50 Bin Kişilik Yeraltı Şehri – Hem de Türkiye’de
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=rdi1iiSlMDs.
Bugüne kadar yeraltındaki var olan hayatla ilgili duyduğunuz her şeyi bir kenara bırakın. Çünkü belki de en ilginci ayaklarımızın altında yatıyor. Hâlâ çözülemeyen sırlarla birlikte Nevşehir’de binlerce yıldır güneş görmeden bekliyor. 1960’lı yılların başında bir köylü evinde tadilat yaparken duvarını yıkmasıyla evinin büyük bir tünele doğru açıldığını fark eder. Adam bunu küçük bir mağara sanmışsa da bir fener alarak içeri girdiğinde tımarhaneler, kiliseler, garip ibadethaneler, evler kısacası ayrı bir dünya ile karşılaşır. Öyle ki ileride anlaşılacağı gibi burası uzun yıllar evvel 50.000 kişinin güneş yüzü görmeden yaşadığı devasa bir yeraltı şehridir ve insanlar o soruyu sorar.
Kimler neden yüzyıllar boyunca yeraltında yaşamış olabilir ki? Hikaye Hıristiyanlığın ilk yıllarına güçlü Roma İmparatorluğu’na kadar gidiyor. Roma askerlerinden kaçan Hıristiyanlar, Kapadokya’da ilerlerken kendilerini gizleyebilecekleri yeraltı şehirlerini inşa ederler. Girişi fark edilmeyecek bir şekilde çalılıkların arasında küçük bir oyuktan olan bu yeraltı şehri
öylesine müthiş bir yapıya sahip ki bütün odalar birbirine bağlı şekilde hazırlanmış ve o dönemin teknolojisi ile imkansız olsa da havalandırma sistemi sayesinde yıl boyu bütün şehir aynı sıcaklıkta ve temiz hava ile dolu. İçeride rahipler, papazlar, aileler, çocuklar, yaklaşık 50.000 kişi yeryüzündeki hayatın aynısını kurmuşlar. Büyük ve ürpertici bir tımarhane bile var. Dünyadaki hiçbir yeraltı şehrinde böylesine komplike bir sistem yok. Evler sürgülü kapılarla kapatılıyor. Bu devasa yapının bugün bile tamamı hâlâ keşfedilemedi. Derin kuyu yeraltı şehri incelendikçe doğan sorular birbiri ardına cevapsız kalıyor. Çünkü İl Hıristiyanlar askerlerden kaçarken buraya yerleşmiş dahi olsalar
böyle bir yapı inşa etmek bugün bile imkansızken bunu nasıl başarmış olabilirler? Eğer onların bu şehri yaptığını varsaysak bile bu yüzlerce yıl alacak yoğun bir çalışmayla olabilir. Çünkü şehir o kadar büyük ve içeride o kadar komplike bir sistem var ki sadece yeraltında kazı çalışması için bile binlerce işçiye ihtiyaç var. Hem de içeriden çıkarılması gereken kayaların ve toprağın toplam ağırlığının 8 milyon ton olduğunu düşünürsek. Derin kuyudan yüzlerce kat daha küçük olan yere batan sarnıcı bile 10 yıllarca süren çalışmayla yapılabildi ve inşa sırasında yüzlerce işçi iş kazalarında öldü. Fakat sürgülü kapıları, okulları, akıl hastaneleri, su sistemleri, havalandırma yöntemleri bile düşünülerek yapılmış olan
bu üstün teknoloji ürünü şehri o dönem insanının ve kaçakların kısa sürede inşa edebilmesi ne derece mümkün olabilir? Bu gizemi araştırmak için dünyanın birçok yerinden uzmanlar derin kuyuya akın ediyor. Tanrıların Arabaları isimli kitapta araştırmacı Von Dienekin derin kuyuya özel bir yer ayırmış. Bölgeye gelip haftalarca ekibiyle inceleme yapan Dienekin kitapta derin kuyuyla ilgili şunları anlatıyor. Bu şehirler ancak havadan gelen saldırılardan korunmak için yapılmış olabilir. Çünkü Kapadokya’daki diğer yeraltı şehirleriyle derin kuyu arasında tünel ile bağlantı sağlanmış olduğunu düşünüyoruz.
Bu büyük, inanılmaz derecede büyük yeraltı şehri bu nedenle ancak dünya dışı saldırılardan korunmak için yapılmış olabilir. Şimdi size şaşıracağınız birtakım bilgiler vereceğim. Derin kuyu yeraltı şehrinin üstünde günümüzde köylülerin yaşadığı Derin Kuyu isimli bir köy var. Bu köyde ve civardaki köylerde anlatılan çok eski bir hikaye ise şöyle.
Hikaye o bölgede nesilden nesile geçmiş ve kökeni bilinmiyor. Hikayeye göre bu topraklarda çok eskiden melekler ya da birtakım başka varlıklar varmış. Fakat bir süre sonra yine gökyüzünden kötü niyetli birtakım cinni varlıklar gelmiş ve aralarında büyük bir savaş olmuş.
İyi varlıklar kötü niyetli cinnilerle baş edemedikleri için yeraltındaki bu şehirleri inşa ederek dünyanın içine saklanmışlar. Köylülerin iddialarına göre bu varlıklar hala burada yerin altında yaşıyor ve zaman zaman nurdan ışıklar şeklinde yükseldiğini de iddia ediyorlar. Hikayenin ve iddiaların turizm amaçlı yapıldığı düşünülebilir.
Fakat 200 yıldan fazla süredir buradaki köylülerin böyle hikayeler anlatması ve bu varlıklarla ilgili birçok efsanenin dolaşması o yıllarda şehir keşfedilmemiş olduğu için turizm amaçlı bir yalan olduğu düşüncesini çürütüyor. İlginç olan ise arkeologlar Nevşehir bölgesinde daha ortaya çıkmamış birçok yeraltı şehri olduğunu düşünüyorlar. Eğer bu doğruysa Anadolu’da bir yeraltı ülkesi var demektir. Bu size şaşırtıcı gelmesin çünkü başka bir videomda anlattığım yeryüzü şekilleri de bu bölgede garip varlıkların yaşadığına delil oluşturur derecede ilginç. Gördüğünüz izler Kapadokya sınırları içerisinde derin kuyu yeraltı şehrine yakın yerlere ait ve kilometrelerce devam ediyor. Araştırmaya göre 1 milyon yıldan eski olduğu anlaşılan izler tarihin çok eski dönemlerindeki bir takım tekerlek izlerini andırıyor. 1 santim bile bozulmadan kilometrelerce devam eden izler başka yeraltı şehirlerinin olduğu İtalya, Yunanistan gibi yerlerde de aynı şekilde var.
Belki de videonun başında bizi şaşırtan milyonlarca ton kaya ve toprağı nasıl taşındığı sorusu bu izlerle cevaplanıyor olabilir. Ve derin kuyu yeraltı şehrinin çevresinde yaşayan köylülerin iddia ettiği sesler ve görüntüler dünyadaki diğer yeraltı şehirlerinde de benzer şekilde halklar tarafından anlatılıyor. Dünyanın en derin mağarası olan ve sonuna hala gidilememiş Hang Son Dong isimli mağaraya yakın olarak yaşayan köylülerin de benzer iddiaları var. Norveç’teki Dalton mağaralarının bir yeraltı şehri olduğu ve İskoçya’ya kadar uzandığı düşünülürken çevrede yaşayan insanlar zaman zaman garip sesler duyulduğu ve bir takım varlıkların görüldüğünü yüzyıllardır iddia ediyorlar.
Arkeolog yazar Ernest Ben Tak’a göre Güneyhans dağlarındaki bir yeraltı ağı İran’a kadar uzanıyor. Macaristan’da da 60 km uzunluğunda bir yeraltı tüneli var. İleri teknoloji kullanıldığı düşünülen tünel ile ilgili ilk kayıtlar milattan önceye kadar gidiyor. Fakat kimin yaptığı ile ilgili hiçbir fikir yok.
Afganistan’da da iddialara göre ucu okyanusa kadar uzanan bir yeraltı tüneli ve yeraltı şehir sistemi var. Buraya efsanelerde Agartha ismi veriliyor. Batı Afrika’da Atlantik okyanusunun altına doğru açılan bir tünel var. Tünelin nereye gittiği hala bulunamadı. Fakat yine yiyerlilerin iddialarına göre zaman zaman garip sesler ve varlıklar buralarda da kendilerini gösteriyor.
Bu saydıklarım örneklerden sadece bazıları. Benzerlikler, işaretler, yeraltı şehirlerinin çevresindeki devasa tekerlek izlerinin olduğu milyonlarca yıllı izler ve her yeraltı sisteminin çevresinde yaşayan insanların anlattığı garip hikayeler, duydukları sesler, gördükleri varlıklar sizde de garip duygular uyandırmıyor mu?
Kapadokya’daki derin kuyu yeraltı şehri ise inanılmaz derecede hepsinden daha garip. Günümüzde bile ancak %10’luk bir kısmı görüşe açık. İnsanların uzun yıllar yaşadığı böylesine korunaklı bir yerleşim yerinde herhangi bir tehlike olmamasına rağmen küçük bir bölümünden daha fazlasının görülmesi kesinlikle yasak. Sadece özel izin alabilmiş, çok ender arkeologlara daha fazla gitme izni var. Gidenler ise içeride bir şehir yok, içeride ayrı bir dünya var diyorlar. Belki de gerçekten Anadolu coğrafyasının yani ayak bastığımız toprakların altında bir yeraltı ülkesi vardı. Bugün bilim adamlarının bile inemediği, keşfedemediği yerlerde insanlar yüzyıllarca nasıl yaşamış olabilir?
Günümüzde bile yerin birkaç metre altına inşa edilen depolarda ya da göktelenlerin yeraltına uzanan katlarında rutubeti ve diğer doğal sorunları önlemek için son teknolojiden faydalanmak gerekirken antikça insanları buraları nasıl yapmış, bunu nasıl başarmış olabilirler?
Sorduğumuz sorular hiçbir yetkili ve araştırmacı tarafından tam anlamıyla cevaplanabilmiş değil.
İlk Yorumu Siz Yapın