"Enter"a basıp içeriğe geçin

Ekonomide Türkiye ne yaşıyor, diğer ülkelerde durum ne? | Teke Tek Bilim

Ekonomide Türkiye ne yaşıyor, diğer ülkelerde durum ne? | Teke Tek Bilim

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=RQNWHGr7DNw.

Tek Etek! Tek Etek! Tek Etek! Tek Etek! İyi akşamlar değerliciler. Tek Etek’e hoş geldiniz bu akşam. Tek Etek bilimde yine ekonomi konuşacağız. Son zamanlarda ekonomi, fazlaca konuşur olduk ama içimiz dışımız ekonomi. Sabah ekonomi de yatıyor. Akşam ekonomiyle kalkıyoruz. Çünkü Türkiye ekonomide hep yeni bir tez yazdı. Türkiye’de benimle Türkiye’yi yöneten iktidar. Ve şimdi bu tezi bizim üstüme test ediyor. Tabii dünyada da buna paralilere bir takım gelişmeler var. Dünyadaki gelişmeler Türkiye’yi nasıl etkiliyor? Türkiye’deki gelişmeler dünyayı nasıl etkiliyor? Bütün bunlar ilginç bir şekilde evriliyor. Sonun nereye gideceğini de bilmiyoruz.
Türkiye günlük önlemlerle sorunu ertelemeyi bir şekilde başarıyor. Ya timur ölür, ya fil ölür, ya biyan ölürüm gibi böyle bir döngü içerisinde gidiyor işler. Bakalım nereye de erteleyeceğiz sorunları? Bunları konuşuyoruz ekonomi konuşunca Tek Etek Bilimlerde. Bu akşam yine üç değerli konuğum var. Prof. Dr. Ceyhun Ergin, Bağış Üniversitesi Öğretim üyesi hocam hoş geldiniz. Hoş bulduk. Senin ilk Tek Etek kahve değil mi? Doğrudur.
Çok güzel, doğrudur. O yüzden önce size anons ederek başladım. Hemen yanında Prof. Dr. İbrahim Turan ekonomi sistemmesi sökendisi ama aynı zamanda eski Merkez Bankası Başkanlığı’n eski Borsa İstanbul Başkanı, eski Milletvekili… Oldu mu? Hep eskiyim. Hepsi eski. Dolud Gördüğü’nün eski erabet var yani. Ve hemen yanında Prof. Dr. Ali Hepşen İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi.
Ve biz isterseniz ilk defa geldiği için Ceyhun Bey ile başlayalım, Ceyhun Hoca ile başlayalım. Hocam, ne oluyor dünya ekonomisinde? Her yerde resesyon tehlikesinden bahsediliyor. Özellikle Amerika’da bu tehlike çok öne çıkıyor. Faizlerin hızlar dışına beraber. Bütün dünya faiz artırırken Türkiye faiz indiriyor. Başka indiren var mı bilmiyorum gelişmiş ülkeler arasında ama pek… Varsa benim haberim yok belki. Bu faiz artırımları nereye kadar sürecek?
Bu faiz artırımları ve resesyon getirirsen ne olacak? Buna karşı ne yapılabilir? Bu krizin 2008 krizinden farkı ne gibi? Bir deme soruyu ortaya bıraksan biraz bize anlatsanız. Tamam elimden geldiğince. Evet yani geçen hafta IMF ve Dünya Bankası’nın ortak toplantıları yapılıyordu. Orada da ana gündem bandesi zaten bütün bu sorduğunuz sorular da aslında. Zaten biliyorsunuz ikisi ikiz kurumlar karşılıklı Washington DC’de aynı sokakta. Ve orada da işte stakflasyon meselesi. İşte hem dünya ekonomisinin içine girdiği durgunluk
hem de tabii aynı zamanda da devam eden enflasyon süreci konusunda. Hocam stakflasyon nedir? Bizim halkımız enflasyonu belir de stakflasyonu daha az verir. Stakflasyon 1970’lerde ortaya çıkmış bir kavram. İki keminin birleşiminden oluşuyor İngilizce. İşte stagnation ve inflation. Stakflasyon diyoruz Türkiye’de. Durgunluk sırasında enflasyon. Evet durgunluk sırasında enflasyon. Hem ekonomik durgunluk ekonomiler büyümüyor veya düşük hızda büyüyor diyelim. Hem de aynı zamanda enflasyon devam ediyor. Bu 1970’lerin öncesinde aslında ekonomik büyüme ile enflasyon arasında bir ilişki olduğu düşünüyordu.
Evet enflasyon varsa büyüme de vardır. İşte büyüme eğer düştüğünde enflasyon en azından biraz bir miktar büyümeyi sağlayabildiği beklentisi vardı. Ama bir baktılar ki… Çok da öyle değilmiş. Değilmiş yani durgunluk da olabiliyormuş enflasyonla beraber. Bu 1970’lerde işte OPEC krizleriyle beraber işte petrol kartellerinin kurulması dünyada ve petrol fiyatlarının bir anda artması enerji fiyatları… Arapların İsrail Savaşı’nın ardından Arapların petrol satışının durdurması bunun ekonomileri etkilemesi enerji fiyatlarının bugün olduğu gibi hızlı yükselme sonrasında
ortaya çıkan bir durumdu. Aynen. Bunlar stakflasyon dendi. Literatürde de bu şekilde girdi. Şimdi de yine bu stakflasyon tehlikesinden bahsediliyor. Çünkü pandemiden sonra işte bu geçen hem Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bir etkisiyle pandeminin getirdiği bazı lojistik sıkıntıların da etkisiyle ve tabi ki biraz da pandemi sırasında açıklanan oldukça genişleyici politikaların etkisiyle bir enflasyon dalgası başladı. Gelişmiş ülklerde ve gelişmekte olan ülklerde kısmen. Ve bu enflasyon dalgasının sonucunda da Merkez Bankaları biraz da eskiden yaptıklarına benzer olarak faiz artırmalarına başladılar. Önce sinyallerini verdiler daha sonradan da artırmaları hakikaten başladılar. Önce gelişmiş ülkeler başladı. Gelişmiş ülkeler başlayacağını öngörerek bazı gelişmekte olan ülke merkez bankaları da ön almak açısından adım atmaya çalıştılar. Tabi bu faiz artışlarının da ciddi derecede bir durgunluğa neden olacağı beklentisi oluştu. Ve tabi ki de olacak gibi de gözüküyor. En azından işte 2022 büyüme tahminleri düşürüldü pek çok ülke için. 2023 ve 2024 büyüme tahminleri de nispeten daha düşük rakamlara revize edildi. IMF ve Dünya Bankası’nın son açıkladığı tahminler bu şekilde ülke ülke yaptıkları tahminler. Ve hani konu şudan konuda dediğim gibi buydu. Ve buna karşı ne yapılacak sorusu var tabi. Merkez bankaları enflasyonun önünü almak istiyorlar gerçekten. Ve bunun içinde çok sert olacakların sinyallerini verdiler. Özellikle bazı gelişmiş merkez bankaları, gelişmiş ülke merkez bankaları başladı da Amerikan Merkez Bankası Fed olmak üzere. Avrupa Merkez Bankası bir tık daha geriden takip etmesine rağmen onlar da yine faiz artırma sürecine geçtiler. İngiltere Merkez Bankası zaten keza öyle. Ve tabi ki bazı gelişmekte olan merkez bankaları da öyle. Sizin sorduğunuz soruya cevap olarak söylemek istiyorum. Hani hangi ülke faiz arttırıyor, hangisi arttırmayan ülke var mı diye sormuştunuz. Ben sırf bunun için baktım. Gerçekten de çünkü bizim bildiğimiz pek çok ülke merkez bankası faiz arttırdılar. Arttırmayan var mı? Veya en azından geçtiğimiz yılın 2 mayına göre faiz azaltmış olan, düşürmüş olan merkez bankası var mı diye baktım. Birkaç tane örnek var. Bir tanesi Angola. Angola. Angola ki kendisi petrol ihraçlı bir ülke. Ve tabi faiz olanları 20’ler seviyesinde.
Yani sonuçta bu faizi bir miktar düşürmüşler. 27’de de 19’a düşüyor bildiğim kadarıyla. Bir miktar Çin var ama Çin’inki de tabi birazcık farklı. Yani orada 3.65’den 3.25 civarında, 3.85’den pardon 3.65’e indirim söz konusu. Ki orada da ama enflasyon %2 civarında yani. %2 civarında bir enflasyon varken 3.85’den 3.85’e indirilir. Enflasyon üstünde bir faiz var. Aynen öyle. İşte bir de Rusya belki düşünülebilir. Rusya’da ama şöyle. O da savaştan önceki savaştan yani savaş başlayınca Rusya-Ukrayna savaşı çok ciddi bir faiz artışına girdiler. Sonra bir miktar düşürdüler ama hala geçtiğimiz yılın eki mayına göre daha yüksek bir faiz oranına sahiptiler. Yani dolayısıyla bu ülkeler düşününce de açıkçası belki… Angola, Türkiye… Angola, Türkiye, işte Çin belki… Çin diyoruz. O kadar. Ama yani belki çok mikro bir ülke vardır. Yani adını bilmediğimiz vs. ya da haritada yerini zor bulabileceğimiz belki bir iki ülkede daha olabilir ama en azından belli başlı ülkeler. Hani bunu Bank of International Settlement’ın, BIS’in sitesinden baktım. Orada Merkez Bankaları’nın aylık faiz kararlarını eksel dosyasında tutup rapor ediyorlar. Yayınlıyorlar düzenli olarak. Açıkçası bulamadım yani geçtiğimiz yıla göre. En azından majul ülkeleri arasında yok. Öyle söyleyeyim. Bize benzeyen ülkeler var mesela. İlmem işte Brezilya’dır, Güney Afrika’dır, Tayland’dır vs. Onların arasında hiç böyle bir şey yok. Arjantin’dir, Meksika’dır. Arjantin’dir, Meksika’dır. Yok tabi ki. Şimdi biz de tabi tam tersi bir politikaya başladık 2021 yılı Eylül ayından itibaren. Bilmiyorum belki onu şu anda mı konuşmak lazım, bir sonraki turda mı konuşuruz ama
Tırnak içerisinde Maliye Hazine ve Maliye Bakanımızın tabiriyle heterodoks bir politika izliyoruz. Kedi heterodoks bir politikada değil aslında esasen zaten. Ben açıkçası Türkiye’nin yaklaşan seçimlerin öncesinde hükümetin ekonomik büyümeye, açık açık ekonomik büyümeye öncelik verdiğini düşünüyorum. Yani enflasyonu bir kenara koyabiliriz. Sonuçta enflasyonu bir şekilde zararlarını nispeten engellemeye çalışıyoruz. İşte toplumun geniş kesimlerini, etkisini minimiz etmeye çalışıyoruz diye düşünülüyor. Yani onların mantığıyla, iktidar mantığını anlamaya çalışıyorum açıkçası. İşte ne bileyim ben asgari ücrete enflasyon oranında ya da nispeten o orana yakın bir zam yapıyoruz. İşte memur maaşlarına o zam yapıyoruz. İçeriye geleceğiz sonra. Önce bir dışarıda ne oluyor onu bir konuşalım. Mesela İngiltere, İngiltere’deki bu çalkantının sevimini de. Mesela İngiltere faiz arttırıyor enflasyona baş edemiyor. Keza Amerika, faizleri arttırdı hala negatif faiz ama faiz arttırmasına rağmen enflasyonu beklendiği kadar düşülemedi. Biraz yavaşlattı artışını belki ama sekizin üstünde hala.
Aynen öyle tabii çok beklenme. Amerikan alajik olmadığı bir şey bu. Hatta bu galiba bununla ilgili bir de şeyimiz var. Birinci şeyimiz var. Onu kim getirdi? Ben getirdim. Tamam o zaman sen de konuşuruz. Ödevini yaptım mı sana? Evet evet çok tam bir ödev gibi hazırlamışsınız. Bir şey söyleyebilirim belki orada. Yani bu enflasyonun yani küresel enflasyonun para politikasıyla engellenebilecek boyutu var. Engellenebilecek boyutu var. Tabi enflasyonun neden ortaya çıktığını düşünmek gerekiyor onun içinde.
Enflasyonun tabi pandemiyle ilgili boyutu var. Yani işte bu arz, lojistik sıkıntıları. Onun ötesinde lojistik ile ilgili sıkıntı var. Çin hala geri geldiğinde sıfır covid politikası uyguluyorlar ve şangayı kapatıyor mesela. Şimdi şangayı kapattığı zaman zaten çok ciddi bir ihracat limanı dünya ekonomisinde pek çok arz zincirinde pek çok üretiminin, pek çok malın üretiminin zincirini etkiliyor. Çip üretimini etkiliyor, araç üretimini etkiliyor, araba fiyatlarını etkiliyor vesaire vesaire.
Gıda fiyatlarını etkileyebiliyor en azından zincirleme bazı reaksiyonlardan dolayı. Tabi bu kısım var yani. Bir de tabi işte bu az önce sizinle bahsettiğiniz veya beni söylemeye çalıştığım bu pandemi sırasında açıklanan genişleyici politikaların ciddi etkisi var. Hakikaten de onun hatta bir araştırmada bir seceresini de tuttuk. Pek çok ülke tarihi boyunca görülmemiş bir genişleyici politika izledi. Maliyatçıdan veya makrofinansal açıdan.
Buna kredi genişlemesine ağırlık verdik. Finansal, mali, bütçeden karşılayacak karşılıksız yardımlara ağırlık vermedik. Ama pek çok ülke buna verdi. Vatandaşının cebine para koyduğu, işte ne bileyim ben çalışanların işleri korunsun diye geri geldi. Hibe verdi şirketlere. Yani örneklerim de daha sonradan verebilirim isterseniz. Ve ciddi tabi bu genişleme yarattı. Tabi o genişleminin de bir etkisi var. Gecikmeli etkisi var tabi bir miktar. Artı zaten 2008’den beri gelişmiş ülkelerin çok ciddi bir parasal genişlemesi söz konusuydu. Amerika Birleşik Devletleri ile başlayan, kezagene Avrupa Merkez Bankasının da tahvil alımları, en azından sonuçta piyasaya para enjekletmeleri bir şekilde öyle ya da böyle. Onun da bir etkisi vardı. Tabi oradan da bir talep etkisi var zaten. Dolayısıyla bu enflasyonun, yani mevcide enflasyonu, dünyada gözlendiğimiz mevcide enflasyonun, bir böyle talep tarafıyla, talebi kontrol ederek düşürülebilecek tarafı var.
Bir de tabi daha yani Merkez Bankalarının elinde olmayan, Merkez Bankalarının etki edemeyeceği boyutu var. İşte Merkez Bankaları şu anda en azından etki edebilecekleri kısımları etki etmeye çalışıyorlar. O da zaten işte belki işte ne bileyim hani %8’lik, %9’luk enflasyon açıklıyordur. Yani işte bu arz sorunları mesela, lojistik sorunlar %8’lik, %9’luk enflasyon bir kısmını açıklıyor. Tamamını değil tabi ki. Ama talep kısmını da bir kısmını açıklıyor. İşte faiz arttırarak en azından talepten gelen enflasyonu engel olmaya çalışıyorlar. Biz onu da yapmıyoruz. O ayrı boyutu tabi.
Bizde talepte de patlama var. Yani en azından bir kısmı talepte de patlama var. Peki hocam şimdi ben garip bir şey söyleyeyim. Diyesiniz ki ya abuk sabuk konuşma. Mesela ben burada şeylerin de bu fonların da bir etkisi olmuş. Bu fonlar gerçekten bana sorarsanız dünyaya konusunda çok ciddi zarar veriyorlar. Niye? Şimdi bu parasal genişlemeden bahsettik. Bu parasal genişlemenin sonunda bu fonlarda da muazzam bir birikim oldu. Ve bunlar Covid sonrasına hazırlık olarak ekonomilerin tekrar canlanacağı varsayımı ile MTA piyasalarında geleceğe yönelik işlemleri yaptılar. Yani bakır aldı, demir aldı, hatta gemi navlunu bile aldılar. Fiyatları bunlar sunuy olarak yukarı çektiler diye hissediyorum. Bu fonlar olmasa acaba biraz daha mı rahat eder dünya? Yani edebilirdi ama sonuçta yavaş yavaş onlar geri çekiliyor şu anda. Evet, beniz çekiliyorlar. Faiz arttırdıkça o fonlar dünyada bulundukları yerlerden çıkıp ki Türkiye’den neredeyse tamamen çıktılar.
Deli bir dezerdi tahvil piyasasından. Borsada birazcık belki var ama hala bir son bir giriş olmuştu geçen haftanın öncesinde. Ama o da çok açıkçası geçtiğimiz yılların çok kısıtlı bir miktarda giriş. Yavaş yavaş çıkıyorlar. Doğru, onların bir rolü vardı belki de. En azından enflasyonist hareketin başlamasında bir rolü olmuş olabilir ama şu anda yavaş yavaş onlar geri çekiliyorlar. En azından Türkiye’deki enflasyonu bu açıklamıyor. Evet Türkiye’yi açıklamıyor. Ben Amerika’dan başlamaya gireyim. Türkiye’yi enflasyonu açıklamıyor.
Enflasyonun tanımı üzerinde bir tekrar yoğunlaşırsak belki daha sağlıklı bir yanıt bulabiliriz. Olur hocam lütfen. Estağfurullah. Şimdi bu gibi şeyler fiyat hareketlerine sebep olabilir. Fiyat hareketinin genliğini arttırır mesela. Çünkü bunlar genellikle de belli stratejilerle hareket ediyorlar. Belli durumlarda hepsi birden aynı hareketi yapıyor. Hepsi birden alıyor, hepsi birden satıyor. Dolayısıyla hareketin şiddetini etkileyebilirler. Ama enflasyon dediğimiz şey fiyatlar genel düzeyinin sürekli bir şekilde belirgin bir şekilde artışı olacağı için toplamda baktığınız zaman yani orta vadede net etkileri sıfır olur. Sıfır olur. Sıfır olur. Bir gecen devam edelim kaldığım bir şey. Yani en azından gelişim şükürlerle ilgili herhalde söyleyeceklerimizi söyledik diye düşünüyorum.
Yani şimdi tabi mesele şurada. Bu işte fayda. O zaman şöyle bir anlıyoruz. Avrupa’daki ve Amerika’daki gelişim ülkelerindeki enflasyonun temel sebebi arzın para bolluğuna doğru fazla. Üretimin ise hem emtihar fiyatını yükseltip hem enerji. Arzın az olması. Logistik sorunlarından bahsediyor. Arzın az olması. Yani fare fazla parasal genişleme ötürü. Ama covid sonrası koşullardan ötürü ve Çin’in arz sorunları var. Arz az olduğu için de fiyat artıyor. Aynen. Mila tabi savaşta buna tuz biber ekti. Çünkü savaşta biliyorsunuz Rusya’da, Ukrayna’da hem… O da enerji arzını etkiledi….enerji arzından bir de gıda arzını da. Tagıl’da birçok ciddi etkileri var. O da ciddi etki etti. Chrome, çelik, alüminyum. Aynen. Enteresan yani. Biz bu savaş ortamı olmasa mesela Avrupa’nın bu kadar Rusya tarafına enerjide bağımlı olduğunu belki bilmeyecektik. Yanlış hatırlatırsam 2017’de galiba Trump’ın Avrupa parlamentosunda galiba.
Avrupa ülkelerine bir uyarsız da oldu. O kadar bağımlı olmayın şeklinde ama… Yani Almanya yüzde 50 civarında bağımlıydı. Bir ara 54’e kadar çıkmış. Sonra 45 liraya falan düşürmüştü bunu. Rüzgar enerjisi falan yatırımları. Ama çok çok bağımlıydı Almanya. En az bağımlı olan Fransa’ydı. Nitekim Avrupa’da en düşük enflasyon şu anda Fransa’da zaten. Aynen. 3 ülkede yüzde 22’nin üzerine çıktı galiba Avrupa’da. Estonya, Latonya ve Litvanya. Baltak ülkelerin çok fena idi.
Ama yani Baltak ülkeleri üretim konusunda Almanya olmadıkları için Almanya daha etkili. Yüzde 50 civarındaydı. Şimdi orayı çeşitli yöntemlerle kapatmaya çalışan… Mesela şöyle bir şey olmuş. Onu da yazacağım galiba yarın öbür gün. Bir otomobildeki, yani bir otomobil üretimindeki enerji maliyeti… Otomobil için enerji payı 65-70 euralardan 750 eurolara çıkmış. 10 katına çıkıyor. Şimdi bunun diğer ürünleri de… Bu işin görünen tarafı. Bir de çünkü Kasımayla beraber, bu sefer OPEC’nin yanlış hatırlamıyorsam… 2 milyon varil günlük kısıntısı da var. Ama işte Amerika yapmayın diye uğraşıyor ama… Ama şey geri geliyor. Yani bu enerji işi aslında o kadar uzun şey olmayacak. Çünkü burada en belirli bir şey taleptir. Talep olmayınca enerji fiyatı düşer. Nitekim de şu anda aslında son geldiği noktada petrol fiyatına bakacak olursanız…
Bu Ukrayna krizinden önceki düzeyine geri geldi. Geçen yılın bu zamanlarına göre sadece 10 dolar yukarıda. Doğalgaz, yani BtU cinsinden ölçülen fiyatı 10 dolara kadar çıkmıştı. Bu ziransonuydu 10 dolardı. Şu anda 5 doların altında. Hatta bugün 4.85. Bugün de hatta Hollanda hubunda ilk defa 100 euro’nun altına düştü.
Yani hava iyi gidiyor. Mevsim normallerinin üzerinde. Türkiye’de şimdi bugün nasıl bir bahar havası vardı İstanbul’da. Bütün dünyada da, özellikle Avrupa’da da benzer bir durum var. Havalar ılıman gidiyor. Ve panik oldular. Yani bütün depoları olabildiğince doldurdular. Tüketimi olabildiğince kısılar. Şu anda onun için yani kısa dönemde bir rahatlama oldu yani. Evet bir rahatlama oldu. Gıda fiyatlarını da aşağıya yürüyeydin. Gıda fiyatları hazirandan beri aşağıya yürüyeyim. Dünyanın gıda fiyatını ekse baktığımız zaman Ağustos Türkiye’ye yükseliyor. Türkiye’nin kendi tabi üretim sorunları da var ama dünyada baktığımız zaman gıdanın aşağıya yürüyebilir. Hızlı bir düşverende yani. Bu da avantaj yaratıyor. Peki İbrahim Hoca’m size dönelim. Siz bu az önce sorduğum soruyu size yöneltirsen ne anlatırsınız bize? Şöyle ben biraz müsaade ederseniz. Avantajını kullanayım. Sahavantajını kullanayım. Tabii ki. Şimdi benim şöyle bir buna şans mı dersiniz? Yoksa şanssızlık mı dersiniz? Hani İngilizce whether it’s a curse or blessing diye bir laf var mı? Laf vardır evet. Ben şimdi 2008’de başkan yardımcısı olarak çalışmaya başladım Merkez Bankası. Daha önce de 2004’ten beri çalışıyordum ama 2008’de başkan yardımcısı oldum. Dediler ki ya bu adam böyle konuşmayı falan seviyor. Bunu iletişim politikasını buna bağlayalım. Bir de dış ilişkileri, yatırımcı ilişkilerini yönetsin. İlk böyle apar topar görevi alır almaz şeye gönderdiler. Amerika’ya gönderdiler. Amerika’da işte bu Cevun Hoca’nın şimdi bahsettiği IMF Dünya Bankası’nın yıllık toplantıları var. Biz Amerika’ya gittik, Lehman Brothers iflas etti.
Yani o küresel krizin 2008 küresel krizin başladığı dönemde ben oradaydım. Ve ondan sonra da G20’de Türkiye’yi temsil eden iki kişiden bir İbrahim Çanakçı vardı. Değerli hazine müsteşarımız o zaman. O hazineyi ben de Merkez Bankası’nı temsil ediyordum. Dolayısıyla o G20’deki bütün çalışmaları katılma imkanım oldu.
Şöyle bir şey kazandırıyor bu, bir yanımda Janet Yellen oturuyordu mesela. O zaman Merkez Bankası başkan yardımcısıydı. G20’de ben her yardımcısıydı pardon. Janet Yellen şimdiki bakan o zaman Merkez Bankası başkanıydı. Onun yanında Lail Brainard oturuyordu. O da şimdi Federal Reserve’ın ikinci başkanı. Hani Christine Lagarde o zaman Fransa Maliye Bakanı aynı çalışma grubunda bulunduk filan. Hani böyle bir şeyim oldu, yakın gözlem yapma imkanım oldu.
Şimdi bu mesela şey gelecek olursak… İbrahim Hoca’m çok özledim. Estağfurullah. Lafınızı daha sonra bölmemek için tam geldiğiniz yerde bir reklam ara seveyim. Sonra siz 2008 tecrübesini bize aktarın o gözlerle beraber. Yara değil mi? İbrahim Hoca’m lafınızı kesmiştim.
Amerika’daki toplantı, sağınızda Janet Yellen oturuyor. Orada Christine Lagarde oturuyor. Ortada siz şanslı bir pozisyon. Devam edin. Şimdi o dönemde yine bu büyük durgunluk endişesi, finansal sistemin çökmesi, kredi mekanizmasının tamamen durması… Bunu aşmak için biliyorsunuz bir parasal genişleme başladı. Bernanke Heri Popper oldu.
Evet, ilk parasal genişleme, o zaman 800 milyar dolar da Amerikan Merkez Bankası’nın bilançosu 4,5 trilyon dolara çıktı. O zaman ama enflasyon olmadı. Şimdi 4,5’tan 8’e çıkınca enflasyon patladı. Yani %400 artarken enflasyon yok, %100 artarken enflasyon var. Neden diye bir kere bunu tartışmak lazım. Bir, ikincisi, buna cevap verebilmek için enflasyonun niteliğine bakmak lazım. İki, üçüncüsü, Ceyhun Hoca önemli bir şeye işaret etti. Yani para politikasıyla önleyebileceğiniz enflasyon var, önleyemeyeceğiniz enflasyon var. Bir de ona değinmek lazım. Üç, ben kısa kısa bunlara müsaade edersiniz. Şimdi şey yapayım. Şimdi birincisi… Gösterebilir miyiz sayıda? Yok yok hayır onu biraz sonra bu ne oldu yani gelişmiş ülkelerde enflasyon nasıl olduğu ile ilgili onu şey yapacağız, rica edeceğim. Şimdi birincisi… Aslına bakacak olursanız parasal genişlemeyle her zaman enflasyon yaratmak mümkündür. Fakat bizim iktisatçıların çok sevdiğimiz bir kavram vardır. Bunu da böyle sihirli bir kavram olarak her yerde kullanırız. Seteris paribus, latince bir ifade. Diğer her şey aynı kalmak koşuluyla demektir. Şimdi o dönemde bu küreselleşmenin güçlenmesiyle, şimdi küresel değer zincirleri, küresel üretim zincirleri deniyor ya, Çin’de, Hindistan’da, Endonezya’da, Malezya’da, Güney Afrika’da, Brezilya’da, Türkiye’de, Filipinler’de, Mısır’da o kadar çok yeni üretim faktörü devreye girdi ki ucuz emek ve çok düşük kar marjları ile çalışmaya razı olan işletmeler, devletlerin desteklediği yatırım ortamları ve bunun neticesinde bu ülkelerden, gelişen piyasa ekonomileri denilen bu ülkelerden dünyanın geri kalanına dezenflasyon pompalandı. Yani bir taraftan Amerikan Merkez Bankası para pompaladı. Diğer taraftan bu ülkeler, başta Çin ve Hindistan olmak üzere ucuzluk pompaladı dünyanın geri kalanına. Bu son dönemde ise, işte yine Ceyhun Hoca demin bahsetti ya, bu üretim zincirleri parçalanınca, tedarik zincirlerinde aksamalar olunca, o bildiğimiz anlamda küreselleşme işlemeyince, ucuz üreten fabrikalar kapanınca, bu böyle oldu.
Ama çok önemli bir fark var. 2008’de sadece parasal genişleme vardı. Bu sefer mali genişleme yani devletlerin, demin sizin söylediğiniz gibi vatandaşın cebine para koyması işi her şeyi değiştirdi. Neden? Çünkü Merkez Bankası ne yapıyor şimdi para bastığı zaman? Borçlanmanın maliyetini düşürüyor.
Şimdi borçlanmanın maliyetini düşürebilirsiniz de, ben gelecekle ilgili korkuyorsam endişem varsa, geleceği çok karanlık görüyorsam siz bana ne kadar ucuz verseniz de parayı almaya bilirim. Ya da alsam da onunla yatırım yapmam, başka iş yaparım. Nitekim de Merkez Bankaları parayı veriyordu, para akşamına Merkez Bankalarına geri dönüyordu. Bunu önlemek için de o zaman ceza faizini uygulamaya başladı gelişmiş ülkelerin Merkez Bankası. Para geri dönüyor, harcayın kardeşim bu parayı diye. Ama bu sefer vatandaşın cebine doğrudan para koydular. Ne kadar para koydular? Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük buhrandan bugüne kadar yaptığı toplam mali genişlemeye denk bir mali genişleme yaptı. %27.4 gayrı sahip yurtçağı aslan Amerika Birleşik Devletleri için. Tabii, yani Avrupa Birliği de yaptı. Yani devlet gibi olan bütün devletler yaptı, yapmaları da lazımdı.
Yani yapmaları da lazımdı. Çünkü devlet, kamu düzenini sağlamak için aynı zamanda da kendisine meşruiyet sağlayan vatandaşlarının yaşam özgürlüğünü, en önemlisi korumak için ne gerekirse yapmalıydı, yaptılar. Şimdi mali genişleme, yani cebinize para koydukları zaman bu ben faizleri düşürdüm demeye benzemiyor.
Bu parayı harcıyorsunuz. Nitekim de bu para harcandı. En önemli fark daha önceki krizlerde bu kadar bizim enflasyon görmememizle, şimdi bu kadar enflasyon görmemiz arasındaki en önemli fark, birincisi dediğim gibi bu tedarik zincirleriyle ilgili problem, arz yönlü faktörler. İkincisi de bu maliye politikasının devreye girmesi. Şimdi şu bir numaralı grafiği alabiliriz şeye.
Bu anlattığım hikaye bu grafikte daha iyi, daha net bir şekilde görülüyor. Bu göreceğimiz grafik Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüketici enflasyonu. Ne zamandan beri? 1991’den beri. Yani 30 yıllık. 30 yıllık. 1991’den 2021’e kadar zaman zaman düşmüş, zaman zaman çıkmış ama görüyorsunuz zaten grafikte ki sol eksendeki rakamlardan da ortalaması %2.3.
Şimdi bu tabii Amerikan Merkez Bankası’nın büyük bir güvenilirlik kazanmasına sebep oluyor. Bu çok önemli. Hani sizinle bir program yapmıştık burada. Kurun ilk hareket etmeye başladığı zaman. Öngörülebilirsiniz. Orada hatırlarsanız aynen bunu söylemiştik. Lite kim işte şu anda bunu görüyoruz ama bakın son dönemde iş zıvanadan çıkmış. Şimdi şöyle bir iddia var. Ya kardeşim bu enflasyon dediğimiz şey arz yönlü faktörlerden kaynaklanıyor.
E arz yönlü faktörlerden kaynaklanıyorsa enflasyon, petrolün fiyatı, doğal gazın fiyatı artıyorsa ya da tarım ürünlerinin fiyatı artıyorsa Ukrayna’daki savaş yüzünden. Merkez Bankası faiz artırsa ne olacak, artırmasa ne olacak? Aslında Türkiye’nin yaptığı çok da yanlış değil. Artırsan ne olacak ki faizi? Faiz artırdın diye petrol fiyatı mı düşecek? Böyle biliyorsunuz düşünce var. Bu doğru değil. Değil mi? Değil. Neden doğru değil? Çünkü enflasyon bir anda oluşmuyor.
Bu arz yönlü şokların yani üretimde çeşitli sebeplerle kısıntıya gidilmesi, üretimin düşmesi, azalması, üretim maliyetinin artması gibi şeyler normalde bir seferlik fiyat artışına sebep olur. Yani bir sefer artar fiyatlar ondan sonra öyle devam eder. Şimdi enflasyon biliyorsunuz bir değişime ölçüyor. Yani fiyatlar bir önceki döneme göre arttı mı azaldı mı? Dolayısıyla diyelim ki petrol 50 dolardan 90 dolara çıktı, enflasyon oldu. Ondan sonra hep 90 dolarda kaldı, enflasyon sıfır oldu. Bu konuyu biz vakti zamanında şu anda da hükumette yönetici pozisyonda olan insanlarla iletişimini yapmaya ben çok çalıştım Merkez Bankası’na çalışırken.
Çünkü onlarda şöyle bir düşünce vardı. Fayız artınca, faiz yüksek olunca üretim maliyeti de artmıyor mu? Üretim maliyeti artınca ne oluyor? Bu üreticiler daha yüksek fiyattan satıyorlar. Bu da enflasyona yol açıyor.
Yeni bir kabulleri var. Yanlış bu da yanlış tabi. Şu örneği verdim. Dedim ki düşün ki enflasyon, faiz %70 olsun. Dolayısıyla o %70’lik faizden kaynaklanan ilave maliyeti üretici fiyatına yansıtmış olsun. Hani o dediğimi de kabul edelim. Her zaman böyle de olmaz ama onu da kabul edelim. Ertesi yıl yine %70 olsun faiz. Geçen yıla göre fiyatını hiç artmaması lazım. Demek ki enflasyon, faiz neticesinde ortaya çıkar tezi bu örnekler alışılıyor. Enflasyon olmaz o işte. Bir seferlik fiyat artışı olur. Ama ondan sonra ne oluyor bu arz yönlü şoklarda bir seferlik fiyat artışı? Merkez Bankası, ben kardeşim ciddi bir kurumum. Bana da fiyat istikrarını sağlamak görevi verildi. Vatandaşın cebindeki paranın deyim yerindeyse namusu bana emanet.
Ben bu paranın itibarını korumak zorundayım der ve ona göre politikalarını oluşturursa bir seferlik fiyat artışı zaman içerisinde yavaş yavaş azalır ve devreden çıkar. Şu anda mesela Amerika Birleşim Devletleri’nde olduğu gibi. İkinci el otomobillerin ve kamyonların yıllık enflasyonu bir ara kaç olmuştu hatırlıyor musunuz?
Bu çok konuşulduğu için soruyorum. Yüzde 70 olmuştu. İkinci el otomobilinin fiyatı Türkiye’de de öyleydi ya. Şu anda kaç? Şu anda yüzde 5. Neden? Çünkü arz yönlü faktörler devreden çıktı artık. Bu kalıcılık arz etmez. Ama Merkez Bankası üzerine düşen sorumluluğu yapmazsa para politikasını doğru şekillendirmezse ne olur?
Enflasyon uzun süre yüksek seyredince bu maliyetlerin yani fiyata artan şeyleri üretimde kullanan üreticiler bunu fiyatlarına yansıtmaya başlar. Yani petrolün fiyatı arttı. Biz bunu doğrudan nerede görürüz? Pompada görürüz. Pompada akaryakıt fiyatları artar. Bu doğrudan ve birincil bir etkidir.
Sonra? Sonra şey artar. Mesela taşımacılık maliyeti artar. Taşımacılık maliyeti arttığı için taşınan malların da fiyatı artmaya başlar. Buna ikincil etki diyoruz. Ama bir de dolaylı etkiler vardır. O ne? İbrahim Turhan çalıştığı iş yerine gider.
Yani kardeşim her şeyin fiyatı artıyor görmüyor musunuz? Ben de ücretime zam istiyorum. Ya da aslında doğrudan doğruya bunlarla muhatap olmayan, bunları üretim girdisi olarak kullanmayan başka bir işletme. Ya ne yapayım her şeyin fiyatı arttı ben de fiyatımı arttırmak zorundayım der. Ya da mal sahibi olan, bir gayrimenkul sahibi olan ya benim maliyetim arttı ben de kiramı arttırmak istiyorum der. Buna da dolaylı etkileriz.
İşte merkez bankaları, arz yönlü şokların doğrudan ve birincil etkilerini önleyemez ama ikincil etkilerini sınırlar, dolaylı etkilerini de tamamen ortadan kaldırır. Nasıl kalkar dolaylı etki ortadan? İşte para politikasını sıkarak, toplam talebin uyum göstermesini önleyerek. Şimdi bir malın fiyatı arttı. Sizin normalde yapacağınız iki şey var. Bir dersiniz ki ya bunun fiyatı çok arttı, benim gelirim o kadar artmadı, tüketimimi ben biraz azaltayım. Ya da ama sizinle geliriniz aynı miktarda artarsa aynı miktarda tüketmeye devam edersiniz. O da sürekli fiyatını arttırmaya başlar.
Şimdi bu bahsettiğim sebepten dolayı gelişmiş ülkelerin bile kendi aralarında enflasyon davranışlarında farklılık var. Mesela iki numaralı grafiğe bakacak olursak orada Amerika Birleşik Devletleri’nde ne olmuş? Kırmızı çizgi, bu çekirdek enflasyon bu arada.
Enerji yok. Çekirdek enflasyon ne demek? Çekirdek enflasyon şu, enflasyondan enerjiyi çıkarıyorsunuz, gıdayı çıkarıyorsunuz, bir de vergileri çıkarıyorsunuz. Niye? Çünkü bunlar taleple doğrudan ilgili şeyler değil. Bu bahsettiğimiz arz yönünü şoklarla en yakından alakalı kalemler. Bunu çıkardığınız zaman bakın Amerika Birleşik Devletleri’nde görüyor musunuz? Bunlar olmadan bile enflasyon çok yüksek.
Onun için Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası, doğru düzgün bir merkez bankası olduğu için, bağımsız bir merkez bankası olduğu için gereğini yapıyor, yapmaya da devam edecek. Bu önümüzdeki toplantıda dördün üstüne çıkaracaklar faizi, önümüzdeki yıl da beşin üstüne çıkaracaklar muhtemelen. Oraya doğru gidiyor. Herhalde beklenti 2023’te enflasyon faizin 5-6’da dengelenmesi. Enflasyon düşecek tabii. Enflasyon altıya faizinde beşe doğru. Enflasyon, önümüzdeki yıl enflasyon faizin altında kalacak. Faiz enflasyon üstüne çıkacak Amerika Birleşik Devletleri’de. Beklenti işte öyle yani. Evet. Avrupa Birliği’ne bakın, bu Avrupa Birliği Euro bölgesi mavi çizgiyle gördüğümüz, orada farkındaysanız daha düşük.
Neden? Şimdi bu işte savaştan falan bahsediyoruz ya, bu savaş dolayısıyla enerji ve gıda fiyatlarındaki artış Euro bölgesini daha fazla etkiliyor. Dolayısıyla onları çıkardığın zaman orada çekirdek enflasyon o kadar yüksek değil. Orada enflasyonu yüksek hale getiren ne peki Avrupa bölgesinde ücret artışları başladı. Yani orada tabii Avrupa Birliği’nde emek daha örgütlü biliyorsunuz. Dolayısıyla emekçiler Avrupa’ya yolunuz düştüyse bilirsiniz. İşte her yerde grevler var, havaalanları çalışmıyor, komu hizmetleri çalışmıyor vesaire. Şimdi dolayısıyla ücret artışı bu sefer bir sonraki dönem üretim maliyetlerindeki artış sebebiyle enflasyonu besleyecek bir şey. Onun için Avrupa Birliği Merkez Bankası da yani Avrupa Merkez Bankası da faizleri artırmaya başladı. 75 bas puan artırmışlardı. Bir 75 daha geliyor bu perşembe günü. Arkasından muhtemelen şimdi orada ciddi bir sıkıntı var. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri’nde ekonomi hala güçlü, talepte böyle belirgin bir yavaşlama yok. En azından hizmet sektöründe, hizmetler sektöründe harcamalar artmaya devam ediyor reel olarak da. Ücretler de artıyor ama Avrupa Birliği’nde durum böyle değil. En altta gördüğümüz de Japonya. Japonya’daki şekirdeki enflasyon bakın ikinin altında. Çünkü Japonya çok uzun süre dezenflasyon sorunu yaşadı.
Orada işte nüfusun etkisi var, Çin’e çok yakın olmanın, Kore’ye çok yakın olmanın etkisi var vesaire. Şimdi dolayısıyla önümüzdeki dönem bu gelişmiş ülkelerde bunların arasında da enflasyonda bir farklaşma görülmesi çok kuvvetle muhtemel.
Son olarak bir de dünya enflasyon liginde nedir vaziyet? Yani enflasyonun en yüksek olan ülkeler, bakın burada gördüğümüz gibi çekirdek enflasyonlar işte 7, 5, 2 civarında.
O da 3 numaralı grafiyemiz. Yine arkadaşlar da rica etsek 3 numaralı grafiği gösterirlerse. Bu da dünya enflasyon ligi. Geçen en son ay verisi ve ondan bir önceki ay verisi.
En yüksek Zimbabve’de oradan 280. En son ay Lübnan’da %142 galiba. 144. Su’dan Venezuela Türkiye geliyor ondan sonra Arjantin’in Türkiye’nin altına düştü.
Biz 83.5’a çıkınca, tüketici fiyat enflasyonu Türkiye Estatistik Kurumu’nun açıkladığı. Yani ben her halükarda resmi, istatistik verilerini kullanıyorum ki devletin açıkladığı veri bu. O çerçevede konuşursak daha sağlıklı olur diye düşünüyorum. Dolayısıyla toparlayacak olursak dünyada enflasyon ve burada ülkelerin bir kısmı Merkez Bankaları görevini yapıyorsa bu enflasyonu kontrol altına alıyorlar. Dediğim gibi birincil etkilerini değil ama ikincil ve dolaylı etkilerini önlemek mümkün. Doğru düzgün Merkez Bankaları bunu yapıyor. Merkez Bankası şöyle bir örnekle sözümü bağlayayım.
Vatandaşı şey gibi düşünün. Pahalılıkla maç yapıyorsunuz vatandaş olarak. Karşınızda zamlar var, fiyat artışları var, hayat pahalılığı var, maç yapıyorsunuz. Kaleciniz Merkez Bankası’dır. Çünkü Merkez Bankası gelen topları çıkarır.
Merkez Bankası kaleyi boş bırakırsa çekilen her şut vatandaşın kalesine gol olur Fatih Bey. Biz şu anda golmuyoruz yani. Bizim Merkez Bankası kaleyi boş mu bıraktı? Yani pek ortalarda görünmüyor. Yani olduğu zaman da genellikle faiz indirmek. Yani gağılsaydı hayretin gibi bir kalecimiz vardı.
Bize bir mustere la. Mustere vardı ama onu sattılar gitti adamcağız. Mustere almış en azından mustere değilse bile. Ali Hocam. Aynı yerden devam edelim. Dünya böyleyken Türkiye niye dünyadan farklı hareket ediyor? Yani daha doğrusu bu tepedeki ülkelerin dünyadan farklı. Niye onlardaki diğer ülkelerin 10, 20, 30, 40, 50 katı? Aslında önce Ejder hocam konuşmasını başına söyledi. Yani biz büyümeyi ön plana çıkartarak, enflasyonu ya büyüme hedefini gerçekleştirebilmek ya da yakalayabilmek anlamında enflasyonu bir anlamda. Kontrol dışı demeyelim ama enflasyondaki o etkiyi biraz daha töler ettik. Ama dünya tarafında da enflasyonu… Burada bir şey soracağım. Türkiye daha önceki dönemlerde yani 2006’da, 2005’te, 2007’de, 2013’te, 2008’de bir tek büyümedik. Biz onun dışında hep büyüdük. Hatta bunlarda hep iktidar kanadı, rekor büyüme. Çin’den sonra en çok büyüyen ülkeyiz. 7 büyüdük, 6 büyüdük, 5 büyüdük, çift tane büyüme. Yine öyle. Sloweniden sonra ikinci çeyrek. Hayır şimdi o zaman enflasyon yoktu. Vardı da bu kadar değil. Bu kadar yoktu yine. 6 idi, 5 idi, 7 idi, en fazla 9 oldu galiba değil mi İbrahim bey? Evet. Şimdi %100’e yakın. Aslında çok enteresan bir finansal laboratuvar ortamı olduğunu düşünüyorum ben. Hatta bunu şöyle demek lazım, biraz daha indirgeyeceksek.
Yolda gelirken düşündüm hani bugünkü konjonktüre nasıl bir ifade vermek gerekir diye. Doğru mu yanlış bilmiyorum ama sanki ebilenlerin ekonomisi gibi bir yere doğru evriliyoruz. Yani alabilenlerin, yapabilenlerin, erişebilenlerin böyle bir garip bir şeye doğru gidiyoruz. Yapıya doğru gidiyoruz. O yüzden enteresan bir finansal laboratuvar ortamı. Şimdi burada konuşuyoruz. Türkiye ve dünya mı? Hem Türkiye hem dünya bence ama Türkiye biraz daha bu anlamda ayrışıyor.
Şöyle ilginç bir durum. Sonuçta biz şirketlerin yapılana baktığımız zaman finansman politikalarında o günkü koşullarda şirketler en ömgün koşullarda finansmanı nerede yakalayabiliyorlarsa ona göre yatırım politikalarını şekillendiriyorlar. Şimdi şöyle bir durumla karşı karşıyayız. Burada IMF’in beklentileri var. Piyasa katılımcıları anketi sonuçları var.
Örneğin 2022 beklentisi enflasyon açısından söylüyorum. Yüzde 73. Piyasa katılımcılarına da yüzde 68 yıl sonu. 2023 her iki tarafta da yüzde 37. 2024 yüzde 21. Dolayısıyla önümüzdeki dönem enflasyonist bir ortam.
Ama diğer taraftan eğer biz herhangi bir ürünün fiyatının bu ölçekte ilerleyen dönemlerde artacağını varsayıyorsak bunların da gerçek olduğunu varsayalım. Diğer taraftan bu ürünü elde edebilme noktasında da finansman koşullarına bakmak lazım.
Mesela şu anda ticari kredi faizleri ben BDDK’dan aldım. Yüzde 18.72. Pardon Merkez Bankası’ndan aldım. 18.72. Aslında ben bu ürünü satın alabilme noktasında enteresan bir şekilde bu ürünün de fiyatını artacağını biliyorsam gelecek dönemlerde. Kredi alıp almak çok normalde. Yüzde 18’lik bir maliyete katlanarak bu ürünü satın alabilirim. Bu bana inanılmaz bir alitras imkanı sağlıyor. O yüzden ebilenlerin ekonomisi dedim. Ama yapamıyorum.
Bunu hatta arada da söylemiştim. Bu şey gibi hava çok sıcak, bir havuz var, musluklar açık sonuna kadar ama su yok içeriye giren. Şimdi suyu bıraksanız bu seferde her yer taşıyacak belki de bu enflasyonist de ortaya. Yani bu enflasyonu bile çok ciddi anlamda arttıracak. Böyle bir ikilemle karşı karşıyayız. Türkiye’de şu anda faizler düşük ancak kredi yok. Erişen yok. Bu tabii şöyle bir problemi de beraberinde getiriyor. Özellikle real sektör tarafına baktığımız zaman biraz onların da rakamlarını ben vermek istiyorum. Şimdi bizde özellikle COBI tarafı son derece önemli. Hatta son belirekal verilerine baktığımız zaman, Ağustos 2022, COBI tarafına kullanılan kredilerin yüzde 32’sini mikro işletmeler kullanmış. Yüzde 34’ünü küçük işletmeler kullanmış. Yüzde 34’ünü orta büyüttükçe işletmeler kullanmış. Neden kullandıklarının sorusunun yanıtını bu sefer dönüyoruz Merkez Bankası’nın sektör bilançolarına. Çünkü sektör bilançolarına baktığımız zaman aslında Türkiye’de banka kredilerinin toplam yabancı kaynaklar içerisindeki payı yüzde 50’lere yakın, yüzde 42 civarında.
Dolayısıyla bizde şirketler özellikle işletme sermayesi ihtiyacı noktasına yani alacaklarını tahsil edemediği noktada, stok yapmak zorundaysa ya da tedarikçilerin vakitinden daha önce ödeme istiyorsa mutlaka bir işletme sermayesi ihtiyacı duyuyorlar. Ve ortalama da bu 90 gün gibi. Dolayısıyla bunu kompans edebilme noktasında sermaye piyasaları tarafında, bono tarafı çalışmayınca doğal olarak dönüyorlar banka kredilerine.
Banka kredilerine dönüyorlar ama o tarafta da dediğim gibi bugünkü konjonktür neredeyse hiç kredinin kullanılmadığı bir yapıya geliyor. Hatta bir rakam daha vereyim birkaç rakam. Kobi kredilerinin Temmuz’daki büyümesi yüzde 2. Şimdi bu kadar ihtiyacın olduğu bir ortamda neredeyse hiç büyümemiş. Niye büyümüyor? Ağustos’ta yüzde 5. Niye büyümüyor sorusunu yanıtını biraz daha geçmişe bakarak görmek lazım. Çünkü mikroektyadi tedbirler kapsamında özellikle Ağustos 2022’de yürürlüğe giren bu kredilerin işte yüzde 30’u miktarının muzam karşılık olarak ayrılması bence belirli bir unsurlardan bir tanesiydi. Yanlış hatırlamıyorsam bu Nisan’da yüzde 10’da Haziran’da yüzde 20’ye çıktı.
Sonra da Ağustos’ta yüzde 30’a geldi. Peki şimdi siyasetçiler sürekli olarak işte faizler düştü kredi kullansın sanayicisi önüne açıyoruz falan diyor bu doğru değil mi yani? Rakamlara baktığımız zaman erişebilenlerin sayısının bir haliyle az olduğunu söyleyebiliriz. Bu anlamda. Düşük faizli krediye erişim yok. Bankalar çünkü vermek mi istemiyor? Çünkü bankalar açısından daha maliyettir. Çünkü verilen kredinin yüzde 30’u kadar bu sefer tahvil almak zoruna kalıyorlar. Bu da tabi doğal olarak onların açısından bakıldığında.
Yani yasak. Vermeleri yasak belli. Sorun haline geliyor. Belirli şartları taşımayanlar kredi alamıyor zaten. Yasak yani. Şöyle bir durum da var ilerleyen. İhlacat yapacak. İhlacat geliri yüzde 40’ünü bozduracak. Aldığı krediyi istediği şekilde kullanamayacak. Yani ham madde yatırımı yapamayacak. Belki burada tabi düzenlemelerin amacı şirketlerin stok yapmasını engellemek olabilir. Ya da dövize dönmesini engellemek olabilir. Bunun altıda olduğu gibi ama nihayetinde bizde özellikle küçük işletmelerin ciddi anlamda işletme sermayesi ihtiyacı duyduklarını ve geçmişten gelen alışkanlıklar kapsamında da krediye bağımlı olduklarının altını özellikle çizmek gerekiyor. Peki hocam. Burada bir şey söyleyeceğim. Özür dilerim. Şimdi bizim şirketlerimizin krediye ihtiyacı var falan doğru. İşleme sermesiyeti var doğru. Ama ben bakıyorum bizim şirketlerimizden maşallah bütün patronlarının hepsinin işte adam öbür tarafta krediye ihtiyacın var bir men ediyor. Bir tarafta gidiyorsun adamın 40 metre yatı var. Hepsi de en lüks araba neyse ona biliyor. Belki de pek de beklenti şu da olabilir. Yani böyle bir beklenti var mıdır yok mu bilmek zor ama belki şu olabilir. Yani biz bugüne kadar şirket yöneticilerine patronlara sahiplerine çok ciddi anlamda imkanlar sağladık. Özellikle 2016’ta KGF kapsamında 220 milyardı galiba yanlış hatırlamıyorsam bir kredi kullanımı sağladık ama sonra bunlar ya döviz mevduata gitti ya dediğiniz gibi şahsi varlık alımlarına doğru döndü.
Özellikle şirketlerin arsa gayrimenkul alımları o dönemde bir hayli fazlaydı. Şimdi madem ki biz geçmişte böyle bir şey yaptık iyilik yaptık şimdi de bu sefer nakde sıkışan ama şahsi varlığı olan şirketler bu nakit sıkışıklığının şahsi varlıklarını satarak şirkete sermaye olarak eklesinler gibi beklenti olabilir ama. Bu küresel durgunluk döneminde.
Yani böyle bir beklentim işte evet o yüzden erişebilenler yani o yüzden zor yani böyle bir ürvi beklenti olabilir ama onun kolay olmadığını söylemek lazım. Ama diğer taraftan şirketten özellikle dediğim gibi finansmana erişim kanalları gitgide daha da zor hale geliyor. Ama kolay bıraksanız mesela şu anda konut kredileri yüzde yirmilerde düşünsenize konut fiyatları geçen sene yüzde 200 liraya yakın oranda artmış. Arttı ama bu sene durdu artış.
Durdu ama sonuçta kredi erişim konut satışlarının yüzde 40 özellikle ipotekli satışlarda yüzde 40 azaldığını görüyoruz. Eğer bu oranlarda erişebilme imkanı sağlasanız o artışın yeniden devam edeceğini söyleyebiliriz. O yüzden böyle enteresan garip bir ikilem içerisinde girildiğini düşünüyorum. Bir yandan hani o imkanı sağlasanız bu sefer talep tarafında bir enflasyonu seyredecek.
Bankalar için risk yani sonuçta önümüzde banka ekonomik araştırmalar birbirine soruyor önümüzdeki yıl için faiz beklentiniz nedir. Herkes şey diyor bekliyor bir noktada bu irrasyonel politikadan geri dönülecek. Bankaların mesela 2023 sonu politika faizi beklentisi mesela ben bakıyorum işte gelen outlook raporlarına vesaire falan. Yüzde 35 yüzde 40 beklenti var yani hakikaten bir noktada geri dönüleceğini düşünüyorlar. Şimdi 2023 sonunda yüzde 40 faiz bekliyorsanız politika faizi e tabii ki özen bank olarak da vermezsiniz şu anda yani.
Vermem iyi vermeyi tercih ediyor ama bir yandan da şirketlerin de ciddi yandan da böyle bir ikilem içerisinde kaldığını. Finansal anlamda varlıklarını devam ettirmede zorlandıklarını söyleyebiliriz. Bu tabii nakit akış problemi yaratıyor. Çünkü bizde özellikle ihracat firmalar tarafına baktığımız zaman. İtaylatın yüzde 80’nin ara madde olduğu bir ortamda ve sizin özellikle ara madde tarafında tamamen neredeyse.
Yüz yıllık ihracat yapmak için 80 yıllık ithalat yapmak gerektiği bir ortamda. Sürekli olarak dışarıdan bir ürün tedarik edecekseniz burada mutlaka ve mutlaka nakit akışınızın güçlü ve sürdürülebilir olması gerekiyor. O yüzden böyle enteresan birbirini kitleyen bir durum ortaya çıkmış. Peki hocam şimdi o zaman ilginç bir şey daha doğrusu değişik bir durum var mesela şimdi. Faiz kur dengesi diye bir şey var yani faizleri Türkiye’de kurların arttığını hep gördük. Ancak Merkez Bankası’nın son faiz indirimi’nde kurlar kıpırdamadı bile. Yani işte dolar 18.55’ti işte 56 oldu ama 19 olmadı ki beklenti artar diye. Niye artmıyor peki o zaman? Kur niye artmıyor faiz düştüğü halde? Tabii kurda özellikle kur korumalı mevzuatın bir etkisi var ama burada mesela ne yapıyor iş firmalar? İracat bedeninin yüzde 40’ını yatırıyor ama aynı anda tekrardan ihtiyacı varsa… Alıyor.
İhtiyacını da kullanıyor alıyor ama o miktarın da ben burada bir dengeleci rol olduğunu düşünüyorum ama burada en büyük bence problem. Bu özellikle kur korumalı da çıkışın nasıl bir stratejiyle olup olmayacağı onu şimdiden kestirmek zor herhalde. Kim alacak yani doları? Kimde para var ki dolar alacak? Yani şöyle yurtdışı yatırımcı yabancı yatırımcı olabilir ama yabancı yatırımcı kalmadı gibi bir şey. O yüzden alıp çıkmıyor zaten. Alamıyor yani o daha iyi bir şey.
Yani firmalar alamıyorlar, işletmeler alamıyorlar, firmalar alamıyorlar yani bir hane haltları olabilir bir miktar yani. O da işte onun da en azından dolar sayıda. Cekilin o da hocam. Dolar yaratak engelde yiyemişim. Merkez Bankası faizinin hane haltlarıyla bir alakası yok ki. Yani Merkez Bankası faizi şu andaki şu sistemde, içinde bulunmuş sistemde artık finansal sistemde bir belirleyici olma özelliğini kaybetti işte.
Yani Ali Hoca’nın demin bahsettiği sistem. Yani şimdi öyle bir şey var ki. Şimdi ben diyelim ki bir şeyin fiyatını kalemin fiyatını düşürüyorum. Niye düşürürüm kalemin fiyatını? Kalem daha çok alınsın diye. Şimdi biz faizi düşürüyoruz ama kredi vermeyi zorlaştıracak önlemler alıyoruz aynı anda. Bir kafa karışıklığı olduğu kesin.
Hani şöyle iddialar var bazen hani ben farklı ortamlarda da çünkü bu düşünceleri ifade ettiğim zaman. Ya diyorlar niye öyle diyorsun? Aslında çok basit. Faizi düşürüyorlar çünkü bu faizle işte üretim yapılsın, yatırım yapılsın. Demin Ali Hoca da söyledi ya döviz almasın insanlar diye.
Şimdi hani gerçekten bir işletme yani bir üretici bir işletme kendi risklerini ortadan kaldırmak dışında bir amaç da zaten döviz almaz ki Türkiye’de. Tabii tabii. O zaman şeyi kapatır fabrikasını kapatır yani fabrika çalışıyorsa ama şuna düşünmek lazım. Türkiye’nin en fazla yaptığı ithalat ne? Yani biz en fazla hangi kalemlerde ithalat yapıyoruz?
Ticaret Bakanlığı’nın web sitesinde Türkiye Estatistik Kurumu’nun verilerinde buna ulaşmak mümkün. Ne ithal ediyoruz biz? Mesela demirçelik ithal ediyoruz. Eee etmeyecek miyiz demirçelik ithalat? Yani hani kardeşim ben size kredi vermiyorum dediği zaman insanlar demirçelik ithal etmezse üretim yapamaz. Bakır ithal ediyoruz. Alüminyum ithal ediyoruz. Mineral yağlar ve madeni yağlar ithal ediyoruz.
Makine, teçhizat, ekipman ithal ediyoruz. Petro kimya ürünleri ithal ediyoruz. 15 milyar dolarlık petro kimya ürünü ithal etmişiz. Yani şimdi bunu önlemenin yolu var mı? Yok. Dolayısıyla bu bence üzerinde çok iyi düşünülmemiş. Böyle bir stratejik planlama mantığıyla yaklaşılmamış bir şey. Yani işte hani ebilenler diyorsun ya Ali hocam. Desinler ekonomisi de diyebiliriz yani. Hatta ben şöyle bir örnek verebilirim kendi arkadaşımdan hareketle. 92 ülkeye ihracat yapıyorlar. Çok da özellikle mutfak beyaz eşya, plastik beyaz eşya ihracatçısı. İyi bir ciro ve büyüklüğe de sahip 92 ülke ve girdiği ülkelerde çok uzun vadeli kontratlarla iş yapıyorlar. İşte 3 yıl 5 yıl gibi çünkü oradaki yaygın perakendayla çalışıyorlar.
Yani de düşünsenize siz burada üreticisiniz ve dünyanın pek çok ülkesinde çok uzun vadeli kontratlarla bir takım tahitlerde bulunmuşsunuz. Sürekli olarak ben size mal üreteceğim şeklinde ama plastik olduğu için ve bunların da ham maddesi tamamen neredeyse dışarıdan geldiği için. Mecbursunuz dışarıdan getirip üretip çarkı çevirip onu dışarıya göndermeye. Dolayısıyla burada nakit akışlarını sürekli olarak devamlarını sağlamanız lazım. Araya koyduğunuz her bir bariyer beraberin o üretim süreçlerini aksatıyor. Haa sermaye kuvvetliyse nakit ihtiyacı asla devam ediyor ama değilse ki Türkiye’deki çoğu işletme bu şansı yakalaması zor o zaman bir noktada kalıyor. Çünkü Türkiye’den işte tekstil diyoruz en önemli ihracat tarafı ama muhtemelen büyük üreticiler devam edecek ama onlara iş yapan alttaki üreticilerin çoğunun bu tür nakit ihtiyaçlarından kaynaklı işletme sermayesi noktasında bir sıkıntıyla karşı karşıya kalabileceğini söylemek herhalde yanlış olmaz.
İşin özeti kredi olmazsa kur artmaz. Yani kur artmıyor neden kur artmıyor? Peki üretim olur mu? Onu göreceğiz. Panay üretiminin %1 arttığını söylemek lazım. Yani şöyle kapasite kullanım oranlarına baktığımız zaman zaten çok uzun vadede %75 düzeyinde kapasite kullanımları. Dolayısıyla aslında şirketlerimiz belli bir noktaya gelmiş durumda. Yavaşlama da bekleniyor zaten. Aynen öyle ek ilave büyüme bu ortamda yani dünyadaki bu ortamda zor. Çünkü bakıyoruz ihracatta bir numaralı ülke Almanya yani dış pazarlar daralırken içerinin aynı ölçüde büyümesi biraz zor. Ama diğer taraftan da tabi büyüyemeyince dolayısıyla sanayi üretim endekseni çok daha düşük düzeyde görebiliyoruz. Yani bu kapasite kullanım oranlarındaki artış durdu tam aksine şimdi negatifi dönebilir diyorsunuz. Çünkü bizim dış pazarlarımıza bakmak lazım. Özel olarak da Almanya burada son derece önemli. Kıta Avrupası son derece önemli. O pazarlardaki her bir durgunluk dolayısıyla siz de etkileyecektir yani. Yani o stakflasyonun bize etki etmemesi mümkün değil ya da recessionun. Zaten o yüzden de yani bu PPK karar metniğine baktığımız zaman da şeyi görüyoruz yani hep işte büyümeye atıf var zaten.
Yani bu şekilde kafalarda herhalde yani PPK neyi nasıl karar alıyor? Maalesef orası biraz şey çok öyle transparent değil. Diğer ülke merkez bankaları gibi maalesef. Belki İbrahim Bey hani daha içinde bulunduğu için daha nasıl karar veriyorlar falan söyleyebilir. Çünkü yani yasada yazılan metne tam olarak uyarak mı karar veriyorlar? Orası tartışmada açıkçası birazcık. Yani 6 kişi var işte bizim paramız. Onları nasıl karar vermelere söylüyoruz öyle karar veriyorlar büyük ihtimalle. Yani yasaya göre en azından işte 1211 sayılı kanuna göre Merkez Bankası kanunu işte orada yazıyor PPK’nın nasıl toplandığı.
Yani işte salçıoğullukla toplanır. Yok işte başkanın iki oy sayılır vesaire. Ama tabii biz çok tutanakları vesaire bilmediğimiz için neye göre tartışarak nasıl karar aldıklarını bilmiyoruz maalesef. Ama metne baktığınız zaman metninde hep şeyi görüyorsunuz. Yani ben çok şaşırıyorum açıkçası. Çünkü yine işte o 1211 sayılı Merkez Bankası kanunu da dördüncü mandi yanlış hatırlamıyorsam. Merkez Bankası’nın web sitesine girerseniz zaten orada en tepede hep yazar. Nereye hangi alt siteye giderseniz gidin Merkez Bankası’nda. Merkez Bankası’nın temel görevi fiyat risklerini sağlamaktır diye. O aynen kanundan alınmış bir cümle yani. Ama karar metnine bir bakıyorsunuz işte karar metninin tamamında şey var. Ne bileyim sanayideki büyüme trendi var. İşte istihdamda ki artışı yakalama beklentisi var. İşte aslında ilk bir iki paragraf böyle küresel stagflasyonu çok güzel tanımlıyor. Benim de altına imzamı atacağım paragraf var. Küresel kısmı çok güzel anlatıyorlar. Fakat iş Türkiye’ye geldiği zaman işte ha bire böyle sadece büyüme ile ilgili atıflar var.
Yani ben hani orada açıkçası şunu anlamakta küçük çekiyorum. Hani sonuçta iktidarında mecliste çoğunluğu var. İsterlerse Merkez Bankası kanunu bir günde değiştirebilirler diye düşünüyorum. Orada en azından metni Merkez Bankası’nın temel görevi enflasyonla mücadele değil veya fiyat risklerini sağlamaktırı kaldırır. Çıkarırım büyümeyi. İşte değil mi sanayideki trendi yakalamak diyebilirsiniz. Metimden bir iki cümle alabilirsiniz orada. Ama aman Ceyhun Hocam yine biz öyle demeyelim de. Yani yapılanla kağıt üzerinde olanla birbiriyle örtüşmüş olur o zaman. Öbür türlü hani enflasyonla mücadele ediyoruz ama bir yandan da etmiyoruz aslında. Neden etmiyoruz? Çünkü orada bir büyüme beklentisi var mütemadiyede. Peki Ceyhun Hocam şimdi bir yandan da enflasyonun önümüzdeki aydan itibaren daha doğrusu aralık ayında düşmeye başlayacağı da söylüyorum. Nasıl düşecek peki? Neye göre düşecek? İşte orada hep böyle konuşulan bazı etkisi var biliyorsunuz. Çünkü enflasyon gerçekten geçen sene 2021 yılında Eylül ayından itibaren dövizdeki artışla beraber çok ciddi şekilde artmaya başladı. Ve tabii o oranlar en azından hiçbir şey yapmasa da iyi Merkez Bankası yani şu an hiçbir şeye dokunmasanız. Tabii dünyada da yani çok ciddi bir savaşla ilgili önemli bir kriz vs. olmazsa düşmesi bekleniyor zaten. Onun hesapları da yapılıyor. Hatta konuşuyorduk da İbrahim Bey’le de işte 10-15 puan belki düşebilir hakikaten de. İki aydı. Çünkü aralık 13.58 geçen sene, ocak 11.10 dolayısıyla 25.
O aylık 3’e düşerse 3-3-6-15-6-11 puan düşebilir yani 9 puan düşebilir yani. İki ayda 25 puan var. Aralık ocakta 5’er puan olsa 3 puan keşke olsa, dükkan sizin Fatih Bey. Aşk olsun aramızda lep olmalı. 85’ten düşse 60’a düşebilir belki. 60’a gelebilir. Zaten 2023 yıl sonu beklentisi en azından yıl sonu beklentisi de yine IMF’nin beklentisi olarak söylüyorum. Yani Merkez Bankası Anketi vs. ama o da 53 civarında dolayısıyla yani çok yüksek bir oran ama en azından bir düşüş olacak. Tabii orada umarım ki şey denmez diye umadım yani. İşte faizi tek haneye düşürdük ve onun sonuçlarında da enflasyon düştü. Denmeyeceğini umayalım yani. Denecektir emin olabilirsiniz. Muhtemelen deneyebilir evet. Bu ben bir grafik daha rica etsem. Tabii ki. Bu tam yeri geldi çünkü bu 4 numaralı. 4 arkadaşlar grafik 4.
Bunun bir şeyi var da hatırası var. 4 arkadaşlar. 18 Ocak’ta bu stüdyoda yine yayındaydık hatta Ali hocam da vardı. Ben o zaman bu grafiyi gösterdim. Evet. Bu grafik 2002’den beri yıllık tüketici enflasyonu aylar itibariyle yüzde kaç olmuş onu gösteriyor. 2002 Ocaktan başlayan bir grafik. O zaman tabii 2022 Ocak’ta bitiyordu o kırmızıyla koyu kalın olan şey. Ocak’ta bitiyor. Ocak’taki enflasyon oyudu. Ondan sonra da o sarıyla gördüğünüz kısmı benim tahminimdi. Ve dedim o tahmin işte temmuz’a kadar gidiyor. Yüzde 70 çıkar bu enflasyon bu şekilde. O zaman tabii bu çok inandırıcı gelmemişti. Stüdyodaki başka bazı konuklar da ya hocam o kadar da değil dediler. Şu anda ne kadar aslında muhafazakar bir tahmin yaptığım anlaşılıyor. Bir de bir şey sormuştunuz siz demin o sorunuza da yanıt olsun diye 5 numaralı grafiği rica edersen.
Çünkü demin bir şey sordunuz ona yanıt vermek imkanı olmadı. Yani bu eskiden böyle değildi bu durum diye. Bakın şimdi bu çekirdek enflasyonu demin yayının başında bahsetti ki yani içinde gıda yok, içinde enerji yok. Yani doğrudan Merkez Bankası’nın para politikasının kontrolü altındaki enflasyonu gösteriyor bu. Şimdi bu grafik yine 2003 yılından başlıyor.
2003 yılından 2011 yılına kadar çekirdek enflasyonun ana eğilimi bakın yeşil okla da onu daha belirli hale getirdi. Aşağıya doğru inmiş. Demek ki biz bir şeyler yapmışız. O dönemde Türkiye’nin en hızlı büyüdüğü dönem aslında bakacak olursanız. Kişi başına milli gelirimizin sürekli arttığı, nefis arttığı filan. Sonra 2012’den itibaren bir başka dönem gelmiş. Böyle o çekirdek enflasyon sekizlerde yatay hale gelmiş. Yani biraz yükselmiş önce ama yatay hale gelmiş. O da işte 2012 ile 2016 arasındaki dönemdir. Sonra tam yükselişin başladığı kırmızı okla görülen yer 2016 Ekim’dir. Hatırlar mısınız 2016 Ekim’de Türkiye’nin CDS primleri ilk kez yükseldi.
Türk parası değer kaybetmeye başladı. Ve o zaman Murat Çetinkaya Merkez Bankası başkanıydı. Onunla böyle bir şey başladı. Kurtağdine yetişme oldu galiba değil mi? Evet hafif hafif bir yetişme başladı. Ondan sonra işte ne olduysa olmuş. Fakat ondan sonra çekirdek enflasyon kopup gitmiş. Ama orada bir düşüş var tedrici bir düşüş var o niye?
O tedrici düşüş dediğiniz şeyi gösteriyor işte 2018-2019 yılında biliyorsunuz bir enflasyon önce çok yükseldi. Ondan sonra bir dönem gerilemişti işte bir takım fiyat kontrolleri başladı. Market baskınları falan filan. Kura müdahale başladı daha sonra o zamanlar biz bu ilk konu tartışılmaya başladığı zaman
Uğur Gürses, Haluk Brümcekçi, Kerim Rota ben böyle bir hesaplama yapmıştık. Merkez Bankası’ndaki rezerv rakamıyla piyasadaki Türk lirası rakamı birbirine tutmuyor. Yani Merkez Bankası’ndan bir şey satılıyor olması gerek diye bir hesaplama yapmıştık. Nitekim daha sonra Sayın Cumhurbaşkanı kendisi de kabul etti. Diğer yetkililer de kabul etti. Bu dönemde evet bir kura müdahale edilmiş ve Merkez Bankası’ndan belirli bir miktar döviz satışı olmuş. O odur ama tabii o süreklilik arz etmiyor işte. Fatih Bey rezerv satarak kuru düşürebilmiş Merkez Bankası dünyada yoktur. Amerika’da yapamaz mı? Amerika tabii böyle bir şey yapmak istemez ama o da istese yapamaz. Yani bakın üç tane örnek vereyim size.
Amerika’nın dolara basma etkisi var ya o özen ya. Ama işte o zaman ne oluyor? Mesela bakın 2008’de çok dolar bastı. Dolar düşmedi. Tam tersine dolara bir talep oluştu. Bunu mesela Rusya, Kırım’ı işgal ettiği zaman 2015’te yine benzer bir problem olmuştu. Ve Rusya yönelik yaptırımlar gündeme geldi. Rus rublesi değer kaybetmeye başladı.
Rusya’da döviz rezervlerine güveniyor. Yani ben dövize müdahale ederim satarım ve bu şeyi durdururum. Yanlış hatırlamıyorsam o dönem 200 milyar dolara yakın bir rezerv sattılar. Ama bir şey olmadı. Sonunda Merkez Bankası faiz arttırmak zorunda kaldı. Ertesi yıl Çin’de aynı şey oldu. Çin Merkez Bankası tabii o dünyada en fazla dolar rezerv tutan şeydir Merkez Bankası 400 milyar dolar sattı.
Yani 400 milyar dolar Türkiye’nin 1 yıllık gayrisafi yurtiçi hastasının yarısından fazla. Bunu satmasına rağmen durduramadı ve yeniden onlar da faiz arttırmak zorunda kaldı. Yani bu rezerv satarak döviz artışını durdurabilmiş Merkez Bankası yok. Son olarak bir de şu 7 ve 8. grafikleri sizinle paylaşmak istiyorum. 7 ve 8 arkadaşlarım. Bu 7 numaralı grafik de sizin sorduğunuz soruya cevap veriyor. Merkez Bankası niye düşürüyor faizi? Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki biz yatırım istiyoruz, üretim istiyoruz, istihdam istiyoruz. Faiz de bunları önlüyor. Biz faizi düşüreceğiz, yatırımlar artacak.
Şimdi bakın bu yine Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarda bulunduğu 2003 ile 2017 arasında o hani şimdi yanlış bir model uygulandı o zaman, bizi kandırdılar diye bir şey var, söylem var. Bazı kesimler tarafından basında bazen görüyorum. O tırnak içinde yüksek faiz döneminde reel yatırımlar ne olmuş?
Bunlar yine Türkiye Statistik Kurumu’nun verilerine dayanarak Merkez Bankası’nın elektronik veri dalıtım sisteminden herkesin bakabileceği, ulaşabileceği veriler bunlar. Yıllık, bu önce yıllık veri de bakın 2004 ile o faizin yüksek olduğu iddia edilen 2017 arasında reel yatırımlar 3,5 kata yakın artmış. Ondan sonra da düşük faiz döneminde %1,8 artmış. Yani 2017’deki düzeyi ile bu yılki yıl sonu gerçekleşecek olan düzey arasında sadece %1,8 fark var. Bir sonraki grafik bunu biraz daha 8 numaralı grafik çeyrekler bazında yani 3’er aylık dönemler itibariyle gösteriyor. Bakın ama aynı şey yani bu Türkiye ekonomi modelinin yani o faizi düşürelim böylece yatırımlar artsın, istihdam artsın, büyüme artsın denildiği dönemde ne olduğunu gösteriyor. Yani anlaşıldığı kadarıyla amaçlanan sonuç alınmıyor. Yani hani bu faizi düşürmenin bir sürü olumsuz etkisi oluyor.
İşte enflasyon artıyor, işte konut fiyatları artıyor. Yani mesela bakın 2010 ile 2021 arasındaki 11 yılda konut fiyatlarının yıllık artış oranı %15 ortalama. 11 yıllık dönemde. Son 1 yılda 2,5 katına çıktı konut fiyatları. Burada yine Merkez Bankası’nın Ali hocam çok sık da kullanır bunu katıldığımız yayınlarda. Şimdi o varken benim söylemem belki şey gibi olmasın ama. Yani demek ki bak bir işe de yaramıyor. Yani bir şey daha var o da 9 numaralı grafik. Bir düşünce daha vardı biliyorsunuz. Cari açıyı kapatacaktık değil mi? Cari açık kapanacaktı. Biz faizi düşürünce bu şekilde yani bir taraftan yatırımlar artacaktı, yatırımların artmadığını görüyoruz.
Peki Cari açık ne olmuş? Şimdi Cari açıkta bu 12 aylık Cari açık. Bu da Merkez Bankası’nın açıkladığı rakamlar. Yine Merkez Bankası elektronik veri dağıtım sistemine giren her dostumuz, her arkadaşımız bunu görebilir. Türkiye ekonomi modelinin uygulandığı dönemde bakın başta hakikaten Cari açıkta bir şey var. Azalma var. Neden var biliyor musunuz? Kur arttığı için oradaki ekonomi daraldı ve ithalat çöktü yani kelimenin tam anlamıyla. Fakat arkasından bu Merkez Bankası’nın fiyat istikrarı demin Ceyhun Hoca’nın söylediği, amacından filan vazgeçtiği, yani demin benim söylediğim örnekte gibi kaleyi boş bıraktığını fark edince şut çekmeye başlamışlar.
O çekilen şutlarda şunu gösteriyor bize, Cari açık bakın o kırmızı çizgi ne biliyor musunuz? Kırmızı çizgi daha önceki dönemin ortalaması yani o daha önceki dönemin ortalamasından hiçbir farkı yok. Yani o zaman tabii şu soruyu sormak lazım. Biz bu faizi yatırımlar artsın diye indirdiysek yatırımların artmadığını görüyoruz. Cari açık kapansın diye indirdiysek Cari açıkın kapanmadığını görüyoruz. Ali hocam demin çok güzel ayrıntılı açıkladı. Krediye erişim kalmamış yani firmalar bu düşük faizle kredi de alamıyor, onu da kullanamıyor. Kala kala elimizde yüksek enflasyon, itibarını kaybetmiş bir para. Ama büyüme var. Büyüme de enteresan bakın mesela yine en son biliyorsunuz yılın ikinci çeyreğinin büyüme rakamları açıklandı.
Ben orada baktığımda da hakikaten hayret ettim. En fazla büyüyen sektör hangisi biliyor musunuz Fatih Bey? En fazla büyüyen finansal hizmetler sektörü olmuş. Yani sanayide yok, tarımda yok, bu ölçüde bir büyüme. Hatta ticarette bile yok. Ama finansal hizmetler sektöründe muazzam bir büyüme var. Yani burada da bir tuhaflık var. Yani bankalar hani kötü işler yapıyorsa bu hani faizcilikle filan falan.
Onların işine yaramış bu iş en fazla gibi görülüyor bu büyüme de. Yani faizin düşmesi bankalar işine yaramış. Evet, mutlak iş tam yaratıcı alanlar dışında. Tabii bu KKM’nin de bunda etkisi var Birliktar Ayran’da. Çünkü şu anda baktığınız zaman Merkez Bankası politika faizi şimdi 10 ile düştü değil mi? 10.50. 10.50. 10.50 pardon doğru 1.5 düşürdüler. Ama gerçek faizler %30’larda. Aradaki o farkı da KKM’yden dolayı hazine ödediği için bankalara. Bir kısmının Merkez Bankası.
Merkez Bankası bir kısmını hazine ödediği için bankalar o ağırlardaki makasından büyük para kazanıyorlar. Ancak galiba şimdi KKM’ye para yatıranlar da artık o da geçmiş aylardaki… Kur farkı almayacaklar. Kur farkını alamayacaklar. Çünkü son 3 ay dönemde kurda bir hareket yok. Bir şey daha var Fatih Bey. Biliyorsunuz bankaların elindeki tahvillerin önemli bir kısmı enflasyona endeksli tahviller. Yani enflasyon artı ya da enflasyon eksi. Biz alamıyoruz ama bankalar alabilir yani.
Evet yani şimdi düşünün enflasyon 80 ise banka 80’e yakın bir getir elde ediyor bu tahvilden. Bu tahvili fonladığı maliyet ise çünkü Merkez Bankası demin Ceyhun Hoca ile konuşurken vatandaşı ilgilendirmiyor Merkez Bankası’nın politika faizi ama bankalar o faizden istedikleri kadar borçlanabiliyorlar. Dolayısıyla %10,5 faizle borçlanıp %80 getir sağlayan enflasyona endeksli bono’ya yatırım yapmışsanız e bu da… Yani Merkez Bankası’nın aldığın parayı tekrar DVD sattıysan büyük para kazanıyorsun. Yani hazine bankacılığı yaptıysan 90’lı yıllarda oldu gibi. Bu 1990’lı yıllarda çok yaygın bir bilgisayar. Ama sona en çok yapan banka bat da sorabiliyorsunuz. Demir Banka evet. Demir Banka. Söteci Ataylı. Evet. Ama ben hiçbir şey ekliyim özellikle. Öyle diyorlar. Hocamın cümlesine ben de Ticaret Bakanı İstasikleri’ne baktım da DİŞ İstasikleri Eylül ayında gerçekten bu ithalat tarafıdaki artış yani…
İhtalat ihracatın 3 katı artıyor. İhracattaki değişim Ocak Eylül Ocak Eylül 2021-22 %17 artmış 9 aylıklar değişimlerde. İhtalat %48. 40.8 dolayısıyla zaten böyle de gidecek bu iş öyle gözüküyor. 3 katı ama 3 katı artıyor. Bahsettiğimiz o nakit akış problemi daha da görünür halde özellikle üretici firmaları daha da soruyor. Tabii ihracat arasında herkes bağırıyor işte ilacatımız arttı değil mi ama ithalatımızın onun 3 katı arttığını. Ve ithalatın %80’inde ara mağmurlu olduğunu unutmamak gerekiyor.
Evet. Orada öyle bir sıkıntı var. Reklam mı var Rıfkı Beylerciğim? Bir reklam verin sonra… Şimdi bir yandan da çok… Affedersiniz reklama gitmeden önce şeyi açtım şu anda da. Finans ve sigorta faaliyetleri yılın 2. çeyreğinde reel olarak yani yarattıkları katma değer o büyüme hesabından. Bu Türkiye İstatistik Kurumunun web sitesinden okuyorum şu anda. %26.6. Bu büyüme aslampaya oradan geliyor yani. Tarım eksi 2.9 mesela.
Yani bu yine Türkiye İstatistik Kurumu’nun… Yani aslında gerçek bir reel sektörü büyümesi yok gibi diyebiliriz yani. Mutlak istihdaneye… Mesela hep bizim birlikte katıldığımız her oturumda Ali Hocam altını çize çize ya yüksek katma değerli bilim ve teknoloji ağırlıklı üretim der. Bilim ve teknolojinin mesela o C kategorisi %5.3 mesela.
Yani tekrar edeyim bankacılık sektörünün %26.6. Hani kimsenin kazandığında gözümüz yok tabii ki. Yani keşke… Bankalarda onu şöyle yorumlıyorlar der ki önümüzdeki dönemde o kadar sıkıntı çekiyoruz ki bu bize şu anda geleceği ilişkin bir imkan sağlıyor. Onların da bir hayrına olmadığını ben biliyorum Fatih Bey. Yani şimdi enflasyon yani bir de ticari işletmeden bahsediyorsanız üretici fiyatlarındaki artışa bakmak gerekir. Yıllık üretici fiyat artışı %150.
Sizin şeyiniz, kârınız hani deflatörü de ekleseniz, bu 26’nın üstüne bir de deflatörü ekleseniz %100. Yani yine enflasyonun altındasınız, yine sermaye kaybetmişsiniz. Yine öz kaynak kaybetmişsiniz. Ama sadece hani bunu şeye bir ışık tutmak için… Büyümenin büyüme, reel bir büyüme değil daha çok finansal sektörden gelen bir büyüme. İstihdan bir üretim aracısı lazım yani bir gerçek bir büyüme değil bu.
Bir kısa reklam devam edeceğiz. İbrahim Hoca, hep size reklam denkiliyor. Buyrun kaldığımız yere devam edelim. Yani şimdi bazen yine katıldığım sohbetlerde işte arkadaşlarla konuşurken ya da…
işimiz gereği katıldığımız toplantılar da şöyle bir soru geliyor. Ya ekonomik göstergelerle ilgili söylediğiniz sorunlar var ama yani iktisadi faaliyette aslında rayında gidiyor. Bir genişleme var işte işler… Estirhanlar dolu, dükkanlar dolu, piyasa canlı. Evet şimdi… Otomobil satışları alabildiğine gidiyor, kuyruk var.
İşte müsaade ederseniz onunla ilgili bir değerlendirme yapayım şimdi birincisi… Tabii Türkiye büyük bir ülke. İşte 84 milyon civarda nüfusumuz var. Ve baktığınız zaman gelir dağılımı da bir hayli bozuk. Yani gelir dağılımının en tepesinde yer alan %10’luk dilim… Mesela milli gelirin %35’ini aşağı yukarı tüketiyor.
Cini endeksindeki katsayımız giderek kötüye gidiyor. Şimdi bu ne demek? Yaklaşık 8,5 milyon insan Türkiye’deki gelir ortalamasının 3,5 katı bir refah düzeyine sahip demek. Türkiye’nin gelir ortalaması 8 bin dolar olarak kabul edersek 30 bin dolar demek ki… Yani 8,5 milyona yakın bir kitlenin yıllık kişi başına 30 bin dolarlık bir gelir var.
Bu Avrupa’daki orta düzeydeki bir ülkenin geliridir. Türkiye’de nisbi fiyatların biraz daha düşük olduğunu varsayacak olursak aslında… 50’ye denk gelir. Satır alma parçası arasında 50’ye denk gelir. Dolayısıyla 10 milyon da Avrupa’daki orta ölçekli bir ülke. Demek ki bu gelirin adil ve dengeli bir şekilde dağılmamasının sonuçlarından birisi… Bu olarak karşımıza çıkıyor. İkinci bir şey benim hep enflasyonla ilgili bir sıkıntım var. Çünkü enflasyon en başta kanunsuz vergi toplamaktır. Enflasyon ahlaksızlıktır. Enflasyon hırsızlık gibi bir şeydir. Çünkü cebinizdeki parayı size fark ettirmeden birileri aşırıyor demektir. Ama bir kötü yönü daha var. Enflasyon gelir dağılımını bozar. Neden? Siz emek geliriyle yaşamak durumundaysanız… Yani maaşlıysanız.
Ücretliyseniz, maaşlıysanız sizin geliriniz 6 ayda bir enflasyon oranında arttırılsa bile… Hemen almaya başlar başlamaz, azalmaya başlıyor. Mesela şöyle düşünelim şu anda 5500 lira değil mi asgari ücret? Temmuz ayında arttırıldı. O artışın da bir ferahlama algısının oluşmasında ben katkısı olduğunu düşünüyorum.
Ama bu 5500 lirayı bugünkü enflasyon oranıyla yılbaşına çevirecek olursak… Yılbaşındaki asgari ücretten daha az olduğunu göreceğiz. Yani dolayısıyla peki bunlar kaybediyorsa… Yani ücret geliriyle yaşayanlar, maaşlı çalışanlar ya da küçük işletmeler kaybediyorsa… Birilerinin kazanıyor olması lazım. Kimler kazanıyor? Varlığı varsa kişinin. Yani varlık derken evi ya da finansal yatırımı vesairesi. Bunlar kazanıyor. O kesimden yani dar gelirliden daha varsıl olanlara bir gelir transferi yapıyor enflasyon. Bu da çok kötüdür. Aklınıza sığınarak bir şey ekleyeyim. Belki hatırlarsınız siz de beraber katıldığımız programda… Özellikle bu aralık ayındaki programda… Pardon ocakta ki programda enflasyon…
%13 gelince aralık enflasyonu… Kendilerimize şey konuşmuştuk. Bundan sonra bir tercih neresi olabilir? Ben özellikle Gayrimenkul tarafının enflasyonist ortamında Türkiye’nin 90’ların alışkanlığı da öyle… Bir tercih olduğunu söylemiştim. Sonra da biraz daha detayında çalışınca aslında burada… Şuraya gidiyoruz. En yüksek gelir grubuna sahip %10-20’lik kesim…
Enflasyonist ortamda finansal piyasalarda elde edemediği ya da beklediği getiriyi elde edemediği noktada… Gayrimenkul’e doğru sermayesini kaydırdı ama o zaman şöyle oldu… Daha fazla mülk alıp bu sefer… Orta ya da alt gelir grubun erişebilmesini neredeyse imkansız hale getirdiler. Zaten bu çok net verilerde görülen Türkiye konusu sahibi olma oranı… Ev sahibi olma oranı… 2002’de %72 iken bugün %53’e düşmüş kaba ve %58’e düşmüş kaba.
Bu zaten kirap yasasında etmiyor. Çünkü siz bir mala daha yüksek bedel veriyorsanız… Onun karşısında daha yüksek bir getiride talep ediyorsunuz. O zaman o bütün dengeleri varınabilme imkanı da ortadan kaldırır. Zaten bu muhtemelen… Üstelik de yabancıların konut edilmesi… O yüzden o dar gelirliği, orta gelirliği gruplara ilişkin o kampanyaların biraz bununla ilişkili olduğunu söylemek lazım. Çünkü hakikaten hani en temelde barınma ihtiyacını da karşılamak lazım ama… Gelinen bu nokta o karşılamayı imkansız hale getiriyor. Bazı ülkelerde buna ilişkin düzenlemeler var.
Mesela İngiltere’de… Siz eğer ilk konutunuzu alıyorsanız… Burada sizin barınma amacınız söz konusu olduğu için daha düşük bir vergi oranı ama artık bu iş… İkinci, üçüncü, dördüncü konuta doğru gidiyorsa… Bu bir ticari faaliyet olarak değerlendirip daha yüksek bir vergisel uygulamanın karşımıza çıktığını görüyoruz. Hani sanki böyle bu tür düzenlemelerle sosyal adaleti sağlamanın daha gerçekçi olduğunu söylemek lazım. Aksi takdirde mevcut piyasa ortamında her şeyi bozuyorsunuz yani. Belki bu yabancının konut alımını belki İstanbul dışına kaydırmak lazım belki de. Şimdi bakın bunların… Bu tartışma zemininiz… Yani kusura bakmazsanız yani Nacizhan’e sağlıklı bulunuyorum. Niye? Zaten böyle başlıyor bakın her şey. Şu anda geldiğimiz şey de ortamda… Kim ne alacak? Ne kadar alacak? Hangi fiyattan alacak? Kime vereceğiz? Kime vermeyeceğiz? Her şeye sonunda devletin karar verdiği bir işe gidiyoruz.
Tabii, herkese kendi işini yapsın. Yani devletin işi kim konut alacak? Kaç lira alacak? Ne alacak? Nereden alacak? Enflasyonu düşürmek devletin işi. Ya da kiranın ne olması gerektiğini oran belirlemek değil yani. Lütfen kusuruma bakmayın. Arkadaşlardan da bir rica etsem şu altı numaralı grafiği… Altı arkadaşlar. Yeri geldi. Onu aslında atlamıştım ama… Şimdi tam… Madem arandınız diyoruz… Estağfurullah. Şimdi bakın bu Ali Hocamın çok sevdiği konut fiyat endeksi. Şimdi bakın 2012-2021 arasında artmış konut fiyatları. Ama ne kadar artmış? Yüzde 15. Bu yıllık bileşik ortalama artmış. Yıllık artışı mı? Yıllık yüzde 15. Yıllık yüzde 15 artmış. Sonra bir şey oluyor bakın. 2021 Eylül’de bir şey oluyor. 2021 Eylül 2022 arası %240 artmış. Tajdiri düştü yorulursun. Tamam işte. Yani burada bir sihir aramaya lüzum yok. Tabii, aynen. Yani devlet işini yapsa… Merkez Bankası işini yapsa… Hazine işini yapsa… Yani faizler artmasaydı konut fiyatları bile artmayacaktı. Artmayacaktı. Düşmeseydi… Tabii ki faizler düşmeseydi bunların hiçbirisi yaşanmayacaktı. Yani dolayısıyla da… Bu şeye girince… Hakikaten işin içinde… Şimdi düşünün yani… Özel banka… Siz kendi sermayenize bir banka kurmuşsunuz.
Vatandaştan yani yine özel bir hukuk çerçevesine mevduat topluyorsunuz. Ya da yurt dışından borçlanıyorsunuz. Ondan sonra kime kredi vereceksin? Ne kadar kredi vereceksin? O aldığı krediyle ne yapacak? Yani devletin parasını, kamuk kaynağını kullanmıyoruz ki burada. Buna bile müdahale ediyoruz. Ama artık yani… Doğuracağın çocuğa, içeceğin sigaraya, içmeyeceğin içkiye, her şeye müdahale edince buna edilmemizi düşünebilir mi yani? İşte ama bu şey Fatih Bey, bu düşünce biçimi… Yani bu yavaş yavaş yaygınlaşıyor ve… Ne yazık ki devlet etkin işleyen bir devlet olsa… Yani devletin tabii ki iktisadi faaliyette bir yerinin olması… Özellikle sosyal birtakım işlevleri yerine getirmek için… Mesela herkese… Fırsat eşitliği sağlamak için. Eğitimde mesela fırsat eşitliği sağlamak için. Ekonomik durumu iyi olmayan bütün çocuklara… Ücretsiz, kaliteli, bilimsel, seküler eğitim imkanı sunması mesela. Ya da herkese yüksek kaliteli sağlık hizmeti sunması. Ya da etkin işleyen, hızlı sonuç veren adil bir yargı sistemi sunması. Kabu düzenini sağlaması, can güvenliğimizi sağlaması.
Devlet bunlarla uğraşsın. Yani kim ne alacak, ne satacak, kaçtan alacak, kaçtan verecek… Bunlara karıştığı zaman… Ama Türkiye serbest bir yerden çıkıyor zaten. Yani biz 12 Eylül 100 döneme doğru gidiyoruz. Ya da işte 24 Eylül 100 döneme doğru gidiyoruz. Gibi bir algı var toplumda. Bu arada bir izleyicimiz diyor ki Sayın Altay, sizde de keyif alırım ama yeter. Yok muydu farklı fikri olan, farklı düşünen, karşı düşünen bir bilim insanı? Yoksa sadece bunlar var. Mesela şimdi biz böyle bir matematik programı yapsak…
Ve Atay programında iki kere iki kaç dört, iki kere iki kaç dört, iki kere iki kaç dört dersem… Mesela farklı birisi olsun diye iki kere iki beş diyecek birini mi çağırayım yani? Ne yapayım yani? Haksız mıyım bilmiyorum. İki kere iki dörttür yani. Buraya gelenler de farklı açılardan bakarak sonuçta kimse iki kere iki beş diyemez. Hani değişiklik olsun mesela. Coğrafya tanışılır, bir tane dünya düz diyen gelsin mesela. Hem ne burası, silt mi?
Ama şöyle bir şey ekliyim yani çok beğendiğim için… Biraz hani olması gereken de bu aslında ama bir türlü yapamayacağız herhalde öyle gözüküyor. Tüsyat başkanı Sayın Orhan Turan’ın bir konuşmasına bir cümle yakalamıştım. Onu bir izninizle okuyayım. Çünkü hani nedir bu işin olması gereken ideali? Bu kadar konuşuyoruz da aslında nereye varmak gerekirin bence doğru noktası şöyle diyor. Tüm dünyada ar zincirleri değişiyor, üretim merkezleri kayıyor.
Ama bu derece doğru okuyabilen ekonomiler için çok önemli fırsatlar mevcut. Akıllı yatırım, nitelikli iş gücü, inovasyon kapasitesi ve etkin yönetişimi bir araya getirip……üretkenlik kapasitesini arttırmalıyız. Bunu becerdiğimiz noktada her ülkenin refah bayını arttırması zaten kaçılmaz olur diye tahmin ediyorum. Ama bunu yapabilecek koşulları da hem finansal anlamda hem iktisadi anlamda yaratmak da……tabii ki o zemin hazırlamak da son derece önemli. Bunun için hafif bir anlamı ve stratejik yönetim gerekiyor. Onu da konuşmuştuk başında. Bizim vakti zamanda devlet planlama teşkilatı adlı bir kurumumuz vardı. Anayasal bir kurumdu. Tabii ki eksikleri, hataları vesaire vardı. Belki yeniden yapılandırması gerekiyordu vesaire. Ama önce bir kalkınma bakanlığı oldu biliyorsunuz. Daha sonra o da kapatıldı. Şimdi bütçe ve strateji başkanlığı altında devam ediyor. Ama bütün aslında o kurumsal mirası vesaire falan aslında pek kalmadı açıkçası. Tam aslında ona ihtiyaçımız oldu.
Tabii ki anlamında plan demiyorum. Kalkınma planı falan yapmak anlamında veya orta vadeli plan yapmak anlamında değil de……iş gücü planlaması mesela. Yine konuşuyorduk işte hani Türkiye ekonomi modelinden bahsediyoruz ki hatta……2021’de ilk modeli geçerken Çin’den esinlendiğimiz söyleniyordu. Ama Çin sadece yani Çin ekonomi modeli veya Çin’in kalkınma planı sadece yuvanın yani Çin para biriminin değerini düşük tutarak……değil yani sadece o değil. Tamam belki o bir miktar ihracatına başlardık, katkı yapmış olabilir ama……Çin’in kalkınması sadece düşük…
…değerli yuvandan gelmiyor. Yüzde 20’i yurt dışına da öğrenciler. Ve şu anda Çin üniversiteleri yani bizim ekonomi alanı için konuşuyorlar. Diğer alanlarda eminim ki öyledir. Bizim ekonomi alanında üniversitelerin istihdam için ilan verdikleri siteler bellidir. Orada Çin üniversiteleri şu anda 100-120 bin dolar maaşla yıllık ve işte ne bileyim ben konut yardımında yaparak……çocuğunuzun okul yardımında yaparak vesaire öğretim üyesi almaya çalışıyorlar. Türkiye’den de almaya çalışıyorlar bu arada belki giden de vardır bilmiyorum ama…
…sonuçta bu hani eğer işte arge süreçleri ise, kalkma değerli üretimi yapacaksak öyle……yani sadece Türk lirasının değerini düşük tutarak, yatırımını o şekilde cazip kılmaya çalışarak yapmayacağız. Yani sonuçta işte… Çin giderek yüksek teknolojinin ihracatı payını en hızlı yükseltiği ülkelerden bir tersi Veya Danar’la beraber yalan……yanlış bilmiyorsam eğer… Tabii. Yani biz sonuçta işte Çin ekonomi… Biz de düşürüyoruz yani. Bizde yüksek teknolojili ihracat yüzde 3%’dan AK Parti döneminde yüzde 2,5’a düştü. Bir de yani şey de bu, size gelen e-mail’e cevap ben de belki bir şey söylemek isterim. Yani farklı bir şey söylemek anlamında. Tamam farklı bir şey söyleyelim ama biz aslında şu anda……uygulanmaya çalışan modelin ayrıntılarını da pek bilmiyoruz. Yani tamam işte birkaç tane grafik böyle ne bileyim yuvarlak işaretler, yuvarlakları, daireler arasında okları falan……önümüze koymuşlardı model ilk başladığında sonbaharı 2021’de. İşte düşük kur olacak. Düşük kur sayesinde üretim, ihracatınız patlayacak.
O sırada düşük faizle beraber yatırımlar da artacak vesaire gibi. Ama işte İbrahim Bey’in gösterdiği grafiklerde de bunun pek doğru olmadığını gördük. Ortada bir model yani teorik altyapısı olan bir model de yok aslında. Yani hani farklı bir şey söylemiyoruz belki çünkü ama benim yani en azından ben işte lisans, iktisat lisans okudum. Sonra işte iktisat, yüksek lisans ve doktora yaptım. Benim okuduğum kitaplarda veya işte derslerde anlattığım iktisat biliminin genel çerçevesi içerisinde…
…söyleyebileceğim her şeyi söylüyorum. Yani onların arasında da açıkçası bu modelin başarılı olma şansı. En azından uzun vade için. Ortada bir model varsa da, heki ayrıntılarında bilmiyoruz ama yok gibi gözüküyor. O yüzden de Çıkıplı’da hani ne farklı bir şey söyleyebiliriz bu noktada ondan emin değilim açıkçası. Ya bir de şimdi ben hani kendim bir şey uydurup bir şey söylesem diyebilirsiniz ki ya bu senin kişisel görüşün.
Yani dikkat ederseniz yani olabildiğince çünkü bu teke tek bilim bu bir siyaset programını yapmıyoruz. Yani burada hakikaten yani bilimsel gerçekler üzerinde. Şimdi mesela bakın yine bir başka bilimsel gerçek. Siz iki artı iki veya iki kere iki dört dediniz ya şimdi şeyin siyasal iktidarların percihleri en somut onların bütçelerinde görülür değil mi?
Yani çünkü toplumdan ne alacağım topluma ne vereceğim. Kimi kayıracağım kime destek sağlayacağım. Bunu yani bir sürü şey söz söylenebilir. Yani bir polemik yapılabilir demagoji yapılabilir ya da bir retorik yapılabilir. Sözdür bunlar. Bir de icraat var. Şimdi yakın zamanda hükümet 2023 yılı bütçesini açıkladı değil mi?
Yani onların açıkladığı rakamlara baktığımız zaman şunu görüyoruz yani diyor ki hakikaten biz eğitim için iki yüz kırk sekiz milyar liraydı yanlış hatırlamıyorsam. Onun üstünde mesela yine önemli kalemlerden bir tanesi real sektöre sağlanacak teşvikler. Yani çünkü real sektör üretim yapacak yatırım yapacak değil mi istihdam yaratacak ona sağlanan teşvikler var. Bir de en son tarım kesimine sağlanacak teşvik o da 142 milyar liraydı.
Yani bu hükümetin yani eğitime ne kadar değer verdiğini veya ne kadar kaynak ayırmak istediğini, real sektöre ne kadar yatırıma üretime ne kadar kaynak ayırmak istediğini ve tarıma ne kadar kaynak ayırmak istediğini en somut gösteren rakamlar bunlar. Şimdi bu üç rakamı topladığınız zaman yanlış hatırlamıyorsam 546 milyar lira yapıyor. Bir de bütçede faiz ödenekleri var.
Faiz ödenekleri de 566 milyar lira. Evet. Şimdi biz bakın bir süredir faizleri düşürmek istiyoruz. Faizin kötü olduğunu düşünen hatta bu konuda nas olduğu şeyiyle savıyla yani kategorik olarak da burada tavır alan bir hükümet var. Ben saygı duyuyorum yani öyle yapmak istiyorlarsa neticede toplumdan destek almıştır.
O meşru bir şekilde seçilmiş bir iktidar tabii ki kendi anlayışı çerçevesine yönetecektir. Fakat işte iki kere iki dört dediniz ya demin Fatih bey işte iki kere ikiye baktığımız zaman eğitim, real sektör desteği ve tarım desteğini topladığınız zaman faize ödenecek para kadar bir para çıkmıyor. Neden? Çünkü yanlış bir şey yapmışız.
Peki bu mesela 2005’te neydi? 2007’e neydi? 2011’de neydi? Yani şu anda tabii ezberimde rakamlar yok ama şunu söyleyebilirim. Başlangıçta tabii çok yüksek bir yerden başladık çünkü 1990’lı yıllarda da biliyorsunuz yine bütün hikaye. O zaman da bir başka siyasetçinin bir başka yöneticinin ben bu faizleri beğenmiyorum ben bu faizleri düşüreceğim diye 1993’ün Eylül’ünde yine talimatla faiz düşürmeye çalışmasıyla başlamıştı iş. Ondan sonra biz bütün 90’lı yılları kaybettik.
Doğal olarak çok yüksek bir yerden başlanmıştı ama süreç içerisinde bu azal da azal da azal da en sonunda da gerçekten faiz ödenekleri bütçedeki faiz ödenekleri yanlış hatırlamıyorsam toplam bütçe ödeneklerinin yüzde onunun altına düşmüştü. Şimdi yeniden yükseldi.
Demek ki demin de ben onu anlatmaya çalıştım burada hani kimseyi sırf eleştiriyor olmak için bir şey yapmıyoruz yani neticede ben bu ülkede doğdum bu ülkede yaşıyorum bakın başka ülkelerde yaşama imkanım olabilirdi onu tercih etmedim. Bundan sonra da böyle bir şey istemiyorum yani bu ülkede yaşamak bu ülkede kazanmak çocuklarımın da bu ülkede yaşamasını istiyorum.
Ama bunun olması için de rasyonel makul mantıklı işte teke tek bilimin teması olan şu Solveig konferansındaki bilim insanlarının kullandığı yöntemi ekonomide de kullanmamız lazım. Çünkü ekonomi doğru yani toplumsal bir bilimdir doğru bir sanat tarafı vardır yönetim anlayışı itibarıyla doğru psikolojiyle çok yakından ilgilidir ama günün sonunda bir bilimdir.
Yani o bilimde diyor ki bize ya bak bu yaptığın iş doğru değil bunu yatırımlar arttısın diye yapıyorsan yatırımlar artmamış. Cari açık kapansın diye yapıyorsan cari açık kapanmamış bu real sektöre destek tarıma destek için eğitime destek için bütçeye koyduğun ödeneklerden daha fazlasında faiz ödemek mecburiyetinde kalıyorsun. Gittiğin bu yol yanlış diyor bize sobut verilmiş.
Bu şey dahil mi peki kur kuruma evlatı verilecek parada dahil mi? Faiz ödeneklerine mi? Valla hani o ayrıntısını bilmiyorum ama muhtemelen yani hazinenin ödenekleri içerisinde olduğu için yani Merkez Bankası’nın ödeyeceği dahil değildir.
Çünkü orada da biliyorsunuz bir şey var yani en son plan ve bütçe komisyonunda milletvekilleri yani işte tabii halkı temsil ediyorlar doğal olarak demokrasi dediğimiz şeyin tarihi 1215 yılında vergi konusunun halkın temsilcileri tarafından tartışılılarak karara bağlanması yönteminin benimsenmesiyle başlamış bir şeydir.
Bunu yapmak istediler ama anladığım kadarıyla yani basından izlediğimiz kadarıyla o bilgiye de ulaşamamışlar yani Merkez Bankası kendisinin ne kadar ödediğimi de açıklamamış ama yani 3 aşağı 5 yukarı aslında diğer rakamlardan onu da tahmin etmemiz mümkün. Ama bu rakam dahil değil tabii ki şey o bütçedeki faiz ödeneklerine çünkü Merkez Bankası biliyorsunuz merkezi yönetim bütçesine dahil bir kuruluş değildir. Bağımsız bir kuruluştur. Biz şöyle bir zaman zaman fırsatları kaçırıyoruz ya da hedefleri koyuyoruz ama bazen ya çok yüksek hedef koyuyoruz ya da koyduğumuz hedefi yakalama noktasında destekleri veriyoruz ama takip denetimi noktasına eksik kalıyoruz. Yanlış hatırlamıyorsan bundan belki 5-6 ya da biraz daha zaman önce bizim en büyük hedeflerimizden bir tanesi işte 500 milyar dolarlık bir ihracat rakamına erişebilmekte. 2023 ulayı boylu. Hacmini bırakıyorum ama daha da önemlisi bence %15’lik katma değeri yüksek ürün üretme sürecine geçiş kendisi.
Aynen öyle yüksek teknoloji %15 çok ciddi bir rakam ama biz onu işte rakamlara baktığımız zaman ben o üstten aldım çok çok gerideyiz ve hiç değişmemiş yani 2007’de de 2000’de de bugün’de de değişen pek bir şey yok ama. 3.2’lerden 23’e geldi.
Mesela dünyanın ortalamasını söyleyeyim yani dünyanın ihracatındaki yüksek teknoloji dünya genelinde %21’lerdi işte Malezya’da %51.8, Çin %30, Vietnam %40, Polonya örneği ben çok önemsiyorum Polonya örneği çünkü 90’lı yıllarda serbest ekonomiye geçen bir ülke geldiği noktada Polonya’nın ihracatının yaklaşık %10’u katma değerli yüksek teknoloji ürünler. Dolayısıyla hani hedef o ama o hedefi gerçekleştirecek belki teşvik de var ama denetim mekanizmasını yeterli ölçekte koymayınca o teşvinde pek bir anlamı malesef kalmıyor ve aynı yerde biz konuşur ve devam ediyoruz yani. Sadece o dediğim şey, Ceyhun Hoca çok önemli bir şeye işaret etti, devlet planlama teşkilatı dedi. Ben Hasbel Kader hocam bu 10. kalkınma planının çalışma ve hazırlık komisyonlarında bulunmuştum. Gerçekten çok birinci sınıf bir iş yapıldı orada ve hani bu yapısal reform, yapısal reform nedir bu yapısal reformlar falan diye bazen şey oluyor ya. Yapısal reformun ne olduğunu merak edenler 10. kalkınma planını okuyabilirler.
Gerçekten Türkiye’nin bu orta gelir tuzağından kurtulmasını sağlayacak yüksek katma değerli hem insani kalkınmışlık göstergeleri açısından hem ekonomi, adalet, iç güvenlik, dış politika, eğitim, sosyal güvenlik, tasarruflar hepsini kapsayan çok önemli ve hocam en önemli şey de ne biliyor musunuz? Böyle soyut niyet ve temenniler değildi. Hepsi somut hedeflere bağlanmıştı, hedeflerin performans kriterleri belirlenmişti. Üçer aylık dönemler itibariyle o kontrolü yapılıyordu. Her işin sahibi belliydi ve devlet planlama teşkilatı en tepede bunun orkestrasyonunu yapıyordu. Şimdi mesela biz o 10. plandaki istikamette Fatih Bey devam etmiş olsaydık ben inanıyorum ki gerçekten Türkiye’nin 20.000 dolar kişi başına milli gelir düzeyine erişmesi mümkündü. Kişi başına gelir 20.000 dolara ulaşmış ülkede siyasi istikrarsızlık olmuyor. Kavga da olmuyor. Şu anda Avrupa’da siyasi istikrarsızlık olarak aslında mesela İngiltere falan bayağı bir takan oluyor. Zaten önemli olan şey şu, hatırlar mısınız bir arada Belçika’da 1.5 yıl hükümet kurulamamıştı. Evet. Orlando’da benzeri vardı galiba. Şimdi İngiltere’de bakın bu kadar kısa sürede 4 tane başbakan değişti. Bu dünyanın belki başka bir yerinde olsa. Ama o da mesela ekonomi notunu bu dizi düşürdü, eks-negegeve çevirdi.
Notunu düşürmedi, görümlüğünü istikrarlıdan negatif. Yani not düşürülebileceğine dair işaret. Yani hani dolayısıyla şayet siz sistemi doğru kurarsanız, o yapısal unsurlar yerli yerinde olursa, her kurum kendi işini bilirse,
üniversite üniversite olarak çalışırsa, müdahale edilmezse üniversiteye, Merkez Bankası, Merkez Bankası olarak çalışırsa, müdahale edilmezse Merkez Bankası’na, işler sanki daha iyi olacak gibi geliyor bize. Ama tabii ki biz bilmeyiz, büyüklerimiz daha iyi. Yani gerçekten serbest ekonomiye geçersek ve müdahaleci şeyden vazgeçersek işler dengenir diye. Ama mesela dünyada da şöyle bir trend yok mu İbrahim Bey, diğer hocamdan sorayım bunu.
Yeniden devletin hem regülatör hem de yer yer müdahil, hatta zaman zamanda aynen bizim Cumhuriyet’in ilk döneminde olduğu gibi, şimdi satılan fabrikalar falan bizde kalmadı ama yeniden bazı sektörlere devletin yatırımcı olması gibi bazı görüşler de artık yeniden ortaya çıkmaya başladı.
Mesela Amerika bile liberalizmin kalesi ve serbest serbest kalesi Amerika’da bile acaba bazı sektörlerde özellikle enerji gibi ya da başka birtakım kriz sektörlerde devlet mi yatırımcı olsa tartışmaları var. Bunlar yanlış mı? Hayır yanlış değil fakat bu tartışmaların tamamı rasyonel yani somut nesnel veriler ışığında ve bir bilimsel bir çerçevede gerçekleşiyor.
Bizim burada tartışımız gibi, burada görüş farklılıkları da olabilir kuşkusuz. Yani ben Keynes Yen Ekonomi ile ilgili bazı şeylerim vardır, çekincelerim vardır ama Keynes’e atfedilen, o söyledi söylemedi bilmiyorum ama atfedilen bir söz vardır çok hoşuma gider. Diyorlar ki 1928’de sen şu görüşleri savunuyordun ondan sonra 36’da yazdığın kitapta 180 derece döndün. O mu bu mu sen ne yanar döner adamsın ey Keynes dedikleri zaman diyor ki valla gerçekler benim gerçeklere ilişkin bilgim değiştiği zaman ben görüşümü değiştiririm siz ne yaparsınız peki diyor. Ben burada bir yöntemi şey yapmak istiyorum Fatih Bey biz gerçekten nesnel somut olgular üzerinden ve rasyonel aklın gösterdiği bilimin çerçevesini çizdiği bir şeyde tartışacaksak bunların tümü tartışılabilir tabi zaman zaman değişiklik de yapılabilir.
Ama şu anda yaptığımız şey sanki buna çok birebir uyuyor mu bilmiyorum yani sizin bu konudaki. Yok tabi ki uymuyor da yani Türkiye ekonomileri savunmadan değil ama devletin de daha fazla müdahale etmesiyle ilgili tartışmalar var. Mesela şey var şimdi bu IMF’nin en temel iki tane yayını vardır tabi bir sürü yayın makalidesi vesaire falan yayınlanır Araştırma Departmanı’nda ama en temel yayını flagship publication denilen world economic outlook yani dünya ekonomik görünüm.
Senede iki defa yayınlanır nisan ve ekim aylarında ama arada tabi böyle acil bir şeyleri oldukça tabi ara editionlarda yayınlanıyor. Şu anda ekim yayınlandı yeni yayınlandı. Toplantılarla beraber toplantıları için yayınlandı ve orada üç şartlarla oluşuyor üç tane bölümden oluşuyor işte ilk bölüm genelde dünya görünümü dünyanın gidişatı üzerine bir bölüm böyle az önce konuştuğumuz ücret enflasyon spiral üzerine hani enflasyon oldukça ücretler de artar ücretler artırınca da enflasyon olmaya devam eder mi üzerine bir çarptır var.
Ama üçüncü çarptırda dekarbonizasyon politikalarının işte dekarbonizasyon politikalarına yeşil politikalara başlanması ve devletin de aslında bu yeşil politikalarına başlamış yeşil enerji veya yeşil yatırım politikalarına başlaması için de itici güç olması üzerine ve bunlar ne kadar geç başlanırsa da aslında maliyetlerin o kadar daha fazla olacağı ileriki yıllarda söyleniyor yani şu anda tabi ki bunu yapmanın bir maliyeti var deniyor maliyetsiz değil bu tabi ki bir maliyet yaratacak fakat buna ne kadar geç başlarsak dünya ekonomisi için ve ülke ekonomisi için de o kadar fazla maliyeti olacak deniyor.
Şimdi tabi o kadar başka böyle en temel şeyleri tartışıyoruz ki enflasyon faiz indirimi faizle enflasyon arasındaki ilişki nasıldır Merkez Bankası bağımsız olsun mu olmasın mı yani o kadar en temel pek çok aslında ülke ekonomisinin tarihte bıraktığı geride bıraktığı şeyleri konuşuyoruz ki bu tip şeyleri konuşmaya sıra bile gelmiyor yani sonuçta bu hakikaten çok önemli bir konu.
Yani artık dünyada insanlar yeşil merkez bankacılığını konuşuyor şimdi alakası var Merkez Bankası’nın yeşil olması denebilir yani Green Central Banking Merkez Bankası öyle bir para politikası öyle bir para arç dikecekler denir belki ama yok öyle bir para politikası güdecek ki yatırımları öyle mesela sektörlere kanalize edecek ki işte daha yeşil sektörlere mesela petrol gibi.
2030’da özellikle Avrupa tarafındaki hedef ihracatta ciddi anlamda tüm Avrupa tarafında ihracat yapan ülke ve şirketlerin sıfır karbon salınına sahip olarak bu iş yapması hakkı takdirde orada bir kesinti olacak yani. Şimdi ben mesela şey bakıyorum yabancı bankalar kredilerde eğer yeşil karbon alginizmi yüksekse faizleri arttırıyorlar karbon alginizmi daha düşük firmalara daha düşük faizler. Bunu ihracatta tamamen engeller bir noktaya taşıyorduk. Maris anlaşmasına uyumlu değilse yatırım finansman bulamıyorsunuz çoğunlukla. O yüzden o karbon salın azaltılması çevreci politikalar döngüsel ekonomi tabi bunlar hep bizim aslında ilerleyen süreçlerde konuşmamız gereken bir şey değil. Tabi bunları konuşmamız lazım çünkü bunlar 5 sene sonra Türkiye’nin ihracatını etkilemeye başlıyor ve 10 sene sonra Türkiye’nin büyümesini etkilemeye başlıyor.
Neyin devamı biliyor musun işte yüksek katma değerli ürün üretim süreçlerini tamamlayıp artık belli bir olgunluğa iliştikten sonra buralara geçişkenlik yapmak lazım ama biz oralara bir önce ön tarafa geçmek lazım sonra arkasına gideriz. Tabi yani bunlar hep görüş meselesi şimdi vakti zamanında Türkiye’deki sanayiciler mesela Türkiye’de bir LED ekran fabrikası kurulması için çok hükümetten tereddü bunlar.
O zaman 2,5-3 milyar dolardı derken biz muazzam işte Bekos’u, Arçeli, Vesteli şususu muazzam ihracat yapıyoruz biz bu yatımı yapamıyoruz. Devlet desteklesin yapalım demişti mesela o zaman yapılmadı. Bu hala biz işte Kore’den alıp burada satıyoruz yani o zaman da olmuyor.
Vallahi işte bu 2010 yılında G20 dönem başkanlığı Kore’ye geçti tam da bu hani krizin en bu krizden çıkışla ilgili şeylerin çok yoğun olduğu 13 kere Ceyhun hocam Kore’ye gittim o sene.
İlk gidişimi hatırlıyorum havaalanında indik uçaktan baktım şeyler var ekranlar var ekranlar LG havaalanında size yön gösteren ekranlar Koremalı arkasından şeye bindik bir metro gibi bir trene bindik.
O Hyundai ondan sonra kapıda bizi karşılayan araçlar Daibu yolda baktık iş makineleri çalışıyor harı harı Samsung dedim ki demek bak yani doğru düzgün sanayi politikası.
Devlet ne kadar içinde yer alsın ne kadar yer almasın devletin sanayi politikası olmamasından ya da devletin eğitim politikası olmamasından devletin planlama yapmamasından bahsetmiyoruz. Sadece sizinle benim özel hukuk çerçevesindeki ilişkimize ya da sizin yaşamınızla ilgili tercihlere benim eğitimimle ilgili tercihlere saygı gösterilsin yani bu kadar.
Yani yoksa devletin yapması gereken bir sürü şey var yani onları onları yapsa yeter. Doğru söylüyor hocamız fırsatlarda kaçırmamak lazım yani bu anlamda. Kaldı mı konuşamadığın şey? Şunu eksik konuşup şunu da söylememiz lazımdı. Benim grafikler bitti. Senin grafikler bitti çok şükür. Ceyhun hocam kaldı mı şuna da denirim bu proje. Yani şu anda şeyi belki söyleyebiliriz en son olarak da yani bu tabi ne zamana kadar sürdürülebilir şu anda ekonomi politikası. Yani bu şekilde bir şekilde seçime kadar sürdürülebilir gibi gözüküyor. Yani işte KKM… Ama seçimden sonra hangi hükümet gerisi gelsin bunu sürdüremez diyorsunuz. Yani bir noktada çünkü bu şöyle bir şey aslında sizin Refet Hoca ile yaptığınız programda da galiba konuştunuz. İzlediğim kadarıyla bu KKM işi biraz böyle koordinasyon problemi yani bir noktada hani nasıl böyle işte 2001’de anayasa fırlatıldığında aslında ekonomiyle alakası olmayan bir şeydi ve bir anda bir kuru krizi patladı ve iksadî kriz patladı. Bu KKM de biraz sanki öyle bir şey var yani hakikaten yeterince insan bir şekilde aynen yeterince insan yeterince yatırımcı diyelim bir şekilde sisteme güvenini kaybettiğinde sıkıntı çıkabilir. Eee şeyde abi… Ve tabi seçimde böyle bir sinyal mesela. Mesela ben bunları sizin yaşınız tutanma bilmiyorum ama DHM’ler vardı. Tabii tabii. Şimdi ben bunu biraz ona benzetiyorum açıkçası. DHM’ler nasıl temizlenmişti? Yani o ÖZAL… ÖZAL’a kadar geldi o.
ÖZAL’a kadar geldi sonra ÖZAL döneminde temizlendim. Ben bunu başka bir benzerlik kuracağım biraz daha yakın zamandan. Hatırlarsanız bu 94 krizi olduktan sonra bir banka hücumu başladı. 3 tane banka iflas etti kapatılmak zorunda kaldı. TMSF müdahale etti filan. Ondan sonra da… 3. tanrıçülak hizinde. Evet. Millet yani vatandaş parasını özel bankalardan ne olduğuna bakmadan çekip kamu bankalarına yatırmaya başladı. Ve bir müddet sonra ne kadar iyi olsa bankanın durumu buna dayanamaz tabii. Bunu önlemek için tasarruf mevduatına yüzde yüz devlet garantisi getirildi. Şimdi o anda hakikaten doğru bir karardı Allah için konuşmak gerekirse. Yani çünkü büyük bir bankacılık paniği var bunu durdurmak için bir şey yapmanız lazım. Fakat bu davranış daha sonra hani ahlaksızlık riski diye iktisat literatüründe yer alan. Moral Hazard desin.
İngilizcesi Moral Hazard ben yani ahlaksızlık riski diye. Ahlaki çöküntü. Ama Türkçe’de ifade etseniz ama ahlaki çöküntü demezsiniz. Ahlaksızlık riski yani ne demek birisinin sizin adınıza bütün riskleri karşılayacağını biliyorsanız ahlaksızlık yapmanın önü açılmış oluyor. Sizi ahlaksızlık yapmaya teşvik eden bir şey. Sonra sonrasında da 2001’de bunun sonuçlarını görürseldi. 2001 krizine o sebep oldu. Ege Bank vakası diğer vakalar.
Yani 94’te doğulu olan karar 2001’de krize sebep oldu. Şimdi Allah korusun diyelim yani inşallah benzemez. Ama hakikaten Aralık ayında bu kur korumalı mevduat ya da ona benzer bir şeyin devreye alınması şarttı. Yani iş daha fazla büyümesin diye. Fakat o gün alınan şey bir zaman kazandırıcı bir karardı bu.
O kazandığımız zamanla pek bir şey yapmadığımız için iş hakikaten Ceyhun hocanın söylediği risk var. Ben bir de son olarak bir şey ekleyeyim. Şimdi şayet yılbaşında asgari ücrete işte çeşitli rivayet muhtelif ama anlaşılan enflasyon oranındaki enflasyonun satın alma gücündeki yarattığı aşınmayı telafi edecek. Bir de belki üstüne refah payı ekleyecek bir artış yapılacak. Bunun hiper enflasyonu sebep olmak ihtimalinden mi söz ediliyor hep? U tek başına sebep olmaz. Yani sadece ücret artışı sebep olmaz ama onunla birlikte anlaşılan o ki kamu harcamalarında da bir artış olacak. Seçim ekonomisi. Bir de bunun üzerine yani bütçede görüyoruz bunu çünkü yani bu yıl 360 milyar olan bütçe açının önümüzdeki 640 milyar lira çıkması öngörülüyor.
Bir de bunun üzerine şimdi Ceyhun Hoca demin programın başında güzel bir tanım tasvir yaptı. Yani krediye erişimde bir sıkıntı var. İşletme sermayesi ihtiyacı artıyor firmaların çünkü enflasyon var enerji maliyetleri artmış bir de işçilik maliyetleri artıyor şimdi. Bunun üzerine firmalara da ya bu firmalar da çok sıkıntıya düştü şu kredilerdeki freni de ayağımıza azıcık çekelim derlerse ücretler artar. Kamu harcamaları artar. Bir de kredi genişlemesi olursa o zaman yani hiç tabi ki ben böyle bir şeyin olmasını temenni etmem ama yine bakın bilim bize bir şey söylüyor. Yani bir cismi yüksek bir yerden bırakırsanız kütle çekim diye bir şey var ya da Einstein’ın önünde şimdi böyle söylemeyelim. Genel görecelik çerçevesinde kütle uzayı zamanı büker onu kendisine doğru çeker yüksektan bıraktığınız cisim de elinde sonunda yere düşerdi. Bu bilim söylüyor bunu.
Yani yine aynı bilim iktisat alanındaki uygulamasında diyor ki yani ücretleri bu şekilde belirgin bir şekilde artırırsanız. Kamu harcamaları artar bir de üstüne parasal genişleme kredi kanalıyla yapılırsa enflasyonda neler olacağına dikkat etmek gerekir. Bunun kur üzerinde oluşturabileceği etkilere dikkat etmek gerekir. Türkiye tarihinde hiç hiper enflasyon görmedi.
Çünkü ne yazık ki bizde hep enflasyonun ceremesini ücretler çekti. Reel ücretleri bastırdık ve o şekilde hiper enflasyon yaşamadan yüksek enflasyona devam ettik. İnşallah ilk hiper enflasyon fragmanını görmek bizim nesle nasip olmaz.
Burada bence en önemli nokta doğru planlama, doğru strateji ve cümlelerinde en başta dediğim gibi mevcut durumun bir finansal, rabatuvar ortamı gibi ilginç vakaları karşımıza getirine dikkate alırsak süreçleri doğru yönetmek gerekiyor. Aksi takdirde bu işlerin sonuçları tabii tatsız olur. İyi olmaz, tatsız olur.
Tabii şöyle de bir gerçeklik var. Yani biz 2001 krizinde atlatırken dünyada likitte bolluğu vardı. Bugün aynı şeyleri söylemek… Yok mu hala bir likitte bolluğu var sanki. Öyle görünüyor. Ama bu faiz oranının artışı devam edecek öyle gözüküyor. Dolayısıyla o likitte bolluğundan biraz daha uzaklaşıyoruz. Artı şeyleri konuşmadık tabii bu yani bu faiz oranların artması aynı zamanda bankaların da yurt dışından bulduğu kredilerin de maliyetlerini arttırıyor.
Hal böyle olunca dış dünyanın biraz daha sıkışık olması içeride de nakit akışlarının devamlığını aksatabilir. Buna dikkat etmek gerektiğinin ben özellikle altını çizmek istiyorum. Teşekkür edemem, Aziz Salık. Değerli Hüseyin Bey bazılarınız diyor ki burada hep aynı şeyleri konuşuyorsunuz.
Burada siyaset yapmıyoruz. Burada tamamen yön gösterici olacakları ekonomi biliminin, ekonomik görüşlerinin farklı ekonomi kurvarlarının görüşlerinin bir araya gelmesini bir öngörde bulmaya çalışıyoruz. Bunları hep kızıyorsunuz. Bazıları kızıyor. Mesela dolar riskler artabilir falan dediği zaman vay işte atın içeri bunları bilmenin ne falan. Yani tetikçilik ve de şey değil efendim. Sonunda artıyor.
Yani bir yanlış politika varsa bu politika evet bir süre belki sürdüleviyor. Bazen sorun ertelebiliyor. Yani dolar 10 lira bugün olmuyor da yarın olabiliyor mesela işte o eskiden şey olduğu gibi ama sonunda bilimin söylediği oluyor. Yani mesela diyorsunuz ki kardeşim bu ormanı böyle yaparsan bu yanar diyorsunuz. O sene yanmazsa bir daha seneye yanıyor. Veyahut da bu gibi kardeşim böyle yaparsın bu gibi batar diyorsunuz. O fırtınada batmazsa bir sonraki fırtınada batıyor.
Bu yüzden burada bir siyaset falan filan yok. Burada doğruları göstermeyi anlatmaya çalışıyoruz ilgililere. Dinlerlerse hepimizin yararına dinlemezlerse ne yazık ki yine hepimizin zararına. O yüzden söylüyoruz bunu. Yani sizin çoluk çocuğunuz aç kalmasın diye, sizin çoluk işsiz kalmasın diye, sizin çoluk çocuğunuz yarın öbür gün başka ülkelerin ucuz işçisi olmasın, kölesi olmasın diye bunları konuşuyoruz.
Siz bize kızıyorsunuz, küfür ediyorsunuz. Olur böyle şeyler. Küfür edin siz, kızmaya devam edin. Siz ne kadar kızsınız da en azından ben son nefesime kadar doğruları söylemeye gayret edeceğim. Ondan da ben sorumluyum. Siz ister uyarsınız, ister uymazsınız, ister kızarsınız, ister kılmazsınız. Burada siyaset yapmıyoruz, bilim yapıyoruz. Yukarıdan apartmanın üstüne atlarsanız, bilim gereği yere düşersiniz,
çakılırsınız. Muhtemelen de yine bir başka bilim dalının gereği ölürsünüz. Biz bunu atmaya çalışıyoruz. Atlamayın diyoruz yani. Aşağıdan bizi üflerler o korur, bu korur, melekler beni taşır falan filan.
Melekler aptalları taşırlar. Hiç merak etmeyin. Herkese iyi geceler, yarın görüşmek üzere. Hoşça kalın.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir