350 Yıl Bulunamayan Dağların Tepesindeki Şehir – MACHU PİCCHU
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=zCYGR-y8JZc.
Dağların zirvesinde benzeri olmayan, terk edilmiş dev bir şehir. Efsane olarak dillerde dolanmasına, hatta birçok kâşifin araştırmasına rağmen 350 yıl boyunca kimse buraya adım atamamıştı. Ama neden yerden 2430 metre yüksekliğe böylesine bir şehir kurdular ve orada yaşayan halkın kısa süre içinde yok olmasına ne sebep oldu?
Efsaneler Şehri Machu Picchu 1911 yılında Amerikalık Arşiv Hiram Bingham, efsanevi şehrin peşine düşüp bugün Peru olarak bilinen Güney Amerika topraklarına geldi. Kendisinden önce de aynı amaçla birçok araştırmacı bölgede yıllarca arama yapsa da hiçbiri zehra aslanamamıştı.
Hatta İspanyollar buraya işgalci olarak gelmişler, ülkenin tamamına el koymuşlar fakat yanı başlarındaki Machu Picchu şehrini bir türlü bulamamışlardı. Kerşiv Bingham ise Ant Dağlarında araştırmalar yaparken tesadüfen köylülerle karşılaşır. Köylüler başlarda bu sırrı vermek istemese de daha sonra yaşlı bir adam kuzeydeki bulutları aşmasını söyler.
Bu insanlarla beraber zorlu bir yolculuğa girişen kerşif sonunda sadece birkaç köylünün bildiği hiçbir batılının ayak basmadığı Machu Picchu şehrine ulaşır. Enteresan bir şekilde şehir hiç bozulmamış sanki hala insanların yaşamaya devam ettiği bir yer görünümündedir. Öyle ki keşfedildiğinde Peru halkı hatta Peru devlet başkanı bile kayıp şehrin gerçek olduğuna inanamadı. Yaşlı zirve ya da eski dağ anlamına gelen Machu Picchu günümüzde dünyanın varlığı korunan yedi harikasından biri olarak kabul ediliyor ve çevresi Peru devleti tarafından kutsal alan olarak kayıtlara geçirilmiştir. Uluslararası yasalara göre uçakların bu şehrin üstünden geçmesi de yasaktır. Güney Amerikalı bir halk olan inkaların bu şehri nasıl inşa ettiği hala tam olarak bilinmiyor.
Dinledikçe sizlerin de şaşıracağına eminim. Inkalar 12. yüzyılda Ant Dağlarında görülmeye başlanan haklarında pek bir bilginin bulunmadığı bir halktı. Zamanla güçlenip inka uygarlığını oluşturdular. Tekerlek o bölgede hiç kullanılmamıştı. Yazıları yoktu. At gibi binek hayvanlar Amerika kıtasında zaten yoktu. Para kullanmıyorlardı. Buna rağmen inşa ettikleri eserler insanlık tarihinde eşi benzeri görülmeyen şeyler. 2430 metre yükseklikteki Manchu Picchu’yu inşa ederken taşıdıkları kayaları nasıl oraya getirdikleri hala sır. Sonuçta tekerlek yok ve saf insan gücü kullanmış olmalılar. Yazıyı dahi keşfetmemiş bir halk için çok zor olmalı. Ama başardılar.
Para kullanmadan büyük organizasyonlar yapabildiler. Bunun en önemli nedeni ise toplumsal iş bölümüne dayalı yaşam tarzlarıydı. Her 10 aile bir araya gelir ve içlerinden bir tane yönetici seçerlerdi. Bu yönetici bir üst yöneticiye bağlı olurdu. Piramitin en tepesinde ise yarı tanrı olarak da kabul edilen imparator vardı. Toplumsal çalışmalar için para ödemek ya da almak yerine insanlar devlete ürünlerinin bir bölümünü verir, devlette halkın yaşamlarını devam ettirebilecekleri şehir düzenini oluşturur, su sistemleri kurar ve onları korurdu. Bir yol mu inşa edilecek? O halde kadın erkek, çoluk çocuk herkes çalışmak zorunda. Çalışmamak en büyük ayıp ve vatan ailini olarak görülüyor.
Machu Picchu’nun inşasını sağlayan organizasyon gücü işte buradan çıktı. Bu sayede inkalar yüzlerce çeşit dil konuşan farklı halkları bir arada tutabilmişlerdi. Inkalar şamanizm benzeri olan bir dine sahipti. Bu dinde inka hanedanınca desteklenen ve ibadet edilen tanrı Güneş Tanrısı Intiydi.
Inkalar bu tanrının bedenleşmiş temsilcisi olarak gördükleri imparatorlarını Güneş’in oğlu olarak tanımlardı. Bu tanım, antik Mısır medeniyetiyle ilginç bir şekilde benzerlik taşıyor. Geçtiğimiz yıllarda Arjantin’de 6.737 metrelik bir yanardığın zirvesinde yapılan kazıda gizemli mumyalar bulundu.
Yaşları 6 ve 14 arasında değişen 3 mumyanın 500 yıl önce burada bir insan kurban etme töreninde kullanıldıkları tespit edildi. İşin ilginci bugüne kadar neredeyse hiçbir değişikliğe uğramayan bu çocuklardan ikisinin oturur ve uyur halde bulunmasına rağmen diğer çocuğun elleri ve ayakları bağlanmış ve bu zirveye gelebilmek için binlerce kilometre yolu yürüdükleri tespit edilmişti. Mumyalar üzerinde yapılan analizlerde kokainin ham maddesi olan koka yaprağından ve çiçeği isimli alkohlü bir içecekten bol miktarda verildiği görülmüştü. Hatta 14 yaşındaki kızın ağzında hala koka yaprakları korunmuş olarak duruyor. Bu çocukların zorlu yolculuğa dayanmaları ve kurban töreninde korkmamaları için yapılan bir uygulamaydı. Çocuklar o dönemin en güzel ve sağlıklı çocukları olarak bilerek seçildiler.
Temel amaç yeni tahta çıkan imparatora halkın bağlılığını kanıtlamaktı. İnkalarda insan kurban etmek çok yaygın olmasa da önemli dönüm noktalarında görülen bir rütüel. Özellikle böylesine yüksek ve güneşe daha yakın olan yerlerde yapılırdı.
Çünkü güneş inkalar için çok kutsaldı ve Machu Picchu gibi şehirler de bu kadar yükseğe işte bu sebepten kurulurdu. Şu spirallere dikkat ettiniz mi? İlk başta bir anlamı yokmuş gibi görünebilir ancak aslında müthiş bir mühendislik dehası taşıyor. Sırrı yakın zaman önce çözülebildi.
Machu Picchu gibi ant dağlarının yüksek şehirlerinde tarım yapmak çok zordu. Hava şartları ve soğuk buna müsaade etmiyordu. Bu dairelerin her biri ısıyı tutabilen taşlarla özel olarak hazırlandı ve her katman ayrı bir sıcaklığa ve nem oranına sahip. Bu sayede spiralin her dairesinde ayrı bir tarım ürününü rahatlıkla yetiştirebilme imkanına sahip oldular.
Tekrar söylüyorum bunları yapan inka halkının henüz yazısı bile yok. Peki tüm bu gelişmişliğe rağmen Machu Picchu şehri neden terk edildi ve inka uygarlığı neredeyse 10 yıl içerisinde nasıl yok oldu? Aslında karmaşık olaylar silsilesini başlatan adım İspanyolların bu topraklara ayak basmasıyla gerçekleşmişti.
1530’lu yıllarda İspanyol komutan Pizarro ve 168 adamı inka topraklarına geldiler. Eski bir inka ifsanesine göre denizlerin ötesinden gelen bir elçi inka topraklarına barış ve huzurun haberini verecekti. Bu efsanenin de etkisiyle inka kralı Atahulpa İspanyollarla görüşmeyi sevve sevve kabul etti. Inka kralının yanında duran 80.000 adamının yanı sıra İspanyollar sadece 168 kişiydi.
Inka kralı bu görüşmeye silahsız olarak gitti. İspanyol elçisi ilk olarak ona bir incil uzattı ve Hıristiyanlığa geçmesini söyledi. Kral Atahulpa incili tutup yere attı ve o sırada çevreye saklanmış olan baştan aşağı silahlı 168 İspanyol yağmacının hepsi toplu bir katliam başlattı. Yağmacılar kral Atahulpa’yı oradan kaçırdılar.
Tanrı krallarının kaçırıldığını gören inka askerleri afallamış ve ne yapacaklarını şaşırmıştı. Bu karmaşada binlerce inka askeri ölmesine rağmen hiçbir İspanyol askeri zarar görmedi. Kendilerini konuksever olarak karşılayan inkalara tam anlamıyla İspanyol tokadı attılar. Kral Atahulpa’nın kaçırılması ve binlerce insanın ölmesi inka ülkesinde karmaşaya neden olmaya başladı. Ancak esas sorun bu değildi.
İspanyollar yanlarında çiçek hastalığını da getirmişlerdi ve Amerika kıtası halklarının bu hastalığa karşı hiçbir bağışıklığı yoktu. Nitekim birkaç yıl içinde hastalık büyük bir hızla yayıldı. Ta ki dağların tepesinde herkesten uzakta olan Machu Picchu şehrine kadar. Şehir bu lanetli hastalıkta kıvranır hale geldi. İnsanlar oradan göç etmek ve hastalıktan uzağa gitmek zorunda kaldılar.
O yüzyılın sonunda 14 milyon nüfuslu inka ülkesi sadece 1 milyona düştü. 10 binlerce ton altın İspanyollar tarafından yağmalanarak Avrupa’ya götürüldü. Ancak İspanyol işgalciler kulaklarına gelen bir söylentinin de peşindeydi. İçerisi altınlarla dolu olan dağların tepesindeki esrarengiz bir şehir arıyorlardı. Yüzyıldan fazla bu efsanenin peşinden koşmalarına rağmen asla bulamadılar. Orası 1911 yılına kadar bulunamayacak olan Machu Picchu’ydu. Günümüzde bu şehir yerli alt tarafından hala kutsal kabul ediliyor. Birçok Perulunun zaman zaman buradaki tapınaklara ve mezarlara süt, yiyecek gibi gıda maddeleri döktüğünü görebilirsiniz. Binlerce yıllık bir ibadet olan inka güneş rüteli de hala her yıl orada gerçekleştiriliyor. Kısacası Machu Picchu yani Eskidağ isimli şehir 350 yıl unutulmuş olsa da günümüzde binlerce yıl öncesinden kalan rütellerin devam ettiği mistik bir nokta haline dönüşmüş. Fakat sırları tam olarak anlaşılabilmiş değil. Belki de yıllar sonra çalışmalar tamamlanırsa yazı, tekerlek, para ve binek hayvanı gibi temel şeyleri bile sahip olmayan bu insanların nasıl imkansız mühendislik tasarımlarını başardıkları ve nasıl tarihin en büyük uygarlıklarından birine dönüştüklerini anlayabiliriz.
Daha fazla içeriye ulaşabilmek için kanalıma abone olabilir, çeşitli büyük hediyelerimden kazanabilmek için benim instagram hesabımı takip edebilirsiniz.
İyi seyirler.
İlk Yorumu Siz Yapın