Asla Pes Etmedim – Hayati İnanç | Derdini Söyle
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=-U5VtfD41aE.
Zehra grubun katkıları ile hazırlanan derdini söyle başlıyor. Aşk odu evvel düşer maşuka andan aşıka Şem-i gör kim yanmadan yandırmadı pervaneyi Bir derdim var. Kaldırımların yüksekliği, insanların sakatlara bazı insanların bazı bakışları.
Sakatlar olarak Türkiye’de yaşama zorluğu. May Mecraya Derdini Söyle programına hoş geldiniz sefalar getirdiniz.
Bu bölüm ki programda lütfetliler bizi uygun gördüler modörlüğe. Nasip olursa Hayati İnanç Hocamla, kıymetli abimizle, müstahdımızla bir program yapmaya çalışacağız. İnşallah bizim için devlettir, nimettir. Hayırlara vesile olması ümidiyle. Bismillah diyoruz. Ben dertlerimle başlayayım müsaadenizle hocam. Estağfurullah. Bu otobüs içinde de verin başa verin ufak bir girizgah iziniz olursa.. Senin bacakların var ne yaptın diye soruyorum kendime şimdi. Evet buyur abiciğim. Estağfurullah hocam. Bir derdim var kaldırımların yüksekliği, insanların sakatlara bazı insanların bazı bakışları. Türkiye’de yaşama zorluğu, yaşam standartlarının, konforlarının yetersiz olması, bir sporcu olarak sponsor bulamamı durumu gibi şeyler bunları ziyadesiyle arttırabiliriz. İlk aklıma gelenler, bundan hiçbiri benim derdim değil. Bundan hiçbiri dert değil. Sakatlık Rab-ı’l-Alem’inden bir lütuftur. Bu dert dedikleri aslında benim nimet saydığım, devlet saydığım, saadet saydığım, lütuftur. Bunun sırrına vakıf olursak olayları da farklı pencerelerden görürüz. Biraz daha ötelere bakma fırsatı bulabiliriz. Tabii burada böyle lütuftur, saadettir diyebiliyorsam bu muhterem anne ve babacığım vesilesiyle, siz kıymetli izleyenlerden ve muhterem hocamızdan da anne babama bir dua rica ediyorum. Allah onlardan razı olsun. Onların vesilesiyle bir dert görmemişiz, aksine bir lütuf görmüşüz. Derdimiz bir büyüğümle tanıştım. Bu söz benim hayatımı ziyadesiyle değiştirdi. Söz şöyle, her şey sevmekle başladı. Ben bu sözü öğrenene kadar kendimi iyi insan zannediyordum. Kendimi sevebiliyor, seviyor zannediyordum.
Halbuki ne iyi insanmışım ne de sevebiliyormuşum. Hiç alakası yok. Uzaktan yakından zerre yanaşamamışım. O kadar söyleyeyim. Her şey sevmekle başladı sözünden sonra benim hayatımın birinci kısmına, ehem mühimlerimiz vardır ya, sevmek oturdu.
İnşallah hep de var olur. Buradan yola çıkarak benim derdim şu hocam, bir yâri gönlüne nasıl gireriz? Evvela böyle diyerek gireriz. İlk adım bu. Bizde ayak yok. Nasıl adım atacağız?
Bizde var da ne oluyor? Dedim ya, şimdi azizim tam merkezinden yakalamışsın meseleyi.
Bana hocam dedi ki her derdin, her problemin o manada yani felaketin, şekavetin sebebi dünya sevgisidir. Dünya sevgisi varsa bir kalpten artık bütün felaketler onun içindir. Muhakkak atılması lazım kalpten dedi. Sene 1979 doğumuna bir sene var ben bu sözü işittim.
Şimdi nasıl kurtulurum ben saadete nasıl ererim ben Allah’a nasıl kavuşurum? Sualime verilen ilk cevap. İltiler önemli. Dünya sevgisi kalpte varken hiçbir hayır hasıl olmaz onun atılması lazım dedi.
Ancak dedi. Ben pür dikkat dinliyorum. Azber etmek istedim Cenab-ı Hak da lütfetti azber ettim. Fakat kalpten bu bela bu felaket ne namazla ne oruçla ne zikirle ne cihatla ne hac ile ne zekatla efendim çıkar. Hiçbiriyle değil dedi. Bunların hiçbiriyle çıkmaz.
Artık dikkatin keskinleşti kristalleşti peki ne kaldı geriye can versen dahi yani orada geçerli başka bir şey var yani. İki çaresi vardır bir Allah dostunun gönlüne girmek ya da onu gönlünde bulundurmak dedi. Hayatımın merkezine koyduğum şey de budur benim.
Sen de diyorsun gerçeği sevgiyle başlıyor. Aynı şey aslında haddi zatından. Sevgiyle başlıyor. Sevginin yeri kalp çünkü kalpten eğim bulunduğu anlatılıyor bize de. Ve şimdi sen de soruyorsun ki nasıl girerim. Evet böyle bir derdin var. Güzel soruyorsun. Güzel soruyorsun. Böyle ufak tefek dertleri bahse konu etmedin hatta spor dan şunlarından bahsedelim dedin.
Bir iskev yaptın geçin. İyi yaptın boşver tamam yani istemezsen de anlat. O kadarını ben iskeyon edeyim. Masa tenisinde Türkiye’de derece sahibi birincilikleri var. Enteresan bir şey. Meraklı oldum bir sahada. Ben de böyle top oynamayı severdim. Masa tenisi oynarken bir amcam vardı. Amca dediğim yani böyle nesepten değil. Seyyid Kasım Arvas Van Mühdüsü. Çok fazıl bir zat idi belki duymuşsundur ismini.
Birkaç kere mülaki oldum ben onunla. Çok nükteden biriydi. Şöyle dumanı savurdu. Hele de sigara var. Seyrediyor. Top bir gidiyor bir geliyor bir geliyor. Gidiyor bir geliyor falan. Böyle muzip muzip baktı. Yani tabirimi hazır görürsün. Neticesi ne oluyor bu işin dediği. Dedim Kasım amca bu top böyle gidiyor geliyor. Neticesi nedir dediği neticesi. Netice mi var yani.
Malayani zımdında olan veya ne bileyim oyundan ibaret olan topun şahsında dünyayı bize nükteden bir biçimde gösteriyor. Gidiyor geliyor diyor işte ya bırak Allah’ını seversen dert etme ya. Yani efendim şimdi bir büyük zat Şahı Nakşibend talebesine sordu bunu öğretmek için.
Evet. Allahu alem. Sen mi seviyorsun biz mi. Sual çok çetin ve imtihan aslında yani sınav. Aşkın imtihanı bu. O çocuk da gayet samimi bir işimde bildiğini söyledi. Efendim siz bize acıyorsunuz dedi merhamet ediyorsunuz biz de sizi seviyoruz dedi. Yani sevmeyi uhdesine aldı. Ben seviyorum. Sen acıyorsun demiş oldu. Bu cevabı kendisi beğendi de söyledi ama burada geçerli değil bu cevap ve hazret çekti. Ne varsa. Evet. Evet çekti taş gibi kaldı. Sevgi gitti. Kala kaldı eyvah dedi bitti yani bir anda tasarruf orada çünkü yönetim orada. Direksiyon onda. Tasarruf onda. Anladı ve elini öptü bağışlayın efendim sevende sizsiniz dedi. Sevgi yukarıdan gelir yani. Malum divan edebiyatıyla ilgili olduğum için bana her şey bir beyti çağrıştırıyor. İçeride tanışırken de geldi bir beyt ama o şimdi dursun onu yazdım oraya. Bu baptaki beyt Kütahyalı gaybi merhumdan bir şaheser. Hakikaten yani bana ilk on beytini seç deseler mutlaka içinde yer alacak beyttir bu. Eyvallah.
Aşkodu evvel düşer maşuka andan aşıka şem-i gör kim yanmadan yandırmadı pervaneyi. Aşk ateşi evvela muma düşer. Oradan sana düşer ey pervane yandım diye sızlanıp durma. Mum yanmasa seni yakmazdı. Yani sevilmeseydin sevemezdin. Şimdi sorulacak birçok şey varken derdin nedir diye gayet de ucu açık bir soru sorulmuşken sen eğer ben nasıl kazanırım bu sevgiyi o kalbe nasıl girerim diyorsan dedirtenin davetindendir. Çekiliyorsun da ondandır. Boşuna olmaz. Boşuna olmaz. Bunu arzu etmek kavuşmanın habercisidir yanıp yakılmakta müjdecisidir. Yanma yakılma başladıysa böyle eyvah yanıyorum diyor. İmam-ı Rabbani Hazretleri de cevap veriyor. Bırak yansın diyor kavuşma müjdesidir. Çünkü odun yanınca kül olur da adam yanınca kul olur.
O sevgiden behredar olan hissedar olan vayedar olan ancak böyle bir derde düşer. İşin başı sevgidenmesi ondan mübarek olsun muhafazaya çalışmalı ve onu korumaya çalışmalı. Yoksa sevmek büyük iş azizim ya. Yani haddime mi düşmüş bakıyor bir avuç toprak ne sevmeyi öğrener. Ben öğrenmeye ömrüm yetmez ya. Ama sevilmek oluyor işte demek ki seviyorlar.
Kabul edilenler sebepsiz kabul edilirler dediler iyi mi? Keleme bak ya. Yani bir şeyin olduğundan değil ha sebepsiz kabul edildi. Ben şunu yaptım da bir şey yapmadın ya sen de. Bir şey yapılmaya dair yapmaya dair mevlevi ekolünden içeride de keçecizade yanmıştım ya. Bir bahane oluyor mu orada? Olur. Olur. Yani yaptığımız bir şey değildir ama. Değildir tabi ama.
Efendim müsaadeniz olursa programla ilgili aradıklarında çok keyif ettik mutlu olduk. Dedim benim böyle bir derdim var ama senin ne haddine bunu çıkıp söyleyeceksin? Yani dedin mi? Bu da var yani bunu bu da söylüyorum ama. Evet. Ama söylerken de belki bir bahane olur sevmelere artan. Bir kapıyı aralar kapıyı çalmak olur.
Bu haddimizden de değil. Keçecizade marhum bu bab da şöyle söylüyor. Kilabı dergahı mon la ya ben mensub olur muydum? Tevessül etmeseydim himmeti merdane gönlümden. Üf. Yani. Ben diyor o Allah dostunun kapısına diyor intisap ettim. Düzeltiyorum. O kapıya intisap ettim diyemiyor. O kapının köpeklerine bağlandım.
Kilabı dergahı mon la ya ben mensub olur muydum? Tevessül etmeseydim himmeti merdane gönlümden. Delikanlı gibi hürmet ettik de ondan. Adam gibi istedik de ondan. Lazımı neyse onu yaptık feda edilmek gereken neyse ettik de ondan diyerek. İlk bakışta. Yani böyle bir kahramanlık övgüsü övülmesi zannedilen ama haddi zatında. Yola heves edenleri. Teşvik eden ya delikanlı gibi. İkircikli olmadan. Tek kalp, tek vücut, tek cihet. Yani şöyle bir hizaya gir yani. Yani arzun tek olsun. Ona himmet diyorlar işte eskiler. Tek. Yeniler, modernler, odaklanma der buna. Buna şunu da ekleyebilir miyiz hocam? Dertlerimiz de tek olsun. Tabii. Yani derdi teke indirebildiğimiz zaman. On kere demedim mi? Sevme dokuz yar. Sekizde safa, yedide vefa, olmaya zinhar. Altı ile beş, dört ile hiç başa çıkılmaz. Üçün ikisini terkede kör, ta kala bir yar. Eyvallah. Karagöz oynatırken söylüyordu bunu Osmanlı ejdat. Güya eğlence. Ama ne diyor aslında? Kesretten vahdete, çokluktan birliğe. Çok takılma diyor, bilmem ne diyor. On kere demedim mi sevme dokuz yar. Sekizde safa, yedide vefa, olmaya zinhar.
Altı ile beş, dört ile hiç başa çıkılmaz. Üçün ikisini terkede kör, ta kala bir yar. La ilahe illallah diyor. Allah de başka da bir şey deme diyor yani. Hz. Veysel Karani, ya coşturdu beni ya. Olduk burada hoca olduk ya. Allah Allah. Min gayri haddin veli yakıtin. Bana nasihat et diyor. Hz. Veysel Karani buyuruyor ki, Allah’ı bilir misin? Bilirim diyor. Başkasını bilmesen de olur diyor. Efendim diyor. Uzak yoldan geldik hani. Bir nasihat daha şey yapsak. Yani Allah seni bilir mi diyor. Elbette yarattığını bilmez mi diyor. Başkası seni bilmese de olur diyor. Nasihat dedin ya, bu da sana yeter diyor. Yani birlik. Başka gaye olmazsa, tek olursa, işte dedim ya, ona eskiler himmet, yeniler odaklanma falan gibi şeyler söylüyorlar. O bu işte.
Yani kalbi işgal etmeye aday çok sevgi, çok tutku olur. Dünya karışık bir yer. İllaki. Yani dünyayı dun demiyor. Alçak dünya demiş eskiler. Başayı Meclis Edaniye, dünyayı dun için Allah’adır tevekkülümüz, itimadımız. Şair Bakı, alçak dünyaya alçaklar gibi alçalmayız, alçakça diyor. Allah’a tevekkül ve itimat ettik filan. Birlik yani. Velhasıl, hadi burada.
Dünya derince de benim hep aklıma gelir. La rahata fi dünya. La rahata fi dünya da rahat yok. Evet, dünyada rahat yok. Hadi burada hatıra gelen bir şey daha, bu vesileyle bir hadisi kudsi mealini zikredelim de. Yani aklıma gelmişken yutmayayım. Hz. Ayşe’ye soruyorlar da. Resulullah’tan bir şey nakled bize. Anne, ümmetin annesi. Bir ziyaret hasıl oluyor.
Hayatta bulunan sahabeler karşılıyorlar. O da o anda hatırına gelen ilk hadisi kudsi, hadisi Cenabı Peygamber’i dilinden sadır olmuş. Allah sözü, ey Ademoğlu, seni kendim için yarattım. Her şeyi senin için yarattım. Senin için yarattığım şeyler, seni benden alıkoymasın. Hocam bir tekrar da alalım mı? Ey Ademoğlu, seni kendim için yarattım diyor Cenabı Hak. Devam buyuruyor, her şeyi senin için yarattım. Senin için yarattığım şeyler, seni benden alıkoymasın. Yani orijinal ifade için, men gafil meşgul etmesin. Aksine bana kavuştur. Bana kavuştur. Alettir, vasıtadır. Onları kullan. Nasıl kullanacağını da bildirdim zaten. Kullan ama gönül bağlama.
Sevilecek o değil. Onlar senin hizmetkarın. Sevilecek benim, sevgili benim. Allah kıskançtır. Evet, amenna. Gayur. Dostları da kıskançtır. Dostları da kıskançtır. Başka bir yere meyale olmamak lazım. Kıskanmak aşka dahil. Seven kıskanır. Seven kıskanır.
Ne diyordu Hafız Şirazi Merhum? Sevgilimle geziyordum el ele. Haberim yok. Bakıvermişim bir güle. Utanmıyor musun dedi ve ekledi. Ben varken nasıl bakarsın? Bikiş. Hafız Merhum sanki koluna taktığı bir kızla gezerken gül bahçesinde trenini veriyor zannediyor. Hiç alakası yok. Yani Allah yardır diyor. Başkasına bakarsan. Şimdi o yüzden şöyle bir işareti de bir şeyden alıyoruz. Nabi merhum’dan. Hani olur ya insan sever birini. Dünyada da mecazi sevgiler aşklar eksik değil. İyiki de var. Bunlar da bizi zaten. Tabii. Götürür eğer mayın tarlasına girmezsen. Yani harama girmezsen. Amin. Götürür. Yani eğiticidir. Eksersizdir. Vasıtadır. Verdim sana dürcü dili serbest emi amma pek sakla büyük. Yerden emanet var içinde.
Kalbimi sana verdim diyor ey sevgili diyor. Aşık oldum sana ama diyor. İyi sakla büyük emanet var içinde diyor. Kalpten bahsediyoruz. Büyük tabii. Kalbin ne olduğunu. Yani nazargahı ilahi Ömer-ül Faruk’tan dinle. Ey Kabe vallahi çok kıymetlisin diyor. Kabe-i muazzamaya bakıyor övüyor fakat diyor. Allah’a yemin ederim ki herhangi bir müminin kalbi senden üstün duruyor. Vay vay. E şimdi bu Kabe-i muazzama kible.
Ve ona bu deniliyor. Demek ki kalp aziz, muazzez, muhterem, mübeccel, müberra, mukaddes. Ama kalple alakalı da atışları değiştiğinde acaba kalbinde bir şey mi var falan gibi çok da kalple alakalı olmuyoruz. Yani yanlış bir laf etmeyeyim ama. Ya benim kalbim temiz derler. Tamam temizdir. Biz Hüsnüzan’da bulunalım. Lakin kalple ilgilenmek gibi bir derdimiz olmalı. Değil mi üstadım? Yani neyle ilgilenirseniz bakın ben masu tenisi oynuyorum. Evet. Gündeç’i fidman yapıyorum. Çok tekrar gerektiren bir spor. Ben ne kadar ilgilenirsem masu tenisinde o kadar ilerliyorum. Evet. Adamın biri demiş özür dilerim sen sorunu unutmazsın. Hatlay’ı meşgulken söylüyor bunu. Her gün egzersiz yaparlar ya. Eyvallah.
Ekmeliler yapmalılar. Bir gün egzersizi ihmal etsem ben fark ederim diyor zaafı. Evet. İki gün terk etsem ustam fark eder. Üç gün terk etsem herkes fark eder. Sustum daha bir şey anlatmaya gerek yok. Yani götürmüyor, ihmali götürmüyor. Sen de diyorsun ki kalbim temiz çok da rahatsın. Abi kalbi temiz olanların haleti bu değil. Bilakis, bilakis nasıl mesela?
Mesela oturuyordu birisi onlardan biri. Allahü alem zünnü ne Mısri. Bakıyor ki uzaktan. Abi çok enteresan bir şey ya. Mahallesinde bir yangın var. İlk bakışta da kendi evinin olduğu yer zannediyor. Ve içine bir ateş düşüyor. Eyvah ev yandı filan. Sonra yanan evin başkasına ait olduğu, kendisinin olmadığı bilgisi gelince geçici bir ferahlık hasun. Elhamdülillah çok şükür. Hasıl oluyor. Derhal kendine geliyor, kendine diyor ki. Yani sen başka kardeşinin evi yandı diye sevindin öyle mi diyor? Ve kendine verdiği cezaya bak. Evi dağıtıyor, satıp parasını tasattuk ediyor ve ömrü boyunca kendini affetmiyor. Yani kalbi temiz, kalbim temiz falan büyük iddia iyi de, yani çok güzel olur da bu iddiada bulunamaz ki.
Çok basit bir örnek. Yani çocukları olanlar bilirler. Çocuğunuza ne kadar eğilirseniz, ne kadar ilgilenirseniz o kadar ilerler çocuğunuz. O kadar iyi geçirmiş olursunuz. Bu meyanda bir tatile gönderdiğiniz zaman babaannesinin, anneannesinin yanına 10 gün 15 gün. Geri geldiği zaman bir bakarsınız ki çocuklar birazcık ayarlar değişmiş.
Büyükler ilgileniyorlar vesaire. Siz ilginizi çektiğiniz an işler değişiyor. Şimdi en ufak bir şeyden en yükseğine kadar böyleyken kalple alakalı neden bir ilgilenme yok? İşte tam o noktada. Şimdi cildimizin güzelleşmesi için kremler sürüyoruz. İşte sporumuzun ilerlemesi için sürekli antrenmanlar yapıyoruz. Vesaire için ne gerekiyorsa onu yapıyoruz. Üstüne üstlük.
Diğer azanın değil de kalbin adında bir şey. Dönek demek. Evet. Kalp, dönek demek. Evet evet. Abi bu korkunç bir şey. Neden korkunç? Abi öyle bir köprüden geçeceksin ki adın mevt, ölüm. Bir defa tecrübe edilen bir şey.
Ve onun ne kadar ciddi ne kadar çetin bir şey olduğu anlatılırken kelimeler yetersiz kalıyor. Ve sen oraya böyle bir la kaydıyla Allah göstermesin. Allah muhafaza etsin. O anda kalpte ne varsa ibret nerede duruyor çünkü devamlı dönüyor. Evet. Son anda ruh bedeni terk ederken kalbin vaziyeti neyse hüküm ona göre. O yüzden diyorlar ki oraya gelmeden önce terbiye işini hallet.
Bitir tabi halin olsun yani ölmeden önce ölün o demek işte. Mutu kabla ente muta. Ölmeden önce ölün dedi Cenab-ı Peygamber aleyhisselatü vesselam. Allahu alem. Nasıl yaşarsanız. Alemler böyle izah ettiler. Yani o işi önceden halletmeli ki oraya gelince. Yani son nefese ben Allah derim diyemiyorsun. Yok yok. Şimdi dersen dersin. Son nefese kadar diyorsan, antrenmanını yapıyorsan. Yapıyorsan dersin.
Evet. İşte onun için. Hele bir zikrillahi tetmayin lel kulub yani ayet-i kerime malini nasıl verdi büyükler. Yani kalbin itmin alı tatmin bulması, sekinet bulması, oturması. Zikirle olur, anmakla olur. Bunun başka yolu yok. Şair de bunu nasıl şahire bak. Sultan 3. Murat. Ye tutarsa gerzebam bilser dahi tutar karar ne gelirse ne kübet her kişi. Ya dilden durur.
İyiline dikkat et diyor, neyi anıyorsa oranın askeri olursun, oraya bağlanırsın. O yüzden sen Allah’ı anda yani yanlış yere bağlanmıyor. Kıskanç dedik ya yani Cenab-ı Hak gayret sahibidir. Başkasını anınca yani şimdi ben verdim sana, kendimi tanıttım. Değil mi? Sevgilimin ümmeti yaptım.
Ruh üfledim, ruh verdim sana ve sen ona buna takılıyorsun öyle mi? Aman Allah’ım. Sülûk erbabı süratla geçer aşk-ı mecaziden. Cihanda kimse menzil ittihaz etmez pül üstünde. Bu da büyük bir şairimizdir. Çelebizade Asım. Adam şeyhülislam iyi mi? Beyt’e bak.
Şöyle diyor, kutlu yolun yolcusu yolda karşılaştı, çiçeğe böceğe takılmaz. Belki mecaziye bir aşk olur, kaçınılmazdır ama oraya bağlanıp kalmaz, süratle geçer. Nitekim köprü ne kadar güzel olsa üstüne ev yapan olmazdır. Dünya köprüdür, köprüden geçilir. Oraya ev yapılmaz. Yaparsan yıkarlar. Yahu niye yıktınız? Otursaydık şurada.
Buranın geçmesi güzel derler kalması değil. Yani ahireti önümüzü alırsak dünya zaten peşimizden koşacak. Senin hizmetkarın olur. Seni takip eder. Çünkü değersiz olduğundan. O da bir değer bulmak için yaltaklanmaya başlıyor. Peşinden koşup koşacak. Sen de delikanlı gibi durur. Delikanlılık o işte. Yani hiç öyle tenezzülen eğilip yani ihtiyaç kadar alıp ondan sonra.
Asıl ihtiyacı fark ettiğimiz için gereğini yapmış olacağız. Işığa dönen gölgeyi arkada bırakır. Eyvallah. Gölgeye dönen ömür boyu koşsa yetişemez. Sonunda gaflet içinde şaşırmış vaziyette kendini kabirde bulur. Ama iş işten geçmiş olur. Denilmiştir ki nasıl olsa ah diyecektir insanoğlu. Akıllı ol da onu şimdi de. Şimdi demeyen sonra der.
İş tam geçtikten sonra der. Sevmek dedik. Kalp dedik. Nazargâhı ilahi. Şahı Nakşibend hazretlerinden bahsettiniz. Ben masa tenisi oynuyorum. Bir antrenörüm var. Antrenörsüz başladım ben masa tenisine. Kolay olmuyor bir antrenör bulmak. Oraları geçiyorum. Ne yaptın orada sen Türkiye’de? Türkiye üçüncülüğü var. Üçüncülüğün var. Yani böyle bir branj mı var?
Yani bacaksız olanlar. Eyvallah. Tekerlikli sandalyeyle gelip. Hepsi öyle rakiplerim. Suratı nasıl seyretmedim ben sizi ya. Bir gün maç yapalım hocam. Yapalım. Çok sevinirim. Ama avans isterim. Ben senden isteyecektim. Şimdi Her bir şeyde bir ehil varken ben antrenörle oynanmaya başladıktan sonra
İbre böyle yükseldi. Benim bir iki yılda kat ettiğimi Benim antrenörüm üç ayda sağ olsun var olsun. Fırlatıverdim. Demek her şeyde bir ehil var. Yani buradan çıkıp evime gitmek istediğim zaman benim Yürüyerek gidebilirim. Eski maratoncuyum bu arada. 40 km koştum. Ondan sonra araya reklam alıp verdim hocam. Güzel reklamı da aldık yani. Taksiyle de gidebilirim. Toplu taşımayla da gidebilirim. Ama en kolayı var. En kestirmesi var. En konforlusu var. Bir ehil var. Sevmek, kalp. Ehline müracaat şart. Her işte olduğu gibi. Bütün hayat bize bu dersi veriyor aslında. Dolayısıyla bununla alakalı bir Allah dostuna varmadan Yunus Emre bir müşirde varmadan olmaz sizin yanınızda okumayalım. Benim yanımda oku Bilakis. Sen de yazıyorsun gördüğüm kadarıyla. Duyduğum kadarıyla. Eyvallah. Yazmaya niyet ettik. Oku bakayım bir iki tane ya. Ben seni her zaman bulamam ki ya. Şimdi heyecanlıların bakarak okuyayım müsaadenle. Tabii bakarak oku. Ruhun mu ateş yoksa gözler mi alevden? Bilmem bu yanarda ne biçim korla tutuştu. Pervane olan kendini gizler mi alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu. Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan Yalnız o ela gözlerinin nuru görünse Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin Sen öldürüyorkende vururken de güzelsin Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin Sen öldürüyorkende vururken de güzelsin Randandıdı Randandıdı Randandıdı Rand
Burada ne ala sız Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse demiş Ben orayı düzelttim kendim Ela yaptın Ela yaptım Niye? Benim yârim ela gözlü O açıdan Haa Maşallah Allah mübarek etsin Amin Allah mübarek etsin Mutlak seveceksin beni bundan kaçamazsın Bir sor ki bu ölsen bile asla açamazsın Kıymetli izleyicilerimize Allah dostlarına varma noktasında Benim ne ilmim var ne bilgim Ne buyurursunuz üstadım? Büyük sualdir Allah’ı seviyor musun diye sorarlarsa Sus evladım dedi Bayezid-i Bistami talebesine Çocuk şaşırdı neden dedi üstadım Sus dedi çünkü sevmiyorum desen kafir olursun Seviyorum desen onu sevenlere benzemiyorsun Eyvallah
Sükut mevkiidir zor iştir Ama ne yapalım ki Aranan hazinenin nişanını verdim sana Belki sen kavuşursun biz varamadıksa da Diyerek vasiyetimize işaret ediyoruz Hocam müsaadeniz olursa buradan Çok farklı bir şey yapmak istiyorum İhyay-i Ulu Mettin okumaya başladım
İmam Gazal hazretlerinin beşinci kitabı İlim kapısı İlim kapısına geldiğimde şöyle bir niyet ettim Benim çocuklarımı bırakacağım bir tane vasiyetim vardı Birincisi bir güzel sevsinler Bir yar sevsinler bir Allah dostu sevsinler İkincisini İmam Gazal hazretlerinin ihyasını okurken niyet etmişim Kendileri daha bilmiyorlar
İki kız bir oğlum var ellenizden öper Allah’a bağış etsin maşallah Buradan onlara vasiyet etmiş olayım İhyay-i Ulu Mettin okumalarını vasiyet bırakmayı düşünüyordum Buradan evlatlarıma vasiyetim olmuş olsun Babalıkta böyle bir şey Evlada bırakacağın ne var ki zaten Mal desen harcanıp bitiyor Şöhret desen eninde sonunda yok oluyor Kalacak olan budur tebrik ederim
Cenab-ı Hak onlara da iyilikler versin İyilerle karşılaştırsın İyilerle evlatlarımızı Galiba zamanın da sonuna mı geliyor? Ne diyorlar? Kesin mi diyorlar? Bitirin artık diyorlar Yoksa biz iki saat daha çenek çarardık burada Birkaç kez şey yaptılar Ben görmem azıcıktan geldim ama Olmuyor yani Kaçamam da şimdi Allah iyilikler versin Görüldüğüme tanıdığıma çok memnun oldum sevindir Çok şeref yap olduk hocam çok teşekkür ederiz Allah adaşına benzetsin Amin Görüşürüz inşallah çok teşekkür ederiz
Efendim bir programın daha sonuna geldik Sürçülisan ettiysek afola Hayırlı günler dileriz teşekkür ederiz Zehra grubun katkıları ile hazırlanan
Derdini söyle sona erdi
İlk Yorumu Siz Yapın