Mevzular 17 – ERKEN SEÇİM (erken öten horoz)
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=g3541fq6SVo.
Hazır mısınız? 1.4 milyon liralık sponsor geldi mevzulara. Totalde tek bir kişi vermedi bunu tabi de. Üff çok iyi para. Biz bunu neden kabul etmedik? Burada bunları bu şekilde konuşabilmek için. Mevzuların içinde 1 lira bile sponsor sokmadık. Bir sürü yerden ödül aldık. Talk showlarda falanlarda ya da benim gibi masabaşı program yapan insanlarda gördüğümüz bir klişe vardır. Aldıkları ödülleri böyle böyle dizerler. Teşekkür ederler. Aslında oradaki amaç onlara ödül veren insanlara teşekkür etmek değil.
Bakın biz ne ödüller aldık deyip rakiplerine ya da piyasaya artsızlık yapmaktır. Biz neden bunu yapmıyoruz şu anda? Şu anda Babala TV en iyi kanal olarak 3 üniversiteden 3 farklı ödül aldı. Biz onları niye buraya dizmedik? Çünkü bu hafta 2 tane de alacakmışız. Dedik ki 5 tanesini birden dizeriz. Çok alçak gönül olduğumuz için gerçekten gülme. Bununla konumuzla da bir alakası yok. Kendi bıyığıma mı yuttum acaba ya şu an? Sakallı adamla öpüşen kadın mı? Mevzular.
Nasıl kalem? Kalem var ama kağıt yok. Göz boyamı. Siyasetçiler neden ellerine kalem alıp kameranın karşısına geçerler? Çok biliyorum, çok çalışıyorum. Merak etmeyin bende diyorlar. Politikacıların kamera karşısına geçtiğinde yaptığı her şey en ufak detay bile daha öncesinde tartışılır konuşulur. Bu yüzden samimiyetsiz, en ufak şeyin tasarlandığı, düşünüldüğü noktada kendimizi nerede görüyoruz? Konuşma esnasında hitap ettiği biziz. Göz temasında bulundukları biziz. Bağıt sebebi biziz. Orada olmalarının sebebi de biziz. Biz biziz de onlar gerçekten aslında onlar mı? Tek bir kalemin bile sahte bir detaydan ortaya çıktığı noktada biz bu insanlara nasıl güveneceğiz? İnanılmaz paralar harcamıyor şimdi. Parası olan rahat rahat harcıyor. Parası olmayan bir şekilde kendi ismini duyurmaya çalışıyor. Bugün gördük işte arabamızı park ettik bir yere. 10 dakika falan uzaklaştık arabanın yanından. Döndüğümüzde broşürler vardı. Cam sileceğimize sıkıştırılmış. Bunların bir maliyeti var. Her afişte onları görmemizin bir maliyeti var. Biliyor musunuz televizyonlar reklam kuşağında zamma giderler. Seçim dönemlerinde seçime katılacak olan adaylar ya da partiler televizyona reklam verirler. Televizyoncuların bayramı gibi bir şey değil. Eskiden seçim dönemlerindeki reklam kuşağı. Şimdi çok da bayram ettiklerini zannetmiyorum. Çünkü artık parayı veren düdüğü çalmayabiliyorsunuz. Düdüğü çalan kimin parayı vereceğini işaret ediyor. Genel olarak mevzular programında geçmişe yönelik olayları bugün yaşadığımız olaylarla karmaya çalışıyoruz. Mevzuların bu bölümü birazcık daha farklı. Çünkü burada anlamadığım çok fazla şey var. Beraber fikir yürütürsek ortaya mutlak bir sonuç çıkartabiliriz. Ben de anlamak istiyorum. Sizler de bana yardımcı olun. Fikir yürütelim.
Önce şu tahtakarlığı bırakayım. Duvarlanıyordu ya. Annenizle babanızla konuşmanız gereken özel şeyler vardır. Bir sorun da olabilir. Aklınızı kurcalayan bir soru da olabilir. Bunun için ne yaparsınız eğer evinizde misafir varsa? Annenize, babanıza ya da kardeşinize kaş göz yaparsınız içeri çekersiniz. Biri annene, biri konuşacağız. Özel olsun istersiniz. Bambaşka bir yere geçersiniz. Biz de şimdi sizinle özel konuşalım. Kapatın kapıyı, pencereyi gelin. Mevzuların içinde izole olalım. Kimisine göre sorun kimisine göre soru.
Erken seçim. Kararımız ne? Erken seçimin sebebi ne? Erken seçim öncesi neler olduğunu hepimiz bizzat yaşadık. Peki sonrası ne? Gelin bunu değerlendirelim. Geçen haftaki gündemden eser kalmadı. Erken öten horoz bu videonun başlığı. Türk Büyük Kurumu’nda erken öten horozun anlam karşılığı nedir? Zamanında erken öten horozları uğursuzluk getireceği düşüncesiyle keserlermiş. Memleketimizin en büyük yarasıdır zamanında yapmamak birçok şeyi. Yalnızca işten güçten ya da yumurta kapıya dayanır tabirini ortaya çıkartacağımız olaylardan bahsetmiyorum. Konuşmaktan, anlatmaktan bahsediyorum. Fikirlerden bahsediyorum. Birçok kişi birçok şey söylüyor. Ama o kişiler söyleyecekleri şeyleri ortama, zamana ve hukuka uygunsa söylemelidirler. Yani neyi söylediğinizi bilmek çok önemli de ondan daha önemlisi de vardır. Ne zaman söyleyeceğini. Neyse. Türkiye’de şimdi gündem, erken seçim. Bir anda her şeyi unuttuk. Suriye’deki büyük mücadeleyi unuttuk. Afrin, Mümbiç, Fırat’ın Doğusu unuttuk. Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ege Adaları’ndaki Yunan Piyonunu unuttuk. Şeker fabrikalarının çatır çatır satılışını unuttuk. Türk lirasının değer kaybı. Sanki hiç olmamış gibi mesela. Sarsan ama bir türlü yıkmayan o ekonomik depremi unuttuk. Gözler kapandı, kulaklar tıkandı, diller var. O diller de maalesef sende bende bizde yok. O diller karşınızdaki liderler. Psikolojisi bozulmuş, birbirine sevgisi ve saygısı kalmamış bir halk. Günlerdir birbirlerine seçim bahanesiyle adeta söven siyasetçileri izliyorlar. Sürekli önümüze ısıtıp ısıtıp konulan, sözde Ermeni soykırımını ve bu sahte sebeple üzerimize gelen batıyı unuttuk.
Ermeni soykırımını sokakta üniversite okumuş ya da halen üniversite okumakta olan birçok insanın bu şekilde değerlendirdiğini biliyorum. Aman canım Fransa kabul etse ne olur? Ermeni soykırımı yok demek yasak olsa, ceza alınacak olsa ne olur? Ben Fransa’ya mı gidiyorum abi? Hiçsem de öyle bir şey konuşmam ki giderim Eiffel ile fotoğraf çektiririm. Diyor, bu adam üniversite okuyor. Oysa bilmiyor ki dünya eğer sözde Ermeni soykırımını kabul ederse Ermeniler bizden toprak isteme hakkına sahip olacak. Kuklacılar, yeni kuklalara ihtiyaçları var. İpleri bol, kuklaları az.
O kuklacıların doğuda kurulacak bir Kürt devletine, hemen kuzeyinde kurulacak büyük Ermenistan’a ihtiyaçları var. Hani ben her şeyin farkında olabilmek önemlidir diyorum ya. Yaşamak öğrenmektir, bilmektir demiştik ya. Bu Ermeni soykırımı yaklaşık 100 yıldır Türk devletine dayatılıyor. Konumuz erke seçim ama şimdilik kulak asmamamız gereken gündemin aslında gelecekte bizim için ne kadar önemli olduğunu göstermek açısına sözde Ermeni soykırımına ve bunu neden bize dayatmaya çalıştıklarına ufaktan bir değineyim. Ülkemizin önünde tekrar tekrar ısıtılıp konulmasının sebebi nedir?
Hangi olaylar olunca Ermeni soykırımını bizim önümüze sunuyorlar? Amerika, Fransa, İsviçre vesaire. Bu heriflerin parlamentoları canı sıkıldığı zaman hadi şunlara bir Ermeni soykırımını tekrar dayatmaya çalışalım mı diyorlar? Bir de düşünün ki bu adamların kendi kurduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tamamen bizim mühimmizde kararlar veriyor. Çünkü tarih bunu kanıtlıyor. Ama onlar yine de bunu pilav gibi ısıtıp ısıtıp önümüze sürüyorlar. Ve daha da enteresan bir şey söyleyeyim mi size? Sürekli bir Kürt davası denilip duruyor ya. Kardeşimiz olan Kürtleri bir dava haline getiriyorlar ya. Kürt davasını ortaya çıkartmaya çalışanlarla sözde Ermeni soykırımını önümüze sunanlar hep aynı kişiler. Aynı oluşumlar. Ve nedense bunlar hep aynı zaman ve aynı mekanda ortaya çıkıyorlar. İsrail’de duvarlara da Türkiye haritaları asmışlar. Yüzlerce cadde ve sokağa. Bu sözde haritaya baktığınız zaman Anadolu’nun yarısı Ermenistan, yarısı da Kürdistan olarak gözüküyor. Bu duruma karşı çıkan insanlar da var. Gidip haritaları falan sökmenin de cezası var. Haritayı sökmeye çalışanları bayağı gözaltına almışlar. Tezgah aynı. Neden? Çünkü emperyalizm onlara bunu emrediyor. Anadolu’yu parçala, Türkleri yok et. Birçok insan bana paranoya kahve milletçisi diyebilir. Bazı şeyler topla tüfekle olmuyor. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti ve bu topraklar üzerinde yaşanan Türkleri topla tüfekle beziremeyeceklerini bütün dünya biliyor. Bize ne dayatıyorlar biliyor musun? Geçen gün Instagram’ımda paylaştım. 3 Mayıs Türkçülük gününü kutladım. Faşist oldum. Birçok insana göre. O kadar çok DM aldım ki. Seni faşist. Faşist. Ülkemin adı Türkiye ve ben bir Türküm. Benim aynı bayrağın altında esas duruşla duran Kürt arkadaşlarım da var. Rum arkadaşlarım da var. Onlara ne diyorlar şu anda biliyor musunuz? Sen Rum’sun, sen Kürt’sün diyorlar. Türkiye’de yaşayıp adı Türkiye olan bir yerde ne mutlu Türküm diyenler faşist diyorlar. Elini göğsüne koyup Amerikan bayrağına bakan Çinliler gördük. Amerikan filmlerinde, her Amerikan filminde en az bir tane Amerikan bayrağı görürsünüz. Ama biz faşist oluyoruz. Bizi önce Türkiye’de Türk demekten utandırmaya çalıştılar. Birçok insanın içinde bunu başardılar. Dünya milliyetçi bir tabuğa büründü artık. Avrupa Birliği’nin inanılmaz bir sallantının içerisinde. Peki herkesi bir şekilde kendi ülkesinin ve toprağını ve sınırını ekonomik ve madensel olarak ilerlediğimiz yokluğa karşı savunmaya başlamışken biz neden bir anda barışıl ve hümanist olduk? Kötü şeyler mi bunlar? Hayır. Ama bunu zaaf olarak bulunuyorlar. Bunun farkında mısınız? Madem hümanistsiniz kendi insanınızı sevmeye öğrenin be. Sen Türkiye’de yaşayan Türk’ün Türk olduğunu belirtmesine karşısın. Ya arkadaş sen neyin kafasındasın? Bunun içinde sunulan meselenin adı Sözde Ermeni Soykırımı ise onun içinde Ermenilerin olmasına gerek yok. Bunun içinde anlatılan Kürt davası ise onun içinde Kürtlerin olmasına gerek yok. Herkes bu şekilde algıladı. Kürt davası yok. Evet yok. Niye böyle yaptınız Kürtler? Kürtler yapma de. Kadıköy’deki Ermeni kilisesinde önünde çöp döktüler duvarına ırkçı yazılar yazdılar. Bu kumpası yaratan Kadıköy’deki Ermeniler miydi? Hayır. Karanlığa ve boşluğa karşı savaşamazsınız. Önce gerçek düşmanınızın kim olduğunu algılamalısınız. Birçok Kürt ve Ermeni bizim komşumuz falanımız filanımız değil. Aynı toprağa paylaştığımız kardeşimizdir.
Asıl mesele onların sözde mağduriyetlerini ortaya sunup bunu kullanmaya çalışan sırtlı anlardır. Tarih 26 Şubat 1992. 26 yıl evvel Ermeni askerleri Dağlık Karabağ ve Hocalıda 106’sı kadın 70’i yaşlı ve 63’ü çocuk olmak üzere 613 Azerbaycan Türk’ünü katlettiler. Aynı katliamda 487 kişi de yaralandı. 1275 kişiyi de yanlarında götürdüler. O gruptaki 150 kişiden hala haber yok. Arta kalan cesaretler üzerinde birçok inceleme yapılmış. Bir çoğu yakılmış. Gözleri oyulmuş.
Başları ve diğer organları kesilmiş. Hamile kadınlara tecavüz ettiler. Çocuklara tecavüz ettiler. 26 yıl evvel bu katliamı yapan kahpelerin komutanı kimdi biliyor musunuz? Başlarında kim vardı? Bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisian. 1900’lerin başına kadar komşumuz olan, dostumuz olan Ermeniler başta Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından her fırsatta istismar edildiler. Her fırsatta dendi ki onlara tecrüb, soykırı hakkınızı alın. 1915 olaylarının asıl sebebi neydi peki? Soykırım yoktur ama orada bir olay var. O olayın sebebi de şudur.
Batılı güçlerin desteklediği Ermeni çeteler askerimize, ordumuzu arkasından vurmuştur. Köylere girip Türkleri, Müslümanları katletmeye başlamışlardır. Bu konuda tarihçiler, uzmanlar ayrıntılarıyla bilgiler veriyorlar zaten ama şunu biliyor muyuz mesela? Aynı Ermeni çeteleri 1918 yılında, Şubat ayında, Özbekistan’ın Fergana vadisinde 35 bin Türkü katletti. Ve bunu Bolşeviklerle işbirliği yaparak gerçekleştirdiler. Mesela bu katliamı birçok kişi bilmiyordur eminim. Sovyetler dağılınca ortaya çıktı. Ermenilere bu katliamları yaptıran güçlerinin kullandıkları taşeron taşnak Ermenileridir. Bunu asla unutmayın. Taşnak Ermenileri. Bunların tek bir amacı var. Büyük Ermenistan. Bu hastalıklı, zavallı zihniyetin ortaya çıkışı. İngilizlerin, Amerikalıların ve Rusların desteğiyle 1892’lere dayanırız. Birinci Dünya Harbindir. Ordumuzu arkadan vuran da, Müslüman Türk avına çıkan da bunlar. Vanda, Erzurum’da, Harput’ta, Bitlis, Sivas ve Diyarbakı’da katliam yapanlar da taşnaklardır. Adamlar programlarına yazmışlar. Bağımsız Ermenistan ve bağımsız Kürtistan hedefimizdir diye. Bu cümlenin tarihi ne peki? 22 Haziran 2014. 90’lı yıllarda ve bugün doğuda öldürülen o aşağılık teröristlerin bir çoğunun boyunu da had çıkmıştır. Bunların birçoğu Taşnak Ermenisidir. Zamanında ayrı taşnak zihniyet, Asala Terör örgütünü de kurmuştur. 1970 ve 1980’lerde onlarca Türk elçiyi ve diplomatı öldürmüş katletmişlerdir. Asala Terör örgütünün işidir. Bilen çoktur, bilmeyen de vardır. Araştırmanızı tavsiye ederim. İmralı’daki bebek katili de zaten ifadesinde Asala ile PKK’nın işbirliğini açık açık anlatmıştır.
Aslında Türkiye’de yaşayan, Kadıköy’de saygısızlığa uğrayan birçok Ermeni vatandaşımızın da lanetlediği Taşnak Ermenileridir. Sözde soykırı iddiasını bize dayatan da aynı zihniyettir. Biz bu oyunu bozarız. Biz bu oyunu bozuyoruz da bu oyunu bozmak için mantığımızın Mustafa Kemal mantığında olması gerekmektedir. Birkaç program önce söylemiştim. Mustafa Kemal’i sevmek zorunda değilsiniz. Ama fikrini benimsemelisiniz. Çünkü deyip la la la la la anlatmıştım. Sevmek zorunda mıyız? Vallahi değilsiniz. Sevme. Sevme. Ama ülke için kurduğu planları, fikirlerini benimse, benimsemek için araştır. Baban sevmiyor diye sen de sevmemek zorunda değilsin. Deden söyledi diye Atatürk’ü lanetlemek zorunda değilsin. Araştır. Eğer ortaya çıkan sonuç şu andaki fikrini değiştirmeyecekse gel bana anlat. Ben de senin fikreye destek vereyim. Her programda söylüyoruz. Farkında olmak yaşamaktır. Farkında olmak bağımsız yaşamanın şartıdır. Bu konuya değinmeden geçemeyecektim. Çünkü çok fazla önümüze sunulmaya başladı tekrar sözde Ermeni soykırımı. Kimsenin soyunu kırdığımız falan yok. Bize yapılan zulmün karşılığını tam olarak vermiş olsaydık ki tecrüb onun tam karşılığı değildir. Ama vermiş olsaydık dahi bize soykırımı yaptınız diyemezlerdi. Ama biz bunları bir tarafa bırakalım. Bundan sonra bize atılacak iftiraları, ülkemizin karşısına örülecek duvarları nasıl ekarte edeceğiz? Biz bu seçimde kimi seçeceğiz? Mesela ben ağa haberi izledim geçen gün. Aman Allah’ım sandırım Norveç’te yaşıyorum. Haberde şöyle bir şey duydum. Bir müjde daha. Türkiye’de bir haber kanalı sürekli müjde bir yuva. Çok enteresan. Bunu izleyip uyuyan hala var mıdır bilmiyorum.
Onun için izlemeyen de çok. Onu gaza gelmek için izleyen de var biliyorum. Nazi Almanya’sının Berlin’inde 1945’te akşam radyoda dinledikleri haberde Spiker şunu anons ediyordu. Moskova zaferimiz çok yakındır. Alman eses birlikleri Moskova’ya girecekler. Almanya muhteşem bir zafer kazanmaya çok yakın. Bir müjde daha veriyorum size diyormuş. Bir gün sonra Ruslar Berlin’e girdi. Alman halkı bu haberleri dinleyip ülkesiyle gururlandıktan bir gün sonra Ruslar Berlin’e girdiler. Basının ne kadar önemli olduğunu biliyorum.
Bu yüzden basının sizi nereye yönlendirdiğine dikkat edin. Lütfen konuşanları dinleyin, fikirlerini alın ama kararlarınızı kendiniz verin. Bu ülke insanları samimiyetten çok hoşlanır. Ama yalanı da sever. Bu yüzden tutan dizilerin birçoğu entrika ile alakalıdır. Bu yüzden en çok it getiren şey ihanet ve karşılığında alınan intikamdır. Ezel dizisini hatırlayın. Ezel dizisi neden zirveye oturdu? Kenan’ın Mirzal Oğul sayesinde diyen olacaktır. Olamaz TRT’de dizisi daha yeni kaldırıldı. Demek ki bazı kişilerin isimleri senaryonun önüne geçemiyor. Tamamen çalıntı bir senaryoda olsa çalıntıdır. Monte Cristo contu’nun birebir çalıntısıdır maalesef. Ne yaptık? Oturduk, ezelinin intikamını bekledik. Görmek isteriz onu. Bir başı ve bir sonu olsun isteriz. Asla başta zengin olan finalde zengin olsun istemiyoruz memleket olarak. Başta fakirse sonundaki zenginliği alkışlıyoruz. Bir ortamız yok. Bu yüzden birçok konuyu, birçok zevkimizi, eğlencemizi, üzüntümüzü bunharca tüketiyoruz. Birçok insan Milliyetçi İsaer Milliyetçi Hareket Partisi’nin mensubu olduğunu düşünüyor. Birçok dini bütün Müslüman ya Saadet Partisi’ni de görüyor kendisine ya da AK Parti’de görüyor. Solcular artık CHP’yi Solun Kalesi gibi görmüyorlar. Karşı durdukları şeyin karşısında CHP var diye oraya yöneliyorlar. Ulusalcular var Vatan Partisi. Onları tam olarak nereye yöneldiklerini anlayamadık. FETÖ ile savaştığı için AKP’yi destekleyen yorumlar da yapıyorlar. Seçime girerken CHP ile irtifak olma çabasına da giriyorlar. Enteresan. Öyle ama Öcalan’ı sorgulayan babamı, Öcalan’a idam kararı veren hakim’i partilerine alıyorlar. Ama yıllar evvel Öcalan’a uzatılan karanfil’i bir türlü açıklayamıyorlar. Tarafsızlık.
İnşallah bir gün gelip buraya çıkarlar hepimize aydınlanırız. Geçmişi tertemiz olan ya da hiç yalanı yakalanmamış kaç siyasetçi var şu anda aktif olarak karşımızda? Varsa ben bilmiyorum. Siz videonun altına yazabilirsiniz. Cumhurbaşkanımız adaylardan biri. Çok fazla spekülasyon çıkıyor onunla ilgili. Açılım süreciyle PKK’yı muhatap aldığını söyleyebiliyorlar. FETÖ’ye zamanında ne istediler de vermedik cümlesini şimdiki FETÖ operasyonlarında karşı duruş olarak kullanabiliyorlar.
Aleyhine kullanılacak bir çok şeyi cümbesini ya da hareketini çekip çıkartabiliyorlar. CHP lideri Kılıçdaroğlu zamanında açılımı eleştirirken hemen sonra HDP ile ittifak yaptığı için bir çok mecrada güvenilmez bulunabiliyor. Onunla ilgili bir çok şeyi çıkartıp öne koyabiliyorlar. Mesela o kadar fazla seçim kaybedip nasıl hala o koltuğu bırakmadığını irdeliyorlar. İrdelerler. Çünkü politika böyle bir şeydir. Muharrem İnce CHP’nin adayı. İnanılmaz bir hatip. Çok iyi bir konuşmacı. Seslendim seçmenlere ne dedi? Allah’ın izniyle Mustafa Kemal’in yolundan gidip falan filan şu bu.
Allah seçmen içindi. Mustafa Kemal seçmen içindi. Dinimiz Allah’ımız, değerlerimiz atalarımız. Her şey maalesef seçmen için vurgulanır oldu. AK Parti’nin meetinglerinde artık Türk’ün adı geçmeye başladı. Biliyorlar ki Türkiye yalnızca kendi tabanlarından ibaret değil. Herkese ulaşmalılar. Bu bütün partilerin stratejisi. Muharrem İnce. Ki zamanında Kılıçdaroğlu’na muhalefet etmiş bir isim. Kılıçdaroğlu acaba neden kendine muhalefet eden bir isim Cumhurbaşkanı adayı olarak öne sürer? Neden kendisi o topun altına girmez ya da elini taşın altına sokmaz?
Tartışılır. Ben tartışmayayım. Eğer seçimden sonra kazanamadı deyip uzaklaştıracağı bir muhalefi öne sürüyorsa seçimi kazanacağına hiç inanmadığı anlamda mı gelir? Bunu ben bilemem. Siz fikir ürütün. Saadet Partisi, temel Karamallıoğlu, Sivas olaylarıyla ilişkilendirenler var. Olacaktır tabi. Bir politikacı belirli bir iddia ile ortaya çıkıyorsa karşıt görüş inciyeni cincini ortaya çıkartır. Bunu herkes için yaptılar. Devlet bahçeliye yapılan muhalefette onay önerdilen eleştirilerin en başına ne var? Hiçbir varlık gösterememesi.
MHP’nin kendi oluşumunu devam ettirmek için oluşumuna itiraz ettiğin bir ekibin içinde yer alırsan bu tarz eleştirilere maruz kalman kaçınılmazdır. DNA’sının bozulduğunu düşünüyorum. Belki de iyi olmuştur. Bazı şeylerin de değişmeye ihtiyacı vardır. Ama bazı şeylerin değişmeye ihtiyacı vardırdan kasıt üzerindeki kıyafettir. Saçının şeklidir. Bazı şeylerin DNA’sına dokunmamak lazım. Dokunuldu hala dokunulmaya çalışılıyor. Bu ülkenin DNA’sı, bu ülkenin meclisidir. Bu ülkenin DNA’sı, ülkenin anayasasıdır. Bu ülkenin DNA’sı, ülkenin üniversiteleridir.
Ama bu ülkenin hala dokunulmamak lazım. Meral Akşener. Eminim birileri sormuştur. Mesela yepyeni bir parti kurduğunda bunu finanse etmen gerekir. 22 milyon liralık bir ina yaptırırsan ya da yüzlerce aracın partiye hibe edildiği bir konvoyla seçim hazırlığı yaparsan ona sorarlar. Derler ki bu para nereden geldi? Tabii ki bunun karşılığında verebilecek bir çok cevabı olabilir. İyi partiye gönüllü vermiş iş adamları derler. Kim iste? Amerika’dan mı geldi bu para diye soracaklar. Sorabilirler. Kendisine FETÖ’nün bir oluşumudur bu diyen milletvekili kendi partisinden istifa edip bu partiye transfer oluyorsa onun neden olduğunu da merak ederler. Bizi yönetecek insan söz konusuysa her şeyi merak ederler. Herkese bir iftira atılabilir ya da gerçek bir suçlama yöneltilebilir. Bir çok politikacının saçma sapan fotoğrafları vardır. Ve bir çok politikacı saçma sapan cümleler kurmuştur. Şu say demesinlerin hepsi lider. Peki Abdullah Gül kim? Abdullah Gül’ün isteme sebepleri neydi? Bütün bu partilerin isteği miydi? Yoksa bu istek bambaşka bir yerden mi geldi?
Meral Akşener adaylıkta diretti. Ben olacağım dedi. Kılıçdaroğlu dedi ki bir dakika siz olacaksanız bizim bir birlik olmamıza gerek kalmayacak. CHP’den bir isim olsun dedi. Derken Saadet Partisi ile görüşmeye başladılar. Kemal Bey dedi ki siz ne yapıyorsunuz? Hemşerif biriniz kendi partinizden olsun diyorsunuz. Diğeriniz kendi partinizden olsun diyorsunuz. Bence partiler üstü bir isim seçelim. Onu yerleştirelim. Tam bu esnada düşünülen isim Abdullah Gül oldu. Abdullah Gül’ün düşünülmesinin sebebini de hepimiz biliyoruz işte. Peki Abdullah Gül’ü neden vazgeçti?
Çünkü ne iyi partinin, ne CHP’nin, ne de diğer partilerin tabanı Abdullah Gül’ü kabul etmedi. Dediler ki renk olarak yalnızca Lacibert mi var elimizde? Abdullah Gül’e şöyle söylediler. Biz sanırım kendimizden birini çıkartacağız ama sizin desteğiniz falan Abdullah Gül’dür ki bir dakika beni başa getirmiyorsanız ben burada yokum. Tık çekildi. Nasıl izledik biz bunu haberlerde? Biliyordu bunu AK Partililer ve Milliyetçi Hareket Partililer. Ama ne dediler? Kendisine vefasından dolayı teşekkür ederiz. Bu lafı kimler söyledi biliyor musunuz? Bu durumun vefa olmadığını en iyi bilenler. Kartışmalar, nazlanmalar, komple terörleri, havalarda uçuştur. Haberlilik konusu gündeme geldiğinde gördük ki muhalefetin kafası meğer karma karışıkmış. Elimizdeki bu. Biz kimi seçeceğiz? Benim anlamadığım bir şey var. Çahız veya isim zedelemek için söylemiyorum bunu. Bugün Cumhurbaşkanı erken seçim geliyor demeden erken seçim isteyen haindir dedi. Muhalefet yapmıyorum demedi mi? Açıp bakabilirsiniz dedi. Mevzular programında söylediği sözün üzerinde başka bir söz söyleyenleri konu alma. Ben o esnada diğer taraf bunu nasıl değerlendirmiş onu konu alırım. Mesela muhalefet. Ne dediler? Cumhurbaşkanı’na muhalef olan herkes Cumhurbaşkanı’nın erken seçim isteyen haindir videosunu paylaştı. Zamanında FETÖ AKP’yi bitirmek için harekete geçtiğinde de aynı şeyi yapmışlardı. Ayakkabı kutularının fotoğraflarını paylaşmışlardı. Muhalefet. Yine aynı hataya düştüler. Cumhurbaşkanımız için yeni bir şey değil ki bu. Daha önce de söylediği şeyi 15 dakika sonra kararlanmamıştı kendisi. Olabiliyor. Çok çalışıyor sanırım hani. Etrafında metin yazarı çok fazla. Onların yazdıklarıyla kendi düşündükleri bir anda kısada devre yapabiliyor. Olabilir böyle şeyler. Strateji de çok önemli. Politikacılık aslında bunu gerektirir. Yani burada Cumhurbaşkanımızın erken seçim isteyen haindir dedikten sonra erken seçim lazım demesi ve sizin bunu orta çıkartmanız muhalefet yaptığınız anlamına gelmez. Siz zamanında sürekli erken seçim olsun diyen muhalefet. Nasıl erken seçimi hazırlıksız yakalanabiliyorsunuz? Bunu anlamıyorum. Aday çıkartamadınız. Neden biliyor musunuz? Kimse kendini kandırmasın. Şunu çok seviyorsunuz. 15 sene açık kalmış bir ampülü gidip umharca elinde sökmeye çalışamazsın. Yanarsınız zira.
Birazcık aklınızı kullanın. Ülkeyi yönetme iddianız varsa bir şeylere hazırlıksız yakalanamazsınız. İktidarın da çok büyük yanlışları vardı muhalefetin salvalarına karşı. FETÖ gibi tehlikeli 30 senedir ülkemizi sömüren bir oluşumu gidip atletaşla yok etmeye çalışırsan ve atletaşa atfettiğin FETÖcülük suçunu gidip bugün GF, İYİ Parti’ye falan büyük oluşumlara aynı şekilde yöneltirsen hata yapıyorsun demektir. Şimdi FETÖ’nün ne kadar tehlikeli ne kadar iğrenç bir oluşum olduğunu hepimiz biliyoruz.
Biz çok öncesinden biliyorduk da düşünce safımıza yeni gelenler siz bu enerjinizi maşayı tutan el hatta maşa yerine neden bu maşanın ucundaki hık yapsan gidecek kömüre harcıyorsunuz. Fazla yargı hükmün lakayet olmasına sebep olur. Her önünüze gelene FETÖcü deyip size en ufak laf söyleyene FETÖcü deyip durumu basitleştirmemeliydiniz. Ergenekon döneminde herkese ergenekoncu yapma gibi bir huyu vardı biliyorsunuz. Şimdi de herkes FETÖcü oldu. Muhalefetin tamamını FETÖcü olarak nitelendiremezsiniz. Benim iktidar partisiyle ilgili yüzün üzerinde şikayetim var. Ben FETÖcümüyüm. 105 olsun FETÖcüyüm kesin. Muhalefetin iktidar partisine kuracağı yüzlerce şikayet cümlesi var. Peki doğrusunu savunacağı bir kelimesi var mı? Yok. İktidarın FETÖ’nün üzerine gideceği kamyonlar yolu ağır suç var. Peki FETÖ’nün iktidarını yok etmek için ortaya attığı eleştirileri savunan ve FETÖ’cü olmayan insanları o kalabalığın arasından çekip çıkartacak bir ufak teralisi var mı? Yok. Senin karşındaki herkes yanlış konuşuyor olamaz. Bir kere bu matematiksel olarak imkansız. O bin yanlış içinde on doğruyu kaybetmesine kimsenin rızası olmaz. Peki biz ne yapacağız? İktidar yani güç çevresinde birçok ufak gücü besler. Onların etrafında da ufak güçler vardır onların etrafında da. Bugün futbolculara bakın televizyonlara bakın futbolculardan örnek vereceğim bayağı. Arda Turan, Emre Berezoğlu bunlar Sayın Cumhurbaşkanımız’a en yakın futbolcular değil mi? Oynadığı takımı destekliyor Cumhurbaşkanımız. Diyor ki Başakşehir şampiyon olsun. Düşün güç, gücün etrafındaki gücün etrafındaki gücün etrafındaki ufak kırıntılar mı bu futbolcular? Hakemi falan itekliyorlar tartaklıyorlar bugün. Neye güveniyorlar ya sizce? Altına yakabılarından mı? Attıkları gol yere mi? Hayır. İktidarın bir köşesinin bir bölümünü bir ucundan birini tanıyorsanız ekmek yediğiniz için kolonunu bile sarsabilirsiniz. Olan durum buydu. İktidara eleştirdiğim en büyük nokta bu. Bu ülkede bombalar patladı. Terör yaşandı. Terör hala yaşanıyor. Ortaya milliyetçiliği sürdüler. Asker dizileri bir anda popüler olmaya başladı. CED, tarih, Osmanlı, güç şunları ortaya koydular.
Bunların da dizileri meşhur oldu. Sokakta bombalar patladı. Bir defasında 13, 10, 20 şehit verdik. Hepinizin yüreği parçalandı. Kim çıktı sokağa? Sayısal zekâya sahip bir Cumhurbaşkanımız olduğu için talihsiz bir açıklama yaptı. Öldürülen terörist sayısı, bilmem kaç bin? Çok çok çok çok. Biz sadece 30 şehit verdik dedi. 30. Sadece. Yapılan yolların uzunluğu, dublaryolların kilometresi, milli haaslarının sonundaki TL ibarisi, dış borcunu ödenen kısmının rakamları ya da başka bir şey değildi. İnsan canıydı. Şehitti ve maalesef rakamlarla ifade etti. Neden erken seçim? Birçok sebebe dayanıyor tabii. Ama o bütün sebepler içerisinde bir sebep var ki genelin %90’ını oluşturuyor. Ekonomi. Hükümeti yerinden oynattı mı patlayan bombalar, verilen şehitler? Oynatmadı, oynatamazdı. Türkiye’de ne kadar bomba patlarsa patlasın. Ne kadar olay çıkarsa çıksın. Hiçbir hükümetin dengesini bozmaz. Çünkü bu ülke insanı kafasına bomba düşünceli değil. Biri elini cebine sokarsa isyar eder.
Bu ülke %99 müslümandır ama parayla ilişkisi gerçekten kafa karıştırır. Neden erken seçime gidiyoruz? Çünkü batıyoruz. Dünya krizlerden geçerken Yunanlılar acaba adalarımızı mı satsak derken biz fabrikalarımızı sattık. Ve şu anda satıyoruz. En güzel arazilerimizi, suyumuzu satıyoruz. Samanı yurtdışından ithal ediyoruz. Kurbanda kesmeye hayvan bulamadık. Yanlış konuşuyorsam yazın altına. Ben de bilinçleneyim. Benim bildiğim bu. Batıyoruz. Peki hazıra ne kadar dağ dayanır sizce? Dayanmadı, erken seçime gidiyoruz. Bu ülkenin başında zeki bir adam var. Seversiniz sevmezsiniz. Ama zeki olduğunu kabul etmelisiniz. Ekonomik çöküntü. Seçimden önce gelseydi kendisi şu anda başkanlığa oynayan bir lider değil. Bambaşka bir yerdeydi. Pirim verildi, binalar yapıldı, yollar yapıldı, köprüler yapıldı. Çok güzel hizmetler verildi bu ülkeye. Ama hazırdan yedik. Bunu kimse anlayamadı. Peki satılanlarla kaç sene idare edildik? Hadi bunları da satalım. Hadi bir dönem daha kurtulsun. Peki sonraki dönem ne olacak? Benim çocuğum milli olmayan bir ülkenin milliyetçisi mi olacak?
Dış borç, enflasyon, işsizlik böyle boyutlara geldi ki yani artık ülkenin borcu borçla döndürecek gücü kalmadı. İçinde bulunduğumuz şartlar ve dünyadaki ekonomik belirsizlik doğal olarak bize büyük bir çöküntü yaşatıyor. Ve bunun da dışında savaş devam ediyor. Afrin’de, Kuzey Irak’ta ve yurt içinde memetçimiz ve polisimiz şu anda müthiş bir mücadele içinde onlarla gurur duyuyoruz. Ama savaş da bir ekonomi meselesidir. Bunu da unutma yavrum. Şimdi Amerika diyor ki, güya olumlu bir adım atıyor. Ne diyor? PED’yi Münbiç’ten çekeceğiz. Biz de tabii hemen atlıyoruz. E hani bizim kırmızı çizgilerimiz vardı. Hani Fırat’ın doğusunda bizim için çok önemliydi. Hani biz artık Amerika’ya güvenmiyorduk. Biraz önce ekonomiyi söyledim. Baya komadayız. Peki durum umutsuz mu? Asla. Umutsuz olmadığımı örneklemek için yine Mustafa Kemal’in bir sözünü söyleyeyim. Umutsuz durum yoktur. Umutsuz insan vardır. Türk milleti, umutsuz insanlar topluluğu olmayacaktır. Şimdi ortalıkta denklemler ve rakamlar uçuşuyor. Biliyorsunuz halkımızın en sevmediği durumlar. Çünkü onlar sonuç görmek isterler. Mesela onlar belge görmek istemezler.
Senin yaptığın yolsuzluğun belgesini burada kameraya karşılarsam, kimsenin umurunda olmaz. Ama senin yaptığın yanlışın fotoğrafını çekip bunu yayınlarsam, o günün gündemi biz oluruz. Banka hesaplarında dönen yolsuzluğun belgeleriyle karartmadılar. Kimsenin ayağını kaydıramadılar. Ama birisi bir yerde içki içerken yakalandı ya da başkası fuuş yaparken videoya alındı. Onlar anında gönderildiler. Çünkü biz halk olarak mantığımızı asla matematiğe dayandırmıyoruz. Daha duygusalız. Ve bu yüzden görseli çok önem veriyoruz. Öncelikle birçok şey hakkında fikri olmayan ya da bilgisi olmayan arkadaşlarım şunu öğrenmeli. Bu yalnızca Cumhurbaşkanı’na seçtiğimiz bir seçim değil. Ayrıca milletvekili seçtiğimizde bir seçim. Bilmiyorum iddialı mı olur bu söyleyeceğim şey ama bence bu seçim Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin geleceğini belirleyecektir. O yüzden mevcut siyasilerin sorumluluğu her zamankinden büyüktür. Yani şimdi tarihe korkak koltuk sevdalısı gibi geçmekte var. Milli vatansaber ve kahraman olarak yazılmakta var.
Ama dedim ya fotoğraf olmadıktan sonra kimin tarihe nasıl yazılacağı pek de önemli değil. Onlar şu anda en iyi fotoğrafı vermenin peşindeler. Cumhurbaşkanlığı adayları için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan partilerin işi kolay. Diğer partiler yani meclis dışındaki partilerin ve kişilerin 4-9 Mayıs tarihleri arasında 100.000 imza toplamaları gerekiyor. Ve bu imzaları vermek için bizzat ilçe seçim kurullarına gitmeniz gerekiyor. Yani birazcık zorluk çıkartıyorlar açıkçası.
Avrupa’nın herhangi bir yerinde oy verme hakkına sahip insanlar bile o imzaları için Türkiye’ye gelip seçim kurullarına imza vermek zorundalar. Yani şimdi Avustralya’da yaşayıp işi gücü olan bir adamı her şeyine bırak diyeceksin. Dünyanın parasını verecek, uçak bilatı alacak, gelecek Türkiye’ye bulacak kayıtlı olduğu seçim kurumunu gidecek oraya imza verecek. Ve bu 4-9 Mayıs tarihleri arasında olacak. Mümkün mü? Bu seçim aceleye gelecek. Hiç çok hukuksuzluk da olacak. Fazla üzerinde duramayacağız. Çünkü üzerinde durmamız için bile vaktimiz yok. Bu anlattığım şey burada yaşanılan sakatlıklardan yalnızca bir tanesi.
Cumhurbaşkanımızın açıkladığı gibi 12 Mayıs tarihine kadar bize başvuran Suriyelilere vatandaşlık hakkı vereceğiz. O 3,5 milyon Suriyeli oy verebilecek. Bizde misafirler. Bizde misafire saygısızlık olmaz. Ama benim bildiğim en misafirperver Türk ile misafirini latakodasına sokmaz. O oy bizim mahremimizdir, geleceğimizdir. Kim aday olursa olsun 24 Haziran günü yapılacak seçimde Cumhurbaşkanı olabilmek için verilen oyların en az %50.1’ini alması şart. Diyelim ki hiçbir aday bu orana ulaşamadı. İkinci tur olacak 8 Temmuz’da. Millet tekrar sandığa gidecek. Ve ne olacak? 8 Temmuz’da yani 2. turda en çok oy alan iki aday yarışacak. Ancak işin püf noktası Cumhurbaşkanı seçildikten sonra 600 milletvekilinin seçileceği oylama. Çünkü kim Cumhurbaşkanlığı seçimini 1. veya 2. turda kazanırsa kazansın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kendisini destekleyecek en az 301 milletvekiline ihtiyaç koyacak.
Diyelim ki şimdi seçilen Cumhurbaşkanı eğer meclisin yarısından fazla yani 300’ün üzerinde destek bulamazsa o makamda en fazla 6-7 ay falan kalabiliyor. Yani denklem bu. Anayasa bu. Matematik bu. Bundan önce ne oldu? Hani hep geçmişe bakıp geleceğe yön vermeye çalışıyoruz ya kendi kafamızca mevzularda sohbet ederken. 1923 yılında 1950 yılına kadar CHP tek parti olarak iktidarda kaldı. Tepkiler de çoğaldı. Ne oldu? Çok partili sisteme geçildi.
Ve o çok partili hayata geçtiğimiz 1946 seçimlerinde CHP bayağı kan kaybetti. Milletin yeni bir umudu ihtiyacı vardı. Ve yeni bir umut diye 1950’de halkımız Demokrat Parti’yi iktidara getirdi. Yenilik iyidir. Ülk yıllarda birçok şey yeniydi ve iyi gitti. Ama sonrasında bazı politikalar toplumda huzursuzluğa arttırmaya başladı. Millet bayağı birbirine dişpler hale geldi. Ülkemizin kara lekesi 1960’ta Türk Silahlı Kuvvetleri yönetimi el koydu. Demokrat Parti darmadağın onun yerine Adalet Partisi kuruldu. Ve erken 1965’lerde Adalet Partisi iktidara oldu. Sonra bütün dünyada gençlik hareketleri başladı. Tam bir değişim oluyorken 12 Mart muhtırası. Hemen sonrasında 1974’te Karagoğlan Fırtınası, rahmetli Büren Tecavüt iktidara oldu. Bazıları rahat duramıyordu okyanusun ötesinde. Sağ sol birbirine girdi. Toplum görüşleri yüzünden paramparça edilmeye çalışılıyordu. Koalisyonlar da evreye girdi. Derken 80’in darbesi. 1983’te ANAP diye bir parti kuruldu. Başında da Turgut Özal vardı. Halka olumlu vaatler veren bir lideri başa getirmişlerdi.
Bu yüzden herkes çok umutluydu. Ama sonrasında benim memurum işini bilir söylemleri, yolsuzlukların ayıka çıkması ve halkın kafasındaki soru işaretleri Adalet Partisi’nin uzantısı olan Doğru Yol Partisi’ni koalisyon şeklinde de olsa iktidara getirdi. Süleyman Demiral Yeni Umut dediği Tansu Çilleri siyasete kazandırdı. Bütün bunların yanında Erbakan’ın partisi de vardı. Erbakan’ın partisi koalisyonla da olsa iktidara geldiği an 28 Şubat ortaya çıktı. Ve bambaşka bir koalisyon kuruldu. Tekrar seçim süreci geldi. Hem sol görüşe hitap eden hem sağ görüşe hitap eden iki partiyi iktidara getirdiler.
Koalisyon da tabi yine rahmetli Alpars’tan Türk yaşarı nasip olmayan şans Zerbet Bahçeli’nin yüzüne güldü. Peki ne oldu bütün bu sistemi bozan? Yani bu adamlar zaten sürekli gelip gelip gitmiyorlar mıydı? Gün 2001 krizi. Tabi o dönem ekonomik krizi ortaya çıkınca Amerika ve Avrupa erken seçim diyordu. O kadar çok insanın işi battı ki o kadar çok insan varlıktan bir anda yokluğa düştü ki hiçbir partiye güvenemez hale geldiler. Bunlara yepyeni bir umut lazımdı. Hani 50’lerdeki CHP’nin bir hükmü kalmamıştı ya aynı durum 2001’e de yansıdı. E tarihtek evreden ibarettir. Refa Partisi’nden ayrılanlar yepyeni bir parti kurmuştu. Fakat bu parti çok güçlüydü. Partinin genel başkanı milletvekili değildi. Ama bütün dünya liderleriyle temaslarda bulunuyordu. Çoktan mağar olan bir partinin böyle bir güce sahip olması mümkün müydü? Halk doğal olarak kafasına düşen bombadan değil cebine giren elden rahatsız oldu ve AK Parti’yi koalisyonsuz tek başına iktidara getirdiler. Sene 2018 ve hala aynı parti iktidarda. Bugün partilerin fanatikleri var biliyorsunuz.
O fanatiklerin ne kadar hızlı döneceğini zamanında da gördük takdir edersiniz. Hepimiz partimiz için varız. Yanlış. Partiler sizler için var. Partiler sizin düşünce yapınıza uyum sağlamaya çalışmalılar. Siz partiniz ne diyorsa onu yapmak zorundadır. Değilsiniz. Mesela zaman zaman yaptıkları tercihler yüzünden seçmene kızan laf söyleyen hatta aşağılayan siyasetçiler vardı ve o siyasetçilerin destekçileri. Biliyorsunuz aptal dediler insanlara koyun dediler. Aptala aptal demek iş mi? Aptalı kandırıp yanına çekemiyorsan eğer aptal olmadığını kaç kitapla gizlersen gizle. Bir gün tarih tekerrür eder ve aptallığın ucu billaki sana değer. Halkı seçimlerinden dolayı aşağılayan siyasetçilere ve o siyasetçilerin destekçilerine sözüm şu. Bırakın ağlayıp sızlanmayı. Koltuk sevdasına iç çekişmeleri. Bırakın artık takım tutar gibi particilik yapmayı. Terk edin artık şu ucuz ve polemiye dayalı siyaseti. Terör örgütlerinin uzantılarının sözleriyle Avrupa’nın Amerika’nın telkinleriyle hareket etmeyi bırakın. Amerika sizi başa getirdiği zaman o başta isminiz ve şekliniz olsa dahi baştaki adam olarak vereceğiniz yüküm sizin hükmünüz bu ne olacak zannediyorsunuz.
Sorumluluk tamamen sizin omuzlarınızdadır. Mustafa Kemal’in mantığıyla hareket edin. Vatanın birliği ve bütünlüğü için korkusuz, akıllı ve fedakar olun. Kısır döngülerden çıkın artık. Bulun bunu yapacak kişileri. Oluşturun o kadroları ve milletin karşısına öyle çıkın. Bakın bu coğrafya neredeyse 200 yıldır. Millicilerle mandacıların mücadelesine şahit oluyor. Çekerden ve dışarıdan yapılan birçok tezgah millicilerin önünü kesmek var. Hatta onları yok etmek için kuruluyor. Fazla söze gerek yok. Bu seçimin belirleyicisi gençlerimiz ve kadınlarımızdır.
Çünkü en büyük sıkıntıyı çeken onlar kararınız ne olursa olsun. Karşınızda size boş vaat verenleri ya da vaadi dolu olanları ama bunu rüşvet gibi gösterenleri iyi analiz edin. Çünkü bu ülke hepimizin sizin vereceğiniz kararla değişecek her şey. Çünkü gelecek sizin kararınızla şekillenecek. Muhalefetin yaptığı hataları unutmayın. İktidarın yaptığı hataları unutmayın. Bir teraziniz varsa doğrularını da başka bir kefeye koymayı unutmayın. Ne yaparsanız yapın. Lütfen ağır kelimelerle oluşturulan büyük cümlelerin altında ezilmeyin.
Dün neler olduğunu hatırlayın. Bilmiyorsanız öğrenin. Yarınlarınızda o şekilde hükmüdün. Burada benim anlattıklarımla hayatınıza devam edemezsiniz. Ben size sizce böyle mi diyorum? Bana cevap vermeniz için anlatıyorum. Araştırın diye anlatıyorum. YouTube’da bır bır konuşan bir adamın bile fikirlerini eğer kendi fikriniz olarak görürseniz yarınlarınızda çok büyük hakaret edersiniz. Gidin araştırın. Hepimiz suça odaklanıyoruz. Çünkü biz memleket olarak yalnızca sonuçlarla yücleniyoruz. Sonuçların bir de mutlak sebepleri vardır. Birazcık da sebeplere bakmalıyız. Kendi görüş açımızda yalnızca sonuçlara bakarak daraltmamalıyız. 26 Haziran 2017’de köpeği arabanın arkasına bağlamış Şefim bir tanesi sürüklüyorum. Onun videosu çıktı. Videoyu çeken adam ne diyordu? Yapılır baba insafsızlık falan filan. Ama videoyu çekmeye devam ediyordu. Videoyu haber ajanslarına göndermek yerine, internete yüklemek yerine neden engel olmadın? 4 Aralık 2017’de başka bir haber izledik. Erzincan’da manyağın bir tanesi kediye dek kalarca işkence yapıyor. Sonra tekmelerek sokağa fırlatıyor. Bu videoyu bize kim yolladı? Bu videoyu haber sitelerine ve sosyal medyaya yayanlarla ilgili bir tane kelam gördünüz mü? Duydunuz mu? Duydursanız söyleyin ben bilmiyorumdur. Duymadınız. Yine aynı gün mesela Mersin’de minibüste yolcuların ve şoförün gözünün önünde Hayvanoğlu hayvanın bir tanesi genç bir kızı önce dövdü sonra sürükledi dolmuştan indirdi götürdü. Bunun görüntülerini gördük. Nefret ettik değil mi bunu yapan adamdan hepimiz küfür ettik. Peki hiç gördünüz mü bu videoyu bize yollayanla ilgili bir kelam? Görmediniz. Suça ilgi duyuyoruz. Suçu izlemeyi seviyoruz. Engel olmuyoruz. Bana göre bu olayları seyredenler, videosunu çekenler, bu olayları yapanlardan daha da suçludur. Judy Foster’ın 1988 yapımın bir sinema filmi var. Sanık. Judy Foster bu filmde bir barda tecavüze uğruyor. Tecavüze deni alkışlayan adamlar var. Filmin sonunda mahkeme Judy Foster’a tecavüze edenlere verdiği cezanın iki katını o sırada onu izleyip alkış tutanlara veriyor. Ve ne diyor bunun adını biliyor musunuz? Suça iştirak. Hepimiz aynı toplumda yaşıyoruz. Her sabah aynı hava is oluyoruz. Yarın çocuklarımız aynı topraklarda büyüyecek. Bu topraklar hepimizin. Eğer körü körüne babanızın annenizin, peyzenizin fikriyle oy verirseniz
eğer oy vermezseniz suça iştirak etmiş olursunuz.
İlk Yorumu Siz Yapın