"Enter"a basıp içeriğe geçin

Döviz Nedir? – Olmaz Öyle Saçma Ekonomi – Prof. Emre Alkin – B05

Döviz Nedir? – Olmaz Öyle Saçma Ekonomi – Prof. Emre Alkin – B05

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=MEFoWU48OyQ.

Hocam merhaba. Hoş geldiniz. Teşekkür ederim efendim. Bu sefer döviz lobisi için şıkki indim. Bugünkü konumuz çok önemli bir konu. Döviz. Döviz deyince de hemen aklımıza dolar geliyor tabi. Doğru. Hocam dolar mı dolar mı? İkisi de uygun benim için. Yeter ki veren olsun. Çok konuşulan bir şey son zamanlarda. Özellikle Z kuşu arasında falan da çok konuşuluyor. Efendim Amerika bu doları basıyor bedavaya karşılığı olmadan. Dolayısıyla büyük bir haksızlık oluyor. Bu doğru mu?
Olmaz öyle saçma sapan şey diye başlıyorum. Efendim doları falan bastı yok. Basılmış doların büyüklüğünü söyleyin. Bir buçuk trilyon dolar civarı. Peki bunun karşısında Amerikan bankaların ne kadar mevduat var bilen var mı? Beş trilyon. Zaten yok yani. Yok. Şimdi bunun üzerine Amerikan bankalarından sekiz trilyon dolar kredi verilmiş. Bizim gibi ülkelerde dolar tevdaat hesabı. Elli trilyon dolar. Yüz altmış trilyon dolar da dolar cinsinden kredi verilmiş. Bu arada enstrümanlar var. İki yüz elli trilyon dolar falan. Doları Amerikan Merkez Bankası üretmiyor. Kim üretiyor?
Ulusal parasına güvenmeyen insanlar diyor ki alın benim paramı diyor. Dolar kurundan çevirin. Bana diyor dolar faizi verin. Adam o günkü kurdan bölüyor. Zorunlu karşılık yüzde binden kaç. İyi günler. Yani aslında adamın ulusal para cinsinden türev bir enstrümanı oluyor. Dövize endeksti. Niye? Çünkü korkuyor ki ulusal para değer kaybedecek. Parası pul olacak. On bin bölüyor işte bugünkü kur. Hop. Ne oldu? Dolar tevdaat hesabı. Var mı böyle bir para? Yok arkadaş. Bu senin normal TLen zaten.
Öyle basılmış dolar falan yok. Yani dolar talebi arz edilmiş doların üç yüz katı. Ama hocam uygun şartlar oluşursa karşılık alması gerektiğinde alabilecek. Bütün sistem bir güven resasına dayalı. Aslında bakınınca Türk lirası basılmış parayı söyleyin. Meyduata göre oranladığınızda sıkı durun ama kalp krizi geçirmeyin. Bire on. Yani bütün meyduatımızı bankadan çekeceğim deseniz de öyle bir para yok. Amerika’nın yine de büyük bir avantajı olmuyor mu burada? Şimdi şöyle kuvvetli paralar belli.
Bir Amerikan doları iki euro. Dolayısıyla bütün alacağımızı vereceğimizi, servetimizi, borcumuzu, harcımızı, her şeyimizi genellikle bu iki para biriminden beliriyoruz. Hegemonik bir güç aslında. Bu değişemez mi? Biz Türk lirasını bu güç haline getiremez miyiz? Zaten bizimki convertible bir paradır. Uluslararası piyasalarda eğer paritayı kabul edersek gayet de geçerli bir para. Hocam ama bu noktada itiraz edeceğim. Praga gitmiştim üç sene önce. Üstümde sadece TL kaldı. Taksiciye dedim ki bak bu 50 lira. Benim sana olan borcum halbuki 10 lira. Veriyorum sana 50 lirayı dedim. Fuck you dedi.
Convertible olan paraları gidip döviz bürosunda ya da ilgili müessesesi neyse orada değiştiriyoruz. Vatandaş alamaz suç zaten. Alamaz mı? Alamaz. Taksici haklıymış yani öyle mi? Taksici doları, euroyu da alsa da hatalı. Ona gidecek bir müesseseye teşkil etmesi lazım ve onun karşılığında kendi uluslararası cinsinden para alsın. Türk lirası convertible demek o kadar da convertible demek değil mi? Türk lirası convertible demek rezerv para anlamına gelmiyor. Herkesin severek, isteyerek, yaşasın benim de Türk liram olsun dedirecek bu durumda olmadığımız aşikar.
Rezerv para değildir ama hegemonik güç olmaya çalışanlara çok sinir oluruz hemen engellemeye çalışırız. Peki Osmanlı zamanında da mı? Hemen anlatayım. Dünyanın en uzun rezerv parası Bizans altına. 800 yıl devam etmiş. Ondan sonra İspanyolların parası gelmiş. Niye? Denizlere hakim olmuşlar. Hemen arkasında Hollandalılar gelmiş Floride’nin altın parayla. Sonra kim gelmiş? Fransızlar azıcık. Sonra İngilizler gelmişler. Sonra Sterlin’e dönmüşler. Ondan sonra kuzenlere kaptırmışlar bütün güçlerini. Aslında dünyanın en uzun rezerv parası olan Bizans altının yanında Amerikan Dolarının hegemonik gücü pepitopu 60’ı. Her an bir başka değişim ve bir başka eksen kaymasıyla bir başka değiş tokuş aracının aslında rezerv gücüne ulaşması an meselesi olabilir. Hocam bu çerçevede sürekli deniyor ki işte yastık altı paralarınızı getirin sisteme sokun vesaire. O zaman bir mantığı var. Altı duran paranın yatırıma da dönüşmeyeceği için kimseye faydası yok.
Aracılık müessesesi bir yandan işlevini artırırken diğer taraftan devletin de güvence veriyor olması lazım ki. Altıl para yastık altından çıksın. Dövize altına falan tekrar dönmesin. Ve oradan doğru ulusal paraya dönsün. Döviz neticede el alemin parası. Bana ne el alemin parasından diyenler vardı büyük hata yaptılar. Çünkü biz el alemin parasından ithalat yapıyoruz. El alemin parasından fatura kesiyoruz. El alemin parasından araba satıyoruz, ev satıyoruz. Dolayısıyla el alemin parasını kabul ettik mi hastalığa teşhis koymak daha kolay.
Her para olma durumu pat diye değişir dediniz. Sonuçta yasama yürütme yoluyla mı olacak yoksa tamamen kabulle mi? Adam yatakta debeleniyor. Karısı sormuş derdin ne demiş yarın borcumu ödemem lazım kime işte falanca. Aynı mahalledelermiş kadın pencereyi açmış. Demiş benim kocamın sana borcu var evet ödeyemeyecek demiş pencereyi kapatmış. Şimdi demiş o uyumasın sen yat uyu. Bu borç büyüklüğü özellikle rezer para tutan ülkelerde öyle bir hale geldi ki her an bir başka krizle karşı karşıya kalıp
bu güçlü paraya güvenin azaldığı bir sürecin içine balıklama düşebiliriz. İkinci dünya savaşından beri ilk defa dolar ve euro kullanan ülkelerde borçlanma çok büyük seviyelere ulaşmış. Bu halkın borçlanması mı devletin? Devlet de var, halk da var, herkes de var. Beni korkutan şey ikinci sırada. Amerikan firmalarının borçlanmalarının sadece %18’i bankalardan. Geri kalanı tahvil piyasalarında ve bonavve tahvil piyasaları orada şöyledir.
Bir, A+, buyurun abi ama faizimiz düşük. İkincisi kendine güvenen varsa alsın buyursun borsası. Yani BBB- dediğimiz çok düşük reytinge sahip firmaların. 2008 krizi böyle olmuştu galiba. Aslında bankalardan çıkmıştı tam tersi. Şimdi çıkacak olan kriz, Amerikan milli gelirinden de fazla olan bu bono tahvil piyasasında bazı şirketlerin kredi notunun düşürülmesiyle tetiklenebilir. Düşünsenize, çok övünen Amerika Birleşik Devletleri şirketleriyle ayakta duruyor.
Bir yanda saper saper şirketler dökülmeye başlarsa Amerikan Doları’ndan kaçış hızlıdır. Şu anda da zaten Amerikan Doları endeksi tarihinin en düşük seviyelerine yaklaşmış durumda. Aslında herkes Amerikan Doları’ndan kaçıyor. Bir tek bizim ülkede değeri yükseliyor çok tuhaf bir şekilde. Niye? Çünkü bizde de millet Türk lirasından kaçıyor. Dünya insanının dolardan kaçış ışığından daha hızlı biz TL’den kaçıyoruz. Tuhaf bir durum var. O yüzden dolar bizde yükseliyormuş gibi gözüküyor. Aslında dolar yükselmiyor. TL mi düşüyor? TL düşüyor. Çok doğru. Bu bir anda doların çakılmasıyla da sonuçlanabilir mi o zaman?
Amerikan Doları’nın değerinin düşmesi dünya üzerinde Amerikan ekonomisinin egemonyasının azaldığına işaret ediyorum. Ancak bizde ise ihracatımız biliyorsunuz dolar cinsinde. Ve ihracatçı dolar kuru istikrarda olduğu sürece de ciddi para kazanır, kar yapıyor. Ama roketleme yukarı gitmesinden fayda elde etmiyor. Bakın biz onu 2007 yılında bir istatistik çalışma ile kanıtladı. Yani ihracatçı roketleme yukarı gitsin dolar demiyor. Hiçbir zaman demedi zaten. Ama diyor ki istikrar olsun önümü göreyim vesaire.
8.50’den malı çekip de üretip 7.60’dan satarsınız tabi canınız yalar. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin de dertlerinden bir tanesi bu. Onu anlatmaya çalışıyorum. Stabilite. Stabilite. Hocam Trump gelirken zaten Amerikan ekonomisini düzeltme vaadiyle gelmişti. Şimdi Biden geldi. Bir öngörünüz var mı yani düzeltebilecek mi? Eğer bu kadar uğraşan adam bile yapamadıysa şimdi olabilecek mi bu? Şimdi Trump’ın talihsizliği pandemi oldu.
Çünkü Obama yaptığı hataları anlayıp başkanlığının son iki yılında Amerikan ekonomisini düzeltecek hamleleri yapmıştı zaten. Trump aslında o mirası devraldı. Çok eğlenceli bir şekilde hiçbir şey yapmadan çok şey yapıyormuş gibi gözüküyordu. Süper bir şey. Siyasette bulunmayacak değil mi? Ne oldu? Pandemi bir geldi küt diye foyası meydana çıktı. 1. Zaten baskı altındayken doğru karar veremediği ortaya çıktı. 2. Zor zamanlarda kritik kararları veremediği ortaya çıktı. Ulusal güvenlikten hiçbir şey anlamadığı ortaya çıktı. Bir de kendi müteahhitlik zamanından gelme alışkanlıkları da ekonomi indirgemeye başlayınca ne oldu? Teflon tava gibi bütün kendine göre kritik kararları sekmeye başladı. Paris iklim anlaşmasını reddetti. İran’a alargayı aldı. Rusya ile tuhaf bir ilişki içine girdi. Hala tam anlaşılamayan. Kuzey Kore’yi yanına çekmeye çalıştı. Olmayacak işlerin içine girdi. Sonunda Trump gitti. Türkiye’de herkes dolar alıyor ya. Bu ne demek? Türk lirasından dolara geçiyor herkes. Dolayısıyla piyasada Türk lirası azlığı olması lazım doğru mu? Türk lirası az zaten. Az olduğu için de faiz yüksek. Ve dolar fazlalığı olması lazım. Dolar fazlalığı şu açıdan yok. Efektif olarak hani rezervlerimiz elle tutulur, satın alınabilir olan rezerv. Mesela bazen haber ajansları şöyle yazıyor. Döviz teyda hesapları döviz rezervlerinden de fazla. Kardeşim biri elma öbürü armut ne alakası var? Milletin neye kafasını karıştırıyorsun? Bir tanesi çoğunlukla dövize endeksi Türk lirası hesabı. Bir tanesi baya bildiğiniz elle tutulur döviz rezervi. Yani bunları birbirine karıştırınca vatandaş da diyor ki ya şimdi benimki dolar mıydı TL miydi falan. Peki benim evde tuttuğum mesela 500 dolar o merkez bankasının parası aslında değil mi? Merkez bankasının parası değil. Elloğlu’nun parası elinize düşmüş. Merkez bankasının kendi rezervi var zaten. Ama artık yok. Niye? Çünkü dolar düşsün diye 120 milyar dolar savşır. Herkes dolar aldı ya. Evet. Ekonomi bir beklenti oyunuyorsa eğer herkesdeki beklenti demek ki TL düşecek. Dolar hala en azından sabit kalacak veya artacak diyorlar değil mi? Türkiye’de dövizin yönünü siyaset verirler ama trendini ekonomik parametre verirler. Siyasette güzel şeyler olduğu zaman Avrupa Birliği muhtesabatına uygun müzakereler başlasın. Amerika Birleşik Devletleri’ne Biden elini uzatsın tamam artık barışalım desin. Farklı ülkelerde gelsin ya biz bir enayilik ettik ama siz de ettiniz gene uzlaşalım. Bir müzakere yoluna gidelim dedikleri zaman ne olur? Topa basılır. İç siyasette de gaz sıkışması olmaz. Biraz mesajlar yumuşak verilir. Ortalık biraz sakinleşir.
Ama bu demek değildir ki döviz rezerviniz artıya geçti. İtalatınız %85’i ham madde, aramalı, yatırım balığı ve toplam döviz borcumuzun dünyada bize benzeyen ülkeler arasında bir numarada olduğumuzu gösteren gerçekten bizi uzaklaştırmıyor. Diyelim ki burada Flu TV’de küçük bir ekonomik sistem var ve işte siz, ben, Mustafa üçümüz de dolar aldık tutuyoruz. Hedefe geldi diyelim ki dolar atıyorum. Bizim için hedef diyelim ki 9 olsun. Allah korusun. Hepimiz satmaya çalışınca yine büyük bir çakılış olmayacak mı orada? Tabii olacak. Şöyle zaten önemli olan
vatandaşın döviz tevdiatından TL’ye doğru geçiş yapması değil. O düşürmez. O güven göstergisidir. İnsanların efektif olarak tuttukları dövizleri ya bundan da fazla yükselmez artık değil. Satmaya başladıkları an zaten o zaman döviz düşüyor. Zannetmeyin ki döviz tevdiat hesaplarını böyle TL’ye çevirdiğimiz zaman hey yaşasın döviz düşüyor. O neyin göstergisi? Güvenin artıya. Peki ama düştü döviz. Bu sefer de diyelim ki biz hepimiz sattık elimizdeki dolarları. Dolar da atıyorum. 6’ya döndü. Çok saçma bir durum olmuş olmuyor mu?
Yani aynı mal bir gün içinde. Tüm aslında bizim anlatmak istediğimiz şey bu. Normalde güven unsuru en önemli sermayemiz. Ve bir ulusal paranın değeri güvenle istigrare girer. Ama bir güven verip bir güvensizlik tohumu aşıladığınız zaman ulusal paranız bir yükseliyor bir değer kaybediyor. Bir yükseliyor bir değer kaybediyor. Bu hastanın ateşi 42 dereceye yükseltip 35 dereceye düşürmek gibi. Hırpalanıyor vücut. Yani ihracat hırpalanıyor, üretim hırpalanıyor, tasarruf sahibi hırpalanıyor, işletmeler hırpalanıyor. Sokaktaki vatandaş da hırpalanıyor.
Çünkü bir hayat pahalı oluyor, çok yüksek yaşanıyor. Sonra bir stabil sürece giriliyor. Herkes zannediyor ki cennet geldi, iyi yaşasın diye. Bu sefer bir anda tokat bir daha geliyor, bir daha döviz yükseliyor ve biz bunu geriye dönüp baktığımızda 7-8 kere falan yaşamış. Ve canımız çok yağmış. O yüzden bizim için önemli olan TL’nin istikrardır. Bütün formüleyi doların üzerinden dövizin üzerinden kurduğumuz için TL’nin istikrarı üzerine hiç konuşmuyoruz. Hep dövizin stabil olması, dövizin yürüyüşü değil. Halbuki TL’nin yürüyüşünü güçlendirmek lazım. İşte bu noktada en saçma sorumu soracağım hocam.
Dolara geçsek daha iyi olmaz mı bu durumda? Ona Arjantin denemiş paramparça olmuş. Çünkü bütün maliyetler bir anda döviz cinsinden artınca ülkede korkunç bir pahalılık. Aynı zamanda ihracatta çok ciddi gerileme olmuş. Aslında önemli olan Euro bölgesine ya da dolar bölgesine geçmektir onların kriterlerini benimseyerek ona uygun bir ekonomi yönetimi ortaya koyabilmek. Piyasa ekonomisini yakın, demokrasiye inanan, piyasayla resdeşmeyen diyecek ki kardeşim benim mevzuatım bu.
Hepiniz de adam olun, bu mevzuatı göre hepinizi denet diyorum ama onun haricinde az talep kanunları geçerlidir, serbestsiniz. Bakın nasıl hemen sakinleşiyor. Euroya geçiş olduğunda ben Fransa’ya gitmiştim. Tam o sırada aslında çok zor bir işe giriştiler ya. Ciddi enflasyon olmuştu yani onlara göre. Ve şöyle bir şey söylüyorlardı. Eskiden 5 Frank olan bir şey, şimdi yine 5 Euro’ya döndü ama hep yukarı yuvarlandı. Doğru. Mesela 5 Frank o eskiden 4.5 Euro’ya karşılık geliyorsa şimdi onu 5 yaptılar bu yüzden enflasyon oldu diyor.
Yani bir para biriminden diğerine geçerek Avrupa yanlış bir şey mi yaptı? Şimdi dolarla Euro’nun arasındaki fark şu. 1.Dolar bir ülkenin parası ve onun arkasında yekpare bir yönetim mekanizması var. Bir hazinesi var, bir maliyesi var vesaire kurumları var. Euro öyle bir şey değil. Yani Euro’nun bir maliye bakanlığı yok, Euro’nun bir hazinesi yok ve Avrupa Merkez Bankası var. Euro Avrupa’nın en uzun yaşadığı savaşsız dönemin kaldırıcıdır. Bu kadar basit. Yani bunu bir para birimi olarak değil aslında siyasi kaldıraç olarak da görmek lazım.
Dolayısıyla yürü ve geçiş biraz sancılı oldu doğrudur ama milyonlarca kişinin ölmesinden daha iyidir. Çünkü Avrupa hakikaten ders almamış bir şekilde gider ayak büyük savaşa bizi sürükleyebilirdi. Avrupa’yı bir arada tutmak için icat edilmiş bir kaldırıç, tek para kullanımı oldu. Yani Euro başarılı bir projem mi? Avrupa Birliği başarılı bir projedir. İngilizler su koy vermesi de çok daha iyi olurdu ama hala ben bir kurtulma şansı görüyorum. İngilizler niye vazgeçti madem başarılı bir projeydi diyecek? İngilizler en başından itibaren patriotik yaklaşımlarıyla Avrupa Birliği yaklaşımını tam oturtamadılar. Kendilerini imtiyazlı üyeyi gibi gördüler. Avrupa Birliği’ne dahil görmediler. Kardeşim burası Büyük Britanya dediler. Dünyada iki defa küresel ölçü çıktı. Kanabulu’ya bölge var o da Avrupa. 1. Dünya Savaşı da oradan çıkmış. 2. Dünya Savaşı da oradan çıkmış. Sonra akıllı insanlar bir araya gelip bir kere daha böyle bir enayilik yapmamalar için ilk önce kömür birliğinden, demirçelik birliğinden bir community european uydurdular. Ardından da Avrupa Birliği’ne geçiş yapıp, bunun en önemli kaldırıcı olan Euro’yu Mastery anlaşmasıyla beraber yürürlüğe soktular. Müthiş bir şey oldu barakalırsa. Herkes çok şikayet etti. Efendim ihtiyar Avrupalılar ya anlayamadık şimdi bu kaç Frank’tı kaç Mark’tı falan derken herkes şimdi alıştı olaya. Ve işler aslında tıkırında gitti. Taki pandemi gerene kadar. Şimdi pandemi bir kere daha Euro’yu sorgulattırıyor. Bir kere daha doları sorgulattırıyor. Yahu acaba kripto paraları falan mı kaysak maysak diye düşünen birçok insan çıktı. Hocam ticaret dünyasında sadece yerli mal üreten değil servis sektöründe bile artık dolar konuşulmaya başlıyor. Doğru. Hatta bir önceki sayın ekonomi bakanımız dolarla ne işiniz var diye kimsenin anlam veremediği bir açıklama yapmıştı. Fakat şöyle oluyor siz haklı ya da haksız sebeplerden dolayı bana dolarla bir teklif verirseniz ben de ilk kere yine dolarla teklif vermek zorunda kalıyorum. Aynen de böyle. Dolayısıyla bunun engellenme ihtimali yok mu? Devlet mal ve hizmet üretenin maliyetini düşürmek adına politika üretir.
Dış politikasını da iç politikasını da ve vergi politikasını da üretenin maliyetini düşürmek adına yapar. Eğer ki bir ülkede ithalat yüzde 85 ham madde aramalı yatırım malıyız ve vatandaşlara önemli bir kısmı ulusal paraya güvensizlik sebebiyle döviz cinsinden yaşamaya başlamışsa demek ki siz dövize karşı yumuşak bir karına sahipsiniz.
Bu yumuşak karnı düzeltmenin tek ama tek ilacı güven vermek, ikna edici olmak, adaletli olmak, hak ve özgürlüklere önem vermek ve eğitimin seviyesini yükseltmek ki katma değer büyüsün, Türk lirası cinsinden üretilen malların dünyada bir kabul ediliş değeri olsun. Ancak ihracatımızın kilogram değeri 1 dolar. Yani burada yapacak bir şey yok. Demek ki biz ürettiğimiz ve ihrac ettiğimiz malların ortalama değerini yükseltecek bir hamleyi yapamıyoruz. Ucuz işçilik diyoruz bize de hiç yakışmıyor. Dövize endeksli olarak yaşayan insanların sürekli zenginleşme hayali olur. Kendi kendine yetme hayali olmaz. Çünkü döviz yükseldikçe fakirleşir. Fakirleştikçe vahşileşir. Vahşileştikçe raydan çıkar. Döviz yükselince enflasyon, enflasyon yükselince faiz yükselir. Dövizi kontrol altına almak aslında ekonomik yöntemlerden çok siyasi yöntemlere bağlı. Yapısal reformlar. Bravo. Sakin bir ses tonuyla yapılması gerekenleri söyleyeceksiniz. Ulusal güvenlik ile ilgili tabi kırmızı çizginiz olacak.
Ama ülkenin bekası için bu kadar özgürlüğe gerek yok falan gibi saçma sapan sözleri de tekrar etmeyeceksiniz. Bunu John Stuart Mill 19. yüzyılda yazdığı kitapta da dile getirmiş. Bir ülkenin bekasıyla insanları özgürlüğe asana bir alaka yok ki diyor. Ama buna alaka kurmak isteyen insanları susturun durdurun diyor. Çünkü bir ülke vardır ki vatandaşları özgür değildir. Yok olmaya mahkumdur. Bir ülke vardır ki vatandaşları özgürdür. İlelebet payedar kalacaktır diyor. Ne enteresan Mustafa Kemal Atatürk de diyor ki Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payedar kalacaktır.
Niye? Hürriyet benim karakterimdir diyor. Hür insanların yaşadığı bir Türkiye Cumhuriyeti ortaya çıkarmışlar. Sıkı durum. İlk 15 yıl dış ticaret fazlası veriyor. Bütçe fazlası veriyor. Devalüasyon yok ya. Memleketin, parazının değeri yüksek. Yani Amerikan dolarından daha değerli bir Türk lirası ama ihracat yapıyoruz. Nasıl olmuş bunlar? Çok ilginç. Şimdiki döneme geliyoruz. Cari fazla veriyoruz diye övünen siyasal söylem var. Fakat döviz kuru yukarı gidiyor. Dünyanın gereklerini biliyoruz. Dijital transformasyon yani dönüşüm, kritik altyapının çok güçlü olması, elektriğin yanması, suyun akması, internetin olması. Biz bunu anladığımıza göre. O zaman yatırım yapacağımız yerler bina falan değil. Ha bunu doğru düzgün yapan var mı yok mu? Onu depremde zaten İzmir’de gördük. Ama bizim yapacağımız şey. Ülkenin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına fiberoptik kablolarla donatıp, otomasyon kabledini arttırıp, sanayi 4.0’a geçiş yapıp, dünyanın ne istediğini yapay zekanın marifetiyle buraya getirmek. Anlama, piyasayı duymak. Fakat biz hala plastiği büktüm, demiri ezdim. Cep telefonu yaptım şimdi bunu satacağım. Benim malımı alın. Niye alayım kardeşim senin malın? El alemin evladı gitmiş büyük bir network kurmuş ortaya. Ben ona dahil olmak istiyorum. Senin yarattığın şeyle sadece mal sahibi olacağım. Çevre sahibi olmayacağım ki. Hocam bu anlattığınızın ufak ölçeğinde Flu TV’deki durum şu. Biz paramızı TL ile kazanıyoruz. Kazandığımız parayı ilker alet Edevat’a dolarla harcıyor. Doğru. Şimdi bizim bu döngüden çıkmamız için ya aldığımız alet Edevat’ı Türklerin üretebiliyor olması lazım. Ya da kazancımızı dolarla elde etmemiz lazım. Dövizdeki bu mümkün değil. Bu döngüyü kırma imkanı var mı? İki türden kırılabilir. Birincisi sizin dediğiniz. Mal ve hizmet üretinin ihtiyacı olan her şeyi sağlayacak bir ekonomik düzenini sağlamak. Sizin İtal girdi olarak kullandığınızı yerli üretebiliyor muyuz? 121 milyar dolar aramalı ithal ediyor. Kurkunç bir hakka. Ve bunların yarısı Türkiye’de üretilir mi? Üretmiyoruz. Üretemiyoruz değil üretmiyoruz. Sıkılmış üreticici. Diyor ki ben ne işkence göreceğim ya bir fabrika kurdum da başıma gelmeyen yok diyor. Bu bir. İkincisi madem döviz cinsinden maliyetiniz var o zaman TL’nin yani ulusal paranın istikrarını neyle sağlayabilir? Bu iki sorunun cevabını bulduktan sonra işler o kadar kolay ki. Yani siz şunu demezsiniz 2003 ile 2013 arasında döviz kuru sabit seyretmedim. Peki o zaman neyi doğru yapmıştık? Bir, adalet reformu. Hak ve özgürlükler üzerine söylenen cesur sözler. Eğitimle alakalı yeni yatırımların yapılması, Avrupa Birliği’ne yüzümüzü dönmemiz Amerika ile ilgilenişkileri. Peki biz ne yaptık? Biz apartman dikmeye kalktık. Peki sanayicilerimiz ne yaptı? Şehrin hemen dış kulvarında kalan fabrika arazisini alışveriş merkezine çevirdi. Ve dediler ki arkadaş ihracat yapmak çok zorlaştı. Çünkü TL çok istikrarlı gidiyor. Bazen de aşağı doğru düşüyor. Yahu acaba ben bunu bir konut projesine, bir alışveriş merkezine, bir ofis projesine çevireyim. Yahu dağ taş çimento oldu. Demir çelik oldu.
Biz bina dikmekten başka hiçbir şey yapmadık. Ve bizzat büyük binalar, büyük insanlar yaratır gibi sözler de sarf eden oldu. Hiçbiri de olmadı bunlar. Pandemi bize gösterdi ki 40-50 yıllık şirketlerin 2.5 aylık ömrü yokmuş. Küçücük sermayeler, devasa cirolar tartışılabilir kârlarla yola devam ederken, sürekli siyaset kurumunu sıkıştırıp, kendilerine ayrıcalık isteyen endüstri abileri ve ablalarıyla yüz yüze kaldı. Yahu siz bu kadar döviz düşükken niye teknolojik altyapınızı büyütmediniz?
Niye otomasyon sistemlerinizi geliştirmediniz? Niye biz bugün Güney Kore seviyesine gelmedik? Yahu dolar cinsinden maliyetlerimiz var diye şikayet ediyordunuz. Dolar 10 yıl olduğu yerde saydı. Yahu şimdi o zamanki TL kazancımla elde ettiğim dövize bakıyorum. Rüya gibi geliyor bana. Arkadaşlar hepimiz saçmalamış. Bu döviz kurunun 10 yıl boyunca sakin seyrettiği dönemde biz marifetli çocuklar yetiştirmiş olsaydık, bugün olduğumuz durumda olmayacak.
Hocam peki bize bir sanayici fabrikator portresi çizer misiniz? Biliyoruz ki siz bu insanlara danışmanlık veriyorsunuz. Yok artık yönetim kuruluna giriyormuş. Harika. Dinlemiyorlar danışmanı. Danıştık diyorlar, yürüyorlar gidiyorlar. Bu insanlar niye yerlerinde oturdukları koltukta evlerinde oturup bütün paralarını dolara yatırıp hiçbir şey yapmamak yerine bir şeylere yatırım yapmak isterler? Çünkü asla o kadar kazanamayacaklarını düşünüyorum. Acaba devlet teşvikleri vesaire o kadar fazla ki ona rağmen kazanç mı elde ediyorlar? Niye böyle bir delilik yapıyorlar? Efendim tarih çağlarından geri döndüğümüz zaman uzatmayacağım. Çok herkesin bir iş bölümü var. İşte kimisi öğretiyor, kimisi üretiyor, kimisi çalışıyor vesaire vesaire. Şimdi iş adamları ve iş kadınları da çok müstesna kutsal bir görev yapıyorlar. Üretmek. Çünkü ürettikçe ve daha iyisini yaparım dedikçe ve bunun motivasyonu da kar oldukça daha iyisi daha iyisi daha iyisi geliyor.
Çünkü geldiğimiz dünyada bir iş insanı, gerçek bir iş insanı ise basirettedir, ahlaklıdır, vicdanlıdır ve rasyoneldir. E böyle insanlara ihtiyacımız var. Niçin kumrular yenilik yapıyorlar? Vatandaşın, toplumun istediği veya ileride isteyeceği ürünleri önceden tahmin edip bunları üretiyorlar, tasarlıyorlar, piyasaya sunuyorlar. Nasıl ki bir hoca üniversitede ders anlatıyorsa bu kıymetli iş insanı da üretim yapar. Binlerce yılın bir iş bölümünün sonucunda ortaya çıkmışmış.
Bu arada dövizle ilgili olarak da hakikaten oturup bunun spekülasyonu yapan insanlar da var. Haklısınız. O da bir ayrı iş bölümü. Yani herkes kendi karakterine uygun bir işle hayata devam ediyor desem yanlış olmaz. Demin inşaat yaptılar dediniz. O inşaat yapanlara da kızabilir miyiz ki? Çünkü o da… Hayır tabi fırsat değerlendirilmesi. O yüzden devletin abiliği, ablalı burada geçer. Parmakla gösterdiği şey neyse vatandaş ona doğru koşar. Eğer vatandaş gayrimenkul den zenginleşmekle alakalı bir işaret almışsa oraya doğru koşar. O zaman birileri zenginleştiriliyordur. Keşke zenginleştirdiğimiz kişiler B. Yeats gibi rahmetli Steve Jobs gibi Elon Musk gibi tipler olsaydı. Devletin görevlerinden bir tanesi de toplumun aydınlanmasına yol açacak bazı girişimlerde bulunmaktır. Mustafa Kemal Atatürk diyor ki giydiğine çıkardığına, sanatına, sporuna karışmayacaksın. Ama bunun ilerlemesi için gereken ortama sağlayacaksın diyor. Bir müteahhit kafasıyla devleti yönetmeye veya devlete yön vermeye kalkarsanız herkesin iştigali inşaat olur.
Ama bir bilim insanı, bir uzay bilimcisi veya dijital dönüşümcü olarak devlete yön vermeye çalışırsanız bu sefer de öne çok ocak olan isimlerin içtigar alanında tabii ki farklılaşıyor. Lider dediğim bazen dinler ama çoğu zaman da liderlik eder. Teknolojiye, değişime, modernliğe, çağdaşlığa, sanata, spora, kültüre, eğitime liderlik yapmak lazımdır. İnşaat ekonomisi ne değil? Hocam şimdi siz hapşursanız çok yaşa diyeceklerini hocam dolar ne olur diyorlar.
Halkbankası davası vesaire gibi olayların ışığında projeksiyonunuz nedir hocam? Dolar alalım mı? Şimdi efendim önünüze düz bir tane beyaz kağıt alıyorsunuz hemen şaka yapmıyorum ve ortadan bir çizgi çiziyorsunuz. Sağ tarafına dövizin yükselmesi için gereken sebepler, öbür tarafı da dövizin düşmesi için gereken sebepler. Şimdi sol taraf yani düşmesi için gereken sebepler 7 taneyi falan aşmıyor. Yine ağır mevzular bunlar işte güven vermek mesela. Yan tarafa gittiğiniz zaman 30’a kadar gider. Türkiye Cumhuriyeti’nde şu anki şartların altında dövizin uzun vadi yükselme ihtimali düşme ihtimalinden fazla. Düştüğü zaman ufak ufak al kenara koy sonra bana dua edersin. Çünkü ne rezervlerle ilgili gerçek değişti ne borçla ilgili gerçek değişti ne de vatandaşın dövize olan hevesiyle ilgili gerçek şu an değişti. Dolayısıyla yükselme ihtimali yüksekse anlamsız düşüşleri fırsat olarak kullanmanızda büyük fayda var. Devlet kontrol getirse ve döviz alamazsınız dese bir noktaya kadar önler mi? Yapıldı başarısız oldu.
4 Tahtos 1958. Resmi kur 9 lira, kara borsa kuru 20 lira. Türkiye Cumhuriyeti ekonomi tarihinin en sert devalüasyonu bu 1 dolar eşittir 2.9 lira iken önce 9 lira sonra 20 lira olmuş. Böyle haşmetli bir devalüasyonu Cumhuriyet tarihinde bir daha hiç yaşamadık. Margaret Thatcher’ın güzel bir sözüyle istiyorsanız bunu toparlayın. 1983 ürünü de sanıyorum muhafazakar parti kongresi de diyor ki hiçbir devlet diyor borç aldığı zaman bankadan kredi alıp çıkmış adamın şevkine kavuşmamalı diyor.
Yanlış o senin paran değil. Devletin parası yoktur. Milletin parası vardır. Bundan diyor dolayı söyleyeceğim şey devletin borcu vatandaşın borcudur. O yüzden vatandaşın aleyhine giden her şey sonuçta diyor devleti yönetenlerin aleyhine dönerdi. Müthiş bir konuşma tavsiye ederim yani o yüzden döviz kuru ile alakalı yapılacak her türlü yasaklama piyasaya aykırı her şey sonuçta devlete hükümete siyasete fatura edilir. Vatandaşın canı yanar ama vatandaş bu canının yanmasını ziyadesiyle sandıkta çıkarır.
