"Enter"a basıp içeriğe geçin

MEVZULAR 20 – Ruh Çağırma

MEVZULAR 20 – Ruh Çağırma

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=czlWZTjuDk0.

Ayy Mevzular Yasal uyarı. Burada anlatacağım şeyin bu kurumla herhangi bir bağlantısı yoktur. Bu aslında pinç stüdyosu ve ben şu anda normalde pinç çekiyorum. Ama dedim buraya gelmişken önümüzde masakonumuzda yaşayırken ateşle veririm öbür mevzular Hıh hıh hıh hıh hıh hıh hıh Yani üzerimde pek de ciddiye alınmayacak bir pijama var ama sonuçta üzerimizdeki değil, içimizdeki gösterdiğimiz değil, anlattığımız önemli. Hiç mevzular izlememiş insanlar büyük ihtimalle şımarma, piç, ne diyorsun falan diyecektir
ama mevzular izleyicisi bilir. Biz mevzularda şu anda Türkiye’de konuşulan konuları iki ay evvelinden anlatıyoruz. Onun çıkarımını yapabiliyoruz. Yani birçok insan da yapabiliyordur ama bizim gibi belki seslerini duyurabileceklerim mecra yoktu. Biz sesimizi duyurabildiğimiz için kahi moduna geçiyoruz. Bugün tartıştığımız konular üzerinden iki ay sonra neleri tartışacağımızı anlatacağız yine. Fikrimi söyleyeyim en azından. Babala TV’de birçok rengi bir araya getirelim dedik. Bir skala oluşturalım dedik. Hani Show TV’de, Kanal D’de, ATV’de ana akım medyada sabah kadın programı var diye akşam sevdiğim diziyi izlemiyor musun?
İzliyorsun. Sabah böyle bir program yaptı bunları izlemem hayatta deyip kapatıyor musun televizyonu? Hayır. Babala TV’de TV mantığına geçmeye çalıştığı için A ismini istemiyorsanız izlemeyin. B için oraya gelin. Her kesime hitap eden bir kanal olsun istiyoruz. Birçok insana şaka yapıyorum gibi gelecek ama dini programlarımız da başlayacak Babala TV’de. En çok konuştuğumuz ama birçoğumuzun bilmeden konuştuğu bir konu değil mi bu? Bu işini eğitimli almış insanlardan öğrensinler diye Babala TV’de dini program da olacak. Babala TV’de spor programı da olacak. Mevzular bir kesime hitap ediyor. İrfan abi programa başladı o bir kesime hitap ediyor. Aşkım abi programı başladı o bir kesime hitap ediyor. Kişiler kesimlere hitap edebilir ama kanalın geneli herkese hitap etsin diye uğraşıyoruz. Bu konuda da çok öncesinden Babala TV’yi takip edenlerin destek olacağını umuyoruz. Biliyoruz demeyin umuyoruz. Kişi bazında eleştiriler her zaman bu ülkede yapılmıştır. Ama bir insanı kişi bazında eleştiriyorsan bu geleceğe dönük bir fikrin olmadığını gösterir maalesef. Bence. Yani bugün yalnızca maddi açıdan ileri görenleri biz akıllı zeki zannediyoruz ya ki öyledir. Ama konu sadece maddi açıdan geleceğe görmek değildir. Yani bugün
3000 lira maaş alıyorsan bir ay sonrasını hesaplayarak yaşamak senin geleceğe yönelik bir fikrin olduğunu göstermez. Yaşadığımız hayat, sosyal çevre, kültürel, bilgi bunların hepsinin gelecekle bir bağlantısı olması gerekir. Gelecekle bağlantı kurabilmekte birazcık strateji zekası gerektirir. Satranç örneği mesela. Sonraki hamleleri hesaplamadan yaparsan hamle ne? Yenilmen çok olasıdır. Bu tür yenilgilere de yenilmen olası olduğu için yenildiğinde de üzülmezsin. Ve üzülmemek yenilgi sonrasında bir alışkanlık haline gelirse ömür boyu kaybeden biri olur. Düşünsenize
ben Babala TV’de birine program yaptırıyorum. Bana diyorlar ki sen milliyetçi bir adamsın. Nasıl bunları söylemesine izin verirsin birinin. İzin vermeyeyim ben o zaman. Bu tam olarak şikayet ettiğimiz şeyi yapmak olmuyor mu? O görüşü de dinleyeceksin. Diğer görüşü de dinleyeceksin. Arada bir şeyleri seçebilme özgürlüğü veriyoruz size. Bu çok güzel bir şey değil mi? Bugün memleket meselelerine tam olarak ayık olamamamızın sebebi de strateji zekamızın çok fazla gelişememesinden aslında. Bu bizim suçumuz değil. Basın, çevre, mahalle, mahalle baskısı denilen bir şey var abi diyorlar ya. O tam olarak fiziki özgürlüğümüze ket vurmaktan
çok zihnen ileriye gidemememizi de sağlıyor. Nasıl oluyor bu? Sokakta Ahmet ve Mehmet var. Bunun kavgasını konuşuyor bütün sokak. Yan sokakla halı sağa maçı yapmak çok güzel bir şey de yan sokakla kendi sokağını ayırmak çok büyük bir yanlış değil mi sizce? Bunun bir üstü şehircilik. Başka bir konumda ülkeciliğe dönüyor. Kenetlenebildiğimiz tek konu milli müsabakalar. Bir insanın aynı sınırları içerisinde yaşayıp kardeş olduğunu anlaması için milli müsabakalara ihtiyacı var mı? Yok. Bu ruh zaten bizim temelimizde var ki savaş söylemi çıktığında hep beraber tek gümrük oluyoruz. E bu ruhu barındırıp
neden kendimizi ayrıştırıyoruz? Ben milletçi bir adamım bunu her zaman söylüyorum. Her yerde söylüyorum. Ama şunu unutuyoruz. Benim vatanıma, benim toprağıma, benim ülkeme, benim hayatıma fayda getirecek bir şeyi benimle aynı renkleri taşımıyor diye örselemem, itelemem, kovmam. Hasta oldum ya. Aşı yaptıracağım. Ama bu aşıyı İsraililer buldu. Aa yaptırmayın o zaman. Öleyim ben. Sana iyi geliyorsa alıyorsun değil mi o ilacı? Birazcık bu minayada düşünmek lazım olayları. Bize kötü gözüken bölümünü söyledim. İyi gözüken bölümünü anlatayım ki. İyi gözüken bölümü maalesef bize kötü gözüken
bölümünden daha çok zarar veriyor. Avrupa Kupası’na katılmak için geçmemiz gereken maçı geçtiğimizde hep mi sokaklara dökülüyoruz? Müthiş bir şey değil mi? Gurur. Ama aslında sokaklara dökülmemiz gereken yer o Avrupa’nın Kupası’nı alıp getirdiğimiz gün olmalı. Zaten ülkede eğlenecek üç beş şey kaldı. Bırak kardeşim. Her fırsatta eğlenelim diyen ben değil miydim? Ben değilim. Ama eğlenmekle zafer çığlıklarının birbirine karıştırıyoruz. Yani bir sonraki aşama hiç umurumuzda olmuyor. Bugün ülkede yapılan bazı yanlışları olduğunda, onun karşısına başka ülkelerde yapılmayan yanlışları direkt olarak örnekliyorsan bu da bir sıkıntıdır. Birinin ülkesinin bulunduğu toprakların stratejik özelliklerini ya da coğrafi özelliklerini hiçe sahip yaptığı gelişmeyi bizim bir türlü yapamadığımız gelişmelerle karşılaştırmak iş midir? Değil. Buna muhalefet diyen o kadar çok insan var ki ben onlardan biri değilim. Sonuç olarak durum şu. İçimizde kenetlenebilecek ruh varken böyle bir özelliğe sahipken biz bunu harekete geçirecek belirli verilere ihtiyaç duymamalıyız. Çok mu zor? İlla bir arada kalmamız için sürekli dış güçlerden bir bahane mi bulmamız gerekiyor? Sürekli tehdit altında mı olmamız gerekiyor? Peki biz tehdit gelmeden kenetlensek bu tehditler sizce gelir mi? Mesela düşünsenize Kıbrıs ve Doğu Akdeniz Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli. Bunu birçok mevzular programında da anlatmıştım o yüzden yinelemeyeceğim. Amerika’nın, Fransa’nın, İngiltere’nin, İsrail’in, tüm bu ülkelerin gözü hep bu bölgededir. Toprak maden anlamında değil algı anlamında da dünyanın yeni bir solağa ihtiyacı var. Birinci Dünya Savaşı’nı gördü bu dünya. İkinci Dünya Savaşı’nı da gördü. Hümanizm ve barışa falan bağlayacak değilim durumu. Buna bağlayanlar da lütfen üzerine alınmasın.
