni işler açısında.
Ama bu adı, adacık, kayalıklar sorunu çözülmeden karastrolu genişliğini çözemezsin. Kıtasağınlığını çözemezsin. Arama kurtarmayı çözemezsin. Flight Information Region denen hiçbir şey çözemezsin. Çünkü egemenlik sınırların neye göre belirleniyor? Kara parçalarına, adı, adacıklarına göre belirleniyor. Dolayısıyla Ege Denizi’nde anlaşmalarla egemenliği Yunanistan’a devredilmemiş bu 153 adı, adacık ve kayalıklar Türkiye’nin şu andaki bir numaralı Ege Denizi’ndeki sorunu. Bu sorun çözülmeden diğer sorunlar çözülemez.
Şimdi Yunanistan, Karastrolu bütün bu 4000’e yakın adı, adacık, kayalıklarda 12.000’e çıkarsa ne oluyor? Hiçbir yere gidemiyorsun. Çanakkale’den çıkıyorsun. Hatta çıkamıyorsun. Bak orada bile kapıyor bazı yerler. Çıktıktan sonra açık denizde sıkışıp kalıyorsun. Hiçbir yere gidemiyorsun. Aşağı inemiyorsun. Halbuki 6.000’de şu anki rejimde en azından Doğu taraftan hiçbir yere uğramadan en azından şuradan çıkıyorsun. Açık deniz alanı. Ama burada hiç kalmadı bak. Görüyor musun? Hiçbir şey yok. Yani seni boğuyor bu. Şimdi Türkiye’nin iddia ettiği kıta sağınlı sınırı şöyledir.
Gördün mü? Şöyle geçer. Açık deniz alanlarından. Şöyle biz gördün değil mi? S gibi. Yunanistan nasıl geçiriyor bunu? Şuradan geçiriyor. Neredeyse dibimizden. Bunu şimdi Türkiye’nin kabul etmesi mümkün mü? Olur mu öyle şey? Olur mu öyle şey? Olay BİGKK’ye gitti. Uluslararası Adalet Divan’la gitti. Ve Divan dedi ki bu benim yetkimi aşar. Bunu siz aranızda halledin. Ne yaptık biz? 12 Mart 1976 tarihinde Bern mutabakatı diye bir mutabakatla dedik ki biz kıta sağınlı sınırlarını iki taraf anlaşana kadar belirlemeyeceğiz.
Ve bu konuyu çözülene kadar kara sularımızın dışında, 6 milin dışında hiçbir şekilde sismik araştırma yapmayacağız dedi. 76’dan bugüne kadar kriz oldu mu? Kıta sağınlı krizi bir tane oldu. 87 Mart krizi. Donanma bir gecede Karadeniz’de, tatbikatta idi deniz kurdu. Bir gecede Ege’ye geçti. Zaten bu Yunanistan’ın en büyük hatası Türkiye’yle uğraşırken hep böyle tatbikat samanlarında kriz çıkıyor. Donanma denizdeyken yani hemen ortasında bizim gemiler savaş durumuna geçti. Kardak’ta da savaş konumuna Türk bahriyesi 24 saatte geçti. Zaten İmberis Genel Kurumay Başkanları istifa etmek zorunda kaldı. Adam sonradan hatıratını yazdı. Orada şey diyor, bu kadar hızlı bir reaksiyon beklemiyorduk ama bize en çok etkileyen Türk denizaltılarıydı diyor. Nerede olduklarını asla bilemiyorduk ve bizi en çok endişelendiren oydu. Buradan denizaltıcılara da bir selam gönderelim. O nedenle egemenliği devredilmemiş. Ada adacık, kayalıklar 153 tane. 18 tane değil o yanlış. Türkiye’ye yakın ada adacıklar 18 tane olduğu için yani Türk sahilelerine çok gelmiyor. O şekilde dans edildi o. Fakat şu dönemde yani Doğu Akdeniz’in bu kadar odağa oturduğu bu kadar kritik bir ana geldiği bir dönemde şu an Türk Deniz Kuvvetleri’nin enerjisini bu adaları kurtarmaya bu adaları askeri güç kullanarak elde etmeye yöneltmek bana göre batının da isteyeceği bir şey. Niye? Buradaki bir kayalık için bir çatışmanın çıktığını düşünelim şu bölgede. Türk Deniz Kuvvetleri dolayısıyla ne yapacak? O adayı muhafaza edecek. Yunan Deniz Kuvvetleri ne yapacak? Yer almaya gelecek. Koskoca iki donanla karşı karşıya gelir. Namluya mermi sürülmüş. Tutabilir misin?
Evet. Şu anda bizim enerjimizi harcamamız gereken yer. Deniz Kuvvetleri’nin ve diplomatik ataklarımızın odaklanması gereken yer Doğu Akdeniz. Niye? Çünkü Doğu Akdeniz’de şimdi anlatacağız 150.000 km² alan çalınıyor Türkiye’den. Burada %6 yani 10-15.000 km² minik minik adalar. Bunlar çok kıymetli. Bak her şeyin zamanı var. Bunlar için Türkiye’nin savaşa girmesi gereken zaman gelir mi? Gelir ama o gün bugün değil. Şimdi dolayısıyla Ege sorunlarının en başat olanlarını da söylemiş oldum. Şimdi gelelim en önemli alana. Şimdi şu an gösterdiğim harita Türkiye’nin mavi vatanı. Türkiye’nin Libya’yla da kıyıdaş paylaşma anlaşması olduğumuz için. Hiç kimse Libya’dan fazla bahsetmiyor. Evet Libya çok önemli. Libya’yla bu konuda 2009’da görüşmeler de yapıldı. Ama o zaman Libya yerindeydi. Ve o zaman çok da ilerleme sağlanıyordu Kaddafi döneminde. Gençlerimiz iyi baksın. O gençler bu sahayı korumak için hakikaten çok uğraşacak. Beder ödemelerini kimsenin istemez. Biz ödedik 3.5 yıl. Ama Türkiye bu bölge için gerekirse savaşı göze alabilir. Neden? Doğal gaz var, petrol var, gaz hidratlar var. Gelecek teknolojilerin nasıl gelişeceğini tahmin edebiliyoruz. Denizin dibinin enerji deposu olduğu görüldü. Ben söyleyeyim 14 yaşındaki çocuklar 80-90 yaşına geldiğinde dünyanın orta doğusu neresi olacak biliyor musun? Arktik okyanusu, kuzey okyanusu. Şu an bütün rezervler orada. Şunu demek istiyorum. Bu bölgeyi biz 1 santimetre karesini bile tartışamayız. Bu kutsal bir alan. Burayı korumamız lazım. Dolayısıyla kavga nerede başlıyor? Şu gördüğünüz haritaya iyi bakın. Bakın bu bizim bölgemizdi. Adam ne yaptı? Bizi aldı, şu bölgeye sıkıştırdı. İskenderun Körfezi, Antalya Körfezi. Şurada kim var? Küçücük Meis Adası. Meis Adası’nın çevresi ne kadar? 9 kilometre. Peki bizim buradaki kıyımızın uzunluğu ne kadar? Neredeyse 1500-1600 kilometre. Şimdi adam kalkıyor 9 kilometre sınırı olana şu kadar alanı veriyor. Bunu kim kabul eder? Halbuki baktığımız zaman Uluslararası Adalet Divanı’nın karar ve iştahatlarına asla ve asla Yunanistan şurada gördüğünün dışında bir yer alamaz.
Hukuk bunu söylüyor. O yüzden de Türkiye ile Avrupa Birliği, ABD arasındaki ana savaşın nedeni bize bunlar, bakın şu bölgeyi bize biçtiler. Sen diyor buraya gir, şurası benim diyor. Burayı sana vermem diyor. Kavga bu. Alanımızı çalıyor. Ve bu Kıbrıs, utanmaz Haydut Devlet’te şu bölgeyi kocaman, burayı diyor ben kendime belirledim. Bakın şu Avrupa Birliği’nin deniz yetki alanları. 2.5 milyon kilometre karalık bir deniz yetki alanından bahsediyoruz. Kırmızılar Avrupa Birliği devletlerinin anlaşmayla tesis ettiği bölgeler. Siyah olanlar tek taraflı iddialar. Mavi olanlar da hypothetical dedi yani hayali. Şimdi bizim şu bölgeyi hypothetical göstermiş. Yani diyor ki ben buraya böyle tasarlıyorum diyor. Töyori olarak. Peki neye göre? Peki böyle tasarlıyorsun ama sen burada gerçek devlet uygulaması yapıyorsun. Lisan seriyorsun. Siz bir araştırma yapıyorsun. Her şeyi yapıyor. İşte Papatopoulos’un meşhur lafı vardı. Bizim Türkleri yenmemiz adada mümkün değil. Ama diyor biz onları diyor yabancı firmaları kendi lisan sallarımıza çekerek çok uluslu firmalarla yeneceğiz diyor. Şimdi dolayısıyla kavganın nedenini görüyorsun. Şu alan bizden çalınan alan. Şu alanın yerine bize verdikleri şu. Şimdi bunu soruyorum gençlerimize. Böyle bir şeyi kabul edebilir miyiz? Yani diyor ki adam Hristo ile Maria ayda 50 bin dolar kazanırken sen Türk orta gelir tuzağında 7 bin 10 bin dolar arasında boğuştur. Git minibüs kuyruğunda bekle. Ben son model arabalarla gezerken bunu şimdi Türk milletinin kabul etmesi mümkün mü? Bu benim mavi vatanım. Birinci sevrde bizden ne istediler? Ana vatanımızın neredeyse %80’ini istediler. Bu ikinci sevr. Şimdi bana dayatıyor adam. Bak diyor arkama diyor 7 tane ittifak aldım diyor. İsrail’i aldım. ABD’yi aldım. Fransa’yı aldım. İngiltere’yi aldım. Yani şimdi Türk halkı sevri atlatmış hiçbir şey olmadığı halde 300 bin ton cephane ile koskoca Kurtuluş Savaşı’nı vermiş bir ulusa.
Sen şimdi mavi vatanında ikinci sevri uygulatabilir misin? Mümkün mü? Mümkün mü bu? Söyle. Sıfır sıfır itim. Yeşer ki bilinçli olalım. Atatürk’ün yolundan gidelim. Türkiye’nin devlet refleksi aynı refleksi 15 Temmuz’da yaşamadı mı Türkiye? Devletsiz ve ordusuz kalıyorduk o gece biz. Valla o günü bir daha yaşatmasın. Amaç o. İç savaşa çıkartıp bu. Türkiye’nin sosyogenetik kodları güçlüdür. Hükümetler gelir git içer. Kimler geldi geçti. Ama devlet dediğimiz Türk devleti güçlüdür. O devlet bu haritaya izin vermez.
Herkes haddini bilecek. İşin özü demir ve kandır. Bu ülkenin demiri de vardır, kanı da vardır. Ve de tarihi vardır. Bizi bompor, lorient dedikleri doğu için iyidir. Hadi vurenseye Türkler. Böyle bir şey yok artık. Türkiye bugün denize çıkışı olan sözde Kürdistan devletine izin vermeyecek. Türkiye bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi bağımsız bir devletin sonlandırılmasına izin vermeyecek. O kolorduyu geri çekmeyecek ve bu sınırlara razı olmayacak. Hiçbirini birbirinden ayıramazsın. Ne Afrin’i Meysten ayırırsın.
Bu çok güzel bir benzetme oldu. Ne Afrin’i Meysten ayırırım ne de Kuzey Kıbrıs’ın varlığını Anadolu’nun varlığından. O yüzden şunu da söyleyeyim. Anavatan, mavi vatan ve yavru vatan artık bir bütündür. Hiçbirini birbirinden ayıramayız. O gençler 21. yüzyılda bu üç birliktelik sayesinde daha güvenli, daha mutlu, daha müreffet bir hayat yaşayacak. Atalarımızın Kıbrıs’ta bize bıraktığı en büyük miras nedir biliyor musun? Karpas Yarımadası. Şu Yarımada’nın yarattığı deniz alanına bakar mısınız? Mavi vatan alanına. Bakın. Neden Anlan Planı çok büyük bir felaketti bizim için? Deniz alanlarımızı kaybedecektik. Onlar kabul etmediler biliyorsunuz. Allah’tan. İşte bazen şunu da diyorum yani zor anlarda inan ki Allah yardım ediyor. Baksana adamın istediği şeye. Şu koca bölgeyi istiyor ya. Koskoca Anadolu’ya karşılık bunu istiyor ya. Bu olabilecek bir şey mi değil? Anlan Planı konusunu açtın ya. Çok kısa bir şey söylemek istiyorum. 2004 yılında Anlan Planı bize dayatıldığı zaman hatırlarsın.
2004’ün Aralık ayında Avrupa Birliği bizimkilere görüşme tarihi, müzakere tarihi verdi ve Ankara’da bir baktım ben. Ben de istihbarat başkanım. Gündüz zamanı havayı fişekler falan. Evet. Böyle havayı fişekler falan atıldı. Bunu hatırlatmak istiyorum. Çok zor günlerdi o günlerdi. Anlan Planı Kıbrıs Adası’na dayatıldığında yani Türk kesimine dayatıldığı zaman Allah rahmet eylesin, gani gani rahmet eylesin. Mücahitlerin en büyük rahaf denktaş dimdik ayakta durdu. Ama onu dahi etkisizleştirme ve itibarsızlaştırmaya çalıştırmaya çalıştırmış. Çok iyi hakkım var. Bu dönemin en güçlü dönemiydi. Evet. O dönem hükümetin yalpalama dönemiydi. Deniz kuvvetleri bize yetki verin. Biz bu adaların hiçbirinde Yunanistan’ın devlet uygulaması yapmasına izin vermeyelim. Siyasi iktidarlar izin vermedi. Bu mevcut hükümet, hayır Ecevit o dönemde bile yetki alamadı Deniz Kuvvetleri. Şimdi bizim şeylere bak. Ek delil klasörü denen rezil şeylere. Sahte deliller üretilmiş. Benimle ilgili 150 tane vardı yani.
Benim 210 tane falan. Çok senin rekorunu kimse kıramaz. Baktım ben diyor ki Avni Elgür Deniz diyor bugün diyor işte Kardak’la ilgili toplantı bilmiyor ya kardeşim. Bakıyorsun o tarihte ben yurt dışındayım. Onu bile yapamamışsın. Onu bile yapamamışım. Ama ağırlık merkezinin biri Kardak ve bu tip adalar. Niye? Sana şu mesajı veriyor. Sakın bunlara bir daha dalaşmayın. Şey yapmayın. Şimdi Türk halkı bu gerçekleri tabi ileride detaylarıyla öğrenecek ama büyük bir mücadele verildi. Hele hele o dönemde Yunanistan, Türkiye’nin bu gerilediğini görünce ne yaptı? O Türk kıyılarına yakın olan ada adacıklara gitti binalar yaptı. Cumhurbaşkanı bile gönderdi. Tapazları gönderdi. O bakımdan bazen hani meşhur laf var ya tarih insan hakkından yaratıcıdır diye. Doğru yani. Bazen tarihin yaratışından inanmamız lazım. Şu an Doğu Akdeniz Türkiye için çok ciddi bir kritik İngilizce zero sum game derler yani sıfır toplantı. Yani bu iş artık maalesef üzerek söylüyorum çözülecek bir şeyin dışına çıkıyor. Niye çıkıyor? Bu haydut devlet tek taraflı uygulamalar yapıyor. Şimdi Fatih Baf’ın 45 bin batısında şu sahada TP’nin verdiği bizim kıta sahnımız içinde. Barbaros Kıbrıs’ın güneyinde bu haydut devlet kalkıp tek başına Türkleri buradaki neredeyse 400 küsür bin Türk’ün hakkını çalarak burada bunları yapamaz. Türk devlet de diyor kardeşim ne yapıyorsun diyor burada diyor sen tek başına hareket edemezsin.
Al diyor ben de kendi gemi Kuzey Kıbrıs’ın emrine kiralattım bastırdı parasını. Git dedi Kuzey Kıbrıs burada benim için araştırma yap. Onu yapıyor Barbaros. İleride dilerim buraya da Yavuz’u gönderirler. Çözüm diyecektim ben de. Çözüm şöyle bir kere birinci çözümü söyleyeyim. Derhal federalist çözüm modelinden bizim uzaklaşmamız lazım. Bir bu. Yani federalist çözüm içerisinde bile bizim bu haydut devletle anlaşmamız mümkün değil. Devlet değil zaten. Şimdi dolayısıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bile demiyorum artık buranın adı Kıbrıs Türk Cumhuriyeti oğlum. Türkiye tanıyor mu bu haydut devleti? Tanımıyor. Cemilerini almıyoruz ya limanlarımıza. Güney Kıbrıs’a uğramış gemiler girip çıkamıyor. Güney Kıbrıs’ta işletmesi olan başka bayrağı olsa bile giremiyor. Ben öyle bir şey yaparım ki bir gecede Türk boğazlarından Güney Kıbrıs Rum gemileri geçerken güvenlik tedbirleri arttırılmıştır derim. Mesela Neçche’de benim egemenlik alanım değil mi? Adama derim ki kardeşim bekletiyorum seni. Türkiye’nin alabileceği pek çok adım var.
