Ve Şimdi Pakistanlılar Neden Türkiye’ye Geliyor ?
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=v-9y36fofIM.
10 milyon sığınmacı, 5 milyon, hayır 8 milyon, 1 milyonu geri gidecek. Gidecek mi? Bize doğruyu söyleyin. Desek de ülkemizdeki gerçek sığınmacı sayısının ne olduğunu kimse bilmiyor.
Yarın ne olacağını da tam olarak kimse kestiremiyor. Ama Suriyeli ve Afgan sığınmacılara ek olarak beklenmedik bir göç dalgası da Pakistan’dan Anadolu’ya doğru başlamış durumda.
Pakistan’da hali hazırda bir savaş yok ve gidebilecekleri çeşitli ülkeler olmasına rağmen hedef adres bir anda Türkiye oldu. Ama neden? Nasıl bir hatanın ve bazı illegal sektörlerin ülkemizi Orta Doğu ve Asya’nın kaçak göçmen cennetine çevirdiğini izlerken parmaklarınızı ısra bilirsiniz.
Ama tüm bu olan biteni anlamamız için önce Pakistan’ı biraz tanımalıyız. Pakistan Hindistan’ın bir parçası iken 1947 yılında İngiliz egemenliğinin son bulması ile birlikte Hindistanlı Müslümanlar tarafından kuruldu. Nüfusun %97’si Müslüman olan ve İslam kurallarıyla yönetilen Pakistan son dönemlerin en merak edilen ülkelerinin başında geliyor. Bugüne kadar turistlerin Asya’daki uğrak noktalarından biri olmasına rağmen pek fazla gelişme gösterebilmiş bir ülke değil. Ne ekonomik sorunlar ne de siyasi yolsuzluklar ülkenin peşini bıraktı. Kuruluşundan günümüze neredeyse hiçbir zaman tam anlamıyla siyasi bir huzur yaşamadı. Seçimle göreve gelen hükümetler görevden alınabiliyor ya da halk ayaklanmasıyla kanlı isyanlar yaşanıyordu.
Örneğin Pakistan Halk Partisi lideri olan Benazir Bhutto seçim çalışmaları yürütürken iki kez El-Kaeda tarafından bombalı saldırıya uğramış toplam 160 kişi ve Benazir Bhutto böylelikle öldürülmüştü.
2022 Nisan ayında da başbakan görevinden politik çatışmalarla bir şekilde düşürüldü. Tüm bunların üzerine 220 milyonluk nüfusu da ekleyince ülke tam bir kaos ortamına dönüşüyor. Düşünün ki bu nüfusa rağmen askeri ücret 500 Türk lirasını zor görüyor. Söz konusu durum bu olunca Pakistanlılar da çareyi başta Avrupa olmak üzere çeşitli ülkelere göç etmekte buluyor. Yeni hedeflerinden biri ise Türkiye. Aslında Pakistanlıların yönelimleri başlarda Türkiye değildi.
Pakistanlı göçmenlerin genellikle tercih ettiği yerler, Suudi Arabistan, Arap Emirlikleri, İngiltere ya da Amerika olmasına rağmen kendi ellerimizle onları Anadolu topraklarına çekmeyi başardık. Evet kendi ellerimizle. Bunun birkaç nedeni var. Örneğin son dönemlerde Pakistan’da Türk vatandaşlığının yüzü rakamlara satıldığı ortaya çıktı.
Hatta televizyon ve internet reklamlarında 100 ülkeye vizesiz giriş, emeklilik hakkı gibi ürün pazarlarcasına Türk vatandaşlığının satıldığının duyulması toplumda sansasyon yarattı. Çeşitli ekonomik yatırımla Türkiye’de vatandaşlık satın alabiliyorsunuz. Hatta 400 bin dolar değerinde bir gayrimenkul satın alarak da kendiniz ve ailenizi Türk vatandaşlığına geçirebiliyorsunuz.
Dünya genelinde bunun benzer örnekleri de var. Örneğin geri almamak koşuluyla 750 bin euro ödeyerek Malta vatandaşı olabilirsiniz. Avusturya’da 6-7 milyon euro risk sermayesi yatırımı gerekiyor ya da vakıflara 2 milyon euro’luk bağış yapmalısınız. Ama durum bizimki olunca vatandaşlık satışı pek de masum ilerlemiyor. Maalesef 400 bin dolar verip vatandaşlık alamayacak olan Pakistanlılara çok çok düşük rakamlar karşılığında vatandaşlığımızın satıldığı bunun da sanki 400 bin dolar verip emlak satın almış gibi gösterilerek yapıldı ortaya çıktı. Sadece Pakistan’da değil, Libya, Mısır gibi birçok Arap ülkesinde de benzer reklamların yayınlandığı hatta Türk pasaportunun kargoyla gönderilmesi görüntülerinin de reklamlarda kullanılarak uluslararası kimliğimizin ayaklar altına alındığını gördük. AKP eski milletvekili ve Recep Tayyip Erdoğan’ın eski doktoru Turhan Çömez,
adamlar neredeyse vatan geminin malları diyecekler tanıtımlarda çok yazık şeklinde paylaşımlarda bulunmuş ve durumun vehametine dikkat çekmişti. Ama hala Türk vatandaşlığının bu topraklarda satışlık devam ediyor. Pakistan’da yapılan tüm bu teşvikler ve ülkedeki yoksulluk durumu onları Türkiye’ye gitmeye yönlendiriyor. Tabii ki Pakistanlıların gelişi sadece katikulliyle vatandaşlık satın alıp yapılmıyor. Yollarda Afgan sığınmacıların arasına karışıp savaş mağduru gibi gelenlerle birlikte büyük çoğunluğu Türkiye’ye turist olarak gelip bir daha dönmeyenler de var. Pakistanlı yetkililerin açıklamalarına göre Türkiye’deki kaçak Pakistanlıların büyük çoğunluğu turistik yolla gelip geri dönmeyenlerden oluşuyor.
2011’deki Suriye krizinden önce Pakistanlılar kaçak göçmenlik güzergahında Türkiye’yi transit olarak kullanıyordu. Esas gitmek istedikleri yer Avrupa ülkeleriydi ve onları burada tutan da yoktu. Ancak artık kalıyorlar ve bunun en önemli nedeni maalesef Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 16 Aralık 2013 günü imzalanan geri kabul anlaşmasından kaynaklanıyor. Bu anlaşma nedeniyle Türkiye’ye gelen herhangi bir sığınmacı Avrupa’ya geçemiyor. Geçmeye çalışanlar geri gönderiliyor ve doğal olarak bizim başımıza kalıyor. İsterseniz bu anlaşmanın bazı maddelerine bakalım nelermiş. Yunanistan adalarına geçen yeni düzensiz göçmenler Türkiye’ye iade edilecek.
Adalara ulaşan göçmenler uluslararası hukuk kurallarına göre kayıt altına alınıp sığınma talepleri, bireysel işleme konulacak. Talepleri dayanaksız bulunanlar Türkiye’ye iade edilecek. Türkiye Deniz ve Kara Güzergahlarından Avrupa Birliği’ne yönelik yeni yasa dışı göçmen akışını önlemek için her türlü önlemi alacak. Avrupa Birliği ve komşu ülkelerle iş birliği yapacak.
Türkiye’ye mültecilere sağlanan ödenek dahilinde 3 milyon euroluk bütçenin ödenme süreci hızlanıp, 2018 sonuna kadar 3 milyar euro ek fon sağlanacak. Anlaşmanın özeti şu. Türkiye Kara ve Denizlerinden Avrupa Birliği sınırlarına hiçbir yasa dışı göçmen geçmeyecek, geçenlerde yakalanıp Türkiye’ye iade edilecek.
2013’te imzalanan ve 2016’da yürürlüğe giren anlaşma nedeniyle Suriye, Irak ve İran üzerinden gelen göçmenler ve sığınmacılar, Avrupa’ya geçişlerine biz izin vermediğimiz için bize kaldılar. Halbuki hem Pakistanlılar hem de diğer birçok göçmenin esas amacı Türkiye’de kalmak değil Avrupa’ya gitmekte. Onları başlarından def eden Avrupa bizi buna mahkum etti. Ve biz de bu anlaşmaya seve seve imza attık. 2013 yılında bu anlaşmanın Türk halkı tarafından hoş karşılanması için medya yayın organları büyük bir propaganda yapmış ve sığınmacılar bizim ülkemizde kalacak demek yerine bu anlaşmayla Avrupa’ya Türk vatandaşları için vize kalkacak denilerek halkın tepki vermesi engellenmişti. Ama sonunda ne oldu? Türklere vizeler tabii ki kalkmadı ve Türkiye dünyanın en kalabalık sığınmacı nüfusuyla baş başa kaldı. Ayrıca bu anlaşmayı imzaladığımız için yarın bir gün yeni göç dalgasında yine sığınmacılar bize kilitlenecek. Bu anlaşmayı imzaladığımız için Avrupa’ya gitmek isteyenlere sınır kapılarımızı açamıyoruz.
Çünkü böyle bir durumda çok yüklü ekonomik yaptırımlara maruz bırakılabiliriz. Hadi geçmiş olsun. Tüm bu nedenlerden dolayı Avrupa’ya geçmek isteyen Pakistanlılar geçemedikleri için Türkiye’ye yerleşiyor ve buraya alışıyorlar. Şu anda ülkemizde ne kadar Pakistanlı kaçak göçmenin olduğuna dair net rakam verilemiyor. Ancak sayının gün geçtikçe artan oranlarda ilerlediğini görüyoruz. 2020 yılında yakalanan Pakistan uyruklu kaçak sayısı 13.487, 2021’de 16.133 olmuş. Bunlar geçtiğimiz iki yılda yakalanan sadece kaçak sayısı. 2022’ye dair veriler henüz netlik kazanmış değil. Ancak 18.000’de çalışma izni bulunan Pakistanlı mevcut. Aslında Avrupa sınırlarımızı açsak gidecekler. Çünkü Pakistanlılar da Türkiye’de durmayı pek istemiyorlar. Ama açamıyoruz. Düşünsenize biz televizyonlarda Yunanistan’a Avrupa’ya her türlü atarı gideri yapıyoruz. Ama binlerce kilometre uzaktan gelip Yunanistan’da yakalanan göçmenler Türkiye’ye postalanıyor. E hani nerede kaldı bu atarlı politikalarımız? İstanbul’da ev piyasasının Türkiye’nin ortalamasının üzerinde bir artışta olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Bunun nedenlerini anlamak için konuya başka bir açıdan bakmanızı istiyorum. Mekanda Adalet Derneğinin yaptığı araştırma kapsamında İstanbul’da internet üzerinde 38.829 adet kiralık konut mevcut. Bunların ise yaşanabilir standartta olanı sadece 800. İstanbul’daki yabancı sayısı ise resmi verilere göre 1.305.000 gayri resmi verilere göre ise 2-3 milyon arasında. Ve kira fiyatlarındaki artışın temel nedeni çok büyük bir bölümün sığınmacı ya da kaçak göçmen olarak gelenlerden kaynaklanıyor. Bu yüzden maalesef birçok insan başını sokacak yer bulamıyor. Bakın burası İstanbul’un sevilen ilçelerinden olan Kadıköy’ün ortalama sokaklarından biri ve bu gördükleriniz depo ya da ahır değil ev. İnsanların yaşadığı ve gün boyunca neredeyse hiç güneş görmediği evler.
Kiraları ise minimum 5000 liradan başlıyor. Bu standartlarda bir evi ancak 6.500-7.000 lira civarında bir rakama şansınız varsa bulabilirsiniz. Şaka yapmıyorum bu evler insanların oturmak için sırada beklediği evler. Muhtemelen sağlık sektöründe son birkaç yıl daha karşınıza birçok engel de çıkmış olabilir.
Randevu bulamamış ya da gittiğiniz hastanelerde malzeme olmadığı için özel hastanelere yönlendirilmiş olabilirsiniz. Bunlar hepimizin başına geliyor. Bunun da önemli nedenlerinden biri ülkemize gelen sığınmacıların sağlık masraflarının devlet tarafından karşılanıyor olması. Yani siz ücretli muayene olurken sığınmacılar herhangi bir ödeme yapmadan muayene olabiliyor.
Kısaca bakamayacağımız bir nüfusun sorumluluğunu almak ülkemizdeki zaten zor süreçte olan düzeni çok daha kötü bir hale getiriyor. Eski bir milletvekili ise şöyle bir açıklama yapmıştı. Sığınmacılar ücretsiz tedavi olmuyor. Onların tedavi ücretlerini Sağlık Bakanlığımız karşılıyor. Sığınmacı konusunda medyanın rolü nedir? Durumun en tehlikeli yanı da fonlanan medya kuruluşlarının yaptığı propaganda.
İlk zamanlar Suriyeli sığınmacılar ülkemize gelirken muhafazakar gazeteciler başta olmak üzere birçok medya kuruluşu, Türk halkını o günlerde idare edebilmek için biz Ensar’ız, Suriyeliler ise muhacir benzetmesi yapıyordu. Hatta bununla kalmayıp Suriyelilerin savaşın sonunda geri gönderileceğini, bu nedenle bir süre daha idare etmemiz gerektiğini dikte ediyorlardı. Ancak tabii ki bu söylemlerin yalan olduğu aklı başındaki herkes tarafından biliniyordu. Ne sığınmacılar muhacir ne biz Ensar’dık ne de Suriyeliler geri gidecekti. Tüm bu söylemler 2013 yılında imzaladığımız geri kabul anlaşmasından dolayı bakmak zorunda kaldığımız sığınmacıların toplum nazarında da kabulünü sağlamak için yapılan propaganda idi. Ve bu ancak dini söylemlerle toplum vicdanına dokunarak yapılabilirdi. Medineli Ensar, Mekkeli muhacirleri ki sayıları sadece birkaç yüzlü evlerinde ağırlamıştı. Eğer sizde muhacire benzettiğiniz sığınmacıları evinizde süresiz olarak misafir edecekseniz ancak o zaman dürüstlüğünüze ve samimiyetinize inanırım. Aksi halde bu topluma yalan söylediniz demektir.
Muhacir Ensar benzetmesinin dışında yine fonlanan medya kuruluşları halk üzerinde baskı oluşturabilmek için sığınmacı sayısının çok fazla olduğunu ve büyük bölümünün gitmesi gerektiğini savunanlara faşist yaftası yakıştırarak insanların tepki gösterme ya da düşüncelerini söylemelerinin bile önüne geçmeye çalıştılar. Ve bunu yapmaya devam ediyorlar. İnsan ilişkilerinde belirli yöntemler vardır.
Bunlardan biri de eğer karşıdakini susturmak istiyorsanız ona genel yargılar üzerinden ithamlarda bulunma yöntemidir. Tepki gösterenleri din düşmanı ya da faşist olarak yargılamak tam olarak da budur. Dostlar bu basın organlarının tek amacı sığınmacıların Avrupa’ya gitmemesi ve bizde kalması için yaptığımız anlaşmayı toplum nazarında kabullendirmek olduğunun umarım farkına varmışsınızdır.
Fakat dünyadaki en kalabalık sığınmacı nüfusuna bakmak ve beslemek zorunda olmayı kabullenmemek ne faşistlik ne din düşmanlıdır. Aksine aklın yoludur. Hiçbir ülke böylesine büyük bir güvenlik tehditiyle karşı karşına kalmayı göze alamaz. O nedenle Avrupa zaten sığınmacıları kabul etmiyor. Bu basın kuruluşları ise sığınmacıları sınırlarından içeri sokmak yerine bizim ülkemizi kitleyen Avrupa’ya değil de bize faşist diyor. Ne kadar da haksızlığı uğruyor halkımız. Ek olarak Pakistanlı ve Afgan göçmenlerin tamamına yakının genç erkeklerden oluştuğunu da özel olarak belirtmek istiyorum. Basın kuruluşlarının propaganda için kullandığı söylemlerden biri de Anadolu coğrafyasının her zaman göç alan bir bölge olduğu ve bunun normal karşılanması gerektiğidir. Yalanın bu kadarına da pes diyorum. Dünya tarihinde böylesine büyük ölçekli göçler çok ender görülmüş olmakla birlikte göç dalgasına maruz kalan bütün büyük imparatorluklar da bu nedenle yıkılmıştır. Roma İmparatorluğu dahil. Şimdi ise Pakistanlılar bize kurtuluş savaşında bilezik göndermişti. Biz iki millet, üç devletiz söylemleriyle Pakistanlı göçmenlerin kabulüne yönelik bir propaganda yapılıyor medyada. Aklı başında olanlar tabi ki de bu propagandalara gülüp geçiyor. Şimdi sığınmacı konusuna farklı bir yönden bakıp bu işin aslında nasıl köle tüccarlığına dönüştüğünü sizlere göstermek istiyorum. Sığınmacıların önemli bir kısmı Türkiye’de kayıt dışı istihdam yaratan sektörlerde çalışıyorlar. Asgari ücretten çok daha düşük rakamlara inşaat, tekstil gibi alanlarda kaçak olarak çalıştırılan sığınmacılar günde 14-15 saat gibi mesaiye tabi tutulabiliyorlar. Bu nedenle gönderilmeleri devlet tarafından da bir noktada istenmiyor. Yapılan Ensar muhacir benzetmelerini hatırladınız mı? Ben Medineli Ensar’ın Mekkeli muhacirlere böyle bir uygulama sunduklarını hiç sanmıyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise yakın zamanda yaptığı bir açıklamada Suriye topraklarında 13 yerde 200.000 konut inşa edilmesini sağlıyoruz dedi.
Bu şekilde 1 milyon kadar Suriyelinin geri dönebileceği düşünülüyor. Kendi insanımız ülkemizde başını sokacak ev bulamazken 200.000 konut yapmak ne kadar doğrudur bunu sizlere bırakıyorum ama bu işin sonucunda ne oldu biliyor musunuz? Suriye Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaptı ve bu projeyi doğal olarak geri dönmesi planlanan 1 milyon Suriyeliyi kabul etmeyeceklerini ifade etti.
Kısaca bu da elimizde patlayacak gibi görünüyor. Suriye’deki iç savaşla başlayan Türkiye yönelik göç dalgası Afgan ve Pakistanlılarla devam ederken 2013 yılında Avrupa Birliği ile imzaladığımız geri kabul anlaşmasıyla durum kalıcı olacak gibi görünüyor.
Umarım Suriye Savaşı’nın ve ileri öngöremeden yaptığımız anlaşmaların Afganlardan sonra Pakistanlıları da buraya çekerek nasıl ülkemizi dünyanın göçmen avuzuna çevirdiğini anlatabilmişimdir.
İlk Yorumu Siz Yapın