Mevzular 46 – Muharrem İNCE (2018 Seçim Gecesi, Eğitim, Peker’in İddiaları ve Muhalefet)
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=o7FPc6YFc1g.
Danışmanlar soru getirdi. Ben bunu montajda koydum mesela. Montajı ben yapıyorum normalde koymayabilirdim ama insanlar hani görsün böyle şeyler olduğunu diye montajda onları da koydum sonra beni dövdüler. Sen oradan soru aldın dediler halbuki ben onlar görsün diye koymuştum onu bir de soruları en alta koymuştum sormamıştım. Ama tabi doğal olarak istediğiniz soruyu sorarsınız, cevap alamazsınız, alırsınız ama yayınlayamazsınız gibi durumlar var. Ama sizde şu anda sanırım böyle bir güç yok değil mi? Hiç bir gücüm yok. İstediğini sorabilirsiniz. Tamam güzel, harika. Gücüm olsaydı da soracaktım. Öyle mi? Evet.
İlhan Emre Bey ile bildiğiniz gibi 2018’de aslında bir program yapacaktık fakat o program halen neden olduğunu tam olarak anlayamadığımız bir şekilde gerçekleşemedi. Herkes dedi ki neden yanlı davranıyorsun? Neden Muharrem İnce’yi konuk almıyorsun? Sanırım güne gittik. Benim hiç haberim olmadı bunda. Yani arkadaşlara ulaşmışsınız ama benim haberim olmadı. Biz zaten Cumhuriyet tarihinin en fazla mitinglerini yaptık. 107 miting yaptık. Oradan oraya koşturuyordum. Haberim olmadı bana iletmediler bunu. Böyle bir aksaklık olmuş. Kısmet bu güneymiş. Kısmet bu güneymiş. Hayırlısı olsun diyelim. Ve artık yeni bir partiniz var. Demrekât Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce konuğumuz. Ekşi sözlükten tutun da Instagram hesaplarından, Twitter’a, Bize Birebir Babala TV hesaplarına gelen sorular, mailler. Hepsini toparladık. Fakat çok acayip binlerce insandan size soru geliyor. Şu kadar kağıdımız. Neden biliyor musunuz? Çünkü soruların hepsi aynı. Hepsi paralel. Biliyorsunuz zor olan daha değerlidir. Kolay olan daha kıymetsizdir. Ve sanırım şu anda muhalefet yapmak kolay artık. Çünkü her kesimden herkesin illaki bir şikayeti var. Ama bu kolaylık sizi daha zor bir kulvara soktu bence.
Çünkü artık insanlar sizin vaatlerinizden çok konuyu kişiselleştirdi ve sizin kişisel hayatınıza göz dikti. Sosyal medya sayesinde herkesin her şeyi ortada bildiğiniz gibi. Bu yüzden siyasetçilere de artık sadece yapacakları icraatler konusunda değil, yaşadıkları hayat konusunda da çok fazla soru geliyor. Sıkıntı yok. Toplumun önüne çıkan insanlar, toplumu yönetmeye aday olan, ona talip olan insanların yaşamı milleti ilgilendirir. Millet bizim yaşamımızı, yani mal varlığımızı bilmelidir. Harcamalarımızı bilmelidir. Nasıl yaşadığımızı bilmelidir. Milletin bunun hakkı vardır.
Milletin o zaman buna hakkı varsa 2018’den bir seçim gecesi ne olduğunu herkes merak ediyor. Siz televizyona çıktığınızı anlattınız, tweet attınız, açıklamalar yaptınız ama yeterli bulmadı insanlar. Gece sabaha kadar bekleyenler oldu biliyorsunuz sandık başlarında. Şimdi merak ettikleri şey nerede olduğunuz? Ve bir izleyicimiz demiş ki, dakikası dakikasına nerede olduğunu anlatabilir mi? Neden açıklama yaptığını anlatması da olur ama nerede olduğunu çok merak ediyoruz demiş. Yalnız benim sözümü hiç kesmeyeceksin baştan sona. Şunu bir anlatayım.
Şimdi seçime 51 gün var. Sayın Kılıçdaroğlu beni evine çağırdı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun aslında ilk tercihi Abdullah Güldü biliyorsunuz. Ortaya da çıktı bunlar. Sonra olmayınca seçime 51 gün kalıyor. Beni evine çağırdı. Bir anket yaptırdığını. Ankette bir adayın %6, diğer adayın %8, benim de %85 aldığımı söyledi. Adayımız sensin dedi. Peki 4 Mayıs 2018 güne adaylığım açıklandı ki nasıl başladığımızı biliyorsunuz.
Gel bakalım Muharrem’le başladık. Cumhurbaşkanı adayı yapıyorsun. Türkiye’yi yönetecek adama gel bakalım ile başlıyorsun. Gel bakalım Muharrem. Başlarken 2-0 yenik başlıyorsun zaten. Gitsen bir türlü gitmesen bir türlü. Gitmesen partiye zarar vereceksin, kendine zarar ver. Gitsen sana gel bakalım diyor. Ne yapalım? Sineye çektik. Sonra kampanyaya başladık. Ben bunlarla uğraşmadım. Engellemeler, afişlerimi göndermediler. Parti yöneticileri, Alk TV’yi uyardılar. Örneğin Muharrem İnce’yi çok fazla gösteriyorsun diye.
Aday benim zaten. Yani kimi gösterecek? Genel başkanı niye göstersin ki? Onun bir sorumluluğu yok ki. Sorumluluk benim. Cumhurbaşkanı adayı benim. Ben bunların hiçbirine takılmadım. Milletvekillerini listeye koymadılar. Afişlerimi asmadılar. Gel bakalım Muharrem dediler. Benim moralimi bozmak için elinden ne geliyorsa yaptılar. Desteklemediler. Para harcamadılar. Genel merkezde trilyonlarca lira para kaldı seçim sonrasında. Bütün arkadaşlarla birlikte bir karar verdik. Dedik ki 4 Mayıs’da Cumhurbaşkanı adayı olduğum gün
Parti rozetini çıkartayım. Hepimizin Cumhurbaşkanı, 80 milyonun Cumhurbaşkanı değil mi? CHP rozetini çıkardık. CHP rozetini çıkarınca seçim akşamı CHP’ye niye gitmedin diye soranlara diyorum ki bak ayıp ediyorsunuz. Ayıp ediyorsunuz. Biz bunu karar aldık. 4 Mayıs’ta rozeti çıkardık. Seçim ikinci tura kalırsa diğer partilerden de o isteyeceğiz diye rozeti çıkardık. Türk bayrağı taktık. 80 milyona hitap ediyoruz. O yüzden seçim gecesi CHP genel merkeze gitmedik.
Bana dediler ki CHP yöneticileri. 188 bin sandıkta gözlemcimiz var mı dedim? Var dediler bana. Bana böyle söylediler. Her şey kontrol altında. Sistemimiz kuruldu mu dedim? Kuruldu dediler. Meğer bir numaralı faturayı kesen şirkete vermişler. El yazısı ile fatura kesen şirkete. Yani en acemi şirkete sandık güvenliğini seçim sonuçlarını almayı vermişler. O da çöktü zaten. Bana sandıklarda gözlemci var dediklerinde 12 bin sandığa hiç gözlemci koymamışlar. MSK’da sonuçları var bunlar. 4 milyon oy ediyor. Boşta. Yok yani. Yanımda kimler vardı? Bakın tekrar tekrar söylüyorum. Yanımda şu anda CHP’nin grup başkan vekili Engin Altay vardı. Bu seçim gecesi. Evet seçim. Beraberdik. Gece saat 2.30’a kadar beraberdik. İsimleri açıklıyorum. Niye bana soruyorsunuz? Ya gidin CHP’nin grup başkan vekiline sorun. Engin Altay yanımdaydı. Koordinatör parti adına koordinatör oydu. Bilecik milletvekili Yaşar Tüz’ün yanımdaydı. Şu anda Bolu Belediye Başkanı olan Tanju Özcan yanımdaydı. Şu anda Büyükçekmece Belediye Başkanı olan Hasan Akk’ın yanımdaydı. Ben görev başında olanları söylüyorum. Avukatlar vardı. Kardeşlerim vardı. Akrabalarım vardı. Peş peşe bir otelin bir katını tutmuştuk hepsini. 50 kişi oradaydık biz. Sonuç almaya çalışıyoruz. Sonuç alamıyoruz. Sonuç gelmiyor. CHP’nin sistemi 9.30’da çöktü zaten. Bana bir sonuç veremiyorlar. Arıyorum. Ne oluyor? 2. dura kalıyor mu? Kalmıyor mu? Bana cevap veremiyorlar çünkü sistemleri çökmüş. Engin Altay yanımda. Yaşar Tüz’ün yanımda. Tanju Özcan yanımda. Hasan Akk’ın yanımda. Buyurun. İsimlerini de veriyorum. Buyurun sorun kardeşim. Sonuç veremedikleri için ben de çıkamadım insan içine. Nasıl çıkacağım? Ne diyeceğim? Sonuç veremediler. Bu sonuç olmadan, niye çıkmadın? Ortalığa dökülseydin, kan gövdeyi götürseydin diyenler var.
Ya ben bu sorumluluğu nasıl alırım? Sayın İmamoğlu da bazı sorunlar yaşadı. Hatta seçim tekrarlendi. Fakat bu süreçte Sayın İmamoğlu 15 dakikada çıkıp bilgilendirdi. Ekrem İmamoğlu’nun elinde sonuç vardı. 30.000 sandıklı çünkü. Bir ildi İstanbul. Benimki Türkiye’ydi. Ekrem İmamoğlu. Onun için çıkabildi. Hakkını savundu. Elinde belge vardı çünkü onun. Belge. Benim elimde de 188.000 belge olsaydı, bakacağım sonuca 2. dura kaldığını görseydim öne çıkardım. Meydana atılırdım. Gereğini yapardım. Yapamadım çünkü CHP oylarıma sahip çıkmadı. Sanırım şu sorunun hani dakika dakika, neredeydiniz sorusunun cevabını. Hala bunu. Bakın CHP’nin sistemi çökmüş. 12.000 sandığa gözlemci koymamışlar. Akşam saat 22’de 4 genel başkan yarın birisi millete yalan söylemiş. Gidin sorun kardeşim. Sorun bunları. Niye bana soruyorsunuz? Bunlara sorun. 50 kere anlattığımı inanmıyorsunuz. Bir de bunlara sorun. Bundan sonra hala daha bana soruyorlarsa bunu soranlar art niyetlidir. Başka hiçbir şey yok.
Şunu bir ilave yapayım. Umutları o kadar çok yükselttik ki biz. Hayal kırıklığı da büyük oldu. Şu anda stüdyomuzda da hayal kırıklığı yaşayan arkadaşlarımız var mı? Biliyorum. Biliyorum. Mesela 2018’e kadar kazanacağız umudu yoktu hiç millette. Muharrem İncer’in aday olduğu seçimde kazanıyoruz biz. Umutlar o kadar yükseldi ki kaybedince hayal kırıklığı da büyük oldu. Ama unutmayın, bu kazanacağız umudunun hemen Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yerel seçimlere katkısı oldu. Yani biz ayağa kaldırmıştık milleti Cumhurbaşkanlığı seçiminde. Onun üzerine surf yapmak oldu yerel seçimlerde. Bunu da unutmayalım. Ona da kalkkımız oldu. Mesela sürekli aslında siz ne anlatırsanız anlatın. Konu sizin 2018’de o gece nerede oldunuz ya. Siz de dediniz biz bir oteldeydik. Cumhuriyet Halk Partisi’nden de yetkililer vardı. Akrabalarım vardı. Bir otel katını kapattık. Oradaydık. Zamanında sizin Ramazan’da biray içerken fotoğrafınız çıktı. Yo alırsın biray içerkenki bir fotoğrafı Ramazan’da da basabilirsin yani. Siz Ramazan’da biray içmiyordunuz ama herhangi biray içerkenki fotoğrafınız da burasıdır. Olabilir. Ben bunları takılıyorum.
Kişisel meselelerdir. Bunlar kimseye ilgilendirmez. Erdoğan bana şey de demişti. Senin camide çekilmiş bir tek kare fotoğrafın mı var demişti. Ben de dedim ki biz camiye fotoğraf çektirmeye gitmiyoruz. İbadet etmeye gidiyoruz demiştim. O ibadet fotoğrafı da kimseye ilgilendirmez ve biri de kimseye ilgilendirmez. Anladım. Şu var ama akılda. Biray ile koyulmuş bir fotoğraf var. Bunu çok gündem mi yaptılar? Bu bira fotoğrafından sonra dediler ki seçim gecesi rakılar içildi. O kadar çok mitinge gidildi ki sanırım herhalde sonunda kendilerini bıraktılar, saldılar falan dediler. Bu büyük haksızlık.
Bu haksızlık ama. Bu konuşuluyor. Bu haksızlık ve ahlaksızlık. Ben o zaman söylüyorum. Bak isim veriyorum arkadaşlar. Daha ne yapabilirim ki ya? Ben kendi hayatımı kameraya çekemem ki 24 saatini. CHP’de grup başkan vekili Engin Altay gece 3’e kadar yanımdaydı. Gidin sorun diyorum. Bunları zaten söyleyelim. Daha ne yapayım? Bir dakika arkadaşlar. Yaşar Tüzün milletvekili CHP’nin yanımdaydı gidin sorun. İki belediye başkanı, bir milletvekilimiz rahmetli oldu. Ben yaşayanları söylüyorum. Yanımdaydı. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi Nadir Ataman yanımdaydı. Buyurun sorun. Silivri Belediye Meclisi üyesi Doruk Bulut. Buyurun sorun yanımdaydı. Eski Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar yanımdaydı. Buyurun sorun. Yani ben 10 tane isim söylüyorum. Artık yani yapılacak bir şey yok bunda. Bundan sonra hala bunu sormak art niyettir. Anladım ama bu normaldir çünkü şöyle düşünün siz… Olmaz arkadaşım. Olsan bey bak. Bir dakika şimdi. Ben şimdi CHP’li değilim değil mi? Ben CHP’den ayrılmışım. Evet. İsimler veriyorum. Onlar yanımdaydı diyorum. Muhataba onlardır bu sorunu artık diyorsun. Muhataba gidin onlara sorun. Ben anlattım. Peki bana inanmayabilirsiniz. Bir itirazım yok. Onlara niye sormuyorsunuz? Niye konuşmuyor onlar? Engin Altay niye konuşmuyor? Mesela ben gazeteci olsam aklıma şu gelir yani. Vay be CHP bir tezgah kurmuş. Bak konuşmuyorlar. Demek ki bu iftiraları CHP atıyor ki konuşmuyorlar. Ben o gece çay içmeye zamanım yoktu. Kırşehir’i arıyorum, Edirne’yi arıyorum, Artvin’i arıyorum. Çay içemedik. Çay. Her gelen çay soğudu. Masanın üzerinde kağıtlar, televizyon.
Açık CHP geriden takip ediyor televizyonları. Elimizde telefon. Bir o telefon ter içindeyiz. Arıyoruz. Ne oluyor? Ne bitiyor? Cevap alamıyoruz. Perişanız. Orada oturup rakıları açıp kafayı çekeceğiz. Çok ayıp. Yani bu iftirayı atan CHP’lilere de şunu söylüyorum. Siz o zaman çok berbat bir partisiniz. Seçim gecesi sonuçları almak yerine rakıları açıp kafayı çeken bir adamı aday yapmışsınız. Size yazıklar olsun o zaman. O zaman size yazıklar olsun. Buna bence çok sinirlenmemelisiniz. Hayır hayır. Ama bak bunlar doğru işler değil ya.
Siz sinirlenmeyin çünkü siz devleti yönetmeye adaysınız. İnanın bana burada 10.000 kişinin takip ettiği adamlarla da ilginç oluyor. Başka zaman mı yoktu o akşamı bulacaksın yani? E tabi o da enteresan. Olacak mı ki şimdi yani bu? Her şeyi kafada birleştirilen fotoğraflar şunlar galiba. Sizin işte bir ay içerkenki fotoğrafınız. Sonrasında gece sessiz kalmanız. Ya benim çalarkenki ses kaydım yok. Sıfırlarkenki ses kaydım yok. Ama bunlar işe yaramıyor zaten bu ülkede biliyorsunuz. O zaman yarasın kardeşim. Benim sıfırla diye ses kaydım yok. Ama bizde fuhuş ve alkol biliyorsunuz.
Onlardan başka istediğiniz gibi belgesel kabul etmiyor insanlar. Bugün 10.000 kişinin takip ettiği bir adam hakkında bir kadın hakkında da söylemler çıkabiliyor. İlk lazım yok benim bunun. Ben sadece diyorum ki bak bunları söyleyebilirsin. Ama ben de sana açıklama yapıyorum ya. Bir kulağını aç da bir dinle diyorum yani. Sana da demiyorum. Estağfurullah ben de şey yaparım. Açık açık söylüyorum yani. Şu isimlere gideceksin. Onlar da çıksınlar. Anlatsınlar ki arkadaş masayı mı kurmuşuz sonuçları alamadık üzülmüş müyüz? Moralimiz sıfır mı olmuş? Moralimiz sıfır olunca o kızgınlıkla adam kazandı mesajımı atmışız. Gece kaçta eve gitmişiz? Kimler varmış? Anlatsınlar yani. Anladım. Bunun artık siz cevabınızı verdiniz. Ben elbette anlattım. Olmayınca artık. Karanlıkta kalan yerleri de o sırada yerinde olanlara sorabilirsiniz diyor. Hadi mesela aklında karanlıkta kalan bir yer varsa diye sordum. Burada çok genç arkadaşlarımız var ekipten. Mesela dediğim gibi insanlar sizin söylemlerinize karşı çıkmıyor. Ben bu memlekette şunları düzelteceğim dediğinizde kimse size efendim onu düzeltecek bir şey yok demiyor aslında. Size… Şimdi bak Oğuzhan Bey bir örnek daha verebilir miyim? Tabii ki estağfurullah buyurun. Birisi bana yazmış. Ya seni kutluyorum diyor. Cumhurbaşkanlığı kampanyasında toplanan paralardan diyor. Artan kısmıyla diyor. Kız yurdu yaptırmışsın diyor bana. Ben de yazdım. Bu mümkün değil. Yasal olarak mümkün değil. Böyle bir şey yaptırmadım dedi. Bana gelen cevap. Ya ne kadar tevazu sahibisin kız yurdu yaptırdığını bile söylemiyorsun. Bu yüzden seni çok seviyorum. Kemal Sunal filmi gibi olmuş.
Kemal Sunal filmi gibi. Yahu kardeşim pazar günü bitti mi seçim hesapta kaç para varsa hepsi hazineye aktarılır. Kimse harcayamaz. Aday da harcayamaz. Kural bu. Yani ne artan parayı kullanabilirsin ne de yurt yaptırabilirsin. Şimdi ne oldu? 26 milyon lira para toplandı benim hesabımda. Cumhurbaşkanlığı kampanyasında 26 milyon lira para toplandı. Parayı yedi diyen de var. Kız yurdu yaptırdı diyen de var. Yahu kardeşim hiçbiri doğru değil bunların. Bakın hiçbiri doğru değil. Beni savunan da doğru savunmuyor. İftira atan da doğru iftira atmıyor.
Toplanan paraları tek tek Sayıştay inceledi. Bağışları. Harcamaları inceledi. Sayıştay bu 153 bin kişinin bağışları inceledi. Harcamaları inceledi. Usulüne uygundur dedi. Ve resmi gazetede bunu yayınladı. Biz de aklandık. Zaten parayı Cumhurbaşkanı adayı da harcamıyor. Kim harcıyor? Birine vekalet veriyorsun bir mali müşavire o harcıyor. O aklanmış oluyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı adayı aklanıyor. Erdoğan için de benim için de Akşener için de Karamalılığoğlu için herkes için. Akladı Sayıştay bizi. Bizim şimdi bunları sosyal medya iyi de sosyal medyanın bazen böyle bir yalan haberin peşine takılıp milyonlar bunun peşine gidebiliyor araştırmadan. Çünkü başlık okumayı seviyoruz çok fazla mesai gibi geliyor bize o altın okumak ama. Burada bir şey söyleyeceğim. Türkiye’de bizim konuşmamız gereken çok önemli bir konu var biliyor musun? Mesela hepimiz vergi veriyoruz. Vergi veriyoruz ama köprüden parayla geçiyoruz. Biz o vergileri köprü yapılsın diye veriyoruz. Peki biz vergi veriyoruz ama özel güvenlik listelerde oturuyoruz. Biz devlete niye vergi veriyoruz?
Bizim güvenliğimizi sağlasın diye veriyoruz. SKK primi ödüyoruz ama özel sağlık sigortası yaptırıyoruz. Devlete vergi veriyoruz ama özel okullara eğitim parası veriyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Türkiye’de herkesin şunu kendine sorması lazım. Esnaf aç, çiftçi aç, emekli aç, gençler işsiz. Böyle bir durumda Emniyet Genel Müdürü hem Emniyet Genel Müdürü maaşı alıyor hem de PTT’nin yönetim kurulu üyesi. Erdoğan’ın çevresinde ne kadar adam varsa hepsinin 2-3 maaşı var. Bir yerde genel müdür öbüründe yönetim kurulu üyesi.
Bir yerde bakan yardımcısı orada yönetim kurulu üyesi. Yani Cumhurbaşkanı’nın çevresi 2 maaşlı insanlarla dolmuş. Artık AKP’den bile buna ses çıkmaya başladı. Türkiye soyuluyor. Bunları konuşmamız lazım. Mesela medyaya ziraat bankası kredi veriyor. Neden? Tarımı iyi göstersin diye. Ya kardeşim sen medyaya vereceğine bu krediyi çiftçiye versene de tarım iyi olsun. Dertleri tarımın iyi olması değil. İyi de olsa kötü de olsa tarımı iyi gösterecek bir medya yaratmak istiyorlar. Problem burada. Şekli kurtarmak mı diyorsunuz yani? Aynen. Bakın bir öneride bulunayım. Hep eleştirmeyelim. Şimdi tek seferlik belgelerle toplum düzelmez. Bu ülke düzelmez. Öyle bedelli askerlik çöp poşetinden para, trafik, cezası, imar, barışı olmaz bu. Bunu bir planlamak lazım. Derin bir anlayış lazım. Oturup böyle bu ülkeyi şöyle 200 aklı başında adamla, iyi eğitilmiş, namuslu 200 aklı başında adamla doğru düzgün yönetmek lazım. Ve 5 sene içinde bu ülkeyi ayağa kaldırılır. İnanıyorum ben buna. Bu potansiyelimiz var bizim. Yani Avrupa’nın en genç nüfusu. Kayak yaparken denize girersin Antalya’da. Aynı anda. Ovaları. Her şeyimiz var bizim. Doğası, tarihi, kültürü. Sadece kötü yönetiliyor. Un var, şeker var. Hepsi var. Usta kötü. Çözümü mü? Söyleyim. 1. Her şeyden önce yargı bağımsızlığı. Yargı bağımsızlığı olmadan ekonomi düzelmez. Önce bağımsız, etkin, hızlı bir yargı. Buradan başlamadığımız sürece bu ülkeyi ayağa kaldıramayız. Her şeyin başı yargı.
2. Riskleri azaltacağız. 3. Keyfinik son bulacak. Üretimi arttıracağız. Faiz takıntısından vazgeçecek Cumhurbaşkanı. İdeolojik yaklaşmayacak faize. Kararnameyle faizin düşmeyeceğini artık öğrenmiştir sanırım. Hem dövizleri bozdular hem faizi indiremediler. Mesela ülkenin Cumhurbaşkanı Merkez Bankası Başkanı’na Başkanım demeyecek. Merkez Bankası Başkanıma söyledim. Emir Eri gibi. Partisinin iç başkanı zannediyor. Hayır. Merkez Bankası’nın başkanının durumu o değildir. Ülkenin Cumhurbaşkanı Merkez Bankası Başkanı’na Benim Merkez Bankası Başkanım derse Dış dünyada Merkez Bankamızın itibarı azalır. Ona böyle babanın malı gibi davranamazsın. Ziraat Bankası medyaya değil çiftçiye kredi vermesini öğrenecek. Hukuk, bilim, vicdan öne çıkacak. Bunu yapmalıyız. Bunları yapamadığımız sürece geleceğimizi garanti altına alamayız. Ama dediğim gibi en önce başlayacağımız yer yargılısın. Zaten bununla ilgili sorulara geleceğim ama dediğim gibi burası internet, burası YouTube.
Şimdi burada da arkadaşlarımız var. Memleket Partisi olarak da hareketi öncesinde mesela bunları vurguluyor zaten. Yargıyla ilgili, ekonomiyle ilgili, eğitimle ilgili bunlara zaten geleceğim izin verirsiniz biraz sonra. Ama dediğim gibi yine en büyük başlık şu 2018 gecesi olduğu için siz de çok iyi cevap verdiniz zaten hepsine bence ama burada mesela arkadaşlarımız var. Potansiyel bir seçmenimiz var şu anda burada. Hatta birçok seçmenimiz var. Muharrem Bey’in verdiği cevap seni tatmin etti mi etmedi mi? Beni tam olarak tatmin etmedi. Seni tam olarak tatmin etmedi. Neden etmedi yüksek sesle? Sebebi şu, ben o gece çıkıp kameralar karşısına
ben de bu bu yok, ben yanımda bunlar var diye isim vererek ifade etseydiniz. Belki o zaman bütün noktalar o tarafa dönüp sizin üzerinizde olmayacaktı. Hani basın en azından basın yoluyla biz sizi anlayabilecektik. Ben çünkü o dönemse oy verdi ve ben o zamanki oyunun hesabını kime soracağımı bilemedim. Benim muhatabım sizin saydığınız isimler değil. Benim muhatabım sizdiniz o dönem. Bu arada söyledikleriniz beni tamamen tatmin etmedi demiyorum. Kısmen tatmin etti, kısmen tatmin etmedi kısmını zaten size anlatıyorum. Bu ülkede en son yapılan yerel seçimlerde oyların İstanbul için bahsediyorum.
Oyların çalınmamasına rağmen, çalınlı diye Afak’a ki söylüyorum bunu, 8 valiz notlarla gidilip ama içi boş olan valizlerle gidildiği anlaşılan öyle bir ülkede yaşadığımız dönemde öyle bir yaygara yaratıldı. Ben de dilerdim yani isterdim ki Muharrem İnce de o gece çıkacak ve diyecek ki benim hakkımı CHP savunmadı. Ben bunu o dönem nasıl başladı sizinle? Bir umut ışığı oldunuz bize, o dönem nasıl umut ışığı olmuştunuz? Çıktınız ben herkesin Cumhurbaşkanı olacağım dediniz. O akşam da çıkıp benim oylarımı çaldılar, benim işte CHP bana sahip çıkmadı. İnanmıyorsanız yanında şu şu isimler var, demenizi beklerdim. Arkadaşlar sandıkları korumak benim görevim değil. Benim görevim miting yapmak. Sandıkları korumak CHP yönetenlerin görevi. Ben kortizonlu iğnelerle Cumhuriyet tarihinin 50 günde 107 miting yapan ikinci bir kişi yok. Benim görevim anlatmaktı. Ben soruyordum sadece sandıklar tamam mı? Tamam diyorlardı bana. Ben de inanmak zorundayım ne yapabilirdim? İki, İstanbul’da 30 bin sandık var. Bütün Türkiye İstanbul’a kilitlenmişti. Yani bütün Türkiye Kütahyalı geldi sandık başında durdu. İzmirli geldi İstanbul’da sandık başında durdu. İstanbul’da sonuçlar eldeydi. Ekrem İmamoğlu’nun elinde 30 bin sandığın sonucu vardı. Kendine güveniyordu o çıkarken. Oysa Türkiye’de Ağrı’dan sonuç gelmemiş Cumhurbaşkanlığı seçiminde. 81 vilayette bu. Konya’dan gelmemiş, Çanlıurfa’dan gelmemiş, Kars’tan gelmemiş. Yok. Sonuç yok. Elde belge olmayınca ne yapsaydım çıkamadım. Elde belge olarak çıkacaksın. Bana sandıklar tamam dediler önceden. Şimdi bana niye çıkmadın diye soracağınıza, siz niye sandıklara sahip çıkıp Muharrem İnce’ye o sonuçları vermediniz demelisiniz. Yanlış yere tepki gösteriyorsunuz. Tepkiyi göstereceğiniz yer ben değilim. Tepkiyi göstereceğiniz yer sandıkları korumayanlar. Ya Türkiye’de 188 bin sandık vardı o zaman. Ben bir kişiyim. Ben Konya’da miting, Muğla’da miting, Kayseri’de miting ben geziyorum. Sandıklarla benim ne işim var? CHP’nin yöneticilerine yazıklar olsun size. Çıktınız oraya elinizde belge olmadan, ikinci tura kaldı diye bize yalan söylediniz diye tepkiyi onlara göstermeniz lazım. Yazık bu adamın emeğine. Bak sesi kısıldı, kortizonlu iğneleri yedi, Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Bu adamın oylarına sahip çıkamadınız siz. Milletin içine çıkamadınız, şimdi ona çamur atıyorsunuz. Deyip tepkiyi onlara yöneltmeniz lazım. Yanlış yere tepki gösteriyorsunuz bence. Benim de söyleyeceğim bundan ibarettir. Anladım. Sen de cevabını almışsındır umarım ama
sanırım da arkadaşımın söylediği şeydi işte. Siz o açıklamayı yapsaydınız biz tepki gösterecektik. Güzel kardeşim. Yapmadım, partiyi korumak istedim işte. Durum bu. Başka söyleyecek bir şeyim yok. Ya durum aslında burada bir hata var. Size göre o da hemen o anda, Evet. o sıcağı sıcağına konuşmamak şansı var. Ama şunu da düşün tabii yani. 51 gün boyunca Türkiye’nin orasından orasından koşturmuşsun, televizyon programları, mitingler, sıcak, hastalık hepsiyle birlikte boğuşmuşsun. Bu arada bazen insanın vaseleti bağlanıveriyor yani. Tek hatamız o olsun merak etme.
Hayır yani şimdi parti rozetini çıkarttım dediniz, bu yüzden gitmedim dediniz. Ben herkesin cumhurbaşkanıyım dediniz ama siz seçime girmeden evvelde Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinde olmanıza rağmen Cumhuriyet Halk Partisi’ne muhalefet ediyordunuz. Yani parti zarar görmesin diye yapmadım diyorsunuz ama evvelinde muhalefet ediyordunuz. E sonrasında niye partinin zarar görmesinden endişelendiniz? Bugün geri dönsem tekrar rozeti takardım. CHP Genel Merkezi’ne giderdim. Sonuçları verin derdim. Veremeyeceklerdi. Kanaraların karşısına geçerdim. Ey aziz milletim bunlar beni sandıkta sattı derdim.
Bunlar benim oyuma sahip çıkmadılar. O kadar emek verdik hepimiz. Bunlar sandığa gözlemci koymadılar. Sistemleri çöktü. Şikayet ederdim millete CHP yönetimini. 1 milyon kişi partiyeyi basardı. Partiye kıyamadım. Bugün olsa nasıl kıyarım biliyor musun? Nasıl kıyarım gel bana sorma. Kıyamadım ama onun da kıymetini bilmediler. Onun da kıymetini bilmediler. Yapamadım yani. Bunca yıllık emeğim var. Partinin önüne gitseydim arkadaşlar çok basit yani. Şöyle iki cümle. Arkadaşlar sonuçları alamamış CHP’nin sistemi çökmüş. Oylarımı sattı bunlar. Ne yapayım ben deseydim 100 binler partinin önüne gelirdi. Cam çerçeveyi nerdi? Zaten alt kattan da ikinci geçitten de bütün yöneticiler partiden kaçardı. Bugün olsa yapar mısın? Kesin yaparım söyleyeyim. Bu da bana ders olsun ama ne yapalım yani böyle oldu. CHP’yi yönetenler bir telaş sardı bunları. Birinci telaşları kazanacağımdan korktular. Eyvah dediler ya bu kazanıyor. Biz bunu kaybetsin diye aday yapmıştık. Kaybetsin çekilsin gitsin diye aday. Bu kazanacak.
İkinci telaşları dediler ki baktık ki kaybettik cumhurbaşkanlığı. Ya bu çok popüler oldu. Bu şimdi cumhurbaşkanı olamadı ama partinin başına gelecek. İyisi mi bunu itibarsızlaştırmaya başlayalım. 11 tane senaryo var. Peki bu senaryoları kim uydurdu? Hepsi CHP Genel Merkezindeki yöneticilerle uyurdu. Benim Cumhuriyet Halk Partisi ile bir problemim yok. Peki ne olurdu siz kazanırsanız önlüğü kesinlikle. CHP yönetimi iktidar olmak üzerine dizayn edilmemiştir. CHP yönetimi parti içinde seçim kazanmak üzerine dizayn edilmemiştir. Bütün mesele budur.
Muharrem İnce çok popüler oldu. Bunu biz yıpratalım. Bütün saraya giden CHP’li, saraydan para alan CHP’li. Bak hiçbir tanesine önerge verdik ya. Önerge verdik. Bizim 3 milletvekilimiz var. 10 bin dolar maaş alan siyasetçi kim? Saraydan para alıp parti kuran siyasetçi kim? İddialar var mı ortada? Var. Birisini Süleyman Soylu iddia ediyor. Öbünlü Kemal Kılıçdaroğlu iddia ediyor. Araştırma önergesi için 20 milletvekilin imzası lazım. Bizim 3 milletvekilimiz var memleket partisinin. İmzayı açtı arkadaşlarımız. Gelin bunu araştıralım.
Bir tanesi imza atamıyor. Ne AKP’li ne CHP’li. Araştıralım bunu. Kimmiş yani? Saraydan para alıp parti kurmak ahlaksızlıktır. Mafyadan ayda 10 bin dolar almak ahlaksızlıktır. Ama insanlara iftira atmak da ahlaksızlık. Yani siz tamamını… Hepsini araştıralım. Ben bir tanesini demiyorum. Bakın bu tür olay, bu tür iddialarda senin hırsızım, benim hırsızım olmaz. Tuğla’yı çekeceksin. Altında kim kalırsa kalsın. İster CHP kalsın, ister AKP kalsın, ister memleket partisi kalsın. Kim kalırsa kalsın. Birilerini koruyarak siyah temiz eller olmaz. Türkiye’nin özgürleşmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye’nin temizlenmesi lazım. Arınması lazım. Türkiye’nin bir sirkinmesi lazım. Bu böyle Rahmetli Erbakan’ın deyimiyle pansuman tedbirlerle olmaz. Yıkacaksın. Tuğla’yı çekeceksin. Altında kim kalırsa kalsın. Biz hazırız Hodri Meydan. Gelin çekelim. Peki sizce milyonlarca oy aldınız o dönemde. Bu insanlar parti başlığı altında size oy verdiler aslında. Şimdi mesela yine o oylara mı güveniyorsunuz? Yine aynı oyları alırım mı diyorsunuz? Hayır, öyle bir şey demiyorum.
Bakın şimdi bir. Çünkü hani bir taraftan da… CHP’nin partinin oyları da var. Kişi kendisi de katkı sağlar buna. Siz ne kadar katkısı aldınız? Çok ortada canım 22.5 CHP’nin oyu. 30.6 da Cumhurbaşkanlığı oyu. Yani İzmir’deki oy pusulalarında Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce var. Milletvekili adayı Kemal Kılıçdaroğlu var. İki tane oy pusulası var İzmir’de. Aradaki farkı biliyor musunuz? 350.000. 350.000 daha fazla oy almışız Cumhurbaşkanı’nda. İstanbul’da 950.000 oy fazla almışız.
2018’de Türkiye’de bar olarak kayıtlı 116.000 avukat vardı. YSK’nın önüne 50.000 yani neredeyse tüm avukatların yarısı. 50.000 avukat dizeceğim demiştiniz. Peki o avukatların bundan haberi var mıydı? Yüksek seçim kurulunu seçim öncesinde uyardım. Kararlarını doğru al dedim. Doğru almazsan 50.000 avukatla kapına dayanırım dedim. Dedim mi bunu? Evet, lafımın arkasındayım dedim. Şimdi bakın pazar günü saat 5’e 5 kala 16.55’te. YSK’nın önüne gittim.
YSK o gün 11 karar almış. CHP temsilcisi Hadim’i Bey, CHP adına avukat sordum. Bugün dedim YSK kaç karar aldı? 11 karar aldı. Sizin itirazınız var mı? CHP için itiraz etti mi dedi. Hayır dedi. Hiçbiri itiraz etmedik. Doğru kararlar aldı dedi. Arkanızdakilerden bir kişi kulağınıza bir şeyler fısıldıyor. Yüz ifadeniz değişiyor. Bir ekranı getirelim. Ne diyor burada size tam olarak beyefendi? Soruyorum. YSK’nın kararlarına itiraz ettiniz mi diyor.
Var mı bir problem diyor. Hayır yok diyor. Şimdi o kadar itizine karıştı ki. Bana diyorlar ki mühürsüz oy pusulalarına itiraz etmedin. Yahu mühürsüz oy pusulası bu seçimde değil ki. Mühürsüz oy pusulası 2017’de bir sene önce. Yani burada mühürsüz oy pusulası diye bir şey yok. O başka bir seçim o. Şimdi burada sordum. Dedim ki siz itiraz ettiniz mi? YSK yanlış karar aldı mı? Hayır dedi. Peki YSK yanlış karar almamışsa ben 50.000 avukatı neden çağırayım? YSK’nın önüne.
Ben 50.000 avukatla tehdit ederek görevimi yerine getirmişim zaten. YSK adım atamamış. Anlatabiliyor muyum? YSK ne demiş? Kararlarına CHP’nin temsilcisi hiç itiraz etmemiş. O zaman avukatları çağırmaya da gerek duymadım. Ne diye çağıracağım? Çağırabilmem için mühürsüz oy pusulasında olduğu gibi aykırı bir karar almaları lazım. Aykırı bir karar almayınca da avukatları çağırmadın. Bana burada deseydi ki Adem Übey. Ya YSK bugün çok yanlış kararlar aldı. Çalıyor bizim oylarımızı. Yanlış işler yapıyor deseydi. Onun için gittim buraya zaten.
Ben avukatları çağırmak için gittim. Dedim ki YSK yanlış bir karar almışsa avukatlar sizi bekliyorum cübbelerinizle gelin diyecektim. Onun için gittim. O avukatların pekininden haberi var mıydı? Avukatlara ben bunu Türkiye’ye duyurdum mitinglerde. Ama burada bana YSK yanlış karar almadı dedikleri zaman avukatları davet etmenin de bir anlamı kalmadı artık. Tabii ama bizde şöyle bir durum var. Siz olayın sıfır noktasındasınız. Sıfır noktasında bazı şeyleri yorumlamak tabii ki kolay. Onu anlatmak da insanın stresini sokar ama inanın bana halk da acayip stresli bir konuda.
Diyorlar ki şu anda diyorlar hükümet çok kan kaybetti. Yani dışarıda, sokakta, pazarda, esnaf herkes şikayetçi şu anda durumdan. CHP’nin bu durumu iyi değerlendirebileceğini düşünüyorlar ana muhalefet partisi olarak. Sizinse parti açmanızın AK Parti’ye yaradığını söylüyorlar. Siz mesela CHP’den oy çalıp AK Parti’den oy çalamazsanız bu durum yine AK Parti’ye yaramaz mı? Bakın bu milletin çok ciddi matematik problemi var. Başımıza ne geliyorsa ekonomimizin kötü olması, siyasi partilerin Türkiye’yi kötü yönetmesi. Aklınıza ne geliyorsa her şeyden matematik. Matematiği bilmeden bu ülkede hiçbir şey olmaz.
Yani bu yorumu yapanların mesela matematik bilgisi yok. Şimdi bakın iki tane blok var değil mi? İki tane blok var. Erdoğan’ın olduğu taraf AK Parti ve MHP ve Millet İttifakı. Şimdi biz parti kurduk. Hiçbir ittifakta yokuz. Biz parti kurduk. Şimdi senaryoları kuralım. 51 alıyor diyelim Millet İttifakı 51 alıyor tamam mı? 49’da Cumhur İttifakı. İkisinin toplamı 100. Biz şimdi oy alalım hadi alalım. 5 puan buradan alalım 5 puan buradan alalım öyle mi? Olabilir. Aldık hadi 5. 51 düştü mü 46’ya?
Burası da 49’dan düştü mü? Ya oradan 15 alır diğerinden 5 alırsanız? Yahu arkadaşım bak ilk turda memleket partisi olsun ya da olmasın. Millet İttifakı Cumhur İttifakı. İlk turda Erdoğan 50 artı 1’i alıyorsa zaten geçmiş olsun. Peki biz diyoruz ki biz her iki taraftan da oy alacağız. İnanıyoruz biz. 85 milyonun oyuna talibizmiş. Yahu nasıl oluyor da Erdoğan’ın işine yarıyor bizim parti kurmamız? Bana bunun bir formülünü anlatır mısınız? AK Parti’den ve MHP’den oy alırsan sorun çözülüyor.
Peki o zaman siz Cumhuriyet Halk Partisi ile aranızdaki sıkıntıları seçimden önce bu kadar aleni ifşa ederseniz sizce bu AK Parti’ye yaramaz mı? Güzel kardeşim bizim bak Cumhuriyet Halk Partisi’nin bugünkü yönetimi AK Parti’den oy alabilecek mi? Sizi alabilecek mi? Bence alamayacak. 20 senedir alamadı gene alamayacak. Yahu önemli olan bu taraftan oy almanız. Yahu bırakın biz bizim toplam muhalefeti büyütmek istiyoruz biz. Anladım ama siz sanırım bu 2018 seçiminde olan olayları insanların size sorduğu soruları ya da insanların kırıldığı noktaları açıklamak üzerine konuştuğunuzda sanırım Cumhuriyet Halk Partisi’ne. Ben 2018’de açıklamadım CHP yara almasını istedim. Kendim yara alayım CHP yara alayım ama ben artık başka partiliyim artık açıklarım. Niye açıklamayayım yani? Sen bana yalan söylemişsen 12 bin sandağa gözlemci koymamışsan sistemi çökertmişsen oylara sahip çıkamamışsan ben bunu anlatırım. Ben bunu anlatırım diyorsunuz o çok onda bir sıkıntımız yok ama şu soru da vardır. Başkanlık sisteminde oy bölmesi olmaz. Başkanlık sisteminde toplam muhalefeti büyütmek önemlidir. O parlamenter sistemde oy bölmesi olur.
Yine aynı matematikle Çatıada’ya da karşısınız zaten. Anlatayım onu da bak. Çatıada’yı şu diyor Erdoğan çok güçlü biz onu yenemeyiz tek başımıza. Mahallenin çocukları gelin hepiniz toplanalım. CHP, İYİ Parti, Saadet, Demokrat Parti, Gelecek Partisi hepsini toplayacaklar. Tek ada çıkaracaklar Erdoğan’ın karşısına. Ya bu bir katılımı azaltır, iki matematik bilimine tersdir. Üç özgüven eksikliği var bunlarda. Erdoğan’ı yenemeyeceklerine inanıyorlar. Bütün mahalle toplanacak beraber saldıracaklar.
Ya bu doğru değil bunu denediniz geçmişte. Bakın Ekmelettin İhsanoğlu’nun aday olduğu seçimde katılım yüzde 74’tür. Benim aday olduğum seçimde katılım yüzde 84’tür. 10 puan fazla katılım vardı. Yani şimdi bakın bütün bu partileri yan yana koydunuz. Bir aday çıkardınız. Bir kısım CHP’li sandığa gitmez. Bir kısım İYİ Partili oy vermez. Bir kısım Gelecek Partili yan çizer. Herkes bir şey bulur. Hepsini memnun edecek birini bulamazsınız birinci turda. Birinci turda herkes adayını çıkartır. İkinci turda en çok oyalan kişiyi desteklersin. Bu mantıklı. Ha Burak şöyle bir savunma geliştirmişler. Bu da yanlış bir savunma. Belediye seçimlerinde tuttu çatı aday. İşte HDP aday göstermedi. İYİ Parti aday göstermedi. Desteklediler CHP’nin adayını. İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Mersin’de tuttu. Ya belediye seçimi tek turlu bir seçim. Cumhurbaşkanlığı seçimi iki turlu bir seçim. Belediye seçiminde 25’le de, %25’le de başkan olabilirsin. Bir oy fazla aldın mı başkansın. Ama cumhurbaşkanlığı öyle değil ki.
Hem muhalefet partilerini muhalefet ediyorsunuz hem hükümete muhalefet ediyorsunuz ama neden mesela daha fazla Cumhuriyet Halk Partisi’ni eleştiriyorsunuz? Ben CHP’yi eleştirdiğim zaman iktidar yandaşı kanallar uff sarılıyorlar böyle saatler boyu haber yapıyorlar. Ben AKP’yi eleştirdiğim zaman hiçbir yandaş kanalları haber yapmıyor. Fakat bir de CHP’nin yandaşı kanalları var. Onlar hiç haber yapmıyor. Onlar hiç haber yapmıyor. Dolayısıyla ben sürekli CHP’yle böyle bir şey yok. Bakın ben doğruları söylüyorum. İlkeli siyaset yapıyorum. Örneğin bir konuyu açayım şimdi.
Çok gündemimizde olan bir konu. Kanal İstanbul. Evet. Çok gündem. Bir, karşı mısın? Sonu ne kadar karşı? Sonu ne kadar? Nedenlerimi anlatıyorum. Bir, gemi trafiği arttı. Tıkanıyor mu? Hayır. Gemi trafiği azalıyor. Her yıl daha da aşağı düşüyor. 55.000’lerden 45.000’ler. İki, mesafeyi kısaltıyor mu? Süveyş kanalında, Panama kanalında olduğu gibi 8-10 bin kilometre mesafe kısaltıyor mu? Hayır. Ya kardeşim yani buna gerek yok. Önceliğimiz bu değil. Gemi geçecek para kazanacaksın. Ya elinde hazır kanal var senin. İstanbul Boğazı var. Para kazanacaksan oradan kazan. Tekrar kazma ne gerek var? Bunlara karşıyız da. Kemar Kılıçdaroğlu’nun söylediğine karşı değil miyiz? Onun söylediği de bir acayip bir durum. Para ödemeyeceğiz. Böyle bir şey olabilir mi? Bakın bu ülkeye kötülük etmektir. Kandırabilirsin. Az önce bir kadınla konuştum. Telefon açtı. Para ödemeyeceğiz demesini doğru buluyorum dedi. İyi dedim. Sen doğru bulmaya devam et. Ben devleti yönetmeye adayım. Ben mahalle kahvesi siyaseti yapamam. Biz iktidar olduğumuzda Kanal İstanbul’un parasını ödemeyeceğiz. Bu ne demektir biliyor musunuz? Gerçekten vahim bir durumdur bu. Şimdi siz bir Fransız firması olsanız, bir İngiliz firması olsanız, gelseniz orada iş yapsanız. Siz oraya o büyük işi yapmadan önce uluslararası garantisini alırsınız bunun, hazine garantisini alırsınız. Anlatabildim mi? Her şeyi yaparsınız yani. Öyle bedava gelir kazma vurur mu adam oraya? Ya bu ülkeye kötülük yapmaktır. Böyle bir şey yapamazsın. Bir sonra gelen hükümet, bir önce gelenin borçlarını öder. Öder, mecbursun buna sen. Ha bu milletin hoşuna gidebilir. Ama devleti yönetmeye aday kişi der, millete doğruları söylemek zorundasın. Milleti kandıramazsınız. Ben öyle bir şey demem. Ne demek, nasıl ödemezsin ya? Adam alırsa garantisini, tahkime giderse, yapayalnız bir ülke olarak kalırsın. Mesela şimdi milleti yine kandırıyorlar. CHP yönetimi kanun teklifi vermişler. Kadın kotası %50 olsun. Allah Allah diyorsun ya, ne hoş bir şey ya. Çok hoş böyle. Tam bir kandırmaca. Şimdi bu kanun teklifinin geçebilmesi için
AKP’nin oy vermesi lazım. Verir mi? Vermez. O zaman kanun teklifini niye veriyorsun? Milletin gözünü boyamak için. Ha bak uyarıyorum. Mesela hiç kanun teklifine gerek yok. CHP bunu isterse kendi içinde çözebilir. Partinin tüzüğünü değiştirir. Mesela bizim partimiz öyle. Memleket partisinde fermuar yöntemi. Bir kadın bir erkek, bir kadın bir erkek, bir kadın bir erkek. Değiştir tüzüğünü. Yani %50 kadın kotası kanun teklifi verdim. Ey millet dostlar alışverişte görsün beni yapacağına. Partinin tüzüğünü git değiştir. Bizim tüzüğümüz gibi yap. Fermuar istemi de bir erkek bir kadın bir erkekle olsun bitsin. Muharrem Bey şöyle bir durum var. Biz zaten aslında bakarsanız bu şovun artık nasıl gerçekleştiğini görüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi de şov yaptığı zaman bunun şov olduğunu biliyoruz. Başka bir parti şov yaptığı zaman da bunun şov olduğunu biliyoruz. Bazı konulara çok uyandı insanlar. Sizin burada anlattığınız gibi sinirlenmiyor insanlar. AKP’nin yaptığı bir şova, şov olduğunu %100 bildiğimiz bir harekete artık insanlar o kadar sinirlenmiyor. Ya da gözlerinde durumu aşağı çekmiyorlar. Çünkü öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki başka bir memlekette 5 dakikası konuşulsa bunun
sanırım o memleketin düzeni değişir. Ama bizde öyle bir şey yok. Biz de o kadar alıştık ki her gün çok acayip haberler duymaya ertesi gün bir önceki günün haberini unutabiliyoruz. Promptr’dan aynı yazılar okumuyor. Normalde dünyanın başka bir yerinde okusabiliyorsa mesela siyasi mizah tarihine geçer. Ama bizde bir saat bile gündemde kalamıyor. Doğal olarak sizin bu söylediğiniz şeyler işte %50 kadın kotası gelecek. Parti tüzüğü değişse bu yapılır şu anda şov yapıyorlar. AKP’nin şu gaz bulma durumlarından sonra yine gaza yapılan zamlar. Artık bunlar bize ya da halka sanırım komik gelmeye başladı. Artık herkes şunu… 19 Mayıs’ta gençlere petrol bulduk, suçlisi verdi. 20 Mayıs’ta petrol ürünlerine zam yaptık. Şu anda sanırım insanlar şafak sayar gibi yeni seçime doğru geri sayıyorlar. Ve o yüzden şu an yapılan şovları da önemsemiyorlar, başlık yapmıyorlar. Ataları da takılıyorlar. Şurada yanılırız. Nasıl olsa bu iktidar gidiyor. Bırakalım kendi kendine gitsinler. Böyle yaparsak gitmez. Demokratik yollarla iktidarı yıkacaksın. İkna edeceksin. Yani karşıda bir 52 var. AKP, MHP ve diğerleri. Bir 52 var. Bunları ikna edeceksin. Bunları inandıracaksın. Anlatacaksın. Eğitimin geldiği duruma bakın. Atatürk ülkeleri ve inkılap tarihi dersinde AK Parti’nin kurucu genel başkanı kimdir diye soru soruyor. AKP tarihi yapmış. Evet. Böyle bir şey olabilir mi? Birkaç gün önce eğitim siyasetçilerin değil eğitimcilerin işidir demiştiniz. Fakat uzun zamandır üç dilde eğitim vereceğiz diyorsunuz. Bunu bir siyasetçi olarak mı yoksa eğitimci kimliğini izlemi söylediniz? Sizce eğitimde karar mekanizması siyasetten bağımsız mı olmalı? Ben ne dediysem lafımın arkasındayım. Cumhurbaşkanlığı kampanyasında söylediğim şu.
Dedim ki biz çocuklara üç dil öğreteceğiz. Bugün de aynı şeyi söylüyor. Bir iki internet sitesinde çarpıtılmış haberlerdi onlar. Doğru değil. Bakın ben size en doğrusunu tekrar anlatayım. Çocuklara üç dil öğreteceğiz evet. Bir resmi dilimiz Türkçeyi öğreteceğiz. Bunu öğreteceğiz herkese. İki çocuğun evde konuştuğu dili öğreteceğiz. Kürtçeyse Kürtçeyse başka dilse başka dil. Hiçbir devlet anasından konuştuğu dili yasaklayamaz çocuğa. Evinde anasından öğrendiği dili bir devlet yasaklayamaz.
Bu insanlık suçu olur yani. Bu olmaz bu 2021 yılında bu olamaz. Üç çocuklara bir de uluslararası dil öğreteceğiz. İngilizce olur, Fransızca olur, Almanca olur, Japonca olur, Rusça olur. Bilemem. Çocuk ne istiyorsa. İnsanlara ne söylüyorsak o. Kıvırmadan, kandırmadan, korkutmadan. Yani bu ana dilde eğitim başlığının altını bu şekilde mi dolduruyorsunuz? Bu kadar tabi. Ben açıkladım bu. Orada da şunu söyledim. Ya dedim ki eğitimciler konuşsun biraz dedim ya. Şu siyasetçiler bir sussun dedim. Onu da söyledim.
Peki bu sorunun devamı olarak da şöyle bir soru var. Diyorlar ki ama şu anda ülkemizde mesela okul çağında olan 1,5 milyon Suriyeli genç var. Çocuk var. Bu çocukların da kendi dilinde eğitim almasını mı o zaman savunuyorsunuz? Yani Arapça mı öğrensinler? Yani Arapça mı ders görsünler? Hayır bakın biz… Çünkü evlerinde anneleriyle babaları ile konuştukları dil Arapça. Hayır. Türkçe öğreteceğiz onlara da. Neden öğret… Ama bakın ben ne diyorum. Evinde konuştuğu dili de öğreteceğiz. Resmi dilimizi de öğreteceğiz. Uluslararası bir dil de öğreteceğiz. Bizim politikalarımız Suriyelilerin güle oynayan ülkelerine dönüşünü sağlamamız lazım. Onlara burada uyum için tabii ki Türkçe öğretelim. Tabii ki Türkiye büyük bir devlettir. Yardımcı olalım hiçbir sıkıntı görmüyorum burada. Ama şunu kabul edemiyorum. Kimse kusura bakmasınlar. Şimdi önümüzde Kurban Bayramı var. 200.000 Suriyeli Kurban Bayramında memleketine gidecek. Bayram sonunda geri gelecekti. Bunu kabul edemiyorum. Kusura bakmasınlar ya. Sen bayramda gidebiliyorsan demek ki orada yaşayabiliyorsun. Orada kalacaksın. Ben ülkeyi yönetiyor olsam bari yeri çekerim.
Bayramda giden bir daha dönemez. Öyle bir şey olur mu ya? Şunu doğru mu anladım? Yani aslında Arapça eğitim almalarına tamam ama siz diyorsunuz ki oraya gelmeyecek konu. Çünkü burada eğitim almalarını gerektirecek durum olmayacak biz başa gelince. Suriye ile barışacağız. Suriye ile tanıyacağız, göndereceğiz, büyük elçi göndereceğiz. Yani ilişki kuracağız. Şimdi bakın resmi bir devlet var orada. Beğenirsiniz beğenmezsiniz. Bu ayrı bir konu. Libya’da Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği yapıyı biz de tanıyoruz. Destekliyoruz. Ee bak Sisi ile barıştın. Mali’de darbecileri destekledin. Ee kardeşim sen MESEP üzerinden okuma bunları. Git Esat’la da gönder büyük elçini gönder Dışişleri Bakanlığı. Otur masaya. Sisi ile oturdun bak Sisi ile konuştun. Mecbursun onunla da konuşacaksın. Ben şunu yapalım demiyorum. Hepsini dolduralım kamyonlara, sınır dışına atalım. Böyle bir şey demiyorum ki ben. Ama bayramda memleketine gezmeye gidip bayram sonunda geri geliyorsan bu yapıyı da doğru bulmam kabul etmiyorum bunu. Anladım. Peki dediniz ki Kanal İstanbul’da hani biraz önce konuştuk. Kanal İstanbul’da öyle para ödemem demek falan filan bunlar şovdur dediniz. Peki Suriye’den ülkemize göç etmiş ve burada baya iş kurmuş birçok insan var. Öyle ki burada artık çete kavgaları falan bile başladı İstanbul’da bildiğiniz gibi. İşlerini kurmuşlar, akrabalarıyla aynı mahalleyi kapatmışlar tabiri caizse. Orada kendilerine bir alan yaratmışlar. Şimdi sizce buradaki kurulu düzeni bırakıp tekrar dönerler mi? Dönmeleri için bu kurulu düzenleri hakkında ne yapacaksınız? Ee siz burada kuralları işletirseniz get dolaşmayı, çeteleşmeyi engellerseniz, hukuk devleti yaparsanız burayı. O zaman o çeteler burada zorlanacaktır. Anladım.
En kolay ve en çabuk sorulan soru. Eğer seçimi kazanırsa yapacağı ilk hizmet nedir demişler. Siz de şöyle bir yanıt vermişsiniz. Demişsiniz ki. Huzur dedim. Şeffaf kamu yönetimi demişsiniz. Hukuk devleti demişsiniz. Üretim ekonomisi, ihracatı hedeflemeliyiz demişsiniz. Demir yollarını devreye sokmalıyız demişsiniz. İnsan odaklı büyüme esas alınmalı demişsiniz. Yerli teknoloji ve bilişim vadelerini konuşmalıyız demişsiniz. Diplomayı değil mesleği konuşmalıyız demişsiniz. Yetenek merkezleri kurulmalı demişsiniz.
Dürüst, denetlenebilen ve dijital devlet demişsiniz. Diyaneti siyasetten arındırmalıyız demişsiniz ama bunları demek sanırım kolay. Peki bunları nasıl yapacaksınız diye sorulduğunda buna cevap vermemişsiniz. Şimdi bakın. Nasıl yapacaksınız? Hukuk devletine inanarak yapılır. Bir ülkenin ordusu çökmüşse, içten içe çökmüşse, onu anlayamazsınız. Ordunun çöktüğünü savaşa girdiğinizde anlarsınız. Haliç’te Osmanlı donanması tahtadandı. İngiliz kraliyet donanmasını selamladılar. Selamlarken top attılar. Hepsi topu atınca battı. Ahşaptı gemiler. Topu atma deyimi yani iflas etme, batma deyimi de oradan gelir. Ama Osmanlı bilmiyordu o zaman gemilerinin çöktüğünü aslında. Eğitimin çöktüğünü de anlayamazsınız. Hemen anlayamazsınız. Bir nesil sonra anlarsınız. Ama yargının çöktüğünü hemen anlarsınız. Çeteler devreye gireler. Hürriyet gazetesi baskının, 10 bin dolar maaş verdim. Ne 10 bin doları? Valizle para koydum. Gazeteci dövdürmeler. İddiaları görüyorsunuz ya. Tabii tabii. Onlara geleceğim. Yani uyuşturucu ticareti, kara para aklamaklar, masak raporları, yargı mensuplarının tatili, faili meçhul cinayetler. Yargı çökerse mafya devreye gider. Kanun yerine racon gelir. Kanun yerine racon geldi mi o devlet işten içe çürür. Kurt yer o ağacı. Onun için yüksek yargıdan başlayacağız. Temiz eller operasyonu yapacağız bu ülkeye. Dediğim gibi tuğlayı çektiğimizde altında kim kalırsa kalacak. Memleket partisinden de bazı kişiler kalırsa kalacak. Acımayacağız hiç. Başka türlü olmaz. Başka türlü düzelmez. İtalya’da yargıçlar mafyayı bitirdi. Türkiye’de mafya yargıçları tatile gönderiyor. Peki kadrolarınızda bu işlerle ilgili deneyimli insanlar var mı? Biz bunlara yıllardır kafayı arıyoruz. Yani 2018 seçimlerinde ben kazanacağıma, Cumhurbaşkanı olacağıma inanıyordum. Benim ajandamda pek çok isim vardı, yazmıştık yani. Sadece görünen parti kurucuları değil, onun arkasında da pek çok kadrolarımız var. Onlarla da her gün Türkiye sorunları üzerine kafayı arıyoruz. Çareler, çözüm önerileri üretiyoruz. Onları da zaman zaman milletimizle paylaşacağız zaten. Bundan anladığım kadarıyla da Sedat Peker’in açıklamalarını siz araştırması gerektiğini mi düşünüyorsunuz? Kesinlikle tabii ki. Yani hiçbir şüphe barındırmıyor musunuz? Sizin mesela bakışınız nedir? Sedat Peker’e bakışınız nedir mesela? Ben bu iddialar, bu ithamlar bunların içinde doğru olanlar olur, yanlış olanlar olur. Onu bilemem. İddialarla ilgili daha önce hiçbir bilgiye sahip değil miydiniz? Hayır hayır bakayım. Ortalığa pisliklerin döküldüğünü, kanalizasyonun bir gün patlayacağını biliyorum zaten. Buna inanıyorum. Fakat buna karar verme merciyi ne sizsiniz ne ben. Tabii. Buna karar verecek olan yargı. Yargı harekete geçmiyor. Sorun burada. 90’lı yıllarda Susurluk kazası olduğunda 6 gün içinde mecliste komisyon kuruldu. Yargı devreye girdi, meclis devreye girdi. Bu 2 Mayıs’ta ilk video. 2 Mayıs’tan bu yana dünya zaman geçti. 40 gün geçti. Şunu sormaya çalışıyorum. Yani mesela halkımız sosyal mecralardan yazıyorlar. Bana bile inanın bunu yazıyorlar. Diyorlar ki abi sen ne diyorsun bu konuda? Sen bir şeyler biliyorsundur. Şimdi bana bile bunu dediklerine göre size neler soruyorlardır kim bilir. Çünkü siz dediğim gibi sıfır noktasında olduğunuz için birçok şey aslında halkın da birçok bilmediği şeye vakıfsınızdır diye düşünüyorum ben. Yani mesela Sedat Peker’in yaptığı açıklamalar da ben bunu biliyordum. Ben bunu öngörmüştüm ya da bununla ilgili duyumu almıştım dediğiniz bir iddia var mı? O kadar çok iddia var ki. Tabii çok fazla iddia var ama… Bakın şimdi yani Hürriyet Gazetesi baskınını benden bir milletvekili rica etti. Ben de yaptım diyor. AKP’li bakan yardımcısı oh diyor rahatladım diyor. Ben aklandım diyor. Demek ki Sedat Peker’in açıklamasını doğru kabul ediyorsun. Orada kendini aklıyorsan…
Değil mi? 10.000 dolar maaş verilen siyasetçi iddiasını ben bulunmadım ki İçişleri Bakanı kendisi söyledi. Bunların iki tane yolu var. Bir meclis el koyacak buna. İki, yargı el koyacak. Savcılar, hakimler susuyor. Hiç tık yok. Mesela Cumhurbaşkanı konuşana kadar kimse konuşmuyor. Devlet çöktü artık. Yani 96’da susurlukta 6 gün içinde komisyon kuruldu. Şimdi devlet yok. Mahkeme yok. Bahçeli konuşacak, tek adam konuşacak. Savcılar bekliyor şu anda. Savcılar konuşmazsa bu iş olmaz. Çözülmez, düzelmez bu iş.
Yani Türkiye’de, bu iktidara da bu muhalefete de kızmamın nedeni bu zaten. Çok benziyorlar birbirinden. 10.000 dolar diyor, bağırıyor muhalefet. 10.000 dolar maaş alan siyasetçi. E sen de geçmişte saraydan para alıp parti kuran siyasetçi var demiştin. İddia da bulunmuştun. Biz de diyoruz ki biz ne iktidarın yanındayız ne bunların yanındayız. Biz diyoruz ki gelin ikisini birden araştıralım. Saraydan para alıp parti kuranı da araştıralım. 10.000 dolar maaş alan siyasetçiyi de araştıralım. Yani yine tutulayı çekme meselesine geliyor. Çekelim kardeşim bunu. İkisi de gelmiyor.
Gelemez Anadolu Ajansı muhabiri iktidarı zora sokacak bir soru soruyor. Sen misin soran? Kapı dışarı. CHP’li bir belediyeden AKP’li bir gazeteciye maaş bağlanmış. Bunu açıklıyor. Bu sefer de CHP çocuğu işten çıkarıyor. Birbirinden fark yok ki bunlar. Biz diyoruz ki tutulayı çekelim altında kim kalırsa kalsın. Anladım. Peki biraz evvel dediniz ya adam ne dese oluyor. Sonuçta böyle bir güç ve böyle bir yetki var şu anda elinde. Şimdi böyle süper yetkilerle donatılmış bir başkanlık sistemi var.
Bir seçilirseniz başkan oldunuz cumhurbaşkanı oldunuz. Hangi yetkileriniz o süper yetkilerinizi meclise iade edersiniz? Örneğin yani hemen aklıma geldiğini söyleyeyim hiç yakıştıramıyorum. Neden rektörleri cumhurbaşkanı atasın ki? Neden atasın? Hocalar kendileri seçsinler cumhurbaşkanı da onaylasın sadece. Mesela bütçe yetkisi. Büyük Millet Meclisi’ne acilen geri verilmelidir. Bütçe yetkisi Büyük Millet Meclisi’nden şu anda alınmış durumdadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin en önemli görevi bütçe yapmaktır. Milletin paralarını yap. Bundan daha önemli bir görev olamaz. İkincisi de savaşa sokmaktır. Üçüncü bir görevi yoktur yani. Niye bu yetkiyi meclise vermiyorsun ki? Ben cumhurbaşkanı seçilirsem anında bunları değiştireceğim. Anında hemen bir hafta içinde bunlar değişecek. Şimdi bunu bir hafta içinde değiştireceğiz diyorsunuz ama burada şöyle bir durum var. İnsanların özellikle AK Parti seçmeninin bütün bu yetkilere de ses çıkartmamasının bu yetkileri de eleştirmemesinin bir sebebi var. Hatta birçok partinin tabanı o partinin başkanına hata bile yapsa kendilerinin tasvip etmediği şeyler bile söylese diyorlar ki bir stratejidir bu. Şu anda bunu demek zorundaydı diyorlar. Şu anda bunu yapmak zorundaydı diyorlar. Peki sizce bu FETÖ olayları olduğu insanlar yargılandığı hala soruşturmalar devam ediyor. İlyakat’ten bahsediyoruz, sandıklardan bahsediyoruz. İşte emniyet müdürü hem oradan maaş alıyor hem oradan maaş alıyor diyoruz. Çevrede bir FETÖ sızıntısı olmasına karşı bir önlem midir bu sizce? Hep sandık adamların belirli yerlere gelmesi ve bu kadar yetkinin cumhurbaşkanı toplanması. Yani siz güvenebilecek misiniz? Tamam ben bunu meclise veriyorum bu yetkiyi. Hukuk içinde bunu yapacağım, bunun içinde bunu yapacağım diyorsunuz ama halen tam olarak temizlenememiş bir FETÖ durumu varken ortadan siz güvenebilecek misiniz? Bu AKP’nin milleti kandırmasından ibaret. Bakın anlatayım size. Bunlar gün geldi FETÖ ile iş tuttular. Gün geldi Zarapla iş tuttular. Gün geldi Sedat Peker ile iş tuttular. Bunlar değişir bunların adamları. Zamanı göre, zamanın ruhuna göre kimle iş tutmak gerekiyorsa onunla iş tutarlar. Çek adam yapısı bizim geleneklerimize aykırı. Türk geleneklerine aykırı bu. Ya tabi Bilge Kağan’dan günümüze İsmet Paşa’ya Atatürk’e gelip Bilge Kağan varken yanında Ton Yukuk vardı.
Alparslan varken 1071’de yanında Nizamül Mülk vardı. Osmanlı’da Kanuniler, Fatihler varken güçlü Yavuz Sultan Selimler, güçlü Padişahlar varken Köprülüler vardı, Çandarlılar vardı, Sokollular vardı. Güçlü ikinci adamlar vardı. Atatürk varsa yanında İsmet Paşa vardı. Şu anda kim ikinci adam? İkinci adam bir memur. Bu Atatürk’ta Cumhurbaşkanı yarın birisi. Erdoğan’a yarın bir şey olsa, yaşamını yitirse Türkiye’yi o yönetecek. Kim? Bu Atatürk’ta hiç seçime girmemiş. Millet oy kullanmamış. Bir memur ikinci adam Türkiye’de.
Demokratik bir ülkede, bir hukuk devletinde seçimin olması gereken bir ülkede ikinci adam. Bin yıllık geleneklerimizi yok etti bunlar. Bunları yeniden tesis edeceğiz, yeniden kuracağız. İşte ben de onu sormaya çalışmışım aslında. Fezarımda bir bürütüsü vardı bildiğiniz gibi. Arkadan bıçaklanma durumu söz konusu… Her Fezarım bir bürütüsü vardı zaten. Vardır yani o yüzden diyorum. Evet herkesin bir ikinci adamı vardır, evet Türk geleneğidir, böyledir söylediğiniz gibi ama şu anda siz güvenebilecek misiniz işte? Sizin ikinci adamınız kim, üçüncü adamınız kim? Yani siz hukuku emanet ettiğiniz adama sonradan gelip de ya tüh yanıldım…
Kurallara teslim edilir kişilere değil, kurallara. Önce kuralları koyacak. Peki sizin ikinci adamınız kim? Önce kuralları koyacaksınız. Tamam, onu anladım. Ama peki şu anda mesela siz başa gelseniz sizin ikinci adamınız kim olacak? O ikinci adamlar başa gelince çıkar ortaya zaten. Öyle mi? Anladım. Tabii böyle bir güç varken de ikinci adamlara güvenmek daha zor oluyor belki de. Hayır yani önce ortak aklı öne çıkartmamız lazım. Önce ortak akıl. Kişiler sonraki işte. Önce kurallar, önce hukuk devleti, önce bağımsız yargı. Kişiler sonraki iş.
Yani ısrarla söylüyorum ve ısrarla söylemeye devam edeceğim. İki şeyi ısrarla söyleyeceğim. Bir, hukuk, bağımsız yargı. En öncelikli iş. İki, depremi asla unutmayalım. Asla. Ya şu Kanal İstanbul’u falan bırakalım. Bırakalım bu işleri de. Şu İstanbul’u depreme hazırlayalım. Depreme hazırlayalım. İşimiz gücümüz bolsun. Bu iki konuyu ısrarla hiç sıkılmadan bunu söyleyeceğim. Peki Amerika Birleşik Devletleri gözümüze sokar gibi PKK’ya, YPG’ye baya ortak oluyor yani. HDP kapatma konusu da gündemde.
Siz iktidar olursanız Amerika Birleşik Devletleri ve diğer terör örgütü destekçilerine karşı nasıl bir hareket tarzı uygulamayı kıyamlıyorsunuz? Nasıl bir stratejiniz var? Bugün görüşecekti. Evet. Açıklamaları bilmiyorum. Kaygılarım var mesela bu görüşmede. Çok ciddi kaygılarım var. Nelerdir onlar? Bir, Afganistan ve Ukrayna’da Amerika’nın jandarması olacak mıyız? İki, S-400’lerin anahtarını Amerikalılar’a teslim ettik mi? Üç, İncil’e koyduk mu bunları? Dört, Filistin-İsrail arasındaki ara buluculuktan çekilip bunu Sisi’ye bıraktık mı?
Beş, Mavi Vatan’dan çekildik mi? Ege’den, Doğu Akdeniz’den, Mavi Vatan’dan vaz mı geçtik? Bunlardaki tavizlerimize göre Halk Bank ve mal varlığı davalarının seyrinin ne olacağını tahmin ediyorum. Şantaj mı yapılıyor yani? Tabii ki canım. Tabii yani. Türkiye en güçsüz günlerini yaşıyor şu anda. Bu iktidar güçsüz. Başka bir iktidar geldiğinde güçlü olur. Hiçbir sıkıntı olmaz. Yani en güçsüz günlerinde Mavi Vatan vazgeçilemez. Bundan vazgeçemeyiz.
Bu çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği yoksa Türkiye karaya sıkışmış, Antalya Körpezi’nden dışarı çıkamayan bir kara devleti olur. Bundan vazgeçemeyiz. Onun için takip ediyoruz. Bu konuyu çok yakından takip ediyoruz. Bakalım önümüzdeki günlerde de gelişmeler hep birlikte göreceğiz. Ama yapılan bir şantaj varsa da bunun sonucu aslında bellidir. Ön görüyorsunuz. Yani işte onun için söylüyorum önceden zaten. Peki liderlerin genelde yakın durdukları, mesela kimisi Amerika Birleşikaladıkları’na yakın durmayı tercih ediyor. Kimisi Rusya’ya yakın durmayı tercih ediyor. Kimisi Çin’e yakın durmayı tercih ediyor.
Bunları Ali’yle söyleyenler de var. Siz kime yakın duracaksınız? Bizim iki ayağımız da Ankara’da. Kalbimiz, beynimiz, yüreğimiz, gönlümüz. İzin verirler mi buna? Ne demek izin verirler? Mustafa Kemal Paşa nasıl yaptıysa biz de öyle yapacağız. Yani örneği var. Örneği var evet. Örneği var ama zaman… Hayır hayır. O zaman da öyleydi. İskendi ülkemizde bile. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’e savunurken buluyoruz bazen. Tarihi anlatmaya çalışırken buluyoruz. O zaman da Mustafa Kemal Paşa’ya tatli vaciptir dediler. Merak etme. O zaman da asker kaçakları vardı. Hiç tarih değişmez. 10 milyon insan bütün Türkiye Kurtuluş Savaşı’na gitti. Hep tek yürektik. Öyle bir şey yok yani zannetme öyle bir şey. Askerde savaşan kadar asker kaçağı da vardı. Tabii tabii biliyorum. Hainler vardı. Bu hep vardı. Bu topraklar mümbittir. Hain kontenjanı hep vardır. Sosyal mecralar sayesinde artık bu hain olarak nitelendirdiğimiz insanlar örgütlenebiliyor. İşte o yüzden diyorum. Hiç önemli değil. Hiç önemli değil. Biz iki ayağımız da Ankara’da olacak. Biz ne Amerika Bülükşehir’de, ne Rusya’da, ne… Biz ne Warsaw, ne Pekin, ne Moskova, ne Brussels, ne Washington, ne Tahra.
Bizim iki ayağımız da Ankara’da olacak. Biz Kuva-i Milliye çizgisinde Atatürkçü, Yurtsever, Cumhuriyetçi, Demokrat bir partiyiz biz. Anladım. Özelleştirilmeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Özelleştirecek bir şey kalmadı zaten. Yani hepsini hallettiler. Tekel, Petkim, Tüpraş… Basın özgürlüğü tutuklu gazeteciler hakkında mesela nasıl bir plan, nasıl bir yol izleyeceksiniz? Türkiye Basın Özgürlüğü liginde aşağı aşağı gidiyor. Artık televizyonlarda genel başkanlar tartışmıyor. Grup başkan vekilleri tartışırduğu başta. Onlar da gitti. Şimdi milletvekilleri de çıkmıyor.
Yandaş iki gazeteci, karşısına bir muhalif milletvekili çıkarsa çıkıyor. Türkiye geleneklerini yıktı. Ben mesela yeniden bir çağrıda bulunuyorum. Siyasi parti genel başkanları tartışmaya çıkalım televizyonlara birlikte. Ben hazırım. Ben hazırım. Saraylı gelmezse gelmez. Diğerleri çıkalım. Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Akşener. Beraber çıkalım televizyonlara. Kim nasıl güzel yapacak anlatalım. Ben hazırım buna. Medya diz çöktü Türkiye’de. Yani artık bu ülkeyi yönetenler televizyonlarının alt yazılarını onlar yazıyorlarsa medya çok kötü bir sınav veriyor. Biz de yeni medyayız.
Yani biz bu çağrınızı da buradan yineleyelim. Bence burada böyle bir program da yapabiliriz. Çünkü bugüne kadar herkes davetimize icabet etti sağ olsunlar. Bence sizin davetinizi de geri çevirmeyeceklerdir. Çünkü aslında zaten sizin… Ben hazırım. Siz muhalefete diyorsunuz ki muhalefet liderleriyle tamam saraydan belki gelmezler diyorsunuz. Belkisi yok. Kesin gelmezler ama yani çünkü gelmiyorlar. O biliyorsun büyük adam. HSYK idi adı biliyorsun değil mi? Evet. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu. Şimdiki adı HSK. Yüksek var diyor. Onu çıkardılar. Ondan yüksek kimse olamaz onun için. Siz daha önce televizyondan böyle bir çağrıda bulundunuz mu? Gelin beraber program yapalım dediniz mi? Buraya da gelirim. Sorun değil. Bence biz bu yayını gerçekleştirebiliriz. Ki bunu neden böyle söylüyorum biliyor musunuz? Ne bir reyting kaygımız var bizim ne de başka bir şey. Bunu şu yüzden söylüyorum. Çünkü muhalefet partisli liderleri zaten bu çağrıyı aslında Sayın Cumhurbaşkanımıza yaptılar. Dediler ki hadi canlı yayın. Hodri Meydan dediler. Şimdi siz o Hodri Meydan diyenlere Hodri Meydan diyorsunuz. Hepsini Hodri Meydan. Canlı yayın yapalım diyorsunuz. Hep beraber. Alayına isyan. Öyle mi? Tamam süper. O zaman bu çağrınız da buradan biz tekrarlamış olalım. Lütfen eğer davetimize icabet ederseniz. Babala TV olur. Başka bir YouTube kanal olur. Ya da başka bir televizyon kanal olur. Ne olursa olsun biz halk olarak bunu görmeyi izlemeyi isteriz. Burada umarım sizin de insanların kafasındaki soyruş şahitlerini gidermişsinizdir bu konuşmalar esnasında. Umarım sizler de tatmin olmuşsunuzdur sorulardan. Çünkü yine sizin gönderdiğiniz soruları sorduk. Yorum katmamaya çalışıyorum. Kişiselleştirmemeye çalışıyorum konuyu. Çünkü burada bir bant görevi görüyorum aslında. Sizin söylediğiniz benden oraya gidiyor. Onların sordukları benden size geliyor.
Bir aracı olmaktı niyetim. Çok teşekkür ederim kırmayıp geldiğiniz için bunca yoğunluğunuz arasında. Ve Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce konuğumuzdu. Kendisine çok teşekkür ederiz. Son bir kez peki buradan gençlere. Ben sizi baş başa bırakayım. Kameraya doğru siz. İstediğiniz gibi ne söylemek istersiniz? 2018’de nanoteknoloji demiştim. Kuantum demiştim. Uzay madenciliği demiştim. Geleceğimizi geri alacağız demiştim. Aynı sözleri yeniliyorum. Çünkü siyasetçilerle devlet adamlar arasındaki fark şudur. Siyasetçiler gelecek seçimleri, devlet adamları gelecek nesilleri düşünür. Onun için okumaya, araştırmaya, dediğim gibi kuantum demeye, bilim demeye, gelecek demeye, nanoteknoloji demeye, dijitalleşme demeye devam edeceğiz. Sizleri seviyorum ve sizlere çok güveniyorum. Çok iyi işler yapacağız sizle birlikte. Hepinizin gözlerinizden öpüyorum.
Altyazı M.K.
Haberin başlığı bu değil. Haberi yapanları da yanlış anlamayın lütfen. Onlar da doğal olarak programın iptal olması ve ilgili bir haber yapmışlar. Hiç Babala Tv’ye çıkmayacak gibi algılamışlar. O haberi Muharrem İnce, Babala Tv’ye çıktı, hani çıkmazdı deyip o haberi yapan insanlara lütfen söz söylemeyin. Yani evet söylemen biraz sert ama söyledikleri konuda yanlış olan şey de Muharrem Bey’in bir gazeteciden korktuğu, çıkmadığı idi. O başlık öyle değil. Sadece ertelendi program. İlerleyen sürede tekrar zaten yansıma programına da Muharrem Bey konuk olacaktır.
konuk olacaktır. Dediğim gibi haberi yapan arkadaşlarımızla da bir sıkıntımız yok. Bir yanlış anlaşılma olmuş. Lütfen o haberi yapan arkadaşlarımıza da çok fazla yüklenmeyelim. Çünkü yükleniyorsunuz, görüyorum Twitter’da. Hani çıkmayacaktı Babala TV’ye falan yazıyorsunuz. Konu Babala TV’ye çıkmaması değildi o haberde.
Kimsenin kimseye bir kırgınlığı, bir küskünlüğü yok. Hoşçakalın.
İlk Yorumu Siz Yapın