"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kel, Kör ve Alacanın Hikayesi – Serdar Tuncer

Kel, Kör ve Alacanın Hikayesi – Serdar Tuncer

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=Wthec2g8Xqs.

Selamun aleyküm Erenler ve dahi Erenlere gönül verenler, hatta ve hatta Erenlere gönül verenleri sevenler ve dahi onlara hiç olmazsa laf ettirmeyenler. Bulunduğumuz yer, bakın hemen arkamda görüyorsunuz, orası Alperenler tekkesi. Sarı Saltuk zamanında rivayet o ki burası tekkeleştirilmiş. O bildiğimiz meşhur Sarı Saltuk mu yoksa tıpkı Yunus Emre’de olduğu gibi pek çok Sarı Saltuk var. Onlardan birinin dönemini, bunu bilmiyoruz ama bildiğimiz, bura bir tekke. Alperenler tekkesi ve bildiğimiz bir şey daha var. Balagay ve Alperenler tekkesi deyince Fatihayla yad etmemiz gereken bir isim, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu. Cenab-ı Hak makamını alî menzilini mübarek eylesin.
Dünyalar tatlısı, dünyalar güzeli bir dava adamıydı. İşte o dedelerine benzeyen torunu oydu Muhsin Yazıcıoğlu. İlahi kerimetullah, nizam alem derdiyle çok uğraştı buralar için. Bosna’ya da uğraştı savaş zamanı. Kosova’daki emeğinin haddi yoktur, hesabı yoktur. Muhsin Başkan’a birer Fatiha okuyuvermenin de zamanıdır sanki. Peki burada ne anlatacağız?
Biri bir günde Resul-i Ekrem Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin sahabe-i kiram efendilerimizle beraber otururken anlattığı çok güzel menkıbeler var. Bazısı beni İsrail zamanında yaşanmış, bazısı onlardan da daha önce yaşanmış. Efendimiz aleyhisselatü vesselam bu kitaplarda da olmayan bilgileri
Cenab-ı Hakk’ın kendisine bildirişiyle sahabe-i efendilerimizle paylaşmış. Şükür ki paylaşmış. Biz de onların aktardığı kadarıyla bu menkıbeleri duyup kendimize buradan bir hisse, bir pay çıkarmaya çalışıyoruz. Şimdi bugünkü Bılagay tekkesinde, Alperenler tekkesinde anlatacağımız Allah Resulünün menkıbesinden
nasıl bir hisse çıkarmamız gerektiğine dair bir ipucu vereyim. Çünkü kıssayı dinlerken bir yerde el feneri olsun, bir yerde asa olsun, bir yerde işaret taşı olsun bu. Teşekkür ederim. Şöyle söyleyelim. Allah-u Teala insanlara türlü türlü nimetler verir. Nimet deyince akla hemen mesela mal mülk, yiyecek içecek, böyle şeyler gelir.
Ama nimet evet bunlar nimettendir de nimet bunlardan ibaret değildir. Mesela evlat bir nimettir. Cenab-ı Hak evladı olanların evlatlarını salih ve salihalardan eylesin. Olmayanlara da hayırlı evlatlar ihsan eylesin. Evladın nimet olduğunu evlat sahibi olan anne babalar bilmez ama senelerdir bir evladın özlemiyle tutuşan
anne ciğeri baba yüreği bunun ne manaya geldiğini bilir. Evlat bir nimettir, sağlık bir nimettir. Hani bir düşünün bir pandemi, covid vesaire çıktı. Ben dedik bu sağlık sıhhat ne kadar önemli bir şeymiş yahu. Ne dünyanın tadı kaldı ne ahirete çalışacak mecal kaldı insanlarda. Herkes perişan. Afiyet sağlık. O büyük bir nimettir. Nefes alıp verebiliyoruz yahu. Adım atabiliyoruz. Ayak bir nimettir. Görebiliyoruz. Göz bir nimettir.
Duyabiliyoruz. Kulak bir nimettir. Bak şu suyun sesini duyabilecek kulaklar vermiş Cenab-ı Hak. Nimettir. Hatta kiminin nimeti Yelkem Federasyonu’ndan lisanslıdır. Şimdi görmek bir nimettir. Efendim iman bir nimettir. İman da bir nimettir. Kalptedir. Emanettir ve nimettir. Nimetlerin en büyüğüdür. Saymakla bitmez. Nefes alabiliyor olmak, verebiliyor olmak, konuşabiliyor olmak nimettir.
Peki nimet artar ve azalır. Nasıl azalır? İnsan nankörlük ederse azalır. Nasıl artar? Şükrederse artar. Şükür nimeti artırır. Peki şükür ne demek? En basit tabiriyle. Elhamdülillah Ya Rabbi. Şükürler olsun verdiğin nimetlere. Bakın bu şükretmektir. Ama şükrün tamamı değildir. Şükre başlangıçtır. Buradan başladık. Nasıl tamam edeceğiz şükrü?
Her nimetin şükrü kendi cinsinden olur diyor. Bu ne demek? Allah ayak nimeti vermiş. Ya Rabbi hamdolsun bacaklarım sapasağlam. Bak böyle dağların tepesine çıkabiliyoruz. Demek yetmez. Ayak camiye gidiyor mu babacım? O şükrediyor demektir. Ayak şükrediyordur. Tekkeye gidiyor, ayak şükrediyor. Hayra koşuyor, muhabbete koşuyor. Allah rızası için ziyarete koşuyor. Hastayı görmeye koşuyor. Akrabanın derdine koşuyor. Ümmet-i Muhammed’in hizmetine koşuyor. O zaman dilin söylemese bile ayakların şunu diyor. Ya Rabbi sana şükürler olsun. Ayak nimetinin şükrü bu. Göz nimetinin şükrü o da var. Göz Kur’an’a bakıyor. İlme bakıyor. Hayra bakıyor. Helal’e bakıyor. Namusluca bakıyor. Başkasının hakkına bakmıyor. Haa. Göz bütün bunları yaptı. Şükür tamam oldu mu? Hâlâ tamam olmadı. Başka bir şey daha lazım. O ne? Yasaklananı da yapmayacak.
Harama nazar etmeyecek. Zordur. Milletin eksiğine kusuruna noksanına bakmayacak. Yanlış işlerle uğraşmayacak. Elin ayıbıyla uğraşmayacak. Elin kusurunu araştırmakla uğraşmayacak. Arz edebiliyor muyum? Her nimetin şükrü hasılı kelam kendi cinsinden. Peki nimet deyince eğer bizde en çok şu anlaşılıyorsa mal mülk onun da şükrü lazım. Allah’ım şükürler olsun gene verdin bize vereceğim. Tamam güzel. Peki zekatını veriyor musun? Iıh bak şükür yarım kaldı. Hatta şükürsüzlük oldu. Zekatı verdin. Tasadduk ediyor musun? Fukaranın hukukunu gözetiyor musun? Dertlinin derdine koşuyor musun? Yetimin başını okşamaya o sermayeyi bir vesile ediyor musun? Hayır mı? Hayırsa yine aynı şekilde şükür eksik kaldı. Şükür, şükür, şükür. Bu lazım. Nimet artıracak olan şey de budur. Resul-i Ekrem Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem sahabe efendilerimizle beraber otururlarken işte tam da her nimetin şükrü kendi cinsinden olur. Her nimet bir imtihandır. Buraya denk düşen bir kıssa anlatıyor. Üç kişinin halinden bahsediyor Allah Rasûlü aleyhisselatü vesselam. Bu üç kişi üç kusurla mevsuk. Üç kişi. Birincisi bir alaca hastası. Alaca hani böyle tenin üstünde değişik yerler beyazlar beyazlar beyazlar vitiligo diyorlar. Vücuttaki pigment eksikliğinden sebep. Ortaya çıkan bir hassızlık benbeyaz oluverir vücutlarının farklı yerleri insanlar. Allah esirgesin muhafaza etsin. Böyle bir hastalık. Bir alaca hastası. Öbürü bir kel. Şimdi kellik bir hastalık değildir. Ama bir gün hepimiz kel olacağız. O genetiğinde sapasağlam saçlar olanlar hariç. Fakat şunu biliyoruz zannediyorum bir hadis-i kerifti. Erkek güzelliğinin yarısı saçtır diyordu. Saç önemli. Bak bunun için insanlar saç ettiriyor bilmem ne yaptırıyor falan filan. Neyse. Saç önemli. Biri de bir kel. Öbürü de ama bir zat-ı şerif. Ama ama’lık bir kusu noksan değildir. Hani sonradan da olabilir. Öncesinde de olabilir. Allah muhafaza eylesin. Fakat zordur. Eğer dinleyen ama kardeşlerim varsa bu zorluğun ne manaya geldiğini en iyi onlar bilir. Onların yakınındakiler bilir. Gönül gözü görmeyen baş gözünün eylesin demiş. Buradan bakınca hepimiz ama’yız. Hangimiz diyebiliriz ki gönlümüzün gözü var ve görüyoruz Erdar Bey. Diyebilenin gözlerinden öperiz. Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam diyor ki bu üç kişi. Birisi alaca hastası. Öbürü bir kel. Diğeri de bir ama. Kel demese miydik ya? Saçsız bir zat-ı şerif diyelim. Artık dikkat ediyoruz ya. Bayan demiyoruz, kadın diyoruz. Onu demiyoruz, bunu diyoruz. Bizde kele kel denir. Adam kel abicim. Saçsız bir zat-ı şerif filan değil. Bildiğin kel yani. Kazlak. Çok mu oldu?
Şimdi bu üçüne Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam diyor ki Allah-u Teala imtihan kaslı ile bir meleğini gönderdi. Melek gelir, önce alaca hastasının yanına ve ona der ki Allah’tan en çok istediğin şey nedir? Adamcağız da milletin alay etmesinden, belki tahkir etmesinden ve bıkmış, hani güzel olmak istiyor.
Güzel gözükmek istiyor. Cildin pırıl pırıl olsun diyor. Herkes gibi olsun diyor. Demiş ki ben bu hastalıktan kurtulmak isterim. Melek eliyle adamın yüzünü, vücudunu şöyle bir sivazlamış, cildi pırıl pırıl olmuş. Hastalıktan eser yok. Tertemiz. Peki demiş, sen hangi malı çok seversin? Ben deveyi çok severim deyince, ona on aylık hamile bir deve. Hediye etmiş. Adamcağız sevinmiş. Aynı melek daha sonra kel adamın yanına gidiyor. Diyor ki Allah’tan istediğin nedir? Ne olsun? Saçlarım olsun isterdim demiş. Herkes gibi benim de saçlarım olsun isterdim. Melek, Bismillah deyip onun da başını sivazlamış ve çok gür, çok güzel, pırıl pırıl saçlar olmuş onun da.
En çok sevdiğin mal nedir diye ona da sormuş. Görevli melek. O da diyor ki ben sığır cinsini severim. Ona da hamile bir inek vermiş. Sonra kör adamın yanına gidiyor ve ona soruyor. Diyor ki nedir Allah-u Teala’dan isteyin? O da görmek isterdim diyor. Herkes gibi gözlerim görsün isterdim. Melek onun da gözlerini sivazlamış. O da görmeye başlamış. O da bir şey söyleyip, bir şey söyleyip, bir şey söyleyip, bir şey söyleyip,
o da görmeye başlamış. Sen hangi malı çok seversin? Ben koyun türünü pek ziyade severim demiş. Ona da bir koyun hediye etmiş. Ona da bir koyun hediye etmiş. Allah bunu sana mübarek etsin deyip, Allah bunu sana mübarek etsin deyip, yanından ayrılmış. Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam diyor ki, Aradan yıllar geçti. O alaca hastası olan adamın, O alaca hastası olan adamın, bir vadi dolusu, bir vadi dolusu, devesi oldu.
Allah bereketlendirdi onların mallarını. Allah bereketlendirdi onların mallarını. O kel adamın, bir vadi dolusu, ineği, öküzü, sığırı malı melali oldu. Kör adamın da diyor, bir vadi dolusu, koyunu oldu. Allah-u Teala, o meleğe dedi ki, git ve kullarımı imtihan et. git ve kullarımı imtihan et. Şükür ve nimet. Bakın oraya geliyoruz. Zenginliğe kavuştular, görür oldular, saçları oldu, hastalıkları gitti ve unuttular. Ve unuttular. İnsan böyledir. Sıkıntı anında Allah der, azıcık rahat erişince, bildiğini okumaya devam eder. İnsan gafil. Allah-u Teala gönderiyor meleğini. Diyor ki, git onlardan iste. Melek önce alaca hastası olan adamın yanına geliyor. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor ki, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor ki,
İsteş’teki nezakete bakın. Adama selam veriyor, inceleye dikkatinizi çekerim. Diyor ki, senin cildini bu kadar güzel yapan, tenini böyle sağlıklı yapan, Allah’ın hatırı için bana yardımcı ol. Hastalığını hatırlatıyor ona çaktırmadan. Eskiden böyleydin demeden, eskiden nasıl olduğunu hatırlatıyor. Yolda kaldım. Yerime yurduma obama kavuşacağım. Aileme varacağım.
Ama senin yardımın olmadan bunu yapabilmem mümkün değil. Bana yardım et. Adam diyor ki, doğru söylüyorsun da diyor, bu malın mülkün üstünde bir sürü hak sahibinin hakkı var diyor. Bu malın mülkün üstünde bir sürü hak sahibinin hakkı var diyor. Ben sana bir şey veremem. Melek diyor ki, sen vaktiyle şu herkesin kendisinden tiksindiği, hakaret ettiği, alaya aldığı, alacalı adam değil misin diyor. Hak hukuk filan diyorsun. Yok diyor hocam, ben öyle bir şeyim yoktu. Hiç öyle bir halim yoktu.
Nüfranı nimet, nimetin kar ediyor. Eski halini unutuyor. Öyle bir durumum yoktu diyor. Bu dedelerimizden kaldı. Atalarımdan atalarıma, onlardan da bana kaldı bu mal. Melek diyor ki, eğer söylediğinde yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin. Bırakıp gidiyor. Kel adamın yanına geliyor. Aradaki diyalog aynı. Allah için yolda kaldım, ver. Diyor ki, veremem. Mal mülk falan. Biz bunu kolayla mı kazandık?
Sen şöyle şöyle gidin de, şöyle şöyle Allah sana vermedi mi? Yok diyor, bunlar benimdi filan. Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin diyor. Ve üçüncü adamın yanına geliyor. Körün yanına. Ama kişinin yanına gelip, Allah için istediği vakit, O diyor ki, benim hiçbir şeyim yoktu. Ben bir ama idim. Allah benim gözlerimi görür etti. Bana bu nimetleri verdi. Ve bu nimetler benim değil. Onun emanetleridir. Şuradan istediğin kadarını, ihtiyacın kadarını al.
İhtiyacın olmayanı da bana bırak. Ama istersen bana hiçbir şey bırakma. İstediğini al git. Melek, ona da dönüp, dualar ediyor. Ve diyor ki, Allah sizi imtihan etti. İlk ikisi, imtihanı kaybetti. Sen kazananlardan oldun. Onlar Allah’ın gazabına uğradı. Eski hallerine döndüler. Malları mülkler ellerinden gitti. Birisi alaca hastalığına dükkar oldu. Diğeri yeniden kel oldu. Seninki diyor, daim olsun. Allah mübarek etsin.
Şimdi, aziz dostlar. Bılakay’da, Alperenler tekkesini gören güzel bir yerde. Güneşin altında. Kameraman arkadaşlardan biri suçlumdan mı uçacak? Öbürü güneşten mi bayılacak endişesi içinde? Sizinle paylaştığımız bu biri bir gününde sonuna geldik. Bakın, biz o adamlardan birisi değiliz ama. Hatırlayın ki Allah bize de ne nimetler verdi yahu. O nimetleri, Allah’ın adına vermesini,
O nimetler verdi yahu. O nimetleri, Allah-u Teala kendi rızasına uygun bir şekilde kullanmayı cümlemize nasip etsin. Ve bu suretle artırsın. Rızasına, muhalif işlere de o nimetleri sermaye yapmaktan bizi esirgesin. Muhafaza buyursun. Niyazım odur. Abdullahcığım, gözlerinden öperim kuzum. Allah rahatlık versin. Ve Abdullah’ın şahsında bütün Abdullah’ların, genç kardeşlerimin gözlerinden öperim. Tabii hepiniz bu âleme hoş geldiniz. Desem, aa kaçış rampası diyeceğiniz, kaçış rampası da burada. Talha bir gelsene kardeş, beraber el sallasak ne olur. Talha’cığım, benim güzel dostum. Sağ olsun, kahrımı çekiyor Bosnalarda. Kardeşim benim. Allah’ım razı olsun. Teşekkür ediyorum. Beraber bir Allah’a ısmarladık diyelim istedim. Bir sebep daha var. Talha’mın sevgili babacığı, çok yakın bir zamanda, rahmeti rahmana yürüdü. Allahü Teala mekânını cennet eylesin. Menzilini mübarek eylesin. Onun sevdiği bir zat vardı. Onu o sevdiğine, ahirette komşu eylesin. Niyazım odur. Kardeşime de babacığıyla ahiret ayırlığı vermesin. Sizlerden de ricam, uyumadan, ya da izliyorsanız video bitmeden, abone olmasanız da olur. Talha’mın babacığına birer Fatiha okuyup verin. Olmaz mı?
Allah’a emanet eylemler. Eyvallah.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir