MEVZULAR 24 – Köstebek
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=RapCTD0SABs.
Yani şimdi bir şey eksik diyeceksiniz. Eksik olan şey masa tabi. Bu seferlik öyle olsun. Bir sonraki mevzular da masa olur ben olmam. Mevzular. Yeni yılın ilk mevzularını yine yeni yıla ilgili geçmişte yaşadıklarımız, bugüne ders çıkartamadıklarımız ve hiç konuşmadıklarımız hakkında çekmek istedim. Masa neden yok? Çünkü şu an bambaşka bir stüdyodayız. Yol üstü uğradığımız bir stüdyo burası. Arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Tarihini unutan bir millet hafızasını kaybetmiş denektir. Bugün konuştuğumuz her şey bizim hafıza kaybına uğradığımızı gösteriyor. Ne oldu yıllar önce? Mesela bundan tam 55 yıl evvel Kıbrıs’ta yaşayan Türkler büyük bir katliama maruz kaldılar. Aralık 1963’te Yunan destekli Kıbrıs Rumları silahsız ve savunmasız 364 Türk’ü katlettiler. Hem de bütün dünyanın gözleri önünde. Bunların yaptığı bu katliama bütün dünya kanlı noel dedi. O tarihte Yunanistan’dan Kıbrıs’a gönüllü olarak gelen Yunan çeteleri, Kıbrıslı Rumları da teşkilatlandırarak planlı bir şekilde Türklere saldırdılar. Amaç aynen bugün olduğu gibi Türkleri yok etmek, sindirmek ve adanın tek sahibi olmaktı.
20 Aralık gecesi Kıbrıslı Rum polisler sözde arama yapmak için gittikleri Tahtakale’de iki Türk gencini katlettiler. Zeki Halil ve Emir Ali adındaki gençler silahsız ve savunmasızdı. Bu halka bir mesajdı çünkü onları halkın gözü önünde katlettiler. Hemen bir sonraki gece Kıbrıs Türk kuvvetlerinde Tabip binbaşı olan Nihat İlhan’ın evini basıp eşini ve küçücük çocuklarını öldürdüler. İllaki o cinayetin fotoğrafını görmüşsünüzdür. O yavrucakların küvet içindeki kanlı görüntüleri hala içimizi paramparça eder. Tabi bu olaylar duyulunca Türkiye bir hamle yapıyor ve Türk savaş uçakları Lefkoşa üzerinde ithar uçuşları yapmaya başlıyor. Rumlar göstermelik de olsa bir adım geri atıyorlar. Olaylar buruldu gibi gözüküyor. Ama taa 1974 Kıbrıs barış harekatına kadar, yani 1974 Temmuz’una kadar ada Türkleri birçok saldırıya ve baskıya maruz kalıyorlar. Şimdi yıl 2019’su. Aynı tezgah değişik biçimlerde devam ediyor. Yunanistan şu anda hukuksuz ve haksız biçimde adalarımızı işgal etmiş durumda. Kıbrıs Rum kesimi, İsrail ve Avrupa Birliği ile beraber bizim de hakkımızın olduğu Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz araması yapıyor. Yani özetle tarih tekerrür ediyor. Tarih sosyal medyada da tekerrür ediyor. Taa 1900’de tartışılan olaylar şekil değiştirmiş şekilde bugün karşımıza çıkıyor. Yine konudan uzağız. Tabi Kıbrıs’ta şehit olanlar, Kıbrıs’taki Türklerin fedakarlıkları, bunlar benim buradaki kısa cümlelerime sığmayacak kadar büyük destanlar. Fakat şu durumda dahi ayrışabilmek için onlarca bahane bulan biz en azından Erenköy Destanını hatırlamalı. Bilmiyorsak öğrenmeliyiz. 1964’lerde ağır zırhlılarla donatılmış Yunan ordusu deniz kenarında bulunan Erenköy adında bir Türk köyünü kuşatırlar. Bu olayın hemen ardından Türkiye’de eğitim gören ne kadar Kıbrıslı üniversite öğrencisi varsa tıp, ecza, hukuk, mülkiye silah bulun. Silah bulmaktan kastım. Savaşta kullanılan makinal tüfekler, ağır zırhlılar, tanklar, toplar değil, pompalı tüfekler, halalar, kamalar bulup buluşturup 500 genç bir araya gelip gece karanlığında kayıklarla Kıbrıs’a gidiyorlar.
Bu askere eğitim almamış üniversite öğrencileri ne yapıyor biliyor musunuz? Muazzam bir direniş gösteriyor ve bir destan yazıyorlar. Zırhlı araçlara sahip profesyonel askerlerden oluşan Yunan ordusunu Erenköy’den def ediyorlar. Bu destan tarihte Erenköy Destanı olarak geçer ve bir ulusun eğitimli mesleğinin burada direndiğini simgeler. O gün onları bir araya getiren şey vatanserlilikte. Bugün o olayı yaşayanlardan sol partiye mensup bir milletvekili de var, sağ partiye mensup bir bakan da var. Biz aynı topraklara, aynı sokaklara, aynı dileye sahip insanlar.
Gençler eğer bu zafer kazanılmasaydı Türkiye ile Kıbrıs’ın bağlantısı Erenköy üzerinden kopacak ve kim bilir kaç tane daha kanlın noel yaşanacaktı. Ne gelir aklınıza mesela? Yılbaşı konfetler, ağaçlar, süsler, öyle miymiş hayır böyleymiş diyenler falanlar falanlar. Benim yılbaşı deyince ilk aklıma gelen bu kahraman gençler. Yılbaşı deyince, yeni yıl deyince, aralık deyince aklıma bir şey daha geliyor. Mesela geçtiğimiz haftalarda Doktor Necip Hablemitoğlu’nun katledilişinin yıl dönemiydi. Bilmeyen illaki vardır ama bu videodan sonra kalmamalıdır. Arkadaşlarınız, dostlarınız beni izlemiyor olabilir, sevmiyor olabilirler. Çok normaldir, seçimdir. Lütfen beni değil, anlattığımı gidin onlara anlatın. Benim anlattığımı bilgi olarak değil, bir işaret olarak görün ve daha fazlasını araştırın. Arkadaşlarınıza ne olursunuz daha fazlasını anlatın. Doktor Necip Hablemitoğlu, Ankara Dil Tarih Coğrafyası Fakültesi’nde öğretim görevlisi, vatan ve Atatürk aşığı bir Türk aydınıydı. Aynı zamanda gazeteciydi ve yazardı. Ama en önemli özelliği FETÖ’yü deşifre eden ilk vatanseverlerden biriydi. Konuyu birazcık açayım.
Hani 15 Temmuz’da alçak darbe girişiminde bulunan ABD Piyonu FETÖ var ya, işte onun elebaşı Fethullah Gulen’in 18 Haziran 1999 yılında bir videosu yayınlanmıştı. Hani şimdi biz onun terör örgütü olduğunu nereden bile verdik falan diyorlar ya, aslında ta o zamanlardan her şey ortadaymış. Neyse, gelelim videoya. O dönem televizyonlarda bile yayınlanan bu görüntüde Fethullah Gulen, adliye, mülkiye ve Hayati MÜSS’de, ”Arkadaşlarımızın mevcudiyeti bizim garantimizdir.” demişti. Hayati MÜSS’de. Hayati MÜSS’den kastı Türk Silahlı Kuvvetleri’dir.
Mesaj veriyor, diyor ki, ”İstikbaliye yürümek için sistemin püf noktalarını tespit edin.” diyor. Daha nedesin? İşte bu videodan hemen sonra Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Nuhmet E. Yüksel harekete geçiyor ve Fethullah Gulen hakkında yasa dışı örgüt kurmak ve yönetmek suçundan iddianame hazırlıyor. Sene 1999. İşte bu iddianame ve soruşturmadan kısa bir süre önce Fethullah Gulen, bir daha dönmemek üzere Amerika’ya firar ediyor. Savcının Nuhmet E. Yüksel ise Fethullah Gulen hakkında yakalama kararı çıkarılması için Devlet Güvenlik Mahkemesine yazı yazıyor.
Ayrıca Fetö’yle ilgili bilgi almak üzere Dr. Necip Hamdemitoğlu’yla da görüşmeler yapmaya başlıyor. Bu çalışmalar sonucunda topladığı delilere mahkemeye sunuyor. İşte tam bu gelişmeler yaşanırken, ümit verici bir hareket var iken çok enteresan bir gelişme oluyor. Emniyet görevlileri İstanbul’da yaptıkları bir arama sırasında her ne hikmetse Savcının Nuhmet E. Yüksel ile ilgili bir yasa kirişki kaseti bulurlar. Ve aynı ergene konuda Balyoz’da olduğu gibi Şah-i Beli bu kaseti medyaya sızdırıverirler. Tabii anlı şanlı medya Savcının Nuhmet E. Yüksel’i anında yerin dibine gömer.
Bu hadiseden hemen sonra hakim ve savcılar yüksek kurulu Savcı Nuhmet E. Yüksel’i Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığından ve Fethullah Dostasından el çektirdi. Tam da bu dönemde Dr. Necip Hamdemitoğlu millete Fetö’nün gerçek yüzünü anlatacak olan Köztebek adlı kitabı yazıyordu. Yine aynı dönemde İstanbul Emniyeti Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan da Fetö’yle ilgili çalışmalar yapıyordu. Ve yine aynı zamanda jandarma genel komutanlığı, İstihbarat Başkanı Albayat ile Uğur Fetö’yle ilgili çalışmalar yürütüyordu.
Dr. Necip Hamdemitoğlu kitabı hazırlarken Emniyet ve Ordu’daki Fethullah tehlikesinin farkında olan vatanseverlerle de görüşüyordu. Hatta Albayat ile Uğur’u da ziyaret etmişti. Ondan da bilgiler almıştı. Kısacası Fethullah Güven’i devlet ve yargı önünde teşrif edecek Köztebek adlı kitap gündür gündür geliyordu. Ama maalesef Fetö’nün her yerde, her yerde, her yerde, her yerde, her yerde adamı ve kulağı vardı. Cumhuriyet Aydını Dr. Necip Hamdemitoğlu 18 Aralık 2002 günü başına iki kurşun sıkılarak katledildi.
Yerede iki küçük kızı ve kendisi gibi akademisyon olan eşi kaldı. Fetö’nün yayın organlarından Zaman Gazetesi olayı örtbas etmek için saptırma haberler yapmaya başladı. Ve yıllar sonra anlaşıldı ki, suikastı araştıran sözde görevliler yüzünden cinayet hiçbir zaman aydınlatılamamıştı. Bugünlerde yeniden başlatılan soruşturma devam ediyor. Benim dileğim en yakın zamanda bu gecikmiş adaletin gecikmiş değil, geciktirilmiş adaletin yerini bulması. Rahmetli Dr. Necip Hamdemitoğlu’nun Köztebek isimli kitabını okumadıysanız şiddetle tavsiye ediyorum. Lütfen okuyun. Kitabın ön sözünün en son cümlesinde ne yazar biliyor musunuz? Türkiye’deki tüm vatanseverleri Fetullahçı tehlikeye karşı birlikte hareket etmeyi ve istihbarat birimlerindeki Fetullahçı unsurların temizlenmesi için kamuya oluşturmaya çağırıyorum. Dr. Necip Hamdemitoğlu 5 Ağustos 2002. Ta o yıllarda işaret edilen tehlike görmezden gelindiği için netice kanlı 15 Temmuz oldu. Cumhuriyet Aydını Atatürk ve vatan aşığı Dr. Necip Hamdemitoğlu’na Allah’tan rahmet diliyorum. Peki az önce söylediğim diğer isimler, onlara ne oldu? Bir tanesini zaten biliyorsunuz, bokunu çıkartmaya gerek yok. Albayı Ergenekon Kumpası’ndan 5 yıl 8 ay 10 gün Silivri’de esir ettiler. Emniyet görevisi Adil Serdar Saçan. Yıllarca Silivri’de esir edebildi. Nuhmet Öyküsel. Tarihleri bitti. Basın tarafından zinacı diye ninç edildi. Hala maalesef bazı insanlar için zinacı olarak anılır. Mevzuları izleyicisinin bunların tamamını bildiğini biliyorum. Sadece hatırlatmak istedim. Çeteden ricamdır. Bilmeyenleri anlatın.
Bizi tavsiye etmeyin bu videoyu beğenmek zorunda değilsiniz. Bizi abone de olmayın. Ne olursunuz? Gidin bunları birilerine, hatırlatın. Bilmeyenlere anlatın. Yetersizdir anlattıkları, ne olursunuz? Söylediklerimi bilgi olarak görmeyin. Araştırın. Siz araştırdıkça adaletin ne olduğunu tam olarak anlayacak zulmün ne olduğunu size ulaşmadan fark edeceksiniz. Sözlükler a ile başlar, z ile biter. Her sözlük gibi Mevlana’nın sözlüğü de a ile başlar, z ile biter. Fark şudur. Mevlana sözlüğünde a ile başlayan ilk kelime adalettir.
Sözlük sonundaki z’nin son kelimesi de zulümdür. Zulüm adaletin zıttıdır. Bence basitçe adalet hak edenin hak ettiği yerde olmasıdır. Zulüm hak etmeyenlerin hak etmedikleri yerlerde bulunmasıdır. Ya adalete destek olun ya da zulüme göz yumun. Hepinize sağlıklı mutlu adil yıllar diliyorum.
Tabii bunlar da iyi seneler.
İlk Yorumu Siz Yapın