Şu an biz muhatap kabul etmiyoruz. Onun için gemi örneğini verdim yani. Muhatabımız değil adam. Yok kabul ediyoruz. Deniz Kuvvetleri komutanı temsilen 2007 yılında İsveç Şiştokolme Avrupa Deniz Kuvvetleri Komutanlar Toplantısına katıldım. Onur verdiler, yetki verdiler Tuamiral olarak orada gittim Türkiye’yi temsil ettim. Bir baktım Güney Kıbrıs o zaman üye olmuştu. Bunların denizcileri de geldi. Dedim burada dedim bunlar oturamaz. İngiliz bir Oramiral yönetiyordu. Adam kaldırttı adamları. Bu kadar şey. Tabii Türk subayının onurludur şu.
Evet. Savunma işbirliği anlaşmalarında Türkiye’nin en çok Avrupa Birliği ilerleme raporunda en çok şikayet neydi? İki konu vardı bu konularla ilgili. Türkiye AB’nin savunma kimliğinin geliştirmesine engel oluyor. Güney Kıbrıs’ta sürekli veto koyuyordu. Güney Kıbrıs Rum gemilerinin araştırmalarına mani oluyor. 2009 şeyinde açık bir maddeydi bu. Bir ay sonra hepimiz tutuklandık işte. Şimdi dolayısıyla bu Kıbrıs sorunu çözülmeden kolay kolay biz bu yetki alanın sorunu çözemeyiz. E şimdi efendim neymiş 400 bin Türk AB üyesi olacak.
Zaten 15 bin dolar milli gelir. Şu an Türkiye’den bile fazla. Efendim çok daha mutlu çok da. Peki 81 milyonun güvenliği, savunması, refahı, mutluluğu ne olacak? Biz burayı kaybettiğimiz zaman mavi vatanı kaybederiz. Her şeyi. Evet. Bak şu 5 parmakların üzerine yarın öbür gün Türkiye’nin her yerini vuracak füze sistemlerini koymayacağını garant edecek. Koyacağı yüzde yüz. Yüzde yüz koyacak. Fransa ile üst anlaşması yaptık. Adam şurada şu bölgede üst veriyor Fransa’ya. Olacak iş mi bunlar?
Yani federatif model şu andan itibaren bence artık hiçbir hükümet şu an çok iyi bir hükümet kuruldu orada. Ersin Tatar hükümeti. Türkiye ile ilişkilere çok önem veren biri. Mustafa Akıncı biliyorsun federalizmin yani federatif yapının şampiyonu ve son derece zararlı işler yapıyor. Türkiye’nin jöy politiğini mavi vatanın jöy politiğini asla göz önünde bile tutmuyor. Yani şu an Rumlara neredeyse yalvaracak düzeyde derhal buna son verilmesi ve Türkiye’nin Ersin Tatar hükümetinin 10 ay sonra da Cumhurbaşkanlığı seçimleri var.
Artık bu bağımsız iki devletli bir ada yapısına geçmesi lazım. Bizim devletimizin adı da Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Türk Cumhuriyeti olmalı. Bir ikincisi Umagaso yakınlarında bir üs bu üs geliştirilmeli. Orada zaten doğal bir liman var. Burada Türk Deniz Kuvveti Geçit Gale’de derhal bir hava üsü kurulmalı. Buna bir engel var mı? Hayır yok. Yok. Türk Sizalı Kuvvetleri’nin orada kolordu. Kolordu yok mu? Evet. Zaten 74’ten beri olması gerekmez miydi aziz kardeşim? Bir deniz üsü bir hava üsü. Evet bizim hala şu bölgede üzderek söylüyorum şu bölgede tershanemiz yok büyük bir tershanemiz yok. Ve bu tershanenin kararı 99’da milli güvenlik kurulu kararıyla alındı. Taş ucunda bir tershan. Neden uygulanmalıydı? Neden? Söyleyim sana. Alman vakıflarını arkasına alan gruplar maalesef içimizdeki bazı işler… Konrad Hazanigar’ı vesaire. Bir olur. Bir olur. Boh vakfı falan bir olur. O dönemde bir çevre hareketi bilmem ne iptal edildi. Ya düşün geleceğin en önemli diyoruz coöpolitik çekim alanı tershane yok. Hadi bakalım. Derhal kurulmalıdır. Derhal.
Diğer bir konu bizim derhal mavi vatan sınırlarına şuna uygun MEB’i ilan etmemiz lazım. FİD’i uygulamaları zaten şu an yapıyoruz. Ne yapıyoruz? Tatbikat yapıyoruz, sismik araştırma yapıyoruz, ruhsat veriyoruz, delme yapıyoruz. Adını koyalım o zaman. Bunun adını koyalım. O çünkü hangi kartla oynuyor? MEB’le. Suriye’yle derhal ilişkileri düzeltelim. Şu sınırı bir kere Suriye’yle yapalım. Bir de burada balık kaynaklarımız var bizim. Sadece Orkunos kaybımız, MEB ilan etmediğimiz için KOTA ilan edemiyoruz.
KOTA ilan edemeyince de giren çıkan gemileri karasuarı dışında engelleyemiyoruz. 400 milyon dolarlık bir balık kaybımız var. Bu da önemli. 400 milyon dolar. Tabii. Sadece bu Orkunos’ta. E buraya yabancı gemiler girip çıkıp alıyorlar. Bu da anlaşıldı mı? Şimdi dolayısıyla bizim Libya’yla şu sınırı, Suriye’yle şu sınırı, Kuzey Kıbrıs’la bu sınırı yapıp MEB’i derhal ilan etmemiz lazım. Şu an Türkiye’nin bütün enerjisi şu alana odaklanmalı. Sevgili Hocam deniz kuvvetlerimizin mavi vatan taktikatını izledik. Sonra deniz kurdu bir ay sonra.
Bu büyük ve inanılmaz bir rüsviç tatbikattı. Dünyada çok az ülkenin bunu yapabileceğini biliyoruz. Bak şöyle söyleyeyim. 98’de sen Öcalan’a sorgularken ben gemi kontanıydım. 99’un yazında da iki tane deniz kurdu yaptık. İkisi de çok muhteşemdi. Türk Deniz Kuvvetleri’nin ilk defa Orta Atlendirisi’ne açıldı. Preveze’den sonra ilk defa Türk Ateş Gücünün Malta’nın batısına geçtiği bir tatbikat. 1538-1998. Düşün. Kaç gemi katıldı biliyor musun? 80. Buna 115. Deniz kurdu’na 130. Bak bu işte buyurun.
Mavi vatan tatbikatındaki yayılma Türk Deniz Kuvvetleri’nin buydu. Muazzam bir yayılma. Bugün mavi vatanı ve Kuzey Kıbrıs’ı korumak Atatürk’e en büyük sadakattır diyorlar. Kesinlikle. Son olarak mevzular izleyicilerine söylemek istediğim bir şey var mı? Evet. Gençler 21. yüzyıl. Bütün dünyada deniz yüzyılı olacak. Ve deniz şu an insanlığın son cephesi. Her ülke denizlerine muazzam bir yöneliş aşamasına girdi. Sizin nesillerin en çok uğraşacağı olan, garanti veriyorum, denizler olacak.
O yüzden mavi vatanı ana vatan kadar sevin. Onu hep yükseklerde tutun. Onun için bedel ödememiz gerekirse de gözünüzü kırpmadan bunu ödeyin. Bir daha söylüyorum bugün mavi vatanı ve Kuzey Kıbrıs’taki Türk varlığını korumak Atatürk’e en büyük sadakattır. Cumhuriyet’e en büyük sadakattır. Hepinize mutlu ve güzel günler diliyorum. Bu arada bir şey daha söyleyeyim. Bir baba oğlun böylesine başarılı bir girişimde bulunması ve Türkiye’de bu kadar güzel izlenen Mustafa Kemal’in çizgisinde yayınlar yapan,
böylesine güzel bir bilgilendirme kanalı kurmalarını da tebrik ediyorum. Çok teşekkür ederiz. Ne mutlu bir şey oğlun için ne mutlu bir şey baba için. Çok teşekkür ederim. Gönülden söylüyorum. Çok teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar, sevgili Mevzular izleyicileri, çok doyurucu bir program olduğunu düşünüyorum. Arkadaşımız bizi kırmadı geldi kendisine. Çok teşekkür ediyorum. Sağ olun. Bunların hiçbirisini unutmamanız dileğiyle ve bundan sonraki programlarda yine böyle dolu dolu meseleleri, Türkiye’nin meselelerini anlatan ve çözüm ödelerini de dile getiren programlar yapmayı düşünüyoruz.
Benim moderatörlüğüm bu kadar. Oğuzhan Uğur izne göndermiştim. Oğuzhan Uğur da izinden döndü. İnşallah istediklerimizi sizlere aktarabilmişizdir. Hepinizi çok seviyoruz. Başarılar diliyoruz.
Hoşçakalın.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir