MEVZULAR 16 – Asil Dedelerin Yavşak Torunları
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=qWfOrAjybUg.
Mevzular Neredeyiz? Babaadayız. Harika. Tebrikler. Ben ben şey yaparım. Yok böyle. Yok böyle. Geldi. Gelmemiş. 18 Mart bir kaç gün önceydi. Bütün paylaşımlara baktım. Dedelerimizi paylaşmışlar. Atatürk paylaşılmış. Kimisi Atatürk paylaşmamış.
Herkes aslında ortak bir zaferi bir türlü ortada buluşamadıkları konularla kutlamış. Neden bu kadar kıymetli? Neden bu kadar önemli? Şanakkale Zaferi Türk ordusunun sayısız zaferlerinden birdir. Binlerce şehidimizi ve gazimizi minnetle anıyoruz. Genel olarak YouTube’un olayıdır bu. Tam gününde yayınlanır videolar. Anneler günü videoları anneler gününden bir gün öncekiler. Sevgililer gününde de öyle. YouTube’un işleyişi bu. 18 Mart’ta ilgili bir şey anlatacaksan neden 18 Mart’tan iki gün sonra yayınlıyorsun da diyebilirler. Ama burası mevzular tam olarak o işleyişin içinde değiliz.
Bir şeyi anmak, bir şeye değer vermek bilerek yapılması gereken bir eylemdir. Bugün bana belirli bir bütçe verin. Size bu bardak için senelik tören gerçekleştireyim. Belki ilk bölümde 100 kişi katılacak ama 3-4 sene sonra bunu 50.000 kişiye çıkartırım. İdda ediyorum ve siz 5 sene sonra bu bardağın burada duruşunun kıymetini kutlayan insanlara gidip soracaksınız. Neden bu bardağın burada durmasını kutluyorsunuz? Alacağınız cevapları o kadar iyi tahmin ediyorum ki ama burada söyleyenen. Çiftlik Bankası abi. Bir tane kadın kadına soruyorlar diyorlar ki neden güvendiniz? Binlerce kişi vardı. Geçmiş olsun. Bu programda anlatmıştım. Alkoliyen bir tanesi ağacın yanında içmiş rakıyı kırmış bardakları. 10 sene sonra bardakçı baba türbesi oldu orası. 5 kişi çapıt bağlamış. Sonra 15 sonra 20. 25. sene sorun neden buraya çapıt bağlıyorsunuz? 20 kişi daha bağladık diyecek. Çanakkale Zaferi’nin sizdeki kıvancı, onuru anlıyorum. Peki gerçekten Çanakkale’de ne oldu? Çanakkale Zaferi neden dünya için bir dönüm noktasıydı? Önce bunu bilmemiz gerekiyor. Birçok insan bunu dizilerden ya da izlediği birkaç televizyon belgeselinden biliyor. Ya da bize tarih kitaplarında okutturdukları kaymak bilgiden gelip yorum yapıyor. Yorum yapmayı bir tarafa bırakıp fikrinize sorsam samimi olur. Videoyu 3-5 kişi izliyorsanız eminim dönüp de birbirinize ne diyor lan bu diyeceksiniz. Hiçbir yanınızda değilmiş gibi şu anda beni izleyen gözümün içine bakan insanlara soruyorum. Çanakkale Zaferi ile ilgili yorumunuz elbettir peki fikriniz nedir? Diyelim ki bir fikriniz var. Peki o fikriniz de hür müsünüz? Bugün sorsan Türk’ün gücü diye naralar atıyoruz. En ufak bir kıvılcımdan yangınlar çıkartabilecek lafımız var.
Yorumunuz belli. Ne olur söyleyin. Fikriniz ne? Fikrimizin hür olması lazım. Özgür olmamız lazım. Özgürlüğün ne olduğunu anladıktan sonra özgür olmanın tadı inanın bana pabişlemez. Bir insan yalan yanlış öğrendiği bir bilgi ya da yalan bir fikre eğer bağlanırsa ve başka bir insan onun bağlandığı fikrin ya da bilginin yalan olduğunu gelip ona anlatırsa yalana kanan insan o yalanlara daha çok bağlanırmış. Bu konuyu en iyi Buda’nın anlattığı bir hikaye ile örneklendirebiliriz. Adamın bir tanesi var. Eşini kaybediyor. Yalnızca oğlu kalıyor hayatında. Bütün hayatını oğluna adamış. Yine bir gün oğlunu evde bırakıp ormana gidiyor odun kesmeye. Adam ormandayken eşkıyalar köyü basıyor. Bütün köyü yakıyorlar. Adamın çocuğunu da kaçırıyorlar. Adam dönüyor köyüne. Köy yanmış kül olmuş. Umutsuzca oğlunu arıyor. Köy meydanında yanmış bir çocuk cesedi görüyor. O cesedi oğlu zannediyor. Alıyor yanmış cesedi ve tamamen yakıyor. Onların adetlerine göre öyle. Küllerini ufak bir çuvala koyup sırtına asıyor. O çuvalı sırtında taşıyor. Oğlum diye. Yıllar yıllar geçiyor. Kaçırılan çocuk eşkıyaların elinden kurtuluyor.
Ve tabi babasını arıyor doğal olarak. Çocuk zorluklar içerisinde up uzun bir yol kat edip köyüne tekrar ulaşıyor. Köy eski haline geri dönmüş. Evler yeniden yapılmış. Büyük bir sevinçle gidiyor. Başlıyor kapıyı çalmaya. Baba ben geldim diyor. Babası ne demiş biliyor musunuz? Allah yetme benim be. Benim oğlum öldü. Defol. Çocuk zorlamış. Bir kaç kez daha denemiş. Çalmış kapıyı. Adam açmamış. Ve çocuk bir daha dönmemek üzere çekip gitmiş. Bu da bu hikaye anlattıktan sonra başını öne yemiş ve ne demiş biliyor musunuz? Eğer bir fikre mutlak gerçekmiş gibi sarılırsanız, gerçeğin kendisi gelip kapınızı vurduğunda o kapıyı açıp
gerçekle yüzleşme cesaretiniz kalmaz. Mustafa Kemal Atatürk 1925 yılında öğretmenlerimize şunu demiş. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister. Yani durum şu. Fikriniz hür değilse öz evladınız bile tanımazsınız. Körü körüne tek bir fikrin arkasından gitmiyoruz. Bu yüzden mevzularda karşılıklı sohbet var. Çanakkale Zaferi evet çok önemli. Yorumunuz da çok önemli. Peki fikriniz nedir? Bu videonun altında çok yorum yapabilirsiniz.
Sizlerin yorum yapması için canla başla uğraşan onlarca yüzlerce youtuber var. Biz yorum yapmanızı istemiyoruz. Biz fikirlerinizi duymak istiyoruz. Hadi gelin mevzular izleyicisi çete açı değiştirelim. Tüyleriniz diken diken edecek bir olay anlatayım size. Çanakkale Savaşı’nda İngiliz tümeninin üzerinde çöken bulutu. Hepiniz biliyorsunuz. Tüyleriniz diken diken olmuyor mu bunun duyunca? Kıbrıs harekatında mermileri bitmiş komandolarımız Rumların üzerine giderken bir makine alıp tüfekçi Rum’la karşılaşır. Rum’un tek yapması gereken şey şu. Bitti bizimkiler şehit olacak. Rum bırakıp silahını kaçmaya başlıyor. Savaş sonunda o kaçan Rum asker esir düşüyor. Komando yüzbaşı soruyor diyor ki neden bırakıp kaçtın makine alı tüfeği? Bir tetik hareketiyle hepimizi orada yok edebilirdin diyor. Rum asker ne diyor biliyor musunuz? Kızıl bererliler. Sadece bunu sayıklıyor. Osmanlı Tugayları. Bizim komandolarımızla o Rum makine alı tüfekçinin arasından tören marşıyla geçmişler. Ve onları gören Rum asker korkudan altına eşeyip kaçmış. Diken diken oldu mu tüyleriniz? Oldu mu gerçekten? Olmaması lazım hocam. Bu kadar aptal olmamamız lazım. İngiliz tümeninin üzerine bulut falan çökmedi. İngiliz tümeninin üzerine bulut çöktü deyip tüylerimizi diken diken eden ve bunu bir gurur vesilesi gibi anlatan insanlara sesleniyorum buradan. İngiliz tümeninin üzerine bulut çöktü de biz zaferi öyle kazandık dersen ve Aymaz, benim açlıktan çarığını yiyen, ağaç kemiren bir somun ekmekle savaşın bir ayını geçiren şehit dedeme küfretmiş olursun. O bulut mu kazandı savaşı? Komutanım silah ateş almıyor diye bağıran Mehmetçi’ye dönüp komutanı hayır parmağın kopmuş dediğinde orada yaşanan hissi bir bulut mu verdi zannediyorsunuz?
Biz şehitlerimizi anmak yerine hurafeleri mi anacağız da tüylerimiz diken diken olacak? Çanakkale’de şehit olmuş bir dedemin adını ver benim tüylerim yine diken diken olur. Kim anlatıyor lan bu hikayeleri? İnsan kendi yapamayacağını dedesine yakıştıramıyorsa ve kendi hayat için öngöremiyorsa böyle hurafelere sarılır. Hani piramitleri uzaylılar yaptı demek gibi. Ben yapamıyorum canım kesin uzaylılar yapmıştır. Sen bir şeyleri yapma diye bugün dün benim dedelerim bir şeyler yaptılar orada. Sen bunu birkaç kuru hurafeye nasıl bağlarsın ve bununla nasıl övünürsün?
Ve bununla övünürken kendini nasıl Türk zannedersin? Nasıl Osmanlıcı olursun ya da her ne boksan o? Çanakkale zaferi salak hurafelerinizin sonucu değil. Çanakkale zaferi benim 15 yaşındaki dedemin Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk halkının zaferidir. Kim uydurdu lan bu hurafeleri? Hocalar mı? Şeyhler mi? Şıklar mı? Hani bir şey söylediğin anda hıp diye seni yamultacak alimler mi? Kimin çıkarttığını siktir et. Biz bununla niye gururlandık lan? Bak bunu söylememe rağmen bu videonun altına sen nasıl Çanakkale’deki o bulut olayına böyle bakarsın falan diye yazacak. Embesiller var. Ben onların kapatasının içindeki organın *** koyayım ya. Dan Brown’un kitabında var. Cuk. Bazı insanlar hiçbir şey için mücadele vermeyen, başkalarının uğruna savaşıp onlara bıraktığı yürüyet ve özgürlüğü körcesine suistimal eden, basit düşünceli mutsuz ruhlardır. Bilgisiz, boş, kör. Mutsuz ruhlarsınız. Cehalet sinir yapar. Bilmemek sinir getirir. Bilmiyorum, ulan bilmiyorum. Bu yüzden sinirlisiniz. Bu yüzden böyle düşünüyorsunuz. Neye nasıl inandığını kendi de bilmiyordur. Benim ona boş demem, onun boşluğunda yankılanacak, sürekli benim sesimi duyacak. O yüzden bana sinirlenecek. Çünkü neden yankılandığını bilmiyor. Adam boş olduğunun farkında değil. Hadi Çanakkale’nin neden bu kadar büyük bir zafer olduğunu konuşalım. Osmanlı Devleti’nin son dönemleri. Avrupa piçlik peşinde. Hani hastağadan benzetmesi yapılmıştı ya Osmanlı’ya. Avrupa’daki düşünce şu. Hastağadan bir siktir olup gitse de topraklarını paylaşsak. Biliyorsunuz o dönem ki büyük güçler arasında peylah olan ve Osmanlı’dan toprak kopartmak isteyen yancıları.
İtalya var mesela. İtalya. Osmanlı toprağı Trablus’a saldırıyorlar. Trablus yani Libya. Ama Osmanlı Devleti’nin orayı destekleyecek gücü yok. Hiçbir belgesel izlemedin. Koca bir zebrasın. Çakallar yapışmış. Sağından solundan ısırıyorlar seni diz çökertmeye çalışıyorlar. Hangi biriyle uğraşacaksın? İşte bu çakalların içine İtalya’da dahil oluyor Libya’ya saldırarak. Osmanlı’nın kendi toprağını maalesef savunacak gücü yok. Ama İdaili Subaylar var. İçlerinde Emmer var. İçlerinde Mustafa Kemal var. Kendi imkanlarıyla gidiyorlar Trablus’a. Kendi imkanlarıyla savunuyorlar biliyor musunuz?
