"Enter"a basıp içeriğe geçin

2022 Nobel Fizik Ödülü alan çalışma ne ortaya koydu? | Teke Tek Bilim

2022 Nobel Fizik Ödülü alan çalışma ne ortaya koydu? | Teke Tek Bilim

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=j5TQcO8kNJ8.

Tekir Tek. Tekir Tek. Tekir Tek. Tekir Tek. Tekir Tek. Tekir Tek. İyi akşamlar değerli izciler, hoş geldiniz TKT Gülmeme. Bu akşam önemli bir şey konuşacağız. Allah’tan YouTube var izleyemeyecek kadar uykunuz geldiği zaman yarın YouTube’dan izleyebilirsiniz. Diyelim konuyu Zaten genellikle de YouTube’dan aylar boyu izleniyor, hatta yıllar boyu programlar. Bu akşam önemli bir konuyu konuşacağız. Nobel verildi biliyorsunuz. Fizik alanındaki Nobel’li belli olduğu sahipleri. Üç önemli fizikçiye paylaştırıldı. Aslında bu Nobel’i alması gerekenlerin bazıları ne yazık ki mefta olmuş vaziyetteler. Bu da bilimin ne kadar garip bir şey olduğunu gösteriyor. İğneyle kuyu kazıyorlar. Kuyu kazmaya başlanan veya kuyuda suyun olduğu yeri bulanlar ve orayı kazmaya başlayanlar ne yazık ki suyu bulamadan gidiyorlar.
Sonunda birisi suya ulaşınca hayatta kalanlara Nobel veriliyor. Bu da 1930’lardan beri süren bir tarışma bir meseleydi. Einstein’ın uzaktan ürkütücü eylem dediği. Onu bile korkutan garip bir şeydi bu mesele. Kuantum doğanıklığı denen söylemesi bile zor benim açımdan. Birazdan bunu konuşacağız. Niye kazandılar, ne yaptılar, ne buldular ya da neyi bulamadılar ya da kimin yanılığını ispatladılar da bu kadar önemli bir iş becermiş oldular. Bunları konuşacağız. Konuklarımın birini tanıyorsunuz. Erkan, Erkcan Hoca. Sürekli bizle beraber zaten konular konuştu. Hocam hoş geldiniz. Hoş bulduk. Ümumanızı yazarken çok zorlandık. Hangisini kullanacağımızı? Boğazçı, şimdi bir de şey çıktı. Atom enerjisi kurumu benzeri bir yapının başına geçtiniz şimdi bir süre. Türkiye Enerji Nükleer Maden Araştırma Kurumu. Onun içerisinde bir enstümüz var oradayım. Onu yazamayabiliriz. Hava vurulduğu için çok uzun çünkü.
Kadir Durak Özi Üniversitesi Möngesi Kuvveti Öğretim Üyesi, Kubitrium kurucusu. Kubitrium ne hocam? Kubitrium, kubit kuantum bitin kısaltması. Şirket. Şirket. Yatırım var bu konuda. Var mı başka benzeri Türkiye’de? Bir tane geçen hafta kuruldu. Sizinki daha eski ama. Evet, ilk yuvaydı. Onu da konuşacağız ne yaptığınızı da. Ve Profesör Doktor Zafer Gedik. Hocam hoş geldiniz, şeref verdiniz. İlgiyat edinisi burayı daha önce almak istemiştik. Kısmet olmamıştı tatilinde. Elimizden hatırlamıyorsam. Esen Ercan Alp Hoca ile beraber. Ama bugün ölmüş. Samar University Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi. Bu konuda Türkiye’deki en önemli isimlerinin başında geliyor. Birincisi dersem haksızlık etmişim. Açak korkarım. O yüzden demiyor ama en önemli biri değil. 2022 Nobel Fizik Ödülünü 3 bilim insana kazandı.
Aspek, Glauser ve Zellinger yaptıkları deneyle çok önemli bir fiziksel teorisini ispatlayıp, bir başka iddiayı da çürüttüler. Bir anlamda Einstein’ın yanıldığını ispatladılar. Bu açıdan da çok önemliydi. Biliniyordu ama kanıtlanamıyordu değil mi hocam? Evet. Ne oldu bir anlatsanıza? Allah aşkına ben yarım yabancı bilgimde pek anlatamıyorum. Ne oldu?
Niye buraya geldi iş? Tamam şöyle başlayalım istersen. Nasıl istersen öyle başlayalım. Bu 1920’lerde kuantum mekaniği ile ilgili bir matematik oluşturuluyor yavaş yavaş. O matematiğin bize söylediği değişik kısımlar olduğunu fizikçiler sonra görmeye başlıyorlar. Diyorlar ki bir dakika burada bir deneyi açıklayan bir matematik oluşturuyoruz ama bu matematik bize başka tuhaf şeyler de söylüyor.
Başka beklenmedik, insanın normal sağduysa ters düşen bazı şeyler olacağını söylüyor. Bunların bir kısmını o dönem deneleri iyi açıklayabildiğimiz için hasıra alt ediyoruz veya tartışıyoruz ama felsefi tarafı bir kenarda dursun deniyor. Sonra hakikaten somut olarak bu konuyu ciddi almamız gerekir diyen kişilerden bir tanesi Einstein. Bu işte Niaz Borla falan epey bir atışmaları var bunların işte kuantum mekaniği şöyle eğer biz evrenle ilgili bu söyler falan filan gibi bunları tartışıyorlar. 1935’te bunu bir somut herkesin anlayabileceği şekilde bir makaleye döküyor Einstein. İki kişiyle birlikte Einstein, Podolsky, Rosen. Bu EPR makalesiyle geçiyor.
1935’teki EPR makalesine hemen Niaz Borla… Bu makale ne diyor? Bu makale ne diyor? Şimdi şöyle başlayalım belki en hani kuantum deyince insanın aklına ilk gelen ne var? Heisenberg değil mi belirsizlik diye bir şey. Heisenberg belirsizlik ne diyor? Bir sistemle ilgili bir ölçüm yapmak istiyoruz. Diyelim ki bir cismin konumunu ve hızını ölçmek istiyoruz. Bu ölçümlerden birini yaparsam diğeriyle ilgili hassasim tem bozulur diyor.
Yani ikisini birden muhteşem hassas… Ya yerini belirle versin ya hızını belirle versin. İkisini birden belirleyemezsin. Evet. Şimdi bunun başka bir kısmı daha var. Eğer ki yerini çok çok hassas belirleyecek olursan hızıyla ilgili her şeyi kaybedersin. Hızını çok hassas belirsen de konumuyla ilgili bilgini kaybedersin. Şimdi bu hani Heisenberg’in belirsizlik ilkesi olarak ortada var. Şimdi bu şimdilik idare edelim bundan dediğimiz sırada. Bu EPR’deki arkadaşlar diyorlar ki ya bir dakika bunun dışında bir önemli kısım daha var.
Aynı matematik elimizde birden fazla parçası olan bir sistem varsa diyelim ki iki elektron veya iki foton, iki parçalı bir sistem. En basit bunu düşünelim. Böyle bir sistem varsa bu sistemin bir tarafıyla ilgili diyelim ki momentumunu ya da hızını ya da konumunu ölçelim. O zaman bu tarafta bu ölçümü yapmamız sistemin öbür parçasıyla ilgili de belirsizliği devreye sokacak diyor. Yani mesela diyelim ki buradan bunun konumunu ölçtüğüm zaman bunun da konumuyla ilgili bir bilgeye devreniyorum. Bunun dolayısıyla momentum bilgisini kaybetmemle, hız bilgisini kaybetmemle bunun da hız bilgisini kaybediyorum. Şimdi bu ilk başta matematiğinde var bunda ama mesela 1926’da Heisenberg’in kendisi falan bu özelliği konularak bir hesaplıyor. Helium atomunun bir şeylerini hesaplıyor. Onun için böyle dikkatlerini bir yerde geliyor ama o EPR’de diyor ki ya bir dakika diyor. Yani bu sistemi hele bölecek olursak, uzaklara götürecek olursak yani bir aradayken tamam bu problemi bahsetmiyordu da bunu kilometrelerce hatta. Milyarlarca kilometre. Milyarlarca kilometre uzağa götürsek de aynı matematik diyor ki bu durum aynen geçerli olması lazım. Yani bir şekilde bizim burada yaptığımız bir ölçüm ondan 100 milyarlarca kilometre uzaktaki sistemin diğer parçasında o an etkiliyor olması lazım.
Yani bununla ilgili benim okutum en güzel şey şöyle diyordu. Elimizde bir para var. Biz o parayı böldük ve Turas’ı elimizde. Burayı attığımız zaman Turay’a öbür taraftaki 2 trilyon kilometre terliyorsa yazın gelecek video. Evet, evet gibi. Bu tabii şey hani ilk başta şöyle düşünebilirsiniz yani mesela bu paraları baştan öyle bir ayarlamışızdır ki içinde bir mekanizma var. Hayır yolda değiştir parayı, havada dokun yine gidiyor. Evet yani kesinlikle hani nerede olursa o etkileniyor. Şimdi hani ilk başta tabii bu Einstein falan bu EPR’deki arkadaşlar diyor ki bir dakika belki bunun şöyle bir çözümü vardır. Bunlarla ilgili sistemin o paranın içerisinde gizli bir algoritm var. Mesela diyor ki bir taraftaki şöyle bir şey olursa beni böyle dürterlerse yazı göstereyim ya da böyle dürterlerse Turay göstereyim belki öyle bir mekanizma var. Başlangıçta bu 2 sistemin 2 parçası birbiriyle ilk görüştüğü sırada anlaşılır aralarında.
Diyor ki beni böyle dürterse yazı yap seni de böyle dürterlerse ben de Turay yapacağım belki aralarında anlaşılırlar. Böyle bir anlaşma varsa yani onların bizim fizikçi olarak ya da insan olarak ölçemediğimiz bilemediğimiz ama kendi aralarında bir anlaşmaları gizli bir parametreler gizli bir algoritma varsa o algoritma sayesinde tekrardan bu problemi çözebiliriz diyor Einstein ve arkadaşları.
Sonra ama bu halde yazdıkları makale öyle kalıyor. Ama orada Einstein’ın meşhuru bir öfke var Tanrı zaratmaz. Evet. Bununla ilgili söylüyor değil mi? Tanrı zaratmaz evet bununla ilgili söylüyor. Yani buradaki en büyük argüman aslında şu.
Einstein’ın özel görevlilikte hani 1905’te en ünlü olmasını sağlayan ilk adımlardaki makallerindeki söylediği şey ne? Herhangi bir sistem ancak uzayda çevresindeki şeyleri etkiler. Bir sisteme uyguladığımız bir şey mesela bir yere bir düğmeye bastık. Bu düğmeye bastığımızda bunun çevresine bilgi en fazla ışık hızıyla yayılır. Eğer ışık hızının daha ulaşamadığı kadar uzakta bir yerdeysek orada düğmeye basıldığının bilgisini yok. Onun için etkileyemez. Şimdi buna yerellik deniyor. Bu yerelik prensibi özel görevlik arkasından da genel görevlik gelecek. Einstein’ın en önemli dünya bilme katkılarından bir tanesi. Şimdi dolayısıyla bu kadar kritik, bu kadar faydalı bir sürü şeyi çok kolay açıklayan bir sürü deneyin çözümlenmesini sağlayan bu kadar sade bir prensibin savunucusu olarak geliyor.
Ve ondan sonra diyor ki böyle bir sistemi ayırdığımızda burada ölçüm yapmanın o kadar uzaklardaki bir yere etkisi olmasını ben kabul edemem. Düşenli teorisine aykırı. Evet. Çünkü o bilgi orada ışıktan hızlı gidiyor. Evet. Dolayısıyla da hani Tanrı zarartmaz derken şunu kastediyor. Buradaki yazı turanın nasıl davranacağı ile ilgili bir yerde bir şey yazılı olmalı. Biz bilemesek bile. Bunu bir kuralı olmalı.
Ve o kural sayesinde bu arkadaşlar uzaktan birbiriyle haberleşiyormuş gibi görünmeliler diyor. Dolayısıyla böyle bir başlangıç noktası var 1935. Önceden programlanmış olmalı ki bu olsun yoksa bu haberleşme hızı mümkün değil demek istiyor. Aynen aynen. Peki hocam sonra bunun üzerine. Şimdi bunu kimse uzun dünye dokunmuyor bildiğim kadarıyla. Sonrasında bel’e kadar. Evet. Yoksa dokunuyor mu? Aslında var. Çok önemli ara aşamalar var. Bel de daha önce bilinen bir töreni daha güzel anlaşılabilir hale getiriyor.
Fakat arada bir şey var bu olaya dolaşıklık diyoruz. Orada bir terim konusunda dokunmama müsaade edin. Dolunukluk kullanan da var. Ama dolaşıklık ortak geçmişe ait iki parçacık arasında oluşan bir şey. Dolayısıyla Türkçe’mizdeki işte paydaş, yoldaş, karındaş, kardeş gibi ortak bir şeye benzerliği var. Bir başka şey sadece bu terimin çevirmemiz gerekmiyor. Mesela iki parçacı dolaştıran mekanizmalar var. Zeylinger zaten ödül alma gerekenler. Bir tanesi bu Zeylinger’in. Buna dolaştırıcı diyoruz. Pek dolandırıcı demek istemeyiz. Bu bir terimle ilgili. O yüzden ben dolaşıklık kullanıyorum. Ama bu terimler zamanla maalesef başka yerlerde oturabiliyor. Onu bir kenara koyalım. 1935’te Einstein Podolsky Rosen’ın gözlenmediği bu olayı David Bohm çok daha basit bir hale
getiriyor. Konum, momentum gibi şeyleri bir yana bırakalım. Tam verdiğiniz örnek gibi. İki tane top var. Birisi siyah, birisi beyaz. Ayırdık. Bu siyahsa bu beyazdı, bu beyazsa bu siyattı diyoruz. Bu kadar basit. Fakat kuantum mekanide bunun böyle olmadığı anlaşılıyor. Bu seneki Nobel Bell Töremi’nin teşcili.
Bell Töremi de bu topların renklerinin ayrıldıkları yerde yani kaynaktan çıkarken paydaş olarak çıktılar, dolaştılar. Birisi sağa, birisi sola giderken hangisinin hangi renk olduğunu bilinemediğini ispatlıyor. Matematiksel olarak ispatlıyor. Daha sonra… Yani siyah ve beyaz ayrılmadılar. Siyah beyazı da siyah beyazı olarak ayrılmadılar. Aynen ve bunun önceden bilinemeyeceğini,
beleçsizliği gösteriyor. Arkasından Ale-Aspé, Klauser deneyleri. Önce Klauser geliyor. Onun daha iyisini Aspé ve arkadaşları yapıyor. Göstermiş oluyorsunuz deneysel olarak. Şimdi daha belki basit bir dille söylemek gerekirse kuantum teorisi olasılıklar üzerine kurulmuş. İhtimaller, ihtimaliyetler.
Peki bu teoriye biz bilmiyoruz ama ileride birileri bizim çocuklarımız, torunlarımız yeni şeyler keşfederek bir şeyler katarak acaba bu olasılıkları ortadan kaldırabilirler mi? Bizimkiler zamanında bunları bilmiyorlarmış ama bakın bunları koyarsak deterministik olarak daha bir şeyi gözlemlemeden bulabiliyoruz gibi bir yere gelebilirler mi? Bell teoremleri, eşitsizlikleri bunun olamayacağını gösteriyor.
Dolayısıyla kuantum mekanindeki rastgelelik mutlak bir rastgelelik. Bir de Einstein’ın şu an seyircilerimiz görüyordur benim sık sık kuantum mekaninin monelizası dediğim bu solway konferansı resiminde ortada oturuyor. Borla bu tartışmalarından en çok meşhur olanlardan bir tanesi sonunda çözdüm, belirsizlik fikresini ihlal ettim diyor. Bir kutu içerisindeki ışık tanecinin dışarı çıkışıyla ilgili bir paradoks öneriyor.
İlk kez bor o dev adam zorlanıyor ve cevapsız olarak eve gidiyor. Ertesi gün çözümle geliyor. Çözüm Einstein’ın genel görecelik teorisinden geliyor. Yani yükseklik değişiminde zamanın hızının değişeceğini kullanarak bir daha kuantum mekaninin doğruluğunu ispatlıyor. Einstein’ın o meşhur lafı da tam bu sırada söyleniyor. EPR makalesinden önce aslında Tanrı zaratmaz fakat EPR’ye türü yani bu siyahsa bu beyaz
bu yeşilse bu mavi neyse o korrelasyon kullanarak karşı tarafa haber gönderelemeyeceğin ispatını da Tanrı’nın çok çok iyi zaratması sayesinde yapabiliyoruz. Yani burada bir ölçüm yaptığımızda bu mutlak bir rast gelir. Mükemmel bir sistemde %50 olasılıklı siyah %50 olasılıklı beyaz çıkıyor. Bu %49.999 olsaydı ışıktan hızlı haber gönderebilirdik.
Işıktan hızlı haber gönderip göndermemek böyle bir insanlara çok fantastik bir şey gibi geliyor. Ne olacak yani biraz daha hızlı olsun biraz daha yavaş olsun. Alt tarafı bir sayı değil mi? Bu uç o kadar kolay değil. Onun mutlak değeri de o kadar önemli değil. Herhangi bir sayı doğru. Ama bakın görecilik kuramı özel görecilik kuramı bize çok önemli bir şey öğretiyor. İki farklı noktadaki olayların kronolojik yani zaman sırlaması yoktur. Örneğin ikiz alalım. Şinasi ve recai ellerinde birer tane spin olsun. Bunlar üzerinde ölçüm yapsınlar veya kutuların renkleri ve bir başka gözlence ortak arkadaşları diyelim ki Yeşim’de şinasi ve recaiye bakıyor olsun. Yeşim’in hızına bağlı olarak önce şinasi ölçüm yapar sonra recai veya önce recai sonra şinasi veya ikisi aynı anda yapar. Dolayısıyla farklı yerlerdeki olayların sırlaması yoktur. Bu kuantum mekaniğinde maalesef bazen unutuluyor görecilik kuramı. Bu ölçüldüğünde aynı anda bu da belli olur deniyor. Bu fizinin en temel teorilerinden bir tanesinde ters. Bu cümle yanlış bir cümle. Dolayısıyla sıralama yok. Peki ne olabilir? Örneğin recanın çaktırmadan şinasi yanına geldiğini düşünün ve birisinin öbüründen önce olduğunu düşünün. Hangisinin önce olduğu öneme değil. Eğer iki uzak olay birbirini etkiliyorsa aynı zamanda iki farklı zaman da birbirini etkiliyor demek ki.
Yani siz henüz gelmemiş bir geleceği veya geçmiş bir olayı etkiliyorsunuz demektir. O yüzden bir noktadan bir noktaya kuantum mekaniği veya başka bir teoriyle haber gönderememek çok çok çok önemli. Ve beleçsizlikleri bunu ilk kez uzayda ortaya koyuyor. Bu üç deneyici değişik aşamalarda bunun uygulamalarını ve denesel ispatı. Ne diyor? Bel tam olarak ne diyor? Genel burada yapılan bir ölçümün para örneğinden başladık oradan gidelim. Kuantum mekaninde paralar sadece yazı turu olmak zorunda değil. Üstünde örneğin hangi darphanede vasıl da yazılmıyor ama o bilgi olsun. Ya da vasıl da yıl olurdu eskiden hala var sanıyorum. Örneğin çift yıl veya tek yıl olsun. O da iki tane. Başka sorular da sorabiliriz. İşte burada iki uzak nokta arasında örneğin bunun paranın yazı turu olmasına bakmakla üstündeki basın tarihinin tek mi çift olduğuna bakmak arasında burada yapılan yazı turu deneyinin sonucu değişiyor. Belçisizlik bunu gösteriyor. Ama bu yolla bu olay tamamen rastgele olduğu için ve tırnak içerisinde tanrısı Zaratti için dünyanın en mükemmel evrenin en rastgele olayı olduğu için buradan buraya işaret gitmiyor. Gösterebiliyoruz. Beleşitsizliği aslında ilk kez bir anlamda daha önceki Cohen-Schpecker teoremi dediğimiz bir teoremin basit hali. Yani A’nın değeri A büyüklüğün değeri yazı turu’yu da bırakalım daha basit konuşalım. A’nın büyüklüğü B ile mi C ile mi ölçüdüne bağlı olarak değişiyor.
A’nın mutlak bir değeri yok. Bağlamsal yani kiminle birlikte ölçüdü ve bağlı. Tam bir şey anlar gibi olmuştum anladım onu. Bu aslında şey bel teoreminin altında yatan şey daha önce tam aynı yıllarda ama biraz daha önce oluşturmuş Cohen-Schpecker teoremi denilen bir teorem. Burada bu makalinin yazarlarından bir tanesi farklı bir şekilde gerçekten bir teolojik yani ilahiyat sorusu soruyor. Biz bunu bilmiyoruz ama tanrı bilebilir mi? Neyse andır onların tanrısı soran kişinin. Bunun olamayacağını gösteriyor çünkü bunu varsayarsak A’nın değeri burada çok uzak bir noktada onu etkilemeyecek bir noktadaki B ve C’den bağımsız olmalı. Çünkü deney buradan buraya ışığın giderek harcayacağı süreden daha önce tamamlanıyor. Mesela bir saniye de ışık buradan buraya gidecek biz deneyi yarım saniyede yapıyoruz.
Bir saniye de gidecek bir saniye de yapıyoruz. Dolayısıyla bu bunu hayatta etkileyemez diyoruz ama deney sonucuna baktığımızda A, B ile başka C ile başka davranıyor. Farklı değerleri çıkıyor. Farklı çıkmasın aynı çıksın dersek bel eşitsizliği bel teoremi bize bunun doğru olmadığını söylüyor.
Küçük bir şey de eklemeye müsaade edin, bel teoremi bizlere insanlığı çok uzak noktadaki olaylar Einstein Podolsky Rosen’de özellikle Einstein bahsettiği bu uzaktan etkileşime bir anlamda bir göstergesi olduğu için insanları çok etkiliyor. Mesafeler bizi çok etkiliyor. A bakın kuantum mekaniği birbirinden çok uzak noktadaki olayları birbirine bağlıyo deniyor.
Fakat özel görecelik kuramı bize ne der uzay ve zaman yoktur uzay zaman vardır. Kronspeker teoremi bu özelliğin sadece bu 2×2, 4 boyutlu sistemde de 3 boyutlu sistemde de doğru olduğunu söylüyor ama bel bu problemi ya göremiyor ya da çözemiyor. Bu problem belden 40 yıl sonra Kliyaşkocan Binicool’u Szymoski tarafından çözüldü ve yine Nobel’e layık görülen Zeilinger tarafından ilk kez yapıldı. Tahmin ederim Nobel ödü terimde. Bu eşitsizlik evet Türkiye’de Birkent’teki maalesef şuan hiçbiri olmayan bir ekip tarafından fizik ve matematikçiler tarafından geliştirilmişti. Dört yazarı var bunun Alexander Szymoski maalesef makale yazıp gönderdikten bir hafta sonra hayatını kaybetti. Kliyaşko matematikçi matematik çok çok önemli işler yaptı ama. Orada mı Birkent’teydi? Evet Birkent matematik’teydi ama şu sağlık sorunlarının nedeni artık orada değil sanıyorum Rusya’ya döndü. Bu arada bu 2 bilim insanı da bugün bir Ukrayna Rusya olayları yaşıyoruz. Daha önce duvar yıkıldığı zaman yaşanan olay sonucunda Tübitan desteğiyle Türkiye’ye gelmişlerdi. Çok faydalı bir programdı o. Ortadaki 2 kişi de Sinem Binici oğlu artık fizikle uğraşmıyor bildiğim kadarıyla. Yurtdışında Muhammed Ali Can da aynı şekilde kriptografiyle uğraşıyor. Almanya’daydı son haberleştiğimizde. Ama Zeilinger yine bu eşitsizin önemini anlayıp ilk kez deneyini yapıyor. Bu eşitsizlik ne yapıyor? Belli bir anda bir deney yaptığınız ve bir sonuç buldunuz. Bu sonucu tam eminsinizdir.
Bu sonucu bulduktan sonra ileriki bir zamanda yapılacak bir ölçümü bu sonucu değiştirmemesi lazım. Tıpkı burada çok uzak mesafeden birbirini etkilememesi gibi. Ama bu eşitsizlik daha sonra yapılacak ölçümün buradaki ölçümü etkilememesi varsayarsak bunun yine doğru olmadığını gösteriyor. Zamanı bozuyor. Değil. Yine işaret gönderilemiyor. Yani geçmişe veya geleceği. Aynı şeyler yine burada da var.
Ama kandüm mekaniğinde bu değerin tek başına mutlak olmadığını buna da bu kez A diyelim. A’dan sonra B mi C mi ölçtüğümüze göre A’nın değerini ayrı ayrı yani A ve B yoktur. AB vardır. A ve C yoktur. AC vardır. İkisi bir bütün oluşturur ölçümde dememiz gerektiğini söylüyor. Bugünkü Nobel’de belki bu çok vurgulanmadı çünkü bu Nobel daha çok dolaşıklık üzerine BEL türemine atmışlardaki türem üzerine bu konu KCBS’ye henüz sanıyorum yeterince hazmedilmedi. Çünkü aynı şeyi zamanda gösteriyor. Eğer BEL türemleri ve deneyleri uzayda birbirinden uzak noktalar arasındaki Einstein değişiyle uzaktan etkileşimi gösteriyorsa bu da geçmiş ve gelecek arasında etkileşimi gösteriyor. Zamanın düşürdüğü bu. Evet. Aynen söylediğiniz gibi. Hocam bununla ilgili bilim teknikte bir şey çıkmıştı galiba bir güzel bir yazı hani şeyler okuyabilirler. İzleyiciler belki bulurlarsa. Ne diyorum? Yani bu hocamın anlattıklarını şey biraz daha ayrıntısıyla okumak isteyenler için yani ana hatlarıyla hocam anlattı zaten de enteresan bir sonuç yani gerçekten Türkiye’den de böyle bir şeyin çıkmış olması da ayrıca gurur verici tabii. Zaten bildiğim kadar sizden vermiştim onu da. Bu Nobelan hocaların hepsi hemen hepsi ikisi galiba Türkiye’ye gelip de konferans vermişler. Evet öyle rastlantılar oldu. Bir tanesi yani sondan başlarsak Zalinger bizzat gelmişti Asım Barut hocamızın anısına yapılan bir toplantı oluyor konuşma. Orada konuşma yapmıştı İstanbul’da. Aynı zaman dediğim gibi bu KCVS eşitsizliğinin de neyini yaptı. Aleyaspen’in grubunda bu deneyi yapan yani beleşitsizliğini tartışmasız bir noktaya kadar tartışmasız ilk deneyini yapan grupta Filipp Grange’ye var o da bizim COVIC dediğimiz kuantum optik ve bilişim toplantılarımız oluyor. Orada davetli konuşmacımız da iki sene önce Nobel alan değil ama o ekipler birisi. Fakat az bilinen bir şey var onu sohbetimizde arkadaşlarımızla konuşuyorduk. Einstein Podolsky Rosen’ın Rosen’ı da benzer şekilde İstanbul’da bir seminer vermiş. Eskiler ne kadar eski yani 70-80 olabilir. Cihan Saçlıoğlu hocamızdan bunu öğrenmiştim. Cihan Saçlıoğlu hoca deyince aklıma şu geldi. Geçen programınızdan sonra geçen haftaki iki Ali hocayla yaptığınız programdan sonra ben tam ona bakarken YouTube’da Nobel programı çıktı.
Ocağına bastım tam onu dinlerken telefonum çağda olsaydı demek ki Cihan Hoca da takip etmiş. Duydum mu haberi dedi çünkü yıllardır bu ekibin en azından Ali Aspe neden almadı hala Nobel’i diye konuşuyordu ve onun gerçekleşmesi üzerine aramış. Seyircilerimize lefşunu da paylaşmak isterim bu üç isim yani Nobel’ler verilir insanlar şaşırabilir
ama bu üç isim Aspe, Klauser ve Zalinger uzun süredir konuşulan bir üçlüyüdür. Beklenen bir Nobel zaten. Beklenen bir Nobel’di ve bundan bir sene önce de aynen bu liste üzerine çekilmiş bir videoyu sosyal medyada bulabilirler. Bir şey diyeceğim galiba. Ben şey diyecektim bu şimdi böyle bir sanki çok derin ve felsefi yorumlara çok açık
bir konu tartışıyorum. Böyle hani izleyiciler açısından şunun altını çizmek lazım. Böyle felsefi derinliği olan bir şey olduğu için de kısmen fizik dünyasında da özellikle ikinci dünya savaşından sonra böyle birazcık uzakta tutulmuş yani. Evet yani böyle çoğu fizikçinin pek fazla girmediği ya hesabını yapıyoruz nasıl tutuyor. Fazla bunlara kafa yormayın dediği bir konu bu ama tabi sonrasında buna kafa yordukları
için de işte bin bir türlü yeni teknoloji çıktı işte. Kuantum bilgisayarlar, kuantum kriptografi vesaire. Dolayısıyla hani eğer ki bir yerde dikkatleri dağıldıysa izleyicilerin şaşırmasınlar. Fizikçilerin de bir dönem baya dikkatini dağıldırmış. Kadir hocam şimdi bir şey merak ettim. Kuantumla ilgili işte burada SNL Cenerpü Hoca gelmişti. O bizi kuantum mekaniğinin uygulama alanlarıyla ilgili olarak çok net ve hoşgelen anlattı. Hayatında ilk defa kuantumla ilgili bu bir şeymiş hissine kapıldığım gündür o gün. Çünkü ondan önce bunu niye öğreniyoruz ki bilmeseydi olur neviyle böyle bir ne diyeyim ahmakçı yaklaşımım vardı. Şimdi bu neyi değiştiriyor yani böyle bir şeyi bilmek, bu Nobel’in verilmesine dolan ispat. Neyi değiştiriyor, uygulamada neyi değiştiriyor fizik uygulamada?
O videoyu ben de izledim daha doğrusu yayını izledim. Orada anlatılan uygulamalar aslında birinci kuantum devrimi diye geçer. Yani o NMR cihazları, işte lazer diyotlar, diyotlar ve transistörler vs. Bunlar aslında birinci kuantum devrimidir. Şu an biz ikinci kuantum devriminden bahsediyoruz. Bunun teknolojik uygulamaları aslında gündemde. Bu beleşitsizliğiyle kuantum haberleşme mesela.
İşte az önce bahsedilen dolanık parçacıkların uzaktan birbirleriyle kuantum korülasyonlar göstermesini anahtar dağıtımı yapıp o anahtarı kriptografik haberleşmede kullanıyoruz. Bu tam olarak dolanık fotonlarla yapılabilen bir şey. Hatta bu da 90’lı yılında. Yani biz yapıyoruz, uydudan da yaptık deneylerini yaptık. Bu hani uzayda da yapıldı. Çünkü o da ayrı bir konu hani kuantum, çekim ile uyuşmuyor, problemler var. Tam bir teor olmayabilir mi gibi tartışmalar da var.
Dolayısıyla biz hani uydu gönderip uzayda bu dolanıklık yani beleşitsizliği ihlali deneyini yapmak istediğimiz zaman teoriciler göremeyebilirsiniz işte o yer çekim dalgalanmalarından dolayı göremeyebilirsiniz demişlerdi. Ama gözlemledik gördük dolayısıyla uzayda da yani o etkilenmiyor ondan o kadar. Bunun uygulamaları ne olur kısmında? Öncelikle şeyle başlayayım isterseniz. Bu beleşitsizliği ihlalin deneyici için anlamı nedir? Bizim için filtredir. Mesela dolanık fotonları gönderdik uzak mesafelere. Doğalınlık foton ne demek? Dolanık foton şu demek ben şey örneğini veriyorum. CM İkizleri örneğini veriyorum. Rahmetli Kemal Sunal’ın bir filmi vardı. İkiz Kardeşler var. Yok yok İkiz Kardeşler var. İşte birisi kabadayı diğerisi biraz daha bankada çalışıyor falan. Birinin üstüne işte nane limon dökülüyor. Öteki Allah diye bağırıyor falan böyle. Hani aralarında bir ilişki var. Dolanık parçacıklar arasında böyle bir ilişki var. Ama burada şunu düzeltmek lazım. Einstein neden yanıldı sorusunun da aslında cevabı. İki tane parçacık yok aslında burada. Bunlar fizikte tek bir non separable state diyoruz. Hani ayrılamaz durum. Aslında orada tek bir nicelikten bahsediliyor. Dolayısıyla bu parçalıkların birisi diğer ile ilişkili. Bunu haberleşmede kullanabiliyorsunuz. Kuantum görüntüleme de kullanabiliyorsunuz. Şimdi yeni bir kavram var kuantum internet. Kuantum internet de kullanabiliyorsunuz. Birçok farklı uygulamalar var. Ne fark ettiriyor internette veya… Kuantum internet aslında bir internet değil. Sadece örnek veriyorum işte IBM, Google bir tane çip üzerinde.
Örnek veriyorum 500 tane kubit yapmaya çalışıyor. Kubit oradaki işlemci gibi düşünebilirsiniz. Bunun yerine işte bu Avrupa Birliği’nde yapılan bir proje bu. Amiral Gemisi programı. İşte 3 kubit İstanbul’da, 5 kubit Ankara’da. 8 tanesi İzmir’de. Bunlar herhangi bir bağlantı olmadan konuşuyorlar. Dolanıklığı kullanarak da işte bel eşitsizliğine bağlanıyor. Sanki aynı yerdeymiş gibi yani yerellik yok ya. Dolayısıyla sanki aynı yerdeymiş gibi toplamda kaç oluyor? 3, 5, 8, 16.
16 tane kubit sanki bir aradaymış gibi hesaplama yapabiliyorsunuz. Dolayısıyla Avrupa’nın… Ve aynı anda yapıyorlar bunu. Evet. Avrupa’nın geneline yayılmış bir kuantum bilgisayarı düşünün. Bir hesap yapılıyor ama… Bütün bilgisayardan kuantum bilgisayarı, dünyadaki bütün bilgisayarın birbirliği ile haberleştiği düşünün. Onunla ilgili şöyle bir uygulama var. Yüksek frekanslı ticaret mi deniyor trading? Amerika’da özellikle çok yaygın bu. Orada bir kuantum fiberatta kuruldu Wall Street’e. Kuantum haberleşmede kullandığımız dolanık fotonlarla…
Çok hızlı bir şekilde, hani 10 milisaniyelerin bile önemi var orada. Dolayısıyla hızlı bir şekilde… Kriptografik haberleşme yaparaktan oradaki işlemleri daha hızlı yapmaları mümkün oluyor. Bunu bilmek… Yani bu ispatlanmazsa da ete bunu yapabiliyorduk o zaman. Bunun bir faydası olmadı. Bereşitsiz ihlali deneyinin bir faydası olmadı. Bereşitsiz ihlali deneyini biz deniciler şeyde kullanıyor. Mesela işte fotonların birini size gönderdim, birini Zafer Hoca’ma gönderdim.
Dolanık oldukları için sizin normalde aynı anahtarı elde etmeniz lazım. Diyelim Erkcan Hoca’m oraya girdi ve sizin fotonlarınızı ölçtü. Ölçtüğünün aynısını size göndermeye çalıştı. Artık o gelen fotonlar ikiz değil. Sadece birbirine benzeyen fotonlar. Hani ikiz örneğini vermiştik ya. Dolayısıyla artık siz aynı şeyi elde etmiyorsunuz. İşte birini üzerine çay dökülüyor, çekip öteki bağırmıyor. Dolayısıyla biz burada kriptografik haberleşme yaparken araya birisi girdiği zaman… İki tarafında haberi oluyor araya birisi girdi diye.
Bunu nasıl yapıyoruz? İşte Ekar 91 protokolünde beleşitsizliği ilerleyen deneyi yapıyoruz. Değer iki ile iki kökük yarasını yani 3.8 arasında bir değer çıkarsa kuantumdur. Yani korrelasyonlar bozulmamıştır. İkinin altındaysa araya birisi girmiştir ve kırmaya çalışıyordur. Protokolu iptal edin çünkü dinleyen var. Dolayısıyla %100, kriptografik anlamda %100 bir güvenlik sağlıyor.
Benzer şekilde bunun şeyde uygulamaları var, görüntüleme ve algılama tarafında uygulamaları var. Yakın zamanda işte daha doğrusu yeni başlayan kuantum lider projesi var. Savunma sanayi başkanlığı tarafından yaptığımız. Orada da hem görünmez hem de kandırmaya karşı dirençli bir kuantum lider yaparak……drone güvenliği sağlamak üzerine bir proje bu. Peki biz bunu nasıl anlıyoruz? Kandırma yapılamama özelliği nasıl anlıyoruz? Yine beleşitsizliği ihlali yapıyoruz. Beleşitsizliği ölçümü yaptığımız zaman, bel ölçümü yaptığımız zaman……bir algoritma sonucunda iki ile iki kökük arasında bir değer çıkması lazım. Bu çıkıyorsa tamam gerçekten karşıdan bir isim geliyor ve bizim gönderdiğimiz fotonlar ondan sekeyip geri geliyor. Onun altında bir değer çıkarsa birisi bizi kandırmaya çalışıyor. Güvenlik ihlallerini ölçmenin en kolay yolu. En kolayın ötesinde fizik kanunları tarafından korunan yok.
Yani evren buna izin vermiyor. Araya birisi girdiği anda siz araya birinin girdiğini çıkarabiliyorsunuz ve şey yapamıyorsunuz. Yani bu acaba bir mekanik bir yöntem bulayım, mühteşem bir mühendislik yapıp da araya bir şey gireyim diyemiyorsunuz. Çünkü fizik kanunları sizin… Sizin bir algoritma yazmanıza gerek yok. Bunun için kendi Doğa yazmışlar temmuz korumayı. Bununla ilgili alt şeyini oluşturmuş.
Doğa böyle alt yapıyı vermiş. O alt yapıyı da uygun şekilde kullanabilecek olursak araya kimsenin giremediği tam güvenli şey olmuş oluyor. Bildiğim kadarıyla hocam Doğa’da dolanıklık yok. Ya da bizim kullanabileceğimiz bir dolanıklık yok. Bildiğim kadarıyla. Biz bunu laboratörde kendimiz yapayro olarak yapıyoruz. Hayır prensip olarak ama. Yok yok gerçek anlamda bildiğimiz fotonlar hani ölçeceğimiz fotonları…
Şöyle bir şey var tabi ne bileyim şey olabilir elektron, pozitron bir araya gelip işte ortaya iki tane foton çıkardığında o fotonlar dolaşık şekilde çıkıyorlar. Dolayışıklık Doğa’da var ama… Düşünerek mi söyledin? Yani şu anlamda elbette o anlamda söylemiyorum. Çünkü beleşli sizinini Yakir Aharnov belden daha önce doktor atezinde yapmıştı. Bu şekilde değil. Aynen bu problemi inceliyor. Pozitron ve elektron bir araya geliyor momentum poruması için iki foton çıkıyor. Sonra bu çıkan fotonların polarizasyonlarını inceliyor. Bunların baştan kaynakta belirlenemeyeceğini fark ediyor. Aslında belden önce bu olayı görüyor. Fakat hepsi yakın tarihler. Sanıyorum tezi 57 idi. Arada Cohen-Schneider tövbe geliyor sonra bel geliyor. Şey dolaşıklıkla ilgili şöyle bir aktarma yapalım.
Dolayışıklık dolaşıklık aktarması aslında bu. Dolayışıklık bir tür kuantum kanalı. Yani bir kuantum sistemiyle başka birisi ancak bir dolaşık çift veya dolaşık çiftlerle bir bütün olabiliyor. Klasik olarak buradaki bilginin buraya gitmesi mümkün değil. Bunu telenakil diyoruz. Telenakil için de bu dolaşıklık gerekiyor. Zaten Zeynep Gül’ün ilk yaptığı yani o Nobel gerekçelerini okursanız,
katkılardan bir tanesi bu telenakil deneyi de gerçekleştirmek. Bir anlamda ışınlama. Kuantum ışınlaması ama telenakil diyoruz. Orada bu kuantum hattı gerekiyor. Bir başka şey, kuantum dolaşıklık aktarma dediğimiz. Ben Kadir hocamızla dolaşığım. Kadir hocamız aynı zamanda Erkcan hocamızla dolaşık. Sonra bir numara yapıyor, kendisi aradan çekiliyor. Erkcan’la beni dolaşık hale getiriyor. Bu çok önemli. Böylece uzun bir kanal kurmuş oluyoruz.
Bir de bu kuantum sistemleri çok uzun yaşamıyorlar. Birçok yaz dışarı ile etkileşim sonucu kuantum özelliklerini kaybediyorlar. Kuantum özelliği ne demek? Yani aldığımız bir sistem mesela yazı tura veya üst üste binme, süper pozisyon dediğimiz yazı ile turanın karışımı bir durumda. Bunun kuantum bilgisinin korunmasını istiyoruz. Örneğin bit klasik bilgiler 0-1 olurken bunlar 0 ile 1’in karışımı birçok şey olabiliyor.
Bir şey oluyor, matematiksel bir büyüklük bu. Bu bilginin kalmasını istiyoruz. Dışarı ile etkileşim sonucu bu kendi liğinden 0 ile kendi liğinden 1 olabiliyor. Yani bütün emeğimiz heba oluyor. Oraya yazdığımız bilgi, orada yapılan işlem yok olabiliyor. Bunun korunmasını istiyoruz süre kısa. Bu sırada biz eğer bunu alır da bakıp aynısından bunu yok edip bir daha yaparsak, aynısından bunu yok edip bir daha yaparsak bu süreye uzatabiliyoruz. Bunları da tekrarlayıcı diyorsun.
Değil, bunu yok edip aynısını yapıyoruz dedim. Çünkü kuantum mekaninin temel tiyorumlerinden bir tanesi kopyalanamazdık. Yani bir durumu, kuantum durumunu, onu yok etmeden iki tane, üç tane yapamıyorsunuz. Yapılsaydı yine ışıktan hızlı haberleşebiliyoruz veya geleceğe ya da geçmişe haber gönderebiliyoruz. Bunlar böyle çok ince…
Geleceğe veya geçmişe haber gönderebiliyoruz gibi anlaşılıyor bu teore. Bir daha söyler misiniz? Geleceğe veya geçmişe haber gönderebiliyoruz gibi anlaşılıyor. Eğer kopyalama olsaydı? Şu anki durumları göstermiyor mu bir yandan? Demin ilk konuştuğumuzu mu söylüyorsunuz? İkisi farklı şey. Burada bahsettiğimiz eğer herhangi bir kuantum durumunu kopyalasak birçok sorunumuz çıkacaktı. Işıktan hızlı haberleşme vesaire.
Ben törenindeki uzaktan veya KCBS törenindeki zamandaki uzaktan olaylarda başka bir şey gözlüyoruz. Orada kuantum ilintilerinin klasik mekanikte düşündüğümüzden daha öte olduklarını görüyoruz. Bu kadar konuşmuşken isterseniz şu sayıyı da söyleyelim. Demin Kadir Hoca’mız ağzından iki kökeki ila bazı sayılardan bahsetti. Yerli tam milli olmasa bile, yarı milli KCBS eşitsizliği için bunu söyleyelim.
A, 1, 2, 3, 4, 5 tane sayı düşünün. Bunlar artı bir ya da eksi bir oluyor. Bunları sele ile çarpıyorsunuz birbirine. Artı ile artının çarpımı artı, eksi ile eksi çarpımı da artı ama farklı işarısı eksi çıkar. Peki 5 parmağa 5 tane sayı yazarsak, artı yedi eksi, bu sayı en küçük kaç olur? Parmak hesabı derler ya tam parmak hesabı. 1, artı, eksi, artı, eksi, artı koyun, bakın 2 artı geliyor. Ne yaparsanız yapın bu sayının eksi 3’ün altında olamayacağını görürsünüz biraz oynayınca.
Fakat kuantum sisteminde bu eksi yani 5-4,5 tam değeri, eksi 3, 90, 97 gibi bir sayıları düşüyor. Dolayısıyla A demek ki bu baş parmağın işaret parmağı mı, serçe parmakla mı birlikte ölçüldüğüne göre değeri farklı çıkıyor demek. Bu da ama bunu ölçtükten sonra yapılacağı için, bunu zaten ölçtüm diyoruz biz, bunu sonra yaptığımız halde onu etkiliyor gibi düşünüyor.
Ama tam böyle değil, bu bir yorumlama. Sonuca bakalım, teorimin ne yaptığını bakalım. Fakat ben arada lafa girdim, Kadir hocamızın bahsettiği konuyla ilgili olarak dolaşıklık, zaten bütün o metinde de bunu görebilirsiniz 2022 Nobel ile ilgili, kuantum enformasyon kuramının kaynığı, zenginliği gibi bir terim kullanılıyor.
Bunu da anlamışız. Haberleşmede, kuantum bilgisayarlarında, anahtar dağıtımında, benzetimcilerde, simülatörlerde hep bunu kullanıyoruz. Bu arada bunun örnekleri hani pratik hayatta kullanılmaya başlandı hali hazırda. Yani işte kuantum bilgisayarlar falan duyuyoruz ama, Ama daha kuantum güzel olan yok galiba. Ya belli bir seviyede var ama ben daha pratik olarak mesela 2004’te ödülü alan Zeilinger’in ekibi, daha 2004’te sanırım Viyana’da bir bankayla, Avusturya bankasında öyle bir şeyle bir anlaşma yaptı. Ve de şey, bankanın bir veri şey ne deniyor işte, o 2007’de 2004’te direkt bankadan 3000 euro mu ne bir parayı bir hesaptan bir hesaba aktarmayı,
bu hiçbir şekilde araya girilemeyen yöntemle başardı. Ve de o 3000 euroyu da banka Zeilinger’in hesabına yapıyormuş hani bir çeşit aynı zamanda destek vermek için. Pratik’te 2004’den itibaren hani bankalar bunu yapabileceğine dair örnek oldu. Sonra 2007’de bu sefer Cenevre’de, Nicolas Gizin diye bir başka şey var fizikçi, o da bu grubun iyi öğrenen örneklerinden bir tanesi, onun ekibi de şey, Cenevre’de bir oylama verilerinin aktı. Nasıl işte bu elektronik oylama sistemini kullanıyorlar, veriyi ana merkeze yollamayı bu sistemle yaptılar.
Özetle hani herhangi bir şeyi çok iyi korumak istiyorsak, herhangi bir veriyi bir yerden bir yere gittiğinde kimsenin araya girmeden emin olmak istiyorsak bu yöntemi kullanabiliyoruz. Bu arada tabii o az önce söylediğiniz işte kopyalanamazlık denilen kısımla da bu aslında direkt örtüşü çok basit düşüncek olursak, ben zaten araya girdiğimde gelen bir bilgiyi aynen kopyalayabilme becerim olsa,
araya girdiğimde hiç ruhunu doyurmadan buraya girerim, kopyasını alır size yollarım. Ama kopyalanamaz olması, bu quantum durumların kopyalanamaz olması, araya girdiğim anda onu bozmama sebep oluyor. O yüzden de hani şeylerin hepsi işte zamanda, mekanda temel bildiğimiz bir sürü fizik kuramı bir arada böyle çok sıkıp yapı oluşturuyor. O yüzden de bu kadar da güvenebiliyoruz yani hani bir saçmalık yaptığında çok yani bunu ben çözebilirim ya da araya girdim şunu yapabilirim dediğinde aslında birkaç yoldan fiziğin her tarafı senin elini kolunu bağlamış durumda hiçbir şekilde önüne geçemeyeceğin güvenli bir sistem olduğunu böyle garantilemiş oluyorsun. Orada bir not düşmek isterim ben hocam yan kanal saldırıları her zaman mümkün.
Bu kriptografik bir iki tane yan kanal saldırısı yaptık mesela bu kırılamaz dediğimiz sistemi kırdık iki farklı şekilde makail olarak yayınladık bu akademik çalışma olarak. Orada yaptığımız şey şuydu, günün sonunda biz fotonlarla yapıyoruz bunu ışık parçacıklarıyla ve fotonları bir detektörle ölçüyorsunuz. Detektörle ölçtüğünüz zaman gelen fotona karşılık bir tane elektronik bir darbe, pals oluşturuyor ve bunu oluştururken bir elektromagnetik raziasyon yaydığını fark ettik.
Çünkü yüklü parçacık ivmelendiği zaman elektromagnetik raziasyon yayar. Bu prensiktan bu diodların Türkçesini bilemeyeceğim junctionlarında kavuşma noktası kavuşma noktası kavuşak orada ivmelendiği zaman bir raziasyon yayması lazım. Ve hesapladık onu bir baktık ne kadar da ciddi miktarda yayması lazım. Sonra onu algılayabilecek bir anten yaptık. Ondan sonra duvarın arkasından yani belli bir mesafeden o raziasyonu ölçtüğümüz zaman tek foton geldiği zaman biz ondan haberdar olduk.
Dolayısıyla sistem hiç dokunmadan arka taraftan dinleyip aynı anahtarı klonlamış olduk. Mesela bu bir yan kanal saldırısı. Yani sisteme bir şekilde uzaktan ya da yakından fiziksel olarak müdahale edebiliyor. Müdahale etmeniz gerekiyor. Ama tabi bu şöyle bu kuantum anahtar dağıtımının tabi ki sonu değil. Bir şey bulunduğu zaman ona hemen önlemi de zaten aynı makalde şöyle şöyle önlem alınabilir diye de açıklıyoruz. Ama yan kanal saldırıları mümkün yani. Ama hani netleştireyim yan kanal gene bizim bildiğimiz klasik bir şeylerle ilgili yani kuantum kanalının üzerinde bir şey yapamıyorsun. Yan tarafta ne olup ne bittiğine bakman gerekiyor. Tabi insanoğlu hani yaratıcı bir şey sonuçta bir şekilde çevresinden dönmeye çalışıyorsun ama anahtar… Aslında problem hep şeyde oluyor. Kuantum bilginin klasiğe döndüğü yerde yine aslında problem var. Yani baktığınız zaman foton detektörleri… Kuantum bilgiyle klasik bilgi arasında fark nedir?
Süper pozisyon. Kuantum bilgiyi ölçmediğiniz zaman süper pozisyon durmuyor. Yani aynı anda işte örnek verirsek hem yukarı doğru dönüyor. Yani şöyle dönüyor yukarı doğru hem de aşağı doğru dönüyor. Siz ölçünce bir tanesi oluyor. Bir tanesi yukarı bir tanesi aşağı oluyor. Yani aslında bu şey ünlü Schrödinger kedisi durumu evet yani bu kadar bizim bu yaşadığımız makroskopik dünyada aynı anda iki yerde görmüyorsunuz beni değil mi?
Yani her şeyin tek bir yeri var. Tek bir işte durumu var. Ama az önce sordunuz ya siz de hani Kuantum olunca Kuantum bilgi nasıl oluyor? İşte Kuantum sistem bu aynı anda birden fazla durumda olma özelliğine sahip. Onu kaybettiğimiz bir yerde kaybediyor olmamız lazım. Çünkü hani sonuçta burada bakıyoruz. O özelliklere sahip atomlar, elektronlar, işte temel tanecikler falan var. Ama yukarı geldiğimizde bunların hiçbirisini biz gözlemiyoruz.
Demek ki yolculukta bir yerde o küçücükten yukarı doğru gelirken bu bir şekilde kayboluyor. O nasıl kayboluyor başka bir tartışma konusu. Ama özetle sistemi çevresiyle etkileştirdiğimizde bu özelliğin kaybolduğunu o Kuantum özelliğin kaybolduğunu fark ediyoruz. Çok kaba hatlarıyla.
O yüzden de az önce Zafer hocamın belirttiği hani korumaya çalışıyoruz işte o Kuantum bilgi kaybolmasın, Kuantum durumunu kaybetmeyelim dediğinin bir şeyi bu. Makroskopik sistemle, büyük sistemle, bizim insan boyutundaki sistemle askeri şekilde etkileştirecek işlem yapıp sonrasında ölçüm yapıyoruz. O işlem yapılırken de aradan bir şeyler oluyor.
Zorca şey şey diyor, bu Nobel’in verime geliştirdiği olarak bunu makroskopik ölçekte kanıtladılar diyor. Ne demek makroskopik ölçekte kanıtladılar? Oğudaki makroskopik mesafe açısından yani beleşsizlik ihlalini giderek daha uzak mesafelerden… O ne mesafe Oğuz? Yani şu an bir santim, bir kilometre, bir milyon kilometre…
…mikroloji şey mesafesi de yani uzayla haberleşme mesafesinde olduğumuza göre o uzaklıkları düşünebiliriz. Fakat siz makroskopik deyince o başka bir şekilde de anlaşılıyor. Demin Erkcan hocanın bahsettiği noktada bir ekleme yapmak isterim. Kuantum mekaniği nerede bir tip de klasik mekanik başlıyor sorusu bundan 50 yıl önce başka cevaplanıyordu, bu yıllarda başka cevaplanıyor. Çünkü Zaylinger İstanbul’a geldiğinde seminerde bahsettiği şey atom değil, moleküllerin girişimiydi. Yani 70 tane atomdan oluşan, karbon atomundan oluşan birisi 60 olunca şey tam futbol topu oluyor aynı şekil. Dikiş yerlerine bakarsanız bunlar bir elektron gibi, bir ışık taneci, foton gibi girişim yapıyor, dalga gibi davranıyorlardı.
Orada hatta şöyle bir soru cevap geçmişti konuşmamızda. Biz burada neye bakıyoruz? Aslında o topun tam orta noktasına, merkezine bakıyoruz. Dolayısıyla büyük cisinden aslında nesine baktığımıza bağlı olarak kuantum özelliği görebiliyoruz. Aradan bir herhalde 10 yıl ya da öyle bir süre geçmişti. MIT’den bize bir astrofizikçi geldi.
Gravitasyonel dalgaları gözlemeye çalışıyorlardı ve bir anten inşa etmişlerdi. Yanlış hatırlamıyorsam bu 40 kilo civarında bir makroskopik bir şey neredeyse bizim kadar. Ama bunu o kadar iyi yalıtmışlardı ki ve bunun kütle merkezin hareketine bakıyorlardı. Ve bu hareketin kuantum mekaniksel davranmaya başladığını söylemişti. Yani o kadar dışarıdan yalıtmışlar ki belki tek tek atomlara, moleküllere baktığınızda klasik gibi gözüküyor bize.
Ama nesine baktığınızda yani bir başka örnek vermek gerekirse büyük bir belki bir gök cisminin, kütle merkezinin bile böyle davrandığını görebiliriz ve bu konuda bazı hesaplamalar var. Bu tür sapmalar olabilir mi diye. Kuantum mekaniklerinde bittiğini bilmiyoruz ve gözüken o ki yıllar içerisinde gelişime baktığımızda böyle bir bittiği yer yok.
Aslında ölçme ile gördüğümüz şey ölçüm aleti ile kuantum sisteminin birbirine dolaşması, parçacık sayısının artması ile ilgili bir şey. Parçacık sayısı deyince yalnız aklıma bir şey daha geldi. Bu da şimdi bu Nobel Metin ile Atıf’ta bulunduğunuz için. Bell bu çalışmalarının bir kısmında CERN’deydi. Çünkü parçacık fiziğiyle diğer alanlarla ilgileniyor.
O sırada bunları yapıyor ve meşhur bir Bertelman’ın çorapları diye bir hikaye vardır. Birlikte çalıştığı Bertelman’ın her gün farklı iki çorabı var. İki ay yani iki farklı çorap giyiyor. Birisi işte yeşil, öbürü kırmızı. Hatta yıllar sonra bununla ilgili bir resmi dibiyle görebilirsiniz. Bertelman artık yaşlanmış, beyaz saçlı ve o çoraplarını gösteriyor. Bu tabii ikili sistem için doğru demin söylediğimiz yazı, tura gibi. Fakat eğer daha fazla sayıda parçacık olursa daha enteresan şeyler olmaya başlıyor. Hatta bu yaz bizim bu Foça’da Bilimler Köyü’nde bu konuda bir anekdotumuz olmuştu. Bir öğrencimiz herhalde ismini vermemde sakınca yoktur. Ekim Bilircan’ın bir kalem seti var. Gelir böyle açar hani nasıl şeflerin bıçakları olur onda böyle onlarca kalemler. Her renkten bir sürü vardır. Şöyle bir şey düşünelim. Üç tane kırmızı kalem, üç tane de yeşil kalem alalım. Ve arkaya götürelim. Yine aynı şekilde bir süper pozisyon. Hangi elde ne olduğu belli değil. Bu da bir süper pozisyon. Buna GHZ Grimberg Horn Zeilinger durumu diyoruz. Bu da bir dolaşık durum. Ama eğer siz üç tane aynı renk yerine, iki tanesini aynı birisinin farklı renk yaparsanız, yani bir tane yeşil iki kırmızı, aynı şekilde bunun yerini değiştiriyorsunuz. Bu sefer orta parmak yeşil, sonra yüzük parmağım yeşil. Üç tanesini toplarsanız şöyle ilginç bir durum var, gösterilmiş bir durum. Hem kuramsal hem deneydi. Belli bir anda sadece bir kaleme dokunarak bunu buna çeviremiyorsunuz. Ama diğer ikili de mesela her şey birbirine dönüşebiliyor. Bu da kullanılan bir yöntem.
Yani parçacık sayısı artınca dolaşıklığın da çeşitleri artıyor. Birden fazla çeşit. Bunlar şey gibi düşünebiliriz. Üç tane halka düşünün. Bunlar iki çeşit birbirine dolanabilir. Hepsi aynı şekilde birbirine bağlanabilir. Birisinin kestiğimizde üçü birden ayrılır. Bu GHZ. Bir de bunları iki, iki yani bu yüzükle bu yüzüğü. Sonra üçüncü yüzüğü yapamayacağım maalesef iki elim var. Bu ikisine giren başka bir yüzük düşünün. Birisini keserseniz öbür ikisi kalır.
İşte bu birisi yeşil, ikisi kırmızı olan da bu ikinci çeşit. Ekim Bircan’ın kalemleri esprisi de bundan dolayı. Nobel Metin’i de bir yerde belki görmüşsünüz o GHZ. İşte üç tane yukarı, üç tane aşağı diye bir şey var. Aslında bununla ilgili.
Evet, evet yani. Ya şimdi bu şey hani dolaşıklık durumunun tuhaf tarafı şu. Belki hani bu şeyi biraz daha farklı bir yönde anlatmak istersek. Bir şey söyleyeceğim. Bu doğal bir şey mi, yapma bir şey mi? Dışarıdan müdahale mi dolaşıyorlar bilirler ne yoksa kendi kendine dolaşıklık olabilirler mi?
Yani sonuçta hani doğanın kendi içerisinde belli süreçlerin sonucunda ortaya çıkan parçacıkların birbirine dolaşık olması son derece doğal bir şey. Atomdaki elektronlar değil mi? Evet, yani bu hani şey hatta az önce şöyle başlamıştık. Bu 1926’da işte Heisenberg, Schrödinger falan bu adamlar da onu mesela Helium atomunda fark etmişler. O yüzden dolaşıklık, doğanın doğasını da olan bir şey. Ama tabii bizim burada söylediğimiz özel durumlar insan olarak bize en pratik, en uygulaması ilginç olan aynı zamanda doğayı en köşeye sıkıştırıp da nasıl bir ilginç özelliği varmış diye bulmaya çalıştığımız durumlar.
O yüzden de hani gene hani fizik kanunlarının içerisinde doğal olanın haricinde de biz böyle onu dürttürüp sistemi hadi bakalım sen böyle bir şey olabiliyor musun diye de baktığımız oluyor tabii ki. O sayede de işte bir sürü teknoloji çıkartmış oluyoruz. Orada şöyle bir durum var hani doğada varsa da biz onu kullanamıyoruz. Ya şu anki benim bildiğimde öyle bir deney yok. Kullanamıyoruz yani.
Ya biz haftalarca… Tabii tabii laboratörde biz haftalarca uğraşıyoruz dolanık fotonları ya da ne bileyim farklı parçacıkları dolanık hale getirebilmek için. Siz kendi ürettiğiniz dolaşıklıkları kullanıyorsunuz ama doğada da zaten dolaşık sistemler var. Aslında belki şeye dokunabiliriz yani daha çok bugünkü konumuz Nobel olduğu için ve beleşitsizlikleri mesela Kadir hocanın bahsettiği biz kendimiz kullanmamız için bizim kendi oluşturduğumuz dolaşık mesela foton çizgilerimiz. Bu mesela beleşitsizliklerinin ihlalinde ilk başta Klauser ve arkadaşı bunu yapıyor sonra devam ediyor Aspen’in yaptığı şey buradaki konuşulan üç tane problemden bir tanesi tam bununla ilgili. Buradan bir çift çıkardık diyorsunuz bir foton çifti bu buraya gidecek bu buraya gidecek ve bir takım ölçümler yapacaksınız.
Bir dakika burada bir dedektör var burada da bir dedektör var algılayıcı bu algılayıcı burada bir fotonun bir şeyini ölçüğünde nereden biliyoruz ki diğeri de diğer fotonun ki ölçüyor belki başka bir çiftin bir parçacığını ölçüyor veya bu buraya giderken diğeri yolda yok oldu bir şey oldu.
İşte bu bu problem doğada bunlar eğer biz kaynağını biliyorsak kullanabilir fakat başka şeyler var doğada dolaşık çiftlerin iki farklı kaynak tarafından eminmesi çok ilginç sonuçlara yol açıyor. Belki daha ileride keşfedeceğimiz şeyler de var ama bir fikir duymuş olabilirsiniz EPR işte Einstein Podolsky Rosen için kullanılan bir kısaltma. Bir de E.R. var Einstein Rosen ikisi yine aynı isim işte R’ler bizim İstanbul’a gelen R Einstein Rosen Einstein denklemleri genel görececi kurumun denklendiriliği çözdüğümüzde bugün solucan deliği dediğimiz ilk çözümleri buluyorlar birer köprü bunlar E.R. eşittir. Nerede köprü bunlar? Bunlar uzay zamanda yani şey gibi düşünüyorum. Solucan deliğinin bizim fizikteki literatürdeki profesyonel ismi E.R. köprüsü Einstein Rosen köprüsü. E.R. eşittir EPR diye bir denklema bu bir denklema değil yani E.C.Kara gibi bir denklema değil sembolik bir denklema.
Burada iki fizikçinin adı çok geçiyor işte bu şey Maldasena ve Sarskind. Burada şeyi anlatmaya çalışıyorlar ya bu iki uzak nokta arasındaki ilişki aslında bir köprü kanalıyla uzay zamandaki bir köprü kanalı olabilir diye. Onları buraya ne getirmiş? Demin iki hocamızın bahsettiği doğadaki dolaşık şiflerle ilgili şöyle bir soru.
Elimizde bir dolaşık çift var doğada oluştu veya işte Kadir Hoca’nın laboratuvarında oluştu. Bunlar gidiyor. Burada bir tane kara delik var. Burada da bir kara delik var. Bu bunu yiyor bu da bunu yiyor. Ve bunlar devam ediyorlar. İkisi birden yemeğe devam ediyorlar. Şişiyorlar ama günün sonunda, günün sonunda dediğimiz belki 100 yılın sonunda ikisi de çok miktarda dolaşık çift paylaşmaya başlıyor. Ve sonunda kara deliğin çok az serbestlik derecesi var bunlardan bir tanesi.
Spinn dediğimiz ama bizim anladığımız anlamda hani spin deyince dönme gibi düşünme. Biraz daha karışık bir şey bu. Bunlar arasında bir ilinti yani kara delikler arasında bir dolaşıklık diye bir fikir var. Hatta bir grup bilim insanı evrensel çekimin kuantum teorisinde buradan gidebiliriz düşüncesindeler. Ölçülebilir bir şeyler hesapladığınız sürece tabii ki her yol mümkün. Dolayısıyla doğadaki dolaşık çiftler önemli. Peki Ercan Hoca şey diyeyim, niye Einstein’ın bunu bu kadar ürkütücü bulmasını söyleyebilir miyim? Ürkütücü, korkunç demesinin. Yani sonuçta Einstein realist birisi yani felsefe olarak biz bakmasak bile bir şeylerin orada olduğu, ölçmesek bile onun objektif bir gerçekliği olduğu felsefesinde olan bir insan. Şimdi ama bu kuantum mekaniğinin söylediği ilginç durumlar var.
Bir sistem var, özellikle bor tarafı iyice bu tam uca götürecek olursak diyor ki bir parçayla herhangi bir sistemin ölçüm yapılıncaya kadar özelliği yoktur. Hatta kendisi bile yoktur noktasına götürüyor. Şimdi o yüzden de bu bir anlamda ürkütücü değil mi? Yani hani hepimiz biliyoruz ki şu an hatta Einstein’ın kendi ödülü işte aya bakmadığında ay yok mu oluyor? Ama acaba kuantum mekaniği bunu söylüyor mu? Bu bunu söylemiyor. Bu böyle şey hani ittirilmiş karikatürze edilmiş hali ama sonuçta hani çok temel seviyede en ufak tanecik için bile bakmasak bile o özelliklerin orada olduğunu düşünen bir felsefi pozisyonu var Einstein’ın.
Dolayısıyla siz böyle olmadığını söylediğiniz noktada bu bir anlamda ürkütücü. Başka bir ürkütücülüğü de işte daha önce konuştuğumuz Einstein için o yererlik çok önemli bir şey. Bütün kurgusunu verinin ya da herhangi bir sistemin bilgisinin ışık hızından daha hızlı gidemeyeceği üzerine kurmuş ve bunun sayesinde de hani temel 20. yüzyıl fiziğinin çok büyük bir kısmını komple baştan adeta olmaya çalışıyor.
Hatta oluşturabilmiş bir insan. Şimdi bu kadar temel bir prensibinin böyle bir yöntemle adeta çevresinden dolaşılabiliyor olması… Peki bu şeyi gösteriyor mu yani bilginin ışık hızının ötesinde hatta hızın da ötesinde bir hızla gidebildiğini gösteriyor mu? Hayır. Şimdi buradaki müthiş aslında yani bu hani evren o kadar ilginç bir şey ki insanı birkaç kere tokatlayabiliyor.
Böyle bir bakıyorsun, aa müthiş bir şey acaba ışıktan daha hızlı bilgi verilecek bir yöntem mi buldun diyorsun. Hani onun için oturup işte bel eşitsizliği diyorsun bir sürü hesap pitap yapıyorsun ve ondan sonra gene aynı evren o kadar nasıl diyeyim müthiş bir oyuncu ki karşımızda… Bu yöntemle hiçbir şekilde ışıktan hızlı bilgi iletemeyeceğini de kilitleyip ortaya koyuyor. Tam tersi göstermedin mi?
Şimdi şöyle bir şey, sistemin burada ölçümünü yaptığımızda uzaktakinin de ölçüm sonucunu etkileyebileceği doğru ama buradan karşı tarafa… Bunun çıkıştan karşılaştırılmış bir şey olmadı daha doğru. Evet ama şimdi mesela ben şimdi bir bilgi yollamak istiyorsam aramızda bir komunikasyon algoritması ya da bir komunikasyon protokolü olması lazım. Ya aynı dili konuşuyor olmamız lazım ya ne bileyim aynı morsu şey yapmamız lazım.
Biz şimdi bu taraftan bir ölçüm yaptığımızda ölçümün sonucunu kendimiz görebilsek bile diyelim ki yaptık burada yazı turayı belirledik, tura geldi bize. Şimdi ben şundan emin olabiliyorum siz de karşı tarafımızda ölçümünüzü yaptığınızda ben burada turdaya görürsem siz yazı göreceksiniz bundan eminim. Ama siz deneyi yaptığınızda yazı gördüğünüzde benim de tersine tura gördüğümü biliyorsunuz ama bunun üzerinden bilgi iletemiyoruz. Benim bilgi olabilmem şuna ihtiyacım var.
Yani deney düzeni üzerinden anlatabilirim belki bunu. İkinci görsel de aslında bir deney düzeni var. Ya Kardeşim bir şey görselmiş ki bundan bir göstermez. Ne göstermez? Unuttuk. Kardeşim lafını keseceğim ama küçük bir şey diyeceğim daha basit bir dilde. Bir fikir göndermek isteriz karşı tarafa değil mi? Yazı ya da tura. Yazıysa bir şey bilir, tura ise başka bir şey bilir. Ve bunların da birbirine ters çıktığı bir durum olsun. Biz kendi ölçümümüzün sonucunun ne çıkacağını etkileyemiyoruz bütün olay bu. Biz kendimiz bir ölçüm yaptığımızda… Ben A göreyim diyemiyoruz. Diyemiyoruz. O çıkıyor. İşte o yüzden zaten bazen ekranlarda maalesef yanlış şeyler diyorum yani kuantum mekanikçilerini etkileyebildiğimiz bir köyüse eğer bunu derseniz en büyük hatalardan bir tanesini yaparsınız. Deney sonucu mükemmel bir şekilde rast gelin. Evrenin en mükemmel zarı var orada veya yazı surası var. O nedenle evet bu yazı çıktığında o tura olabilir fakat bunun ne çıkacağını biz burada belirleyebiliriz. Evet hocam çok güzel söyledi. Bu aslında Morse alfabesinde kısalar bir de uzunlar var ya ben şimdi size bilgi yollamak istiyorsam kısaya da uzun basabilmek istiyorum. İkisinden birini bastığımda ve siz de onunla alıyorsanız bilgiyi yuvalatabileceğim ama ben kısaya da uzuna kendim basamıyorum.
Ölçümü yaptığımda kısaya da uzun kendiliğinden rastlantısız ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bunun üzerinden bilgi iletimden mümkün olmamış oluyor. Bunun sonu bağlayıp ondan sonra deneye geçeyim. Zaten bu teknolojilerden kullanılan teknolojilerden birisi de kuantum rastlantısı yöreteci. O rast gelin kelime mükemmel zar denildi ya o zaten o yüzden böyle bir teknoloji var farklı uygulamaları var. Biraz önce şey…
Pardon lafı kestim. O zaman mesela kuantum bilgisayarı görebileceğin rast gelini mi yapacak kuantum bilgisayar işleri? Kuantum bilgisayarı farklı. Bu hani rast alçalısız yöreteci. Kuantum bilgisayarında tamamen farklı bir uygun var. Saçma soruyu bırakalım gidin. Bu beleşitsizliği ihlali deneyi var şu an ekranda. Hani deney neye benziyor diye düşündüğünüzde böyle bir şey. Burada bir tane lazer var ortada. Oradan çıkan ışıktaki fotonlar.
Altı tane kristal var orada. Onlarla etkileşime girerek dolanık fotonları oluşturuyor. Tabi aslında iki tanesini biz dolanık fotona oluşturmak için kullanıyoruz. Geri kalanları o fotonları dolanık hale getirmek için. Hani az önce dedim ya doğada var da biz onu kullanamıyoruz. Yani biz uğraşmamız gerekiyor üzerine. Çok kolay çünkü kuantum bir girişim deneyidir bu aslında dolanıklık. Burada ondan sonra o dolanık fotonları aldıktan sonra ortada kaynak bu burada görünüyor. Ortada kaynak var. Sol taraftaki dört defa…
Ayrıca gösterir miyiz? Bizi değil de şu cihazı gösterin lütfen. Sol taraftaki dört detektör ölçümü yapan bir taraf… Sol taraftaki detektör ben oluyorum. Saat taraftaki detektör siz oluyorsunuz. Sol taraftaki dört detektör bir ölçüm yapan taraf. Diğer taraftaki dört detektör de diğer ölçüm yapan taraf. Şimdi burada aynı yerde yapıyoruz ama beleşitsiz ilali deneyi yapıyoruz burada. Bir tanesini alıp da evrenin öbür ucunu götürdüğünüz zaman da birisini hemen ölçüyorsunuz.
Yerini çok sonra öleceksiniz ya yine dolanıklık özelliklerini görebiliyorsunuz. Beleşitsiz ilali yapabiliyorsunuz. Yani lokal yerel gerçekliğin olmadığını gösterebiliyorsunuz. Hatta bu deneyi çok iyi anlayan birisi 91 yılında, Artur Ekert. Ya arada bir tane klasik haberleşme kanalını eklediğimiz zaman aslında anahtar dağıtımı yapıyoruz. Diye dolanıklık tabanında anahtar dağıtımı protokolünü buluyor Ekert 91 protokolünü. Aslında bu beleşitsiz deney araya bir tane sadece tek bir adımla klasik haberleşme.
Yani ben şu an bahsettiğim işte ölçtüler de ne olduğunu ikisi de bilmiyor. Bir konuşmaları lazım, haberleşmeleri lazım. Doğru o haberleşme olmadan zaten ne beleşitsiz ilali yapabiliyorsunuz ne de anahtar dağıtımı hiçbir şey yapamıyorsunuz. Zaten o… Anahtar dağıtımı ne demek? Orada çıkan ölçüm sonuçları vardı ya sıfırlar biriler. O mesela diyelim Zafer Hocam ile Ekrem Hocam ölçüm yaptılar. İşte sıfırsa karşıdaki birdir. Ve tam tersi. Burada ne ölçüldüyse karşı taraftaki tam zıttıdır. Ya da aynısıdır. Yani korilasyon birebirdir.
Dolayısıyla ölçüm sonuçlarını paylaşmadan anahtar dağıtımını yapabiliyorsunuz. Çünkü bu kriptografi’deki en önemli problemlerden biri güvenli bir şekilde anahtarı ulaştırmak. İşte bu soğuk savaş zamanında ajanlar kullanılıyordu mesela. Şu an mümkün değil çünkü çok ihtiyaç büyüdü. Dünya nüfusunun belli bir kısmı kurye ya da ajan olamaz. Dolayısıyla bunu farklı bir teknolojiyle yapmamız lazım ki kuantum bilgisayarlı saldırılara karşı güvenli hale gelsin. O da kuantuma berleşmiş. İşte beleşitsizliği deneyi de bunu aslında hem güvenlik testini sağlıyor bize.
Peki mesela bunun dışında haberleşmenin olağanüstü bir hıza çıkmasını sağlamayacaktı. Yok hayır burada sadece kriptografik güvenlik sağlıyor. Kuantum’un hiçbir şey hızlı değil. Sadece yani aslında hiçbir şey hızlı değil. Yani kuantum bilgisayarı normal bilgisayardan hızlı mı çığlıyor? Hayır. Kuantum bilgisayarı zaten bir sürü onlarca bilgisayarla beraber çalışıyor. Tek başına bir iş yapamıyor. Ama belli hesabı sadece belli. Ya bu şey benziyor. Tarlayı ferrariyle mi de ağızlı ekersiniz biçersiniz traktörle mi? Traktördür tabii ki. Kuantum bilgisayarı tam olarak traktör burada.
Yani sadece spesifik bazı problemleri hızlı çözüyor. O da nedir? Çarpanlar ayırma. İşte 21’in çarpanları nedir? 3 ile 7. İşte çok basit bir şey bu ama 2000 haneli bir rakam olduğu zaman onun çarpanlarını bulmak 100 yıllar sürüyor. Çok iyi bilgisayarlarla bile. Kuantum bilgisayarı onu çok hızlı yapabiliyor. Dolayısıyla o güvenlik açıldı. Ama sadece onu yapıyor ana gede. Shor algoritması, Grover yani 3-5 tane algoritma var. Bir tanesi de Zafer hocamızın algoritması. Algoritmalar var. O algoritma ne hocam?
Bu şey bir aslında hedef şeydi. Dünyanın en basit kuantum algoritmasını bulmak. Şimdi demin siz yalnız önce ona dönmek isterim. Kendinize bir haksızlık ettiniz. Şey o bilgisayar rastgele hesap yapmaz mı saçma soru dediniz. O saçma soru dediğiniz soruyu tanınmış en büyük fizikçilerden Richard Feynman sormuştu.
Doach ilk kuantum algoritmasını bulan kişi Feynman’la bir görüşme yapıyor. Tahtanın önündeler. Şey diyor Doach ona bulmuş algoritmasını da. Ya bu bir problemi çözmek için kuantum ekene kullanılamaz mı diyor. Feynman da kuantum ekene rastgele sonuçlar verir. Yani nasıl olacak diye. Ama diyor sonra probleminden bahsetmiyor. Dur dur dur diyor. Konuşturmuyor ve tahtada Doach algoritmasını o da buluyor.
Doach da şey diyor benim 6 ay falan neyse uğraştığım problemi adam orada tahtada çözüyor. Şimdi maalesef bu algoritma Doach’un bulduğu Feynman’ın da tekrardan bulduğu algoritma aslında bir kuantum algoritması değil. Çünkü iki boyutlu bir sistemde çalışabiliyor. Orada da cohenşip programı geçerli değil veya beleçsizliği yok. Ama üçte bu başlıyor. Bunu motivasyon da KCBS eşitsizliğinden çıkmıştı. Türkiye’de böyle bir çalışma yapılmış. İnsan heyecanlanıyor. Bu bağlam sağlık özelliği gösteriyor. A, B’li mi C’li mi bölüşüne göre değişiyor. Peki neden o zaman burada bir kuantum algoritması yok? O zaman aklıma gelen bir problem vardı. Aslında bunu hiç görsel kullanmadan üçümüz de yapabiliriz herhalde. Biz üçümüz bu sandalyelerde altı şekilde oturabiliriz. Ben üçtandan bir tanesini oturabilirim. Ben oturduktan sonra Kadir Hoca’mız geri kalan iki taneden bir tanesine. Erkçen’de bir tane kalıyor zaten. Üç çarpı iki adı.
Bunun adı permutasyon diyoruz. Ama bunu iki çeşit yapabiliriz. Yerimizden kalkarız, sıkıldık diye herkes bu yönde dönerek tekrar oturabilir. Bundan üç tane. Bir de ters yönde dönerek oturabiliriz. Bundan da üç tane yapabiliriz. Bunlara tek ve çift permutasyonlar diyoruz. Acaba bu soruyu, yani birisi gelse hangi şekilde oturduğumuz, tek mi çift mi, cevaplayabilir miyiz diye. Gelip benim oturduğum yere bakarlarsa ve ben bu koltuktaysam,
diğer arkadaşlarımızı görmezlerse ben bunu hem tek hem çifte burada oturduğum bir durum vardır. Ayıdı demeyiz. İkinciye bakmak lazım. Yani en az iki kişinin hangi sandalyeye oturduğuna bakmak lazım. Ama kuantum mekaninde böyle bir üç seveli KCBSD olduğu gibi sistem kullanarak bunu tek defada bulabiliyorsunuz. Bu 2014’te de 2015’ti sanıyorum algoritma. Daha sonra 10’a yakın belki 10’u geçti deneyi yapıldı.
Aslında en basit kuantum algoritması motivasyonuna çıkmış bir şey. Fakat yıllar üzerisinde tabii bunları ispatlamak kolay olmuyor. Bunun da klasik olarak takdinin yapılabileceğini gösterebiliyorsunuz. Öyle değil. Peki hocam bir şey şimdi aklıma geldi. Yatışıyorum, yine çok boş bir sual de olabilir. Ama insan hakta geliyor işte, boşta olsa.
Hep ikiliden bahsediyoruz. Öyle öyle, öyle öyle. Kuantum ikili mi evren midir? En basit ikili mi? Doğaldık ikili midir yani? En basit iki olduğu için onu kullandık. Nasıl klasik bilgisayarlarda 01’leri kullanıyorsak, kuantum bilgisayarları da doğal olarak onu kullanıyor. Ama üçlü sistemler… Hayır bu yazı izaturadır mesela. Yazı tura, yan düştü, ters düştü falan bir…
Hepsini yapabilirsiniz. Hatta bir firma şu an üçlü sistemleri kullanma yolunda kuantum bilgisayarlarında. Ama eğer sorunuz başka türlüyse, yani onu koyalım, burada alternatif sayısına biz boyutluyoruz. Yani iki alternatifli sistemleri iki boyutlu, üç alternatifli. Ama iki alternatifli bir sistemde çok sayıda soru sorabilirsiniz. Kuantum mekaniğinde klasikte bir soru sorabilirsiniz.
Yazı mı tura mı diye. Kuantum da yazı mı tura mı, işte çift yılda mı basılmış tek yılda mı, Ankara’daki darpane mi, İstanbul’daki darpane mi, sıcak mı, soğuk mu, kokulu mu, kirli mi, temiz mi… Bir sürü… Evet, sonsuz. Yalnız bir şey söyleyeyim. Ve sonsuzların tamamının cevabı, öbürdekinin tam ters sorumu. Ama evet ama bir şey var, soracağınız soruların sayısı, sistemin alternatiflerinin sayısının karesi kadar olursa bu kâfi. Bunun dışındaki sonsuz soruya buradan cevap verebilirsiniz. Yani evet soruların sayısı sonsuz olabilir. Ama diğer bütün sorulara sadece, örneğin ikili sistem için, eğer siz iki kere iki ne olacak, işte dört.
Bir de her şeyin cevabını biliyorsunuz, diğer şeyin, diğerlerinin hepsini bundan cinsinden verebilirsiniz. Sorunuzu belki bir de farklı açıdan ben cevap verebilirim. Aslında cevabı verildi de farklı bir hani alfabe oluşturma, buradaki alfabe 01, binari çalışılıyor. Ama altı farklı çeşit deneysel dolanıklık gözlemlendi. Yani farklı çalışmalar var. İşte zaman enerji dolanıklığı, işte momentum korrelasyonları kullanılıyor. Polarizasyon en yaygın kullanılanı benim de çalıştığım konu.
Bunlardan dört tanesi de aynı anda, bir düzenek de aynı anda gözlemlendi en fazla. Dört farklı çeşit dolanıklık, iki parçacık, dört farklı şekilde dolanık yapıldı. Öyle bir deney mevcut. Peki Akça Hocam, bu güzel grafikler getirmişsiniz. Bu EPR deneyi, Bell testi için optiolojik, onların bir anıtır mıdır, nedir, ne değildir?
Yani şey, bu getirdiğim görsellerin bir kısmı işte az önce söylenenler, bu işte 1935’teki EPR makalesi. Onu ekranda görebiliyorlar mı bilmiyorum ama. Ve de işte o zaman… Bunu bize göster ama izleyicilerin görmesine gerek yok diye düşünüyorum. Evet, şey bu gördüğünüz Einstein Podolsky Rosen, o yazdıkları makale bir de tabii o zaman bu… Einstein quantum töresi’ne saldırdı diye vermişler.
Evet evet, New York Times’da çıkmış bu, evet hani Einstein… Yalnız bu Podolsky yüzünden oluyor, çok hızlı Einstein. Evet evet, Einstein hatta kızmış buna işte hani bu konudaki tartışmaları ben bilim dergilerinde yaparım. Gazetelerde, gazete sayfalarında yapmam falan diye de şikayet etmiş ama bir yandan da ama tabii bir güzel bir tarafı da var yani. Demek ki basın o sırada bu konuya ilgi gösteriyormuş. Yani bizim basın da ilgili. İşte öyle onun için…
Bizim basın da ilgili ama bugün, beni bırakın bugün bütün gazetelerde yani şey ne oldu, ne nedir, fizik ödülünü niye verildiğini, kime verildiğini falan bir sürü internet sesinde vardı. Hatta bunun ilgili şeylerle bir çekilmiş güzel hazırlıklar da yapılmıştı yani gördüm ben internetten. Evet ama bu yani belki şöyle belki farklı olan kısmı bir ödülden sonra değil. Baya hani o sırada ilginç bir tartışmanın içine girmişler.
Bundan bir sonraki şeyde sayfada bu Bell nasıl birisi onun fotoğraf falan vardı. CERN’deki ofisinde 1980’lerde çekilmiş. Ama bu tarihte CERN’de bildiğimiz hızlandırış yok değil mi daha? Yok onun bir parçasını oluşturacak olan var. Burası bir sağ tarafı vardı onu. Şimdi orijinalinde yok galiba değil mi? Evet Çeygova’ya sanacağınız bir fizikçi resmi var burada sağ tarafta ama o bir insan var ama o aslında bir fizikçi. Orijinali bulurlarsa onun. Bilmiyorum ya ben bunu direkt CERN’in kendi sitesinden izleyeceğim ama daha büyüğü de olabilir evet bir parçası olabilir. 1980’lerde çekilmiş.
Arka tarafta işte şeyi görüyorsunuz tahtada bir yerden ortadaki bir yuvarlak ona kaynak diyoruz. O kaynaktan iki ayrı yöne doğru işte o dolaşık parçacıklar çıkıyorlar. Sonra ölçümleri yapılıyor. Bu arada Bell sadece bu konuyu çalışmamış. Bayağı sağlam bir nükleer ve parçacık fizikçisi. Hatta onun ötesinde enteresan birisi lisansını ilk başta deneysel fizikte almış.
Ve de eşi de hızlandırıcı fizikçisi onunla birlikte yaptığı epeyce hızlandırıcı fiziyle ilgili de işleri var. Yani bu adam fiziğin her dalına bir şekilde bir taraftan girmiş. Çoraplardan söz ettik. Onunla ilgili yazdığı 1982’de bir makale var ya da 1982 civarında o var bir sonraki görselde.
Bu kendi eliyle seminere gittiğinde çizmiş arkadaşının sol tekine çorabın tekine pembe yazmış. Öbür tekine pembe değil diye yazmış böyle. Bu işte şey yine konuştuğumuz şeyler olduğu için bunları çok fazla üstüne durmadım. Sonra bu Bell’in yazdığı makalenin ne kadar hızlı patlama yapamadığı ile ilgili bir grafik var. Bu 1964’teki makale sağ üst köşede de bu makaleye ne kadar atıf geldiği gösteriyor. Yıllarcaki günü dokunmamış. Evet, ilk 15 senede neredeyse şey yok.
Böyle iki yılda bir bir tane falan hatta bazı yıllar var sadece kendi kendine referans vermiş. Yani ben böyle bir yazı yazmıştım falan şeklinde. Bunun benzeri bir makale 1935 Einstein Podolsky Rosen. Tabii evet o da şey uyuyen güzel. Bunlar da uyturmak üzereyken canlanan makallere. Bunlara fizikte şey deniyor daha doğrusu bilimde uyuyen güzel deniyor. Yani çok iyi bir güzel de bekliyoruz bekliyoruz sonra bir noktada güzel olduğunu fark ediyoruz şeklinde.
Ama tabii hani şimdi de hani patlama yapmış durumda. Yani sanırım dünyada en çok atı falan 10 binde bir seviyesinde falandır. Yani en başarılı çalışmalardan bir tanesi. O makalenin içerisinde konuştuğumuz düzeni falan… Aslında bunlar hepsi yani bildiğim kadarıyla.
Bell de daha sonra bu ödülü alan 3 fizikçide bunlar Einstein’ın haklı olduğunu düşünüyor aslında değil mi? Tabii yani. Einstein’ı doğrulamak için bu işlere giriyorlar. Yani şöyle bir şey var. Klauser bu Nobel ürünü alan kişi hakikaten baya bu konuya Einstein’ın haklı olduğunu çıkartmaya çalışmış. Hatta Bell’den bile daha çok inanmış böyle bir şeye. Bununla ilgili ilk deney yapmak istediği zaman 3 kişiye yazıyor.
Bir tanesi Bell, bir tanesi BOM bu az önce Zafer Hoca’nın sözünü ettiği. Bir tanesi de De Broglie. Yani böyle en tepe bu konuya ilgili bir şey. 3 kişiye yazıyor. 3’üne diyor ki ben böyle bir şeye gireceğim. Bell’in kendisi bile diyor ki ya bak böyle bir olaya giriyorsun ama hani kuantum mekaninin yanlış çıkma ihtimali baya düşük yani. Çıkılır risk alıyorsun. Başarırsan da yalnız o zaman hani dünyayı değiştirecek bir şey olur yani.
Ve bu Klauser de o dönemde bu 1960’lar 68 kuşa hani işte Vietnam Savaşı var ona karşı duran işte gençliği falan var. E, BOLA’nın hepsi 80’inden merdiven daymış o zaman değil mi? Evet evet. Ve o sırada böyle bir şey var adamın. Yani ben ille dünyayı değiştirebilirim gazıyla giriyor. Hakikaten de deney yapıyor deneyin sonunda kuantum mekanı haklı çıkıyor. Einstein’ın haklı çıkmıyor ama birazcık kariyerine zarar veriyor bu.
Sonra hatta Feynman’ın bu deneyi yapmaya kalktın falan dediğinde konuştuğu zaman Feynman şey diyor ya boş işlerle uğraşıyorsun. Bu böyle yaparsan sonra işte kolay kolay iş bulamazsın falan diyor ve gerçekten de öyle oluyor. Şu anda mesela Klaus’un şeyine bakacak olursanız diğer mesela işte Zeilinger’in ya da işte bu Gizlin’in veya işte Aspen’in bu insanların şeyine bakacak olursanız işte Viyana Üniversitesi işte Bimlemli Üniversitesi falan diye.
Klaus’un ise işte Klaus’un işte anonim şirketi falan diye kendi şirketin ile ortada. Öğrenci şirkette olacaklar. Ama çok ilginç hakikaten bir dönem şeye dokunamıyor. Yani akademik olarak iş bulmakta üşük çekiyor.
Bir de o dönemde bu 1960’lardan 1964-1965 yılında Berlin’in ilk yazdığı dönemden 1970’lerin sonlarına kadar diyelim bir 10-15 senelik bir dönemde bu konuyla ilgilenen insanların çoğunluğu fizik dünyasının böyle biraz uçarı kaçarı falan insanları. Modot tabiriyle anortodokslar. Baya anortodokslar.
Bu şey 11 numaralı görüntü de var bu arkadaşlar kendilerine temel fizik grubu diyorlar fundamental fizik grubu diyorlar. Hatta cinslik olsun diye de isimlerine İngilizce de pH diye başlar fizik kelimesi. F harfiyle yazıyorlar. Şey hatta aralarından bir tane sonuçta bu fiziğin taosu falan diye kitap yazıyor baya ünlü oluyor bu kitap.
Sağ üst keşede görebiliyorsunuz zaten hani yüzlerinden bile ne kadar hayatı farklı gördüklerine sıra dışı olduklarını belli. Evet. Şimdi dolayısıyla bu grubun içerisinde olup da o tırnak çeşitindeki çılgın havayı soluyan ama sonunda da gene de ne kadar fikirler çılgınca olursa olsun onları deneyle sınamak gerekli diyen kişi Klauser oluyor. Dolayısıyla bu ekibin içerisinde hakikaten ya bilim böyle delice fikirlere de izin veriyor ama o delice fikri getirip deneyle sınadığınız sürece ve sonunda da adam hakikaten Nobel’i onun içinde hakkıyla aldı yani. Kendi fikrini çürüttüğü için aldı kendi inancını çürüttüğü için. Evet. Einstein haklı diye yola çıkıp Einstein’ın haksız olduğunu göstermek için deney yapıp Einstein haksız olduğunu gösteriyor ve bu yüzden akademik olarak hayatı zora giriyor ama şu anda oradan işte bütün hocalarımın falan yaptığı işte bin bir türlü teknoloji çıkıyor.
Tabii bu tarih olarak belki 60’larda 64’te 65’te bunlar olabilir ama düşünün 90’lar olmuş bir anekdot. Bir öğrencim sanıyorum ilk 92’de kuantum mekanik dersi veriyorum Birkent’te.
Tenif üste gelmişti. Bunlardan bahsetti Bell törenleri ilgili şeyleri Einstein Podolsky Rosen. Derste niye bunları anlatmıyoruz dedi. Şimdi derste yapılacaklar var şunlar bunlar filan. Bunlara bir tür öteki muamelesi yapılıyordu. Aradan bu konulara. Dolayısıyla bu konuları tartışamıyorduk vakit olursa veya özelde diye konuşuyorduk. Aradan hesap yapıyorum 30 yıl geçti bu öğrenci Alper Dizdar Foça’da bilimler köyünü gerçekleştirdi arkadaşlarıyla ve biz bu sene o yüzden buna öteki tırnak içerisinde kuantum diye bir yer ayırdık.
Bu konulara ve yetmedi. Örneğin bakın birçok bilim tarihçisinin Bell töreninden sonra en önemli teorem dedikleri bir çalışma var. Pek duyulmamış PBR teoremi bunun Pusey Barrett Rudolf.
Bu 3 kişi şunu gösteriyorlar diyelim ki bir tür gizli değişken var. Yani dalga fonksiyonu veya işin fiziğine gösteren olasılık dalga fonksiyonu için diyelim ki bir gizli değişken var. Bunu kullanarak bir tahminde bulunuyorsunuz. 2 tane farklı durum hesap varınız. Bir de bu olmadan kuantum mekaniğinin tahminini bulup karşılaştırıyorsunuz. Eğer dalga fonksiyonu fiziksel, ontik ve epistemik diye 2 teknik terim var ya geçtiğimiz haftalarda biraz… Çok moda oldu. Epistemolojik. Oradaki işte dalga fonksiyonunun fiziksel olması gerektiğini gösteriyorlar. Çok enteresan bir çalışma.
Ama burada bir gerek şart ve yeter şart var. Yani eğer gizli değişken varsa o zaman bu dalga fonksiyonları fiziksel gerçekliği Einstein’ın deyişiyle göstermeli diye. Bu kuramsal, kuramsal ötürüse felsefi denebilecek bir çalışma ama çok temel bir şey.
Hocam bir şey dikkatimi çekiyor benim. Muhakkak sizin belendeler çok çekiyordur. Kuantum meselesinde genellikle onlar çalışıyor. Yani mekanikçiler ve bunun günlük kullanımla ilgili alanları çalışıyor. Ama bunun mesela işte… Bell mesela. Neredeyse unutulacakken tekrar çıkmış. Bunun fizik boyutu, bilimsel boyutu, felsefi boyutu fazla kimsenin girmediği bir alan olarak kalmış.
Aslında değil. Var ama bunun gündeme gelebilmesi örneği. Nobel de buna dahil. Bir tür aslında kapasite sistem demek istemem ama sistemin getirdiği bir şey. Kuantum teknolojileri sayesinde hem bu Nobel geldi ve uygulamalar sayesinde işte Kadir hocamızın deniz yeri, Dünya Çapıdaki uygulamalar sayesinde bu çalışıları bir durum haline. Ötekiden artık programlara girebilir, derslerde bahsedilebilir hale geldi. Benim de öğrenciyle yaşadığım bazı anekdotlar olmuştu. Bazı hocalarımın böyle omzuma dokunup bu işleri hani bırak anlamına gelebilecek ifadeleri olmuştu. Şimdi artık herhalde, Bell teorimi yanlış diyenler olmuştu. Şimdi herhalde artık biraz daha dikkatli bakılır. Bunun ana sebebi kuantum mekani nedir diye sorarsanız bunu tanımlamak bir cümle zor. Ama birçok özelliğinden bahsettik. Örneğin bir olasılık teorisi ama en önemlisi demin ay bakmadığımız zaman var mı dedik ya sistemle ölçmeyi yani nesneyle ölçmeyi birlikte düşünmenin gerekmesi. Biz fizikte, klasik fizikte bunu ayrı düşünürüz. Mutlak bir gerçeklik vardır. Burada bir nesne var ve o nesnenin konumuna hızına neyse bakıyoruz bunu söylemek gerekli. Farklı ölçümler bir şey ölçüyorsunuz sonra başka bir şey ölçüyorsunuz. Tekrar demin ölçümüze bakarsanız değeri farklı çıkabiliyor. Bu klasik fizikte olmayan şeyler.
Bunların hep kuantum mekaninin özellikleri. Ama bunlar arasında en başta konuştuğumuz bir üçüncü madde var ki bu özelliğin başka neyle birlikte ölçüldüğüne göre değişmesi. İşte bu bütün bunları belirliyor. Standart eğitimde genelde sadece bu matematiksel sisteme bunun zaman evrimi konuşulur. Ölçme yoka yakındır. Hani tamam tüukaka demeyiz ama ölçersin sonuçta bu çıkar denir. Yine bir ekleme yapmak isterim bu noktada bugün burada konuşmadığımız. Ölçme hep tek çeşit düşünülüyor standart kuantum mekanında. Yani bir sistem var ölçüyorsunuz ve bu sistemin olası sonuçları var. Bunlardan kesin birisi çıkar.
Bir de bu da 60’larda ortaya atılmış bir fikir yine Ahanova ve arkadaşlarına ait daha sonra 80’lerde belirlendi. Zayıf ölçme dediğimiz bir şey var. Yani siz karşıdan gelen bir şeyin örneğin bu yöndemi dik mi yatay mı olduğuna bakacaksınız ama tam da bakamıyorsunuz. Böyle bir çubuk mıkatıs düşünün içerisinde bir sürü mincik mincik atom boyuta mıkatıs var. Biz o mıkatıs’ı mıkatı üzerinden gözlüyoruz. Biz mıkatıs’ı oynamıştır ama o mıkatıs bozulmuyor gözlediğimiz için. Halbuki o her atom bir atom kuantum sistemi ama bozulmuyor. Çünkü mıkatıs var. Mıkatıs neden var bunun cevabı aslında zayıf ölçme dediğimiz bu yöntem. Bu da yeni yeni uygulamaya girmiş yeni yeni anlaşılan henüz kitaplarımızda yer almamış bir konu. Tahmin ediyorum… Hocam ben hala çift yarık deneyini anlamış değil miyim? Onun anlamaktan ne kastladığınız önemli. Ama bir şey söyleyeyim bakın orada çift yarık deneyi ile ilgili hangi kitabı açarsınız açın şöyle bir şey yazar. İşte gönderdiğimiz her neyse ya parçacıktır ya dalgadır. Hangi delikten geçtiğine bakarsak parçacıktır girişin desenine bakarsak dalgadır.
Ve insanları parçacıkla dalgaya mahkum ederler. Başka bir soru sorayım. Bunu yani bütün şeylere yönelik olarak bu tür sistemlere yönelik olarak soruyorum. Burada bir çift yarık var karşısında bir ekran var. Üçüncü bir soru soralım. Ne o ne o? Ekranın üstüne mi düşüyor altına mı düşüyor?
Bu bir üçüncü alternatif ve bu ne parçacık ne dalga diğer ikisine mesela bu delikten geçtiğine baktığınızda karşıda siyah veya beyaz yere düşme olasılıkları aynıdır. Ya da siyah beyazdan herhangi birisine bakarsanız hangi delikten geçtiğine bakarsanız onların olasılıkları aynıdır. Bu üçüncü soru sorulmayan soru bir üçüncü alternatif ve bunun da olasılıkları 1 bölüki 1 bölükedir.
Yani bir delikten geçen bir şey yarıktan bir bölüki yukarı bir bölüki aşağı düşer. Demek istediğim şey şu. Eğer bu üçüncü alternatif de alırsanız çift yarık deneyini basit bir şekilde anlamak mümkün. Çünkü klasik karşılığı bunun bu olasılıkların farklarıyla ilgili bir ilinti veriyor. Bir küre. Klasik sistemde polarizasyonla ilgili var. Kuantumda da aynısı var. Sık sık böyle şeyler görüyoruz resimler. Kuantum bitleri 0,1 değil artık küredir diye bu aslında klasik dalgalarda elektromaynatik dalgada bile görüldüğümüz bir özellik. Peki az önce siz bir şey söylediniz. Arada kaynadı gitti orada ama takıldı mı o not da aldı. Siz terenakil dediniz. Evet. Terenakil nedir? Teleportasyon, uzay yolda gördüğünüz şey mi? Terenakil ışınlama değil yani biz normalde uzay yolda gördüğümüz maddenin bir yerden bir yere gitmesi. Fakat pratik de ona denk bir şey. Buradaki bir kuantum durumunun mesela o kürenin üstünde bu matematiksel olarak nerede Kuzey Kutbu, Güney Kutbu’na mahkum değil herhangi bir yerde olabilir.
Alınıp başka bir yere götürülmesi ama demin Kadir hocanın bahsettiği gibi hani ikinci dünya savaşında herhalde bitmiştir o. Fiziksel taşınması değil de kuantum kanalıyla gönderilmesi. Şöyle bir şey düşünün burada karmaşık bir oyuncak var. Lego dememiz yoktur diye düşünüyorum. Bunu söküyoruz. Söktüğümüz her parçacığı karşı tarafa telefonla iletiyoruz. Oradaki arkadaşımız da henüz yeni açılmış kutudan bunların hepsini takıp aynısını yapıyor.
Gönül sonunda onun elinde buradaki var ama bizimki mahvoldu biz artık geri dönüp onu tekrar yapamıyoruz. Parçaları duruyor ama onu o bilgisini biz unutmuşuz. Hiçbir yere yazmamışız. Hani standart hikayedir ya klozete açınca genelde kapatamazsınız sifonunu. Böyle çok karışıklılık. Aa bu nereden bir parça artar bağlayamazsınız ve genelde değişir ya da tamirci çağırırsınız. Bu da onun gibi bir şey. Bununla ilgili de bir çok anlatılan anekdot vardır. Zeylinger bunun deneyini yapıyor. Zeylinger’in ekibi. İlk kuramsal öneriyi yapan ekipte Aşer Perez diye bir fizikçi var. Gazetelerde çıkıyor deminki gibi. Einstein Podeski, Rosen paradoxu gibi gazeteci hemen gelip soruyor. Siz bunu buradan buraya gönderiyorsunuz bu yöntemli ama ruh da gidiyor mu diyor. Madde oraya gidiyor diyor.
Perez duruyor sadece ruh gidiyor diyor. Çünkü bir anlamda o. Yani buradaki fiziksel madde karşı tarafa gitmiyor. Buradaki bilgi. Yani bir anlamda belki de bir USB’deki veriyi biz bir CD’ye aktarıyoruz. Şeyde de öyle değil mi klasik bilgide de o yüzden belki eğer bilgi herhangi bir yerdeki bilgi bir fiziksel ortamdayken başka bir ortama bu anlamda aktarılabilir.
Şimdi yalnız belki şöyle bir ufak ekleme yapabilirim. Hocam ekleme yapısı o bir ekleme için duracağım kısa. Tamam. Şimdi temel taneciklerin hepsi birbirinin aynısı. Yani buradaki bir elektronu buradaki bir elektronun ayıran hiçbir özellik yok. Üzerinde bir ayrı ne bileyim yaşlı değil, üzerinde çizik yok, boya yok, birbirinin önünde yok. Bütün elektronlar birbirinin aynısı.
Dolayısıyla siz aslında buradaki elektronun özelliklerini o kuantum özelliklerini ölçüp o özellikleri uzaktaki bir elektrona aktardığınızda efektif olarak o elektronu gerçekten öbür tarafa yollamış oluyorsunuz. Çünkü başta bunları hani tanecik olarak birbirinin ayırılan özelliği olmadığı için birbirinden ayrılan tek farkı hangi kuantum durumda olduğu.
Dolayısıyla kuantum bilgisini bir yerden okuyup öbürüne koyduğunuzda efektif olarak onu ışınladım demek arızalı bir şey değil. O hocanın ruhlu yolladım diye esprili anlattığı şey de o. Yani o elektronun o elektron olmasını, ilginç olmasını sağlayan şey kuantum durumu ondan sonra onu alıp buraya getirmiş oluyor. Hocam o dediğiniz fotoğraf Belfast Üniversitesi çekilmiş. Belfast’ta Queens Üniversitesi çekilmiş. Fotoğraf değil orada elinde pro ile şeye benzeyen bir fizikçi oturuyor karşısında. Evet, Ceguere değil mi? Çok Ceguere’ye benziyor ama benim farklı bir dönemi, Bel daha genç orada. Eski fotoğraf o. Büyük ihtimalle fotoğraf Ceguere’den önce olabilir yani.
Ceguere’nin ilgisi yok. O benzeyen kişi bir başka fizikçi. Ama baktığınız zaman o kesin oluyorsun sonra. Biraz daha devlet toplusu Ceguere’nin. Biraz daha eşkiye benzeyen tip olarak. Bir kısaraktan duracağız devam edeceğiz.
Erçin hocam bizim ilginç bir izleyicimiz var. Bilimsel sorular soruyor ama her bilimsel sorusuna Bismillahirrahmanirrahim diye başlıyor. Yine öyle bir soru sormuş diyor ki, Bismillahirrahmanirrahim ölçme ile matematik arasındaki fark nedir? Matematik neyi ölçer? Ölçme neyi kanıtlar? Matematik neyi kanıtlar?
Vallahi aslında iyi bir soru. Çünkü bu konuştuğunuz konularla da şöyle bir alakası var. Doğrudan, direkt damardan alakası var. Bu Einstein Podolsky-Rosen makalesinde de bir şey öneriyor. Bunu ölçersek nasıl olur diye. Aslında ölçülebileceğine dair herhangi bir beklentler yok o sırada.
1935’te böyle bir deney yapılsaydı ne olurdu diye bir düşünce deney yapıyor. Arkasından, Bell’in kendisi de makalesinde ya da hesaplarının yaptığında matematiğinde o deney yapılabileceğini de çok beklemiyor.
Onun için aslında elimizde matematiğin bize verdiği bir şey var. Ne ispatlayabilir matematik? Eğer ki elinizde bir fiziksel sistem varsa, o sistemle ilgili iç tutarlı olan bir matematik oluşturduysanız, o matematiğin içerisinde dönerek o sistemin başka ne özellikleri olabilir diye öngörü yapmanız sağlıyor. Ama buraya kadar, matematik sizi ancak buraya getiriyor. Bunun bilim olabilmesi için, yani daha öteye bir şeye gidebilmesi için, o öngörünün birisi tarafından oturup sınanması lazım. Geçen hafta Alines’ine sordum bunu. O tam ya soruyu benim hangi şekilde sordumı anlatamadım. Orada bir yanlışlık belki oldu. Şöyle bir şey işitiyorum hep son zamanlarda, özellikle teorik fizikleri olarak. Teorik fizikleri matematikle herhangi bir şeyi varmış gibi ispatlayabilirsiniz.
Yani sonuçta matematik elimizde belli sayıda temel varsayım derim, aksiyon koyuyoruz. Sonra onların birbiriyle uyumuyla neler çıkartabiliriz, mantığımızı kullanarak ne yapabiliriz diye oluşturduğumuz bir yapı. Dolayısıyla siz başka başlangıç noktalere başlarsanız, başka sonuçlar da elde edebilirsiniz. Ama bu çok kuvvetli bir yapı bu arada. Yani şu anda bilim yapmak istiyorsan kesin matematiğe ihtiyacın var çünkü evrenin bu kompleks yapısını ifade edebilecek asıl enstrümanımız o yani. Ama elimizde bu enstrümanın olması bunun sonuçlarının otomatikman doğru olacağı anlamına gelmiyor. Mesela buradan aldık matematik böyle oldu, dolayısıyla evren böyle olmalı diyemeyiz. Bunu çağlarca demişiz bu arada ama modern bilimin artık netleştirdiği bir nokta var ki, sen insan olarak ne kadar kendini zeki zannedersen zannet, evren bir yerde sana böyle bir tokat atıyor. Evet, tokat atıyor. Onun için de bir şeyin bilim olabilmesi için öngörüyü denize sığmamız gerekiyor.
Bilime geçelim ve şu iki deneyi ben burada fotoğraf… Merak ediyorum, kusura bakmayın gördüğüm için. Bom düşe deneyleri, bel testi için, onları nedir? Biraz böyle gözümüze bir şey canlanmaz verirsin, onları gösterelim mi? Olur isterseniz. Altı arkadaşlar. Şey izleyiciler de görebiliyorlarsa.
Bu aslında bir kaç zamandır geçtiğimiz saat içerisinde sözünü ettiğimiz sistemin çok kaba bir katikaratüze elimiz, çizimi diyebiliriz buna. Ortada bir kaynak var. O kaynakta hocamın yaptığı cinsten bir işlem yapıp birbiriyle dolaşık iki tane parçacık elde ediyoruz. Bu iki tane dolaşık parçacığı iki ayrı yöne doğru yollanıyoruz. Bu örnekte EPR bom dönüşü, düşünce deneyi dediğimiz durumda efektif olarak bir elektronla, başka elektronu mesela birbiriyle dolaşık hale getiriyoruz. Bunlardan bir tanesi yukarı tırağın öbürü aşağı olacak gibi az önce konuştuğumuz özellikle. Sonra yolluyoruz yukarı mı aşağı mı olduğunu ölçebilmek için Mugnatus kullanıyoruz. Orada göstermiş iki ayrı Mugnatus var. Ve Mugnatus da görüyorsunuz ölçüm yaptığımızda bir tanesi aşağı doğru gitmiş öbürü kardeşi yukarı doğru gidiyor. Veya tam ters olacak noktalarla kesikli çizgiyle göstermiş birisi yukarı gittiğinde öbürü aşağı gitmek durumunda. Şimdi bu deneyin çok kaba çizilmiş hali ama bunu daha ilginç yapan kısım tabi bu ölçümü Mugnatus’ları nasıl koyabileceğimizle alakalı. Şimdi parçacık gelirken Mugnatus’ları böyle koyacak olursak yukarı aşağı böyle gidiyor ama ben pekala bu Mugnatus’ları böyle de koyabilirim. Böyle koyduğumda da bu sefer sağa sola gidiyor veya 45 derece açıyla koyarım şöyle veya böyle gidebiliyor. İlginç olan biz ne yaparsak yapalım bir tarafta ölçümü belli açılarla yaptığımızda öbür taraftaki de aynı açıyla. Peki sonrasında açıyı değiştirirsek çok hızlı biçimde. Bütün bunlar EPR’nin değişik testlerinin içerisinde var. Çok hızlı değiştirecek nasıl olur, birisini belli bir açıyla 10 dereceyle koyduk, öbürünü 30 dereceyle koyduk, 10 dereceyle gidenler ölçümü aldığımızda 30 derecelik olan nasıl etkilenir diye. Bunların hepsinin matematiği EPR’de var ve zaten orası ilginç yapıyor. Sadece iki tane böyle koyduk bu aşağı bu yukarı demek ilginç değil.
Açıları değiştirdiğimizde diğer tarafın nasıl etkilenebileceğinin hesabını yapabiliyor olmamız şey getiriyor. Bilmiyorum hocam bir şey. Beleşitsizliği ihlalini tam olarak o açıların bir algoritması var belli konfigürasyonlarda. Maksimum beleşitsizliği ihlali yapabilirsin. Bu arada beleşitsizliği şey aslında Einstein dediğini göstermeye çalışan bir teori olduğu için onu savurdu aslında. Dolayısıyla beleşitsizliğinin ihlal edilmesinden bahsediliyor. Aslında Nobel alan şey beleşitsizliği değil. Beleşitsizliği de olmadı.
Evet. Bu nerede kullanılıyor diye belki bir düşünürsek aslında bir şey kuantum mu değil mi? Yani ne zaman deneycilerin yaptığı budur. Kuantum mu değil mi? Kuantum korülasyonları ilişkileri iki parçalık arasında var mı yok mu? Evet bunu test etmek için kullanıyoruz biz. İşte bu da kriptografide görüntülenmede işte farklı hesaplamalar da birçok farklı yerde kullanılabiliyor. Ama işin özünde kuantum mu değil mi? Hani bunun filtresini yapmak için kullanıyoruz. Onun da ayrı bir tartışması var. Şu an hatırlayamadım ismini. Kuantum entanglement yani dolanıklık yerine başka bir ifade kullanıyordu şu an. Yani dolaşıklık dışında uyum var, discord. Discord evet discord. Ya orada da yine böyle bir felsefi tartışma var ama biz deneyciler çok felsefesine girmiyor. Bunu filtre olarak kullanıyoruz. Kuantum mu değil mi? Kuantum ise tamam ana kriptografi güzel yapıldı. Ya ne bileyim görüntüleme yaptı. Karşı taraf işte gelen fotonlar gerçek bizim dolanık fotonlar dolaşık fotonlardı.
Şey değil yani hani karşı taraftan bize sahte fotonlar gelip de kandırmaya çalışmıyor birisi. Biz bunları testte kullanıyoruz yani daha çok. Gördüğüm kadarıyla temel mesele deneyim testi aslında mühendislik. Şu açıdan mühendislik. Bütün bunları tespit için çok yoğun bir mühendislik bilgisi ihtiyaç var. Yani fizik bir şey söylüyor ama o söylediklerini kanıtlamak doğru yanlış bunu ölçüp veriye dönüştürmek. Bunu sağlıklı veriye ve defalıkça tekrar birbirine dönüştürmek mühendisliği. Doğru bir de şöyle. Uygulamalı fizik ve mühendislik değil mi? Evet evet yani bu deneyler yapılıyor gösteriliyor hala bitmiyor hikaye. Ondan sonra bu işte Einstein’cı ya da ne bileyim onu hani realist duruşa sahip olanlar, gerçekliği savunanlar hala bir farklı argümanlar söylüyor. Mesela bizim sunumlarda şey olurdu loophole’lar işte böyle şey sizi hilali yaptık denir de orada.
Ama burada işte detection yani ölçüm loophole’ını kapattın mı, yerellik loophole’ını kapattın mı 3 tane temel loophole vardı. Loophole ne demek? Açık kapı yani burada bir şeyden bahsediyorsunuz ama orada da bir açık kapı var dolayısıyla bak oradan gelmiştir gibi hani böyle bir kesin bir sonuca varamazsın dedirten şeylere loophole ya da işte açık kapı diyebiliriz. Bilmiyorum Türkçeye açık kapı diye çevirdim ben şu an belki daha güzel bir tabir vardır. Yani tartışmada boşluk denebilir. Tartışmada boşluk evet.
2015 yılında 3 tartışmaya açık konu da yani loophole da aynı deney üzerinde kapatıldı. Zaten bu olana kadar da Nobel almadı beleşitsizliği belki daha önce de olabilirdi. Çünkü hala tartışmalar devam ediyordu. Dolayısıyla günün sonunda her şey şeyde yanıyor hani teknolojik limitler neler, ne yapabiliyoruz. Olmadığı zaman da yine bilim yapılamaz değil yani teorik fizikçiler asıl bize yol gösteriyor deneycilere. Gidankan eksperimenti hocamın bahsettiği düşünce deneyi yani işte Belin yaptığı düşünce deneyi. Yalnız orada tabi bu tartışma burada bitmezdi şimdi şarkı sözü gibi oldu ama öyle bir şarkı vardı. Hocam burada sizin söylediğiniz fotoğrafı arkanızda. Geldi mi? Onu İstek Sesi Akademişyatı’dan ekrana verelim mi? Çegovera ve Bel. Evet. Ama Çegovera’nin elinde biliyorsunuz şu anda bir yasaklı tütün maddesi bulunduğu için
Çegovera’nın kullandığı tip de diyelim üstü örtüldü. Bu yalnız beleşsizliği bu bahsettiğimiz boşluklar bunlar deneyde… Arka da ki. Tahtada yazan ne? Bu başka bir resim bu şey Lagrange’in dediğimiz yani şey vektör alanı ile ilgili bir fiziksel büyüklük sistemi, elektromanyetik alanının nasıl gideceğini hesaplıyor buradan.
Zaman içerisinde ne oldu? Galiba bir manyetik monopol gibi bir şey görüyorum orada. Manyetik yük gibi bir şey. Şey buradaki boşluklar bu tartışma burada bitmez deme sebebim. Bir tane var ki bunu elememiz mümkün değil. Hangi hocam? Süper Determinizm. Diyor ki yani belki de Hür irade diye bir şey yok. Yani biz bir şey seçim yaptık bunu yapamıyoruz diye. Fakat düşünce deneyleri ile ilgili bir şey söyleyeceğim bu alanda bir çok Kur’an’sal çalışma düşünce deneyi oluşturuyorsunuz. Bu yıllarda hemen eskiden de bir süre sonra gerçekleştirilebilir. Bunlardan bir tanesi de yine paradoks türü gibi gözüküyor insanı çok çarpan bir deney. Demin bahsettiğimiz bu şey Aharonov ve arkadaşların teorisi iki zamanlı kuantum mekaniği. Yani bir ön seçim yapıyorsunuz sizin durum vektörü var.
Bir de bir süre sonra son durumda şu olsun bu kime üstünde ölçüm yapıyorsunuz. Bir sonucu ne biliyor musunuz? Önce bunu Kur’an’sal öne sürüyorlar sonra deneyi de yapıldı. Üç kutu paradoksu. Üç tane küçük kutu düşünün bunların içerisine bir parçacık koyuyorsunuz. Hani bul parayı al bul karayı al parayı oyunu ki koydunuz. Normalde ne olur bunlardan bir tanesini de çıkar ve o yüzden parayı alırsınız. Bunun bir kuantum versiyonu var. Gösteliyorsunuz ki deneyde de gösteriyorsunuz bunu aynı şekilde.
Üç kutunun birincisini açıyorsunuz oradan çıkıyor. Ne zaman açarsınız? Ama ikinciyi ne zaman açsanız oradan da hep çıkıyor. Yani bir her açtığınızı buradan çıktığı gibi ikiye her açtığınızı da oradan çıkıyor. Bu mümkün. Yani hepsinde var. Ama üçüncüde yok hayır. Bir tane var kesinlikle bir tane var. Bir tane var ama bir ve ikiden çıkıyor üçten çıkmıyor. Evet. Bir’e baktığınızda bir’den ikiye baktığınızda ikiden çıkıyor ama üçten çıkmıyor. İşte bu üç kutu paradoksu değil tabii paradoks filan değil.
Bu paradoks gelmesine dikkat edelim. EPR’ye paradoksu da. Burada paradokstan kasıt klasik gözle baktığımızda bizi şaşırtan şey. Yoksa matematikteki mantıklık gibi paradoks değil. Gerçek paradoks değil. Gerçek paradoks değil. Paradoks paradoks. Erkan hocam bu bel testi için optik düzene. O ne?
O da az önce konuştuğumuz örnekteki mıknatıslara yolladığımız elektron gibi bir parçacıklar vardı. Optik düzeneklediğimizde belki hocamın daha kolay anlatabileceği bir şey. Aynı işi elektronlar değil de fosonlarla yaptığımız düzenek. 7 numaralı 7 7 7. Tam ekranı verin eniştane görsünler. Buradaki aslında gördüğünüz düzenek az önce karmaşık bir deney düzeni vardı ya. Bu basit değiştirilmiş. Gerçekte öyle bir şey. O senin makinenin basiti. Evet. Bir tane ekran yapsana. Görebilirsin herkes. Senin az önceki makinenin. Aynı şeyi yapıyoruz. Siz de bunu yapıyorsunuz. Evet.
Peki mesela bu makineyi 40 yıl önce yapabiliyor muydu? Benzer özelliklerde değil. Zaten 40 yıl önce falan yapılmıştı. 72 değil mi? Klausler. O zaman da yapılmıştı ama. Detektör verimleri çok düşük. Bir bilim ya problem var. Bir de fizikle şöyle bir şey var. Bizim bugün yapmaya çalıştığımız deneyle onlarınki aynı değil. Biz şimdi bildiğimiz kriptografik video. Mesela şu an bir video izleniyor değil mi?
Aklarım oluyor. Bunu kriptografik olarak aktarmayı plan hedefliyorsunuz. Dolayısıyla çok fazla fotonları gönderip onlarla haberleşme yapmanız lazım. Ya da ne bileyim beleşizliği ölçme yapmanız lazım. Ama öbür taraftaysa bir prensip kanıtı. Yani beleşizliğini bir kere yaptık tamam bu gördük diyebileceğiniz. Evet. Dolayısıyla çok daha basit ölçekte yapılıyor oradaki versiyonu. Yani şu an yapılmak istenenlerle o zaman yapılmak istenenler biraz daha farklı tabii. Aslında bu az önce sizin söylediğiniz gibi benim. Yani Zafer Hoca azıcık biraz itiraz eder gibi oldu da.
Daha bir altın çizerek itiraz edeceğim bir şey var. Bunun mühendislik tarafı dediniz ya şimdi şöyle bir şey var. Fizikçi sadece hesabı yapıp da sonra da buyurun bunu vermiyor. Evet fizik bir deneysel bilim. Dolayısıyla içerisinde deneyciler de var. Şimdi ilk aşamada kuramda bir fikrimiz var. Sonra onu sınayacak bir fizikçiler geliyor. Onlar o sırada olmayan cihazları veya var olan teknolojinin en uç kısmını
böyle ne kadar dahiyane bir şekilde kullanayım ki bunu ucundan denemeye başlayabilirim diye onu yapıyorlar. Bir süreden sonra o konuda deneyce iyice ilerledikten sonra yavaş yavaş oradan uygulamalı fizikten daha böyle mühendislik tarafına doğru geçiyor. Dolayısıyla Clauser deneysel fizikçi yani. Ama şimdi yavaş yavaş bunun da kuantum mühendisliği olmaya başlıyor.
Hatta sanırım bazı üniversitelerde falan şimdi kuantum mühendisliği de bölümler falan başladı. Peki hocam bir şey mi eriyor şimdi? Zaman zaman karamsarlığa kapılıyor çünkü. Bu novel alan üç tane bilim insana. İşte bunlar 1940’larda doğmuşlar. Bugün 70’lerinin sonunda 80’lerindeler. Aslında verimsiz yaşlarda değil baktığınız zaman pek çok açın ama fizikte müzikte biraz daha geçken herhalde bu verimlilik daha yüksek oluyor. Şunu merak ediyorum ben şimdi Türkiye’de bizim burada ne aşamadayız mesela? Bizim biz bunlara yakın şeyler üretebiliyor muyuz yoksa biraz daha geriden mi takip ediyoruz? Bizde ki durum nedir şu anda? Çünkü ben bilirim ki hepiniz gidip dünyanın en iyi ne bileyim teknoloji enstitüonyada, bilim enstitüonyada, laboratuvarlarında çalışabiliyorsunuz. Pek çok bu adamlarla çok yakınsınız zaten ama yine de bizde bir karamsalıklar. Esas olan şey ben sorunuzu öyle alıyorum. Deneysel çalışma tabii ki. Şimdi kuramsal alanda demin örneğini söyledik. Yani aslında bir anlamda belin çözemediği problem çözülebiliyor. Matematikte birçok şey yapılabiliyor.
Ama deneysel alan ki deney, uygulama arkasından mühendislik, teknoloji ve en sonunda burdan ürün çıkması gibi giden bir zincir var. Deneyde olalım. Çünkü bu aslında teknoloji kaygıyla verilmiş bir Nobel değil mesela deneysel bir çalışma. Bu deneyler veya benzerleri yapılabilir miydi ve o zaman yapılabilir miydi? Buna bakmak lazım. O zaman sorunuzun cevabı da bugün deneysel fizikte uygulamada neredeyiz?
Mesela kuantum teknolojilerinde neredeyiz? Türkiye olarak ben. Kültürit iki sevili, üç sevili sistem yapabiliyor muyuz? Bunları birbirine dolaştırabiliyor muyuz? Kuantum haberleşme konusunda veya benzettimciler, simulatörler, böyle dört ana başlık var. Bunlarda neredeyiz diye bakmak lazım. Çok az örnek var. O örneklerden bir tanesi de burada. Ama farklı fiziksel sistemler üzerine paralel çalışmamız lazım. Kastettiğim şu, örneğin ışık, foton üzerine kurulan sistemler var. Süper elektriken sistemler var. Bu konuda da bizde sabancıda çalışan bir arkadaşımız var. Ama bu bir kişiyle veya küçük bir ekiple olmuyor. Daha fazla belki de belli bir amaciyonik programlar yapmak, belki uluslararası stratejileri izlemek lazım. Mesela ben bu Avrupa Birliği’de Kuantum Community Network yönü, Kuantum Ağında Türkiye temsilciliğini yapıyorum.
Orada aynı Avrupa ülkeleriyle diğer ülkelerin temsilleri bir araya geliyoruz. Bir şey görüyorsunuz. Mesela Avrupa’nın üzerinde oluşturmaya çalıştığı sistem, dünyada süper elektriken sistem, optik sistem, başka şeyler varken bunlar mesela soğuk atom üzerine yoğunlaşıyorlar. Atatifler de var. Böyle şeyler yapmak sadece bir ülke değil, bu alanlarda belki ülkeler arası iş birliği de bunun içerisine girmek.
Ama en önemlisi ve en önemlisi deneysel çalışma, uygulamalı fizik, mühendislik ve bunların artık yan yana olduğunu. Aralarında böyle bir disiplin arası duvarlar olabiliyor. Bu sadece bir kurumda gördüğüm bir şey değil. Benim 30-40 yıl akademik hayatımda bütün üniversitelerimizde maalesef olabilen bir şey. Karşı kapılar, mühendisler var, fizikçiler var.
Bir bakıyorsunuz birbirlerinden haberdar değiller. Bazı yerlerde, mesela bizde olduğu gibi biz karışık bir fakülteyiz, bu duvarlar biraz yıkılabiliyor. Ama bu zaman alacak bir şey. İş birliği bizim kültürümüzde en zor bulunan şeyse. Şu açından soracağım hocam bunu.
Normal, tıpöter alan akademisyonimiz Amerika’da yaptı bu işi. Hep dendi ki Türkiye’de bunu yapamazdı. Hakikaten Türkiye’de bunu yapamazdı belki, bilmiyoruz. Ne eksik bizde? Niye? Çünkü gördüğüm kadar siz gidip bu deneyleri Amerika’da, Sun Day, orada, burada, her yerde yapıyorsunuz. Bir Türk bilim adamı işte Chicago’da Argonavator’un başına geçebiliyor. Burada ne eksik de olmuyor? Hani bir eksik halk olmalı ki. Çünkü belli ki bundaki bir beyin var. Bu şeyi bir yana koyuyorum. Dediğim gibi iş birliği kültürü önemli bir şey. O da ciddi bir eksik ama bunun yanında uzun süreli yatırım. Geçen biz bir küçük temel bilimler araştırma çalışması yaptık. Türkiye’de temel bilimlerin ilerlemesi. Değişik Dağlardan, hocalarımızla 10 kişi civarında. Orada bir hocamızın söylediği çok net bir şey vardı Aziz Hoca ile ilgili. Aziz Sancar ile ilgili. Yani şu kadar zaman geçti. Ona bir rakam söyledi. Ben şimdi hatırlamıyorum. Şu kadar milyon dolar veya belki onlarla müvekküatı hatırlayamıyorum. Harcandı diye. Yani o gözle bakıyor. Diyor ki onun oraya gelebilmesi için devletten, özelden, başka yerden bu kadar destek verildi.
Bu kadar yıl çalıştı. Bunlar üst üste birikti. Tecrübe, laboratuvar vs. oluşuyor. Sonunda da böyle bir ürün çıkıyor. Çıkmaydı da bilirdi. Böyle bir şey de olmayabilirdi. Ama çıkıyor zaten belli bir yatırımdan sonra. En azından ticari ürünler çıkıyor. Dolayısıyla diğer iş, yani bizim bilim insanlar olarak bu kültürel biraz daha birlikte çalışma yolunda ilerlememiz. Ama diğeride tabii ki asıl önemli olan uygulamaya için verilen destek. Temel bir destek.
Yani şimdi hep bir ürün, bir ticari bir şey, sık sık patent istiyor. Bu uygulama ve mühendislik açısından evet. Ama temel bilim de bu çok önemli. Bakın Zeylinger geldiğinde İstanbul’daki konuşmasının en başıydı sanıyorum. Şeyi söyledi. Ben bütün bu işleri meraktan yaptım diye. Yani bunu bulacağım, buradan böyle bir alet yapacağım, bunu böyle pazarlayacağım.
Teknolojik seviyesinde şu olacak değil. O oluyor, onu bir yapan ekip oluyor. Ama merak ve ciddi. Böyle havacı ve merakı değil. Gerçekten bir dua olayını anlamak üzerine ikna edeceksiniz birilerini. O zaten o. Mesela bizde merak edin insanın başına girebilecek felaketler, atır hüzleri var bir sürü. Ama merak etme diyorlar bize. İcat çıkarma başka dilde var mı? İcat çıkarma yani.
Aslında bununla ilgili bir araya girmek istedim. Bir şey var. Bilimi kim yapıyor? Yani bilimi mesela Higgs bosonunu kim buldu? Oradaki işte deneyde çalışan bizler mi bulduk? Yoksa işte o deneyi yapan fizikçilerle birlikte hızlandırıcı beraber kuran mühendisler mi buldu? Sörmü buldu. Sörmü buldu. Kim buldu? Onu yapacak vergi verenler mi buldu?
Evet. Yani aslında bu bilim böyle hani şey çok kolay hani bir kahramanlar yaratmak işte Einstein şunu yaptı ya da bilmem işte Klauser bunu yaptı demek bu çok kolay. Aslında bilimi toplumlar yapıyorlar. Aynen. Biz böyle hani bir şeyi mesela ben şimdi bu pardağı tuttuğum zaman işte bu parmaklarım tuttu diyorum ama aslında o parmakların arkasında bir el var, bir kol, bir omuz var.
Dolayısıyla hani toplum bilimi sahiplendiği zaman işte merak edelim, şeyleri kurcalayalım, bunlara benim verdiğim vergi değerlidir dediği zaman o zaman kapılar daha farklı şekilde açılmaya başlıyor. Çok toplum merak etmez Kemal. Toplum merak etmez yani bilimsel sorular. Ama merak, ürünleri onu… Merak edecek bir ekosistem yani insanları orada tutmanız lazım. Orada da biraz önce Zafer hocamın dediği kısmı ben katılmıyorum. Yatırım bence bir merkeze, bir laboratuvar, merkez, enstitü… Bunlar zaten Türkiye’de var, kullanılmıyor çoğu da. Verimli kullanılmıyor. Bence yatırım insana yapılmalı. Belli insanlara para verip ne bileyim artık ne gerekiyorsa düşünün, burada çalışın. Bana bak çoğu para, para bunlarda yok ya bunlar parasız yaşayan adamlar yani çok büyük paralar kazanılıyor. Yani şöyle paradan kastım şu hani belli kısıtlamalardan dolayı o işi bırakıp başka yere giderse ve gidenlerin… Projesini sürdürecek imkan sağlayın yani.
İnsanları bir arada tutması lazım. Mesela bir örnek vereyim. Yakın zamanda Beş Hoca’nın bir kuantum bilgisayar firması kurdular Silikon Muadisinde. 478 milyon dolar yatırım yapıldı. Kuantum bilgisayarı yapılabilir mi? Bu bile belli değil. Bu adamlar da parayı tanıyor. Silikon Muadisinde bu. Niye bu parayı yatırım yaptılar? Diyor ki ben bu isimlere yatırım yapıyorum. Bunlar birilerini toplayacak. Onlar kendi tanıdığı netvorkunu çağıracak. Kuantum bilgisayar değilse bile başka bir şey bulacak bunlar. Başka bir şey. Ve o teknoloji benim diyor.
İnsana yatırım yapılır. Ben çok şey gördüm yani. Isimlere girmeyeyim, şeylere girmeyeyim. Osüroskoplar, böyle çılgın şeyler ama çıkmaz. Ortaya çıkan ürün yok. Dolayısıyla yeterince bence merkez var. Tabii Erçel’in söylediği bir şey vardı. Çok doğru bir laf yani. Şu fotoğraf. Bu fotoğrafın çıktısı çok önemli. Bu fotoğrafın çıktısı Dünya Savaşı’nda galibiyet mesele.
Değil mi? Bir sarısından veya işte fotoğrafın çıktısı diğer aracısından Almanlar roketi yaptılar mesela. İlk şeyi yaptılar. Jet motorunu yaptılar. Belki öbürleri de yapamadılar, öbürü atom bombasını yaptılar. Yani hepsinin bir çıktısı oldu sonuçta baktığın zaman. İşte oradan başka çıktılar oldu. O zaman bilimin derin alanı, bu bilim kıymetli bir şeymiş diye anladılar o zaman. Bu arada ben toplumun… Mesela bizde de şeyle anlaşılıyor. Galiba bu önemli bir şey mi şey mi şey. Şimdi biz şeyle anlıyoruz. İhamiya yapıyoruz falan diye. Çünkü biz İhamiya yapmıyoruz aslında. Yapıyoruz yani bir kısım yapıyoruz. Ama işte fotoğraf makinesini yapamıyoruz. Her şeyi yapmamıza da gerek yok. Gerek yok tabii. Evet. Almanya’da telefon yapmıyor ama hiç böyle bunun için… Ama belli şeylerde.
Mesela Hindistan’ın yazılım alanında mesela. Türkiye’de de mesela yazılım 6 tane yanlış hatırlamıyorsam. Unikon çıktı. Güzel işler yapılıyor. Çok oyun sanıyor. Evet güzel işler yapılabiliyor. Yani belli konularda insan grubu oluşturmak ve bu insanlar bir şeyler üretir. Doğru insan grubunu bir arada tutabildiğiniz zaman ve o insanlara yatırım yapıldığı zaman o insanlar bir şey üretir. Şey orada yalnız farklı şeyler söylemiyoruz. Evet. Yani bu hani eğer birileri osteoskopları alıp bir şey yapmıyorsa yani yanlış yatırım. O olur.
Yani burada kastettiğimiz bence her ikimizin de belki hepimizin bence belirli temalara yaklaşılması bir şey yapılması ve burada da tabii ki bir miktar gerçekçi olunması. Yani siz şey yani buradan Aya bir otoyol yapacağız derseniz bunun desteklenmemesi lazım. Ama başka şeyler olabilir. Aynısı buna inananların olduğu olabileceğini en siyasi otoyol… Olabilir vardır yani her şey mümkün.
Bunu söylesek buna inanırlar diyen siyasiler var. Bunu biraz önce belirtmemin sebebi de şeydi aslında hocam. Ara ara şey oluyor. Kuantum bilgisayarı yapalım mı böyle bir şeyler oluyor. Orada benim endişem var. Kuantum bilgisayarı bir ekip çalışmasıdır. Elbette elbette her şey öyle. Yani buyurun. Bu arada ben az önce bir şey söyledik ama aslında paralel bir şey söylüyoruz. Farklı bir şey söylüyoruz. Ben mesela toplum merak etmez dediniz ya bence toplum merak eder ama merakın değişik versiyonları var.
Şimdi somut örnek vereyim. Şimdi ben Stanford’ta doktor öğrencisiyken bir şekilde bir ufak Oregon’da küçük bir kasabaya gittim. Ve oradaki insanlar bana sen nereden geliyorsun falan diye sorduklarında işte sordular. İşte Stanford’ta öğrencim dedi ne yapıyorsun? Doktor nerede? Fizikte. Böyle adeta pamuklara sarıyorlardı beni. Hiç ne yaptığımı bilmiyorlar. Onlar için yaptığım şey işte beğenmez onlara diye bir şeyler.
Hiç bunları anlatamam bile öyle kolay kolay. Ama onların gözünde ben değerli bir insanım. Yani fizikçiysen doktora yapıyorsan yani tam aynı formatta değil. Bizde çok saygı var hatta biraz fazla bile olabilir. Bunun böyle hani hoca olduğun için veya akademisin olduğun için değil. İlginç bir şey yaptığın için değerlisin. Bu bir kültür konusu bence.
Yani bana hani şey hoca olduğum için zaten saygı gösterme ya da bilmem ne profesör bilmem ne… Bunlar önemli değil. Ünvanla saygı gösterme türkeler ben onu kastetmiyorum. Sadece ilginç bir şey yapan birisisin ve onlar için Amerikalı için diyorsun ki sen önemli bir şey yapıyor olmalısın. Ne olduğunu bilmiyor ama önemli bir şey yapıyor olmalısın. Niye? Çünkü fizikçisin diyor. Yani bu bir bakış tarzı. Bu nasıl olmuş? Tabii şey yani bunların hepsi sosyolojinin de araştırma konuları bir anlamda bilimi olmasa bile bilim insanını toplum şekillendiriyor. Bilim insanının yaptığı şeyler de gerisinin geri toplum şekillendiriyor. Bu mekanizmanın aktif şekilde çarklarının dönmesini sağlamak lazım. Onun için de mesela şu bence faydalı yani şu anda sizin yaptığınız program bile net olarak bunların ilginç bir şey olduğunu hani bu akşam buradan ayrılırken ya da uykusu geldi gidip yatarken eğer ki ya ben bu hocanın dediği hiçbir şey anlamadım ama demek ki önemli bir şeymiş diye ayrılabiliyorsa, enteresan bir şeymiş buradan yarının teknolojisi çıkabilecek diye ayrılabiliyorsa insanlar o bile aslında doğru yönde ilerlediğimizin göstergesidir yani.
İzin net yapmak istiyorsanız tam olarak bu bende pek bir şey anlamıyorum ama önemli bir şey yaptığınızı, önemli bir şey yapıldığını göstermeye çalışıyoruz insandır. Safır Hocam sağ olun. Çok teşekkürler siz sağ olun. Bu anormal bir bilgide Jeff Bezos’a benziyorsunuz. Bunu söyleyen ikinci kişisiniz, bunu daha önce bana pandemiden önceki son konferansta Hindistan’da söylediler. Bu algoritmanın deneyini ilk yapan grup davet etti. Şu anda döndüm aaa dedim Jeff Bezos demiş. Siz söyleyince ben de şimdi biliyorum ki yıllardır tanıyordum. Benziyor mu? Benziyor. İnşallah maddiyat kısım da benzer. Şu anda düştü biliyorsunuz klasmandan beşinci deniz. Üç buçuk hali bile. Beşinci deniz. 200 milyar dolar civarında bir parası var zavallının. Durumu parlak değil. Uzaya da gidemiyor biliyorsun. Roketi de düştü daha. Gariban. Şansınız inşallah daha iyi olur onlar. Inşallah. Hocam sağ olun. İyi geldiniz. Her şahısımıza geliyorsunuz onca eşinizin arasında. Kendi YouTube videolarınızı bile zaman ayıramazken biz ayırmanız için ayrıca teşekkür ediyoruz. Ve bu akşam da kuantumu konuştuk. Anlayan anladı anlamayanlar da anlamadı. Ben anlamayanlar tarafındayım bu akşam. Ama dediğimiz gibi önemli bir şey yaptıkları kesin konuklarımızın Nobel’i alanlarda önemli bir şey yapmış olmalılar ki.
Nobel’i aldılar. Dünyayı daha yaşanır hale getirenler onlar. Bu arada bunu şimdi veya sonra izleyecek gençlere de söyleyeyim mi? Arkadaşlar böyle okul mu okul seçerken ciddi okullarız. Yok, yok, yok, yok, yok falan. Tabii istiyorsunuz gidebilirsiniz oradan. Yani derdiniz din adamı falan olmak istiyor ama hakikaten bilim adamı olmak istiyorsunuz. Hakikaten dünyaya faydalı işler yapmak istiyorsunuz. Nesiller bucağı hatırlanacak kıymetli işler yapmak istiyorsunuz.
Ne olur çalışın, gün okullara gidin, fen liselerine gidin. Önemli köfte okullara gidin, iyi üniversitere gidin. Gitmeye çalışın, gitme çabası görsen o çaba bile size çok şey katacaktır. Ama ne olur böyle bugünün modası falan filan diye bakmayın. Hiç öyle değil işte hayat öyle geçmiyor.
İyi görüşürüz, hoşça kalın.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir