Antik Mısır’ın En Büyük Firavunu 2. RAMSES ve Film Gibi Hayatı (Yeniden Düzenlendi)
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=EYZYTGoo4Zk.
Yaşarken bir tanrıydı, ölüykense bir kadit. Hem de sıradan insanların her dakika umursamadan yanından geçtiği, kiminin kısa bir süreliğine şöyle bir baktığı ve hakkında bilinenlerin başucunda yazılı olanlarla sınırlı kaldığı bir ölüm. Acaba büyük kral, Nil’in Efendisi, Güneş’in oğlu böyle sergilenmeye,
eşya misali korunmaya razı gelir miydi? Sanmıyorum. Çünkü o Ramses. Piramitler ve Firavunlar, Tanrılar ve köleler, aşk, şehvet ve güç, ölümsüzlüğü arayan bir adam. Burası antik Mısır, gizemleriyle insanlığı büyüleyen bir medeniyet. Binlerce Firavun sonsuz olmayı denedi. Ama sadece bir tanesi buna yaklaşabildi. O bir Tanrı kral mıydı? Yoksa sıradan bir adam mı? Milattan önce 1279. Adının anlamı, Ra’nın oğlu olan ikinci Ramses tahta çıkıyor. Emrinde canını verebilecek on binlercesi. Firavun olduğu için halk onun Tanrı kanı taşıdığına inanıyor.
Tarihin ve talihin gülümsediği insanlar vardır. Tıpkı Stefan Zweig’ın Yıldızın Parladığı Anlarda Bahsettiği gibi. Ramses de bunlardan biri. Öyle bir zenginliğe sahip ki, yemeklerine bile altın tozu serpiliyor. Her şeye rağmen Firavun olma kolay değil. Firavunların vücutlarında hiç kıl olmaz. Düzenli olarak görevliler tarafından kılları alınır. Bu, bitlerden ve hastalıklardan korunmak ve Tanrı Horus’a benzemek için yapılmak zorunda. Karısı Nefertari. Zeki, yaramaz ve ölesiye aşık bir kadın. Hikayeleri müthiş bir eserle sonsuz olacak. Ama Ramses şimdi bir Firavun olarak Kutsal Nil Nehri’nin halkı olan Mısırlılara kendini kanıtlamak zorunda. Mısır o yıllarda ilginç bir yer. Her şey Nil’in doğru zamanda taşması ve çekilmesine bağlı. Çocuklar 12 yaşına kadar kız ya da erkek fark etmez, hiçbir şey giymeden sokakta öylece dolaşıyorlar. Çünkü hava çok sıcak. Ortalama insan boyu 1.50-1.60 arasında. Aslında bu gayet iyi bir uzunluk. Dünya üzerindeki ulaşım kısıtlığından dolayı tek yönlü beslenme ve bedenen zorlu bir hayat, insan boylarının daha kısa olmasının nedeni. Günlük beslenmede ise ana öğün, bira ve ekmek. Sıklıkla sebze ve et de sofraya giriyor. Özellikle bir işçi ailesiyseniz bira ve ekmek hayat demek. Ama esas kötü olansa insan hayatının kısalığı. 25 yaşından daha çok yaşayan birine eski Mısır’da hatta eski dünyada pek rastlanmıyordu. Mesala et ailesinde bile ortalama ömür 29 yıldı. Ama buna rağmen o yıllarda bile her yerde müzik, şiir ve birbirine aşık sevgililer görebilirdiniz. Örneğin genç bir kız şunları yazmış. Gece gündüz sevginle yanıp tutuşuyorum. Uzun saatler boyunca şafak çöken edek uyanığım. Bedenin yüreğimi tazeliyor. Arzum sadece sana, sesindir bedenime can veren. Ramses işte bu kadar aşık bir kadınla evlendi. On nefertari. Mısır tarihinde ilk defa bir Firavun ve Kraliçe aynı boyda tasvir edilmiştir. Tabii ki Ramses’in tek karısı o değildi. Sekiz resmi eşi, sayısı tam olarak bilinmeyecek kadar çok cariyesi vardı. Hatta bin erkek ve bir o kadar da kız çocuğu olduğu söylenir. Ancak bunlardan sadece yüz küsür tanesi ismen kaydedilmiştir. Diğerleri anne kanında ya da henüz bebeklik çağındayken ölmüştür. Harem Ramses için hatta bütün Mısır Firavunları için çok önemli dinlenme mekanlarıydı. Öyle bir dönem düşünün ki bu zamanki gibi kafeler, eğleneceğiniz barlar, kılavlar yok. Ramses timsahlardan korunarak gerçekleştirdiği tekne partilerinde ve daha çok da sarayındaki haremde eğlenebiliyor. Ramses’in haremini başka bir yere benzetmeyin. Büyülü bir dünya. Yüzlerce kadın Tanrı Kralı olarak gördükleri tek bir adama odaklanmışlar
ve filmlerden, hayallerden bile öte bir ortam. İsterseniz kızacağınız bir şey söyleyeyim. Bugün ne kadar iğrenç görünse de Ramses kendi çocuklarının altısıyla evlenmiştir. Şaşırdınız değil mi? Fakat o dönemlerde Firavun ailesinin kanı tanırsal kabul edilirdi
ve kan bozulmasın diye aile iç evlilikler yapılması gayet normal karşılanıyordu. Özellikle 2. Ramses kendini diğer Tanrılarla eşit derecede görecek kadar cüretkardı. Halk da ona öyle bakıyordu. Düşünün ki o en uzun boylu Firavun’du. Boyu 1.73 ama o dönemin dünyası için bu çok uzun bir boy. Aynı yıllarda Orta Asya’da 1.58, Avrupa’da 1.66 ortalama erkek boyuydu. Ve Mısırlıların ortalama ömrü 20’li yaşlarken Ramses 92 yaşına kadar yaşadı. Şimdi kendinizi o dönemde yaşayan sıradan insanlar arasına koyun. Sizce de onu Tanrı olarak görmeleri için yeterli sebepler değil mi bunlar? Ama şimdi haremdeki çılgın eğlencelere ara vermek zorunda. Anadolu topraklarında dünyanın diğer büyük gücü olan Hititler ve Mısır arasında çetin sorunlar var. Savaş Kapıda Bugünkü Suriye topraklarını kontrol etmek isteyen Hititler ve bu kontrolü kaptırmak istemeyen Mısırlılar antik çağların en büyük savaşlarından birini başlatıyor. Ramses ordunun başında bizzat savaşın içerisinde. Komuta ettiği birliğin adı Amon Birliği. Muharebenin ortasında tam savaşı kaybedeceklermiş gibi görünürken
tarihi kayıtlara geçen olaya göre Ramses çılgınca bir hareketle savaş arabasını düşmanın üzerine sürüyor ve onu gören askerleri de kendisinden güç alarak aynı şekilde saldırıya geçiyorlar. Ramses’in bu çılgınca hareketiyle savaş beraberlikle sonuçlanmış ve iki taraf arasında tarihin ilk yazılı anlaşması yapılmıştır. Çünkü Ramses şunu söylemiştir. Gerçek bir erkek gücünün sonuna kadar gider.
Bir kral ise daha ötesine geçer. Yapılan anlaşmanın adı Kadeş Anlaşması. Bu anlaşmanın bir kopyası bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne sergilenmektedir ve müzenin en değerli eserlerinden biridir. Savaş Mısır anıtlarında tasvir edilirken Ramses’in yanında aslanı olduğu görülmektedir.
Efsane de olsa her zaman yanında bir aslanla dolaştığı ve aslanın sadık bir köpek gibi asla Ramses’in sözünden çıkmadığı anlatılır. Bilemeyiz belki de gerçektir. Ahmet Ümit bir esirinde Kadeş Savaşı’ndan kısaca şöyle bahsetmiştir. Ülkem Mısır’la sonsuz dostluk anlaşması yaptı. Ben bekledim.
Kral Hattuşili ve Firavun Ramses yedi ayrı tablete kazıttı dostluk anlaşmalarını. Ben bekledim. Hattuşili kardeşim dedi Ramses’e. Ramses kardeşim dedi Hattuşili’ye. Keşke savaşmadan kardeşim deseydiniz birbirinize diye düşündüm. Bekledim. Yazık değil mi ölen askerlere diye düşündüm. Bekledim. Yazık değil mi Nuanzaya diye ağladım. Bekledim.
Ramses tarihteki ilk propaganda uzmanı olarak kabul edilir. Çünkü o biliyordu ki ülkeler gerçeklerle değil algılarla yönetilir ve Kadeş Savaşı’nın beraberlikle sonuçlanmasına rağmen Mısır’daki birçok anıt da Ramses’in büyük zaferi olarak anlatılmıştır. Atlarının altında hititleri çiğnerken ve oklarıyla düşmanı delerken tasvir etmiştir kendisini. Zaten bu savaşta esir alınan askerlerin kelleleri ve cinsel organları kesilerek yer değiştirilmiştir. Çünkü Mısırlılar ülkelerine yapılan saldırılara asla merhametle yaklaşmazlar. Ve şimdi sırada insanlık tarihinin en muhteşem yapıtlarından biri var.
Ramses’in kendisi ve büyük aşkı Nefertari için yaptırdığı tapınak Ebu Simbel. Ebu Simbel tapınağı dünyanın en büyük ve en gizemli yerlerinden biri. Girişinde devasa Ramses heykelleri ve Mısır tanrılarının şifelenmiş küçük tasvirleri var. Ramses kendisini tanrılardan bile daha büyük boyutta yaptırmış olmasına rağmen Nefertari ile aynı boyutta tasvir ettirmiş.
Ve bu devasa yapının içinde çok enteresan bir olay yaşanıyor. Her yıl 22 Şubat ve 22 Ekim’de Ramses’in içerideki heykellerine güneş vuruyor. Arkeologlar bu tarihlerden bir tanesinin Ramses’in doğum günü, diğerinin ise tahta çıkış günü olduğunu düşünüyorlar. Ve bugün bile Mısır halkı tarafından kutsal kabul ediliyor.
Her yıl aynı günlerde Ramses’in heykellerine güneşin vurduğu saatlerde bölgeye gelen yerel halk, çeşitli danslar ve törenlerle bu kutsal anı 3000 yıl önceki heyecanla anıyor.
Güzel Hisset’in ölümü de çok sıradışı ve acıklı. Hittit Kralı Ramses’e kendi kızını gelin olarak göndermiş ve kan bağı kurmak istemiştir. Ancak Hittitli gelin kraliçe olacağı bir şey. Ve bu da bir şey. Hittit’in ölümü de çok sıra dışı ve acıklı. Hittit Kralı Ramses’e kendi kızını gelin olarak göndermiş ve kan bağı kurmak istemiştir.
Ancak Hittitli gelin kraliçe olacaktır ve Ramses Hittitlerin bu isteni reddeder. Çünkü Güzel Hisset’le evlidir ve bu Mısır dinine aykırıdır. Güzel Hisset Ramses’e aşkından dolayı eğer mutlu olacaksa kendisi kraliçe olmaktan vazgeçeceğini söyler. Ramses hayır der. Benim ülkemin kraliçesi sensin ve seni boşamam. Bu cevap iki ülke arasında gerginliğe yol açmıştır. Bunun üzerine Hisset Ramses’e ve Mısır’a duyduğu sevgi ve bağlılıktan barışın önünde engel teşkil etmek istememiş, bu evliliği onaylaması için Ramses’e yalvarmış ancak Ramses tekrar kabul etmeyince Hisset intihar etmiştir. Ramses’ten gizli bir şekilde birkaç yakınının katıldığı bir törenle kendini yılana ısırtarak hayatına son vermiştir.
Mısır kraliçeleri geleneğe göre bu şekilde intihar ederlerdi. Ramses hükümdarlığı boyunca birçok zafer kazandı.
Güneydeki Nabibyalı kabilelerin isyanını bastırdı ve nereden geldiği, kim oldukları hala kesin olarak bilinmeyen ve deniz insanları olarak anılan, tıpkı vikingler gibi yağma yapıp kaçan işgalcileri Akdeniz’de yenerek ülke güvenliğini sağladı. Binlerce çöl eşkıyasını yakalatarak Nil’in aç timsahlarına yem etti. Mısır onun döneminde yasa dışılığın çok az yaşandığı bir süreçteydi.
Ve ülkenin eski hukukunu da devam ettirdi. Antik Mısır medeniyeti hukuk alanında çok ileri seviyedeydi. İnsanlar iş verenlerini patronlarını bile mahkemeye verebiliyordu. Birçok mahkeme kaydı günümüze ulaştığı için detaylı olarak biliyoruz. Örneğin evli bir erkekle ilişkiye giren kadının cezası ya da karısını aldatan erkeğin cezası burnunun kesilmesiydi. Burnun kesmek o kadar yaygın bir cezaydı ki Mısır’da burnu kesilenlerin kurulduğu bir köy bile vardı. Bir insanın kendi anne ya da babasını öldürmesinin cezası canlı canlı yakılmaktı. Eski Mısır’da insanlar merhametsiz oldukları için de idam edilebilirdi. Eğer saldırıya uğrayan ve öldürülmek üzere olan birine yardım etmezseniz sizin sonunuz da o kişininki gibi oluyordu. Aynı zamanda sünnet geleneğinin eski Mısırlılara dayandığını biliyoruz. Mısırlıların çok önem verdiği gelenek önce Yahudilere sonra da Müslümanlara geçmiştir. Ramses’in toplu sünnet törenleri düzenlediği biliniyor. Hatta bir keresinde 120 çocuk günler süren kutlamalarla toplu şekilde sünnet edilmiştir. Sünnetin öneminden dolayı mastürbasyon da kutsal kabul edilecek seviyedeydi.
Mısır firavunları gelenek olarak bazı dönemlerde spermlerini seromoniler açtığında Nil Nehri’ne boşaltır ve Nil’in bereketinin artacağına inanılırdı. Ramses’in tahtta kaldığı 66 yıl boyunca Nil en güvenli ve en bereketli dönemini yaşamıştır. Acaba neden? Eski bir Mısır inancına göre dünya aslında bir mastürbasyon eylemiyle meydana gelmişti.
Bu durum da bahsedilen inancın temellerinden biridir. Ramses cüretkar bir firavundu. Mısır’ın başkentini değiştirecek kadar cüretkardı. Başkent değiştirmek derken yanlış anlaşılmasın. Yeniden bir şehir inşa etmiş ve orayı başkent yapmıştır. Per Ramses olarak bilinen bu şehrin nasıl yok olduğu, neden yok olduğu hâlâ tam olarak bilinmiyor.
İkinci Ramses döneminin Mısır’ın her açıdan zirvesini teşkil etmesinin önemli sebeplerinden biri Ramses’in eğitime verdiği önemdi. Kraliyet çocuklarının ileride devleti yönetmeyi öğrenmeleri için her türlü dünyevi bilgiye hakim olmalarını sağlayan bir kraliyet okulunu kurmuştu.
Ve bu okula ülkedeki zeki çocuklar da seçiliyor, seçilen çocuklar bizzat firavun Ramses’in mahiyetine kabul ediliyordu. Ramses bütün Mısır’ı baştan sona yeniledi. Birçok yeni şehir inşa etti. Eskilerini ise güzel cennet bahçelerine çevirdi. O sadece savaşçı bir firavun değildi. Romantik bir aşık, bir şair ve akıl almaz derecede gizemli bir adamdı.
Yüzünü görmek bile kolay değildi. Mısır firavunlarının bazıları yüzlerini kapatan Tebet isimli bir maske takarlar. Bazı zamanlarda Ramses de bunu takardı. Efsaneye göre yüzünü görenler günlerce kendine gelemezmiş. Bu gizemli hikayeler o kadar büyüdü ki Müslüman ve Yahudi din adamları devrat ve Kur’an’da anlatılan,
Kızıldeniz’de boğulmuş olan firavunun ikinci Ramses olduğunu düşündüler. Uzun yıllar boyunca, Britiş Müslüm’deki cesedin firavun ikinci Ramses olduğuna inanıldı. Ama değildi. Daha sonra başka bir Ramses olduğu söylendi. Söylendikçe Ramseslerin mezarı bulundu, iddia edildiği isim değiştikçe değişti. Ancak o, tüm dedikodulardan öte bir şekilde öldü.
Ramses, hükümdarlığının ikinci yılında, milyonlarca yılın tapını Rames Suma temel atma sırasında diktiği Akasya ağacının altında, dostu, başkâtibi ve sandalet taşıycısı Ameni’nin yanında huzur içinde ölmüştür. O andan itibaren kralın dostu Ameni, kendini hayatının sonuna kadar Ramses’in hayatını yazmaya adamıştır.
Bu dünyadan büyük bir firavun geçti. Fakat hikayesi ölümüyle son bulmadı. Ölümünden 3200 yıl sonra bile o törenlerle karşılandı. Nasıl mı? Dinleyin ve görün. Mumyalandıktan 3200 yıl sonra mumyanın bakterilerle kaplandığı ve çürümeye başladığı fark edilmiş,
mumyayı kurtarabilecek kurumun Fransa’da olması nedeniyle Fransa’ya götürülmesine karar verilmiştir. Ancak ortada önemli bir sorun vardır. Fransız yasalarına göre ölü ya da diri Fransa’ya giren her insanın pasaportu olması gerekli. Tabii ki Ramses’in pasaportu yok. Neyse ki Mısır hükümeti özel kararla büyük Ramses’e pasaport hazırladı. Pasaportun meslek kısmına ise kral yazmışlardır.
Olayın ilginçliği burada da bitmedi. Fransız yasaları gereği Fransa’yı ziyaret eden seçkinler ve krallar özel askeri bando ve törenle karşılanırdı. Ve bu gelenek 2. Ramses’e duyulan hayranlık ve saygıdan dolayı bozulmadı ve Ramses’in mumyası da havaalanında askeri bando ve saygı duruşuyla karşılandı.
Böylece 2. Ramses ölümünden 3200 yıl sonra Paris’e törenle giriş yaptı. Size bu efsanevi iffira bunun için yazılmış eski bir Mısır şiirini okumak istiyorum. Şimdi piramitlerde dinlenen o tanrılar, soylu ve kutsanmış ölüler gibi her şeyden önce var oldular.
Kutsal barınakları inşa edenler ve o saraylar tıpkı bir daha olmayacak olan o krallar gibiler. Dönen kimse yok. Bize onların sağlıklarından söz edecek, bize onların ihtişamlarını anlatacak ve güvenimizi tazeleyecek.
Onların gittiği yere erişene dek haber veren kimse yok.
Altyazı M.K.
İlk Yorumu Siz Yapın