Bitcoin ve türevleri kripto körensiler döviz meselesini halledebilir mi? Rezerv para olabilir mi? Rezerv para olabilir. Merkez bankalarının işlevlerinin başka kurumlar tarafından da yapılması ve merkez bankalarının artık para basmak gibi bir hükümlük içinde olmamaları paranın piyasada çoğalıyor olması bazı akıllı insanları bazı düşüncelere doğru itti. Dedi ki insanların enerjisini bilgisayarların enerjisini niye bir alış-satış değerine çevirmeyelim diye ve başardılar. 2030 yılında Mars’a seyahat olacak herhalde o geminin içerisinde millet dolar değiştokuş yapmayacaklar. Herkes kendi kabiliyetleri doğrultusunda bir değere kavuşacak. Herkes eşit muamele görecek. Aslında sosyalist olanları çok özlediği, Max’ın bir türlü anlatmayı başaramadı ama insanları eşitçe ve hakça alın terlerinin karşılığını aldığı sistem aslında dijital paralar değil kripto paralarla gelecek. Dijital para ile kripto para arasındaki farkı da söylüyor. Bugünkü paralarımızın tamamı dijital zaten. Hiç kimse banka hesabından alüktüce bir para çekmiyor.
Dijital para bir otorite tarafından üretilir merkez bankaları fakat kripto para otonom ve anonimdir. Herkesindir o. Halkın parası, vatandaşın parasıdır, bireyin parasıdır. Onları enerjiyle üretilir. Gelecekte böyle bir sürece gireceğimizi ben görüyorum. Yapılan her efor, her çabanın, her alın terinin karşılığı mutlaka elektronik dijital bir değiştokuş değerine dönüşecek. Amerika’nın doları çöksen, bunun bize yansıması ne olur? Berbat oluruz. Niye? Çünkü vatandaşın tasarrufu dolarda. O yüzden ara sıra şu söyleniyor. Efendim devlet doları fixlerse ne olur? Aa niye fix desin ki zaten? Dolar yükseldiğince TL meblağı artıyor. Para büyüyor. Dolayısıyla dövizin sertçe aşağı düşmesi aslında Türk insanın tasarrufunu da eritiyor. Bundan kurtuluş oluşu kabul edilir bir oranda bir kısım döviz tevdiatı olur. Ama daha çok TL’ye güven oluştuğundan insanlar tasarruflarının büyük ölçüde TL cinsinden varlıkları yatırılırsa bu ülkede yatırımların öne açılır.
Özel tasarruf ivmelenir. Özel yatırımlar ivmelenir ve katma değer yaratırız. Bizim istediğimiz şey şu değil yani döviz tepetaklak olsun. İnsanlar da zarar görsün derslerini alsınlar. Hayır niye ders alsınlar? İnsanlar tasarruflarını koymuşlar dövize. Döviz yükseldiğince daha fazla TL’ler oluyor. İşin esası bu. İmrendirirsek Türk lirasını güven vererek, demokratik düzeni saygı gösterdiğimizi göstererek, piyasa düzenini saygı gösterdiğimizi göstererek o zaman insanlar yavaş yavaş dövizden TL’ye kayarlar
ve kabul edilebilir bir oranda döviz mevdatı ve TL mevdatı oluşur. Biz de bu listten kurtuluruz. Hocam inanılmaz saçma bir soru soracağım ama bu da konuşuluyor internet alemlerinde. Şimdi dolar 10 oldu diyelim bir sıfır atıp tekrar birleşsek bir etkisi olur mu diyorlar. Bence çok kurcalamamak lazım böyle şeyleri. Onu söyle. Rahmetli babamın sözüyle geleceğim. Faiz ve döviz diyor kurcalanmayacak kadar tehlikeli iki tane şeydir. Çünkü diyor bunlar diyor sonuçtur. Siz bunları sebep olarak oynamaya kalkarsanız diyor elinizi yakar. Dolayısıyla paranın değeriyle oynamak ya da paranın maliyeti olan faizle oynamak yerine gerçek oyun alanımızın ekonomi olduğunu, as talep dengesi olduğunu ve burada yatırımcılara, tasarrufçulara güven vererek yola devam etmemiz gerektiğini hatırlar isek böyle oyunlar yapmaya, arkadan dolanmaya falan gerek kalmaz diye düşünüyorum. Şimdi bizdeki güçler dengesi şöyle mi hocam? Bir Merkez Bankası var, bir ekonomi bakanlığı var, bir de faiz asla yükselmesin diyen bir cumhurbaşkanımız var. Faiz yükselmeden diğer her şeyin yoluna konması mümkün müdür? Faiz yükselmesin bir temennidir ama faiz enflasyon yaratmamaktadır. Hep altını çiziyorum. Dengeyi sağlamak için temenniden öteye geçmek zorundayız. Bir ülkede faiz herhangi bir yatırımın getirisinden fazlayı ise o zaman bunu düzeltmenin yolu faize tokat atıp indirmek asla olmamak. Burada yapılması gereken şey yatırımları karlı hale getirmek ve yatırım yapacak olan insanın vazgeçtim ben faize koyayım dememesini. Sağ olun. Bravo! Flu TV’yi karlı hale getireceğiz, halka arz edeceğiz ve olabilecek en sosyal demokrat yolla Flu TV’nin karından vatandaşı ne yapacağız? Ortak edeceğiz, onları buna dahil edeceğiz. Stajyer’in maaşından keserek Flu TV’yi karlı hale getirilir mi hocam? Çok ayıp olur, sakın yapmayın öyle bir şey. Benden bilir sonra. Peki hocam harikaydi. Teşekkür ederiz. Görüşmek üzere. Çok sağ olun.
Çok sevgiler efendim.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir