"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buzul çağında dünya nasıl bir yerdi? | Teke Tek Bilim

Buzul çağında dünya nasıl bir yerdi? | Teke Tek Bilim

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=mAnSU4Jqm80.

İNTRO İyi geceler, değerliler. Tek E Tek Bilim’e hoş geldiniz. Diyor bu akşam heyecanlısınız, keyfiniz de yerinde. Çünkü niye?
Gelay Şengör var ama sevgisi bizim var bu akşam. Gelay Şengör asıl konuğumuz değil. Bu akşam Gelay Şengör sunucu. Değil mi? Evet. Yani ilk keman. Evet ilk keman. Ama esas orkestra konsere verecek onlar burada. Sevgili Sinan Özeren, İTÜ, Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü Öğretim Vesisi. Sinancım hoş geldin. Çok teşekkürler. Özlemişiz seni.
Geçen hafta yaşadık ama bir korona teması falan bir şey oldu galiba. Koronası bir daraya evet. Tabi Celal Bey’de de gözümüz gibi korktuğumuz için. Evet. Erteydik bu haftaya. İnşallah birazdan başlayacak. Ve Ali Hakkın Eğilmez, mağara dalgıcı ve arkeolog. Hangisi önde? İkisi beraber. Beraber mi? Evet. Mağaralarda peki arkeolojik bir şey var mı? Yok. Var. Var mı? Tabii ki. Aa ne var? Yani sorarsanız anlatırım.
Onu ayrı bir program yapalım. Bugün de konuşacağız bunun hakkında. Aa süper. Ben çok korkarım bu arada dalmayı. Tehlikeli bir şey. Daha tehlikeli bir şey düşünemiyorum. Yok değil mi? Daha tehlikeli bir şey yok herhalde. Var ama yani. Ne var? Paraşürsüz atlama bıçaktan falan gibi şeyler var. Bana kayak kaymak daha tehlikeli değil. Yok ben hiçbir şey istiyorum. Doğru söylüyorsun. İşte tehlikeli. Ama yok be. Millet orasını burasını kilitliyor. Kırarsın en fazla bir şey olmaz ki yani. Bir de işte şu maher gibi bazen. Ama çok ender yani.
Kayakta sakatlanırsın yani. Öbürü çok tehlikeli. Böyle böyle geliyor. Neyse. Bakit kadar bile çok şeyimiz var konuşacak. Bu program nereden çıktı? Onu da bir anlat istersen. Vallahi program Sinan’dan çıktı. Sinan, Güney Fransa’da bir mağara görmüş. Su altında olan bir mağara. Yalnız Fransızlar aynı mağaranın müzesini yapmışlar. Bunları anlattı bana. Dedi ki bu konuda program yapmamız lazım. Çünkü müthiş bir şey dedi. Hakancığım sağ olsun o ekspertizini ortaya koyacak bu konuda. Benim rolüm sadece sevgili seyircilerimize mağara nedir anlatmak. Bütün olayın bu mu? Bütün olayın bu. Bu kadar evrak, bu kadar fotoğraf falan mağara dedi. Evet mağara dediğin… Hadi o zaman başlayalım. Reklamdan 20 dakika var. Mağara nedir? Lütfen bir anlat. Şimdi birinci yansımızı alalım. Nir arkadaşlarım? Evet. Şimdi mağara nedir? Mağara doğal bir kayaç kütlesi içinde doğal yollarla oluşmuş. İçinde en az bir insanın hareket edebileceği boşluklara denir. Peki insan hareket edemiyorsa ne olur orası? Oyuk mu olur? Bak hemen altında yazıyor. Mağaraları kaya sığınakları ve grotolarla karıştırmamak lazım. Kaya sığına dirençli bir kayaç mostrasının altında daha az dirençli. Kayaların doğal erozyonla oyulmuş olduğu sadece bir en çok iki yönden kapalı oyuklar. Grotolar insan eliyle değiştirilmiş. İçinde en az bir insanın gene ayakta durabileceği doğal ve suni kayaç oyuklarına deniliyor. Grotto ama mağara demekti Ali ancak.
Ama uluslararası speleoloji literatüründe grotto dediğin gibi insan eli değmiş diye düşünüyorlar. Şimdi bundan sonrasını alalım. Şimdi bir tarafta bir mağara görüyorsunuz. Bu bir Kiraştaşı mağarası. Amerika’daki Mamut mağarasından. Ortada bir kaya sığınağı var. Bu taraftaki de bir grotto.
Yani bu bir mağara doğal bir mağara ama içinde kilise yapmışlar. Azize’ye kilise yapılmış. Bundan sonrasını alalım. Bakın şimdi mağara çeşitleri nelerdir? Mağaralar temelde Kast mağaraları, Deniz mağaraları, Rüzgar mağaraları ve Lav mağaraları olarak dört ana şeye ayrılıyor.
Bu Kast mağaraları en yaygın olanlar. Bunlar Kiraştaşı mağarası, Dolomit mağarası, Jips mağarası, Kvarsit mağaraları, Termokast mağaraları, buz içinde olanlar ve Yalancı Kast mağaraları. Bunları sırayla bir görelim. Deniz mağaraları arasında Kast mağaralarıyla benzer özel taşıyanlar yok mu? Hatta bazı Kast mağaraları aynı zamanda Deniz mağarası.
Şimdi burada Kast mağaraları yine en sol üstte Mamut mağarası ama Kiraştaşı mağarasını görüyorsun. Dikkat edersiniz Dolomit mağarasıyla pek bir farkları yok bunların. Çünkü Kiraştaşı mağarası Kast mağarası karbonattan oluşuyor. Dolomit mağaraları da daha ziyade içinde magnezyum bulunduran bir karbonat kayasından oluşuyor. Peki mesela bizim Burdur’daki meşhur mağaramız ne mağarasıdır? Bu Kiraştaşı mağarasıdır.
Kuarsit mağaraları çok ilginç. Bunların içi kuarsitlerin içinde az miktarda bulunan Mikalar bilmem neler falan eriyorlar. Bazen Kuarts’ın kendisi de eriyor. Ve şu gördüğün böyle çok ilgi. Yani Brezilya’da muazzam kuarsit mağaraları var. Onlar da Kast aslında. Sol altta Jips mağarası var. Ortada bu Türkiye’den Çakmaktepe’deki Trakit lavlarının içinde oluşmuş bu mağara. Orada da silisiyum, dioksit eridiği zaman mağaralar. Onlar çok büyük mağaralar oluşturulmuyorlar. En sağ alttaki de bir Termokars mağarası. Antarktika’da bulunuyor. Peki böyle uzun tünel gibi mağaralar vardır. Onlar lav mağarası değil mi? Daha gelmedik lav mağarası. Lav tüpü. Lav tüpü pardon. Şimdi şeyden bahsediyoruz. Kiraştaşı’nda. Pardon, Kars mağaralarına. Bundan sonrasını alayım.
Deniz mağaraları, bu deniz mağaralarının en meşhurlarından biri. Fingal mağarası. Stafa adasında, İskoçya’da. Bu dalgaların falan oluşturduğu bir mağara. Bu deniz mağarası mı? Bu denizin üstünde. Denizin üstünde. Bak bu deniz içine giriyor. Aşağıya bak. Gördün mü? Deniz içine giriyor. Kanal gibi içiyor. Bundan sonrasını alayım. Gene bir deniz bak. Bu da bir Manch denizi adalarında. Channel Islands denizliği.
Bu Kiraştaşı içine açılmış bir deniz mağarası. Öbür resme bir geri dönebilir miyiz? Dikkat ederseniz bir önceki resimde sanki endüstriyel bir prosesle yapılmış gibi bir şeyler var. Kolonları diyor. Nolur halbuki öyle değil. Bu işte akışkanlar mekaniyenin şeylerinden biri. Mucizelerinden biri. Çeşitli sıcaklık ve adalılık koşulları altında akışkanlar böyle davranabiliyorlar.
Daha sonra soğuyup katılaştıkları zaman böyle sanki bu lavlar ne oluşmuş yani? Tabii tabii şu gördüğün lav akıntısı. Üstünde de bir agromer akıntısı var. Volkanik tamamen. Bundan sonrasını alalım. Bunu da geçelim. Bu Coquino Corio. Horio şeyde giritli. Bak bu da bir deniz mağarası. Gördün mü? İçine giriyor. Bu da Kiraştaşı’nda yapılmış. Geçelim. Oraya deniz oymuş. Evet. Peki niye oraya oymuştu yanına oymamış mesela aynı kayaşın? Yani erozyonun, bir dakika kayacın kendisi homojen değil. Ama denizin davranışı da homojen değil. Yani orada dalga daha güçlü olabilir. Böyle bir gerinti olduğunu düşün sahilde orayı oyuyor. Tabii. Bu ne şimdi? Bu Karst mağaraları nasıl oluşur kardeşim?
Bu tam ekran belli mi arkadaşlar? Evet. Şimdi ben seyircilerimizden şuna dikkat etmelerini istiyorum. Yüzde bir gariplik dikkatlerini çekiyor mu? Çekmiyor diyorsa bir sonrakine gideceğim. Git bir sonrakine. Ben bile göremedim. Devam. Bir sonraki arkadaşlar. Aa bunlar ne? Ya. Ağaç mı onlar?
Tepeden ağaç mı görüyor? Hayır efendim. Oyulmuş. Kayaç oyulmuş. Yani su almış götürmüş. Bunun şeyini. Bu uzaydan çekilmiş odaya değil mi? Evet. Güne içinde bu. Bunlar delikler. Bundan sonrasını alalım. Bu Cemaika’da. Aynısını? Bu da öyle. Bak yüzey akıntısı yok. Akarsı yok, nehir yok.
Çünkü hepsi yeraltı bekliyor. Bu oluşumlara biz Kars oluşumları diyoruz. Bundan sonrasını alayım. Antalya’da böyle mi? Bütün Toroslar Kars. Bundan sonrasını alayım. Makinist. Geldi. Nerede geldi? Bir şey geldi mi? Ha. Bu Kars grav yeri. Evet abi bak peynir gibi. Ne hale gelmiş. Bunlar tamamen yüzey sularının karbondioksitle birleşiyor. Obruk bunun bir parçası. Şimdi bak bu yüzeyde gördüklerinde dolin var. Çıkmaz vadiler var, altta mağaralar var. Şimdi bu yer şekillerini bir görelim. Bundan sonrasını alalım. Bak şimdi. Şimdi bu nasıl oluyor? Yağmur yağıyor, su. Havadaki karbondioksitle birleşiyor, karbonik asit oluşturuyor. Yani içtiğimiz madede soda gibi. Tamam mı?
O kireç taşının üzerine geldiği zaman kireç taşını eritiyor. Kalsiyum ayrılıyor, kalsiyum bir karbonat ayrılıyor. Kalsiyum bir karbonat suda çok çabuk çözülüyor. Dolayısıyla kayayı götürüyor. Yaygın kireç taşlarının bulunduğu aralılarda kireç taşı çözümünün nedeni bu yukarıda gördüğümüz kimyasal reaksiyon. Bu çözülme özel bir takım yer şekilleri oluşturuyor. Mesela sen grav yer dediğin
bunların egemen olduğu topografi ya da karst topografisi. Neden? Bundan sonrasını alayım. Bugün sinirli, sen böyle bir sürekli fırçalığı gördün. Burada Adriyatik denizin en kuzeyine, Trieste’nin olduğu yere bakıyoruz. Bunun kuzeyinde bir kireç taşı alanı var. Carso, İtalyanların Carso dediği Almanların da eskiden var. Daha doğrusu Avusturyalı’nda. Onlar karst diyorlardı. Jovan Svihic, bu gelmiş geçmiş en büyük coğrafyacılardan biridir. Sırp. Yugoslavya’nın sınırlarını çizmiştir. Versailles anlaşmasında. Sevri’de bir tane Türk coğrafyatısı olsaydı başımıza onlar gelmezdi. Neyse. Svihic burada doktorasını yapıyor. Vienna Üniversitesinde, Albrecht Pankin yanında. Ve bu adamın doktorası ve doktorasından sonra yaptığı yayınlar
bütün bu terminolojiyi yerleştiriyor. Onun için karst terminolojisini çatırmış. Bundan sonrasında alın. Ben bir ay önce Trieste’deydim. Bu Oxford’dan bir Jüolog arkadaşla Trieste’nin çevresini saran dağların uydu görüntülerine baktık. Bir sürü bu uydu. Bunlar birinci dünya savaşında mevzi olarak kullanılmış. Tabii tabii. Ideal. Abi sığınak olarak kullanılsın. Burada şeyi anlatıyoruz. Bu biraz önce söylediğimin şeyi bu. Carso platosundan geliyor. Bu da Alman-Austriyal, daha doğrusu SIP yer bölümcülere karbonatlı kayaçların, kireç taşlarının çözünmeşinden oluşan topografiayı incelemişler. Bu özel topografiye de platonun Almanca adı, daha o zaman Avustriyal’ın da Carst adı verilmiş. Bu büyük sırt coğrafyatısı dediğimiz Johann Svihic çalışmalarını tüm Balkanya Ramazası’na yaymış ve oradaki klasik Carst’ı dünyaca meşhur etmiştir. Bizim Toros Carst o kadar güzeldi. Ama Türkiye’de öyle bir adam yok. Biz Svihic’imiz yok. Bundan sonrasını alayım. Şimdi bak Svihic burada. Bu da Svihic’in 1960’ta ölümünden yıllarca sonra Fransa’da Emmanuel de Mechdeau’nun yayınlattığı kitabından alınma Carst şekillerini gösteriyor.
Bunun biraz daha güzel bir çizimini bir Amerikalı Armin Colobec Columbia University Profesörü o çizmiştir. Ondan sonrasını alalım. Şimdi bak burada görüyorsun. Burada evrim aşamalarını görüyorsun. Bak yukarıda bir henüz karslaşmamış bir yüzey var. Bak aşağıda görüyor musun başlamış. Bu kaç milyon yıl? Bu aşağı yukarı
20-30 milyon yıl da tamamen oluşabiliyor. Mesela bizim toruslar öyledir. Gran Canyon da böyle midir? Hayır. Gran Canyon tamamen mekanik aşamalar. Bu öyle değil. Bak burada kapalı vadiler, kapalı havzalar var. Çünkü su yer altına iniyor. Ve en sonunda bütün kireç taşını alıp götürüyor. Ve Fein Carst’ın
yaşlılık safası dediğin tamamen kaybolmuş bir hali gösteriyor en alttaki. Bundan sonrasını alalım. Toruslar bundan hangi aşamasına şu anda? Bir dakika bir geri gelelim. Bir geri arkadaşlar. Toruslar C’de mi? Hayır. Late youth diyor ya. Onlar şey arasında. Matürite arasında. BLC arasında. Peki bir dakika. Toruslar bir yandan da yükselmeye devam ediyor ya eşinde.
İdda o. Karşılaşıyor sürekli tabi. Alttan yükseliyor. Torusların neden yükseldiği 1 milyon dolarlık soru gerçekten. Bizim makalede onun sebebi var. Evet. Kaç santim yükseliyor yılda? 1.5 mı ne? Şöyle 1 milimetre 2 milimetre seviyesinde yükseliyorsa topografya bunu ölçmek çok zor.
Neredeyse imkansız. Uzaydan ölçemiyorlar mı? Nasıl? Uzaydan ölçemiyorlar mı? Vertikale ölçmek çok zor. Çok zor. Yani mesela GPS uyduları bir noktanın sağ sola olan hareketini iyi ölçebiliyor. Fakat düşen hareket çok şiddetli değilse depremesine aslında bayağı bir yukarı çıkma aşağıya inme falan yoksa ölçmesi çok zor. Ama bu bizim Celal ile benim doktor öğrencim Volkan Özbey ile çok kafayı taktığımız bir konu.
Fakat bunu en iyi Nazik halletti. Fosillerle. Evet fosillerle. Nazik bizim çok genç fosillere baktı. Bu fosiller denizde oluyor. Bugün 2.5 kilometre duruyorlar. Oradan çıkartarak 1.5 milimetre nedir ortalama yükselmesi? Torosların. Evet ama günümüzde niye bu kadar yükseliyor? Mesela bunun yükselmesinin Alpler yükseliyor mu? Evet. Himalaya çok daha hızlı yükseliyor. Hepsini yükseliyor. Tabii tabii. Ama hareketler devam ettiği için. Şimdi işte bundan şey buldular. Kıbrıs’ın güneyinde bayağı bir daralma var. Peki bu Afrika plakasının gelmesinden kaynaklanıyor. Aynen öyle. Afrika Kıbrıs’ı kuzeye doğru itekliyor. Kıbrıs da bundan dolayı bizim güney sahillerimizle itekliyor. Ama çok hızlı değil. Bir gün birleşecek yani. Yani Adana havzasını kapatacak zorunda ama
10 milyon sene sonra falan gideriz. Değil mi abi? Daha fazla. Bundan sonrasını alalım. İstersen bundan sonrasını almadan bir duralım şu reklamları. Şunu bir görelim bak. Burası da çeşitli karst şekillerini görüyorsun. Kireçtaşı kaldırımı mesela. Kireçtaşın üzerinde çatlaklar yapıyorlar. Kaybolan akarsular var. Uvala dediğim büyük bir karst çöküntüsü. Poliyeli uvala. Poliye daha da büyüyor uvalanın.
Dolinler var daha küçüğü. Ponor bir karst alanında su giriyor kayboluyor. Hani şeyde bir ne derler? Banyo’nun deliği vardır ya suyun kaçtığı. Peki mesela bu karst kuleleri ve karst konilerine baktığımız zaman Kapadokya’yı görüyor gibi oluyor. Yok. Alakası yok değil mi? Yok alakası yok. Bunlar işte artık kalıntılar. Karstik erozyon iyice gelişmiş.
Onlar da yakında kaybolacaklar. Vardır böyle İçin Anadolu’ya verdik. Güneyde Anadolu’da var bunlar. Mahruti Karst. Peki bir duralım mı? Tamam. Nasıl istersin? Bu arada şurada da mağaralar oluşuyor galiba hanım kaderim değil mi? Poliyeliden akan sular içeride oyuyor ve yurbağa da mağaralar. Geleceğiz.
Bu dursun, direktten şimdi bir duracağız sonra geleceğiz. Genel Beyciğim lafınızı kesmiştik kaldığımız yerden devam edelim. Alalım şeyi. Şu anda slide 20’deyiz. Tamam. Bunu konuşduyduk. Bu çeşitli karstik. Şimdi sırayla ponordan başlayarak hızla bu karst şekilleri neye benziyor onu bir görelim.
Bundan sonrasını alalım. Çobak önünde de cahilleri. Önce Lapyalardan başlayacağız. En yaygın görülenler bunlar. Fransızca Lapier veya Lapier denen. Almanca’da Kaan deniyor bunlara. Languedoc bölgesinde de Kyrisa diyorlar Fransa’da. Bunlar yüzeyde çözülen kayalarda çatlakları kullanarak o çatlakları yeğişletiyor. Bu işte mağara ve karstik yapılır ilk adımı. Bundan sonrasını alalım.
Bak ne hale gelmiş yüzey. Bu gayet tanıdık bir görüntü. Evet. Bizim Toroslar’ın da… Bundan sonrasını alalım. Bak bu gene bizim Toroslar’da Mut platosunda. Nasıl oyulmuş. Ermeni’nin altı. Evet. Devam. Bu Kalanklar bölgesinde Fransa’da.
Şuraya bak Fatih, bunların üzerinde yürüdün mü ayakapları parçalıyor. Fotoğrafa bakınca çamur değil mi? Bu çamur değil. Bu kaya. Kaya? Ayakapları parçalıyor. Bundan sonrasını alalım. Bak burada Lapiyalar’ın ilk adımlarını görüyorsun. Çatlak burada ufak ufak açıyor. Bu da Kalanklar bölgesinde rahmetli Doğan Hoca’yla oradaydık. Doğan Kuban. Cevdet de vardı. Beraber dolaştık buraları. Bundan sonrasını alalım.
Bak görüyor musun nasıl açmış. Devam arkadaşım. Evet devam. Bak görüyor musun tabakı bak. Bu güzel işte. Fransız Alplerinden bu. Bundan sonrasını alalım. Ben bunu hep Buzullar yapıyor zannederdim. Buzullar’da da oluyor. Buzullar’da da oluyor. Bak. Toroslar. Toroslar’da var mı?
Alpler. Aynısı be. Aynısı. Güney Fransız’ın üst tarafları falan aynı böyle. Bundan sonrasını alalım. Bak bunlara Yivli Lapya deniyor. Görüyor musun ne hale getiriyor. Onları niye öyle? Suyun aktığı yerden. Bundan sonrasını alalım. Bak nasıl açmış. Görüyor musun? Bunu Buzullar’da da görüyorsun. Bundan sonra aşağıda şey mi oluyor? Mağara mı oluyor? Evet.
Bundan sonrasını alalım. Bu Kamenica denilen bir Lapya türü. Bu gördüğüm ben kuyu zannederim. Bu şu kadar bir şey. Burada yağmur suyu birikiyor. Yavaş yavaş eritiyor orayı. Bu Kamenica adı da tabi Sırbistan’dan geliyor. Sviçre. Bundan sonrasını alalım. Bu kadar simetrik olmasının nedeni ne? Çünkü su birikiyor orada. Genellikle
dairesel birikiyorlar. Ama çok simetrik. Baya bir daire. Baya bir daire. Bu büyüğü buna kaos diyorlar. Bu devasa Lapya var bunlar. Bunlar da Lübnan’dan. Bundan sonrasını alalım. Şimdi, Ponora bakalım. Ponor neye benziyor? Edebin gösterdiği gibi. Değil mi o? Bundan sonrasını alalım.
Bak. Fransızca da pek diyorlar buna. Suyun kayboldu. Buradan aşağıya iniyor. İçeride mağarayı oluşturuyor. Yüzeyde neye benziyor bu? Bundan sonrasını alalım. Bu aşağıda mağara yapıyor. Giriyor, direkt aşağıya gidiyor. Bu Almanya’dan bir ponor. Bundan sonrası. Bu bütün ponorlar, Yerde açılmış deliklere benzemiyorlar. Çoğu küçük mağara ağızlarına benziyor. Bundan sonrasını alalım. Bu Fransa’daki Lascaux mağarası var ya Dordogne’de. Onun ilk keşfi 1940’te bir köpek düşüyor bunun gibi yuvarlak bir delikten içeriye. Ya koyun düşer, keçi düşer, köpek düşer. Herhalde tam buna benziyor. Mesela bu da bir ponor.
Bu Postojna’da. Slovenya’da. Bu usul buradan gidiyor yok oluyor. Bundan sonrasını alalım. Siz, pardon bunları mı dalıyorsunuz? Buradan gidiyor musunuz? Bunun peşinden oraya giriyorsunuz. Çok farklı olanları bizde de var. Evet, bak mesela bu zamanda Almanya’da. Bunun ucu nereye gider? Ne olur sıkışır mıyım? Şöyle söyleyeyim, bizdeki bir mağara keşfi 10-15 sene sürebiliyor. Onun için her aşaması
seneler boyunca devam ettiği için bilerek gidiyoruz. Yani çok korkacağımız bir alan yaratmaya çalışıyoruz. Ama mağara keşfetmenin zevki orada. Tabii canım muazzam bir şey. Bundan sonrasını alalım. Şimdi Döndük geldik. Dolinlere bakacağız. Ponor oldu. Biraz daha genişletiyor, dolin oluşuyor. Ponor büyüyünce dolin oluyor. Dolin de biliyorsun zaten vadi demek. Bundan sonrasını alalım. Dolinler
bu hani yüzeyin yüzü şey olmuş ne derler? Çiçek bozuğu derler. Çiçek bozuğu gibi olmuş insanların yüzüne benzer. Bak! Bundan sonrasını alalım. Görüyor musun dolinleri? İngiltere’den bunlar. Bunun altında kesin mağara var yani. Tabii yüzey şeyi yok. Yüzey yakıntısı yok. Bundan sonrası. Su birikemiyor. Evet. Aşağı gidiyor direkt. Bak, görüyor musun? Kentucky’de bu da. Mamut mağaraların olduğu yerde. Bundan sonrası. Çeşitli dolinler var. Çökme dolinleri var. Erime ya çözülme dolinleri var. Alttan yıkılıyor bazen. Alttaki mağara çöküyor. Dolin oluşuyor. Akarsu havzası yüzey dolinleri var. Onlar sünnaltında. Bundan sonra bir dolinin oluşmasını görüyoruz. Boşluk oluşuyor önce. Üstü çöküyor. Böyle bir çökünce dolin. Bu böyle yukarıdan girilen mağaralar vardır. Bu onlardan mı öyle bir şey mi? Evet. Onlara başlangıcıdır. Bundan sonrasını alalım. Bu Hırvatistan’da Velemit Ulusal Parkı’nda bir çözülme dolini bu. Boyutlar hakkında da bir fikir edilsin. Bundan sonrasını alalım.
Aynı yerde. Velemit Parkı’nda. Bu belki sonunda bir yerde. Burası çökecek aşağıya. Bundan sonrasını alalım. Bak Florida eyaletinin çökme dolini. Bunlar bazen biliyorsunuz evin altında çöküyorlar. Evi de götürüyor. Bundan sonrasını alalım. Büyüsünler. Obruk dediğimiz şey bu değil mi? Obruk bunun büyüğü. Bundan sonrasını alalım.
Bu Japonya’da küçük bir dolin. Çeşitli boyutlarda olabiliyor. Bundan sonrasını. Güler Bey yorulma ne olur isterseniz ayakta kaldığınız. Yok. Şimdi bak. Dolinler birleşerek… Uvala denen… Daha büyükçesine oluşturuyor. Evet. Çöküntüleri oluşturuyorlar. Bu uvalaların bir tanesini… Sveit çok güzel çizmiş. Bunu görelim.
Bu ıhlara vadisi böyle bir şey midir? Nasıl? Sveit’in kendi kaleminden. Onu Jömanfoloji kitabından aldım ben buna. Bu Charlie Chivar ya bizim Yelena… Dehşet güzel bir kızdır. O konuda girmesek sonra başınız belaya giriyor. Niye ya? Çok da akıllı bir kız bu. Tamam da başlıyor senin. Ne kızları?
Bu çeşitli uvalalar bunlar. Bu Beatis kadinde Funtunze uvalası. Bundan sonrasını alalım. Uvalalar… Birleşerek… Polyelere oluşturuyorlar. Polye görelim. Polyenin içinde çeşitli yer şekilleri olabiliyor. Mesela şunlara hum deniyor. Kalıntı tepeler bunlar. Bundan sonrasını alalım. Bu… Piano Grande dedikleri şeylerin… İtalyanların öyle bir yer. Büyük düzlük demek. Geliyor, pon orada kayboluyor. Su geliyor oradan gidiyor. Burası güneyi mi Apeninlerin? Bu… Kireçtaşı Apeninler’de.
Doğusu diyeyim sana. Ama bu… Janos de Libar, İspanya’da. Bir polye. Toros’un her tarafı. Elmal, Kestel… O polyeler. Eberlui. Bunlar hakkında güzel makalaya yazılmıştır. Bu Hırvaristan’da Kaçko Polyesi. Bundan sonrasını alalım. Bazen bu polyelerin ponörleri tıkanır. Subasa. Görüyor musun? Bundan sonrasını alalım. Gene Pheneos Polyesi. Kısmi bir ser. Olmuş burada da. Bunların hepsini gösterirken program biter. Yok yok. Bu abi dünyanın en büyük polyesi.
Katara Depresyonu. Bu deniz seviyesinin altında. Diceksin bu nasıl olmuştu? Şimdi bizim konumuza geliyoruz. Bundan sonrasını alalım. Bu Katara Depresyonu mu? Bir ara Mısırlar düşünmüşler. Denize bağlayıp… Burayı bir liman yapsak diye. Bundan sonrasını alalım. Böyle gözüküyor Katara Depresyonu. Sanki orada göl varmış da kurumuş gibi.
Evet. Bir sonraki. Görüyor musun tabanını? Yatay tabak alın çünkü burada. Bundan sonrasını alalım. Bak küçük humlar var. Bir sonrasına geçelim. Bak daha büyük bir hum. İki kademeli görüyor musun burada? İki ayrı bir kayıştırı var çünkü. Rüzgar açılması da olmuş sanki üzerlerinde değil mi? Bundan sonrasını alalım. Geçmiyorsan ve erken piliyorsan da görüyor musun Akdeniz ne hale gelmiş? Fatih bütün Akdeniz’in suyu çekilmiş. 2000 metreden fazla. Bak bütün şurası. Şu an itibaren komşuların duyulmayacak. Bir mikrofon daha varmış. Tamir edeyim sen dişine bak. Su burada.
Bir de birazcık burada kalmış. Bu deniz seviyesi düştüğü için Katarada ki karstik sistem buraya akıyor. Şunu cebinizde koyabilirsiniz. Sağ ol. Devam. Obruklara geldik. Bunlar… Dolinlerin daha büyük ve derini. Bundan sonrasını alalım. Bunlara Çenot ediyorlar Yükatan’da. Obruk platosu burası. Güneyinde. Ne derler? Tuz. Bunun yer altı sularını, biletin kullanması, çekmesi falan bir alakası var mı? Var tabii. Fazla çeker. Su seviyesini düşürürsen… Bak görünce bak… Şu mesela kızören obruğu. Dikkat edersem su çekilmiş.
İnç suyumu arasında da yaklaşık 30-40 metre çekilme var. O tabii kuraklıktan doldu. Mesela petrol çıkarılan yerde de petrol dışarıya pompalandıkça aşağıya çıkıyor. Houston. İki de birde firelanır evler. Ortadoğu da bir sürü yer. GPS’ten de görülüyor. Bundan sonrasını alalım. Bu kızören’den çeşitli manzaralar. Bunları çabuk çabuk geçebilirsiniz. 79’a kadar gelelim mi? Gidelim.
79’a geçelim arkadaşlar. Bu mesela su seviyesi obruklarda. Bu ne böyle? Kocamanlar? Bu Meksika’da vardır. Obruk gibi ama deniz girer altına. Evet. Onlar şey deniyor ya, Cennoteler. Devam. Florida’da var. Devam arkadaşlar. Bu Kanada’da bir obruk. Şimdi göstereyim felaket. Bak bak bak! Bu felaket.
Evet. Bu Guatemala City’i 2010’da çöktü. Bunun haberi ne olmuştu? Adam öldü burası. Ev olduğu gibi gitti. İçinde de zavallı yatıyormuş. Kaç metre var derli? Bilmiyorum. Ama 50-40 metre vardır. Fazladır. Devam. Traverten konilleri var. Onları geçelim.
Bak şu Zihambeli’dekiler bunlar. Bunlar da obruk gibi aslında. Su çıkıyor. Gene kirektaşı. Su kusuyor bunlar. Volkan gibi. Ama su çıkıyor. Devam. Hızla geçin. Bak görsün millet. Tabakalı gibi bir tane orada koni görüyor musun? Koninin içine bakalım. Bir soru gönder. Bak görüyor musun Fatih? Ne var? Bir sonrakine bak. Bak bu faal. İçinde su var. Köylüler kullanıyor bunu. Bu yaraltı suyu. Bundan sonrasını alalım. Yağmur suyu birikmesin yani. Bak bak. Görüyor musun? Kullanıyorlar. Su çekiyorlar. Bu bizim semih öğrenci. Şimdi Londra’dan gitti. Mezun oldu gitti. Bundan sonrakini alalım.
Bir traverten konisinin bacası içinde su. Bundan sonrasını alalım. Bak. Faal bir traverten konisi. Geçelim. Şuna benziyor Fatih. Bizim Cihanbeyli’deki traverten konileri. Şimdi bunun traverten konilerini atlayalım istersen. Cihanbeyli, Tuzgölü’nün batısı oluyor. Güneyi oluyor.
Şimdi abiciğim biz… Şeye gidelim mi? Nereye gidelim? Slide 98 mi? Yüze gidelim. Slide 100. Geldik. Bu, yasaklı bir de Britannika’dan alınmış. Çok basitleştirilmiş. Yere, yer altında inen su bak ne yapıyor. Mağaraları genellikle su oluşturuyor.
Kireç taşları da su oluşturuyor. Bunlara devasa olabiliyor. Bir tane keşfedildi de 300 metre falan tavanı varmış. Geliyoruz. Bir tane böyle. Bundan sonraki… Mamut Mağarası. Tünellerinin toplam uzunluğu 628 km. Muazzam bir şey. Bir şey soracağım burada. Lafını kestim. Amerika’da bir mağara var meşhur böyle. İçinde böyle kristaller var.
Asikadaki diyor. Jips Mağaraları. Çok acayip. Çok sıcak. Ve kimse dokunmadığı için o jips kristallerinin… 12 metre uzunluğu. Kars Partisi mağaraları diye geçiyor. Evet ama bu yani… bayağı sıcak, bayağı derinde. Jips kristalleri de onun için 12 metre ya. Kristal büyümesine müsaid ortam. Orayı şimdi bayağı bir koruma altına almışlar. Zaten kapattılar.
Çok özel izinle giriliyor. Zaten yani… kıyafet dizi girersen ölürsün. Tamam şimdi devam edelim. Bak Mamut Mağarası’nın görüyor musun? Bu mağaranın içinde bir obruk aslında bu. Görüyor musun ne kadar derin. Bundan sonrasını alalım. Bak… Akarsu’yun izlerini görüyor musun kenarlardan? Nasıl yontmuş.
Bak altta çamur var. Erimeyen malzeme kalıyor. Bundan sonrasını alalım. Bak İndia’nadaki mağaralar… yatay mağaralar. Çünkü dümdüz yatay tabakalar… onun arasını eritiyor ve bunlar oluşuyor. Bundan sonrasını alalım. Bak bu bizim Yarımburgaz. Yarımburgaz’da görüyor musun? Seni kaybolan mağara. O mağaranın ağzı bu.
Orada tabaka arasında başlamış Erive. Çok güzel gözüküyor. Bundan sonrasını alalım. Bu İnkaya. Bursa’daki İnkaya mağaraları. Bunlar da Düşey mağaralar. Çatlaklar boyunda oluşan mağaralar. Bundan sonrasını alalım. Bak bu lisede Celal Şengör. İnanamayacaksın ama… 1973’tü bu.
Bursa’da İnkaya mağaralarını incelerken. Çeşitli spele otemler oluşuyor burada. Üniversiteyi bitirmiş miyiz o zaman? Lisedeyim ya. Lise üçteyim abi. Evet lisedesin. Ne işin var mağarada? İnceliyorum. Nasıl oluştu? Ne yaptı? Haritaladık bizi bu mağaraları babam. Hatırlıyoruz senin çocukların. Neyse devam edelim. Yine sapık diyeceksin bana biliyorum ama… geçen sefer öyle dedi biliyorsun abi. Dedim ki bu Sealy’nin…
Dragons of the air’ı var. Pterozorlar hakkında yazdık. Ben bunu lisedeyken aldıydım dedim. Buna baktı. Sen sapıksın. Lisede insan Playboy hustler falan alır. Sen niye bunu alıyorsun? Tamam mı? Bundan sonrasını alalım. Bakın. Stunlar. Stalagmitler yerden düşenden. Stalactitler tepeden aşağı inenler. Perdeler var. Küçük pipetler var. Bak bunların nasıl oluştuğuna bakalım. Bak görüyor musun? Çok güzel şekiller alabiliyor. Devam. Bu Slovenya’daki postoyla… Biliyorsunuz burada Beethoven konser vermiştir. Konser vermiştir. Piyano konseri. Bundan sonrası… Bu bizim Yarımburgaz.
Bak sarkıtlar yeni oluşmaya başlıyor. Küçük daha. Büyüyecekler abilerini. Bundan sonrası… Bak nasıl büyüyor. Bir sarkıt nasıl büyüyor. Bak içinden geliyorsa… bir halka halinde… kalşun karbonatı bırakıyor ve damlıyor. Bir de aşağıya bırakıyor. Pipek deniyor. Bak bunlar perdeler. Kenarda oluşuyor. Bundan sonrasını alalım.
Bu Damlataş Mağarası’ndaki perdeler. Damlataş biliyorsun… bir deniz mağarasıdır. Öyle mi dedin? Tabii. Bir toprak göçmeşi olmuştur önüne. Kapanmıştır. Bunu da ilk defa Rahmetli Oğuz Erol… yayınladı. 60’ların başında yanılmıyorsa. Bundan sonrasını alayım. Bu İnkaya’daki akıntı taşları… duvarlarında oluşmuş. Bundan sonrasını alalım. Bak görüyor musun perdeleri? Bu da bizim Fatih galiba. Ben değilim. Hayır hayır bizim bir Fatihimiz vardı. Geç arkadaşlar geçelim geçelim. Bak mesela Sonoro Mağarası’nda helikititler. Bunlar böyle incecik… mağara içindeki rüzgarlar nedeniyle çeşitli şekiller alıyorlar. Hristalizasyon da yardım ediyor. Bu hal böyle garip şekiller alıyorlar. Likenli mağara gibi olmuş. Bak. İzide Pınar Gözü mağarası içinde var hocam. Bu helikititler? Evet çok daha büyükleri var hatta. Bundan sonrasını alalım. Bu nasıl? Kahvaltıya buyurun. Fatih görüyorsun değil mi? Yumurta. Yumurtaya benziyor değil ama.
Onlara çatal bıçak giyil deme bana şimdi. Onlar öyle. Mağaraya gidenler bunları da yanına koymuşlar. Kahvaltı manzarası vermek için ama çok güzel. İki tane kırık stalagmitin üzerinde bir… Bildiğin yumurta o işte. Böyle oluşuyor mağara Fatih. Çeşitli katlardan oluşuyor. Oluşuyor. Ondan sonra su tekrar aşağıya iniyor. Orayı terk ediyor. Bu sefer aşağıda akmalı. Sonra bazen bunlar çöküp birleşiyorlar.
Yarım burgaz mağarasına git şöyle bir zıpla. Altının boş olduğunu hisseder. Düşebiliriz aşağıya yani. Sen zıplarsan düşersin ama. Hayır düşmedim çatla. Kaç yaşındaydın o zaman? İşte lisedeydim. Şimdi denemedim. Bundan sonrasını alalım. Şimdi… Buradan bir devam edelim çünkü bizim konumuza geldik artık.
Devredeceğim beylere. Beni heyecanla bekliyorlar. Bir sonraki. Deniz seviyesi yükselirse ne olur? Varlar sular. Su altında kalır. Deniz seviyesi ne kadar yükselmiştir? Bundan sonrasını görelim. Bak. Seviye değişimini görüyor musun? Eksi 140 metreden başlıyor Fatih. Sıfıra geliyor. Ve bak.
24.000 yıl önce, 22.000 yıl önce. 16.000, 14.000. Şimdi beylerin çalıştığı… Beylerin çalıştığı yıllara geldik. Deniz seviyesi buzullar eriyor dünyada. Bir sonraki alalım. İşte bak. Avrupa’da en sağda… Maksimum buzullaşma. Görüyor musun? Bak.
Buralar buzla kaplı. Bu 20.000 yıl önce. Ve bak. Bütün buralarda sahil ilerlemiş vaziyette. Ondan sonra buzullar erimeye başladı mı sahil geri çekiliyor ve bugünkü halimize geliyor. Şimdi Hakan’ın bize anlatacağı ve Sinan’ın anlatacağı mağaralar… şurada oluşmuşlar. Kanada oluşmuşlar, sünate kalmışlar.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Evet Sinan Beyciğim. Geldik size… Hızlı bir karst dersinden sonra. Evet ben de çok şey öğrenmiş oldum. Çünkü ben mağaraların oluşumu falan hakkında fazla bir şey bilmiyorum. Çünkü bunlar benim konum değil. Yani ilgimi çok çekiyor ama… Bu vesileyle ben de bir sürü şey öğrenmiş oldum. Şimdi ben geçen ay Fransa’daydım. Tamamen bambaşka işler yapmak üzere. Benim doktor öğrencim şu anda Fransa’da oradaki bir meslektaşla çalışırken… Pierre Henry… O ya dedi benim bir doktor öğrenci mi var bir mağara üzerine çalışıyor dedi. Ben dedim bu hangi mağara? Ha dedi sen duymadın mı Koske mağarası diye bir mağara. Bu Marsilya’da… Buranın bir haritasını getirmeye çalıştım ama getirmedim. 14. Bir dakika bir dakika bir dakika var mı sende haritası? 14. Benim 14. figürü açalım. Çünkü ben oranın… Kalankıların şeyini getirdim ben. Evet şimdi burada İtalya Fransa sınırından biraz daha şeye doğru gidelim. Fransa’nın sayını şu tarafa doğru gidelim.
Sinan sen orada dur. Benim 129. slide’ı getirsenize. Makines. Ceyhun Hoca’nın 129’u. Ceyhun Hoca’nın 129’u arkadaşlar. Sinan. Kalanklar.
Çıkartalım şimdi bir saniye. Neresi burası? Marsilya bunun batısı ve kuzeyinde kalıyor biraz. Evin misin? Hayır Kalanklar Marsilya’nın batısında. Hayır doğusunda kalıyor. Marsilya’nın doğusunda kalması lazım. Bir saniye burayı tam çıkartalım. Bence sen tekrar ömür verin burayı ben de tam olarak çıkartalım neresi olduğunu. Şimdi…
Kalanklar aslında Marsilya bölgesinin etrafındaki kireçtaşı formasyonları. Hatta benim 3. resmi alalım. Güzel bir fotoğrafı var Kalankların. 3. Sinan Hoca’nın 3’ü. Burası Kalank Sujiton yani Marsilya’nın merkezinden otobüse binerseniz işte aşağı yukarı…
Yarım saat falan gittikten sonra sıkı bir yürümeyle yani otobüse indiğiniz yerden sonra… Çünkü bizdeki gibi oralara böyle yollar yapıp… Çizburgeciler falan açmıyor Fransızlar buraları. Koruyorlar. Onun için burası ilginç çok güzel bir yer. Yüzmek için falan çok güzel. Ve aynı zamanda Kusto’nun da… Çok genç izleyicilerimiz Kusto’nun adını bilmiyor olabilirler ama benim jenerasyonum benden önceki jenerasyon için.
TRT sayesinde yani Kusto sualtı araştırmalarını geniş… Halk kitlelerine belgeseller… Vasıtasıyla tanıtan büyük bir… Araştırmalarını biliriz. İyi gün yayınlarından ben çocukken… Alexander Dumas vardı Kusto’nun arkadaşı. Onun yazdığı bir kitap vardı onu tercüme kusura bak. Sessiz dünya diye. Evet. Çok güzel bir kitap.
Kusto’nun da yani Kusto aynı zamanda günümüzde scuba yani tüplü dalışlarda kullanılan nefes alma mekanizmasının… Çok şey mühendisliğine büyük katkılarda bulunan aslında bir deniz subayı… Emirganya’yla beraber. Oğul onu biliyorsun sualtında araştırma sırasında bir buzunun altında kalarak öldü. Hayır. Helikopter değil efendim deniz uşakası. Katarina. Katarina Portekiz’de bir nehre……inmeye çalışırken… Tam nasıl olduğu belli kazan. 39 yaşında……vefat etmiştir oğlu. Diğer oğlu hayatta. Michel hayatta galiba değil mi? Michel hayatta, diğeri değil. Ben sanki Michel de öldü diye hatırlıyorum. Hatta hazır yeri gelmişken Kusto’nun da 35…….resme bakarsak benim yaş grubumdan olan izleyiciler ve benden daha büyük olanlar……hatırlayacaklardır bu Sima’yı görünce… 35…. Yarbay değil mi? Kumandan. Aslında deniz……havacı olmak istiyor. Yani deniz kuvvetlerinde havacı olmak istiyor. Fakat bir trafik kazasında iki kolu birden kırılınca bu iş için yatacağı ortaya çıkıyor. Sonra 35. resme alamadık galiba. 35’te Kusto’nun……güzel bir fotoğrafı var.
Jack Kusto hatta bu……regülatör de şöyle……bu nefes alıp verme mekanizması scuba da bu aslında karmaşık bir mekanizma denebilir. Jack Kusto’nun bir arkadaşı var. Paris……doğalgaz şebekesini dizayn eden mühendislerden biri.
Ona bunu anlatmaya çalışıyor. Yani öyle bir şey olsun ki nefes alayım ama verdiğim zaman hava dışarı çıksın falan. Adam içeri gidiyor şöyle bir şey mi diyor. Böyle bir şey getiriyor ve buradan doğru gelişerek yani… Klikle gelse Jack Kusto mu bulmuş? Başka çalışanlar da var ama çok büyük katkısı. Emir Ganyan’la beraber diye biliyorum ben. Dedantör diye beraber dizayn ettikleri……bir açık sistemi……yapıyor ve zaten o Seysi Dünya belgeselide vardır 70’lerden diye. Ben o Karanlık Dünya’yı. Seysi Dünya kitabına. Ben o Karanlık Dünya’yı da gördüm. FITAS sinavasına geldiği için unutmuyorum. Orada bu cihazları bol bol kullanıyorlar zaten yani orada o kendi……Piner dediğimiz ilk versiyonları orada. Orada denizaltısı da vardı. Tabii tabii Ufo gibi bir şey. Ve tabii Jack Kusto……bu kadar sualtı araştırması yapınca bir kere Fransız Akademisi’ne seçiliyor.
Ve Fransa Deniz Kuvvetleri bu adamın yaptıklarını tamamen destekliyor. Monaco’daki müzeyi kuran da bu değil midir? Yok. Albert. Fransız Albert. Fransız Albert yalnız Monaco’daki müzenin girişinde……çok minik bir sarı denizaltı vardır. O Kusto’nun……demin Celal’in bahsettiği denizaltından bir önceki denizaltısı. Çok küçük bir şey. Ben sanki oraya da danışmanı oydu falan da hatırlıyorum ama… Mutlaka şey var. Mutlaka şey var. Fakat Albert Premier şeyde……20. yüzyılın başı.
Sen o müzeye gittin mi? Orada hatırlıyor musun? Albert Premier’in şeyi var. Akademik üniforması var. Yani prens diye seçilmemiş herif. Bilim adamı olarak seçilmiş. Tabii tabii. Üniformasını da sergiliyorlar orada. Akademisyen şey değil mi? İbrişimli. Jacques Cousteau……bu işleri yaparken Fransız Deniz Kuvvetleri……tam destek veriyor. Hatta gemisi…
…araştırma gemisi Catalina……Toulon’daki askeri deniz üstünde……kalıyor hep. Tabii Fransız araştırma gemisi……büyük bir……böyle konteyner var içi şarapla dolduruluyor her sefere çıkmadan önce. O çok önemli. Onu bilmiyorum da hatırlıyorsun bizim gemilerde de……işarap vardı. Vardı vardı. Yemeklerde. Ama en güzel yani benim şu ana kadar katıldığım……osyonografik……araştırma……seferleri arasında en güzel yemeği yediğim gemi kesinlikle açık ara Uranya. Fransız araştırma gemisinde güzel……Kanar Magrevesi’lerde güzel Fransız yemekleri var ama yemekhaneye gidiyorsunuz yiyorsunuz. İtalyan gemisinde öyle değil. Bir seferde en çok 4 kişi yiyor……beyazması, örtüsü seriliyor. Ne diyorsun? Kılıç balığı ve mesela geminin……aşçısı tarafından gemide yapılan dondurma örneği. Ne diyorsun ya? Maalesef o Uranya…
…battı. Ve şey onarım esnasında battı. Neyse. Bucak kusto……şimdi bu kalanklara geri dönelim. Kalanklar yeniden üçe dönelim isterseniz. Şimdi bu üç……Celal’in deminden beri anlattığı karstik……bir yapılaşma ve aslında bu sadece……bu Büşdoran bölgesine has değil Akdeniz’de bir sürü yerde böyle……formasyonlar var burada da. Burada da kalanklar var.
Mesela Kelebekler Vahçisi vardır Fethiye’de. Kalank’tır. Burada 1985’te bir dalgıç……Henry Koski……dalış yaparken bir oyuk buluyor. Yani oldukça da yakın bir geçmiş aslında 1985 çünkü burada bir sürü dalgıç. Bu oyu şimdi birinci resme gidelim.
Şimdi burası Koski mağarası’nın bir kesiti. Çok küçük yani bir kişi iki kişi ancak aynı anda geçebiliyor. Henry Koski……buradan……şuradan dalıp……-36-37 metre burası……buradan dalıp……şurayı……gitmeye başlıyor. Bu mesafe aşağı yukarı 175 metre.
İnsanın tabii klozotrofobik durumu düşünün yani. 1985. İçeride manayola yapacak alanı var mıdır? İçeride bir kere buradan yan kesite bakıyoruz üçüncü boyutu görmüyoruz. 80 derecelik falan dönüşler var. Yani……işik kaynağınız……-Bu zaten……-Biz manyak mısınız burada dalıyorsun diyeceğim. Hakikaten aldım delik buldum ve girdin içine. Ucu nerede çıkartıyorsun? Fakat işte……keşif……merak. Yani bakın adam……ve bizdeki meraksızlık. Yani bizim yazlığımız var Antalya’da. Yazlığa yakın yerde bir kasaba var. Geçen sene ve ondan önceki sene orada saçımı kestiriyordum. 60-70 yaşlarında bir amca saçı kesiyordu.
Yarım saat mesafede bizim yazdığımız. Biz oranın varlığından haberimiz yoktu dedi bana. Çocukken. 1500’lerde Avrupalıların yaptıkları keşifleri düşünün. Burası yarım saat mesafede burada. Sen ne diyorsun? Baba Kale’de oturan……Asos’u görmemiş ömür boyu. Neyse devam edelim.
Arne Koske… Bu arada 18. fotoğrafta da Arne Koske’yi görebilirsiniz. Mağaranın içinde. Arkasında da mağara resimleri var. Şimdi buraya geleceğiz. Şimdi yeniden bire dönelim isterseniz. Bu Koske mağaracı mı aslında? Koske mağaracı değil. Koske dalgıç. Yani aslında profesyonel dalgıç ama hobi olarak da dalıyor aynı zamanda. Burayı keşfettikten sonra da hemen haber vermiyor yetkililere. Başka birtakım arkadaşları da gelip dalıyorlar. Ne haber vermiyor? Bilmiyorum. Kıskançlık. Benim olsun, bizim olsun sakin bir yer. Bir kere içeri girdikleri zaman……bu mağara resimleriyle karşılaşıyorlar. Bu o mağara da mı vursunlar? Evet. Evet. Bu sansasyon oldu. Şimdi birinci resme geri gidelim. Dolayısıyla 36 metreye dalıyorsunuz……175 metreye böyle çaprazlamasına yarı yürüyerek yarı yüzerek……yukarıya doğru çıkıyorsunuz ve mağaranın içine çıktınız. Ve bütün bu resimleri gördünüz. Bir kere şöyle acayip bir durum var. Bu resimler ortaya çıktı ki çok farklı dönemlerde yapılmış resimler. Bazıları 17 bin yıl önce bazıları daha fazla 27 bin yıl önce.
Demek ki 17 bin yıl öncese kadar orası suyun altı değilmiş. Tabii ki. Şimdi şöyle şunu biliyoruz. En son buzul……çağının bitmesi aşağı yukarı 11 bin küsur yıl. Ondan önce deniz seviyesi……şindikine göre… 125. slide üstünde anlat. Cehal hocanın 125’i arkadaşlar.
Bak……bin yıl ve……senin……Koske……yani daha aşağı yukarı 2 bin yıl……öncesine kadar……yürüyerek gidebilirmiş. Yok hayır. Hayır. 2 bin yıl değil. Olmaz. O zaman İtalya’ya bir tere ne olacak? Eksi 40’ta duruyor. Akdeniz. Eksi 40……ee……yani… O zaman mesela Bezuh patladığında……kaç metrede? Aşağı yukarı daha alçakta. Bayağı da alçak oluyor. Burada şehirler var ya. Yani şöyle son 11 bin, 12 bin yıl……öncesinden sonra yani…
…son 11 bin yıl içinde falan. Orada yerleşim var. Şimdi burası keşfedildikten sonra tabii Fransız……bir sürü amatör dalgıç buraya dalmaya çalışıyor. Birkaç tanesi ölüyor tabii. Bu mağarada yoğunluğu kaybedip. En sonunda bakıyorlar ki olacak gibi değil. Mağaranın kapısına bir kilit vuruyorlar. Kapı koyuyorlar. Diyorlar ki burası şey……sadece araştırmacıların ziyaretine……açık. Hem güvenlik yönünden öyle. Hem de……insanlık tarihi açısından çok önemli bir……bozulmasın diye. Ve bir sürü arkeolog……antropolog……jeokimiacı……speleolog……jeolog……ondan sonra mağara ortamlarının hava……sirkülasyonuyla ilgilenenler. Çünkü bu mağara……her ne kadar……tamamen hermetik gibi kapalı görünse de üzerindeki küçük çatlaklardan dolayı içine hava geliyor. Çok taze değil. Şu anki yapılan çalışmalar bu havanın ne kadar zamanda aşağı yukarı……yenilendiğini araştırmaya çalışıyor. Fakat……şimdi isterseniz bunun içindeki resimlere bakmaya başlayalım. İkinci fotoğrafa bakalım. Bir tane el izi. Bu bir el izi. Şimdi bu çeşit el izleri birçok mağarada görülüyor.
Bunlar genellikle……boya malzemesini tükürerek……diyerek……elinizi mağaranın duvarına koyup……bizim de hepimizin yaptığı türden şeyler. Ve bir dünyanın birçok yeri……Endonezya’da……Australya’da… Çok yaygın….ondan sonra Fransa’daki başka mağaralarda……raslanan türden şeyler. Fakat……Koske’de çok……ilginç başka resimlerde var. Örneğin yedinci resme bakalım. Yedinci resimde… Bu aslında penguen değil. Fok. Fok değil. Sekizinci resme bakalım. Ne bu abi? Sekizinci resimde sizce bu hayvan ne? Great oak bu. Bu bir great oak. Bunun Türkçesini bilmiyorum. Yok Türkçesi. Şimdi bu hayvan……dikkat ederseniz penguen çok benziyor. Ama penguen değil.
Her ne kadar Fransa dilesi bu great oak’un……le grand penguen. Ama Latince isminde penguen vardır bunun. Penguenlerde yoktur. Hayır mesele şu. Bu… Aslında penguen bu. Bunun soyunun tükenmesi……19. yüzyıl. Yeni yeni. Yani insanlar……penguenlerden çok, en azından Avrupalılar insanlar değil mi? Avrupalılar penguenlerden önce bunu görüyorlar. O nedenle……penguen. Ama……bu aslında…
…yaşadığı bölge, dünyada great oak’un yaşadığı bölge……büyük oranda kuzey yarım küre. Bugün ki şey diyor ya, İskoçya, Miskotça, Greenland’ın oralarda… İspanya’ya kadar var. Var mı? İspanya’ya kadar var. Fakat……şimdi dikkat edin. Aslında şöyle bunun daha yakın akrabası……penguen o kadar yakın akrabası değil bunun. Bunun daha yakın akrabası……mesela bu, İzlanda’da gördüğünüz……mesela 12’yi açalım.
Bunun da Türkçe’sini bilmiyorum, bu puffin. Puffinler burada yok, yok yüzbeğe birlikte. Bu islanda da özellikle çok……doruncuyuz uçamayan bir kuş. Dikkat ederseniz hepsi……siyah beyaz bir şekilde. Şimdi bu siyah beyaz……mesela……penguenlerde de var, malum. Fakat bu siyah beyaz kamuflaj…
…aslında……başka hayvanlarda da var. Köpek balıklarında var. Valinalarda var. Yani bu……evrim……teorisi açısından buna baktığınız zaman……böyle renk kontrastı olması……vücutta, bir taraf koyu renk, bir taraf açık renk……ne işe yarar? İhtiyozorlarda var. Onu buldular. Onu nasıl buluyorlar? O renk……o meyanom şeylerin hücrelerini buluyorlar ya……oradan ihtiyozorun sırtı koyu renk……altı açık renk. Büyük olasılıkla……suda giderlerken……yukarıdan tespit edilmemek için. Köpek balığı aynı şekilde. Köpek mesela büyük……beyaz köpek balıklarının……alt tarafı beyaz, üst tarafı koyu gri. Köpek balığını yukarıdan birisi görse ne yapacak ki? Herhalde…
…köpek balığının doğru dürüst predatörü de yok aslında. Hayır abi de beyaz ya. Bence aşağıdaki görmesin diyor. Alttan bakan da göremiyor. Yani şu var……eğer aynı renkte olursanız, mesela beyaz bir küreği ele alalım, her tarafı beyaz……ışığı bir taraftan buna tuttuğunuz zaman……tabak gibi görünüyor, çok kolay tespit ediliyor. Renk kontrastı olduğu zaman……bu azalıyor ve……ve bu coğrafyaya çok bağlı değil demek ki çünkü…
…bütün Güney Yarım Kürede……penguenler bir tek Antaktika’da yaşamıyorlar. Güney Afrika’da varlar, Güney Amerika’da varlar. Yeni Zelanda’da varlar. Yeni Zelanda’nın güneyinde ben gördüm. Hayatımda bir tek gerçek pengueni Yeni Zelanda’da gördüm ben. Çok küçük penguenler gerçi. Ve işte Güney Yarım Küredi’de bunlar var. Örneğin demek ki……bu Koske Mağarası……bu dönemlerde… Great Orklar varmış. Great Orklar varmış etrafta.
Ve tabii mağaranın girişinden kilometrelerce uzakta şey……sahil. Şimdi sahilin mağaranın girişinden ne kadar uzakta olduğu meselesi de oradaki topografya bağlı tabii. Ama oradaki batimetri iyi biliniyor, sualtı topu şeyi iyi biliniyor. Dolayısıyla burası… Seyircilerimize söyleyelim……1725’ten beri biliniyor. Orada……general Marsili’nin kitabı var.
Histoire Physique de 1725’te. Orada kesit var Sinan. Bugünkü şerif kenarına kadar. Örneğin 15. resme bir bakalım. Şimdi 15. resim……deniz seviyesi farklılıklaşması nedeniyle… Kaç bin yıl evvel?
11.000 yıl önce aşağı yukarı. 11.712 bin diyelim aşağı yukarı. Sahiller……şey olmuş. Değil mi? Hareket ediyor. Yani eskiler… Baksana Adriatic yok. Adriatic yok. Adriatic neredeyse tamamen kara. Marmara yok. Marmara da bağlantı yok. Marmara Göl. Boğazlar yok. Yok yok tabii. Çünkü boğazlardaki…
…su geçiş derinliği… Boğazlar 16.000 yıl önce değil mi açılması? Yok. 9.000. Şimdi burada başka……hayvan resimleri de var. Örneğin 21. resme bakalım. 19, 20, 21. Mesela bu bir yaban öküzü. İbex’e benziyorlar. Ama İbex değil bu.
Yaban öküzleri de……bildiğim kadarıyla 17. yüzyılda……soyları tükeniyor. En sonuncusu Polonya’da……ölüyor Avrupa’da. İlginçtir Avrupa’da soyunun tükenmesi yaban öküzünün başka yerlere göre çok daha sonra. Yani Afrika’da falan çok daha erken tükeniyor. Tabii bunlar en eski mara resimleri değil. Mesela 23’e bakalım. Örneğin 23’de bir domuz figürü var. Bu neredeyse 42-43 bin yıl önce. Bu Endonezya’dan. Dikkat ederseniz etrafında yine……el figürleri var. Dolayısıyla bu Koske mağarası… Peki eli acı barı ölçek olarak mı koymuşlar yoksa öylesine mi koymuşlar? Herhalde öylesine koymuşlar. Bir de şöyle……bunlar aynı zamanda yapılmamış olabilirler. Bir de şöyle bir şey oluyor. Örneğin hem Koske’de hem Plesko mağarasında……daha sonra mağaraya gelip orada oturanlar eski resimleri modifiye ediyorlar. Güzelleştirmeye çalışıyorlar kendilerine göre. Bu iyice karmaşıklaştırıyor analizi. Çünkü… Ede yasç esminde yapılamıyor mu o? Çok zor işte. Yani oradaki şeyden kömür materyeli yaşlandırılmaya çalışılıyor. Ve……oradan yola çıkılarak……mağar resmini nasıl yapıldı.
Çok da mesela 24’de bakacak olursak, 24. resme… Örneğin 24 çok daha yeni bu. Yani 5-6 bin yıl. Ama bu Avustralya. Evet. Zaten Kanguru. Evet. Ondan sonra……dan bir mağara resmi. 22 neresi peki? Afrika mı? 20… 20 hayır. 22 dedim ben. 22 pardon. 22’ye bakalım. Bilebiliyor musun Fatih? Hayır 22 de burası. Bu bu bu. Kaledonta Antiquitatis. Kürtlü gergeden. Kürtlü gergeden. Yalnız beni hep şaşırtan şu hem Lesko’da hem burada……çok profesyonel resimler. Evet bayağı iyi.
Yani hele Lesko’dakiler iyice yani şu yok… Tamam deminki Great Oak resmi çok……güzel sanatlar mezunluğundan çıkmadığı belli. Ama mesela bu……ve diğerleri olağanüstü. Daha bunlar ortaçağ resimlerinden daha kaliteli. Daha kaliteli. Ve açıklaması gerçekten zor. Yani herhalde çok güzel bir şey……yapana kadar başka yerlerde……öneğin 34’e bakalım 34 Lesko’da. 34 bayağı Renesans resmi gibi. Evet. Olağanüstü gerçekten yani. Bu kaç yıllık? Bu daha eski. Daha eski. Ve ne kadar gerçekçi. Bu biraz storyboard gibi legend yani hareketli var. Biraz sanki öğretici bir havası var gibi. Aynen at sürüsü koşuyormuş gibi bayağı. Şimdi……yalnız olağanüstü bir şey şu. Bu Koskem Ağrısı keşfediliyor 85’li. 90’da falan artık tamamen……çalışmalar başlıyor buradaki araştırmalar. Ve Fransız Kültür Bakanlığı……bir şekilde bu……mağarayı……tanıtmaya karar veriyor ve……büyük bir bütçe ayırıyorlar buna. Ve 5. resme bakalım.
5 arkadaşlarım. Burası Marsilya’nın……limanı, Marsilya’nın……şehri……en önemli yeri sahilde eski limanı. Lübüpor denen yer. Burası hemen onun yan tarafı. Burada arka tarafta dikkat ederseniz bir kale var. O kalenin içi müze. Marsilya’daki genel müze. Burası ama…
…buraya bir asansör yapıyorlar. Suyun içine inen bir……beton harme sütun. Ve içinde bir asansör. Ve içinde bir asansör. Aşağıya iniyorsunuz. 34 metreye. Evet. Ve Koskem Ağrısı’nın aynısı. Tamamen aynı geometriyle yapılmış. O kadar……gerçekçi ki……bilmeyen biri kesinlikle mağaranı kendisi zannedebilir. Sular damlıyor şıp şıp diye. İçinde minik bir tren var. Bunlara biniyorsunuz. Kulaklık takıyorsunuz. Ama su altı bölümü yok. Var mı?
Suyun altındasınız tabii. Su altı girişi var mı? Hayır. O asansörle. Ama asansöre bindiğiniz yerde etrafta böyle regülatörler… dalma tüpleri falan var. Bunlar orada çalışan……hala çalışan bilim insanlarının……ekipmanı falan. Ve çok güzel anlatıyorlar. Ve olağanüstü yapmışlar gerçekten. Örneğin içinde… Koske’de çok… Burada fotoğraflarını hepsini koyamadım. Örneğin bir yengeç girmiş. Öyle kalmış. Daha sonra kalsifiye olmuş. Onun bile… Aynısını yapmışlar. İnanılır gibi değildi gerçekten. Kaç kişi girmiş şu an mağaraya? Mağaraya mı? Bayağı giren var. Benim işte orada öğrencisi doktora yapan arkadaşım Pierre. Şu anda… Geçen hafta girmiş olması lazım. Bir senedir şey eğitimi alıyor. Dalış eğitimi alıyor. Çünkü 175 metre az değil.
Yani… Krikolostrofobi ile başa çıkmanız kolay değil yani. Aricoske mağarayı bir ziyaret ettiğinde lambası bozulmuş. Çok zor geri dönmüş ve korkudan bayağı bir süre gidememiş bir daha. Yani öyle……şey değil. Burada 6. resme bakalım isterseniz. 6. resim…
…bu Koske mağarası’nın… Oradaki resimlerdeki hayvanların… Çok güzel modelleri. Örneğin bu yaban ülke. Aurox. Boss Premigenius. Aurox. Evet bu Aurox. Arka taraftaki de at ama……değişik bir at. Prochevalski atlarına benziyor. Ama değil.
Ama daha ona benzeyen bir ilkel at. Olağanüstü bir müze gerçekten. Ben çok etkilendim. Mağaralar… Sen gittin mi müzeye? Hayır. Hayret. Varlığını bile bilmiyordum. O kadar marsiliye gittim vallahi bunun varlığına bile yok. Hiç sorma ben de marsiliye gittim. Kalakları falan gezdik. Bundan haberim yok. Enteresan bir şey. Yeniden 1’e dönelim. Ne zaman yapılmış? Bu müze……nispeten yakında herhalde son 10 yıllık falan. 2005’te oradaydım. Son 10 yıldır gitmedim de sen nereden marsiliyeye gittin? Şimdi tabi bu mağaranın içini……burada nispeten basitleştirilmiş bir şeklini görüyoruz. Mağaranın içine……basınç ölçerler……termometreler falan konuluyor. Bunun nedeni de şu……deniz seviyesi arada…
…kırtınalarda falan değişince, birleşik kaplar usulü nedeniyle mağaranın içindeki deniz seviyesiyle değişiyor. İçeride bir içmasın çok mu hava? Var. Havayı sıkıştırıyor. Havayı sıkıştırıyor……ne kadar sıkıştırdığını ölçerek mağaranın tam hacmini hesaplayabiliyorlar. Başka bir sürü şey de yapıyorlar. Gerçekten çok speleoloji……Fransa’da……çok çalışılan bir konu. Çok çok uzmanı olan bir konu. Abi orada yiyeceksin dediler zaten. Mahdeli…
Ve şimdi… Dolayısıyla bu… Mesele böyle. Şimdi… Birçok izleyici belki aşına… Şu doğru değil mi? Burası……suyun su seviyesinin üzerinde olduğu dönemlerde……o 170 metre yolu kullanarak insan mağaranın içine giriyorlar. O resmi mağaranın içinde yapmışlar. Evet. Aslında mağaranın o 175 metrelik kısmına da resimler yapmışlar ama onlar…
…derizden kaybolmuşlar. Hatta arada deniz seviyesi artıp azaldığı için……şu anda var olan resimlerin bazıları da risk altında. Onun için onları korumaya çalışıyorlar. İçerisi nemli bir ortam mı, kuru bir ortam mı? Bildiğim kadarıyla nem var. Onu da ölçüyorlar. Çünkü o resimlerin kalması da en çok ne kadar nemli. Zaten o sinolojinin bahsettiği ölçerlerin bir tanesi nem ölçerlerdi muhtemelen. Standart onun bütün kaydını alması lazım. Fakat tabii bu hazır yeri gelmişken bu konuyu açtık.
Demek ki iklim değişiyormuş. Bu iklim meselesi… Sabit değil….magazinal bir konu. Bakanlığımız bile var galiba iklim değişikliği falan. Fakat iklim değişikliği… İnsan et mesele iklim zaten kendi kendine değişebiliyor. Tabii tabii. İklimin kendi kendine olan bir salınımı var ve bu salınım……bir glasiyaller yani buzul dönemleri bir de bunların arası olan interglasiyaller. Yani buzul dönemi arasındaki dönemler.
Peki dünyanın güneş etaatındaki dönüşündeki salınımdan ötürü……oldu ve her 12.000 yılda bir gerçekleşme ihtimali oldu. Milankovic etkiliyor tabii. Milankovic etkiliyor. 12.000 yıl ayrı. Ama şöyle… Dünyanın dönme ekseninin……eyikliği, dünyanın ne kadar güneş radyasyonu aldığını etkilediği için……ve güneşten alınan enerjide iklimi belirleyen en önemli parametre olduğu için……astronomik parametreler önemli. Ama şu var. Şimdi dünyanın döne ekseninin……değişimini etki eden şeyler aslında diğer gezegenler de etki ediyor. Tabii. Bu yenüst falan. Fakat çok az. Çok çok az etki ediyorlar. Az ama……milyonlarca yıla vurduğunuz zaman bu küçük etki önemli. Ve biliyorsunuz mekanikte üç cisim problemi vardır. Yani üçten fazla cismin birbirine göre olan……çekim etkisini analitik olarak, kapalı formda yazamazsınız. Bunu… Oylara o yüzden bir gözünü kaybetmiş. Onu çözeceğim diye uğraşırken bir gözünü kaybetmiş. Kalkerli kayalara bakarak kör olan şöylüklerin yanında bunları çözeceğim diye. Bununla ilgili hatırlar mısın Sinan Hocam? Bizim Altın Beşik Mağarası’nın gibi bir sunum yapmış. Avrasiye Yardımları’nda. Orada bizim Özlem Hocamız var. Biz onun için çamur karotu aldık mağaranın içinden. O karotlarla manyetizma çalıştı. Bir öğrencisi de iklim değişkeni çalıştı. Yani yaklaşık 1-1,5 metre derinliğinde çamur karotları alındı. Hem sifon arkasından hem sifon önünden. Tabii çok daha data ihtiyaç vardı hani orada biraz daha çok çalışmış. Ama yöntem olarak ilk yapılan çalışmalardan… Eski bu Zonguldak’ta bizim o kanlar yaptılar. 60 bin yıl önceye kadar gittiler mağara kayıtlarında. Şimdi eskiden glasiyelerin daha kısa sürüp inter glasiyelerin daha uzun sürdüğü zannediliyorlardı. Tam tersi oldu anlaşıldı daha sonra. Buzun glasiyeler daha uzun sürüyorlar.
Ve bu en son yani bu mağaranın şimdi suyun altında kalmasına neden olan glasiyel dönem de çok daha eskiye kadar gidiyor. 100 küsür bin yıla kadar gidiyor. Fakat aslında gezegenlerin böyle iklimlerinin glasiyel dönemden inter glasiyeler geçiş bir de glasiyeler geçiş meselesi bir sürü etkiye bağlı.
Bu zamanda atmosferlerindeki sera gazlarının oranına bağlı. Eğer atmosferde çok fazla sera meselesi en ekstrem örneğini veririm. Venüs’te korkunç miktarda sera gazı pompalanırsa gezegen termal yönden aşağı yukarı homojen hale geliyor. Yani kutuplarla ekvator arasında çok ciddi bir sıcaklık olmamaya başlıyor. Hepsi 400 derece oluyor. Hepsi 400 derece oluyor ve yani ama… Kurşun eriyor yüzeyde. 480 derece geçiyor. Ama Venüs’ün yüzeyini biliyorsunuz 1976’ta Ruslar, Sovyetler Venere’yi indirmeyi başardılar. Bir sürede data alabildiler. Şimdi bizim bir paper çıkıyor Venüs ile ilgili. Bir türlü bizimkiler cesaret edemediler. Demek ki burada lefat ektoniği varmış. Çünkü oradaki yüzey şekillerini başka türlü izah etmek mümkün değil. Mesela Merkür büzülüyor. Oradaki yüzey şekillerini büzülmeyle açıklıyorsun. Venüs’tekiler… Ben bizim şuan bir Çin’in resmini gönderdim. Uzaydan çekilmiş. Bir de bizim Venüs’ünkileri gönderdim. Aynı. Aynı. Hatta orada tesara tesara dedikleri bu Amerikalı sevgili kardeşlerimiz demişler ki… Sıf deskriptif terminoloji kullanalım. Sıf betimleme yani izah yapmayalım. Bu tabii çok aptalcı bir şey. Yani izah yapmadığımı hiçbir şey anlamıyorsun.
Ama ben Şuan’a dedim ki bu tesara tesara dedikleri dediğim dünyada da var. Yapma ya dedi evet dedim. Nerede? Anabar kalkanına bak dedim. Voronezh kalkanına bak. Onların resimlerini gönderdim. Şuan hemen aradı. Ya bir paper yazalım dedim. Konuda dedim yazarız. Şosol mu? Şosol. Şimdi glasyerlerde…
Şurada bakayım bir saniye. 26. resme alalım. Buzul çağlarında ne oluyor? Kutup takkesi büyüyor. Ama çok homojen büyümüyor. Örneğin bazı bölgelerde nem yete… Niye homojen büyümüyor? Onu ben çok merak ediyorum. Çünkü nem yete yani normal atmosferik sirkülasyonunda…
Örneğin buzul dönemlerinde Alaska’da beklediğiniz ölçüde şey yok. Sibirya’da yok ya. Çünkü Arktik Okyanusu kaplandı mı ne biliyor. Amerika’da çok büyük buzul yokları var. Çünkü Atlantika’cık. Çünkü o yüzden de göller bölgesi oluşuyor. Evet evet. Şimdi bu takkeler büyüyor. Tabii şey sorusu gündeme geliyor. Ya bazı buzul dönemleri oldu mu ki geçmişte?
Bu kutup takkeleri büyüdü büyüdü büyüdü ve bütün dünyayı kapladı. Öyle bir şey var ama. Bütün dünyanın bir kar topu olduğu dönem var. Şimdi bu kar topu… Eskiden kar topu olamaz diye düşünülüyor. Düşünden dolayı Budiko diye bir Sovyet matematikçi, klimatikçi, iklim bilimci… O kadar su yok diyor. Ondan değil. Siz dünyanın tamamını dondurursanız… Tabii buz beyazımsı bir şey aşağı yukarı.
Acayip yansıtıyor radyasyonu. Bir kere dondurursanız… Bir daha çözülmez. Bir daha çözülmez deniyor. Fakat bu gerçekten oldu mu olmadı mı diye araştırılıyor. Bunu araştırmak da kolay değil. Çünkü eğer dünya tarihinde böyle bir kar topu dünya olmuşsa… Bu baya eskiden prekambri en büyük olasılıklı değil mi? 600 milyon yıl. 600-800’e arası. Daha önce de var 1-2 tane. Bunlar olmuş.
Fakat esas buz takkelerini ortadan kaldıran volkanlar. Onu söyleyeceğim. İç enerji var. Ama her şeyden önce… Bir kere gerçekten bu oldu mu olmadı mı diye araştırmak zor. Kıta tektoniği, levhaların hareketi kuramı geliştirilmeden önce… Jeyologlar, kıtaların öyle kukumak kuşu gibi aynı yerde durduklarını zannettikleri için… Adam, örneğin bir buzun… Çünkü buzullar, bu arada göstereyim başka bir resim daha… Benim gibi birinden jeyologi resimler görüyorsunuz. Ne kadar güzel abi. 32. Sen jeyologi bölümü öğretmeyi isteyeyim mi? Yani… Genellikle pek anlamadığım söylenir bu işlerden ama… Örneğin burada buzullar tarafından tıraşlanmış… Paramparça olmuş kayacları görüyorsunuz. Bunlara jeyologlar moren diyorlar.
Altta gördükleriniz. Ve genellikle eskiden buralarda buzullar vardı herhalde. Fikrinin geliştirmesi ilk herhalde… Onu Ceren’e sormak lazım 16. 17. yüzyıl herhalde değil mi? 17. 18. yüzyılda. Yok, hayır 19. yüzyılda. 18. yüzyılda James Hutton… Hayır efendim Fransız bir adam şimdi adı aklımda değil. Aa yok onlar daha sonra. İsviçreli onlar.
Seni diyeceksin dur… Bir neydi o herifin adı? Charpentier. Charpentier. Ama 19. yüzyılda. Ben 18. yüzyılda diyorum. Yok. 1831 kitabı da gösterebilirim sana. Pardon tabi. Bu konuda tutup da tartışmaya gidelim. Hayır hayır anlamlı bir tartışma gibi. Yani Agassi, Agassi, Charpentier… Bir de Ignatz diye bir adam. Bunların hepsi İsviçreli. Agassi şey… Bizim Agassi. Ticineyiz. Agassi Neşetelli.
Neşetelli. Bunların hepsi İsviçreli. İsviçre’de ama… James Hutton… 1788’de tahmin ediyor diyor bu Alplerdeki diyor. Senin Morenler dediğin var. Onları biliyor James Hutton. Çünkü çok alakasız yerlerde… Böyle… Kayalar bulunuyor. Bunları buraya ne getirdi kim getirdi? Tabii ilginç mesela Amerika’da şeyde var bunlar Longinus’ta. Yani New York’un biraz dışına çıkarsanız…
Böyle Long Island bu yarım adada… Onun ucuna doğru, Montauk’a doğru giderseniz… Dümdüz mesela üniversite kampüsü… Koca bir kaya. Efendim Central Park’a git Long Island’da ne lüzum var? Central Park’ta duruyor koca koca. Evet doğru. Central Park’ta da var. Yani bunlar böyle böyle gelmişler demek ki. Oraya kim getirdi bunu kardeşim? Fakat tamam bu anlaşıldı bunları buzullar getirdi. Fakat…
Daha eskiden Precambrian’da 600 milyon yıl önce olan şeyi anlamak için… Çünkü dünya tamamen buz tutmuşsa tamam diyorsunuz. Burası buz tutmuş ama burası neredeydi? Şu anda tropiklere yakın bir yerde mesela. Ama o zaman da orada mıydı? Dolayısıyla eski enlem yani sizin burada Precambrian’da buzul var mıydı yok muydu diye araştırma yaptığınız yerin… Enlem boylamı o sırada orada değildi. Ama bunu yeniden yapılandırarak bakıyorlar ki… Özellikle Namibia. Namibia bu konuda kilit. Hayır efendim. İlk nerede biliyor musun? Ben Namibia diyebilirim. Namibia doğru. O bizim Paul Hoffman’ın çalıştığı yer. Fakat ilk defa Joe Kershwin Dead Valley’de. Death Valley’de buluyor. İlk defa Death Valley’e bakıyor. Buzul traşlanması var Precambrian’da. Paleomaniyetik yapıyor. La Equator. La Equator evet. Bu nasıl oluyor diyor. İlk defa Joe Kershwin sayısıyla makaleye inlediğiydi. Snowball Earth fikri oradan çıktı. Paul Hoffman bunu aldı kardeşim Namibia’da dediğin gibi. Son derece detaylı olarak ne zaman başladı ne zaman bitti. Mesela orada Duay Katillitleri vardı. Namibia’da.
Ne derler Paleozoik’te de var. Bunlar kimberliklerin olduğu yere itin mi bunlar? Bunlar Duay Katillit’e falan evet. Fakat Paul’un çalıştığı yerler daha sahile yakın. Namibia tabi. Çikolata şey. Bence bu kadar detaya girmesek. Neyse kusura bakma. Neyse. Dolayısıyla yani jeoloji kayıtları çok önemli. İklim geçmişini anlamaya çalışmak açısından.
Evet tabi buradan şu eski iklimler dolayısıyla ha. Dünya gerçekten en az bir kere tamamen dolmuş. Ve daha sonra atmosfere işte büyük oranda karbondioksit metan pompalanmasıyla bütün volkanik olaylar neticesinde işte sera gazları artıyor. Dışarıya kaçacak olan güneş radyasyonu kaçamıyor. İçeride sera gibi tuzaklanıyor ve ısınıyor ortam. Ve hatta bazı alpler filan da yaşamaya devam ediyor. Yani 10 metre. Buz kalınlığı 10 metrenin altındaysa ışık geçiyor. Fotozantez mümkün bir miktar. Sayano bakteriler yaşamaya devam ediyor. Yoksa biz olmayacaktık. Fakat tabi. Yani şeylerin. Bitkilere denizde yaşayan bitkilere iklimin etkisi çok dramatik aslında.
Örneğin son zamanlarda deniz suyu sıcaklıkları artınca bu doğa global ısınma ile birlikte özellikle mercanların üzerinde yaşayan argiler kimyaları değişiyor. Ve mercen için zehirli olan bir takım şeyler saldırılamaya başlıyorlar. Mercanlar da onları istemeyince atıyor. Böylece şeyler üzerine çamaşır suyu dökmüşsünüz gibi.
Hatta İngilizce de ona coral bleach diyorlar. Yani bembeyaz oluyor bütün şeyler. Özellikle Avustralya’da, Endonezya’da, Maldivler’de. Çok acıklı gözüküyor. Bembeyaz olmuş böyle çok fizik yani. Fakat tabi şunu getiriyor. Biz nereden bu geçmiş iklimler konusunu anlamaya çalışıyoruz.
Şimdi bunu anlamaya çalışırken kullanılan yöntemlerden bir tanesi kutup bölgelerinden buz karotları almak. Şimdi bu hep söylenen bir şey ama buz karotların da neye bakılıyor? Şimdi aldınız diyelim ki kuzey kutluğuna gittiniz. İçindeki hava kabarcıkları ki karbondöksü bir tane bakılıyor. Değil. Şimdi şöyle. Ona bakılıyor. Evet içindeki gaz kabarcı diyelim. Gaz kabarcının o kolay kısmı.
Gaz kabarcığını gazı içinden çıkartıyorsunuz. Kütle spektroskopunu içine koyuyorsunuz. İşte ne kadar şu kadar oranında bu gaz var bu kadar. Bu nispeten kolay. Daha zor olan kısmı yani o dönem gerçekten sıcak mıydı, soğuk muydu onu anlamanın yöntemi buzu eritiyorsunuz.
O suyu daha sofistike aletlerle araştırarak söz konusu biliyorsunuz su iki tane hidrojen bir tane oksijenden oluşuyor değil mi? Aş, iki, o bunu herkes biliyor. Fakat buradaki oksijen iki çeşit farklı oksijen olabiliyor. Bir tanesi bizim lisede bildiğimiz isterseniz 36. figüre bakalım. 36 arkadaşlar. Şimdi oksijenin burada iki tane izotopunu görüyorsunuz. Bir tanesi oksijen 16, bunda 8 tane proton, 8 tane nötron var. Oksijen 18’de ise 8 tane proton ama 10 tane nötron var. Dolayısıyla oksijen 18, oksijen 16’dan birazcık daha ağır.
Şimdi öyle olunca, ha ve fakat bizim etrafta gördüğümüz suların içindeki oksijen yüzde 99 küsur oranda oksijen 16. Fakat siz bir miktar ama oksijen 18 var. Eğer geçmişte hava soğumuşsa belli bir dönemde soğuk olan bölge kutuplardan Ekvator’a doğru daha fazla yayılıyor.
Dolayısıyla siz buharlaşma, okyanusda buharlaşma yaptığınız zaman bu buharlaşan su buharı nispeten daha erken enlemlerde kondansya oluyor. Normal olarak Norveç’e tekabül edecek enlemde kondansya olacağı yerde İspanya’da kondansya oluyor.
Ve büyük oranda bu bu oksijen 18 bileşenini yitiriyor. Dolayısıyla kutup bölgelerine giden kısımda oksijen 18 propanede azalıyor. Dolayısıyla oksijen 16, oksijen 18 oranına bakarak o dönemlerde hatta 30. figure bakacak olursak. Dikkat ederseniz burada oksijen 18 oranı var ve sıcaklık yukarı gittikçe sıcak aşağı gittikçe soğuk. Dolayısıyla bunların arasında böyle bir koralasyon var. Soğuduğu zaman oksijen 18 artıyor mu? Azalıyor. Pardon. Azalıyor. Yani kutup bölgelerinde azalıyor.
Ve buna bakarak, tabi buna biz iklim bilimde Türkçe’sini bunu nasıl söylemek lazım? Buna da bir Türkçe bir terim bulmak lazım. İngilizce’de buna proxy veri deniliyor. Yani şöyle geçmiş zamanda termometrik veri yok elimizde. Bir tek böyle dolaylı vekil veri. Dolaylı vekil belki çok güzel. Vekil veri şimdi bunlara genellikle kararlı izotoplar deniyor.
Oksijen 16, oksijen 18 çünkü bunlar radyoaktif çözünüme, dekompozisyona uğramıyorlar. Bunlar kararlılar. Fakat çok ilginç aslında iklim hızlı olarak bazı dönemlerde değişiyor. Örneğin küçük buz çağı var. Değil mi 16. 17. 18. 19. yüzyıllarda Avrupa’da sıcaklık düşüyor. Çok fazla düşmüyor ama düşüyor onun için küçük bir… Ama kıtlığa sebep oluyor. Kıtlığa sebep oluyor. Belki sosyal olayların bir kısmı bununla ilgili. Fakat benim eski doktor öğrencim Bora Zeki Öhn, şimdi Muğla Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Onunla bizim üzerinde çalışıp yayınladığımız, yayınlamakta da çok zorlandığımız başka bir konu bu arkeoloji ile ilgili. Büyük olasılık izleyicilerimizin ilgisini çekecektir.
Çünkü 1993 yılında Amerikalı bir arkeolog, Weiss, Yale Üniversitesi’nden muhteşem bir yayın yapıyor Sains Dergisi’nde. Şimdi 1990’ların başında bu global iklim değişimi falan fikri var tabii ama şimdiki kadar, günümüzde olduğu kadar popüler bir konu değil.
Bu adam Türkiye-Surya sınırının hemen Suriye tarafında Del-Leyland diye bir yeri kazıyor. Bizim Türkiye sınırı çok yakın bir yerde. Ve ekip sadece arkeologlardan oluşmuyor, jeokimyacılar da var ve o dönem için çok sofistike kabul edilebilecek jeokimyasal analizleri yapıyorlar.
Ve bunlar diyorlar ki bundan 4200 yılı önce çok aniden bir kuraklık geldi buraya, o kadar ani geldi ki millet buradan ani olarak kaçmak zorunda kaldı. Şimdi bu fikre karşı çıkanlar oluyor, ya işte böyle bir şey oldu neden bunun yazılı örneği yok, o sırada Anadolu’da yazı yok. Mısır’da var, Mısırlılar da kendileri ilgileneşimleri yazmıyorlar.
Dolayısıyla yani bu Del-Leyland, tamam çok güzel, bu çok ilginç bir şey ve gerçekten dokümente edilmiş böyle hızlı bir iklim değişiminin ilk kez ispatlandığı yer Türkiye’de çok yakın. Fakat bu Vice’nin ekibi bu işten sonra diyor ki ya diyorlar bizce bu bir tek burada olmadı, bu bir tek Mesopotamya’da olmadı.
Anadolu’da da oldu, İran’da da oldu, Çin’de de oldu, Moğolistan’da da oldu. Şimdi bilim öyle bir şey ki özellikle uygulamalı bilim, siz böyle bir laf söyleyip milleti kabul ettirirseniz herkes… Bu aksini bulmak için… Hayır tam tersi, ben tam tersi, ben de verime baktım, ben de gördüm, ben de, bende de var.
Şimdi adamın verilerine bakıyorsunuz bir sürü iniş çıkış var, hiçbirine demiyor, bu 4200 gördüğü yerde burayı bende gördüm, bende de var yani bende kulübün parçasıyım diyor. Böyle böyle bu ilk başta Çin’e doğru yayılmaya başladı yani buradan İran, Hindistan’ın kuzeyi işte, Kaşmir, Maşmir vesaire, Göl çökerlerinden anlattık, karotlarla falan filan vesaire şey oldu.
Şimdi benim arkadaşım işte eski doktor öğrenci Bora, Bora da DH1 matematikçidir şimdi. Ondan sonra bu dedi ki acaba dedi biz bunu test edebilir miyiz?
Yani millet bunu buldum diye bakıyor ama belki de şey çok sübjektif bu yani ve Google’ın şeyde reklam, reklamların insanlar üzerinde ne kadar etkili olduğu konusunda bir sonuca varabilmek için geliştirdiği çok karmaşık bir matematiksel yöntem var. Biz bu yöntemi, bu problemi analiz yaptık, uyguladık yani değiştirdik ve sonuç olarak birçok şey sınavı geçemedik. Birçok yer de aslında böyle bir etki büyük olasılıklar yok. Sırf sübjektif olarak herkes seni bende bulurum demek için. Fakat VICE bizim makalinin yayınlanmasına engel, bizzat karşılaştık, bizi hakaret etti.
Siz dediğiniz matematikçisiniz ne anlarsınız arkeolojiden işte bilmem neden şundan bundan. Neyse en sonunda o dergi kabul etmedi bu etmedi falan en sonunda Google’un mühendislerinden bir tanesi hakem oldu. O adam anladı tabi ne yaptığımızı. En sonunda enlandı. Dolayısıyla yani iklim geçmiş iklim meselesi çok önemli çünkü şöyle veri çok önemli. Siz bilgisayarlarla istediğiniz kadar iklim simülasyonu yapabilirsiniz. Önemli değil demiyorum tabi ki önemli ama veri daha önemli. Veri olmadan onların anlamı yok. Dolayısıyla veri mesela daha nispeten yakın zamanda çok da eski olmayan örneğin 7-800 yıllık veya 5-600 yıllık veriler iyice zor. Çünkü çok eski veri de bir şekilde mağaralardan şuradan buradan göllerden çöke alabiliyorsunuz.
300-400 yıllık 200 yıllık geriye gittiğiniz zaman bu çok daha zor orada da ağaçlar devreye giriyor. Bizim nesibem Dendro Kronolog İslam Üniversitesi’nde. Onlar ağaç halkalarına bakarak ağaç halkalarının her sene ne kadar büyüdüğü veya büyümediği zaman. Sinan’cım bir şey söyleyeceğim. Biz beyefendi değil dinleyiciler mi çağırdık?
Şimdi Hakan Hoca’nın anlatacağı mağaralarla ilgili mağara dalgasıyla ilgili nispeten bizi ürkütecek konular aslında. Onun için daha etkili olsun diye böyle daha şeyle. Dolayısıyla mağaradan ve iklimden bahsettik.
Şimdi biz bir kere yani Hakan Hoca dünyada bir sürü ülke… Hatırlarsınız belki Toros’larda bir genç galiba sizin itili veya boğaz çili bir genç mağarada hayatını terbetti. Ben de ailesine yönelik bir mektup yazdım açık mektup. Dedim ki ne kadar şerefli bir ölüm.
Yani bizim Türkler genelde trafik kazasında, tüp gaz patlamasında ordu burada ölürüz. Bilimsel bir araştırma da ölmek çok mühim bir şey bir Türk için dedim. Hakikaten öyle düşünüyorum. Siz bu tehlikeli ve zor işi meslek gibi yapıyorsunuz galiba değil mi? Hobi mi meslek mi? Bu hobi kısmı aslında. Ben mağaracılığı hobi olarak ilgileniyorum ama kendi yaptığım işler de çok ilintili olduğu için işte arkeoloji olsun, dalış olsun bir şekilde çok interaktif bilimlerle beraber şeyler çıkabiliyorum. Mağara dalışı ile deniz dalışının ve göl dalışının farkları nelerdir? Çok farkları var. Demin işte Sinan Hocamın gösterdiği o mağaranın 36 metreden girip 14 metre yükselen paten kısmı. Mesela siz açık bir dalış yapsanız istediğiniz zaman suyun üstüne çıkabilirsiniz ama burada böyle bir şey yok.
Ve ters profil izlendiği için, geride dönerken ters derinliğe indiği için daha fazla dekomprasyon ya da vurgun yemi riski de oluşuyor yani. O derinlikte vurgun yemi riski var mı orada? Var. Yani orada metre ve zaman uzadığı için çok uzun süreleri beklemesi gerekiyor. Merak ettiğim şu şimdi. 36 metreden mağaranın içerisinde çıkıyorsunuz ve mağara deniz yüzey ile aynı. Dekomprasyon kuralları aynı burada da geçerli değil mi? Geçerli. Ya Şakir Kustov, Vokluz’de vurgun yemi. Bir yer. O yüzden orada sadece mesafe değil, bir yandan de dekomprasyonları yaparak o mesafeye çıkmak lazım. Tabii bir de geri çıkması lazım. O çıkıldığının farkına varmak lazım. Bir de geri çıkarken de ters profil. Aynen. O zaman daha da süreç uzuyor. Ne kadar da gütüplü lazım? Kaç saatlik bir dalış? Yani ben size söyleyeyim burada bir saat çok rahat geçer ve o zaman 80’nin, 85’li senelerin Türk teknolojisi yani kapalı devreler o zaman o kadar revaçlı değil ya da çok prototip.
Yani çok büyük tüpler kullanmaları gerekir. Herhalde sağa sola yedek tüpler bırakmak lazım. Aynen. Tars backup planlar vesaire olabilir. Ama nispeten çok riskli bir dalış. Şu açıdan sonra mağarayı gördüm, daldım olamaz bu yani. Yani mutlaka bir dalışta problem olur hava azalması. Onun için de işte güvenlik açısından kapatmışlardı. Ama şimdilerde hani söz buradan geldiği için, mesela Fransa’dan bahsettiniz, 3 kilometreye devam eden su sistemleri var.
İşte Masif Central Bölgesinde ve kapalı devrelerle yani çok uzun mesafe su altı motosikletleriyle beraber çok uzun süreli 100 metre, 150 metre ile yapılan dalışlar var. Yani bunlar artık teknolojik olarak mümkün. O zaman da işte dünyada bu mağara dalış keşifleri çok farklı bir paterne girmiş durumda. Yani çok farklı mağaralarla ölçebiliyoruz, keşfedebiliyoruz ya da buralarla ilgili çok enteresan bir durumda ölçebiliyoruz.
Yani o dalışlarla ölçebiliyoruz. Orayı bir araştırmak gerekmiyor mu? Yani burasının sonu nereye gidiyor, dibinde bir uçurum var, oradan şöyle Haldak’a 200 metre derinde yetiştir falan… Şöyle bazıları sistem mağaraları direkt suyla giriyorsunuz ve çıkıyorsunuz. Bazıları demin Toros’lardan bahsederken işte Taşeli Platos’unda, dikey mağaranın içi sifon geçerek de ilerleyebilir, sonu da sifonlayabilir. Yani sifondan bahsettiğimizde o dibindeki göl kısmı.
Yani burayı ilerletmek istiyorsanız dalmanız lazım. Ama oraya dalmak için oraya malzemeyi indirmeniz lazım, günler geçirmeniz lazım, çok sıkı lojistik ve planlama gerekiyor. Sifon nedir onu anlatalım. Şimdi mağaranın içinde nehir gidiyor, aşağı iniyor, önüne bir engel çıkıyor. Dalıyorsun, geçiyorsun, öteki taraftan çıkıyor. Bizim göksu bizim öyledir. Evet, yani bizim Türkiye’deki birçok mağara sifonla bitme durumda.
İçime feralık geldi. Ama şöyle de güzel bir durum da ortaya çıkarabiliyor. Mesela bizim 10 senedir devam eden yeni bir mağaramız var, Morca Mağarası. Taşeli Platos’unda, hatta peynirlik önü mağarasında da çok yakın bir bölgede. Burada resimleri yok. Onun 1240 metre sifonundan aldığımız bir örnek var, karides örneği var. Muhtemelen yeni tür olarak tanımlanacak. Makalesi çıkmış. Karidesin şu mağaranın içerisinde mi? Evet ve popülasyonu çok fazla. Beyaz, albino ama yani mikroskop. Gössüz. Gössüz ve orada milyon senedir oradalar ve ilk defa biz karşılaştık. Yeniyor mu? Yani yemeye çalışan bir arkadaşımız oldu, zor engelleri. Onun macerası çok ayrı. Yani örneğin çıkarılması, analizi vesaire. Nerede bu mağara, tam olarak nerede? Taşeli Platos’unda, çukur, pınar ve peynirlik önü mağaralarına çok yakın bölgede. Kaç metre derinlikte?
Eksi 1270 metre. Yani giriş irtifası 2200 metre. Dört derece içerisi, suda dört derece. Dört derece. Her şey dört derece. Doğdu dolaşacak yani. Biz orada beş ya da beş buçuk gün geçirdik. Mesela dört derecelik bir suya daldığınız zaman özel elbiseyle herhalde kuru elbiseyle dolaşıyorsunuz. Evet normalde öyle olmak durumunda ama bu lojistik ile ilgili, aşağıya inmesi çıkması günler sürdüğü için öyle her şeyi yanınızda ideal götüremiyorsunuz. Donmadınız mı peki yani? Yani dondum. Yani tabii ki çok kısa süreli dalış oldu. Kaç dakika kaldı insan dört derecedeki yani? Yani on dakikalık bir dalış oldu. Çok kısa süreli. Ama bizim amacımız orada bir ön keşif. Yani bir gidiyor mu gitmiyor mu? Hani patern nedir? Hani su acımı nedir? Çünkü sonrasında birçok farklı noktadan, farklı derinlikte sifonlar bulduk. Muhtemelen bir water table orada oluşmakta. Ya tabanına ulaştık ama o su nereye gidecek? Şimdi bu da hidrogeoloji açısından ciddi bir sorun.
Mesela oradan boya boya atarlar su nereye gidecek? Öyle çalışmaları Beşir Gölü’nde yaptılar. Demin bahsettiğim 6 meşk mağarasında. Yani 7-8 metre uzaktan. 1960’lardan beri o Mishal Makalovic vardı. Meşhur Fransız Pelevlam. O bütün Antalya çevresindeki tepedeki platolardan boya attı. Antalya’da çıktı. Onun makaleleri vardır. Var yani o işte mağaraların çalışma kısmı yabancılarla da beraber yapılıyor.
Türklerinin de katkısı var. Bizim ayrı yaptığımız çalışmalar da var. Şimdi burada tabii gördüğümüz deniz mağaraları. Sinan Hoca’nın bahsettiği… Bir mağaraya girerken arkasında bir ip falan mı bırakıyorsunuz? Bırakılıyor ama yani kara mağaraların o pek yok. Biz normal ölçüm alıp haritasını yapıyoruz. Yok yani su mağaralar. Su mağarasında var tabii ki bir hat çekilmesi gerekiyor. Zaten şanslıysanız görüş var. Fotoğraflarda güzel videolarda güzel oluyor ama bizim çoğu da aldığımız yerde görüş sıfır. Yani hiçbir şekilde göremezsiniz. Ben Antalya’da bir su altı mağarasına girdim. Yani bir 5 metre falan giriyorsun sonra açıklığa çıkıyorsunuz. Ben de daldım karşıdan balıklar bana gelmeye başladı. Balıklar çarptı falan ödüm patladı. Ben onu soracağım. Şimdi bizim falezlerde de bu Koski’ye benzer mağaralar olabilir. Olabilir mi abi? Tabii. Ben bir tanesi Antalya’ya gittim ama çok kısa bir yani. Hemen dinlen olsun giriyorsun sonra yani. Alt kısımlarında var.
Buna benzer şeyler olan da vardır. O vokluz kaynakları var Sinan. Kesin var da çünkü aynı yapı. Vokluz kaynağı var. O kaş’ta maş’ta falan. Vokluz kaynağı ne demek? İşte o karst kaynağı. Nereden çıkıyor? Mağaranın içinden geçip geliyor. Şimdi biraz konuyu atlayarak gideceğim ama bu Antalya bölgesi dediğin için o yukarıda karayın ve biliyorsunuz. Üç tane mağarası var. Yani burası preyüsterik mağaralar. İhsan Kılıçköy’e rağmetli çalıştıydı oralar. Çok uzun tabakalaşma var yani orada ve önünde o dönemlerde göl olduğunu ben raporlardan okumuştum. Yani bu uzun dönemlerinde. Ciddi yukarıda orada kızının mağarası var. Acılar vesaire kalkıltı dönemler. Yani bu bir hadse eğer belki de hani Akdeniz’in Antalya bölümünün devamında da belki böylesi bir mağaranın yerleşim yerine olmadığını. Antalya’nın altı delikçe şirketik. Ama o Traverten. Antalya Traverten taraçaları üzerine oturtulmuştur. Altında bir sürü mağara var tabi. Biz Antalya’nın kanizasını oraya basındık. Evet evet. Yani bizim işte bu fotoğraflarda gördüğünüz bizim Ali Ethem Keskin Arkadaşı. Bu gören gören güneş ışığı mı? Gün ışığı mı yok? Gün ışığı. Bunlar deniz mağaraları ama eskinin pusil mağaraları. Yani suyun. Aslında bundan su üstündeymiş 15.000 yıllar önce. Bunların metreleri aşağı yok.
Fırtınalar da çok daha derinde olanları var. Onları konuş. Fakat arkadaşım bir dakika. Bu zamanında açıktaymış. Evet bu Gelindire mağarası. Bunun formasyonu çok farklı. Bunun aslında karının içinde. Ama seviye olaraktan deniz seviyesinde. Ama hayır şimdi bak burada su görüyor. Bu su deniz suyu bu tatlı su. Fakat bu tatlı su da sonradan gelmiş buraya. Tabi. Ya bu mağara oluşurken bu su yok. Yok. Suyun içinde oluşmak. Fakat muazzam bir berhalik oluyor mağarasalarında. Yani o in suyu mağarasına da dalış yapıldı. Orada da su çekildikçe yeni paten ya da galeri çıkıyor. Yani haritası değişiyor. Türkiye’nin de şu anda en uzun ikinci mağarası. Peki Türkiye’de kaç su altı mağarası var bilinen dalış yapılın? Yani şimdi rakam söylemen biraz zor olur ama 30-40 tane olduğunu şu an biliyoruz. Şundan dolayı biraz çok açıkta bunlar dolaşmıyor. Bunlar içinde foklar yaşıyor. Bu Akdeniz Fok Koruma programında olduğu için de çoğunun yeri lokasyon olaraktan belirtilmiyor. Bu gördüğünüz gibi. Bu mağarada foklar mı yaşıyor? Evet bazıların da çoğunlukla yaşıyor. Bunlar da dalış yapılan mağaralar. Turistik amaçlı dalış yapılabilen mağaralar. Ama bildiğimiz ufak girişleri çok ufak olup, hani dalış yaptırılmayan ve söylenemeyen de çok sayıda mağarada var. Peki siz bunlara dalma hakkına sahip misiniz? Yok. Yani biz özel izinle bunları proje boğazlığı yapabiliyoruz.
Çünkü zaten mağara dalışı kendi başına ayrı bir dal olduğu için, çok da rekreasyonel dalış limitlerinde değil, ama bazı mağaralar kovuk tadında olabilir. Yani çıkışını görebildiğimiz mağaralar ise onlara dalışlar yapılıyor. En son Hatay-Samandağ’da bir, sınıra çok yakın bölgede, deniz mağarası var. Girişi 15 metrede devam ediyor. Muhtemelen içinde volkanik formasyonlar da var. Bu 3 ağız mağarası var da yine pre-üstürik Samandağ bölgesinde.
Oraya da çok yakın özellikle. Peki nereden aklınıza gelsin mağaraya dalmak? Normal insanda bir akıda gelmez böyle şeyler. Ben gideyim mağaraya dalmak. Doğal olarak süreç sizi oraya getiriyor. Siz mağaracılıkla başladınız, mağara dalışına geçtiniz herhalde. Dalışla başladım, mağaracı oldum, mağara dalışına geçtim. Böyle devam ediyor. Bu süreç işin içine… Fakat bu yaygın yakılan bir şey. Tabii tabii. Ama Türkiye’de çok yaygın değil yani o kadar. Hayır. Türkiye’de araştırma yaygın değil maalesef. Dünyada da aslında.
Ama gelişiyor. Gelişiyor. Yapanlar çok uzun süre emek vermesi lazım. Çok tecrübeye dayalı bir şey bu. Eğitimle de bir yere kadar şey yapabilirsiniz. Yol alabilirsiniz. Onun için güvenlik tabii çok önemli. Riskli de tabii ki. Ama dediğim gibi bu süreçler çok uzun süreli süreçler. Hadi ben girdim bir günde ölçtüm. Yani yarısını mağaraya dalalım şuraya yok yani. Yok. Kimle daldığınız da çok önemli. Yabancılar da birbirini bilir, biz onları biliriz, onlar gelir biz gideriz. Yani böyle kapalı bir çevre gibi düşünün. Ezootrik bir kulüb gibi değil ama hani… Biliyor insanlar. Tecrübeli insanlar çevresi. Tabii mesela ben yurtdışımda da bir takım mağaralara gitmiştim. Bu Kruvere mağarasını bilirsiniz. En derin mağarası dünyanın. Abazya’da. Orada mesela üç tane sifon geçiyor. Orada kaç metre orası? Oranın derini eksi 2200. 2200 metre aşağı mı? Evet. Giriş irtibası da 2200.
Deniz seviyesi mi diyorsunuz? Deniz seviyesi ama mağaranın son 50 metre’si dalıştan geliyor. Haa. Yani son 50’lisine dalarak Genadisamokin o sunucu ulaşıyor. Metrik müşahabır suyu mu? Tatlı su tabii ki. Üç metre bir şey kaldı. Eğer ölçümlerde hata yoksa. Hatta onlar Amerikalılar da bir Karadenizli projeyi devam ettirdiler. Tatlı su çıkışlarını araştırıyorlardı. Mesela savaş çıkınca onu Türkiye’ye alma durumu falan olacak. Ve böylesi süreçler de var. Bakanları inceleden, hidrogeolojisi açısından ayrı bir bölüm olarak da mağara dalışı kullanılıyor. Yani bir şekilde o jeologlar zaten mağara dalgıcı oluyor ya da jeolog oluyor. Peki mesela bu büyük yeraltı gölleri vardır Cehal hocam. O göller böyle bir mağara oluşumunun sonucunda mı oluyor? Tabii, tabii. Başka türlü nasıl yapacaksın? Yani büyük büyük boşluk açmak mağaraydı. Mağara. Mesela bizim son dönem çok enteresan çalıştığımız mağar var Beşşehir Gölü’nde. Pınarlı ada diye. Adanın içinde bir mağara, fosil mağara. Beşşehir Gölü yükselirken su altı mağarasına dönmüş. Ve derinlikte çok fazla değil. 10 metre ama mesela üstten aldığımız su örneği göl suyu. Alttan aldığımız su, tabandan gelen su. Serdar Hoca’ya gönderdik bayarıya. Onu analiz etti ve onu söyledi. Yukarıdaki su, aşağıdaki kaynak suyu alttan gelen üstteki yağmur suyu. Çok daha berrak aşağısı ve bazı bölümleri hiç dokunulmamış sert dizemin. Yani oralara girmedik. İleride belki oradan işte söylediğiniz karot vesaire alınabilirse. Kay adı yani. Kaya mı değil mi bilmiyorum. Hiç dokunmadık. Çünkü insut yani intak bir yer. Oraya dokun girmemeniz lazım. Bilimsel bir veri açısından önemli bir bölge olabilir diye düşündük. Zaten bir kere gittik çalıştık. Öyle rezerve bir alanda.
Peki mesela bu yeraltı göllerinin derindikleri ne kadar oluyor mağara içerisinde? 100 metre, 150 metre denilip de su oluyor mu? Yani bildiğim kadarıyla o kadar yok. Ama uzunlukları var. Yani yayılımları da çok değişik. İlmamut mağarasında nehir var ya. Tabii. Yani mesela demin o Kanatöler’den şeyden bahsettiniz. Orada 30 sene devam eden mağara var. 250 kilometre sualtı. Ama her yeri birbirine bağlı. Her sene bir taraftan bir yerlerini bağlıyorlar.
Florida’nın altı peynir gibi değil mi? Evet. Çok büyük sistemler bunlar. Bir de onlar tatlı su mağaraları. Ve sıcak su. Nispeten çalışması rahat. 20 derecede, 22 derecede çalışıyorsunuz. Kanatöler nerede diziliyor böyle biliyor musun? Çik sulu kraterin etrafında. Evet. Bir alakası var mı acaba? Tabii. Çünkü çarptığı zaman kireç taşlarını kaldırıyor. O kireç taşların üzerinde. Orası böyle çepecek mağaraymış.
Mesela Celal hocam Hırbatistan’dan bahsetti. Mesela Bosna Ersek’te, Mostar’da… Herkesin işte Mostar köprüsünü falan bilir. Çok büyük sualtı mağara sistemleri var. Ve orada bir dalış merkezi var. Buraları dalış da yaptırıyor. Ben de gidip da almıştım 3-4 tanesini. 1 kilometre giden, derine inen. Mesela Makedonya’da Matkabirelo kanyonu vardır. Onun içinde mağara 300 metre derinliğe gidiyor. Ve hala daha şeyini bulamadılar. Daha da gidiyor yani. Mesela ÇEK Cumhuriyetinde Avrupa’nın en derin mağarasını ölçüler. 400 metre. Şimdi aklımda değil ama… 300 metreye dalan dalgıç… 300 metreden aşağıya drone gönderdi. O drone ile ölçümü aldı. 300 metreye dalınabiliyor mu? Evet. Kapalı devre ile daldı onu kristallik olarak. Vopyüz 300 metredir. Çok zor dalışlar bunlar ama teknik olarak… Denizde değil suyun altında yani mağaranın dibinde… Vopyüz şey…
Bir karstik kaynak. Alexander Dibay ile Jakif Kus da oraya dalmışlar. Çıkarken urgun yemişler. Tabii. Çok da ölen oluyor. Mesela bu dünya rekor dalışları… Güney Afrika’da bir mağara var. Orada 330-300 metrelerde dalışlar oldu. Yani 2-3 kişi orada öldü ve… Cesetleri 5-6 sene sonra çıkarılabildi. Bunlar hep keşif ve bu tarz çalışmaların sonucunda. Bazıları egosantrik de olabiliyor ama…
Bazıları da bir çabanında peşinden gidiyor. Ama bizim yaklaşımımız… Yani olabildiğince bilimsel çalışmalara da biri… Hangi üniversiteye çalışıyorsunuz bundan daha çok beraber? Ben İstanbul Teknik Üniversitesi’nde tabii ki gemi inşaada ders veriyorum. Sanayi Dalış Okulu’nda da çalışıyorum ama… Bizim mağaracı arkadaşlarımız birçok üniversitede zaten görev alıyorlar akademisyenler. Bu mağaracılık da bir iki bir şey olduğu için… O ikip de çok karmalı insanlar oluyor.
Ve herkesin ilgi alanına göre bir şey çıkabiliyor. Bir örnek alma vesaire… Bu bizim büyük kahramanımız Nüsettir. Dalgıçlık kısmının değil ama. Ama mağaracılığı… Türkiye’de ikinci ve bugün hala yaşayan mağara kulübünü kuran adam Nüsettir. Evet. Mağarası Üniversitesi. Peki mesela bazı mağaralar geçenlerde bir yerde okudum. Ben Vietnam’da mağaraya girdim. Bus suyu da olan içine bin tane falan sığar. Dev bir mağara. Vietnam’da mıydın? Vietnam’da. Bazı yerlerde 350-400 metre tavan yüksekliği. O nasıl oluyor? Nasıl dayanıyor? Çatlaklar boyunca eriyor. Çökmüyor mu peki o ya? Bazen çöküyor. Bazen de çöküyor. Orada obluklar oluşuyor. Mağara içinde de hocam çökme tavanlar var. Mesela biz 6 meşk mağarasının ikinci sifonun arkasını ölçerken böyle 110-115 metrelik bir tavan denk geldi. Lazerle ölçemedik. Tırmanıp ölçme durumu olmuştu.
Bir sene öncesinde ben bunu ölçemeyeceğiz galiba. Bir hellyum balonuyla geyik yapmıştım. Getir balon basarız, onunla metreyi gönderir ölçeceğiz demiştim. Adamlar ciddiye aldı. Getirdiler. Getirdiler mi? Getirdiler ama kullanmadık. Tırmanıp ölçebildik. 118 metre tavan yüksekliği çıktı. Belki de Türkiye’de en yüksek tavanlardan oldu. Mahmut mağarasındakiler nasıl devasa. Grotte Gigante vardır Trieste’de. Ben sene önce gitmiştim. Şimdi hatırlamıyorum kaç metre olduğunu ama düşeği çok fazla mağaranın. Şimdi bu gergitler oluyor ya. Gergitler nedenle deniz serket ediyor. Aslında gergit karayı da deforme ediyor. Daha az. Mağaranın en tepe noktası ile en alt tarafı arasında bir tel gelmişler. Ay çekimi nedenle olan deformasyonları görüyor. Tel arada geriliyor. Daha sonra ve piyoze elektrik etkiden bunu şey yapabiliyordu Trieste’deki bir institü. Takip edebiliyorlardı. Allah Allah o da enteresanmış. Kara gergiti. Bu gidişimde de gitmek istediğim vakitim olmadı. Aslında şehir merkezine nispeten, aklınızı bulunsun Trieste’ye giderseniz. Kara gergitleri biliyorsun Alaska’da falan volkan tetikliyor. Depremlerle de ilişkileri olabiliyor az çok. Ay’daki depremlerin hemen hepsi gergit depremidir.
O zaman şey doğru yani bu 1999 depreminin gezegenlerin peş peşe sıralanması… Hayır ama yani gelgitlerle depremler arasındaki ilişki bir safsata değil. Yani bununla ilgili çok ciddi çalışmalar var. Çok da eski bir konu. Gelgitler, deformasyon zorduk onlar matematiksel modelleme yönünden. Ama çok çalışanlar var gerçekten yani. Defermler çok güçlü. Acaba Türkiye’de de bu Lascau gibi, Koske gibi içinde resimler olan mağaralar var mı? Sinan kesin vardır. Yani soru bu. Olması lazım. Olması lazım. Buzul çağında Anadolu’nun bir korunaklı bölge olduğu biliniyor. Demek ki burada bir şey var. Bir şey varsa muhakkak esiner var.
Hazrette bence hedef göstermek gibi olmasın ama Antalya gibi geliyor bana. Çünkü Kalker her taraf. Hem Antalya’nın içi yani dışını filan zaten de yani. Şeye gittiğiniz zaman bütün her taraf kireç taşı. Ama şeyin içi yani şehrin içinde Lara tarafından falan gittiğiniz zaman her taraf fales. Cumhuradan biraz daha açar gittiğiniz zaman. Matematik iyi bilin yani ben benim elimde bu veri yok. Ama internetten filan aradım.
Sahile yakın yerin detaylı matematrisi. Türkiye’de bu gibi veriler devlet sırrı gibi saklandığı için. Bilmiyorum. Fakat ben bu Koske’yi okuduktan ve gidip replikasını ziyaret ettikten sonra aklıma takılan konu açıkçası. O bölgede de pekala buna benzer şeyler var. Mutlaka vardır. Ama sistematik olarak bakılması lazım belki. Bakın Karayin’de. Kıbratistan’da Varis’e gel. Evet.
Karayin iki adım ötede orada yerleşim var. Evet. Peki şundan merak ediyorum hocam şu fotoğraflara bakalım. 4 numara mesela Kuşadası mağarası. 4 numara alabiliriz arkadaşlar. Nerede bu Kuşadası’nın mı bu? Evet Kuşadası’nın ben de almadım buraya. Arkadaşım gönderdi bunu. Turistik amaçlı da var. Ama girişi de yakın bir mağara. Muhtemelen. Yani rahatlıkla genişliği de var. Bunların dibine kadar gidiyordu mu bu mağarada? Mesela Sarıgele mağarası. Tabii tabii. Bunların hepsi… Mesela Karides mağarası olsun. Mavi mağara Sarıgele mağarası olsun. Bazıları travers. Bir taraftan girip bir taraftan geçebiliyorsun. Sadece bu Suluin, Finike. O farklı bir mağara. Onun şu anki ölçülebilen derini… 6’yi vermişiz. 6 arkadaşlar. Eksi 110 metrede ölçüldü. O ne demek 210 metrede ölçülmek? Yani 210 metre derinlik ölçümü var. Ama daha devamının dolayı bir şey var. Bu deniz altı mağara. Bu da Karayol’u çok yakın. Karayolu şurada, mağara burada, deniz burada. Ucu denize gitmiyor ama? Gitmiyor. Peki buralara dalarken siz oksijen değil daha… karmaşık kimyasal bir… Tabii karışım gazlar kullanılıyor. Trimix kullanıyoruz. Bilmiyorum. İsterse açayım o konuyu. Şöyle nitrojen narkozu 30 metre itibaren etkili olduğu için… onun yerine daha asal bir gaz kullanıyoruz. Helium o aradaki boşluğu kapatıyor. Yani nitrojenin oranını azaltırken, Helium’un oranını yükseltiyoruz. Vurgun riskini de azaltıyor mu aynı zamanda? Azaltmıyor, daha da arttırıyor. Helium’un dekomprasyonu daha uzun. Artı oksijeni de düşürüyorsunuz. Oksijen zehirlenmesinin önüne geçmek için. Oksijen zehirlenmesinin nasıl oluyor? O da belli bir 1.6 toplamının üstüne giderseniz, parsiyel basınç toplamında, oksijen sizi zehirlenmeye başlıyor. Fazla oksijenli? Tabii. 60 metreye daldığınızda,
eğer hava ile dalarsanız, bu limitlere ulaşıyorsunuz. Ama 21 oranındaki bir oksijen oranını, karışım gazı da 100 metre de kullanamazsınız. Yoksa 2.5 ortalamaya gider. Yani oksijen açısından seyretilmiş olması lazım. Evet. 16 oluyor, 15 oluyor. Normoxik dediğimiz ya da oksijenin… Atmosferdeki oksijen %21 iken, siz de oraya dağıtığınız zaman 14-15 oranında. O sıkıştığı zaman da yoğunlaşıyor. Olmasın diye ama 10 metre için bu.
Bilirken farklı oranındaki oksijen karışımları ya da… En azıcık birkaç farklı kere dalarsanız. 4-5-6’ya kadar çıkıyor. Bu açık sistem. Her türlü içerisinde ayrı hava karışımları var. Hepsi bunları biliyorsunuz. Evet. Ve bilgisayarla bunları yönetiyoruz. O gaz geçişlerini yapıyoruz. Sizde ayrı regulatör yok? Var. Hava var. Hepsini ayrı ayrı değiştiriyorsunuz. Farklı metrelerde daha kompleks bir dalış planı içeriyor. Ama bu tabii, gazı tükettiğiniz için gidiyor. Ama kapalı devre sistemi kullandığınızda,
o gaz içeride döndüğü için, sadece kargondiyoksiti süzüyor. Kapalı devre sistem bu mağara dalışlarında içeriye hava bırakmak için mi? Hem o var hem de daha uzun süre daha ileri gidebilmek adına. Çünkü daha ufak tüplerle hareket ediyorsunuz. Ve çok uzun süreler kat edebiliyorsunuz. Dolayısıyla oksijenle yönetilen bir sistem olduğu için, her çıkış metresinde optimum oksijen soluduğunuzda… Bizim normal dalgışların kompresörle bastığı hava ile oradan almak mümkün değil.
Normal sistemlerle çok zor. Bir yere kadar ilerlerseniz o kadar. Ondan sonra geri dönmeniz gerekir. Gidemez zaten. Ya da ölür. Giderse evet. Öyle sonuçlar olabilir. Bayağı kaza da var bu arada. Birkaç acı hafızada olay da var. O zaman burada bayağı bir kimya, biyoloji falan bir bilgi bekler. Fizyoloji, fizyoloji. Dolum ayrı, yani onun dolum mantığı, farklı, nasıl yapılacağı çok farklı. Bayağı teknik bir işe giriyor. Bunları nereye dolduruyorsunuz? Normalde bunları Habaş reklamı oluyor. Eskiden beri Habaş’a dolduruyorsunuz. Evet, yani bir karışım gaz ünitesinde bunu siparişini verip doldurmanız lazım. Eskiden bir ilerle top kapıda doldurduk Habaş’ta. Ya da yapabiliyorsanız kendiniz de yapabilirsiniz belli dolum mantıklarıyla. Ama tabi kaza konusu önemli. Türkiye’de de oldu bu kazalar. Mesela bu Süleyman Finike’de iki tane Alman turist öldü. Turist.
Zamanında daldırılar oraya, hatlara takıldı, insanlar öldü. Ha, şeyden vurgun yere kadar. Değil, o panikleme ve diğer başka şeylerden. Antrim diye bir mağarada iki tane dalgıç arkadaşımız, hat ilerletirken hatta kapalı. Hat derken bu şey, kapa çekiyorlar. Evet, kapa şeylerine takıldı, öldüler. Yani mağara dalışları iki hafta önce, işte o Matko Birelo mağarasının dalış merkezi sahibi olan kişi öldü mesela. Çok olay var. Yani çok dikkatli kullanılması gereken sistemler bunlar. Ben hiç dalmayayım. Ben bunları anlatınca dayım da seyrediyormuş, abime demiş. Bu yapma bu işleri. Biz de tabi ki önemsiyoruz hayat için. Anneciz de saçları hızda ağırır yani. Bizim olayın da olacak herhede. Ama yani bu bir tutku. Kesin değil, çok olay. Türkiye’de yaşayan birisine de bu bence düşük risk. Çünkü bizim son vakti daha fazla işte. Görüyorsunuz Gamsa çocuğu vurdular dün. Her dakika bir yerde bir şey oluyor yani. Bugün bana çeş çarpıyordu, nedir o? jet gibi giden bir skuter diyorlar. Yok ama mağara dalışlığı gerçekten tehlikelisiz bir şey değil. Üstü. Bilmeden yapmaması gereken bir iş. Evet de yapılacak bir iş değil, bilgin yapılacak bir iş. Bilime olan katkısı inanılmaz. Hakan Hocam’la birlikte biz bu pandemiden önce herhalde 3 sene oluyor.
Ceren’in baba burnundaki evinizin mevcut. Aa o şifre de o şeye dalacaklardı. Nihayet daldık. Hatta ben de daldım. Kaç metreyi daldı? 50 küsür mü? 20 metre. Tüpsüzleri de alabilir yani. Neredeyse. Ama gazı, gaz numelesi almak için orada beklemek gerek. Neyse işte Fransa’dan uzman bir dalgiç geldi. Fransa’dan Pierre geldi. Buraya gittik falan fakat sonuçlar şey… Aslında iyi. Deprem, riskiyle ilgili bir şey yok. Yok mu yok? Yani şöyle… Buna üzülmüştür ama. Gazın kimyası büyük oranda orada Poseidonia denen deniz çimleri var. Ama… Generasyon üstüne generasyon, Poseidonyalar ölmüş. Bunlardan olan biyolojik dekompozisyon… Ha o olmuş ve asıl almış. Haa.
Yani normal değil. Kayalardan gelen bir gaz değil o. Büyük orasılıklı değil. İçindeki Helium’un doğası atmosferik Helium’a çok yakın çıktı. Şöyle genellikle yapılmaya çalışılan şey… Siz burada çıkan gaz Helium değil. Ama içinde çok az miktarda Helium var. Minim miktarda. Ve bu Helium’un da izotopları var demin geçeceğinden bahsediyorduk ya. Helium 3, Helium 4 izotoplarının birbirine oranı da…
Raman oranı deniyor genel olarak. İşte bu kütle spektroskopisinde, saçılmada falan çok önemli şeyler yapan biri olduğu için Raman öyle. Pardon bir daha özür dilerim. Ne hocası bu? Sinan? Evet. Ne yapacaksın? Abi nenefer çok şey biliyor. Kardeşim arkadaş profisör. Görevimiz bu. Valla burası kendini çaklıymış. Evet.
Diyorlar mı? Müracaat etmeden davet edilen benim tanıdığım tek adam. Helium 3, Helium 4’e bakarak… Valla bak şimdi oldum sana şimdi. Bunu da küvye gibi manyaklara ilave ettin ya. Yaklaştı yani. Orada oraya yaklaşıyor. Gideriz yaklaşıyor. Olurmuş küvye yani Fransız olsaymış. Evet devam et. Bir anda da matematik falanca hep biliyor değil mi? Evet abi diyor. Dan McKenzie ki yer bilimlerinin en iyi matematikçisi diye bilinir. Dedi ki bu benden çok biliyor dedi. Bunu dediği zaman Sinan daha öğrenciydi. Neyse devam et Sinancığım. Örneğin Marmara’da denizaltıyla dalmıştık. Batiskafla, Nothil’de. Mesela orada Marmara’daki phi hattından çıkan gazlıları anlamaya çalıştığımızda oradaki gazlıları… Gaz numunesi aldık. Buradaki Helium 3, Helium 4 oranına baktığınız zaman… Acaba mantoya yakın yani şeyin çok derinlerinden mi geliyor gaz yoksa nispeten yüzeye yakın yerde… Aslında metanoksidasyonu nedeniyle etrafta böyle karbonatlar var patates gibi falan… Oralarda çıkan Helium’la daha doğuda, daha derinden gelen aynı değil. Hatta bu işi beraber yaptığımız arkadaş Yelken Kanat kazasında öldü sonra. Evet ya sorma, sorma.
Makaleyi yayınladıktan kısa bir süre sonra Fransa’da… Hep tespir yapardım bu çok tehlikeli falan filan adam Fransa’da… Yelken kanat hayır. Sinan diyordu ya gelecek falan diyordu. Sonra adam gelmeyince dedim ne oldu ya sormadı dedi öldü adam dedi. Ama tehlikeli iş oldu. O daha tehlikeli. Yani o daha tehlikeli.
Ama yani şunu demek istiyorum dalgıçlığım… O daha tehlikeli değil. Bu daha tehlikeli. Bilemiyorum tabii yani çok… Ama faydalı olduğu yerlerde oldu işte Tayland’daki… Çok faydalı canım. Yani o kaza o da çıkıyor. Tabii öbürün hiç faydası yok. Öbürü tamamen faydası. Tabii tabii. Positivi bir şey. O manyaktır.
Ama yani dalgıçlığın bilime katkısı inanılmaz. Tabii canım yani. Yani onun için o kadar müteşekkiriz ve o kadar mutluyuz ki yani… Hakan hocayla tanışıyor olmaktan… Umarım ileride… Şimdi iki amacımız da şey… Tamam. Ama ilginç mesela bunca mağara gezip de… Türkiye’deki mağaralarda bir mağara resmi olmaması ne eder? Var ufak tefek doğuda var bildiğim kadar da bir şey. Ama var herhalde. Yani vardır. Tabii ki bu toprakta bir yer var da herhalde. Hadi lasko gibi olmasın. Koske gibi. Bir sürü böyle mağara var. Hiç mi yoktur ya? Özellikle Antalya’da falan. Öküz İne için bir… Öküz şeyi söyleniyor ama Kaybol deniyor. Öküz İne mağarası Antalya’daki için. Adı oradan geliyor diye belki. Öküz İne. Yarımurgaz’da var ama o daha yeni dönem. Hani gemi esinleri var. Çok yeni ya. Ağruks olmasın ya. Görmek lazım. Neden Öküz İne densin ki mağaraya? Şimdi aslında o refer ediliyor. Şu da olabilir. Modern zamanlarda içinde öküz yaşatmış. Beslemiş olabilir. Mesela Dinar’daki mağaralarda… sürü bulunduruyorlar. Şimdi bir de şu var. Bu mağaraların bazılarında… Şeydeki değil ama… Lasko değil ama… Bazılarında bu resimleri yapanlar… Özellikle daha basit resimleri yapanlar… Büyük olasılıkla Neandertlerler deniyor. Şeyde… İspanya’da galiba… Bask bölgesinde şimdi yanlış hatırlıyorum olabilirim. Bir mağara buluyorlar. İçinde bir sürü çok iyi korunmuş iskelet. Hah diyorlar bunlar garanti. Neandertler mi? Hayır hayır. Garanti diyorlar Franco döneminde… Faşistlerin öldürdüğü insanların kemikleri. Ondan sonra… Şey yapılınca…
Yaş analizi yapılınca ortaya çıkıyor ki… Bunlar son Neandertler. Yani ondan sonra… Kromanyonlar tamamen… İşgal ediyorlar. Başka bir son Neandertler şeyi de… Sığına adabildiğim kadarıyla… Sırbistan’da… Yani ondan sonra… Neandertler meselesi büyük oranda… Hangi yıl bütün otomoların? Neandertler’in şeyi… 40 bin sene önce yok oluyorlar. Ama hala hep bize neandertler…
Yeni var. Olabilir tabii tabii. Yani büyük büyük büyük büyük büyük… Büyük annelerimiz neandertlerle… Tabii tabii tabii. Mesela baskılar… Mesela baskılar baya benziyor Neandertler’e. Baskıları Türkiye’de de benziyor biliyorsun. Olabilir. Türkiye’de de… Günlük hayatta arada bir Neandertler’e… Baya benziyor. Mesela bazı aktörler var. Bir tanesi bu… Stalingrad, Sochi’yle ilgili…
Enemiyat-Gate filminde galiba… Orada mesela oynadık. Fransız aktörler… Adam Neandertel yani. Havia Bardem de mi Neandertel? Havia Bardem yine o kadar değil. Ya bir İngiliz vardır meşhur. Bu Samsono oynadıydı. O tipik Neandertel ya. Ciddi mi? Yani bu kaşların şeyi falan… Tipik yani. Adamın kafatasını al… Neandertel diye… Ciddi mi? Evet evet.
Ev bize var ama %5 oran. Var var. Miktar var. Miktar çıkıyor Neandertel yani. Sen yazsana… Samson filmini. Ben yazayım dur. Samson. Samson. Bu yeni bir film. Ama yani Türkiye’de bence… Resimli mağara… Konusuna takıp… Bunlara bakımlığa çalışılmalı. Özellikle Antalya meselesi yani. Bu kadar falesin olduğu yerde… Kayağı, şeyleri var. Yoksa Bilizey’in.
Kayağı üstünde var. Ama mağara içi… Varsa da söylenmiyor olabilir. Çünkü karayında bile… Bayağı bir daha. Sinan git bak. Taylor James’e bak. Neyse bu iyi göstereceğim. Ödemedim. Evet. Nasıl abi? Bayağı. Bu kaş üstüne falan filan… Bak herif. Bayağı Neandertel.
Yani… Bilgin mağarada mı? Evet. Ama yani Türk Anadolu’da yaşayan… Bir sürü ilginç hayvan var. Bunların resmedilmemiş olması. Çünkü Fantazi… Erhan Afyoncu mesaj yapmış. Mesela şeyde… Onu okuyayım mı sorayım sana. Erhan bizim Afyoncu. Tabii biliyorsunuz kendisi… Tokat Cumhurbaşkanı. Tokat Ayaklı. Tokat Ayaklı. Diyor ki… Tokat’ta 41 milyon yıllık fosil olmuş. Fasili. Tropikal bitki. Benden anladın ki 2,5 milyon yıldır önceki anadolu zaten tropikal diyordun. Tokat ayaklı bir yer dedi. Hayır değil. Selam söyle Erhan. Erhan’ın bütün aydınlığı yektin. Ama yani… Evet ilginç. Fakat bir sürü… Büyük avuk burada bir kosta yok. Ama Aruks vardır mutlaka. Çatalgı yük de var. Çatalgı yükte resim var avuk. Benim o konuda 1992’de makalem vardır. Öyle mi? Evet. Yaban öküzünün yarısı. Mos Prymigenius. Mos Prymigenius ile dağların ilişkisi. Çünkü… Fırtına tanrısının… Kutsal hayvanı Mos Prymigenius. Niye la? Aramaikçe… O da tur o da tur. Nereden geliyor bu? Bizim Toros adı oradan geliyor. Niye oradan geliyor? Çünkü Hasan dağ… Boynuzlu. Bak Hasan dağ şeyden… Çatalgı yükten… Böyle. O kaldera çöküşü iki boynuzlu hali. Karakalla zamanındaki… Roma diyademlerine bak. Erciyes dağı var. Üstünde iki boynuz çizmiş adam. Ne alaka ne dağı var. Oradan geliyor. Oradan geliyor. Ne oradan geliyor? Toros adı mı? Hayır. Yani dağ ve öküz ilişkisi… Dağ çatalgı yükten başlıyor. Ama Roma zamanındaki… Karakalla paraların üstünde… Herif Erciyesi çizmiş.
Üstünde iki boynuz. Bunu on yıl önce anlatmıştık burada. Toros adının kökeni. Evet. Ben de öyle dedim. Bana hayır dedim. Sonra şimdi Toros adının kökeni dedim. Hayır öyle öyle. Burada bu iklim meselesiyle ilgili gelecek de ne olacak diye düşündüm. Hadi onu söyleyelim ve kapatalım. Saat yarım oldu. Büyük olasılıkla normal… Yani bu antropojenik insan etkileri nedeniyle… Doğal ısınma… Öyle diyorlar iklim uzmanları.
Bir sonraki buzun çağı… 50 bin yıl sonra olacaksa… O ne erken çünkü? Bu onu hayır. İyice itti. Isınıyor çünkü ondan. Tam Erciyesi söyleminde var. Bunun etkisini sorma. Onu söyleyenler de var. Ama daha çok şey… Yani… Bu yöntem… Yani şey… Bilmiyorum. Tabiat blot daha bir tedbir bulur.
Daha çok karbonat yönetmeye başlar okyanuslar. Evet. Ama karbonat yok olabilir bu arada. Abi insanlar mühim değil. Aynen öyle. Zaten biliyorsunuz Cambridge Üniversitesi’nin eski rektörü… Bundan bir iki sefer önceki rektörü… Martin Reeson… Bir kitabı var. Son Yüzyılımız diye. Adam burada büyük olasılıkla… Yüz yüz elli yılımız kaldı diyor. Fakat nedeni şey değil. Bunlar değil. İki farklılığa neden ileri sürüyor. Bu adam da böyle… Rektör yani. Ünlü astrofizikçiyim. Lord Martin Rees… Ben kendisine bir kere bisikletle çarpıyordum… Az kalsın. Çok ünlü olabilirdim başına bir şey gelsin diye. Astronomu royaldır. Yani şöyle… Üniversite ona maaş vermek zorunda değil. Kraliyet astronom olduğu için… Direkt Kraliçe ona. Kraliçe artık öldü. Lord Martin Rees…
Diyor ki iki nedenler dolayı… Bunu düşünüyorum diyor. Birincisi bu nükleer terörizm… Nükleer… Savaş. Patlayıcıların minyatürize edilebiliyor olmaları… Çok sakat bir durum diyor. Bu bir diyor. İki, çok soğuk ortamlarda deneyler yapıyoruz diyor. Eğer evrenin başka yerlerinde de bir takım akıllı canlılar… Buna benzer bilimsel deneyler yapmıyorsa… Evrenin en soğuk ortamlarını oluşturuyor olabiliriz… Burada bu deneyler esnasında. Bu kadar soğuk ortamın fiziğini bilmiyoruz diyor. Bunlar da çok sakat olabilir diyor. Ben sana bir şey diyeyim mi? En sakatın üfuz haritası. Korkun Sinan ya. Yani bakıyorsun… 1900’lere gelene kadar böyle böyle… Sonra böyle diyor. Ve tüketim. Tabii herkesin arabası olacak ya… Evet. Tüketime karşı olmak biliyorsunuz dünyada tüka ka bir şey. Tabii.
Peki bu kadar Çinli, bu kadar Hintli herkesin arabası olacaksa… Bu ne olacak peki? Korkunç bir şey olacak ya. Korkunç bir şey olacak yani. Tüketim en tehlikeli şey. Fakat şimdi diyorlar efendim iklim bu krizi çok kötü falan… Hayır kardeşim… Mezozoyik’te… Atmosferdeki karbon diküstü aranı… Bugünkü nüşmüsü. Nüşmüsü evet. Sıkıntı insanlara olacak.
Bu da yani tabiatında… Dünya’ya ulaşamaz. Dünya gidiyor. Ama volkanik aktivite değişiyor. Kutup takkeleri baştan beri yok. Kutup takkeleri daha sonra ortaya çıkıyor. Mezozoyik’te yok. Dünya hep böyleydi. 1000’lerce kere form değiştirdi. Ve biz bu 4,5 milyar yıl içerisinde kaç senlik ömürümüz var? Bir saniye bile değil. Ama bunu çok büyütüyoruz. Bu çok büyük bir olay çünkü. Sanki yani… Doğa bilimlerinden uzak olunca insanlar… İnsanların ne kadar denk gene bir dönemde yaşadığını ve akıllı hale geldiğini anlamak… Cehaletten dolayı milletin şeyi. Bu perspektife oturtamamaktan yani. Tabi tabi. Cehalet. Yani. En büyük hastalığımız. Evet evet. Maalesef.
Kendimizi fazla önemseniz. O da cehaletten geliyor zaten. Önemsenmesi gereken adam var orada. Veya senin arkanda. Veya benim arkamda. Yani aslında onları da önemsenmek lazım belki de. Yok abi onlar çok önemli adam. Şu açıdan yok olacağız. Aaa! Bütün bu bilgi yok olacak. Ama Pascal ne diyor? Tabiat insan beyninde kendini tefekkür ediyor. Abi o müthiş bir laf.
Yani bana soruyorlar. Ya hayatın ne? Oya bile soruyor. Ölüp gideceksin bu kadar ne uğraşıyorsun diyor. Dedim tatmin oluyorum ya. Ya ben tabiatla konuşuyorum. Bir de nihilizmin sonu yok ki. Ona bakarsanız hiçbir şey yapma. Hiçbir şey takmamak lazım. Yok abi aptalca bir şey. Yani o zaman madem yaşıyoruz biraz zevk almak lazım belki de değil mi? Yani böyle şey de mantıksız. Nihilist olmayacağım derken kontrol, Frik olup her şeyi kontrol etmeye çalışmak da ayrı manyaklık.
O da ayrı manyaklık. Ama bence bilinmeyeni araştırmak, biraz daha yüksek kültüre ulaşmaya çalışmak yapılabilecek en güzel işler. En keyifli, en şerefli iş o. Evet. Ben bunu kolay yoluna seçtim. Nasıl o? Sizlere takılıyorum. Senin hizmetin çok büyük yalnız. Çok büyük gerçekten çok büyük. Çok büyük fark. Olağanüstü sorular gerçekten. Sen Türkiye’de bilim kültürünün yaygınlaşmasına yaptığın katkı. İnanılmaz. Onu hep beraber yapıyoruz. Büyükbay sizde ben sadece medyatör diyelim. Medya oluştum. Olağanüstü size de hayranlığımı ifade etmedim. Yani hakikaten siz de azıcık manyak değil misiniz? Bu programın akıllı adam gelmiyor. Yoksa normal adam haram diye bir laf var ya. Aynen öyle.
Senin zaten giderek çomak saklayacak o senin yanındasın. Ahmet Hoca, İlber falan böyle bir acemli durumdayız. Öyle adamlar lazım. Çok var. Allah’tan varsınız. Türkiye hakikaten bütün karamsarlarla rağmen sizin gibi bir takım adamlar hala var, hala direniyorlar. Ve gençler de sana teşekkür ediyorlar. Vallahi biz ona teşekkür ediyoruz. Orayı çok izliyorlar, şey yapıyorlar diye.
Gençlerin izlemesi. Gençler için mesela Eki Sözlük gibi bir yerde bile bu programla ilgili iyi şeyler yazıyorlar. Okuyorum zaman zaman. Bence insanların ilgisini çekiyor. Evet. Çünkü birçok insan için bunlar yeni olabilir. Çünkü farklı konularla uğraşan bir sürü insan var. İşte iklim değişiyor, deniz seviyesi değişmiş. Ağmaharaya o zaman girilebiliyormuş. Halbuki şimdi sadece dalgıçlar giriyormuş falan. Programı anlatsın yapıyoruz. Bu konu mu konuşulacak falan. Sonra bu konu içerisinde ne kadar küçük küçük bir sürü insan var.
İnsanın işini erecek. Ya Piterozor programını bile ne kadar beğenmişler. Evet. Böyle hayretler içinde. Ama sen iyi anlattın o gün. Sağ ol hayatım. Tam formunda, deliliğin formunda olduğu gün. Hazırlanmış bir de her şeyde böyle geldi. Bir de beni cahili anlatınca aptal hızlı gibi anlattın. Estağfurullah ya. Bayıldık yani. Ama çok ilginç hayvan. Fahzu inanılmaz hayvan. Yani sen hiç ilgilendin mi Piterozorlarla? İlgilendim mi Piterozorlarla? Sizin dinledim. Ya 10 metre kanat açıklığı düşünebiliyor musun? Dedi. Dedi. Dedi. Dedi. Ama çok kompleks bir değil. 3 katlı. O kadar ilginç. Kemikleri nasıl? Kemikler boş. İçinde böyle çapraz yapılar var. Çok acayip. Uçakların içindeki honeycomb yapılar. Aynen. Aynen. Ve o kemiğin içinde, o honeycombın içinde var keseleri var. Onu ben anlatmadım. Çok uzayacak diye. Bu hayvanlar hem nefes alırken oksijen alıyor, nefes verirken de oksijen alıyor. Kuşlar gibi. Ve millet diyor ki işte bak yani bu uçmak için. Bu da kasları daha belini çalıştırıyor. Tabii. Ama işte uçmak bunu yaptı diyorlar. Hayır efendim alakası yok. Çünkü Trias’ta, Jura’nın başında
atmosferdeki oksijen oranı yüzde 11. Bugünküünden 10 puan daha düşük. Yani beyler o zaman dalacak olsalardı. Bu kadar tehlikeli olmazdı. O zaman yedi beş olacaktı. Fakat o oksijen azaldığı için dinozorlar, pterozorlar o az hava ile idare etmek zorundalar. O zaman gelişiyor. O lapertitler de başlıyor mesela bu. Ondan sonra aa bu uçmaya da yarıyor çünkü çok enerjik oluyor. Bir bilim adamı dostumuz mesaj yollamıştı ki Bafagül’ün civarındaki dağları 1970’lerde Neolitik döneme tarihine duvar resminleri bulunmuş ve bundan üzerine çalışılmıştır. Platmos kayınkanı. Teşekkür ederiz kendisine. Rıfat Akbaba. Yani
şeyde var mesela evrimleşiyor iki farklı canlı. Hiç alakaları yok. Fakat paralellik değil de bunu evrimsel konverjans deniyor. Aynı yere yakın sabah. Ya ihtiyozora bak bir de Yunus balığına bak. Asıl mekanik meseleler değil yani bio kimyasal veya termo regulasyonla ilgili şeyler denizebiliyor. İhtiyozorlar falan ister istemez sıcak kanın oluyorlar. Sürüngen olduğu halde. Çok ilginç. Evrim gerçekten ilginç. Çok acayip. Peki çok teşekkür ediyoruz. Biz teşekkür ederiz. Bir daha seyahatten sonra yine bekleriz. Ama arada da gelebilirsiniz yani. Sen gelecek misin bende bir yana? Madalyada bulsun yine? Evet. 20’de düzgün madalyasını alıyorum. Nihayet alabiliyorum. Niye sınavı da var ki? Başka kim emersinler? Dünyada düzgün sınavı. Ya buradaki Avusturya Konsoloslu Kültürateşesi
mi Züzü bilmiyormuş? Bağlar şimdi. Şimdi yine küfür eder bizi kapattırır. Yani Züzü madalyasını verecek başka biri yoktur yani. Bu Romanya’yı çalışıyorum ya. Bilmiyorum. Abicim ben yani Son neye yazıyorsun? Romanya yazıyorum. Biz de şu anda makale yazıyoruz. Evet abi. Kıbrıs, Kıbrıs. Çok önemli ama. O makale çok önemli. Sonra kaç makale yazıyorsun? Ben şu anda üç değişik makale içeride çalışıyorum. Bizimki dahil mi? Tümit dahil. Bir de kitap yazdın. Bir de kitap yazmadın mı? Hayır. Paring penceresi diye bir yapı var Romanya’da. Yani bu paring dağlarından başlıyor. Sırbistan sınırına kadar geliyor.
Ulan ben bunu hep okurdum. Düşündüm bunu ilk defa kim kullanmış bu adı diye. İşte Kober, Das Alpine Europa 1931 orada bahsediyor. 1929’daki paperında var. Dedim geriye doğru gidiyorum. Murgocchi’ye bakayım dedim. Yani bu büyük güney Romen naplarını keşfetem. 1905’te keşfettim. Nereli? Romel. Romel?
Baktım adamcağız pencereden bahsediyor ama isimlendirmemiş. 1912’de Uluslararası Şehir Loklar Kongresi’ne buluntularını takdim ediyor. Orada kesitlerinde Paringu Fenster diye yazmış. Dedim herhalde o isimlendirdi bunu. Sonra şeytan dürttü. Dedim Züse bakayım. 1909’da Züse isimlendirmiş. Paringu. Fenster von Paringu. Sen şimdi Züse’nin malı hesabına gidiyorsun. Evet. Züse’nin önemini bize bir kez daha hatırlıyorsun. Modern jeolojiyi yaratan adam. Neleri bulmuştur? Züse jeolojiyi mahalli halinden çıkartıp global hale getirmiş ve bugün kullandığımız mesela Atlantik tipi kenar, Pasifik
kenar, Tetis okyanusu Gondwana land bütün bu kavramlar Batolid, Listrik Fai hepsi Üzyüsten geliyor. Ama Levha Tektonik’i bulamamıştır. Neden? Okyanuslar bilinmiyor. Levha Tektonik’i ancak okyanuslar haritalanabildikten sonra. Ondan sonra da inanmayanı var. Şu anda artık inanmayanı kalmadı herhalde.
Hayır ama yani İngiltere’deki bence en büyük matematikçi uygulamalı matematikçi yel birimci Sir Harold Jeffries Ölümü de 1960’lar mı 70’ler mi? Ne? 90’lar. Ölümüne kadar buna inanmıyor. Çünkü diyor viskoz… Ağadalılığı çok yüksek. Mantonu ne kadar ısınsa bile
içinde böyle konveksiyon atılması olamaz. Öyle olacağı için de kıtaları ittiremez sağa sola. Ben şimdi anlattım mı Sir Edward Buller Peki şey ne var? Özür dilerim lafını geçsin ama o zaman dünyanın mayatı kalınını ne oluşturuyormuş? O çekirdek. O çekirdek o ayrı. O zaten sıvı. Siz hayır sismolojiden gelen bütün derilere inanıyor zaten kendisi en büyük sismoloji teorisiyenlerinden biri. İnanmadığı
yani dünyanın çok derinlerinde gerçekleşen bazı olayları anlamak daha sıvı yerlerdeki anlamaktan daha kolay var. Burada anlatması uzun olacak nedenlerden dolayı. Ama Sir Harold Jeffries kabul etmedi. O şekilde ölüyor. O şekilde öldü. Fakat 1975 senesinde bir toplantı yapıldı. Kalan bir üniversitesinde. Ben de öğrenciyim yeni. 74. 75.
Rahmetli Walter’a dedim ki. Ben dedim gelmek istiyor. Çünkü sadece diyor lisans üstü ve doktora öğrencileri gelecek. 30 tane seçiyorlar. Ben de birinci sınıftayım daha. Fakat Walter’ı iyi ahbabım olduğu için dedi Walter ben gelmek istiyor. Sana Iyen’e söyle dedi sana referans yaz. Yazdı Iyen. Bütün masraflarımı da ödediler. Şey mi? Manhattan’daki kuru.
Manhattan’dan bizi otobüsle Kolombiya’ya ait bir şeye götürdüler. Bir kaşhane. Ardenhouse. Bir zengin bir aile hediye etmiş. Orada yapıldı toplantı. Sir Edward Bullard geldi. Evet. Bu deniz tabanlarını haritalayan Maurice Ewing var. Henry Manaud var ve Teddy Bullard var. Teddy Bullard aynı zamanda büyük fizikçi. Büyük adamlar bunlar. Bizim
gelme kendisiyle de doktor hocası. O da doktor hocası. Low Library’de bir smokinlerle bir yemek verildi. Orada Teddy Bullard çok güzel bir konuşma yaptı şey hakkında. Maurice Ewing hakkında. Çıktık. Ben koştum yanına gittim. Dedim Sir Edward bir şey sormak istiyorum size dedim. Siz dedim yıllarca Sir Harold ile beraber çalıştınız. Sir Harold niye kabul etmiyor ya Hattick Turing dedim.
Sana bir şey diyeyim mi dedi. O dedi eski bir nesle ait dedi. Katı nedir biliyorum zannediyor ama bilmiyor. Falan biraz sonra otobüse binicez. Bir an durdu döndü. Biliyor musun dedi. Bir gün dedi Sir Harold bana dedi ki dedi. İki tür adam vardır. Birisi okur, birisi yazar. O yazmayı tercih ediyor dedi. Literatürü bilmiyor. O yazmayı tercih ediyor.
Olağanüstü yani bu yer bilimlerine olan katkılarının dışında mesela olağanüstü bir matematiksel fizik kitabı. Bir tane de olasılık teorisini çok ayrı noktalara taşıyan günümüzde bu yapay zeka vesaire filan konularında kullanılan büyük oranda kullanılan şartlı olasılık bias türü olasılık diye bir şey vardır. Onun hakkında çok önemli merhaleler kat ettiği bir de kitabı var. Hala mı basılır? Evet evet. Ben de var. Adam görmüş ya ama var bende. Yani çok çok çok önemli bir adam ama yani işte kıta teknolojisine inanmadan ölüyor. 76’da Cambridge University Press utanmadan 6. baskısını yaptı. Evet yaptı. Hayatta böyle bir şey. Ama kitabın çok küçük bir kısmı bununla ilgili geri kalan kısmı olağanüstü. Evet. Denir ki gözlemsel
sismolojinin iki büyük yaratıcısından biridir. Biri de Beno Gurttenberg Türk Alman. O da bizim Kazım Ergin’in doktor hocası. Türkiye’de modern şöyofiziyi yaratan adam iti. Şöyofizik profisyonuydu Kazım Hoca. Sorular var ama bu saatte soruları da değerlendirmeyelim derim. Daha erken sorarsanız veririz de soruları şimdi biraz geç oldu değerli izleyiciler.
Sağ olun, sağ olun, sağ olun. Çok teşekkür ederiz. Tekrar görüşmek dileğiyle. Seyircilerimize de teşekkür ederiz. Sabırla bizi seyrettilerse. Ağızları da yarıda bırakıp sonra YouTube’dan devam eder her birisi gün. YouTube’da yüz binlerce terise ediliyor sonrasında. Böyle kalıcıda bir hali var. O açıdan da güzel. Çocuklar için öyle. Öğrenciler için. Bu işi de onlar için yapıyoruz zaten. Büyükler de tabii öğrenmenin yaşı olmaz. Ben de sayenizde
öğrenen arkadaşım var. Benim bir çok iyi bir asker hukukçu dostum var. Onun bir oğlu var. İnanılmaz akıllı bir oğlan. O mesela hastası. Çok yaşlı seyirler sağ olsunlar. İyi gençler geliyor o yüzden. Evet Ece bu akşam da sonuna geldik. Yarın akşam İlgimiz dek etek var. Ne var? Atire Uğur komutan var. Birisi daha var ama şimdi var. Unuttum vallahi bu saattir.
Aklımdan çıktı. Güzel program var yarın. Politikamı konuşacağız? Poetika. Ergenekon falan. Aduriyetler falan. Neyse. O konulara girmeyelim. Şimdi girmeyelim çıkamayız sonra. Bu arada değerli izleyen, şunu da haber verin hepinize. Biliyorsunuz Gereli Şengül hakkında Diyanet İşleri Başkanlığının
Suç Duyurusu ya da Şikayet Üzerine bir soruşma başlatmıştı. Gidip beraber gitmiştik. Hatta ifade vermişti Cehal Hoca. Savcılık sağ olsunlar. Takipsizlik kararı verdi. Dava açmaya değer bir suç görülmedi. Ortaya çıktı. Kovuşturma. Memleketin hakkındaki itimadımı arttırdı. Güven taze edip memleketi indik.
Vallahi öyle. Diyanet İşleri Başkanı. Diyanet İşleri Başkanı’ndan adamı da 29 Ekim tanıyor. Ne Atatürk tanıyor. İtham neydi tam? İnançlarla ilgili bir şey falan. İnançları aşağılama. Halbuki öyle bir şey yapmadık. Ben herkese bildiğini söyledim. Bütün dünyada literatürk falan bir şey tekrarlamıştım. Neyse. Herkese iyi geceler. Yarın akşam görüşmek üzere.
Altyazı M.K.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir