Mevzular 44 – Gara, Devlet Refleksi, Açılım
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=ijifLQ4RBDM.
Mevzularda uzun zamandır hatta diğer formatlarımızda da yorumlarda görüyoruz. Sevgili Hasan Atılöğur ne zaman gelip mevzular çekecek diyorlar. Sağolsun babam da cevap etti. O yorumları zaten okuyor. Herkes gara hakkında konuştu son dönemlerde baba biliyorsun. Muhalefet kanadı çok başka bir yerden ele aldı. Hükümet kanadı çok başka bir yerden ele aldı gara olaylarını. Akademisyenler çıktı konuştu, eski askerler çıktı konuştu. Sen ne konuşacaksın babacığım gara hakkında? Sen ne düşünüyorsun? Oğlum öncelikle tekrar mevzularda seninle birlikte olduğum için mutluyum. Teşekkür ederim dairetin için. Sağolun baba. Ortağım sizinle.
Gara konusuna gelince gerçekten yüreğimizi acıtan, ciğerimizi yakan bir haberle karşılaştık. Gara konusunda senin dediğin gibi herkes konuştu. Çıktılar şöyle operasyon mu olur ya da biz bunu yaptık şöyle oldu, gündemli olur, şu olur, bu olur. Ama şu ana kadar senden rica ediyorum duyduklarının hepsini unut. İzleyicilerimiz de unutsunlar. Olaya şöyle biraz geri çekilelim bir bakalım. Bu gara olayı nedir? Şimdi bir kere gara’da bulunan rehineler yani orada 12 tane bizim Türk rehinemiz var. Güvenlik gücü İli İstihbarat Teşkilatı’ndan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden, İliyet Teşkilatı’ndan. Bu rehine tartışması da çıktı bir ara. Rehine denmez onlar devlet mi ki falan filan diye tartışmalar da oldu. Yani işin detaylarını da sulandırdılar ya işin. Detaylara da çok fazla takılmaya gerek yok. O detaylarla zaten genel başlığı hep örttüler ya yıllardır o yüzden söyledim. Yani bir detay olarak. Maalesef öyle. Şimdi gara operasyonuna baktığın zaman, gara operasyonu sırasında şehit edilen arkadaşlarımızın, kahramanlarımızın nasıl şehit edildiğine önce bir konuşalım. Hafalarına yakın mesafeden ateş edilerek şehit edildiler. Birkaç tane arkadaşımız orada boğuşma şansı buldu belki.
Bir tanesinin göğsünden girdi, sırtımdan çıktı vesaire hepsi kahpece katledildiler. Kim yaptı bunu? PKK Terör Örgütü. Şimdi biraz geriye gidelim. PKK Terör Örgütünün iç yüzünü tekrar insanlarımızı hatırlatmamız gerekir. 1991 yılında Bitlis Hizan ilçesinde görevliyip bir haber aldık. PKK Terör Örgütü mensupları Saanlı’ya giden yolcu minibüçünün önünü kesiyorlar ve 7 tane vatandaşımızı hepsi silahsız kurşuna dizerek şehit ediyorlar. Bu bir. Hemen akabinde ben oraya gittim, o insanların cesetlerini gördüm. Onların da hepsi bizim şehidimiz. Aynı PKK Terör Örgütü 1993 yılında Bingöl’de, Karayolun’da otobüsü durdurdular. 33 silahsız erimizi şehit ettiler. Hepsini taradılar. Silahsız bunlar. Şimdi bunu niye anlatıyorum? 1999 yılında İmral’da bebek katilini sorgularken bunları da sordum. Dedim ki bak senin telsizden ses kayıtların var, bebeklerine kadar öldürün diyorsun, tavuklarına kadar katledin diyorsun. Dedi ki insanları PKK’nın karşısında duramayacak şekilde getirmemiz için bunları yapmak mecburiyetindeydik. Tabii bunların içinin acıması falan mümkün değil.
Onun için başlangıçta şunu söylüyorum, hiçbir terör örgütü ile masaya oturup da pazarlık yapılmaz. Taviz kesinlikle verilmez. Biz 2002 yılına geldiğimiz zaman, bunu her yerde söylüyorum, tekrar insanlarımızı hatırlatmak istiyorum. 2002 yılına geldiğimiz zaman Türkiye’de PKK terörü bitme noktasına gelmişti. Neden? Çünkü biz 1999 yılıyla 2001-2002 yıllar arasında İmral’daki bu terör örgütünün başına masaya oturup pazarlık yapmadık. Taviz de vermedik. O kendi canını kurtarmak için kendi örgütünü sattı.
Bu da bunu herkes bilecek. Şimdi ondan mektup alıp okutuyorlar ya, şu ayrıntısına kimse bakmadı. Güvenlik mensuplarımız ne zaman PKK terör örgüt tarafından kaçırıldılar? Açılım ya da çözüm sürecinin en son aşamasında 2015. Çoğu 2015 ve 2016’da yol kontrolü yapan PKK’lılar tarafından, o araçlardan indirilerek kaçırıldılar. Allah gani gani rahmet eylesin hepsini. Şu anda hepsi şehit. Bir hafta önce bu köprü yıkılmıştır PKK tarafından. Burada vekiller tarafından yol kontrolü yapılmaktadır. Peki çözüm ve açılım süreci neydi? Oraya gelelim. Oslo’da müzakereler yaptılar. Ben o sırada Silivri cezaevindeydim. Bunları ciğerim tanıyarak izledim. Oslo’da PKK terör örgütünün yöneticileriyle pazarlık yaptılar. Neymiş? Açılım, çözüm. Oslo’da müzakere denendi, nihayet sonucu ulaşılamadı. Yeniden müzakere denilmelidir. Akil insanlar teşkilatları kurdular. Bunları gönderdiler ki milleti ikna edeceğiz diye.
Sağ olsunlar beni de akıl insanlar arasına seçmişler. Sen şimdi artık biz aptallarla konuşmazsın herhalde. Valilere emir verdiler. Bizzat şu andaki Cumhurbaşkanı’nın açıklaması var. Dedi ki biz valilere o dönem dedik ki aman bu süreç bozulmasın. Bir sürü duyumlar geliyor PKK gözümüzün önünde ve silahlı kuvvetler. Polis özlede rakat operasyon yaptırılmadı. Valilere bu talimatlar verildi. Valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı. Peki o süreç içinde PKK terör örgütü ne yaptı biliyor musun? PKK terör örgütü yerel polis güçlerini kurdu. Herkesin gözünün önünde kışlalara bir kilometre ileride eğitim yapmaya başladılar. Düşünebiliyor musun? Kendi elimizde bir PKK terör örgütünü pavazlandırmış olduk. Peki diğer konu bu örgüt pavazlandıktan sonra Diyarbakır’da Şivan Perver ve Barzani denilen adamları kırmızı halılarla karşıladılar. PKK terörist Türk halkı.
PKK terör örgütü Diyarbakır’da bebek katili Abdullah Hoca’nın yazmış olduğu mektubu devlet eliyle okutturdular. Şehit anaları mahvoldu. Şehitler mezarlarında ters döndü. Bir kere bunları hatırlayacağız. Bunlar ne zaman kaçırıldı? Bu evlatlarımız ne zaman kaçırıldı ve neyin yüzünden kaçırıldı? Çok ufak bir iki şey diyeyim. Askeri konmaya baş attılar, tükürdüler. Askeri araçların önünü kesip, Türk Silahlı Kuvvetleri mensup askerlerimizi aşağıladılar. Askerler hiçbir şey yapamadı. Yazık. Naresif.
PKK alır, al. Dura da. Yılmaz Ömer’in ismi. Dura da. Dura da. Dura da. Dura da. Dura da. Dura da. Dura da. Dura da. İntikam. İntikam. İntikam. Televizyonda mesela PKK’lı denmeye başladı.
PKK’lı terörist yasaklandı. PKK’lı terörist denemiyordu açılım sürecinde. Bunları hatırlatınca çok kızdılar bize. İşin garibi de, enteresanı da bu kaçırılan askerler, vatandaşlarla ilgili onların yakınlarından biz çok mesaj aldık. Burada canlı yayın yaptık. Canlı yayın esnasında alttaki yorumlar. Onlar hain, onlar taraf değiştirdi. Türk askeri öyle konuşmaz falan diye. Bunu yapan adamın aynısı bende var. Hiç isim verip yok ettirip kendini de. Bunları yapan adamların birçoğu bugün şey yazdılar Twitter’da. Tanrı ziyarete kalmayacak, siz bizim namusumuzsunuz falan yazdılar sosyal mecralarda. Yani bu riyakarlıklar arasında tabii gerçeği anlatmakla mükellefiz ama bunu anlatmana rağmen kızıyorlar sana. Düşünsene, diyorlar ki tekrar biliyorsun ergenekoncu demeye başladılar bize. Bir şekilde sulandırıldı o FETÖ, ne kadar tehlikeli bir terör örgütüydü ama onu da sulandırdılar. Çünkü yani adamın ayağı takılsa bunu FETÖ yaptı demeye başladılar. Zamanında ergenekonun içinde yaptılar aynısını biliyorsun. Cami yıkıldı, cami kesin ergenekoncular yıktı dediler.
Bugün de her bir ufak zerre, hiç birimizi ilgilendirmeyen salak salak yolsuzluğu, hırsızlığı ya da olayı FETÖ’nün üstüne verirsen o FETÖ’yü sulandırırsın. Koskoca bir devletin bekasıyla oynamış bir örgütten. Aman her şeye karışan bir komedi unsuruna çevirirsin. Onu da yaptılar baba, onu da söylemek isterim. Tabii senin burada isafir etmiş olduğun bir siyasi işi, bu ergenekon zaten bal gibi vardı falan filan dedi. Bal yolsalar, ergenekonlar bunlar. Yalan mıyım? Elbette bunlar vardı.
Ne gerekçeyle söyledi, neden söyledi bunları bilmiyoruz. Ama Binali Yıldırım’ı biliyorsun baba. Bizim programda da mesela birçok insan niye yumuşakliğe yazamadın, onu sormadın, babanı niye sormadın, ergenekonu sormadın falan diye biliyorsun. Bayağı bir övdüler beni Binali Yıldırım röportajında ama ben de şunu söylemiştim yani sorulacak kişi o değil. Doğru. Neyi ne soracağım soruyu sormam. Doğal olarak bu detaylara, bu magazinlere, bu sulandırmalara düşen de çok fazla. Düşmeyin bunlara. Yani benim ergenekonum soru soracağım kişi de tabii ki Sayın Binali Yıldırım değil de onu da tekrar tekrar söylemiş olayım. Kendisi de böyle şeyler söyleyebilir, olabilir biliyorsun.
Belli bir merkez etrafında dönen insanlar var ve herkes bir cümle kuruyor. Onların kurdukları cümleler beni açıkçası çok ilgilendirmiyor. Hayatımızı maalesef ilgilendiriyor ama kurdukları cümleler çok da şey değil. Çünkü mesela Sayın Cumhurbaşkanımız prompterlardan konuşur hep. Hep. Yani hiç istisnası yok. Önünde prompter vardı. Prompter bozulunca, bunlar yayınlarda da var zaten, bir anda durur, devam etmez konuşmasına. Der ki prompterin bozuldu. Ve farkında mısın? Ne zaman baba olay çıksa, Cumhurbaşkanı bunu dedi deyip gündeme otursa o promptera bakmadı esnada söylediklerinden çıkıyor.
Yani ne zaman prompterden kafayı çevirip bir şey söylese mesela o olay oluyor, gündem oluyor ama promptera kimse bir şey diyemiyor. Çünkü yazılı bir metin var. Hatta aynı metinleri de okudular Sayın Binali Yıldırım’ın. Evet, 5 yıl önceki metinleri. Hatta onu bile savundular birileri. Dediler ki, olabilir kardeşim konu aynı başka ne konuşsun adamlar falan dediler. İnanılmaz yani. Ama şey diyorum işte yani doğal olarak orada bir prompter var, işleyen bir sistem var. O prompterden kafa döndüğü anda herkes, aa ne dedi deyip tartışma başlatıyor. Demek ki kimlerin ne söylediği o kişileri ilgilendirmiyor. Binali Yıldırım, Ergenekom tabii ki vardı diyorsa mesela onun cümlesi değil demek ki. Ben öyle derim. Cümlenin temeline bakmak lazım. Yuvayı bulmak lazım. Şimdi binlerce arkadaşımız size ulaşıyor. Yorumlarla, telefonlarla bana da ulaşıyorlar. Mevzular programının en fazla takdir ettikleri yönü şu. Sen burada bu mevzular programını icra ederken kişiselleştirmiyorsun hiçbir şeyi. Sen neden sana konuk olmuş Binali Bey’e babanı soracaksın? Ya da bilmem neyi neden kişiselleştireceksin? Bizim burada kişilerle işimiz yok. Bizim buradaki amacımız, hep söyledim tekrar söylüyorum. Kendi bilgi birikimimizi, mevzular izleyicisini aktarabilmek. Özellikle gençlerimizi aktarabilmek.
Şimdi bu gara operasyonları konusunda şunu da söyleyeyim. Çözüm ya da açılım benden süreçte. Biz ayağa kalktık, bağırdık çağırdık. Olmaz terör örgütüyle pazarlık olmaz. Bu elimizde patlar dedik. Ancak tabii kimse dinlemedi. Biz o yıllarda cezaevindeydik. Bizim gibi dışarıda hayır olmaz diyenlerden hali alınmadı. Sen de söylediğin gibi. Faşist damgası yedik. Tabii faşist damgası yedik bilmem ne yedik. Biz cumhuriyetçiyiz. Biz Türk vatanının, Türk milletinin sevdalısıyız. Bir kere bunu bilelim. Şimdi gelelim. Ha burada bir rezalet yaşandı. Millete bunları hatırlatmamız gerekiyor. Unutmayacağız bunları.
PKK’lı teröristler dışarıdan getirildi. Çadır mahkemeleri kuruldu. Madalya bu mu? Bu değildir. Bu demir parçası değildir. Peki bunlar yapılmadığı süre içerisinde ne oldu? Belediyeler, endeklerin kazılmasına yardımcı oldular. Endeklerin içinde PKK bir sürü patlayıcı maddeler döşedi. Peki bir ayrıntı daha var. 2015’te bu işin yürümeyeceği ve PKK ile pazarlık yapılmayacağı anlaşılıp da tekrar Türk Silahlı Kuvvetleri ile polisimizle operasyon sürecine girildiğinde ne oldu biliyor musun? Yüzlerce polisimizi, askerimizi bu endeklerde şehit verdik. Kimse bunu unutmasın. Sebebi operasyon yapmaya gidecek olan polisleri, PKK’lılar haber veren FETÖ’cü polisler ya da askerler. Daha sonra ne oldu? 15 Temmuz 2016’da her şey ortaya çıktı. Doğru mu? Doğru. Bu hatta lafını yine böleceğim babacım. O kadar 500 yıl konuşabileceğimiz bir konu aslında. Ona özet geçelim o yüzden de. Ben yine şunu hatırlatmak istiyorum.
Belediyeler dediğin ya mesela arkadaşlar mayın patladı. Askeri araç içerisinde, fersiyonel araç içerisinde şehitler verdik. Mayın neyin altında patladı biliyor musun? Asfaltın altında. Mayın, sen çok daha tabii ki sen bununla karşılaşmış insan olarak burada beni herhalde teyit edersin baba. Mayınla arazi dediğin şey ya toprak alanda olur ya toprak yolda olur. O yüzden her yere asfalt dökülür. Askerimizin güvenliği için. Asfalt döküldükten sonra ne yaptılar? Yolun yanına koydular. Öyle de görüntüler var. Hepsini bulabilirsiniz bu arada. Hepsi hala şu anda aşırıda var. Asfaltın altından mayın çıkmaz oğlum.
Çıkmaz. O özel olarak yapılacak ki bundan sonra patlayacak. Tabii ki. Adam ne yapıyor? Terör örgütü toprak yola bombayı koyuyor. Üzerine belediye asfaltı örtüyor. Asfaltta giden askeri araç şey der mi? Ulan şu anda mayın patlayabiliriz der mi? Asfaltın altındaydı. Yani bundan daha büyük bir kanıt olamaz bir belediyenin bir iş makinasının gelip bu işe yardım ettiğine. Daha büyük bir kanıt olamaz ve biz kaç tane şehidimizin kanı hala orada, yerde hesabını soramadık. Garayı bence bir devam edelim. Çok özür dilerim. Aklımıza bunlar geliyor baba. Hatırlamıyor musun?
Mavi Marmara diye bir yardım gemisi yola çıktı Filistin’e. Evet tabii. Sonra İsraililer gemiyi vurdu. Baskın yaptılar. Baskın yaptılar gemiye. Şehit ettiler. Şehit ettiler insanları. Hatta oradaki insanların biliyorsun ben yanındayım nasıl işte böyle bir şey yapar İsrail diye Sayın Cumhurbaşkanımız ayağa kalktı. Bu olay olduğu esnada İskenderun’da biz 8 şehit verdik. Eksik ya da fazla söylüyor olabilirim. Ya 7 ya 8 şehit verdik İskenderun’da. Tugay’ı bastılar. Denizcilere ait Tugay’ı. Denizcilere ait Tugay’ı basıyorlar.
Biz 8 şehit veriyoruz. Hiçbir haberde göremezsiniz bunu. O sırada bütün haber merkezleri çünkü Mavi Marmara gemisini konuşuyordu. Düşünebiliyor musunuz? Mavi Marmara’dan atılan çığlıklar bizim 8 şehidimizin acısını bastırdı o gün. Hiç kimse bunları konuşmadı. 8 kişiden bahsediyorum. Herkes buna odaklandı. Ya bugün milliyetçilik yapıyorlar. Herkes çok milliyetçi ama bu kadar insanın farkında değilsiniz siz. Bunu konuşmadığınız bile. Üzeri örtüldü. Şu anda bak herkes çok değerlidir hayatta. Çok özür dilerim baba. Bir 3 dakika kestirelim.
Herkesin canı, herkesin şahsı çok önemlidir bu hayatta değil mi? Herkes kendini özel hisseder. Çünkü değerlisinizdir. Kimse ölümü kendine yakıştıramaz. Kimse başarısızlığı kendine yakıştıramaz. Bu yüzden bahaneler vardır. Bahanesiz başarısız gördün mü sen hayatında baba için? Ya şu olmadı ondan olmadı, bu olmadı ondan olmadı falan filan. Doğal olarak evet hepiniz çok değerlisiniz. Şimdi kendinize verdiğiniz değerle siz gibi kendine değer veren 8 tane canı düşünün. Sizin bir anda yok olup gittiğinizi ve insanların bambaşka şeyler konuştuğunu düşünün. Sizin elinizde olmayan bir sebepten dolayı haince öldürüldüğünüzü düşünün.
Bizim bunu değil başka şeyleri konuştuğumuzu hayal edin. Birazcık empati kurun sadece. Burada particilik, muhalefet, şu bu yok. Burada direkt olarak bir şey anlatmaya çalışıyoruz size. Bunları anlatmaya da çalışmıyoruz. Hatırlatmaya çalışıyoruz sadece. Baksanız birazcık görseniz sanıyorum zaten şu anda bunları konuşuyor olmaz. Yok esir mi dendi efendim. Rehim mi dendi. Ya bana benim klibimi az izlettiler FETÖ’cüler bana tuzak kurdu diye video gördüm ya. Abi ne yapıyorsunuz? Sonuyu bu kadar sulandırmak gerçekten iş mi? Yani yarın bir gün başımıza gelecek kollarımızı açtık bekliyoruz.
Evet. Mesela bugün Avrupa Birliği yeni reformlar yeni anasalardan bahsediliyor. Arkadaşlar yeni bir nesil geldi. Bir nesili değiştirmek için 18 sene ihtiyacınız var o kadar. 18 senede bütün sistemi değiştirirsiniz. Her şey yavaş yavaş gider. İstiklalden önce dersiniz ki tabureleri kaldıralım insanlar yürüyemiyor. Ertesi gün istiklale gittiniz de artık taburelerde yok o insanlar da orada yok. İstiklalde şu anda bizim vatandaşımız anlıyorum 10 kişi falan olsun. O kadar. Hiçbiriniz fark ettiniz mi ne ara bittiğini istiklalin? Mesela televizyonlarda bazı şeyleri konuşamamaya başlamamızın süresini hatırlıyor musunuz? Hatırlamıyorsunuz.
Çok klişe bir örnek. Bunun kitapları da yazıldı. Örnekler de verildi. Ama gerçekten biz kaynayan suyun içindeki kurbağayız. Her şeye yavaş yavaş alıştık. Yavaş yavaş alıştık. Ve konu buralara gelince de biz bir şeyleri hatırlatınca da birilerini tabi doğal olarak… Hiç umurumuzda değil. Kimin ne dediği önemli değil. Biz vicdanen rahat olacağız. Şimdi sen bunları söyleyince benim aklıma ünlü düşünür bu da. Bir yalana, bir yalan fikre. Pat diye diyor inanırsanız ileride gerçek kapınızı çaldığı zaman o yalana daha sıkı sarılırsınız diyor. Gerçeği görme şansınız olmaz diyor. Onun için biraz önce söylediğim Mavi Marmara hadisiyle Mavi Marmara hadisesi, algı operasyonları vesaire hepsi devam ediyor. Aynı şekilde bugün en ufak meselelerden, en ciddiye alınması gereken meselelere kadar hepsini sulandırıyorlar. Hepsini de başka bir yalan bulup ona sarılmamızı sağlıyorlar aslında. İnsanlar da bunu kolayca yapıyorlar. Çünkü bugün herkes bunalımda. Bak yemin ediyorum size var mıdır etrafımızda çok mutlu bir insan? Ben sayamıyorum yani son zamanlarda özür diliyorum. Herkesten şu an bizi izleyen ve mutlu olan biri varsa ona selamlar tebrikle ediyorum ama herkes büyük bir kaosun içinde. Kimse çaktırmıyor bunu. Millet aç. Yani koskoca yağ tenekelerin üzerine alarm falan koymuşlar.
Yağ bildiğin markette, yağ çalmasın insanlar diye. Onun öyleyken de insanları manipüle etmek çok kolay oluyor. Sen çıkıp anlatıyorsun şimdi diyorsun ki bakın arkadaşlar ülkede bunlar oluyor. Adam seni dinleyemiyor ki. Evet. Ya diyor ki komutanım benim tenceremin içi boş. Neyse. Doğal olarak bu konular 10 saat 20 saat konuşulsa da bitmez konular. Ama aynısını garaya da yaptılar. Yani bir gün bir baktım 13 vatandaşımız şehit oldu dendi. Sonra işte kaçırılan askerlerimiz de orada. Onu da öğrendik. Kaçırılan askerlerimiz olduğunu da öğrendik. Sonra bir dedi ki işte uçakla bomba attılar. Sonra birisi dedi ki bambaşka bir şey.
Zamanında bir HDP’li vekilin onları orada misafir ediyorlar, yakında bırakırlar demesi. Bunların hiçbir başlık olmadı. Oldu da çok yeterli olmadı. Sonrasında yine sulandırdılar ama ben o insanların aileleriyle hala görüşüyorum. Nasıllar biliyor musun baba? Yani sen bugüne kadar çok fazla şehit cenazesine katıldın. Senin silah arkadaşların şehit oldu. Yanında bir… Evet. Kucuğamda şehit verdim ben. Evet. Bunları sana tabii ki anlatmıyorum ama senin üzerinden en azından izleyenleri anlatayım. Onların verdikleri tepkilerde ben de vardım. Gururlu, mağruf, üzgün, pahrolan analar gördük değil mi? Ağladılar. Orada alay bahçesinde, jandarma bahçesinde kaç kere cenaze törenleri düzenlendirdim. Daha şu kadarcık çocuktum. Kenarda o acılara şahit oldum. Hiç biri onlar gibi acı çekmiyor şu anda biliyor musun? Neden? Küslüler. Duyuramadık diyorlar sesimizi. Bana da kızdılar. Sen de yeterince yapmadın dediler. O şehitlerimizin aileleri ne söylerlerse söylesinler, haklılar. Bu çok açık. Böyle mesajlar alınca da, sanki bütün her şeyi ben idare ediyormuşum gibi oturup kahroluyorum işte. Bizim de sıkıntımız bu galiba. Ama dediğim gibi bu işi de sulandırdınız ve bu işi sulandırmanızın acısını biz zaten tekeceğiz de. Ailen çekiyoruz sonrasında hepiniz çekeceksiniz. Hepiniz çekeceğiz de. Ama bugün ateş düştüğü yeri yaktı ve ben o ateşin içinde olmamamı rağmen yandım o mesajlarla. Doğal olarak Işın magazinine girmeden bu Gara olayını baba senden ben gerçekten dinlemeyi çok istiyorum. Gara hadisesinde biraz önce senin de belirtmiş olduğun gibi herkes konuştu. Muharreyi şöyle geridirdi de böyle girmediler de daha önce indiler de, vimlenme yaptılar da. Tabii bu arada orda verilen birisi yabancı kökenli 13 şehidimizi rahmetle anıyorum tekrar. Ayrıca oraya yapılan ilk indirmede de bizzat özel kuvvetlerden bir tavır komutanda şehit oldu.
3 tane daha şehidimiz var. Yani toplam 16 insan burada hayatını kaybetti. Bir kere bu tartışmaların hepsini reddediyorum ben. Neden reddediyorum? Bir emekli asker olarak yıllarca operasyon yapmış istihbarat hizmetlerinde çalışmış bir Türk subay olarak reddediyorum. Sebebi şu şimdi anlatıyorlar Muharreyi böyle girirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri bunu planlayamayacak, bunu düşünemeyecek, kim oraya nasıl girecek, istihbaratı nasıl alınacak, bunları bilemeyecek kadar zayıf bir ordum. Hayır. Türk Silahlı Kuvvetleri bugün dünyadaki en güçlü ordu hala. Neden hala diyorum.
İşte şimdi burada rahmetli anmamız gereken Ömer Halis Demir var. 15 Temmuz 2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki FETÖ’cüler uçaklara binip kendi meclislerini, kendi insanlarını bombalarken eğer, bak bu lafı çok özel olarak söylüyorum, bildiğiniz her şeyi unutun. Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içindeki, Türk Emniyeti’nin içindeki gerçekten vatansever, cumhuriyetçi, Atatürkçü unsurları olmasaydı, bu insanlar olmasaydı belki de FETÖ çok daha fazla insanımızı şehit edecekti. Bu çok açık. Yani elbette ki halkımızın sokağa çıkması, direniş göstermesi çok önemli. Böyle bir darbe girişimine karşı FETÖ’ye karşı ayağa kalkması çok önemli. Ama esas içerideki o tankları yürütmeyen, esas içeride birtakım FETÖ’cü unsurları dışarıya çıkartmayan ya da Ömer Halis Demir gibi o FETÖ’cü genelde saf dışı bırakanlar olmasaydı, bugün çok daha başka şeyler konuşuyor ya da hiç konuşamıyor olacaktık. Lafını da bölüyeyim mi baba? Tabii.
Şimdi sen böyle söylediğin için, o 15 Temmuz bak görüyor musun işte Perinçekçi bunlar zaten falan diyecekler. 15 Temmuz’un ne kadar hain bir kalkışma planı olduğunu bizde biliyoruz, bizzat yaşadık. Sen kalkışma olmadan önce gazetede senin yazın var. Benim kaldığım odayı bastılar. Beni aradılar. Biliyorum. Senin kaldığın odayı bastılar falan onları anlatırız sonra. Onlar çok detaylar. Ama şimdi Gelip de burada, o bak görüyor musun, Avrasya’cı bunlar, Perinçekçi bunlar gördün mü 15 Temmuz’u şey yapıyorlar falan demesinler diye bunu çizmek zorluyum altını. Çünkü gerçekten yüz binlerce kişi bizi ilginçli bir şekilde izliyor ama o kalabalık arasında bir de konudan hiç anlamayan adamlar var. Evet.
Yani halen Gelip mesela en ufak bir konuda senin o Perinçek fotoğraf falan paylaşıyorlar, bana diyorlar ki siz Perinçekçisiniz, şimdi miyim. Biz bunu 40 programında da anlattık. Burada da ufaktan söyleyeyim çünkü bunun için de gelecek insanlar var. Onlara da söyleyelim. Ergenekon döneminde herkesi biliyorsunuz ki bir kumpas ile içeri aldılar. Komutanlarımızı şunları bunları herkesi içeri aldılar. Biz birçok insanla orada silivri de karşılaştık. Vatan Partisi mensupları da o soğuk bahçelerde direndiler, ayakta durdular bütün duruşmaları takip ettiler. O insanların hakkı ödenmez. Asla ödenmez.
Doğal olarak bizim sesimiz tek başına çıkmıyor. Kalabalığa bir fikir mi lazım? O fikri, o kalabalığa sağlayabilecek bütün adamlar içerideydi işte babam da onlardan biriydi. O sırada o kalabalığın başında da o Perinçek vardı. Aynı davada, aynı haksızlıkta herkes yan yana durdu. Şimdi gelmiş herkes bize diyorlar ki siz Perinçekçisiniz falan filan. Baban niye Vatan Partisi’nde? Değil kardeşim, değil. Yıllardır değil. Bunun da farkında değil kimse. Bir partiye, o partiye gönül vermek için girmezsiniz. Bugünkü gibi değildir kurallar. Bugün herkes ben gönül verdim partiye. Partiye gönül verilmez abi. Ülkeye vatana gönül verilir. Hep tekrar tekrar söylüyorum.
Belki 15. kez söyleyeceğim ama partiler bizim için var. Biz onlar için yokuz. Ama biz kendimizi partilerin fedaisi yaptık. Çünkü bir partiye birisi dahil oluyor. Bu senin gibi bir isim sayılır. Senin arkadaşların gibi isimlerse o partiyi değiştirip ülkeye hizmet etmek için o partiye girerler. Girdiklerinde bakarlar ki o partiyle hizmet edilmiyor. O partiden çıkarlar kardeşim. Konu budur. Doğal olarak da onlar geçmişte kalıyor. Bugün yani bizim karşımızda aaa bunlar avratsızdır diye gelmesinler. Bunu söylemek isterim. Ben tekrar söylüyorum. Türk Özel Kuvvetleri bugün inanılmaz yetkin, çok iyi yetişmiş çocuklardır. Bunları kimse hafife almasın. 2000 yıllık Türk ordusunun geleneklerinde de bu var. Onun için orada ne için bu yapılmadı, şu yapılmadı. He efendim niçin falanca derneğe gidip başvurmadınız? Niçin PKK’nın partisine başvurmadınız? Bunları geri getirin. Arkadaşlar böyle bir şey yapılamaz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir devlet aklı vardır. Bir de devlet refleksi vardır. Bir örnek vereceğim. Yıl 1997, 1997 yılının sonu Ankara’da Jandarma İstihbarat Grup Komutanıyım. Bir haber aldık. PKK kamyonlara indirmiş teröristleri. Amonos Dağlarından, Hatay’ın oradan, Anamur üzerinden Antalya’ya intikal etmişler ve Antalya’ya gelmişler. İki tane ayrı büyük grup. Birisi Alanya’nın kuzeyinde, birisi de Antalya İl Merkezi’nin hemen Kemer’e doğru giden yerin kuzeyinde. Bir baktık, eylem yaptılar. Turist arabalarını durdurdular, bilmem ne yaptılar, safari arabalarını yaktılar vesaire. Derhal devletin en üst düzeyi beni çağırdı ve bizi oraya görevlendirdi. Bana verilen emir sadece şuydu, gidin, etkisi sade getirin ve dönün. Çünkü Antalya turizm bölgesi. Biz oraya indik, neler yaşadığımızı kitaplarımda zaten yazdım. Ayrıca bundan ilgili de bir program yapmayı öneriyorum. Tabii ki. Devlet refleksi budur ve biz oradaki iki grubu da yok ettik. Antalya’nın ruhu bile duymadı. Turistlerin ruhu bile duymadı. Böylelikle turizm şeyleri iptal edilmedi ve Türkiye zarara vurulamadı. Ben bir sene sonra Bebek katili karşıma geldiğinde bu konuyu sordum. Dedim ki Antalya’da ne işiniz vardı?
Dedi ki, Yunanlı generaller bana geldiler. Yunanlı generaller bak, çünkü Yunan adalarında da turizm var biliyorsun. Dediler ki, biz sana Yunanistan’daki Lavrion kampında, PKK’ya tahsis ettikleri kampta çok daha büyük imkanlar vereceğiz. Antalya bölgesinde ciddi eylemler yap. Bu ciddi eylemler sayesinde Türk turizmi baltalansın. Buraya gidecek turistler de Yunan adalarına gelsinler. O paraları biz kazanalım. Bak, tezgaha bak. Bunu bizzat Abdullah Öcalan, Bebek katili kendisi söyledi.
Ama devlet olarak biz aldığımız istihbaratı, anında devletin en üst düzeyinden ve çok geniş yetkilerle Antalya’ya görevlendirilerek, Çelik İstihbarat Pirimi ismi de budur. Onu da kurarak orada çok başarılı 6 ay içerisinde orayı bitirdik geldik. Şimdi devlet refleksi, devlet aklı diye bir şey var. Gara hadisesinde bununla ilgili yıllardır ben anlatmaya çalışıyorum. Burada tekrar sorayım. Bir terör örgütüyle mücadele edilirken onların ele başlarına yönelereceksin. Bu çok önemli. Ele başlarına yönelereceksin. Ele başlarını bulundukları yerde halledeceksin. İsrail bunu yapıyor. Amerika bunu yapıyor. Dünyadaki birçok ülke bunu yapıyor. Ve bunlar davulla, zurnayla, televizyonlarda açıklanmaz. Size çarşamba günü müjde vereceğim diye açıklanmaz. Muhalefete geldiğin zaman Türk Sizarlık Kuvvetleri bunu başaramadı, o onu bunu yapamadı. Oğlum devlet işi ciddi iştir. Yapılacak bir operasyonu herkese söylemezsin. Herkese anlatmazsın. Çok kısıtlı kişi bilir, çok kısıtlı kişi hazırlığını yapar, risk hadisesine bakar. Şimdi kabul edilebilir risk vardır. Bir de kabul edilemeyen risk vardır. Mesela o mağara operasyonu. Mağaranın içine girdiğin zaman yüzde yüz hiçbir yerden ateş gelmese bile mağaranın içindeki o rehineleri, rehimleri kurtarabilmek, başarı şansı yüzde birlerde filandır. Onların oradan serbest bırakılmasını sağlayacak tedbirleri devlete alabilirdi. Beni burada daha açık konuşturmayın. Murat Karay ile bas bas bağırıyor. Televizyonlara demeç veriyor. Mazlum Kobani denilen EYD’nin PKK’nın başındaki Amerikan uşağı bas bas bağırıyor. Ve bunlar hala çok rahatlar. Biz gidip orada sineklerle uğraşıyoruz. Ama ellerinde arkadaşlarımız var, kardeşlerimiz var. Bunları yapabilmenin çaresi çok akıllı bir diplomasi, çok akıllı bir güç çalışması ve bir istihbarat çalışmasına bağlıdır. Bu zamanlama yerinde miydi? Mesela bu zamanlamı yapılmalıydı onların kurtarılma operasyonu. Yüzde yüz kafalarına sıkacakları belliydi. PKK daha önce bir sürü bebeği, çoluğu, çocuğu acımasızca katletmiş bir örgüt. PKK terör örgütünden insaf mı bekleyeceğiz? Taviz mi bekleyeceğiz? Böyle bir şey yok. Esas konu ne biliyor musun? Şimdi bu Gara dediğimiz yer bizim sınırımıza 35-40 km mesafede bir yer. İşte Haftan’ın hepsi de oralarda. Kandil, Sincar şimdi mesela çok gündeme gelen. Ya akıllı bir devlet politikasında şu yapılmalı. Irak yönetimiyle gidip görüşeceksin. Irak yönetimiyle. Mevcut yönetimiyle. Irak yönetimi ne yaptı? Kendi kuzeyinde Amerikan ve İngiliz destekli bir Tukla Kürdistan yerel yönetimini kurduttur dedim. Buna izin verdi. Neden? Çünkü orada Kürtler yoğunlukla yaşıyor. Onun için ben bir federasyon gibi oraya özellik vereyim dedi. Peki Kerkük’te kimler yaşıyor? Türkmenler. Telefer’de kimler yaşıyor? Tursur, Matuda kimler yaşıyor? Ve yıllardır bunlar bekliyorlar. Kerkük türküleri var. Hala ağlıyoruz. Türkmen bölgesi kurulsa. Nerede biliyor musun bu Türkmen bölgesi? Ne Sincar kalır, ne Kandil kalır, ne Gağra kalır. Çok açık. Kafamızı çalıştıracağız. Bak Kerkük’te yıllarca Saddam Araplaştırmaya çalıştı orayı. Saddam. Saddam gitti. İşit geldi. İşit gelince Barzani peşmergeleri falan filan biz buraya operasyon yapalım dediler. Barzani’nin yardımcılarından biri Kerkük’e girdikten sonra bir açıklama yapıyor. Ne diyor biliyor musun? Bunu bilsin bütün izleyiciler. Biz 8 yıldır Bağdat yönetiminden Kerkük’ü istiyoruz.
Onlar vermediler. Burnumuzdan geldi. İşit bize 2 haftada Kerkük’ü teslim etti diyor. Kürtleştirme politikası başladı bu sefer. Gene orada mahvolanlar kimler? Bizim Türkmen kardeşlerimiz. Ne yaptılar? Nüfus müdürlüklerini yaktılar. Türkmenlere ait ayazileri kendilerine aldılar. Ne oldu bu sefer? Irak hükümet dedi ki ne oluyor? Çıkın oradan dedi. Bak geliyorum ordularımla. Irak hükümetinin doğrudur üstüne ordusu var. O da İranlı milisleri, Haçlı Şabileri aldı. Gittik Kerkük’ün kapısına dayanacak peşmerge kaçtı. Kaçınca şimdi onlar girdi. Biz gene yokuz.
Biz nasıl bakıyoruz? Bak ben sana söyleyeyim. En büyük yanlışımız Kerkük’e, Telafer’e biz nasıl bakıyoruz? Devlet bakışı. Bunlar Şii. Onlar Şii olsa ne olur? Sünni olsa ne olur? Onlar Türk. Türk oğlu Türk. Kerkük’ten bahsediyorum. Tusur, Matuda ve Telafer’den. Oralar eğer Türkmen özerk bölgesi olursa bu öneriyi tekrar getiriyorum. Düşünsünler. Devlete de bunu söylüyorum. Ne Kandil kalır, ne Gara kalır, ne orada PKK kalır. Gara konusunda kimse bilmeden etmeden ahkam kesip de bu işi senin az önce söylediğin gibi sulandırmasın.
Orada çok büyük bir facia yaşanmıştır. 50 tane, 500 tane, 1500 tane teröriste öldürsen ne olur? Yani sen diyorsun ki baba açıkçası önce bir bölgeyi ele geçir. Etrafındaki sineklerle, çerle, çöple uğraşma. Kesinlikle ve bu uzun ölçekli bir şeydir. Davulla, zurna ile gidilmez. Ben tekrar söylüyorum. Türk Sidalı Kuvvetleri, bizim Milli Emniyetimiz, Polis Teşkilatımız, Milli İstihbarat Teşkilatımız bu teşkilatlara kurumsal olarak kimse vurmasın.
Çünkü bunlar bizim yaşam kaynağımız. Bunlar bizim sigortamız, güvencemiz. Ama bunlara emir verenler gelecekleri kararları bundan sonra iyice tartsınlar. İşte Gara operasyonunda olduğu gibi. Gara konusunda sadece rahmet dileyip bu konuyu kapatmak istiyorum. Tabii yani. Bizde ama sonuç olarak belediyecilik aklı olduğu için günübirlik propagandalarla yürüyor işimiz. Aa bakın size Köprü Yaptım’daki sevinç açılış neyse aynı şey bizim sınır dışı operasyonlarımızda aynı tonla, aynı dilde söyleniyor artık. Evet. Ama bu bir belediyecilik, bu bir halk bahçecilik değil. Bu bir devlet meselesidir.
Konuyu sulandırınanlar kadar, konuyu destekleyenler ya da desteklemeyenler kadar bir de bu şekilde şovunu yapanlar da çok büyük zarar veriyorlar. Tabii ki yine yarın zaten hepiniz şey yapacaksınız. Evet. Peki. Amerika Birleşik Devletleri’nin bizi tehdit ediyor. Doğu Akdeniz’de yapılan hazırlık, Balkanlara yığınak yapılması ne diyorsun baba? Geliyor mu yani? Bu Hindistan’da başladı şimdi söylemeye bir şeyleri. Çok güzel bir soru. Şimdi Amerika Birleşik Devletleri içinde her türlü karışıklığı yaşamasına rağmen işte Biden geldi, Trump gitti.
Texas’ta elektrikler kesiliyor. İlk defa oluyor böyle şeyler ve insanlar soğuktan ölüyor. Texas’ta. Donarak ölüyorlar. 30 aykırı vesaire. İşte Floyd hadisesi var. Orada bir takım numayişler var. Bir de kongre binasının basılması hadisesi var. Amerikan tarihinde belki de gir, belki ikinci. Kendi içerisinde sıkıntılar olmasına rağmen o neokon zihniyet yani ben hegemonum, ben dünyanın lideriyim zihniyet. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelen Amerikan zihniyeti devam ettirmek için her türlü şeyi yapıyorlar. Bak geçenlerde Amiral Cem Gürdeniz senin konuğun oldu. Onun makalesinde de bu var. Necdat Esen amirlerin makalelerinde de bu var. Onlar da çok güzel irdelemişler. Ben de konuyu çalıştım. Şimdi baktığın zaman Amerika ne yapmaya çalışıyor biliyor musun? Amerika kendisini rakip olarak gördüğü Rusya ve Çin’i çevrelemeye çalışıyor. Bir kuşak teorisi yapmaya çalışıyor. Doğal olarak bunu yapmaya çalışıyor. E bunu nasıl yapacak? Yine Pasifik’te yapacak. Dünya nüfusunun en fazla olduğu yer Pasifik. Japon, Çin, gel bu tarafa 850 milyonluk, 9 milyonluk, Hindistan vesaire burada yapacak. Hindistan tarihinde hiç olmadığı kadar şu anda Amerika’ya döndü. İnanılmaz anlaşmalar yaptılar. Ortadoğu’ya baktığın zaman Suudi Arabistan, Birleşik Arab Emirlikleri vesaire vesaire hepsi Amerika’nın şeyinde. Orada esas hangi faktör var? İsrail faktörü var. Şimdi Amerika bunların hepsine oynuyor. Fakat benim dikkatimi çeken bir şey var. Amerikalı çok etkin bir amiral Şubat’ın başlarında bir açıklama yaptı. Onların The Times bu yayınlandı.
Diyor ki biz artık nükleer düğmeye basmak için ilk onlar bassın demeyi bırakmalıyız diyor. Bak bu çok tehlikeli bir laf. Bu 3. Dünya Savaşı’nın ayak sesleri. Şimdi millet bana diyecek ki komplet o. Hayır. Görüyorum geliyor. Diyor ki biz nükleer o düğmeye ilk basan artık biz olmalıyız diyor. Bu gücünü kaybetmiş. Regumonyosunu kaybetmiş güçlerin, imparatorlukların söyleyeceği şeyler bunlar. Ne yapıyor? Mesela Gürcistan’da bir takım oyunlar yapmaya çalıştı.
Gürcistan, Osete’yi kaybetti. Amerika orada bir takım şeyler yapmaya çalıştı. Sonra Ukrayna’da yapmaya çalıştı. Ukrayna Kırım’ı kaybetti. Yoksa Rusların Kırım’ı ilhak etme gibi bir niyetleri tarihte yoktu. Yine Ermeni hadisesine bakalım. Allah’tan Ermenistan yönetimi saldırdı. Ve biz meşru bir şekilde kendi topraklarımızı geri alma imkanıydı. Biz derken tabii ki Azerbaycanlı kardeşlerimiz için söylüyoruz. Biz yani. Biz tabii. Ondan sonra Türk koridoru vardı açıldı. Şimdi tekrar orada bir takım karışıklıklar vesaireler oluyor.
Bunları konuşmak çok uzun ama biz bir kere iç barışımızı tam sağlayacağız. Devletimizin gücünü hem diplomasa anlamında hem de ordu anlamında göstereceğiz. Bu nasıl olur? İç birlik, iç kardeşlikle olur. Bu üretimle olur. Bu bir araya gelmekle olur. Başka türlü bunu başarmanın imkanı yok evladım. Peki Amerika çok daha önemli bir şey yaptı. Bak izleyicilerin dikkatinden kaçmış olabilir o gara operasyonları döneminde filan. 8 Şubat’ta yanlış hatırlamıyorsam bir Amerikan gemisi Yavuz Sultan Selim Böplüs’ün altından geçerken İnstagram’a mı işte tweet’e mi şey atıyor. Diyor ki kırmızı ışık yanıyormuş orada. United States Navy does not red light diyor. Yani Amerikan deniz kuvvetleri kırmızı da durmaz diyor. Hakaret ediyor bize ve oradan geçiyor. Biz iki gün sonra onlarla Karadeniz’de ortak tatbikat yapıyoruz. Bu ama çok alınışkın olduğumuz bir şey değil mi? Olmaz öyle bir şey yok. Öyle bir şey yok oğlum. Peki Amerika geldi bize dedi ki lan Türkiye akıllı o 10 dakikada girmezler mi Ankara’ya?
Yani Ankara’dalar da zaten. Hatta girmelerine de gerek yok da. Hadi hepimiz çok milliyetçiyiz. Hadi hepimiz müthiş bir ordumuz var. Tamam mı? Bu yanlış. Yanlış biliyorum. Yanlış olduğunu biliyorum. Ama biz bunu ya vakıf olmadan delikanlılık yapacağımıza bunları bilsek de buna göre hareket etsek. Bu ne için anlatıyoruz evladım? Yani biz daha güçlü bir millet olmak için çalışmalıyız ya milliyetçilik. Bu ne için anlatıyoruz? Şimdi Amerika aslında şunun da farkında değil. Sen Karadeniz’de savaş gemilerini sokarsan intihar olur Amerika için. Tabii arada kalıyorsun. Yine Çin denizinde her zaman yaptığın gibi geçenlerde artistlikler yaptılar Yine Çin denizinde Amerikan uçak gemileri.
Çin hemen bir şey aldı hükümeti dedi ki bundan sonra bizim bu karasolarla girenleri sahil güvenlik vuracak dedi. Artık Asya’nın devri başlıyor. Ben Avrasyacı falan değilim. Ben Atlantikçi de değilim. Ben Türkçüyüm. Ben anavatancıyım. Tamam mı? Bu bir. İkincisi Türkiye’nin sen burada kaç defa program yaptın. Biz de program yaptık. Amiral Cem Gürdeniz’in dünyaya tanıttığı, Türkiye’ye tanıttığım mavi vatanla ilgili. Bak her gün Yunan medyasında en az 8-10 tane makale çıkıyor. Söven makaneler bunlar. Bu çok önemli.
Ben de diyorum ki artık bizim yeni misakı milliğimiz mavi vatandır. Bu çok çok önemli. Kıbrıs meselesi, diğer meseleler. Anlatabiliyor muyum? Ha gelelim şimdi Amerika ne yapıyor konusuna. Kıbrıs’ın Güney Kesimi’nde bulunan bir haydut devlet var. Güney Kıbrıs Rum yönetimi olarak biz onları adlandırıyoruz. Fakat adamlar 2003 yılında Avrupa Birliği’ne alındılar biliyor musun? Bütün anlaşmaları aykırı. Oraya alındılar. Peki biz ne yaptık? 2004 yılında bir Anlan planı vardı. Kofi Anlan denilen bir adam. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri 99’dan beri Kıbrıs’taki çözüm adına, oradaki Türkleri eritmek adına planlar hazırlıyor.
Ve bu planları bizimkilere kabul ettirmek için de sürekli diplomasi uyguluyor. En son 2004 yılında referandum yapılmasına karar verildi. Peki ne oldu? Bizim iktidarımız Kıbrıs’a dedi ki bunu kabul ederim. Bu bizim işimize gelir. Sen Avrupa Birliği’ne gireceksin daha sonra biz gireceğiz. Allah’tan şımarık Rumlar. Allah’tan reddettiler yüzde 73 küsürle ve şu anda o reddedilmeseydik mermi atarak şehit vererek kurduğumuz bir devleti kendi elimizde yok edecektik.
Şimdi bizim için ne kadar önemli olduğunu anladık mı? Orada doğal gaz yatakları bulundu, orada gaz idratlar bulundu, her şey bulundu ve bunun için biz şu anda mavi vatan deyip bir mücadele verebiliyoruz. Anlan planı konusunda da bunu söylemeden geçemeyeceğim. Aslında çok doluyuz yani insanlara bunu mevzular izleyicilerinin bilmeleri lazım. Anlan planının konusunda rahmetlik Rauf Denktaş çok mücadele verdi. Olmasın bu bizim için bir tuzaktır dedi. Fakat bizim iktidar Rauf Denktaş’ı bile etkisiz hale getirmek için Mehmet Ali Talat’la o zamanki başbakanlar bence omurgasız, Kürtçülük’ten bir haber, Kıbrıs’tan bir haber bir adamla hiçbirbiri yaptı. Peki ne oldu? Rauf Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş şu anda hayatta. Uludağ’a geldi. Uludağ da ailesiyle birlikte tatil yapıyor bir hafta filan. Ona ulaştılar. Onu da ikna ettiler. O da babasını sattı biliyor musun? O koca mücahit Rauf Denktaş’ı sattı. Serdar Denktaş çıksın açıklama yapsın hayır bu halva yalan söylüyor desin.
O da Mehmet Ali Talat’a sessiz kalarak Kerhen destek vermiş oldu. Ama dediğim gibi Rumlar iyi ki reddettiler. Yani bir de şu var gözümüzün önünde tırlarca silahı mühimmatı gönderiyor YPGPK’ye çünkü orada amaçları şu. Irak’ın kuzeyinde bir kukla Kürtistan’ı kurdular. Bu tarafta Suriye’nin kuzeyinde de bir kukla Kürtistan kuracaklar ve bunun denize açılmasını sağlayacaklar. Esas mevzu bu. Denize ulaşmak. Amerika’nın hedefi de bu. Birçok ülkenin hedefi de bu. Peki şimdi adamlar bizim uçağımızın parasını da aldılar. Uçakları da vermiyorlar. Güzel.
Ona rağmen biz S400’ü de alamıyoruz şu anda. Hala bir ne yapma durumu söz konusu. Ya almasak mı acaba başladı. Peki tamam yaptığı belli Amerika’nın. Vaya bizimle alay ediyorlar. Kala kalıyoruz. Maalesef ne yapacağız? Peki Amerika’dan uzaklaşıp çünkü tek başımıza yetemediğimiz için kendimize ne yapacağız baba? Çin’e mi yaslanacağız? Rusça’ya mı yaslanacağız? Hayır hayır. Diyorlar ya öyle mesela insanlar da sinirlenmiyor. Bizi niye bir yerden alıp başka bir yere kul ediyorsunuz? Bravo bravo. Ben de sana onu soracağım. Yani tamam Amerika güçlü. Evet bize sürekli madik atıyor. Onu da biliyoruz. Ama peki biz gerçekçi düşünürsek? Diplomaside ve diğer devletlerle ilişkiler tamamen menfaat esaslarına dayanır. Bunun hiç şeyi yok yani. Duygusal olarak ben şu devleti çok seviyorum. Bizim ne Amerikancı olmaya ihtiyacımız var. Ne Çinci olmaya ihtiyacımız var. Ne Rusça olmaya ihtiyacımız var. Hepsiyle normal diplomatik ilişkiler anlamında ilişkilerimiz tabii ki devam edecek. Bir hamaset olsun diye söylemiyorum. Bunu bu şekilde başarabilecek bizim gücümüz var. Çünkü 300 milyonluk bir Türk dünyası da var. Sen o koridor zaten açıldıktan sonra, Azerbaycan’ın başarısından sonra açıldıktan sonra o ülkelerle daha önce yaptığımız gibi dandik ilişkilerden bahsetmiyorum. Hem ticari hem güvenlik anlamında ilişkiliği yapar isek, Rusya’yla da karşılıklı menfaat de. Şimdi Rusya’nın menfaati bizde var. Bizim de onlar da var. Ama Rusya bizim can ciğer kardeşimiz ne yaparsak biz Amerikancı değiliz Rusçuyuz değil öyle bir şey yok. Çinciyiz asla öyle bir şey yok. Çin’in bize ihtiyacı var mı? Var tabii. İşte İpek Yolu projesi Çin’in. Azerbaycan Türk dünyasının üzerinden geçiyor.
Çin’in de ekonomik anlamda da güvenlik anlamında da işine gelecek bir proje. Bizim de işimize gelen proje. Bunlara diplomatik anlamda aynı 2338 hep bunları söylüyorum. Tevfik rüştü araslar gibi dışişleri bakanları. Ya eskiden monşer demeye başlamışlardı, aşağılamaya başlamışlardı biliyorsun elçileri. Özlüyorum o monşerleri. Şimdi Kur’an-ı Kerim’deki bir sureyle dalga içenler büyük elçi. Amerikan vatandaşlığı olmuş olanlar büyük elçi. Böyle saçma sapan şey olur mu?
Kardeşi bizzat 15 Temmuz darbe kalkışmasına katılan generalin abisi ya da kardeşi o da büyük elçi. Kişilerle uğraşmıyoruz. Ama liyakat esas olacak şekilde ve cumhuriyetçi kadroların iş başına gelmesi gerektiğinde ben ısrarcıyım. Bunu ama Cumhuriyet Halk Partisi yapamaz diyorsun. Mümkün değil ya. Ve yani ne yapalım hayırlısı. Şimdi yeni bir anayasa tartışması dönüp duruyor. İlk dört madde bile tartışılır diyenler var.
Ama ben de şöyle yorum katacağım soruyu sormadan önce. Mesela 2003 yılında bütün gazetelerin başlıklarında şey vardı ana sayfalarında böyle hoş bulduk Avrupa Birliği falan yazıyordu. Yıldızlar paylaşılıyordu. Yıldız’a bir yıldız daha ekleniyordu. Türkiye’de Avrupa Birliği’ne girmiş gibi. Gündüz havayı fişek attılar Ankara’ya. Bayağı havayı fişek attılar gündüz vakti. Dedim gibi belediyecilik. Neyse biz de bütün memleket dedik ya ona Avrupa Birliği’ne giriyoruz. Tabi dedik bunu gerçekten. Bu dönemde Avrupa Birliği’ne girmek için verilen tavizler vardı. Meclisin içinde de vardı, bu dışında da vardı, sokakta da vardı. Yediğiniz kokoreçi haber yapıyor dama televizyonlar işin kötüsü. Artık kokoreç yenilmeyecek. Artık çocuk salınacakları güneşe doğru yönlendirilmeyecek. İşte Avrupa Birliği kuralları onlar değildi. Neler nelerdi Avrupa Birliği kuralları. Sonra anayasa değiştirelim dediler. İlk başta Avrupa Birliği yüzünden yeni nesil o dönemin nesli. Bak o dönemin nesli diyorum şu anda. Bunlar olurken doğanlar şu an oy verecek. Yani konunun farkında değiller. Umuttu. Yeni oy verecek insanlar, gençler konudan habersiz. Ama inanın bana bugün konuşulanların bak cümle cümle kelime kelime aynısı 18 yıl evvelde konuşuldu.
Önce büyük bir kesim dedi ki oh be nihayet artık işte Ecevit yazık rahmetli hasta alanmıştı böyle yürüyordu artık falan. Niderler toplantı yapıyordu. Herkes dimdik dururken bizim Ecevit kenarda böyle duruyordu. Biz görüntüye şekle ve magazine önem veren bir millet olduğumuz için doğal olarak bunları çok önemseydik. O işin arka planında ne olduğunu hiç önemsemedik. Ama ne oldu hepimiz dedik ki vay be dedik. Bak dimdik duran uzun boylu bir başbakan geldi. Bizi de Avrupa Birliği’ne sokuyor galiba. Vay be yenilik iyidir Türkiye için dedi birçok insan. Patladık. Hemen bir süre sonra da hadi anayasayı değiştirelim dediler.
Tam insanlar soğudu konudan ama sonra o işin de havası söndü. Avrupa Birliği falan filan meseleleri yalan oldu. Millet ayıkmaya başladı durmaya dediler ki anayasayı değiştireceğiz. Bu ülke daha da şey bir ülke olacak. Bir ülke olacak yetmez ama evet falanlar filanlar. Sonra orada da bayağı bir parçamızı kaptırdık biliyorsun babacığım. Ama şimdi o dönemde bu yeniliklere bu reformlara umut dolan ümit besleyen insanlar sonunun farkında. Ama o insanlardan daha fazla bir nüfus şu anda bu bunların farkında değil. Ve tekrar ısıtıp ısıtıp aynı şey önlerine koyuluyor ve sanırım aynı şeyi tekrar yiyecekler. Sen anayasa değişikliğiyle ilgili ne düşünüyorsun? Özellikle bir de ilk dört maddeyi bile o değişikliğin içine katmayı düşünenler var. Bu konu hakkında babacığım ne düşünüyorsun? Sen ısıtıp ısıtıp önümüze sunuyorlar diyorsun. Buna ne deriniyor? Hemcit pilavı. Hemcit, Arapça, sena demek, dua demek. Hemcit pilavı anlamı da şuradan geliyor. Ramazan ayında sahura kalkamayanlar ne yapıyorlar? Bir şey yiyemeden ertesi gün iyice açık alıyorlar değil mi? Sahura kalkamayanlar kalksın diye sabah ezanından önce, 15 dakika kadar önce hemcit diye bir ilahi var.
Bir Arapça ilahi. Bunu minarelerden okuyorlar. İnsanlar dikkat etsinler, baksınlar. Bu sahurda fosur fosur uyuyup da uyanamayanları uyandırmak için. Onlar da kalkıyorlar bir anda telaşla bir bakıyorlar 10 dakika kalmış ezanı. Ondan sonra ağız bağlanıyor. Akşam iftardan kalma pilavı alıyorlar, ısıtıyorlar. Onun adı hemcit pilavı. Artık hep aynı konuyu dile getiriyorsun, dile getiriyorsun. Bunu da Mevzular izleyicisine nakletmiş olalım. Böyle bir şey var hikayesi var. Ben de bak öğrendim. Hiç bilmiyordum. Şimdi gelelim anayasa konusu. Oğlum bir iki gün sonra 1 Mart’a giriyoruz. Biz bu çekimi yaparken şu anda 26 Şubat. Yani yayınlayacağımız tarih pazartesi desek 1 Mart’a giriyoruz. Evet 1 Mart, eskerenin reddedilme yıldönümü aynı zamanda. Bak bu çok önemli. Ve sen buraya Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne başbakanlık yapmış bir konuğunu aldığın zaman Sayın Binali Bey’e sordun dedin ki işte bu böyle dedi ki biz 1 Mart’ta dedi, reddettik dedi. Amerika Birleşik Devletleri eğer derse ki ben İran’ı vuracağım kardeşim, İncirliği kullanacağım derse, kullanmalarına izin verecek miyiz? Vermeyecekse bunu şimdiden açıklayacak mıyız yoksa nedir? Biz İncirliği sadece terörle mücadele amaçlı kullanımına izin verdik. Herhangi bir ülkeyi vurmak için asla ve asla bizim üslerimizi Amerika kullanamaz. Irak’ı işgalinde Amerika Türkiye’yi kullanabildi mi? 1 Mart tezkeresini hazırladık. 1 Mart tezkeresi Amerika’nın üsleri ve Türk topraklarını kullanarak yapacağı bir operasyondu. Biz reddettik. Asla. Bunun cevabı net. Binali Bey bunu söyledi ama ben de sana işin doğrusunu anlatayım. 533 milletvekili katıldı bu oylamaya. Peki bu oylamada biz o tezkereyi kabul etseydik ne olacaktı? Net rakamlar veriyorum 62 bin Amerikan askeri Türkiye’de konuşlanacaktı. 62 bin net rakam. 255 savaş uçağı, 65 helikopter bizim 11 tane limanımızı, hava alanımızı kullanacaktı. Bu ne demek? Amerika’nın Türkiye’yi işgal edemek. Bu onurumuzun, milli egemenliğimizin içe sayılması demek. Peki ne oldu? 533 milletvekili oylamaya katıldı. İktidar Partisi her zaman oldu gibi Amerika’yla da konuşmaları yaptı, anlaşmaları yaptı. Kabul olması için büyük bir çaba sarf etti. Yani geçsin eskere kabul edilsin. Nitelikli çoğunluğun olması gerekiyordu. Yani 533’ün yarısı kaç? 267. 267 kabul çıksaydı 62 bin Johnny Türkiye’ye postallarıyla basacaktı. Uçaklarıyla bilinmesiyle ve rezil olacaktık. Peki ne oldu biliyor musun? 264 kabul. 19 çekimser, 250 red. Bak rakamları tam veriyorum. 3 milletvekilinin oyuyla Türkiye rezil olmaktan kurtulduk. Yine kıl payı. Onun için biz şöyle yaptık, biz böyle yaptık. 3 milletvekili yahu. 3 milletvekilinin oradaki o sağlam duruşuyla bu iş önlendi. Tabi 1 Mart tezkeresi reddedilince Amerika düğmeye bastı. Türkiye Cumhuriyeti’ne cezalandırılmaları gerekiyor. Ne yaptılar? Atabeyler Şembinli operasyonu kumpası, Atabeyler kumpası. Arkasından Ergenekon geldi. Ergenekon’dan sonra Balyoz geldi. Poyrazköy, askeri casusluk vesaireyi devam etti. Ne yaptı Amerika? İntikamını bu şekilde aldı. Nasıl aldı? Sözde Türkiye’de askeri vesayeti sonlandırıyorum adına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yapısını çökertmek için çok büyük gayret sarf etti. Gerçekten de Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bulunan Aydın,
Mustafa Kemal Atatürk’e tamamen bağlı cumhuriyetçi, bağımsızlıkçı, yetenekli subay, asubay, uzman çavuş generallerin çoğunu enterne etti ve onların yerine tabi ki FETÖ’cüler geldi. İşte bu neyi getirdi? 15 Temmuz 2016’yı getirdi. Şimdi gelelim anayasanın ilk dört maddesi. Anayasanın birçok maddelerinde bugüne kadar çeşitli değişiklikler zamanın koşullarına göre zaten yapılmış. Şimdi ne diyorlar? 1921 anayasasına bakalım diyorlar. Kim diyor bunu? Muhalefet partileri söylüyor. Başka kim söylüyor? İktidardan da söyleyenler var. 1921 anayasası.
Arkadaşım 1921’de devlet mi var? Cumhuriyet mi var? 1921’de İstanbul’da bir hükümet var. Ankara’da milli mücadeleyi veren bir hükümet var. Ne geçici bir anayasası? Oradaki ne geçici anayasası? Anayasa da değil. 1921 anayasası dedikleri şey bir savaş metni. Orada tabi ki öyle yazacak. Tabi ki Ruslarla anlaşan yapabilmek için, Ruslardan birtakım malzemelerin gelmesi için, tabi ki isyanları engellemek için, tabi ki şunu bunu yapabilmek için, o ölüm kalım savaşını verebilmek için Mustafa Kemal ve arkadaşları bir metin yazdılar.
1921 anayasası dedikleri o. Esas anayasa 1924’tür. Çünkü neden 1921 istiyorlar? Anayasanın şu anda değiştirilmesi teklif edilemeyecek maddelerini değiştirmek için. Ama ben gene söylüyorum. O üç milletvekili gibi üç tane daha cengaver çıkar. Bu anayasanın değiştirilmesi ilk dört maddesinin falan filan bunlar geçmez. Şu çok acı bir tablodur. Şu anda Cumhuriyet’in bütün kurumları Oğuzhan sadece isim olarak kaldı. Cumhuriyet’in bütün kurumları sadece isim olarak var. Enteresan bir durum vardır. Programın başında anlattığım gibi Hayneyansu’daki kurbağa misali. Birçok şey siz fark etmeden yapıldı. Birçok şeyi siz fark etmeden elinizden aldılar zaten. O elinizden alınanlardan birçoğu da bu isimler aslında. Mesela Trump’a kızıyorsun. Gidip Trump’ın adını söküyorsun. Başka isim koyuyorsun. Şehitler veriyoruz. Gidip köprünün adını değiştiriyorsun. Olayı kutsallaştırıyorsun. Yani konu bu. Köprü adı değiştirilerek şehitlere vefa duygusu vurgulanıyor. Çat diye karşılığında git. Aldın mı? Pensilvanya’dan herifi küt diye getirdin mi buraya? Koydun mu masaya? Yok koyamadın. Ne yaptın?
Köprünün adını 15 Temmuz Şehitler Köprüsü yaptık. Tebrikler. Her neyse. Ama şunu da unutmayalım. Biz bu isimlerin ne kadar işi sulandırdığını, ne kadar basit olayları olduğunu biliyoruz da. Bugün hiçbir hastaneden Atatürk ismini almadılar. Hastanelerin adı Atatürk. Ama kültür merkezlerinden Atatürk’ün adını aldılar. Hava alanlarından Atatürk’ün adını aldılar. Bugün Atatürk’ü andığımız tek şey acı çektiğiniz hastaneler. Bilmem nereler. Anladınız mı? Bakıyorum bir fotoğrafa. Önde yaptıkları yapıtlar, bilmem ne isimleri, bilmem ne isimleri.
Arkada bir tane İzbe Hastane üzerinde Atatürk yazıyor. Böyle bir tanıtım fotoğrafı var. Yani siz konunun farkında mısınız? İşte onu anlatmaya çalışıyoruz biz de. Yani biz konunun başında Ömer Alisdemir’den bahsettik. Evet. Allah rahmet eylesin. Allah rahmet eylesin. Ömer Alisdemir’in ben size söyleyeyim 5 sene sonra yurtdışı planlı bir adamdı gitti generalimizi vurdu diye patlatabilirler. Her an her şey olabilir. Ben her gün FETÖ’cülerle hala mücadele ediyorum ya. Hepsi Atatürkçi olmuş. Acayip çok komikler. Ama dediğim gibi dünyanın takkeli adamı kandırdın. Bugün de doğal olarak elinde rakıyla Atatürk’le poz veren adamı da çok rahat kandırırsın. Ama siz ne olursunuz kanmayın ki ileride dediğim gibi konular bambaşka yerlere gitmesin. Ama tabii yani sonuçta ümitsizliğe eğer yok ne olursa olsun burada bu kadar insanın içerisinden bin kişi gerçekten konuyu geri dönüp baksa araştırsa bilmeyen bin kişi eminim binlerce kişiye anlatacaktır. Bizden daha fazla insana ulaşacaklardır diye umut ediyorum. Ama şuna dikkat etmek lazım tabi televizyonlardaki tartışma problemlara bakıyoruz. Zaten hep sürekli aynı adamlar.
Bir tarafta iktidar yanlıları bir tarafta muhalefet yanlıları duruyor. Şimdi muhalefete veya iktidara baktığımız zaman benim A kişisiyle B kişisiyle C partisiyle falan hiçbir işim yok. Ama ben diyorum ki Türkiye’de insanlar her iki şıktan bir tanesine mecburlar mı? Arada sıkışmış mı kalacağız biz? Yani bir üçüncü yol yok mu? Üçüncü yol elbette ki var evladım. Biz cumhuriyetin faziletine sarılacağız bir kere sımsıkı. Nerede sarılacağız? Herkese eleştir getiriyoruz. Bana da diyorlar mesela Twitter’da ya bu herifin de eleştirmediği adam yok.
Peki sen kimi destekliyorsun diyorlar? Ben cevap veremedim hala mesela. Şunu ben sana söyleyeyim şu anda benim hiçbir partiyle işim yok. Hiçbir partiyle değil. Alakam da yok. Neden yok? Çünkü… Kötüsü arada ben kalıyorum bu arada. Yani ulaşmak istiyorlar bu arada partiler. Onu da söyleyeyim haklarını yemeyeyim yani. Evladım sen burada hangi partiden olursa olsun gelip görüşlerini anlatacak insanlara yer verdin bugüne kadar. Birçok insanlar burada söyleşi yaptın, konuştun ve çok da izlendi. Milyonlarca izlendi. İnsanlar bir kanaat sahibi olabildiler. Çok önemli.
%50’si kanaat sahibi oldu. %50’si de doğal olarak particilik yaptı. Bu çok önemli değil. Şimdi bak bir İtalyan düşünür diyor ki, aptallığı tarif etmiş. Diyor ki bir insan başka insanların kendisine zarar vermesini, kendisini kötü duruma sokmasını bilerek kabulleniyorsa o insan aptaldır diyor. Türk milleti aptal değildir. Ama bunu engelleyebilmek için yani anlatmak, okumak, araştırmak ve öğrenmek lazım. Anaretik bir zekâya sahip olmak lazım. Ama biraz önce sen Mevzular programına biz girdiğimizde bir şey söyledin.
Öyle büyük bir ekonomik kriz sıkıntının içindeki insanlar, şu anda dükkanlar kapalı, işsizler ordusu oluştu, öğrenciler, lise talebeleri ne yapacaklarını şaşırdılar. Şimdi dijital ortamda insanlara ders verdiler değil mi? Konudan konuya atlıyorum. Ders verdiler. O dijital ortamda herkes eşit koşullarda mıydı? Hayır. Çok çok güzel internet imkanı olanlarla dağın başında çadırda ne zaman nerede internet çekiyor deyip bir tane anasının telefonunu alıp giden öğrenci eşit koşullarda mıdır? Değildir.
İşte Cumhuriyet, bak Cumhuriyet elimesi, bunları da eşitlerdi. Mesela parti değil öyle adım. Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy veren vatandaşlarımız, İyi Parti’ye oy veren vatandaşlarımız ve diğer partileri oy veren İliyetçi Hareket Partisi’ne oy veren vatandaşlarımızın aslında %90’ı Cumhuriyet’e bağlı, Mustafa Kemal Atatürk’e sövmeyen, dürüst, namuslu insanlar. Bizim derdimiz liyakatsizlerle uğraşmak olmalı. Bizim derdimiz düzensizlikle uğraşmak olmalı.
Şimdi bir tarafa bakıyorsun Cumhuriyet kurumlarını yok eder şekilde bir yönetim tarzı uygulanıyor. Maske dağıtacağız deyip dağıtamayan bir hakikaten bunu yaşadık. Maske dağıtacağız bedava dendi. Dağıtılamadı. Şimdi bir cenaze töreninde Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca özür diledi dün akşam televizyonlarda. Öbür tarafa baktığımız zaman da özertlik olayını ben kabul edeceğim diyen bir ana muhalifet partisi var. İçerisinde PKK sempatizanı adamları barındıran bir ana muhalifet partisi var. Biz mecbur muyuz illa bu kanada ya da böyle bir kanada? Sen onun için bence bu konuda son derece rahat ol. Mevzuzlar izleyicilerine biz anlatmaya devam edelim. Dilimiz döndüğünce anlatmaya devam edelim. Çünkü Cumhuriyet’i seven, Mustafa Kemal Atatürk’e sövmeyen, başı kapalı ya da açık, dindar ya da değil, dürüst namuslu bizim milyonlarca vatandaşımız var oğlum.
Ona göre anayasanın kendisine vermiş olduğu hakları kullanarak mutlaka ve mutlaka bunu başarabilir. Anladın mı ne demek istediğimi? Şimdi biraz önce söylediğim konuya devam edeyim izin verirsen. Estağfurullah. Gerçekten inanılmaz ekonomik sıkıntılar içerisinde millet. Sana biraz önce onu anlatıyordum. Yani dijital platformda bu sanal ortamda yapılan eğitimde herkes eşit imkanlara mı sahip? Hayır değildi ki. Şimdi bunlar gelecekler yüz yüze eğitim olmadan almış oldukları sözde eğitimin karşılığında sınava girecekler. Şimdi bu sınav nasıl olacak?
Bak eskiden sen de böyle ilkokula başlamıştın. Biz hepimiz siyah önlük giyerdik. Siyah önlük, beyaz yaka. Bizim sınıfımızda senin de ilk başladığın artvindeki sınıfta hiç unutmuyorum. Senin de beş yaşında başlattık. Yanlış yaptık tabi. Evet evet yanlış yaptık. Beş yaşında sen oynayacakken biz sorulu rahat bırak diye seni okula başlattık. Bu muydu sebebi? İtiraf ediyorum. Yıllar sonra öğrendim. Ben de çok zekiyim diye başlattılar zannediyorum. Vay arkadaş bir yaşım olaydı. Yok zeki olduğunu biliyorum zaten. Bunu bir pinç programına annenle beni davet edersen anlatacağız zaten. Şimdi buradan bir sözü de ver bize.
Ben niye kendi kafama sıkıyım canım? Gidin başka yerde anlatın Allah’ım. Kendi kanalımızı kurun. Sen her pinç programında bizi ele alıyorsun ama. Doğru iyi para kazandım sayenizde doğru söylüyorsunuz. Vallahi olabilir. Neyse senin sınıfında zengin de vardı fakir de vardı. Benim okuduğum ilkokulda da zengin de vardı fakir de vardı. Ve herkes eşit eğitim alıyordu. İşte cumhuriyetin fazileti burada evladım. Yok özel okuldu. Yok özel kıyafetti. Yok özel tedrisat. Tehviydi tedrisatı yapmış Mustafa Kemal bir arkadaşlara. Ne demek bu? Eğitimi birleştirmiş. Şimdi bir bakıyorsun tarikatların eğitimleri. Yok bilmem nelerin eğitimleri. Değişik değişik okullar, değişik müfredatlar, değişik programlar. Dünyanın düzgün kırk eğitim sistemi arasında, Türk eğitim sistemi yok biliyor musun bunu? Bu bizim için utançtır, ayıptır. Bunun için de ne gerekiyor? Özgür düşünebilen, analiz yapabilen, önünde engeller olmayan bir gençlik. Bizim bu gençliğimiz var. Cumhuriyetçi bir yönetimde, bağımsızlıkçı bir yönetimde. İçerideki de barışı sağlayarak bu gençlerin önüne açılacak.
Bunu yapabilecek o kadar çok gencimiz var ki sana da konuk oluyorlar görüyorum. Analitik düşünebiliyor. Bilimsel olarak olaylara bakabiliyor. Çocuklar da terörist diyorlar baba. Yani o çocuklar nasıl, neyle uğraşsın? Oğlum terörist denebilmesi bu kadar kolay mı ya? Ya kolay işte dediler. Denmesiyle onlar terörist oluyor mu? Olmuyor da. Şimdi bana Ergenekon’dan içerideyken terörist diyorlardı. Ve yönetici olarak beni yargıladılar. Ergenekon yöneticisi. Ben terörist başlarından birisiyim. Oğlum Allah nasip etmiş ekmeğini de yediğim millete hizmet etmişim ben. Sen bana nasıl terörist dersin? Biz bunu kabul ettik mi? Söyledin ama. Kim etti? Şimdi sen kendinle 20 yaşındaki çocuğu da kıyaslamı mı baba? O çocuklar bunun ağırlığını altında. Senin o söylediğin 20 yaşında, 18 yaşında, 15 yaşında ne zehir gibi çocuklarımız var. Duyuyor musun? Var. Var ama bir taraftan da o çocukların bir psikolojisi var. Bir çocuk bana abi üzgünüz affet biz Amerika’ya yerleştik. Abi üzgünüz affet biz Avrupa’ya yerleştik. Avusturya’ya yerleşmişler. Yani gidiyorlar. Bunların hepsi engellenebilir. Buradan özür dilerim izleyicilerime şunu söylemek istiyorum. Biz tavrımızı yerimizi ancak milli olarak alabiliriz.
İçerideki kavgayı herhal bir tarafa bırakmamız lazım. Yok anayasanın ilk maddelerini değiştireceğiz. Bu gündem olacak. Öbür taraftaki garada şehitler vereceğiz. Ondan sonra onun üzerinde herkes onları esneterek minneme yapacak. Bu böyle bu şekilde olmaz. Şimdi Alican Türk diye bir kardeşimiz var. Emekli asker o da. O da mağdurlardan, kumpas mağdurlarından. Muhteşem bir kitap yazmış arkadaşlar. 28 Şubat diye. Ben kitabı okudum inceledim. 28 Şubat’la ilgili aklınızda herhangi bir soru varsa, gerçekler nedir diye merak ediyorsanız bu kitabı özellikle okumanızı isterim. Bunu tavsiye ediyorum. Önerim birincisi budur.
İkincisi de 100 yılın davası diye. Avukat Eser Çömlekçioğlu hanımefendi bu kitabı yazmış ve bunu da imzalayarak bana göndermiş. Arkadaşlar kitabı okudum. Okumanızı tavsiye ediyorum. Buyurun. Ömer Seyfettin’in de Efruz Bey diye bir eseri var çocuklar. Okumanızı tavsiye ederim. 53 sayfa filan. Çok beğeniyorum onu. Efruz Bey esasada Ahmet. Bir devlet dairesi de çalışıyor. 1908 yılında İstanbul’da. Üstleri bunu gizli polis zannediyorlar. Saraya bağlı, Abdülhamit’e bağlı. Asları da bunu iddia terakkici Jöntürk zannediyorlar. Tam tersi.
Bu arada böyle oturuyor. Yakışıklı bir adam. Genç de. Ondan sonra zengin. İmdenmesi var falan. Bir gün öğreniyor bu. 1908’de ikinci meşrutiyet ilan edilmiş. Selanik’te olaylar olmuş. İstanbulda haberler geliyor. Giriyor içeriye daireden. Bağırıyor. Yaşasın hürriyet filan diye. Şimdi asları bir cevap veremiyor. Ulan bu iddia terakkici. Şimdi bunu böyle ne yapacağız filan. Üstü de amiri de cevap veremiyor. Neden? Çünkü bu sarayın adamı filan zannediyor. Sonra buna öyle büyük bir itibar gösteriyorlar ki hürriyetin kahramanı filan diye.
Günlerce bunun arabasını atlar çekmiyor. Geliyor üniversite öğrencileri çekiyor. Diyorlar ki bu hürriyetin kahramanı filan. Bu da şaşırıyor filan. Çok hoş. Nutuk atıyor her yerde. Hiçbir şeyden haberi yok. İddiat terakkici partisinden filan. Tabi iddiat terakkici partisinden haberi oluyor boştan. İstanbul’daki genel merkez bunu çağırttırıyorlar. Diyorlar ki efendim bu kadar büyük bir adamsınız gelin. Size bazı sorular soracağız filan. Çünkü kendini iddiat terakkinin en önemli adamlarından birisi olarak tanıtıyor. Bir alıyorlar sorguya. Diyor ki ya valla ben kimseye bir şey demedim diyor. Bir anda yaşasın hürriyet dedi.
Herkes beni aldı tahtede falan alıyor. Yani millet algı operasyonuna maruz kaldığı zaman anında inanıyor. Ve bunu göklere çıkarıyorlar. Fakat bu iddia terakki genel merkezine girip de içeri girince hapse atılıyor üç gün insanları kandırdı diye. O arkasından gelen kittelerin hepsi üç seneye de kayboluyor. Yani insanoğlu pat diye adamı böyle çıkarır. Pat diye de adamı böyle indirir. Yıllarca herkes algı operasyonu yapıyor. İnsanımız bir inandı mı bitti. Tamam diyor bu çok iyi. Mümlenmesi olur mu? Şu olurum bu olurum.
Ya da bu tarafta özellik verecek bize. Ne verecek falan filan diye. Aslında o değil. Ben onun için gençlerimize çok öğrenmiyorum. Okuyacak, bakacak, araştıracak. Bir düşünce süzgecinden geçirecek. Bunun için de evladım hikri hür olması lazım. İşte bende Banu Avar olalım istemem. Ama lütfen dizinizi izleyin, eğlenin, oynanın oynamayı ama konulara da birazcık daha lütfen. Banu Hanım’la ne ilgisi var bu söyledikleriniz? Banu Hanım çok içimi karartır da benim yıllardır. Kendisini tanırım çok da severim. Ben çok saygı duyarım. Ben de çok saygı duyarım. Hep doğruyu da anlatır. Bu yarışma programları sizi zehirledi der. Bu diziler sizi zehirledi der.
Ama şu anda herkesin canı o kadar sıkkın ki. Banu Avar gibi bunları insanlara söyleyemem. Çünkü bende buradan çıkıp eve gidip dizi izleyeceğim bazı şeyleri unutmak için. Ya sana kimse zaten hayatından vazgeç demiyor sana. Eğlenmesini de bileceksin, gülmesini de bileceksin. Ama cumhuriyetine vatanına sahip olup her şeyinde farkında olacaksın. Olay bu. Ben de onu anlatmaya çalışıyorum. Bugün kendi oturduğum mahallede bile varlık sağlamak için birilerini tanımak zorunda olan insanlara konuşuyoruz şu anda. Kimsenin hayatı güllük gülüştanlık değil. Onlara gelip de dizi izlemeyin. Kendinizi buna adayın demiyorum. Bunlara çünkü odaklanınca deliriyor insanlar. Siz delirmeyin. Normal eğlencenizi de yapın dizinizi de izleyin ama ne olursunuz farkında olun. Bazı şeyler siz farkında olmadan yavaş yavaş gelişiyor. Böyle bir fade in fade out durumu söz konusu hiç anlamıyorsunuz bile ne olduğunu. Bir dahaki programda babacım özellikle rica ediyorum. Uyguur Türklerine konuşmamız gerekiyor. Evet. Acilen konuşmamız gerekiyor. Çünkü sordum Uyguur Türklerine. Dediler ki orada bir olay var. Eğer biz onlara destek verirsek PKK’yı meşru kılmış oluruz dedi. Yani biz Uyguur Türklerine destek verirsek o zaman Çin’de der ki tamam ben de PKK’ya destek veriyorum o zaman. Çünkü onların yaptıkları aynı gibi bir şey söyledi programımızda. Melek Akşener hanımefendi biliyorsun her konuşmasında bir Uyguur Türk’ünü davet ediyor sorunlarını dinliyor. Ne yapılabilir gerçekten konu nedir? Bunu hemen en yakın zamanda konuşalım. Çünkü çok istiyorlar insanlar bu konu üzerinde durmamızı. Elbette onlarla ilgili bir program yapalım.
Bir de bu Antalya’ya inen terör örgütü ve sizin Çelik istihbaratının Antalya’daki teröristlere müdahalesine anlatılması gereken bir konu PKK’nın Antalya’ya, Alanya’ya nasıl sızdığını, Yunan Generali’nin emriyle yaptığını. Türk milletinin, Türk devletinin refleksini uzun uzun anlatalım mevzuları izleyicilerim. Aynen öyle. Bir sonraki programda da onu yaparız. Gara meselesiyle başladık gara meselesiyle bitirmek istiyorum. Bugün bazı insanlar sırf orada insanlar öldü diye teröre sempati duyan bazı insanlar teröre de sempati duyduğunu bilmiyorlar.
Onlar için biz faşist, savaş isteyen, kan isteyen adamlarız ama kendileri latla içip ah çok tatlıyız keşke hepimiz barış yapsak diyorlar. Hiçbir stratejiden haberleri yok. Hayatları boyunca hiçbir stratejiyle muhatap olmamışlar. Onları da hak veriyorum. Çok tatlı, çok sanatçı insanlar. Tabii ki başka bir şey düşünmeyecekler ama en azından strateji düşünen insanlara da farklı davranmasınlar. Bu insanlar terörün her türlüsüne lanet yazıyorlar. Bak yani çakma milliyetçiler terörle lanet okuyor. Diğer tarafta terörün her türlüsüne yazarak güya terörle lanet okuyorlar. Yani bir kıyaslama yapıyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile 3-5 tane başıbozuğu kıyaslıyorlar. Bu çok üzücü. Bu hataya ne olursunuz düşmeyin. Biliyorum çok insani duygularla yazıyorsunuz. Sonuç olarak Karadağ olan olayla bitiriyorsak izin verirsem babacım bir cümle kuracağım. Kimisi doğuda olan olaylar için PKK için hak aramak diyor. Kimisi mücadele diyor mesela. Dağda bomba taşıyan katilin suçunu şehirde karanfillerle örtüyorlar. Katilin suçunu şehirde karanfil taşıyan destekçileri sempatikleştiriyor. Sulandırıyorlar. Kimisi inanıyor da buna barış diyor. Kimisi inanmasa da oy diyor oynuyor. Savaş diyen var mesela.
Savaşın kuralı savaşçının onuru olur. Bunun adı terör. Bir başlıkla başlıyoruz. İçinde yine maalesef 10 tane şey konuşuyoruz. İnşallah faydamız oluyordur. Teşekkür ederim babacım. Ben teşekkür ederim.
Altyazı M.K.
İlk Yorumu Siz Yapın