Derne, Tobruk ve Bingazi’de bazı başarılar elde ediliyor. Çok da elle tutulur. Başarılar değil. Ama en azından İtalya’yı beydiriyorlar. Ulan bir dakika çökmekte olan bir imparatorluk. Gidecektik pastamızı rahat rahat alacaktık. E ne oluyor amına kıyın burada? Ve İtalyanlar en sonunda diyor ki tamam babacım skeller savaşmayalım. Bizimkilerle anlaşma yapıyorlar. Şimdi Balkanlar kafa gösterdi. İtalyanlarla mı uğraşalım? Balkanlarla mı uğraşalım? İngilizlerle mi uğraşalım? Yunanlılarla mı uğraşalım? Fransızlarla mı uğraşalım? Neyle uğraşalım derken İtalya ile aya üstü bir anlaşma yapıyorlar.
Bizimkiler uşa antlaşması, antlaşmanın en dikkat çeken tarafı da şu. Biz Balkanlarla mücadeleyi bitirene kadar Ege’deki 12 adı sizin İtalya kontrolünde diyoruz. Sebep ne biliyor musunuz? Yaklaşık 30 yıldır Osmanlı donanmasının büyük ölçüde çürümeye terk edilmesi ve yeni savaş gemisi anlamaması. Kim iste diyor ki dönemin padişahı ulan bana darbe yapar bu donanma o yüzden çok da şey yapmayalım. Kenarda tuttuğu için diyenler var. E elimizde bir donanma yokken. Olanı da zaten çürümüş batmışken biz nasıl adaları savunalım?
Belirli bir süre karşılığında iteliyoruz İtalya’ya. Ya bir tahallül et durumu. Yunanistan, goncuk bir ülke. Bir tane savaş gemisiyle, Averof diye bir savaş gemisiyle Osmanlı toprağı olan Ege’deki bazı adaları abluk altına alıyor. Tek başına taş bile atmıyor bizimkiler. Yok. Donanma yok muruk yok. Bulgarlar bugünkü Atatürk havalimanının olduğu yere kadar Yeşilköy’e kadar ilerlemişler. Hop aceleyle onlarla da bir barış antlaşması. Barış antlaşması yapıyoruz ama 1913’te tekrar saldırıyorlar. Bulgar. Bu arada yaptığımız o akıl oyunları, o antlaşmalar, frenler gazlar kendi aralarında birbirlerine düşmelerini de sağlamıştır.
Bulgarlar geldi ya, Yunanlılar, Sırplılar ve diğerleri hastadan daha büyük pay alacağız. Hayır biz daha büyük pay alacağız diye gidip Bulgaristan’a saldırıyorlar. Biz de bundan istifa ederek Birinci Balkan Savaşı’nda kaybettiğimiz o Kırklar Ali ve Edirne’yi hop gidip geri alıyoruz. Birini bir yerde durduruyoruz, birini bir yerde kıstırıyoruz, birine bir akıl oyun yapıyoruz. İkinci Balkan Harbi de bitiyor ama biz de bitiyoruz. Çünkü çok diz izi var üzerimizde. Diz çöktürüyorlar bize. Baya diz çöküyoruz. Tabi o zamanlar artık Birinci Dünya Savaşı’nda sinyalleri gelmeye başlıyor. Çok her şeyimi üzerine alıyorsun. Evladım olsan diyecekler olabilir.
Ama tarihi okuyan herkes de bunu apaçık görebilir. Birinci Dünya Harbi’ne çıkmasının sebebi de Osmanlı topraklarının, imparatorluğun topraklarının pay edilmesidir. 1914’te İngiliz Hükümeti günlerce süren toplantılar yapıyor. Dönemin Bahriye Nazırı Winston Churchill yani Deniz Bakanı diyor ki Bu azır devasa hayvanatlar gibi bir donanmamız var. Bu donanmaya zaten hali hazırlık kuvvetli devletler bile zor karşı koyabilecekken hiç gücü olmayan bir imparatorluk nasıl karşı koysun?
Gidelim Şanakkale’den girelim, İstanbul’a ulaşalım, İstanbul’u zapt edelim, Padişah’ı hop alalım Osmanlı’yı bitirelim. Müttefikimiz Ruslar için de çok iyi olur diyor. Rusların tahılı var, ham maddeleri var. Bunları tabi dışarı açmak istiyor Ruslar. Sıcak denizler muhabbeti var ya Rus çarı Nikola müttefikimiz. Hem ona yardım göndeririz hem de sonrasında yardımını alırız diyor. Churchill zeki bir herif. Gerçekten öyle. İs bir komik bir tek Winston Churchill’ın VC. Öyle. Önerisini kabul ettiriyor ve savaş patlıyor. 103 gemiden oluşan dünyanın en büyük zırhlı donanması yani İngiliz ve Fransız gemileri Şubat 1918’de Çanakkale Boğazı’nın girişine geliyorlar ve bombardımına başlıyorlar. Tabi Osmanlı Devleti daha öncesinde yaptığı hazırlıklardan dolayı Çanakkale Boğazı girişine mayınlar döşemiş. Ama düşman gemileri rahatlar çünkü dönemde hava kuvvetleri denilen bir şey yok. Onlarda var. Uçaklar keşif yapıyorlar. Mayınların yerini tam olarak saptıyorlar. Gidip de gördüğümüz mayına çarpacak değiliz diye düşünüyorlar. Bizimkiler bir karar alıyorlar ki bu ibneler bizim mayınları gördüler. Musrat mayın gemisi var herkes bilir. Bilmeyen varsa da selamlar.
Musrat mayın gemisinin komutanı Yüzbaş Hakkı Bey bütün ışıklarını söndürerek 7 Mart gecesi bir gece operasyonuyla Fransızların ve İngilizlerin katılımıyla oluşan o dev donanmanın arasından hayalet gibi geçip mayınların yerlerini değiştiriyor. Kıyıya paralel döşüyor. Düşman donanması bütün heybet ile giriyor Boğaz’dan içeri. Düşman donanması harekete geçtiği anda Topçularımız 1453’teki ruh gibi öyle bir bombardımana başlıyor ki donanma o bombardımandan kurtulmak için ilerlemek zorunda kalıyor.
İlerlediğinde ne ile karşılaşıyor mayınlarla. Düşman donanması ağır zayiatla geri çekiliyor. Tabi bu strateji Winston Churchill’ın stratejisi olduğu için Winston Churchill’de görevine veda ediyor. Bu dönüm noktası bir bunu unutmayın. Düşman tekrar toparlanıyor karaya çıkartma yapacaklar. Tam o dönemde de Mustafa Kemal Sofya askeri ateşesi diyor ki ben Çanakkale’de bunlar yaşanırken burada bu görevde bulunmak istemiyorum. Bayağı oturuyor saraya dilekçeler yazıyor. Sonunda onu ordunun yedek tümen komutanı yapıyorlar ve Çanakkale’ye gönderiyorlar. Yedek tümen komutanı tamamen donanımsız, hecubesiz askerlerle dolu bir tümen. Mustafa Kemal sahaya geliyor. Eceabat ve Bigalı köyünün etrafında yedek ve toplama tümeni ile konuşlanıyor. Düşman çıkartması başlamadan önce doğal olarak müttefikimiz Almanya’nın generali Limon von Sanders ve Türk subaylar düşmanın nereden çıkartmayı yapacağını görmeye çalışıyorlar. Toplantıda Mustafa Kemal de var. Şimdi bir Alman ve bir general havalarda bir ağabeyimiz diyor ki düşman çıkartmayı yapsa yapsa Saros köftesinden ve Çanakkale’yi Bolhair’den yapar. Fakat bu duruma Mustafa Kemal karşı çıkıyor. Mustafa Kemal kim ya? Bir tane Yarbay, Yedek ordular komutanı. Nasıl sözle karışabilir ki? Bakın arkadaşlar bu da ikinci dönüm noktası. Mustafa Kemal diyor ki düşman Anafartalar, Alçıtepe ve Koca Çimen bölgesinden çıkartmayı yapacak. Tahmin edin düşman nerelerden çıkartmayı yapıyor. Anafartalar, Alçıtepe, Koca Çimen’den. Mavi gözleri ya da yürüyüşündeki heybet bakışındaki asalet değil bizim bilmemiz gereken nokta. Bizim bilmemiz gereken şey Atatürk’ün dehasıdır. Bu anlattığım o deha’nın ilk kanıtıdır. 25 Nisan sabahı geliyor. Mustafa Kemal inisiyatif olarak yani emir beklemeden 57. alayla birlikte insanüstü bir çaba ve süratle Koca Çimen bölgesine intikal ediyor. 57. alay dinlenmeye çekiliyor. Fakat Mustafa Kemal dinlenemezdi. Yaveriyle birlikte Cong bayrına gidiyor. Bir bakıyor ki daha öncesinde küçük savunmalar için kıyıya yerleştirmiş olan askerler geri çekiliyorlar. Diyor ki durun nereye gidiyorsunuz? Cevap veriyor askerler cephanemiz yok. Süngünüz var diyor Mustafa Kemal. Takın asker süngü takıyor.
Şimdi yatın Türk askerleri mevzileniyor. Bunu gören düşman hani biz herhangi bir mücadele ile karşılaşmayacaktık. Oh my god. Ne oluyor ya? Onlar da çöküyor yere. Cephanesiz bir grup askeri koca bir ordu zanneden düşman yere çöküp mevzileniyor. Onlar yere yatmış beklerken 57. alay bölgeye intikal ediyor ve düşmanı kıyıda sabit tutuyor. Mustafa Kemal’in bir avuç mermisiz Mehmetçi’ye mevzi aldıkması koca düşmanın yerinde mıhlanmasına sebep oluyor ve bu her şeyi değiştiriyor.
Dünya Savaş tarihinde bunun örneği yoktur. Size gelip burada tarih dersi anlatacak değilim. Sonunda olanları biliyorsunuz. Kahramanlıkları biliyorsunuz. Zaferin farkındasınız. Sonuçta Çanakkale’ye geçilemedi. Zafer bizimdi. Peki Çanakkale’ye geçilemeyince ne oldu? Ruslara vadedilen İngiliz’e Fransız yardıma ulaşmadı. Boğazlardan geçemeyeceğini anlayan Rusya ambarlarda biriktirdiği tahılını, ham maddesini hirac edemedi. Ve zaten karmakarışık olan Rus kamuoyunda doğal olarak homurtular başladı. Mevcut yönetim ve iktidar için yani çar için elbette başka sebepleri de var ama
Meşhur 1917 Bolçelik İhtilalinin asıl sebebi Çanakkale’nin geçilememesidir. Bakın bu da üçüncü dönüm noktası. Şimdi başta söylediklerimi hatırlayalım. Bir Winston Churchill görevinden alındı. Görevinden alınmış zeki ve hırslı bir devlet adamıysanız daha güçlü geri dönmek istersiniz. Ve döndü de İkinci Dünya Savaşı’nın kaderini Winston Churchill değiştirmiştir. Gelelim ikinci dönüm noktasına. Yarbay Mustafa bir Alman generalinin emirlerini kendi inisiyatifiyle mukayese edip öngördüğü strateji uyguladı. Anafardalar kahramanı oldu. Halk onu tanıdı. Ordu onu tanıdı. Onu tanıyan ordu Samsun’da karaya ayak bastığı zaman arkasında durdu. Sonra ne oldu? Emperyalistlere en büyük tokatı vurdu. Sonuç Yarbay Mustafa’dan Mustafa Kemal Atatürk’e. Ve üçüncü dönüm noktası. Çar kendi devleti içerisinde başlayan homurtulara sert tepkiler verdi. Bir halkın ayağa kalkması için açlık çekmesi yeterdi. Açlığı ne yok edebilir? Komünizm. Hepimiz aynı şeyi yiyeceğiz. Dedilenin ve Çar bütün ailesiyle birlikte Rusya’da katledildi. 1917’de ihtilal yüzünden savaştan çekildi Rusya. Kurtuluş Savaşı’nda verilen en büyük destek nereden gelmiştir biliyor musunuz? Sosyalist Rusya’dan. Yani dileninden. E tabi onlar da bu desteği öyle haybeye yapmadılar. Türkiye illaki sosyalist rejme geçer bu savaşı kazandıktan sonra diye yaptılar. Ama bu Mustafa Kemal o hiçbir ideolojiye dayanmadan gerçek medeni ve bağımsız rejmi kurmuştur. Cumhuriyeti kurmuştur. İşte burada enteresan olan ne biliyor musun? Çanakkale Savaşı’nın dünyaya ve milletimize yaşattığı dönüm noktalarıdır. Şöyle hayal edin söylediğimi. Vatanı ve milleti uğruna yani milliyetçi duygularla toprağını savunan Mehmetçikler sayesinde komünizm başa gelmiş. Yani milliyetçiler Rusya’da komünizmin ayağa kalkmasını sağlamışlar. Ve o komünistlerin bize yaptıkları yardım sayesinde Winston Churchill, faşist Hitler’i yenmiştir. Hani biz şimdi diyoruz ya sen sağcısın, sen solcusun. Sen buncusun, sen şuncusun. Çanakkale’yi zaferi yüzünden sağcılar solculara ayaklandırdı.
Solcular sağcıların yenilmesine sebep oldu. Kapalar karıştı mı? Karışsın. Çünkü bu yalnızca fotoğraf paylaşıp kutlayabileceğiniz bir zafer değil. Çanakkale’yi geçilmez yapan bu açmaz ve bu bilinmezin içindeki ruhtur. Çanakkale’yi geçilmez yapan tepeden gelen bulut değil, sağda solda yayılan hurafeler değil. Bu bilinç, bu bilgi, vatan sevgisi ruhudur. Ne diyor Mustafa Kemal? Çanakkale zaferi Türk askerinin ruh ve kudretini gösteren bir örnektir. Şimdi de ben ne diyorum biliyor musun? Bugün başta Afrin olmak üzere birçok yerde mücadele veren Türk ordusundaki ruh işte bu ruhtur.
Biz bu ruha sahip olduktan sonra, ha bize laf etmişler, ha ucuz milliyetçi demişler, ha bayrak sallayan ha faşist, ha sol yumruğunu havaya kaldırıp çocuk katliamlarını görmezden gelip askere tükürenlere malist demişler. Hiç fark etmez. Bu ruh bizde oldukça zafer. Kaçınılmazdır. Peki ne oldu 18 Mart’tan sonra? Almanya müttefikimiz ve o yenilince biz de yenilmiş sayıldık. Montrassa teşkez antlaşması yüzünden Çanakkale’nin kilitlerini açtık. Sahada kazandığımızı masada kaybettik.
İngiliz donanması ellerini kollarına sallayarak İstanbul’a ulaştı. İşte Atatürk’ün meşhur geldikleri gibi giderler lafı da o ana aittir. Neden bu videoyu 18 Mart’ta yayınlamadık? Çünkü 18 Mart’ta insanların tepki vereceğini görmem gerekiyordu. Gördüm de kahroldu. Koca bir statla gösteri yapıldı. Atatürk’ün fotoğrafı yok. Dedim ya Atatürk bir fotoğraf değil fikirdir. Ama fotoğrafını resmini koyma saygısını hak etmelidir. Kutbeler okundu. Atatürk’ün adı yoktu. Bunu yapanlar kendilerine Osmanlıcı diyorlar.
Yeni Osmanlıcılar diyorlar. Osmanlı bizim ceddimiz, bizim dedemiz, bizim atamız. Atatürk de bizim ceddimiz, bizim atamız. Bu ikisini ayırarak bir yere ulaşamazsınız. Şimdi söyleyin ey evladı Osmanlılar. Nefret edin, tiksinin. Yanlış bulun söylediklerime. Ama Allah rızası için elinizi vicdanınıza koyun. Hazreti Peygamberimizin müjdelediği, şanlı zaferi, kutlu fatihi kimdi? Fatih Sultan Mehmet Han 1453. İngiliz’in İstanbul’u işgali 1918. Siz bugün Osmanlıcı olduğunu iddia edenler,
Atatürk’e laf edenler, sizin dedenizin, benim dedemin mirasını kim kurtardı?
İlk Yorumu Siz Yapın