Dünyada kaç tane İkinci Dünya Savaşı filmi çekildi? Kaç tane İkinci Dünya Savaşı belgeseli var? Birinci Dünya Savaşı’nın belgesellerini falan filanını tükettik. İkinci Dünya Savaşı’nın belgeselini şununla bunu tüketmedik mi? İkinci Dünya Savaşı filmi çıktığında demiyor muyuz? İzleyici artık yeter amına koyayım bıktık. Hitler’de olmasa film çekemeyecektiniz. Vietnam üzerine ne kadar çok şarkı var biliyor musunuz? Ya da ne kadar çok film. İsrail’in Araplarla yaptığı 6 gün savaşları için kaç tane şarkı var? Kaç tane beste var? 6 gün süren savaş için tükettik.
İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan sınırlar ve o sınırların içindeki ülkeler artık kendine yetemiyor. Yalnızca madensel olarak değil. Tekrar kan akması gerekiyor dünyada ve şu anda bunu yolunu yapıyorlar. Üçüncü Dünya Savaşı’nın Orta Doğu’dan çıkacağını bir çok insan söyleyebilir. Üçüncü Dünya Savaşı çıkmak için Orta Doğu’daki büyük kaynamaya bahane etmez biliyor musunuz? Bir anda oluverir her şey. Çok özür dileyerek bunu söylüyorum ama sanırım o noktaya hızla koşuyoruz. Dünya kendini yenilemek istiyor. Gelecekte başımıza gelebilecek iyi şeyleri değil yalnızca kötü şeyleri de hesaplamamız gerekiyor. Bugün komşumuzun ne yaptığı bizim için çok önemli. Hangimiz takip edebiliyoruz? Bize verilen haberden başka çevremizde olanları nereden görüyoruz? Bir apartmanda oturduğunu düşün dedikoducu Melahat Teyzeniz olsun. Bütün bilgiyi Melahat Teyze’den almak sizin içiniz rahat tutar mıydı? Diyor musun 4 numara böyle de bi. Geçmiş olsun. Sen onun anlattığı bilgi kadar varsın artık. Geleceğe onun anlattığı bilgi kadar hükmedebilirsin. Medyanın basınında elinde olması çok güzel bir şey. Mesela geçen yurt dışında toplantı yapılmış. O toplantıda maalesef üzülerek söylüyorum tarihi bir ayar yedik.
Basada bir kağıt var. Kağıdın üzerinde yazılan iki taraf var. Toplantıyı yapan tek bir taraf. Diğer taraf yok. Neden toplantıyı yapan tek bir taraf? Çünkü güçlü olan taraf. O güçlü olan tarafın içinde biz de varız. Biz toplantıda bulunmayan taraf hakkında yorum yaptık. Dedik ki işte barış olsun. Toplantıdaki bir büyük lider dedi ki bize. Siz ikinci tarafını temsil ediyorsunuz. Hayırdır dedi. Çok büyük bir hataydı. Orada o lafı yememiz. Ama yetmedi o lafı yememiz. O toplantıdan sonra genel olarak her toplantı sonrasındaki gibi bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasında o masada konuşulan ve maalesef gol yediğimiz açık tekrar verildi.
Basın açıklamasında da aynı şey söylendi dedi ki barış lazım. Barış lazım müthiş bir cümle değil mi? Ama içerideki kağıdı imzaladık. Bize lafı sokan adamlar da imzaladı. Biz de imzaladık. Yani imzalanmış konu bitmiş, kapanmış. Kapanmış konuyu basın toplantısına devam ettirdik. Çok büyük rezil oldu. Biz de bize rezil olmadık da. Çünkü bizim medyada ertesi gün şu haberleri duydum. Dünyaya barış dersi verdik. Dünyaya insanlık dersi verdik. Tek bir ağızdan çıkan onlarca gazete başlığı. Çok büyük patladık orada. Bunun sebebi neydi biliyor musunuz? Bir adım sonrasını görememekti. Eğer bazı başlıkları okuyup o başlıklarla hayatınıza devam ediyorsanız, 10 sene sonrasında Melahat teyzenizden duyduğunuz başlıklar tahallül ediyorsanız belki mutlu yaşarsınız. Ama bilmeden. İşte strateji bu yüzden çok önemli. Bugün neden fazla bahsedersen onun pirmini yapıyorsun oluyor. Eskiden camiye gidin adama bak geriye misin? Şov için camiye gidiyor derlerdi. Gidenler var mıydı vardı. Bugün Mustafa Kemal ile ilgili birisi bir şey anlatınca Atatürk pirinciliği yapıyor oluyor. Ha yapan var mı? Var. Fikrini ver bana. De ki bak ülkede böyle bir konu oluyor ve bu konuyla ilgili Atatürk zamanında bunu demişti.
De beni örneklendir beni bilgilendir. Bana ne dediğini anlat nasıl gözüktüğünü gösterme. Bugün sınırlarımız ötesinde yaşadığımız haklı savaşın galibi biz olduğumuzda bir sonraki adımı düşünmeden zafer çığlıkları atıyoruz. Neden bu zafer çığlıklarını bir sonraki adımı düşünmeden atıyoruz biliyor musunuz? Stratejik zeka ve bakın tarihe milletlerin kaderinde etkili olan liderlerin çok büyük strateji dehaları olduğunu görürüz. Strateji deyince birçok insanın aklına askeri stratejiler gelir. Ama strateji yalnızca askeri bir şey değildir.
Hayatın her alanında strateji vardır. Yaptığınız işte, gelecek için aldığınız kararlarda ki gelecek için kararlar alıyorsanız. Diyelli ve yabancı birçok tarihçi yazar Mustafa Kemal’in Mavi Gözlerinden bahsetmiştir. Mavi Gözlerinden yok. Ne demişler biliyor musunuz? Mustafa Kemal bugüne kadar dünyaya gelmiş en iyi strateji ustalarından biridir demişler. Böyle yazmışlar. Mesela geçen günlerde Mısır, Güney Kıbrıslı Rumlarla Doğu Akdeniz’de denizin altından geçirilecek boru hattı vasıtasıyla doğalgaz taşımacılığı anlaşması yaptı. Tamamen Türkiye’nin aleyhine bu. Peki bu anlaşmayı Mısırlılarla Rumlara kim yaptırdı? Onu da mı Amerika yaptırdı? Onu da Amerika yaptırdı. Elsisi. Hani elsisiyle gerdeğe girilmez. Amerika diyemiyorsun da. Mısır’daki hükümetin Amerikan kuklası olduğunu zaten hepiniz biliyorsunuz bilmeyen varsa. Tarihe dönüp baktığımızda Mısır’ın efsanevi bir lideri vardı. Cemal Abdürnasır. Adam Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek aldığını bizzat söylemiş. Şağdaş ve barış dolu bir ülke kurmak istemiş. Şimdi nereden nereye? Zamanın imparator yuvası olan Mısır’ı Amerikan uydusu yaptılar. Her şey o kadar açık ve net ki kimse önümüze bir duvar bir filtre koymuyor. Sadece bir şey söylemiyor. Bir şey öğrenmek için birinin bunu sana anlatması mı lazım? Ya insan mağaradan çıkmasaydı tarımı keşfedebilir miydi? Hepimiz medyayı suçladık. Bu haberi niye bize vermiyorsunuz? Bu haberi niye bize anlatmıyorsunuz dedik. Artık bunu söylemek bile kolayak açmak oluyor. Öyle bir devirde yaşıyoruz. Bugün istediğiniz anda rihanna’nın kıçındaki gamzeleri öğrenebiliyorsunuz. Dünyayı görmek bu kadar mı zor? Demem o ki. O kadar açık, o kadar net ki birilerine oturup bunun haberini yapmasına gerek yok. Ya arkadaş biz diyoruz ya Amerika bizim ülkemize ekonomik bir saldırı yapıyor.
Kimisi bunu mevcut sisteme ayakta tutmak için bas bas bağırıyor. Kimisi hiç bunu kabul etmeden mevcut sisteme bas bas bağırıyor. Ama sonuç olarak bu ülkede ha şu kesim ha bu kesim. Herkes bas bas bağırıyor. Bence artık bir sakin olmamız lazım. Karşıdan karşıya koşarak giden bir adam bir anda araba çıktığında ne yapıyor? Koşmaya devam etse kurtulacak çarpmayacak araba değil mi? Panik yapıyor. Allah rahmet eylesin. Ayağına kramp girdi denizdesin. Boğuluyorsun ya. Hani bıraksan kendini sırtüstü arkaya. Birisi kurtarmasa ciğerin havada tutacak seni. Ne yapıyorsun abi? Seni kurtarmaya geleni de tutup batırıyorsun. Bir sakin olun ya. Bir panik yapmayın yani. Ülkemiz bundan daha kötü durumlardan da geçti. Belki 100 yıl önce geçti ama geçti. Biz yine buna aynı milleti karşı koymadık mı? Şimdi ne farklığı? Türkçe’miz daha bozuk. Elimizde dünyaya ulaşabilecek aygıtlar var. Ama o aygıtlar yokken bile daha fazla ulaşıyorduk. Saygısızız. Bazı şeyleri göz önünde yaşamaya çok meraklıyız. Eskiden de sapık vardı. Bugün Twitter var. Zannediyoruz ki daha çok sapık var. Eskiden de insanlara işkence yapılırdı. Bugün Facebook var. Zannediyoruz ki eskiden daha az işkence yapılıyordu. Ruh değişti mi? Ruh evrildi belki. Ama değişti mi? Zamanında da, bugün de, yarın da hep saldırı altında olacağız. Artık buna itiraz etmiyoruz. Muhalif insanlar bu saldırıları ortaya koyuyor. Neden olduğunu da ortaya koyuyor. Sebeplerini de ortaya koyuyor ama bir kişi bile sonuçtan bahsetmiyor. Beni seçin ben bu sorunu hallederim diyor. Yani farkında mısınız? Bir insan sorunu anlatırken sarf ettiği cümlelerin onda birini çözüm için harcamıyor. Çözüm benim ya da biziz deyip susuyorlar. Bizim üretmemiz gereken şey sebep ama altını çizmemiz gereken şey sebepler değil.
Artık birilerinin sonuçlardan bahsetmesi lazım. Sonuçlardan bahsetmek için de öncesinde belediye başkanlığı yapmış, milletvekili yapmış ya da başka işler yapmış adamların değil, strateji bilen adamların konuşması lazım. İşte ben bu nedenle Atatürk örneğini veriyorum. Beni siktir et. Bu nedenle bütün dünya Mustafa Kemal’e örnek alıyor. Mesela ordumuz Zeytin Dalı operasyonunda, Fırat Kalkanı operasyonunda baya destan yazdılar. Hiç öyle küçümsemecek bir şey yapmadılar. İçinde fethi olayları geçmiş bir ordu çok kısa sürede kendilerine verilen görevleri yerine getirdi.
Ama ne demiş Ulu Önder, askeri zaferleri siyasal zaferlerini taşlandırmadıkça başarı elde etmek mümkün değildir. Avrupa Kupası. Trablus Garba, İtalyanlar müdahale ediyor. O dönem Trablus Garba, İtalyanların müdahalesinden sonra gizlice bir ekip o bölgeye gidiyor. Ekibin içinde Mustafa Kemal de var. 15 Ekim 1911. Mustafa Kemal’in karavan ismi ne? Mustafa Şerif. Gazeteci kimliği var. Gizli görev yapmayabildiğini. Döneminde bazı aşiretlerin İtalyanlarla anlaşıp Osmanlı’yla savaşma ihtimali ortaya çıkınca
Mustafa Kemal kendi kumandanlarında ikna ederek o asilik yapan aşiretlerin liderlerine hedef almış. Kimisini ikna etmiş, kimisini saf dışı bırakmış ve öyle büyük bir güç gösterisi yapmış ki gelebilecek hainlik tehditlerinin tamamının önüne geçmiş. Yani günümüzde terör örgütlerinin lider kadrolarına hedef almamız gerektiği stratejisini bize taa o dönemlerde Mustafa Kemal Atatürk göstermişti. Yani bugün aldığımız kelleler ve bu kelleler üzerinden size verilen rakamlar, sayılar bence bir ehemmiyet teşkil etmemeli.
Çok alkışlıyoruz evet. Belki birazcık da olsa intikamınız alınmış gibi duruyoruz ama alınmıyor çünkü bir adım sonrasını düşünmüyoruz. Bugün 10 kişiyi götürdüğün zaman eğitip 20 kişiyi tekrar palazlandırıyorlar. Demek ki kafaya atış etmek lazım. Bu yüzden alınan kellerinin sayısı değil, ünvanı çok önemli. O dönem oraya gizlice giden subaylarımız öyle faaliyetler yaptılar ki İtalyanlar bezmek üzereydi. Adamların savaş psikolojilerini stratejilerini bozmuşlardı. Çok itiraz etti Mustafa Kemal ve ekibi. Yapmayın dediler. Bitiriyoruz dediler.
Ama kimse onları dinlemedi ve İtalyanlarla barış antlaşması yapıldı. Mustafa Kemal bir sonraki adıma baktı. O barış antlaşmasından sonra onlar daha çok palazlanacaktı. Palazlandılar mı? Evet. Bırakın yarına işaret etmesini. Ta bu güne işaret ettiği hangi sözü yanlış çıktı? Bir tanesi varsa lütfen söyleyin. Varsa bildiğiniz lütfen aşağıya yazın. Hemen sonrasında ne oldu Balkan Savaşı patladı. Mustafa Kemal ve o diğer kahraman subaylar ki bunlar arasında Ember Paşa da vardır. Yeni görevleri almak için İstanbul’a dönmek zorunda kaldılar. Ne dedi o zaman Mustafa Kemal? Stratejik hataları taktik başarılarla gidiremezsiniz. Birinci Dünya Savaşı’nda Mustafa Kemal Sofya’da askeri ateşe idi. Bir arkadaşına yazdığım mektuplarda şunu demiş. Almanların birinci dünya savaşının başlangıcındaki başarısına rağmen bu savaşı kaybedecekleri kesindir. Çünkü adam her şeyi yakından izliyordu. Bir adam bunu nasıl tahallül eder? Internetin yok, Twitter’ın yok lan. Nasıl bileceksin Almanya’dan o oluyor ya da Avrupa’dan o oluyor? O dönemki imkanlarla bile fotoğrafa uzaktan bakabiliyorsun da şu anda bütün dünyayı şu kadarcık gösteren bir teknolojiye sahipken neden içine gömülüp kayboluyorsun?
Kimsenin dikkatini çekmeyen bir konu Mustafa Kemal’in dikkatini çekmişti. Almanlar savaşta başarı ortaya koymak için Şile Efendi, Şile Efendi, öyle bir sözü diliyorum yanlış telaffuzumdan dolayı. Yanlıştırız ki büyük ihtimalle. Strateji ortaya koyuyorlar. Mustafa Kemal bu stratejiyi görüyor. Koca bir savaş içerisinde başka bir ülkenin savaşla ilgili stratejisini yakalıyorsun. Ve o stratejinin altının boş olduğunu anlıyor Mustafa Kemal. Ta savaşın başında bile başarısız olabileceğini bildiğimiz bir müttefik edindik kendimize.
Susuyor mu Mustafa Kemal Atatürk? Susmuyor, anlatıyor. Almanlar yenilecek diyor. Dönemin genel kuruma ikinci başkanı Hafız Hakkı Paşa Mustafa Kemal Atatürk’ü azarlıyor. Arkadaş biz bu işleri senden çok daha eğiliriz diyor. Karşısındakileri ikna edemeyeceğini anlayan Mustafa Kemal görüşmeyi aynen şu şekilde bitirmiş. Evet evet çok şeyler yapacaksınız. Ama yapacağınız şeyler korkarım ki memleketi çıkmaz bir girdaba sokacaktır. Eğer ben ve benim gibi düşünenler hayatta kalırsak sizin bugünkü söz ve eylemlerinizi takdirle anlayacağız demiş. Ki yine birinin onu onaylamasına gerek yoktu. Tarih bizzat Mustafa Kemal’i onayladı. Almanlar savaşı kaybetti. Kaybettik. Bunu herkes bilir ama bu örneği de vereyim. Çanakkale Savaşı’nda Alman general ve yanındakiler düşman kuvvetlerinin çıkartma yapacağı yerleri yanlış tahmin etmişti. Mustafa Kemal Atatürk emirlere karşı gelerek Türk ordusunu düşmanın çıkacağını tahammül ettiği yerlere götürdü. Ve Çanakkale Zaferi’nin mimarı oldu. Almanlar diyor ki bunlar Saroz bölgesinden çıkacaklar. Oraya yığalım bütün orduyu. Mustafa Kemal de diyor ki Yarbay. Generele diyor bunu. Seddülbahir’den çıkacaklar. Kabatepe’den çıkacaklar. Düşman nereden çıkıyor? E bugün rahat nefes alıyoruz. Nereden çıkmış? Nereden çıkmaya çalışmış? Çanakkale Savaşı’nda 57. alayın Conkbayır’ın muharebelerinde alay komutanı dahil bütün personeliyle kahramanca savaşı hemen hepsine şehit olduğunu bütün herkes bilir de o ordumuza zamanı ve zaferi kazandıran süvari birliğimiz pek bilinmez. Mustafa Kemal bu süvari birliği için şunu söylemiş. Süvari alayının kumandanını yanıma çağırmıştım. Ve İsmailoğlu tepesine saldıran düşmana aynı şekilde taarruz etmesini emrettim. Sıfırlı bir süvari komutanı sonunun şehadet olduğu net belli olan bu emri hemen kabul etti. Hiç düşünmeden. Ve hepsi şehit oldu. İşte bu soylu cesaretti. Ordumuza gerekli zamanı kazandıran. İşte bu cesaret ve bunun gibi ileriyi gören cesaretli adımlardır Çanakkale’yi geçilmez kılan. Bitlis ve Muş’un Rus işgalinden kurtarıldığı günlerde kadın haklarını bu memlekete nasıl getirebiliriz diye çalışmalar yapıyordu. Savaş bitmemiş savaş. İşte ben stratejiyi tanımlarken geleceği tasarlamak ve geleceği oluşturmak değil. İşte Mustafa Kemal Atatürk de tam olarak bunu yapıyordu. Dedim ya başında herkesle ilgili herkesin bir düşüncesi var. Ama konuları kişi bazında ele alıyoruz. Mustafa Kemal etnik ve mezhepsel ayrımlara asla prim vermemiş. Bütün bunlara prim vermeden nasıl büyük bir Türk milliyetçisi olursun biliyor musun? Ayrım yapabileceğin veriden çok sana olan faydasını ve zararını ayırabilecek kapasitede olduğun için. Hani genel olarak siyasetçiler millet adına çok konuşur ya. Benim milletim derler. Vatandaşlarlar vatandaşım derler. Sizi gaza getiren, bizleri gaza getiren bu büyük başlığı Mustafa Kemal’in hangi cümlesi ortaya koymuştur?
Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve iradesi kurtaracaktır. Bu kimseyi gaza getirmek için kurulmuş bir cümle değildi. O yüzden çok değerliydi. Çünkü bu cümlenin gaza getirebileceği bir insan kalabalığı yoktu o dönemde. Kalabalıkların çıkarttığı alkış sesi ya da attığı sloganların gücü değildi o zaman milletin gücü. Milletin gücü öngörülen stratejileri en doğru şekilde, en korkusuz şekilde, en matan sever şekilde uygulayabilmeleriydi. Belki bugün duymaya çok alıştınız. Millet millet milletim, vatan vatan vatandaşım.
İlk söylendiği devri düşünün. Cümlenin felsefesi, size de hayranlık uyandırmıyor mu? Mustafa Kemal Atatürk, en zor dönemleri milletiyle beraber, milletini dinleyerek, milletini anlatarak aşmış bir liderdir. Dünyada sorulabilecek bütün sorular soruluyor. Soru sormaya devam etmek iyi bir şeydir. Kötü olan cevapları görmezden gelmektir. Cevaplar açık. Artık öyle bir iletişim sistemimiz var ki hiç kimse cevaplarını üzerine örtemiyor. Saptırabilirler. Yani kafanızı bir anda buraya çevirebilirler. Ama kafanızı geri döndürmenizi artık engelleyemezler. Cevabınızı, bildiğiniz soruları sormaktan ne olursunuz vazgeçin. İnsanlara altı boş sorular sormazsanız, yalan duymazsınız. Bugün ülkemiz içinde olan olaylara cebimize dokunulana kadar ses çıkartmayanlarımız vardı. Biz bunu aylar öncesinde mevzularla söyledik. Bir gün cebimize gelecek konu. Konu cebimize geldiği zaman bazılarımızın sesi daha yüksek çıkacak dedik. Olmadı mı? Şimdi insanlar sürekli bir cevap arıyorlar. Birilerinin cevap vermesini bekliyorlar. Kimse kendisi cevaba ulaşmak istemiyor. Bu 20. bölüm. 20 bölümdür mevzular çekiyorum. Size bir tavsiye vereyim.
Artık başkalarının tavsiyelerine göre hareket etmeyin.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir