"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kuşun Üç Öğüdü Hikayesi – Serdar Tuncer

Kuşun Üç Öğüdü Hikayesi – Serdar Tuncer

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=zlEiRGCShJM.

Adamın biri bir gün avcı bir kuşu yakalamış. Hani diyor ya Salih Baba, Şikâr almaklığa geldik, şikâr olduk bu âlemde. Yani avlanmaya gelmiştik ama avlandık âlemde. Biz bir şeyler avlayalım diye gelmiştik ama o bir şeyler bizi avladı. Bazen böyle olur. Şimdi avladığı kuşa avlanan avcının hikayesini anlatacağım size. Adamcağız, küçük bir kuş kurduğu düzenekle o kuşu yakalamış, sevinmiş. Kuş avcıya dönmüş.
Demiş ki, hey efendi sen nice koyunlar yemişsin, nice sığırlar yemişsin, nice develer yemişsin. Onlarla bile senin karnın doymamış. Şimdi beni yiyeceksin de karnın mı doyacak? Gel beni bırak ben de sana üç nasihat vereyim. Kuş bunu nasıl demiştir? Adam kuşun dediğini nasıl anlamıştır? Çünkü Süleyman değil. Bilmem, bilmek de çok gerekmiyor. Bizi ilgilendiren kıssa ve o kıssadan çıkacak olan hisse.
Bazıları kuşları duyar, bazıları insanları bile duymaz. Neyse belki kuş şöyle söyledi canım. Cik cik cik cik cik cik cik de cik cik cik cik filan. Bunlar da adamın, bunu bir gün anlatalım. Doğan, Musa aleyhisselamın zamanında yaşayıp hayvanların dilini öğrenmek isteyen bir adamın hikayesi var. Dua istiyor. Hatırlatın, haftaya anlatalım mı? Haftaya onu anlatalım, bu meseleye de bir şerh düşmüş olalım. Kuş demiş ki, cik cik cik cik cik.
Kuş demiş bir şey, avcı da anlamış. Önemli olan kuşun nasıl dediği değil, nasılı boş verin. Ne dediği? Kuş, avcıya diyor ki, sen bir sürü bir şeyler yemişsin, yemişsin, doymamışsın. Bir beni mi yiyeceksin da karnın doyacak diyor. Beni bırak ki sana daha kıymetli bir şey vereyim. Ne o? Üç, nasihat. Ama demiş bir şartım var. Yani cik cik de cik cik cik cik cik bir şartım var. Nedir o? Birinci övdümü beni bu tuzaktan çıkartıp avcunda tuttuğun zaman söyleyeceğim.
İkinci övdümü şu dama uçtuğum vakit söyleyeceğim. Üçüncü övdümü de daha yüksekçe bir ağac var. Şu ağacın üstüne çıktığım zaman söyleyeceğim. Tende demiş bu üç övdü almaktan, inan. Çok mutlu olacaksın. Avcı merak etmiş. İnsanın başına ne gelirse meraktan gelir ekseriyetle. Onun için çok merak etmek iyi bir şey değildir. Eskiler derler ki, meraktan maraz doğar. Adam merak etmiş, Muhammedcim. Güzel evladım.
Acaba bu kuşun nasihati nedir diye hay hay demiş. Kuşu çıkarmış avcunu almış. Söyle bakalım demiş. Kuş bakmış adama. Olmayacak sözü kim söylerse söylesin. Sakın inanma demiş. Vay doğru. Adam bakmış böyle iyi nasihat demiş. Güzel. Şöyle tutmuş kuşu salı vermiş. Damın üstüne çıkmış kuş. İkinci nasihatini verecek. Kuş bakmış adama cicik de cicik cicik cicik. Ne o? Elinden kaçmış bir fırsat için. Sakın üzülme. Kuşun ikinci nasihati de bu olmuş. Adam bunu da duyunca bu da güzel nasihat demiş. Eyvallah. Kuş uçmuş, ağacın dalına konmuş. Üçüncü nasihatini söyleyeceği sıra adama dönmüş. Demiş ki, bak nasihatten önce sana bir şey söyleyeyim. Benim karnımda on dirhem ağırlığında bir inci vardı. Beni bırakmayıp o inciyi çıkartsaydın. O inci seni de zengin ederdi. Çoluk çocuğuna da yeterdi. Ama ne yapacaksın? Demek ki nasibin değilmiş demiş. Ne diyorduk? Nasip deyince hemen hatırlayalım. Nasibin farkında olmak bak o da ayrı bir nasiptir. Nasibi olmayanlar nasibin farkına da varamazlar. Allah bizi hayırda nasipli olanlardan eylesin. Niyazi bu. Avcı bunu duyunca Hz. Pirmesnevi-i Şerif’te avcının feryadını şöyle anlatıyor. Hamile bir kadının feryadı gibi feryat edip dövünmeye başladı. Eyvah eyvah. Gitti güzelim inci. İnci. Bak niçin metafor inci olarak anlatılıyor? Bu da kıymetli bir şey. Ömer Hayyam diyor ki, inciyi arayan dalgıç olacak. Varı, yoğu, dosta verip dalacak. Nefesi avucunda, canı göğsünde, ayağı baş olacak, başı ayak. İnciyi herkes arar da bulabilmek için gerekli bedeli her bir kimse ödeyebilemez. Sezai Bey’in ısrarlarını hatırlayın. O inciler sen olmasan bende bile yoktur. Bulundukları yerde bile. Hangi inciler? Hadi Erdem ağabey’e rahmet olsun. Ona bir Fatiha vesile olsun diye söyleyelim. Erdem Bayezid o da derdi ki, bir takım hatıralara ve incilere neden bağlı olduğumuzu sakın unutma. Güzel şiirdir o da. Bir gün ondan okuyalım. Şimdi avcı kuşun böyle dediğini duyunca feryat, figan ortalığı birbirine katmaya başlamış. Kuş demiş ki, ben sana demedim mi sakın elinden kaçan bir fırsata üzülme. İnci elinden uçtu gitti. Şimdi ne diye dövünüp duruyorsun? Nasihatimi niye tutmuyorsun? Üstelik ben sana bir nasihat olarak da dedim ki, olmayacak sözü kim söylerse söylesin inanma. Bana bir bak demiş ya. Ben happy topu 3 dirhem gelmem. Benim karnımda nasıl 10 dirhem ağırlığında bir inci olabilir? Adam öyle deyince azıcık rahatlamış. Kuş gitti ama en azından inci gitmemiş. Teselli. Dönmüş kuşa demiş ki, peki hadi şimdi üçüncü öğüdüğünü söyle bakalım bana. Kuş gülerek demiş ki, kuş nasıl güler lan? Güler mi kuş? Cık cık cık. Cık cık cık cık cık cık cık cık cık. Ne bir güler. Kuş demiş ki, sanki sana verdiğim iki öğüdü tuttun da şimdi benden üçüncüsünü istiyoruz. Bakalım not defterimize. Uykuya dalmış kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum ekmeye benzer. Aptallık ve cahillik, ahmaklık yırtığı da ne yapsan yama tutmaz. Uçmuş ve gitmiş. Şimdi bize düşen şu, adamın haline bakıp gülebiliriz. Ya avcı da kardeşim ama böyle değişik bir adammış yahu. Kuşu kaçırmış kuş da ona neler yap. Allah Allah. Bu kısadan isteği alamamak demek. Kısadan iste şöyle alınır. Düşünün ki o avcı bizdik. Avcıyla hemhal oldu. O kuş geldi ve bize bir nasihat verdi. Ne dedi? Olmayacak sözü kim söylerse söylesin inanma. Önce bu nasihati bir alalım. Bize söyledi kuş. İki, elinden kaçan bir fırsata üzülme.
Bir kuş bunu da bize söyledi. Yok mudur üzüldüğümüz fırsat? Bir bir şey olacaktır. Olsun diye uğraşırız. Olmaz. Ondan sonra dövünüp dururuz. Olmadı da olmadı. Niye olmadı ağabey? Şöyle yapsaydım olacaktı. Aslında ben şöyle yaptığım için olmadı. Bunlar bahane, can casum. O olmayacaktı da olmadı. Ahmet abinüşefendi hazretlerine hürmet olsun. Cenab-ı Mevla rahmet etsin. Şefaatlerine nail etsin. Olan olmuştur. Olacak olan da olmuştur. O senin olmadı diye dövünüp durduğun şey var ya.
Sen olsun diye uğraşırken zaten olup bitmişti. Senin haberin yoktu. Olayı sen yaşamadın. Sen olayın içinden geçtin. Olmuş bir olayın içinden geçtin. Derin mevzular. Şimdi bunun burasında belki şunu ifade etmek lazım. O nasihatleri kim alır? Ayık olan gönül sahibi alır.
Derdi olan gönül sahibi alır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir