Kadıköy’den Berlin’e Uzanan Türk Bilgisayarı | Monster Notebook’un Kurucusu İlhan Yılmaz Anlattı
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=TdmnzryR3zc.
Kadıköy’de, arka sokakta yaklaşık 150-200 metrekarelik bir dükkanda garajdan çıkan hikayelere benzer bir hikaye ile bugün buraya gelmiş konumdayız. Ben hiç vazgeçmedim. Hayallere hep bulutlar düzeyinde olan, sınır koymayan birisiyim. Bizim hedefimiz Türkiye’den bir dünya markası çıkarmak. En büyük kırılma aslında 2008’deki mobil devrim diyelim, bu akıllı telefonların hayatımıza girmesi. Şirketi ilk kurduğumuz anda da şey diyorlardı, ya bu işin sonu yok ama biz seni seviyoruz, bir destekleyelim. Bu iş gitmesi mümkün değil. Bırakın vizyoner olan bir markayı bir yere getirmek, vizyoner olmayan işi bile devamlı olmayacağı öngörüsü ile başlamıştı yolculuk.
Çok şükür yani bugün tabii başka bir noktaya geldim. İstanbul doğumluyum ben. Ailem 70’lerde İstanbul’a gelmiş. Babam işçi olarak çalışıyor, annem ev hanımı, sonra o da bir dönem işçi olarak çalışıyor. Tam o Türkiye’nin büyük bir kesimini kapsayan geleneksel aile modelinin bir yansıması aslında bizim ailemiz. Gelir durumumuz çok yüksek değil dolayısıyla evimizde sadece hayat ansiklopatisi var. Sürekli okumaktan aynı ciltleri, o aradaki her şeyi çok detaylı öğrenmiştik. Hayaller dünyamda fantastik karakterler, canavarlar, uzay, evren, aklınıza gelebilecek bütün o fituristik objeler bir şekilde yer bulmuştu. 64-85’lerde falan Mandırakan’ın bir çizgi romanını okumuştum. Bir şeyden bahsediyordu. 40 sene öncesinden bahsediyorum yaklaşık olarak. Süper bilgisayarların bir şehri ele geçirmesi, bir dünyadan bahsediyordu. 40 sene önce aslında farkında olmadan yakalamıştık.
İlkokul dönemi aslında böyle hayal gücümüzün aslında içinin çok dolu olmasının sağlandığı bir süreç oldu. Ortaokul süreciyle beraber Levent’te, Otosanay’da, çıraklık yaptığım birkaç yaz dönemi geçirdim. En üst ürmenizdeki sessiz mevzunu ben hem okul hayatı hem iş hayatı birlikte devam etti. Sonrasında 1992 yılında üniversiteye girdim. Orada da okul hayatıyla iş hayatı yine paralel devam etti. İlk bilgisayarda tanıştığım yıl 1993 yılının yazında yaptığım staj, üniversite stajı.
O zaman İnfo diye bir firmada çalışmaya başlamıştım. İnfo sonra tabi eticare sitesi kurdu. Sonra bugünün en büyük eticare sitelerinden bir e haline dönüştü o platform. PC topluyorduk, yer süpürüyorduk, masa siliyorduk. Gerçek anlamda o işin çıraklığını yaparak başladığımız yıllardan bahsediyorum. Tam olarak kafamda ne yapmak istediğim oturmuş oldu. Dayanak noktası yoktu ama 1993 yılında o dünyaya tanışmakla birlikte artık çok nekleşmiş oldu. Olamaz okul dönemi, çalışma hayatı. Ertesi sene yaz döneminde başka bir servisin arıza kabul sorumlusu gibi bir üst level’dan bir pozisyonda çalışmak. 1998 yılında evlendim. 23 yaşındaydım. 1999 yılında işte büyük bir deprem geçirmişti ülkemiz. Bayağı o dönemin ekonomik tablosu da çok son derece sıkıntılı. 2000 yılının yaz dönemine geldiğimde işte son çalıştırmış şirkette işler çok iyi gitmemişti. Henüz askere gitmemiştim, evliydim.
Burada da tam böyle Maflis’teki sahneler gibi bir sahne vardı. Hapları önümüze koymuştuk eşimde birlikte. Hadi seçelim bakalım hangi hapı seçeceğiz gibi böyle bir sahne gelmişti gözümün üzerine. Kırmızı hap askere gitmek. 25 yaşındayım, iki yıllık evliyim. Mavi hap kolay bir seçenekti. Zaten çalışıyordum. Sektörde de bir şekilde o süreç içerisinde güvenirliğim ve itibarım oluşmuştur. Başka bir firmada hemen işe başlayabilmek kolaydı benim açımdan. Üçüncü seçenek şirket kurmak. Yapmayı düşündürmüş bilgisayar şirketleri, toptan bilgisayar ünür satan bir şirket kurmak.
Yani kabaca bugün herhalde bir milyon dolara yakın bütçeden bahsediyoruz. E cebimize de bizim işte 7-8 bin liralar mertebesi de bugünkü paralarla bir para var. Eşimin desteğiyle o gün şirket kurmaya karar verdik. Türkiye’nin her tarafındaki en küçük bilgisayar firmalarına toptan bilgisayar malzemeleri satıyoruz. Birinci ayın sonunda eksi 52 bin dolarlara falan geldiğimizi hatırlıyorum. Başlangıç noktasında olduğumuz için açık hesap ürünlerimizi alıp satmaya başlamıştık. Ama bunun tabi bir finansal maliyeti vardı. İkinci ayda 280 bin dolarlar civarında bir ciro yaptığımızı hatırlıyorum. Başladığımız andan itibaren de aslında bir marka arayışı da başlamıştı. Karmarca düşüktü, temposu olan bir işti. Bir sektörde hani cebimizde evet paramız yoktu ama güven sermayemiz vardı. Başladığımızda 500 bin dolarlık malı depoya koyabilecek çok şükür bir itibarımız vardı. O da zaten bizi çok güçlü kıldı veya işe başlayabilmemizi sağladı. Dalgalardan geçerek devam ettiğimiz bir süreç başlamış oldu. 2001 yılının yaz dönemi geldiğinde o hedeflediğimiz gelecek vizyonuyla eşleşecek. Çünkü bizim hep aklımızda Türkiye’den bir dünya markası çıkarmak gibi bir şeyimiz var. Vizyonumuz vardı ama bunun için de tabii güçlü bir marka gerekiyordu. Film seyrediyoruz evde akşamları falan. Türkçe’ye sevgili canavarlar diye çevrilen Pixar’ın bir animasyon filmi seyretti. O bende bir anda şimşekler çaktı. Monster müthiş bir marka fikriydi bu sektör açısından bakıldığında. Marka tesciliğine ilgili ayarlamalar yaptık, baktık bu sektörde. Bilgisayar tarafında hiç kimse tarafından kullanılmıyordu. Bu mahallebiyete çok güçlü bilgisayarlar yapmak zorunda olan, canavar gibi bilgisayarlar üretmek zorunda olan marka ve şirket hane dönüşmüş olduk. 2005 yılına kadar çok bir şey yapmadık. Uygun zeminli oluşmasını bekledik. İlk adımlar atabileceğimiz en azından şey oluşmuş oldu. Artık böyle ayda birkaç tane ürün satabilecek bir tabla çıkmış da ortaya diyelim. Diğer tarafta da rekabet ettiniz. Milyonlarca dünyaya ürün satan dünya markaları var. Ben bizzat forumlarda tek tek müşterilerle yazışan ve mutlaka o işte bugün birçok yerde işte sloganımız duyuluyordur. O başından beri söylediğimiz bir şey. Bu bir vaat aslında. Biz ürünlerimize yaptığımız işi güveniyoruz. Mutlaka sözümüzün arkasındayız.
İnanmadığımız bir alanda asla var olmamayı doğru buluyoruz. Bu da aslında bu vaatimi göstergisi. Aslında çok basit orada söylediğimiz şey. Güçlü bilgisayarlar üretmeye başlayınca kendi elinden aslında oyun bilgisayarlarla eşleşmiş oldu. Aslında güçlü bilgisayarlar üretiyoruz. Yani sadece oyun değil, mühendislik, tasarım, animasyon, kurgu, modelleme, mimarlık aklınıza gelebilecek aslında güç gerektiren bütün uygulamaları çalıştırabilecek bilgisayarlar üretiyoruz biz. Bir alanı sahiplenmek bence çok değerli.
Dolayısıyla bu bir verimlilik. 2007’de patlama MR’leri görüldü. Intel dünyada bir program başlattı. Ortak uyumluluk standartlarında bir şey başlattı. Belgesel kanallarındaki küçük balıkları, büyük balıkların davranması gibi model geliştiler. Çok da başarılıydı. Biz ayda 30-40-50 civarında bilgisayar satarken 6 ay içerisinde ayda 250 tane bilgisayar satabileceğimiz bir tablo çıktı ortaya. 2007’de bizi başarı hikayesi olarak Intel kanal konferanslarında anlattılar. Çünkü bir anda iş patladı. Sermaye öz kaynak ve ürün getirebilme, pazara arz edebilme sıkıntısı çekiyorduk. Bir anda biz o sene 1587 tane bilgisayar sattık. En iyi işi 2007’de ben askerdeyken yapmıştık. En büyük kırılım aslında 2008’deki mobil devrim diyelim. Bu akıllı telefonların aslında hayatımıza girmesi. Bir süre sonra artık insanlar sadece akıllı telefon kullanır hale gelmeye başladılar. 2008’den 2012’ye kadar olan dönem zor bir dönemdi. İşte iş birliği yaptığımız firmalar devizle ticaret yapmak istemiyordur. Dünya çok derin bir kriz yaşıyordu. Marka ile ilgili yaptığımız çalışmalar belli bir olgunluğa ulaşmış. Talep var müşterilerimiz tarafında. Ama şey yapamıyoruz, hep arız etmekle zorlanıyoruz. Sıkıntılı süreçler geçirdik o dönem içerisinde. Elimizdeki tablo çok ciddi bir potansiyeli ve fırsatın olduğunu gördük. Ne yapıp edip mutlaka bir çıkış yolu bulmalıyız dediğimiz süreçlerdi aslında.
2012 yılına kadar bayağı zorlandık. Asıl yolculuk dünyada başlangıç için doğru bir noktaya getirir ama daha yapacak çok iş var. Bir şekilde dünyanın bütün coğrafyalarında var olabilmek çok kritik bir öncelik. Avrupa Pazarı Türkiye’de 20 katın daha büyük bir pazar. Kısa bir zaman önce Berlin’de yaklaşık 1000 metrekarelik bir deney mağazası açtı. Avrupa adama aslında bundan bitti başlamış oldu. Şu an dünyanın 20 farklı ülkesinde marka teskin çalışmaları devam ediyor. İngiltere, Amerika pazarı ve aslında dünyanın bütün coğrafyalarında ürünlerimizi
en kısa zamanda pazara sunabilmek, burada satı sonrası hizmetlerle güçlü bir şekilde yer alabilmek bizim için önemli bir hedef. Sadece bizim gitmemiz de yeterli değil. Türkiye’den bir tane markanın yurt dışına çıkabilmesi bir başarı hikayesi olarak tek başına değerlendirilemez. Dünyanın aslında üretimini uzak doya yapıyor. 2014’te oradaki üreticilerimizden bir tanesiyle toplantı yaptığımız firmanın kontratı 49 milyon 100 bindi. O sene 49 milyonun üzerinde notebook üreteceklerdi dünya pazarına. Burada çok büyük bir ölçek ekonomisi var. Bizim hedefimiz tabii ki doğru zaman geldiğinde ülkemizde de üretip altyapıları oluşturmak. Ama birincisi öncelikle güçlü olmak gerekiyor bunun için. Yani öncelikle Türkiye’den bir dünya markası çıkarmak en önemli ve öncelikle hedef. Sonra geriye dönüp burada bu markanın üretiminin yapılacağı tesisleri de konumlandırabilmeyi, seçebilmek mümkün. Ama tersi üzerinden ilerlemeye çalışmak sizi başında çok daha fazla zorlayacaktır. Biz önce markamızı bir dünya markasıyla getirmeye hedefliyoruz. Sonrasında sadece oyun bilgisayarı ve donanım tarafında değil biz bugün 2030’da ne yaparız onu kurgulamaya çalışıyoruz. Ve bugünkü süper bilgisayarların yüzünde ama 1000 dolara alınabilecek kuantum işlemcili grafen metaryalından yapılmış kağıt inceliğinde çok hafif ama çok dayanık, çok güçlü böyle bilgisayarda üretmek gibi bir hayali koyuyorum mesela hedef olarak. Hem oyun girişimcilerinin o hedef dedikleri yolculuğu gerçekleştirmesine destek olmak hem de bunlara bir yatırım yapmak için böyle bir zemin oluşturmuş oluyoruz. Diğer taraftan aksesuarlar, monitörler, oyun dünyasında aslında kapsayan ne varsa bu dünyayla ilişkili her şeyi önümüze koyduğumuz bir gelecek dizayn etmeye çalışıyoruz.
Bulutta bir gelecek var önümüzdeki zamanda belki işlerin tamamen donanımdan bağımsız bu bulut üzerinde gerçekleştirdiği bir dünya.
İlk Yorumu Siz Yapın