Eden Bulur Hikayesi (Men Dakka Dukka) – Serdar Tuncer
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=8dI1XGmKK2w.
Selamun aleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler, hatta ve hatta erenlere gönül verenleri sevenler. Bir de, men dakka dukka sözünün ne anlama geldiğini bilenler. Men dakka dukka, Arapça bir tabir. Kapı çalanın kapısı çalınır demek. Yani insan ettiğini bulur.
Eden bulur. Bu manaya geliyor. İyilik yapıyorsan iyilik bulursun, kötülük yapıyorsan kötülük bulursun. Gel şimdi aklınıza belki şöyle bir soru gelecek. Tamam da, iyi diyorsun da Serdar Tuncer, nice insanlar görüyoruz, kötülük de yapıyorlar fakat başlarına bir kötülük falan geldiği de yok. Gayet keyifleri gıcır. Nasıl olacak? Ya da devletler var, yemedikleri nane yok, affedersiniz ama gayet işleri yolunda, her şey tıkırında, hiç kimsenin de onlara bir şey edebildiği yok. Bu nasıl olacak? Böyle bir soru gelebilir akıllara. Bu sorunun cevabını verelim. Dursun burada. Rahmetli babaannem, Allah rahmet etsin. Şimdi babaannemin okuma yazması yoktu. Dedem de öyleydi. Böyle kargacık burkacık okur yazardı dedem biraz.
Babaannem çok güzel hikâyeli anlatırdı bana. Dedem de çok güzel şiirler okurdu. Ya gecenin bir yarısı sobayı yakmış, severdi böyle rahmetli. Allah rahmet etsin. Alev gibi kızaracak o kor haline gelecek dedem dışarıda, ısınacak. Tabii salon, ben de orada yatıyorum. Bazen o sıcaktan uyanırdım, döner bakardı. Kuzum, uyandın mı? Uyandım dede.
İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece, bilmiyorum ne haldeyim gidiyorum gündüz gece. Aşık veyselden falan şiirler okur dedim. Ula okuma yazma çat pat ama var. Rahmetli babaanne hikâye anlatır. Babam aramızda kalsın askerdeyken anneme şiirler yazmış. Bunu böyle seneler sonra öğrettim. Güzeldi o fena değil yani. Objektif bir gözle bakıyorum. Şiirler de sağlam. Bir yerden gelecekse geliyor.
Neyse. Rahmetli babaannem bir hikâye anlatırdı. Daha o küçücük bir çocuğuz ve kimseye kötülük etmememiz gerektiğini, kötülüğün iyi bir şey olmadığını, edilen kötülüğün dönüp dolaşıp erinde gecinde bizi bulacağını filan. O hikayeden süzer çıkartırdık. Bunun tam aksi istikamette herkese iyilik etmek gerektiğini.
Edilen iyiliğin dönüp yani mendakka dukkayı bilmezken mendakka dukkanın manasını kalbimize rahmetli babaannemin hikayesiyle doldururduk. Enteresan bir şeydir. İnsan birine kötülük yaptığını zanneder de aslında kötülük yaptığı bizzat kendisidir. Bilmez. Bir başkası da birine iyilik yaptığını zanneder de aslında iyilik yaptığı kendisidir. O da bilmez. Babaannen neyi anlatıyor diyeceğiz?
Küçücük çocukuz şimdi oturmuşuz dışında. Ailenin büyüğü mü bende? Ailenin büyüğü olmak da zordu. Her şey onun üstünde talim edilir arkadaş. Aşık olursa ne yapmak lazım? Evlenecek kız istemek nasıl olur? Eve geç gelirse nasıl tepki verilir? Hata yaparsa ne olur? Birinci, anne babanın deneme tahtasıdır. Devam et. İlk çocuk anne babayı büyütür. Anne baba olmayı öğretir onlara. İkinci çocuk, kalfalık döneme eseri. Üçüncü çocuk, artık ustalık döneme eseri. Onun için ailelerin en zekisi, ailenin en güçlü olur. En çilekeşi, en büyüğü olur. Neyse ben o zaman zannediyorum tek çocuğum belki de bizim emine doğmuş ya da doğmamış. Babaannem anlatır. Kuzum derdi. Kuzum, lafta güzel laftır. Kuzum. Dedem de öyle, babaannem de öyle. Allah ikisine de gani gani rahmet etsin. Bir Fatiha okun ya. Tamam mı? Kuzum derdi. Bir köyde bir dilenci varmış. Bu dilenci, Eden bulur Eden bulur Eden bulur. Böyle dolaşırmış. Eden bulur diye diye dolaşır. Hani dilenciler farklı farklı şeyler söylerler isterken. Değil mi? Ne verirsen elinle o gelir seninle falan. Diyenler de. Bu Eden bulur diyor. Meczup gibi bir zat. O köyde de ters bir abla varmış. Kötü bir insan. Dilenciye gıcık. Hem sözden rahatsız hem de dilencinin tavrı hoşuna gitti. Ne demek diyor? Eden bulur diyor. Hani ona, Ahmet emmi, Mehmet emmiye şunu etti de niye bulmadı? Eden bulur yanlış bir söz diye düşünüyor. Aynı zamanda dilenciden de rahatsız. Ben demiş sana edeceğimi biliyorum. Sinirlenmiş sinirlenmiş. Birikmiş oturmuş bir ekmek yapmış. Hamuru kararken içine biraz zehir karıştırmış. Ekmeği yapmış. Ayırmış. Demiş ki bu şimdi gelecek. Kapıyı çalacak. Eden bulur diyecek ve isteyecek. Ben de bu ekmeği ona vereceğim. Onu öldüreceğim. Bakalım Eden nasıl buluyormuş? Hakikaten az sonra dilenciye Eden bulur Eden bulur diye gelmiş. Kapıyı çalmış. Aa demiş gel gel sana ekmek yaptım filan. Ekmeği almış. Adam sevindim filan mis gibi de kokuyor falan. Yemeğe de kıyamamış. Atmış heybesine. Dilenmek için öbür köye doğru yola devam etmiş. Yolda bir yerde acıkmış. Oturmuş tam karnını doyuracak. Birisi gelmiş genç bir civan. Selamun aleyküm baba. Aleyküm selam evladım. Nereden gelirsin nereye gidersin yiğidim? Baba ben askerim demiş. Askerlik yenince bitti. Şu karşı köyde oturuyorum. Köye doğru gidiyorum. Aracağım bir garibanam var. Anamın elini öpeceğim demiş. Oğlum sen açsındır. Yok aç değilim. Sen açsındır demiş. Ya bak çok güzel bir ekmek verdiler bana. Mis gibi de kokuyor. Ben onu yemeyeceğim bile. Sana hediye edeceğim.
Al karnını doyur. Sana ikram etmek istiyorum. Asker almış. Allah razı olsun baba demiş. Ekmeği yiye yiye. Köye doğru devam etmiş. Babaannem derdi ki eve gelmiş. Kapıyı çalmış. Anası onu görünce sevinmiş. Ama askerin midesi karışık. Karnı ağrıyor. Perişan. Oğlum ne oldu sana? Allah’ım anam bilmiyorum. Hiç de bir şeyim yok değil mi? E oğlum sen çok kötüsün. Ateşleri basmış.
Uzanmış filan. Zor nefes alıp veriyor. Yavrum evladım ne yedin ne içtin? Ana vallahi bir şey yemedim. Ben çıktım geldim. Bir dilenciyle karşılaştım yalnız. Bana bir iii demiş kadın. Verdi ekmeği mi yedin sen? Verdi ekmeği yedim. Adam buluyormuş demiş. Adam buluyormuş. Adamın dediği doğruymuş. Şimdi düşünün küçücük bir çocuksun. Bunu dinliyorsun. Ne diyorsun ki? Haa adam buluyor. Peki sorunun cevabına gelelim. Hani ettiği halde bulmayanlar. Agacım eden ettiğinin karşılığını ille burada bulacak diye bir kaide yoktur. Ama orada mutlaka bulur. Sen bakarsın ki burada nice kötülük yapanlar var da yaptıkları yanına kar kalıyor gibi gözüküyor. Ama ahirette, yavmettiğinde, boynuzsuz koçun boynuzlu koçtan hesabını alacağı günde
o hesapları bir bir görülür. Hardal tanesine varıncaya kadar eden bulur. Zaten derler ki eskiler bir musibetin farkına varamamak da bir musibettir. Anlatsana bildim mi? Bir musibetle karşılaşmak tamam o bir ceza.
Ama onun bir musibet olduğunun farkına varamamak bak o da büyük bir musibettir diye söyler.
İlk Yorumu Siz Yapın