"Enter"a basıp içeriğe geçin

Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri Kıssaları – Serdar Tuncer

Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri Kıssaları – Serdar Tuncer

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=5QKKPLh8_cM.

Selamün aleyküm Erenler ve dahi Erenlere gönül verenler. Hatta ve hatta büyüklerin sözlerini sözlerin büyüğü bilenler. Birisine demişler ki, birisinin büyüklerden olduğunu nasıl anlarız? Çok enteresan bir cevap veriyor. O kişi kendisinden bahsetmez de, kendisinden evvelki büyüklerden bahseder. Böyle birini görürseniz anlayın ki o büyüklerdendir. Yani kendini mi anlatıyor, derdini mi anlatıyor?
Kendisini anlatan küçüktür, derdini anlatan büyüktür. Kendini aradan kaldıran safi dert kesilmiştir. Büyüğe hakkıyla kul olmuştur. Ves selam. Niye bütün bunları söyledik? Çünkü büyüklerden birisinin hayatından bir kesiti size aktarmak istiyorum bugün. Biri bir günde. Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri Kudsesurruh. Hazreti Cüneyd, Seyyid-ü Taife olarak bilinir. Yani bu Taife’nin efendisi demişler. Enteresan bir zattır. Sözlerin tasavvufa dair hikmetlerin, hakikatlerin ilk onun dilinde bu kadar ayan, beyan ve net bir şekilde ortaya konulduğunu görürüz. Ondan evvelkiler biraz setretmişler, biraz örtmüşler, biraz dile dökmemişler filan. Ama Hazreti Cüneyd mevzuyu birazcık daha aşikar etmiş ve beli bir üslupla ifade etmiş. Hatta şöyle bir şey rivayet edilir. Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri Seri-i Sakati Kudsesurruh ile beraber dayısı hem de mürşidi 8-10 yaşlarında bir çocuk, bir başka rivayet 13-14. Diyor Allahu Alem, Müstahab. Doğrusunu Mevla bilir. Ama çocuk yaşta dayısı ve mürşidi olan Hazreti Seri ile beraber hacca gidiyorlar. Hacda 400 pir Mescid-i Haram’da oturmuşlar. Şükür ne demek diye aralarında fikir tihadisinde bulunuyorlar.
Her biri bir şükür tarifi yapıyor fakat yapılan şükür tarifleri de birinin yaptığına diğerinin kalbi kanaat etmiyor. Bir taraftan eksik görüyor, bir taraf tamam değil diyor filan. Net bir tarif arıyorlar. Hazreti Seri-i Sakati Kudsesurruh Cüneyd’e dönmüş. Demiş ki çocuk bir de sen söyle bakayım. O zaman Hazreti Cüneyd diyor ki, Şükür Allah’ın sana verdiği nimetlere istinaden. Allah’a şirk koşmaman. Bu enteresan bir şeydir. İnsan nasıl nimetle Allah’a şirk koşar?
Ben kazandım derse Allah muhafaza Allah’a şirk koşmuş olur. O verdi diyecek. Allah’a şirk koşmaman ve işleyeceğin günahlara o nimetleri sermaye yapmamandır demiş. O öyle deyince rivayet o ki 400 pir birden eyvallah demişler. Şükür anca böyle anladılar. O zaman Seri-i Sakati Kudsesurruh Hazreti Cüneyd’e dönüp demiş ki, Çocuk korkarım senin haktan nasibin lisandan ibaret olacak. Hazreti Cüneyd diyecektir ki bu söz üzerine günlerce ağladım. Ya böyle olursa? Benim bu işlerden nasibim sadece dil ile olursa? Hazreti Cüneyd böyle tarif ediyor Şükrü. Dördü birden eyvallah diyorlar. Gerçi 13-14 yaşında bir çocuk da olsa Cüneyd Cüneyd, daha dayısına intisap ettiği zaman 5-6 yaşlarındaymış. 5-6 yaşlarında. Bir gün diyor eve geldim baktım ki babam ağlıyor bir Ramazan ayı. Babacım niçin ağlıyorsunuz diye sordum. Babası da önünde böyle bir kese altınlar var. Evladım demiş baban ne kadar zalim bir adam ki. Onun zekatını Allah dostları kabul etmiyorlar. Nasıl babacım diyor? Dayına götürdüm diyor Seri’ye zekatımı vermek için de kabul etmedi diyor. Buna layık görmedi beni. Ver demiş ben onu götürür ikna ederim. Kalkıp gidiyor 5-6 yaş. Seri-i Sakati Hazretlerinin kapısını çalıyor gece vakti. Tak tak tak tak. Hazreti Seri içeriden soruyor. Kim o?
Cüneyt diyor. Ne istiyorsun? Al şu altın kırıntılarını. Bak erkek. Al şu altın kırıntılarını. Erkek erkektir. Muzaffer Uzak Efendi Hazretleri Fahrettin Efendi Hazretlerini gördüğü bir rüya üzerine ziyarete gittiği vakit Muzaffer Efendi o zaman hanımlara sohbet edermiş. Hanımlara vaz edermiş. Kapıdan içeri girince Fahrettin Efendi Hazretleri diyor ki ooo kadınlar vaizi gelmiş. Gülmüş.
Muzaffer Efendi Hazretleri diyor ki Efendi Hazretleri erkek buldukta biz mi vaz etmedik diyor. Ortalıkta erkek yok diyor. Buysak vaz edeceğiz. İnçelik. Hazreti Cüneyt erkek. 5-6 yaşında ama erkek. Varmış kapıyı çalıyor. Tak tak tak. Kim o Cüneyt? Ne istiyorsun? Al şu altın kırıntılarını. Niçin alacakmışım? Allah’ın babama verdiği ihsan sana verdiği adalet sebebiyle al. Soruyor çocuk. Babandaki ihsan bende ki adalet nedir?
Hazreti Cüneyt diyor ki işte babandaki ihsan şudur sendeki adalet budur. Aklımda kalmadı yanlış anlatmayayım. Bir de merakabesiyle olsun. Girin bir bakın neymiş? Babadaki ihsan, şeyhteki adalet. Hazreti Seyyidüse Kadir bunu duyunca koşmuş kapıyı açmış. Gel bakayım demiş ya. Altınlardan önce seni kabul ettim. Bende olmuş Hazreti Cüneyt ona. Bakın 5-6 yaşlarında mürşid eteğini tutuyor. İbadet ve taatle meşgul 13-14 yaşlar hacda böyle bir hadise yaşanıyor.
Bir dükkanı varmış orada bir şeyler satıyor. Dükkanın kepengini indirip kapattıktan sonra her gece 400 rekat namaz kılarmış. Diyorlar ki gecenin üçte birini kıyamda, üçte birini rükuda, üçte birini secdede geçirirdi. Uzun yıllar böyle devam ediyor. Bakmış ki böyle de olacak gibi değil. Yetmiyor fazlasını istiyor. Bizim şimdi dünyanın fazlası olsun dediğimiz gibi hani araban var daha iyisi olsun. Daha iyisi, daha iyisi. Evin var bahçeli olsun. O var yazlıkta olsun. Bu var çocuk şuraya git falan. Hani sizi tenzih ederim. Siz öyle şey yapmazsınız da hani yapanlar var diye. Biz insanlar yapıyoruz yani siz yapmazsınız. O da olsun, o da olsun, o da olsun. Onlar da ahiret işlerine. O da olsun, o da olsun, o da olsun. Yetmez, geceyi de, gündüzü de, her nefesi de tam olması lazım gayret ediyor. Bakmış ki böyle bir yandan ticaret bir yandan böyle olacak gibi değil. Mürşidinin evinin bahçesine bir hücre yapmış kendine. Küçük bir kulübecik tek oda.
Orada 40 yıla yakın ibadetle meşgul olmuş gece gündüz. Hatta derler ki 40 yıldan sonra bir seher vakti namaz kılarken gönlünden bir ara şöyle geçti. Cüneyt, herhalde artık muradın hasıl olsa gerektir. Bir an gönlüne böyle bir his gelmiş. Hatiften bir ses duydum diyor. Bana denildi ki hey evvela belindeki zünnârı kes. Zünnâr, o Hristiyan papazların kuşandığı kuşak. Çok üzüldüm diyor. Başımı secdeye gömdüm. Dedim ki ya Rabbi Cüneyt kulun ne günah işledi ki? Ona böyle dersin. Hatiften bir nida daha geldi. Sen varsın hâlâ. Varlığın günah olarak yetmez mi? Böyle, böyle bir Cüneyt Bahadad Hazretleri. Çok uzattık. Hazreti Cüneyt bir gün diyor soğuk bir kış günü Bahadad’dayım.
Bir cami avlusunda bir mecusi dikkatimi çekti diyor. Düşünün şimdi Bahadad’da bir cami kar yağmış. O gariban kuşlar falan aç. Perişan vaziyetteler. Bir mecusi elinde buğday neyse onları serpiyor ve kuşları besliyor. Onun o hâli Hazreti Cüneyd’in çok hoşuna gitmiş. Böyle biraz her etmiş. Hani bir kafirde, bir inanmayanda güzel bir şey olduğunda hidayeti için dua edilir ya. Herhalde bu sebepten olsa gerek. Kalkmış yanına gitmiş. Demiş ki merhaba, merhaba. Bak ne güzel demiş, bir iyi bir şey yapıyorsun. Bu hayvancağızları besliyorsun. Hayır hasenat da bulmuyorsun. Ama Allah-u Teala bunlardan önce imanı farz kıldı. Ah ki iman etsen de şu hayır hasenatın da boşa gitmese. Adamcağız bakmış Hazreti Cüneyd’e. Demiş ki ya Cüneyt Allah benim bu yaptığımı da bilir görür değil mi? Demiş ki bilir ve görür evet. O bana yeter demiş. Başka bir şeye gerek yok. Hani ben de biliyorum senin dediğin gibi olduğunu da Allah biliyor ve görüyor ya işte bu bana yeter. Ayrılırlar. Hazreti Cüneyt anlatıyor buradan sonrasını. Diyor ki aradan çok çok uzun zaman geçti. Gönlüm hacca gitmek arzusuyla yanıp tutuşuyor. 30 defa haccettiği rivayet ediliyor Hazreti. Gönlüm mescide harama varmak, Kabe eşiğine yüz sürmek bu arzuyla yanıp tutuşuyor. Mevla nasip etti diyor. Taktım gittim, Kabe’yi tavaf ediyorum. O tavaf esnasında bir baktım ki diyor bir köşede bir adam Kabe avlusunda hıçkıra hıçkıra ağlayarak dualar ediyor, yalvarıyor, yakarıyor. Gözünden yaşlar sel gibi. Bir böyle dikkatimi çekti. Baktım ki o mecusi o seneler evvel gördüğüm Bağdat’ta kış günü cami avlusunda kuşları besleyen mecusi. Hayretimi çekti diyor.
Kalkıştım yanına tutmuş omuzlarından sen demiş o değil misin? Adam diyor ki Allah gördü ve bildi ey Cüneyd bak Allah gördü ve bildi. Gözlerini gözlerini dikmiş Hazreti Cüneyd’in. Kelime-i Şahadet getirmiş ruhunu oracıkta teslim etmiş.
Cüneyd-i Bağdalı Hazretleri diyor ki Kudüs’e soru o zaman hatiften bir nida erişti kulağıma. Bana denildi ki ey Cüneyd sen Kabe’yi arzu edip geldin, evimi arzu edip geldin ve evime kavuştun. O beni arzu edip geldi, beytin sahibini arzu edip geldi ve bana kavuştu. Allah Allah Allah Allah. Demen için öyle ol yerince öyle dedikleri belki biraz da bu olsa gerektir. Hani bazen insan onun için bir şey düşünür, öbürü için bir şey düşünür falan yanlış düşünür, kötü düşünür. Hazreti Cüneyd’i tenzih ederek söylüyorum. Hatta etmeyelim çünkü o da başına gelmiş Hazreti Cüneyd’in. Sadece bir mecusi meselesinde kalkıp böyle iyi niyetle ikaz değil. Bir gün diyor Hazreti Cüneyd Şruzi’ye mescidinde cenaze için bekliyorum. Cenaze namazı kılınacak, onun vaktinin gelmesini bekliyorum. O sıra diyor birisi dikkatimi çekti. Böyle güzel yüzlü, hani yüzünde ibadet izi olan bir zat. O izin sahipleri bilmez de o gözle görebilenler, bakabilenler görürler ve bilirler. Yüzünde secde izi olan güzel bir zat gençte dileniyor. Allah için bana bir şey verin, Allah için bana bir şey verin falan. Hazreti Cüneyd şöyle bir bakmış ona, demiş ki ya kalbinden bir an geçmiş.
Hani gençte bir çocuk sağlığı saati de yerinde keşke dilenmeyeydi de çalışıp rızkını kazansaydı. Eve gittim diyor, o gece birdimi çekemedim, uyanamadım ve bir rüya gördüm. Rüyamda önüme bir tepsi getirdiler diyor, üstü örtülü dediler ki bunu ye. Açtım diyor örtüğü ne var diye irkildim. O gündüzki güzel yüzlü dilencinin eti vardı diyor tepsinin içinde dediler ki bunu ye. Ben yemem dedim diyor, helal değildir, necisttir. Demişler ki gündüz yedin ya, asaf ula ben nasıl ya onun gıybetini etmedim. Senin gibisine kalbinden bunu geçirmek de gıybettir. Öyle avam, havas, havasın günahı avamın sevabı gibidir, avamın sevabı havasın günahı gibidir falan dedikleri bab var ya mevzuyu dağıtma böyle bir şey. Senin de öyle bir yerdesin ki kalbinden bile birisinin aleyhinde huzursuz olacağı, hoşlanmayacağı bir şey geçirmen gıybettir diyor. Niye? Şeriat, tarikat, yoldur varana, marifet, hakikat, andan içerim. Bizim Yunus, Hz. Cüneyt diyor ki rüyada beni ikaz ettiler git o dünkü gençten helallik iste. Çıktım gittim diyor onu buldum bir yerde bir şeyler yiyor, karnını doyuruyor falan. Yaklaştım yanına dedim ki bana hakkını helal et. Dönüp Hz. Cüneyt’e bakmış demiş ki bir daha böyle bir şey yapacak mısın? Kaldım diyor Hz. Cüneyt hayır demiş. Allah beni de seni de affetsin o zaman. Hakkım helal dedi diyor taktı gitti. Bak, incelik. Eskilerden birisi diyor ki gıybet eden insanın halini anlatmak için kendi mumunu yakar da diyor sabaha kadar başkasının malını mülkünü hesap eder ya insan.
O zaman düşünün kandiller yok, lambalar yok, mum var. Mum da öyle kolay bulunan bir şey değil. Evinde bir tane mum var, yakmışsın o mumu, oturmuşsun hesap yapıyorsun. Ahmet’in Mehmet’e şu kadar parası geçti, Mehmet’in Ahmet’e bu kadar borcu var, Ahmet’le Mehmet’e bu kadar borcu var. Başkasının hesabı yani o hesabı yapmanın sana faydası yok. Fakat bu arada eriyen şey kendi mumun. Senden gidiyor. Fayda yok da zarar sana.
Derler ki ibadetleri gıybet kadar yiyip bitiren başka bir şey yoktur. Biz Cüneyd değiliz. Birisinin hakkında onun hoşlanmayacağı bir şey kalbimizden geçtiği vakit bizi rüyada ikaz etmezler. Ama en azından bir başkasının hoşlanmayacağı bir şeyi konuşmamak, konuşulan mecliste durmamak, dinlememek.
Bak bu da bize lazım olan olması gereken bir şeydir. Çok uzattık sözü. Hz. Cüneyd’in hayatından bir başka güzel bir tabloyla, madem kelam-ı kibar-ı kibar-ı kelamest, onun hayatından bir başka güzel tabloyla bugünkü biri bir günü bitirelim. Oturuyormuş Hz. Cüneyd bir yerde. Zengin bir zat gelmiş. Hani bir hayır hasenat yapmak istiyor. Hz. Cüneyd’in talebeleri var, o var, bu var. Kendisinin bunlarla alakası yok ama ona vereyim ki diyor, o da bir ihtiyaç sahiplerine dağıtsın. Kalbinden geçen düşünce bu. 500 altın getirmiş, Hz. Cüneyd’in önüne bırakmış. Hz. Cüneyd bakmış, bundan demiş sende başka var mı? Çok demiş. Peki demiş sana bunun daha fazlası da lazım mı? Evet demiş yani olsa iyi olur. Al demiş bunları götür. Sen benden daha fakirsin. Bende ne bunlar var ne de bunlara ihtiyaç duyacak bir şey var. Bunlarım da yok, bunlara ihtiyaç duyacak durumum da yok. Al götür demiş sen benden daha fakirsin. Kanaat mal biriktirmenin içine değil de gönül tokluğunun içine saklanmış şeydir derken,
belki de büyüklerin kastettiği budur. Bununla bitireceğim dedim ama hani geçen hafta bir iki ay iki bölüme böldük falan bana bazılarınız kızdı ya. Böyle gönül alma, yarım elma ve dört beş oldu bak biri bir gün. Girişte bahsettiğimiz bir mesele vardı hani dil meselesi, sözlerin büyüğü, büyüklerin sözleri meselesi. Onunla bitirelim. Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri bir gün diyor evdeyim, gece ibadet edeceğim, kalkamıyorum, yapacağım, yapamıyorum, tespih çekeceğim olmuyor. Bir huzursuzluk, bir oldurmayan var, bir şey var. Allah Allah dedim diyor. Dışarı çıktım baktım ki birisi orada bekliyor diyor garibin biri bir derviş. Bakmış böyle ya Cüneyd beni niye bu kadar beklettin demiş. Ya bunlar da enteresan adamlar. O zaman cep telefonu yok, şu yok, bu yok falan filan ya. Fakat bugünkü daha kolay kavuşuyorlar. O orada bekliyor, Allah öbürünü içeride huzursuz ediyor, çıkıyor ediyor.
Vakitsiz geldin diyor Hazreti Cüneyd’te ne istiyorsun? Hayır olsun inşallah. Soru soruyor adam diyor ki nefsin hastalığı ne zaman nefse ilaç olur? Sorduğu soru bu. Hazreti Cüneyd’in verdiği cevap çok enteresan. Kulaklara değil gönüllere küpe yapalım. Heva ve isteklerine karşı çıktığın vakit nefsin hastalığı kendisine ilaç olur diyor. Cevaba bak. Adam dönüp demiş ki kendi kendine. Eşit eşit ey nefsim sana yedi kere söyledim ama sen buna inanmak için ille Cüneyd’den duyman gerekiyordu. Bak Cüneyd’den de duydun artık inan. Bu da böyledir. Söz aynı sözdür ama o sözü söyleyen dudak kimin dudağı kıymetlidir. Hadi şununla bitirelim. Bir dostum çocuğum diyor doğdu sabaha kadar ağladı perişan vaziyette. Ne yapsam susturamıyorum.
Gazını çıkartıyoruz onu yapıyoruz. Bu fakat çocuk susmuyor. Doktora götürdük olmuyor geldik habire okuyorum. Baktım olacak gibi değil diyor. Çocuk göçtü dünyadan o hale geldi. Bir büyüme diyor telefon açtım. Dedim ki efendim çocuk çok perişan rahatsız ediyorum. Sizde sabah namaz vakti ama bağışlayın ne yapacağımı bilemedim. O büyük demiş ki bir felak bir de nas oku ona. Bağışlıyorsun efendim dedim kapattım telefonu ama mahsun oldum. Dedim ki kendi kendime. Yahu sabaha kadar bin tane felak nas okudum arkadaş. Bana diyor ki felak nas oku başka bir şey. Başka bir şey bekliyor. Bir felak bir nas okudum diyor. Söz yere düşmesin. Emri tutayım diye. Çocuk sustu diyor. Çocuk sustu. Felak aynı felak. Nas aynı nas. Ama bırak okuyan dudağı. Oku diyen dudak başka bir dudak. Bir gönül sahibinin dudağından oku emri geldiğinde ve sen onu okuduğunda tesir başkalaşıyor.
Allah büyüklerle beraber ola ola kendi küçüklüğünü fark ettirdiği kullarından eylesin bizi Erenler. Allah küçüklüğünü fark ettire fark ettire hakikatte büyüttüğü kullarından eylesin bizi Erenler.
Allah bizi bildiği gibi yapsın Erenler. Allah’a emanet. Eyvallah.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir