"Enter"a basıp içeriğe geçin

Mevzular 49 – Baaazı Şeyler ve 30 Ağustos

Mevzular 49 – Baaazı Şeyler ve 30 Ağustos

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=838hpGTwzJE.

Mevzular. Bildiğiniz gibi geçen gün Pinch Tazer’ı yayınladık. Yayınladığımız videoda Türkiye’ye göç eden ve nedense gideceklerine hiç inanmadığımız her an karşımıza çıkan mültecilere değindik. Mültecilere değinirken de doğal olarak doğru doneleri toplamak için YouTube’da ve Twitter’da bulunan videoları izledik. İzlediğimiz videolardan biri şuydu. Bu videoda gördüğünüz hareketlerin canlandırmasıydı. O teaser’ın içindeki arkadaşlarımızın sergilediği oyunculuklar ve canlandırdığı tipler. İlk gün 600 binin üzerinde izlenen videoda hiç kötü eleştiri yoktu. Kötü eleştiri yapmayanlar içerisinde dini bütün insanlar da vardı. Zannediyorum ülkenin genelini bir hesaplamayla ortaya dökersek, evet bu ülkenin %98’i Müslüman. Peki 600 bin kişinin %98’i kaç kişi yapar? 588 bin kişi.
588 bin kişinin bir tek kötü tepki göstermediği video, yayınlandıktan bir gün sonra habersizelerine düşüyor. Konuyu başlatanların troller olduğunu zaten biliyoruz. Fakat biz konuyu trollere bağlamayacağız. Karşımızdakilerin Atatürk düşmanı olduğunu biliyoruz. Kendileri de inkar etmiyor. Atatürk düşmanı olmak karşı tarafın kabahatini yükseltmek için kullandığımız bir tabir de hiçbir zaman olmadı. Beni destekleyen o kalabalıktan bazıları benim Anıtkabir’de çekilmiş fotoğraflarımı koyuyor,
benim Atatürk’le ilgili yaptığım programlardan kesitler paylaşıyor. Biz bunu da yapmayacağız. Çünkü Atatürk karşılık gibi gösterilebilecek bir kişi değil bizim için. Biz zaten buranın Türkiye Cumhuriyeti olduğunu, Cumhuriyet olduğunu ve layık bir ülke olduğunu anlatarak Atatürk’ten faydalandık. Yediğimiz linç sonrası neden onu öne sürelim ki? Sizin T’yi aldığınız insanlar Afganistan’da dediler.
Biz de elbette YouTube’a ve diğer sosyal mecralara baktık ve şunları gördük. Özür dile. Neden? Neden ya? Ne için özür diliyorum abi? Sen bizim dinimizin… Abicim biz orada bir haci bir hocayı tasvir etmedik.
Biz elimizdeki imkanlarla memlekete gelen mültecilerin genel fotoğrafının ortalamasını size yansıtmaya çalıştık. Diğer türlü olsaydı birinin elinde upuzun tespih olurdu, birinin elleri böyle olurdu. Anladınız mı? Konu budur. Eğer bir şeyle dalga geçiliyorsa o konu üzerine gidilir. O konunun en önemli objeleri koyulur ortalığa. Benim için Müslümanlık, sakal ve sarıkla maalesef kanıtlanmıyor. Bu konuşmam bize bu iftiraları atanlara değil, o iftiralara belki de gerçekten iyi niyetli olup inananlara ve tabi de olarak bütün inananlara. Çünkü biz haddimizi biliriz. Siz canınızı sıkmayın canım kardeşlerim. Aldanmayın. Gündem olma çabasıyla güya benim üzerimden mültecilere kimsenin laf etmemesini sağlayacaklar. Bak çok ciddi söylüyorum. Ya şimdi Oğuzhan Uğur mültecileri böyle ele aldı. Biz bunu yapmayalım gülüdür gülüdür de falan anladın mı? Ya da işte biz bunu yazmayalım, biz bu tweet’i atmayalım falan dedirtmek için yaptılar bunu. Hedef ben miyim Tayfun? Hiç önemli değil. Gurur duyuyorum. Beni böyle bir davanın ortasına oturttukları için gurur duyuyorum. Özellikle bütün sülalemi kılıçtan geçirenler için söylüyorum. Bizde o öyle bir şey değil. Biz kendimize göre yaşıyoruz İslam’ı. Siz kendimize göre yaşıyorsunuz. Bize müdahale edemezsiniz. Tövbe aşağı acaba kaçı sorgu meleklerinin görevine sırtlanmaya çalıştı. Kaçı sorguya çekti oğlum beni biliyor musunuz siz mesajlarda? Ya hayırdır birader? Ben dünyada yaşadığım hayatı, ömrü, bu ömrün hesabını sana mı vereceğim? Sen mi yazacaksın? Sen mi hesaplayacaksın oğlum benim günahlarıma? Burası YouTube ve biz bu yüzden buradayız. Kapıyı açık unutmuşuz herkes geldi. Doğal olarak gözler buraya döndü, buraya yöneldi.
Artık daha dikkatli olmalıydık. Bundan 3 sene önce çektiğimiz o bol küfürlü videoları yayınlayıp şu son dönemde yediğim linje bir de yurtdışındaki arkadaşlar katıldı. İşte neden burada değiller de oraya gittiler onu zaten biliyoruz. Gitmek zorunda kalan kişiler ve Fatih Tezcan. Hadi bulamadı dinine dalga geçtiğimiz bir yer ki yok. Bari ırkçılıkla vuralım herifi dediler ve Fatih Tezcan’la aynı fikre geldiler.
Bizim amacımız pinch programında kimsenin inancına, dini değerlerine, İslam’a hakaret etmek, saygısızlık etmek değil. Mültecin sorunu. Birçok insan durumu romantikleştiriyor. Bunun farkındayız. Bunu her zaman programlarımızda da anlatıyoruz. Ben şahsen Twitter’da da sürekli yazıyorum. Konu romantikleştirilecek bir konu değil. Evet biz Türk milletiyiz. Evet kapımız herkese bütün muhtaçlara sonuna kadar açık. Ama konunun nereye gideceğini de takip ederiz. Salonumuzda ağırlayacağımız misafiri yatak odamızda görmemeliyiz. Bizim isyanımız sam olarak buna. Bizim isyanımız her gün duyduğumuz taciz haberlerine. Çünkü artık her yerdeler. Siz reddetseniz de etmeseniz de. Doğal olarak o tanıtım videosunda da yalnızca mültecileri, Afganistan’daki olayları yani genel bir sıkıntıyı dile getirdik. Burada birinin sakalı var diye İslam’ı hakaret etmiş olmuyoruz. Peki bu kadar izlenilmiş, bu kadar beğenilmiş bir videonun yayınlandıktan 1.5-2 gün sonra linç yemesi ve bu linç’i başlatan taraflar gerçekten çok dikkat çekici. Videoyu yayınlamadan önce elbette düşündüm. Acaba bir tepki gelir mi? İnsanlar tabi ki mültecilere dediğim romantiklikte bakan insanlar, hep elinde karanfil olan insanlar, bundan 10 sene sonrasını düşünmeyen insanlar, aslında düşünen ama konuyu bambaşka bir yerden yumuşatan insanlar elbette tepki gösterebilir dedim. Ama hiç *** de değildi. Çünkü o insanların verdikleri tepkiler genelde bugün halen şu anda da yaşadığımız vahşetin üzerine örtü o karanfillerle.
Kanın üzerine örtü. Doğal olarak ciddiye alacağın bir kesim değil o kesim. Ama golü hiç beklemediğim yerden yedim. AK Parti Gençlik Kolları Teşkilatları’ndan arkadaşlar işte basın bir şeyi, işte şu su, bu su, önce bir bütün AK Partililerin pat pat pat pat aynı dilden yazılmış gibi tweetlerini gördüm. Dedim ki haa bir dakika burada bir sıkıntı var. Çünkü hepsi benim din düşmanı olduğumu yazıyor. İslamofobik olduğumu falan söylüyorlar. Birisi Fransa’daki karikatür çizmişlerdi. Hz. Muhammed’in karikatürünü çizdiler ve suret durumunu biliyorsunuz İslam dininde. Taradılar, el bombası attılar falan, saldırdılar yani o derginin binasına. Bir yine AK Parti’ye herhangi bir görevdeki bir arkadaş şey demiş. Fransa’daki karikatürle bu teaser aynıdır efendim, aynısı kandaldır diye tweet atmış. Anladın mı? Adamın yaptırmaya çalıştığı şeyin farkında mısın? Ne yapsınlar kurban olduğum, beni böyle kalashnikovlarla ağzıma ağzıma ateş edip öldürsünler mi? Gömleğimden içeri el bombası mı atsınlar, patlayıvereyim? Bu nasıl bir istek, bu nasıl bir arzu? Bu mu yani? Leş. Bir başka müthiş grup benim hiçbir zaman yazmadığım, hiçbir zaman ağzımdan çıkmayan bir cümleyi Oğuzhan Uğur’un açıklamasıdır diye oraya koymuş. Ben işte anamı da bacımı da sunarım burada falan gibi bir şey söylüyorum orada. E hani hak yemek, hani kul hakkı? Mesela benim sakallı, cüppeli, sarıklı falan mı olmam gerekiyor hakkımı yememeniz için?
Bir insanın böyle mi olması gerekir hakkının yememesi için? Bir insanın böyle mi olması gerekir Müslüman olması için? Takım elbiseli Müslümanlar yok mu bu dünyada? Müslüman sarık mı takar? Hepinizin altında arabalar. Madem bu kadar geleneklerinize bağlısınız, eyvallah, deveye binin. Bana Twitter’dan küfrediyorlar. Ölüm tehditlerini saymıyorum bile. Ona sonra geleceğim, en son geleceğim. Ya arkadaşlar, bugün belli ki yalnızca mevzular izleyicisi olmayacak burada. Merak edenler, gündemden beslenenler, kaosu sevenler şu anda bu videoda zaten yerine aldılar. Ne demiş bakalım falan. Onların dışında bir de bana kızgın bir kesim var şu anda. Onlarda sakallı, sarıklı abiler. Ey Oğuzhan, İslam dinine laf ettiğin gibi git İsrail’e de laf et, Amerika’ya da laf et demiş. Bizim senin inancına bir saygısızlığımız yok.
Bizim saygısızlığımız ancak senin bilgisizliğine olur. Karşına çıkan bir fotoğraf ve altında yazılan bir yazıya dayanarak bütün öfkeni üzerimize kusmanın sebebi de o bilgisizlik. Bu mevzular 49. 49. bölüm. Çok öyle uzaklara gitmenize gerek yok. Bir 5-10 bölüm mevzular geri giderseniz zaten orada Amerika’yı ve İsrail’i sürekli konuştuğumuzu görür, izlersiniz.
Birisi demiş ki, ey dış mihraklar tarafından fondalan Oğuzhan Uğur. Yani genelde kullanılan bir haber başlığını ki benim gibilere hiçbir zaman yaklaşmayan o fondalar. Keşke yaklaşsalar ya. Sizin ağzınızda, bizim hayatınız, gazetelerde gördüğünüz, ki okuduğunuzu hiç sanmıyorum, internette gördüğünüz, televizyonda duyduğunuz sözlerden ve başlıklardan ibaret olamaz.
Cehennemde yanacaksın. Ünlem, ünlem, ünlem. Vaao. Söylesene bana sen bunları önceden. Böyle bir bilgiye sahipsin. Bunu niye bütün dünya ile paylaşmıyorsun? Mesela sen biliyorsun demek ki kimin cennete gideceğini, kimin cehenneme gideceğini. Ananı bilmem ne yapacağız. Şunu şöyle yapacağız, bunu böyle yapacağız. Müslüman olduğunu düşünen arkadaşların mesajları bunlar. Evladım ben sizden korkmuyorum. Hiçbir zaman da korkmadım. Bunu teazeri izleyerek değil, bir önceki bölümü ya da ondan önceki mevzular bölümlerini izleyerek anlayacaksınız. Benim savunduğum değer sizden korkmadı. Bundan 100 yıl evvel doğal olarak benim sizden korkmadığımı bu konuşmamla değil, önceden yaptığım işlere bakarak zaten anlarsınız. Biz mezarlıkların yanından geçerken arabanın radyosunu kısan insanlarız. Sebap kazanalım diye değil saygıdan.
Ama bugün İslam’a hakaret ettiğimizi savunup hakaret edenlerin, saldıranların çoğu eski tweetlerine gittiğimizde Mustafa Kemal Atatürk’e ettikleri hakaretle ön plana çıkmışlar. Yani ölü bir insana dil uzatacak, hakaret edecek kadar alçak olanlar bugün bizim gibi hiç kimseye zararı olmayan, elinden geldiğince diğer bütün insanlara yardım etmeye çalışan kişileri suçluyorlar. İslam dinine hakaret etmekle suçluyorlar hem de. Şimdi bu bir tenis maçı değil. Siz de şöyle yaptınız, siz de böyle yap, siz böylesiniz, siz şöylesiniz falan diyecek değilim.
Ben tam olarak bugün gündemde yaşanan bir konuyu o tanıtımla direk getirmeye çalıştım. Mizahi bir dille. Çünkü bildiğiniz gibi izahı olmayan şeylerin mizahı olur. Bugün Instagram’a bir post atıyorum, şöyle fotoğraf koyuyorum falan filan. Senin Allah kitap sen… Ebu Cehil’in torunu. Kiyininde boğul. Yazdım hemen cevap verdim. Dedim boğuldum. Boğuldum. Ya kiyininde boğul ne ya? Ben böyle cami görünce falan terleyen böyle hıh neden cami var burada falan hani böyle bir tasvir var biliyorsun değil mi kafalarında? Abi çok komiksiniz yapmayın ya. Yani biz şehit ve gazi ailelerine bütün gelirlerimizi bağışlamışız. Yüz binlerce lira oraya bağış yapmışız. Neden hepiniz bir araya toplanıp benim için bir lokma döktürmediniz? Neden bir hayır duası yollamadınız? Depremde evini kaybetmiş insanlara yardım ettik. Bugün çocukları okuttuk. Daha binlerce yani bir zekatımızı verdik. Siz bir hayır duası bile etmediniz. Şimdi gelmişsiniz yaptığımız bir tanıtımda hiç alakası olmayan bir başlıkla bize lanet yolluyorsunuz. Eyvallah.
Bazı böyle gençce rengi haberler de var. Sen görürsün sen keseceğim seni falan. Oğlum ne olacak ya? Evladım kes beni. Acımaz ki. Ayrıca oğlan da bilir. Bak bu bir kanıt ve kayıt olsun. Bunun arkasındayım net olarak da söylüyorum. Sizden korkmuyorum. Çünkü sizin 100 yıllık yaşınıza bedel harika, mutlu, aşk dolu, üzüntü dolu, sevinç dolu, alkış dolu, kahır dolu dolu dolu bir hayat yaşadım ben. Sizin gibi boş beleş 100 yıl yaşayacağıma şu yaşımda geberir giderim gözümde arkada kalmasın. O yüzden beni böyle mesajlarla korkutamazsınız. Biz çok büyük acılar çekerek geldik buralara. Elimizde bir bağlama, bir döşek İstanbul’a geldik. Öyle değil. Beni izleyenler bilir, yaşadığımız zulümleri bilir. Gerçekten o zulüm çünkü onlar. Hatta bizi izlemeyenler de biliyor galiba. Adamın biri şey yazmış Twitter’da demiş ki. Bak bunun babasını Fetöjler içer attı ya 6 sene şimdi oradan mağdur edebiyatı yapacak. İbne yazmasaydı yapacaktım. Yapamıyorum da şu anda onu. Mağdur edebiyatı mı lan bu böyle bir şey mi lan? Sen bizim yaşadığımızın ne olduğunu tahallül dahi edemezsin kafanda. Ah benim çocuğum. Beni izleyenler bilir biz saklambaç dahi oynasak kahkahalarımızın arkasına saklanırız. Biz bu olayları bu şekilde gülerek ele almazsak ölürüz biteriz yok oluruz. Son yaptığımız videoların nerelere ne şekilde ulaştığını biliyorum. Twitter’da bazı insanlarla giriştiğim o münakaçaların nerelere vardığını biliyorum. Zira kazanan hep ben oldum. Karşılık veremeyecekleri şekilde oturttum hepsini. O kanı bitlenenlerin o ayağa kalkıp böyle böyle sanki burası Türkiye Cumhuriyeti değilmiş gibi davrananların haddi bildirildi Twitter’da. Ve doğal olarak bana karşılık verilemedi. Hepsi oturup demek ki böyle bekledi. Yayınlanan tizirden yani tanıtımdan sonra resmen hepsi bir araya geldi. Şimdi bana insanlık suçu işlediğimi söylüyorlar. Irkçılık yaptığımı söylüyorlar. O küçücük bir grup. Bence ben insanları bir araya getirdim. Bence bana insan hakları ödülü falan verilmesi gerekiyor. Yoksa bugün Barış Atay’la Fatih Tezcan nasıl aynı tweeti atardı? Siz hayatınızda hiç komedi filmi izlemediniz mi? Siz hiç hayatınızda bir mizah dergisi karıştırmadınız mı? Büyük ihtimalle yapmadınız. Burada ne kadar daraldığımızı anlattık o tanıtım filminde.
Demişler ki efendim peygamber efendimizin üç parmakla pilav yediği bilinir falan. Sen şeytanın görevlisisin falan yazmışlar bana. Şeytanın görevlisi. Daraldım. Ben Türkiye Cumhuriyeti’nde bu görüntüleri görmek istemiyorum. Başka ülkelerin, Amerika’nın problemi olan mültecileri Avrupa’da sığındırmıyorlar da Türkiye’nin içine dolduruyorlar. Bunun bir sebebi olmalı. Bunun sebebi yalnızca insanlık, müthiş insanlarız çok iyiyiz, herkes gelsin dememiz olamaz. Bunu anlamanız lazım. Belli ki bir sebeple buradalar. Belli ki bir sebeple buraya doluşuyorlar. Dememizdeki mülteci sayısı milyonları geçti. Bugün okuduğum haberde şunu diyor. Adam Suriye’ye gidiyor evinde yaşıyor. Sabah geliyor Türkiye’de dükkanını açıyor. Bu insanlar oy verecekler. Bu insanlar vatandaşlık bekliyorlar. Bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olacaklar. 93 yılında doğuda Suriye’nin ve Suriye sınırındaki askerlerin PKK’lılara verdiği desteği bilmeyenler bundan 30 sene sonra biz de vardık diyecekler. Bu ülkeyi biz beraber kurduk diyecekler. Çünkü herkes her şeyi unutacak. Unutmayı bir kenara bırak. Unutmayanlar da elbette azınlık kalacağı için susturulacak. Ben vatanımı, ülkemi çok seviyorum. Doğal olarak ülkem içerisinde karşılaştığım bir sıkıntı olursa bunu programlarımla dile getiriyorum. Çünkü benim mecram burası. Biz 5 senedir milyonlarca insanın evine, kalbine, yüreğine ve zihnine misafir olduk. Herkes şov programı yapabilir. Herkes nabza göre şerbet verebilir. Buna laf edersek tarikatlardan oy alamayız. Buna laf edersek bu etnik kesimden oy alamayız. Şu etnik kesimden oy alırsak şu etnik kesimden oy alamayız. Böyle matematiklerle herkes böyle yılan gibi geziyor televizyonlarda. İşte biz onu da yapamayız.
Çünkü bizim amacımız bu program 5 milyon izleniyorken 10 milyon izlendesi değil. Hiçbir zaman da olmadı. Tık uğruna yaptığın şey değdi mi demiş. Tık uğruna mı? Tık uğruna yapılabilecek milyonlarca şey var sevgili dostum. Ve bu onlardan biri değil. Bu bir tepkidir. Bu bir protestodur. Tarikat liderleri çıkıp parmak sallıyorlar. Bu kadar fanatiklerinin olduğunu bile bile yapıyorlar bunu. Yani ben şimdi parmakla gösterildim. Şimdi ben buradan evime giderken birisi böyle çat diye bana takabilir. Birisi arabamı yakabilir ben içindeyken.
Aynı etkiyi gösteririm. Bak lütfen. Ne oldu? Yani mesela ne oldu? Youtuber’ın birini öldürdüler. Tamam. Ne olacak yani mesela? Ben ölünce bunların tamamı cennete mi gidecek? Çok merak ediyorum gerçekten. İnşallah gidersiniz ve beni orada görüp şoka girersiniz. Düşünsene çok üzülmezler mi? Allah’ım şükürler olsun nihayet geldik falan. Ben orada masamla böyle. Üzülürler. Bu arada cennet cehennem şu anda boş diyorsunuz. Önce bir kabir azabı süreci çekeceğiz. Sonra mahşer olacak falan filan. Bilgim de var yani merak etmeyin. Yani her şeyi planlamış olabilir miyiz ya? Bunu da mesela yıllardır bizi izleyenler eminim keyifle gülerek karşılamıştır. Çünkü adam üç parmağıyla yiyor pilavı. Hıh falan yapmışlar. Bizim programlarımız mesela pazartesi yayınlayacağız deriz. Çarşambaya anca yetiştiririz. Bizim öyle ufak matematik yapabilecek bir vaktimiz yok bu mecra da. Biz öyle insanlar değiliz. Yahu ben bir prensiplerinden iki sır. Bu yüzden televizyonu kabul etmedim ya. Bunu hesapladı. Lütfen ya. Her neyse. Hakkımda bir soruşturma açıldı. Soruşturmayı açan beyefendiyle de görüştüm. Twitter’da dedim ki keşke bana konuk olsalar. İzleyen Tayf’e gördünüz mü yan yana? Hemen icabet etti sağ olsun. Ben de telefonumu gönderdim. Kendisi aradı beni. Konuştuk. Yakında beraber karşılıklı bir yayın yapacağız. Yani bir de nasıl gözüküyorsak dışarıdan ki bizi hiç görmeyenler yazıyor bunları biliyorum. Artık kafalarına nasıl bir algı oluştuysa o adam paylaşmış Olsanur’la yayın yapacağız falan diye paylaşmış.
Alttaki yorumlar. Abi dikkat et abi. Seni terse düşünür bu şeytanın uşağı. Abi tuzak gitme falan anladın mı? Tuzak gitme. İnanılmaz. Yazılanlara çok üzüldüm. Yani bizi nasıl gördüklerine baksana. Bizi değil. Onların karşısında duran herkesi belli ki böyle görüyorlar. Yani onlar gibi düşünmeyen insanlar yani sarıp takmayan ve sakallı olmayan insanlar onlar için dışarıdan fondanıyor. Şeytanın uşakları kesinlikle Müslüman değiller ve İslam dinine düşmanlar. Her fırsat bulduklarında İslam dinine küfrediyor bu aşağılıklar yazmış birisi.
Mesela gerçekten bak burada bu kadar insan var. Zorlasan aramızda oruç tutan bile vardır. 30’da 30. Biz Kadirgeces tutarız mesela çocukluğumuzdan beri. Kurtlar kuşlar bile oruç tutar oğlum demişti babam. Su içen kuş gördüğümde babama küsmüştüm. Böyle duygularla hepimizin anneannesi falanı başı kapalı namazında insanlar değil mi? Bize dedi ki her fırsatta İslam dinine laf ediyorlar, küfrediyorlar şeytanın uşakları. Bak şurada bu kadar insan var onlar da sizin gibi tuvalete gidip sıçıyor,
içiyor, çay ihtiyaçları oluyor, içiyor. Ya böyle normal insan bunlar. Yani böyle biz bir tarikat değiliz. Böyle bir araya gelip ne yapsak bugün İslam’a, ne yapsak bugün ya? Gerçekten böyle bir şey tasvir ediyorlar kafalarında farkında mısınız? Sen de diyorsun ki hasıttır ben neymişim? Birisi şey demiş sonra deprem olunca, sonra yangın çıkınca, işte sonra sel alınca ülkeyi ağlamayacaksınız. Hem İslam’a hakaret edeceksiniz hem de o afetler olunca ağlamayacaksınız. Ünlem. Elbette bizi bu videodan dolayı eleştiren çünkü önünü arkasını bilmeye gerek duymayan insanlar da vardır burada. Çünkü onların ciddi aldığı adamların riyakarlığı yüzünden maalesef onlar da şu anda buradalar. Mesela şu an söylediğim yoruma onlar da sinirlenir biliyor musun? Bak gerçekten bana takkeli sarıklı sakallı kaç kişi mesaj attı biliyor musun? Olsan abi yanlış anlaşıldığının farkındayız. Dualarımız seninle böyle böyle böyle diye bana o kadar çok gerçekten bak imam arkadaşım bana mesaj attı. Oğlum ne diyor lan bunlar diye. Bu da şey gibi oldu. Benim annem de Müslümandı. Hani her linç ye bunu diyor ya. Abdullah hocalarını yakaladıklarındaki görüntü. Gözünü açıyorlar. Benim annem de Türk diyor. Ya bu en kolay kaçış noktası galiba. Benim koğuş arkadaşım imamdı falan gibi bir şey oldu. Öyle değil onu anlatmaya çalışmıyorum. Çok komik bir ülkeyiz biz. Çok trajik komik bir ülkeyiz biz maalesef. Verdiğimiz tepkiler sırf vermek için verdiğimiz tepkiler. Saçma sapan değerlendirilmiş olaylar var anlamlarını kaybeden bu ülkede. Bu olaylar normal olaylar da değil çok ağır olaylar. Ben tanıtımda oynayan çocukları merak ediyorum. O çocuklar şu an ne yapıyordur acaba. Oğlum ne olursa ne olur. Çok izlenecek diye ben tanıtım dediler bana. Tanıtım dediler bana. Allah’ım ya falan. Akılları çıkıyordur çocuklarım. Bu arada bütün sorumluluk bana ait. Yaptığım açıklamadan ve dinle ilgili kesinlikle bir art niyetimiz olmadığından hala şüpheleniyorsanız bunu söyleme gereği de duyuyorum.
Yani şüphelenen varsa şunu bilsin bana ait efendim. Fikir de bana ait. Her şey bana ait. Bu da ki arkadaşların konuyla hiçbir ilgisi yok. Ne? Sen tatil edin. Ne artist yapıyorsun? Kara Murat oldu bir anda. Ben de abi. Ben de olur mu öyle şey. Ben de şeytanın yolcusuyum. Delirdim ya. Şeyi kullanmışlar mesela diyorlar ki Amerikalılar, İngilizler hep İslam’ı aşağılayan şeyler yapıyorlar.
Ama düşmanı dışarıda aramayalım. İşte ikimizdeler falan. Ya abi çok komiksiniz birader. Gerçekten çok komiksiniz. Yani kimsenin sakalına sarığına laf ettiğimiz yok. O bir canlandırma idi. Onu zaten anlamışlardır. Ayrıca şöyle söyleyeyim. Sizin dininizle değil, İslam diniyle değil ben fikrinizle savaşıyorum. Geçmişte de savaştım. Yarın da savaşmaya devam edeceğim. Yani benim İslam diniyle bir sıkıntım yok. Benim sıkıntım sizin fikirlerinizle.
Bundan evvel çektiğimiz 49 bölüm boyunca saatlerce ve onlarca üzerinize alınabileceğiniz cümle, zaman ve başlıklar. Onlara bakıp sinirlenmenizi, bu videoya sinirlenmenizi tercih ederim. Sizinle mücadelemede paradüler çekerek değil, konuşmaya devam ederek, yazarak devam edeceğim. Her neyse destek veren arkadaşlarımız çok. Burada bu masada bunu söyleyeceğimi gerçekten düşünmezdim. Ekşi sözlüğe sonsuz teşekkür ediyorum.
Yiğidin hası zor günde belli olurmuş. Konunun farkındalar. Konunun ben olmadığının farkındalar çünkü. Ekşi sözlüğe böyle bir durumda yanımda oldukları için çok teşekkür ediyorum. Hiç Yıldızımız’ın barışmadığı birçok grup, birçok insan bugün destek verdiler. Çok teşekkür ederim. Tabii destek verirken de bunu belirttiler. Yani o sanırım Allah’ı hiç sevmem, bak hiç sevmem ama burada bir yanlış yok demişler. Alınmıyorum. Bugün cümlenin başına alınmıyorum. Devamıdır benim için önemli olan çünkü konu ben değilim. Delikanlı gibi çıkıp yazmışlar. Hepsine teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim. Bugüne kadar zıtlaştığımız, biz alfayız onlar da alfa. Boynuzlarımızla koçbaşı gibi çarpıştığımız adamlar bize destek verdi. Kadınlar bize destek verdi. Çok teşekkür ederim. Çünkü bu mesele kişisel bir mesele değil. Gelen mesajlardan %90’ı yakındır zamanımızın gelmesi. Siz o zaman göreceksiniz demiştim. Efendim bunlar neyin zamanından bahsediyorlar? Ne oldu? Hilafet mi geliyor tekrar? Bu amaçta olduklarını zaten biliyorum. Bunu hepimiz biliyoruz. İşte beni normalde desteklemeyip, izlemeyip beni savunanlar bu konunun farkında olduğu için beni savundular. Çünkü burada başrol ben değilim arkadaşlar. Bu mesele benim için kişisel bir mesele değil. Bu mesele bu toplumda Atatürk Cumhuriyeti’nde Atatürk ilkelerine aykırı insanların artık kendi isteklerini öyle ya da böyle bize kabul ettirtmeye çalıştıkları bir dönemin simgesi.
Bu konuya susanlar, Oğuzhan Uğur izlemiyoruz biz susalım diyorlarsa gerçekten kendilerine, bize değil kendilerine ayıp ediyorlar. Konu bu kadar. Yani İslam’a bir düşmanlığımız yok. Sünnetlerinize, geleneklerinize bir düşmanlığımız yok. Biz bir tarikat değiliz. Biz böyle kendi çapında bir grup insanız.
Hakkımızı yiyorsunuz. Sizin en korktuğunuz şey olduğunu düşünüyorum. O yüzden Allah affetsin. Bu bir açıklama değildi. Bu bir özür asla değildi ve bu birilerinin muhatap aldığıma anlamına gelmez. Muhatap aldığım insanlar, muhatap alınan insanların kafalarını karıştırmış olabileceği insanlar. Yani adam evindedir, bizi sever, izler. Onun saygı duyduğu bir adam, bir tarikattan biri bir şey der, bizimle ilgili. O da onu ciddiye alır. Dinlemez, belki gerek duymaz mesai gibi gelir. Bu açıklama onaraydı. Eğer açıklama olarak göreceksiniz. Zira bu bir açıklama değil. Bize destek verenlere tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Sayıları hiç az değil. 100 binlerce insan bizim açıklamalarımızı beğendi. Destek mesajları attılar. O kadar gururlu mesajlar aldım ki, o kadar duygulu mesajlar aldım ki. Daha neler neler var. Onların hepsini size pinç bölümünün sonunda böyle tek tek okuyacağım. Çünkü benim için çok değerliler. Kendimi hiç yalnız hissettiririm çünkü. O 100 binler beni yalnız hissettirmedi. Bir de o gelen ekstra özen gösterip bana mesaj atan o binlerce insan benim için gerçekten çok değerli. Zaten hep değerlilerdi ama insan bu günlerde anlıyor gerçekten desteğin, değerin ne demek olduğunu. En azından daha iyi anlıyor. Show Haber de bu arada Oğuzhanur’dan skandal klip kj’siyle paylaştı yaşadığımız olayı. Yani aslında Show Haber tarikat destekçisi bir haber ekibine sahip değil. Sevgili Dilara gönder sağ olsun hemen haberlerden sonra. Çünkü kendi sunuyor haberleri. Bir de ilk günüydü Kadıncağız’ın. Beni aradı hemen sağ olsun. İncelik gösterdi ve dedi ki biz bu haberi yaptığımız için pişmanız. Genel yayın yönetmenimiz de aynı şekilde düşünüyor. Özür diliyoruz dedi. Ben de estağfurullah dedim doğal olarak. Hani olabilir. Haber merkezlerinden ne kadar karmaşık ve kalabalık olduğunu bilirim. Her haber okunur. Gündeme dair çok önemli haberler okunur ama bu detay haberdir. Bir youtuber bir şey yapmış çünkü. Öyle düşün. Genelde her sene bir youtuber bir şey yapar. Bu gündem haberi değildir. Son dakika Oğuzhanur ne yaptı falan olmadığı için de dikkatinden kaçmış. Olabilir elbette olabilir.
Kendisini çok iyi anlıyorum. Teste için çok teşekkür ediyorum. Show Haber’e herhangi bir kızgınlığım ve küskünlüğüm yok. Çünkü en ilginç bulduğum haberleri de Show Haber yapıyor yıllardır. Üçüncü sayfa haberlerini gündeme taşıyıp siyaset, politika ya da efendim işte armut mu yersiniz, domates mi haberlerinin önüne geçiyorlar reytingde. O yüzden onlara bir kızgınlığım ve küskünlüğüm yok. Çünkü benim de takipçilerimin çoğu Show Haber’i artık izlemeyeceğiz. Show Haber böyle. Show Haber zaten şöyle falan filan yazdılar bana. Onlara da sesleneyim. Bu tam olarak Show Haber’in Show Haber olmasını sağlayan ekibin suçu değildi.
Orada bir maalesef arkadaşımızın o şekilde haberi hazırlamasıyla araştırmadan bakan bir arkadaşımızın o şekilde araya sokuşturduğu bir haber olarak maalesef ekranlara yansmış. Ama desteklerini verdikleri için sonrasında yaşanan ovaydan dolayı duydukları üzüntüyü dile getirdikleri için Show Haber yönetimine de çok teşekkür ediyorum. Bazı insanlar da beni hiç sevmez. Bilirsiniz. Öyledir de sevmek zorunda da değillerdir. Zaten herkesin sevebileceği bir insan olma demiştir bana da büyüklerim. Bunu hep söylerim.
Görüşümüz ayrıdır. İdeolojik fikrimiz de ayrıdır. Düşman değilizdir. Ama bazı konularda bazı fikirlerde ayrıyızdır o insanlardan. Onlar da paylaşmışlar bana destek mesajlarına. İnan o kadar seviyorum ki sizleri bana destek olanları da o kadar seviyorum ki gelip de şu isimler bu isimler bana destek verdi demiyorum. Ki gerçekten hepinizin bildiği tanıdığı çok sevdiği isimler sağ olsunlar çok samimi şekilde destek oldular bana. Ben bu bölümü mesela kimseye çağırmayacağım. Konuksuz yapacağım ilk bölüme. Konuklarım hazırdı. Hepsi okey dedi.
Büyük ihtimalle şu anda çünkü videoyu elinde kılıçla izleyen falan var. Anladın mı? Gazını alamayıp o insanlara sarmasınlar diye şimdi isim vermiyorum ama. Konuklarım asla geri adım atmadılar. Hadi çekelim artık dediler bu hafta gelelim dediler. Hepsine çok teşekkür ediyorum. Yanımda oldukları için verdikleri desteğin muazzamlı için çok teşekkür ediyorum. Sakın bakın programına konuk gitmiyor falan demeyin. Ben hiç kimsenin sosyal medyada benim bir haftadır beş gündür yaşadığım iğrençliği yaşamasını istemem. Bu sebeple ilk bölüm pinç’i konuksuz yapacağız ki bak pislik yapmayın benim takipçilerim şu anda o falan yapıyorlar. Yapmayın. Ayıp ediyorsunuz konuklarıma. Eğer neyse mesela ama Fırat Sobutay, Sezgi Sobutay bak çocuklarını alıp gelmişler buraya ya. Bu nasıl bir destek ya Fırat Sobutay. Çok teşekkür ederim canım kardeşim benim. Valla. Al hadi bakalım. Fırat Sobutay’ın resmini de buraya koyalım. Eyvallah abi ya. Yani işte böyle arkadaşlar beni ilk defa izleyenler. Hala şaka yapıyor. Bu arkadaşlara sesleniyorum efendim bizim olayımız bu Fırat Sobutay. Hanım gelmese miydik? Şimdi Fırat Sobutay yarın namaz kılarken fotoğraf koymazsa bak beni buraya. Koy beni buraya. Tabii oğlum onu yalnızca siyasetçiler mi yapacak? Tabii normalde böyle bir şeyin karşılığında normal bir youtuberla karşılaşsalardı büyük ihtimalle. Alacakları tepki şu olacaktı. Ya da sosyal medyalarına atacakları ilk fotoğraf böyle caminin önünde böyle bir fotoğraf falan olurdu.
Öyle bir şey olurdu. Ya da kendileri normal fotoğraf çekerlerdi biraz da akıllı biriyle yaşasalardı bu sorunu. Kendi fotoğraflarını çekerken arkada katlanmış seccade olurdu falan filan. Anladın mı? İşte bak planlanarak yapılan hareketler bunlardır arkadaşlar. Ama gördüğünüz gibi biz patakütle konuşan, çatacutla giden ve kanlı düzen hareket eden kaos içinde kendi düzenine sağlayabilen bir ekibiz. Bizden böyle süblimler mesajlar göremezsiniz. Görmeyi de çalışmayın hiç. Hemen buradan yukarı kaydırma. Olsun Kamil hiç önemli değil.
Bir kere ekipte Kamil diye elemanımız var. Ya bizim İslam düşmanı olmamıza gerçekten imkan var mı ya? Mümkün bu lan böyle bir şey. Her neyse. Cem Küçük diye bir gazeteci efendim haberleri taşımış benim işte ve o son uğur falan. Cem Küçük. Düşünsene yani beni linçleyen birçok insan Cem Küçük’le aynı fikirde. Cem Küçük’le aynı fikirdeler. İnanılmaz. Kendisine de selamlar. Umarım o da yanlışından döner. Yani bizim videomuzda mesaj beklemeyin. Yarın bir gün şimdi Cem Küçük desek ki mesela o bardaklar oraya niye o şekilde koyuldu? Çünkü bu çionistlerin iki bardak kitabından gibi. Anladın mı? Kesin. Yazık buna inanan da çok işte. Ben bu videoyu bu açıklama gibi görecekleri, görmek isteyecekleri. Çünkü başlığı da öyle yazacaklar. O san oradan açıklama geldi falan. Anladın mı? Ne açıklaması efendim? Ne açıklaması? Yani açıklanamaz bir durumun ortasındayız. Bunun açıklaması mı olur? Şu anda aldığım bir tweet. Sahte sarık, takma sakal ve bir yığın ahlaksızlık. 3 nokta. Hz. Nebi’nin kıyafetiyle dalga geçmek tüm inananlara hakarettir. Benim kıyafetimle sarığımla dalga geçme. Özür dile. Oğul san olur demiş. Ben veririm lokum sen anlarsın bokum. Hayat baktığınız çerçevede nasıl gözüküyorsa öyle yorumlar. Hayatınıza öyle devam edersiniz. Baktığınız resmi anlamıyorsanız ne olursun başka bir yere bakınız. Şimdi samimiyetime inanan zaten birçok insan var ve o insanlar şu anda tamam bak adamın amacı şuymuş demişlerdir.
Benim üzerimden birçok insanı yüz binlerce kişiyi korkutacağınızı düşünüyorsunuz. Oysa o yüz binlerce kişi bugün bana destek veren milyonlarca kişi şu sözü eminim onaylayacak altına da imzalarını atacaktır. Bir milleti korkuyla dizginlemek ihtiyaç duyulan tavize en geçerli bahaneleri sağlar. İşte bu yüzden İstiklal Marşımız korkma diye başlar. Mevzular başlıyor. 30 Ağustos 1922 tarihi bizim için ne ifade ediyor acaba?
Her türlü konuda olduğu gibi bu mevzuda da bir türlü birlik gösteremiyoruz. Maalesef okumadan araştırmadan ya da dinlemeden 30 Ağustos Zafer Bayrağı için ahkam kesen de çok. Kimi kutlanacak bir zafer değil hatta zafer bile değil diye Cumhuriyete ve Atatürk’e olan kinlerini kusarken yine tarihten bir haber kimileri de kutlayacağız kutlarız diye bağırıyor. Ah diyoruz vah diyoruz küfrediyoruz veya iki marş çalarak tatmin oluyoruz. Oysa tarihe danışsak ona sorsak ve neler diyor bir dinleyip anlasak her şey çok daha farklı olacak. Vatana ihanet içinde olan ve sesleri bugünkü ortam nedeniyle çok çıkan ancak sayıları aslında fazla olmayan aimazları şimdi bir tarafa bırakalım. Bir iki adım geri çıkalım ve tarihe bakalım. Dünyayı hayranlık ve hayret içinde bırakan Türk milli mücadelesinin askeri anlamda son mucizesidir 30 Ağustos Zaferi. Doğa tepeden başlayıp İzmir’de sona eren bir büyük harekattır 30 Ağustos.
Önce kısa bir geçmiş turu yapalım. Milli mücadelemizin kırılma noktası olan Sakarya Zaferi’nden sonra Batı biraz panik olmuş ve hadi gelin ateş kes yapalım barış antlaşması imzalayalım tezgahını ortaya atmıştır. Başta İstanbul yani Saray ve Osmanlı hükümeti olmak üzere ileriyi göremeyen ve bulundukları ortamı aynen sürdürmek peşinde olan kesimler hemen ellerine tuz alıp tabiri caizse kendilerine uzatılan hıyara doğru koşmaya çalışmışlardır. Oysa durum Türk milletinin hiç de hayırına değildir. Mustafa Kemal Paşa ve kadrosu da bunun farkındadır. Başta İngiltere olmak üzere Batılı devletler 10 Ağustos 1920 tarihli ve Osmanlı hükümetinin boyun eğerek imzaladığı Sevr Antlaşması’nda ufak tefek değişiklikler yaparak bunu Ankara’daki milli mücadele kahramanlarına yedirme peşine düşmüştür. Avrupa’daki bu kandırma görüşmelerine katılan Fethi Okyar’ın Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgraf aynen şöyledir. Milli mücadele milli amaçlarımızın elde edilmesi ancak askeri harekatla mümkün olabilecektir. Başka incelemeye ve başka yoruma gerek yoktur. Milli mücadele kadrosunda bulunan Fethi Bey’in bu mesajından sonra Mustafa Kemal Paşa’nın kafasında son taarruz fikri tamamen pekişmiştir. Daha önemlisi Mustafa Kemal Paşa Yunanistan’daki gelişmelerden de yakinen haberdardı. Yunanistan’da kralcılarla Venizelosçular birbirleriyle boğuşurlardı. Bu durum Yunan ordusuna da bulaşmış ve ortaya kralcı ve Venizelosçu subaylar çıkmıştı. Disiplin zedelenmişti.
Yani Mustafa Kemal dehası sadece askeri değil, diğer alanlarda da zehir gibi işliyordu. Ama düşmandan çok daha büyük sorunlar vardı. Öncelikle millet yaklaşık 11 yıldır devam eden savaşlardan bezmiş ve bıkmıştı. Özellikle Sakarya Muharebelerinden önce zaten fakirlik içinde yaşayan millet bir de Tekalifi Milliye Kamunu gelince yemeğinden aşından hayatından iyice kısmak zorunda kalmıştı. Şimdi Tekalifi Milliye Kamunu Mustafa Kemal’in çıkarttığı bir kanun hatta geçtiğimiz günlerde de geçtiğimiz yıllarda da tekrar gündem edilmişti.
Bir yansıtılmıştı. Savaş’a destekti Tekalifi Milliye Kamunu. Üç battaniyen varsa ikisini göndereceksin savaşa diyor. Üç çivin varsa ikisini göndereceksin savaşa diyor. Üç atın varsa ikisini göndereceksin savaşa diyor. Gönderdiği savaş da bizim diğerleri ele geçirmeye çalıştığımız bir savaş değil. Memleketi vatanı kurtarmak için verdiğimiz savaş. Yani başlık şu. Mesela vatansa gerisi teferruattır. Halk bu kanuna ve bu çağrıya icabet etti ve biz bu kanunlar bu halkın gösterdiği, sergilediği tutum, destek ve yardımla kazandık bu zaferi.
E tabi halkın elinde hiçbir şeyin kalmaması yine bir takım insanların işine gelmişti. O insanlar yine halkı yine bugün yapılan belirli başlıkla bugün koyulan o büyük ağır başlıklarla kandıracaktı ya da kandırmaya çalışacaktı. Kimdi peki halkın bu yardımını kötüye kullanan? Kimdi peki halka? Ya sen üç tane çivin vardı, ikisini savaşa gönderdin. Halbuki bak İngilizler barış teklif ettiler ya. Siz bunu duydunuz mu? Barış teklif ettiler Mustafa Kemal kabul etmedi barışı. Barışı kabul etmemekle kalmadı bir de bak elinizde üç tane çiv vardı ikisini aldı dediler. Böyle kulisler çevirdiler. Saltanatçılar, sarayın adamları yaptı bunu. İşte bu hilafetçi tayfanın faaliyetleri olumsuz bir ortam yaratıyordu. Dağası, batılların bizi gevşetmek ve mücadele azmimizi kırmak için uydurdukları barış antlaşması yapalım tekliflerinin yarattığı iklimdi. Saray ve İstanbul hükümeti Ankara’nın barış için masaya oturmasını daha açık bir ifadeyle, kuai milliye ruhundan artık vazgeçmesini istiyordu. Çünkü onların çıkarları bunu gerektiriyordu. Vatan ve millet diye bir dertleri yoktu. Elbette bu olumsuz ve gevşek hava Ankara’daki Büyük Millet Meclisi’nin saltanat ve hilafet taraftarları olan üyelerini de etkiliyordu. Ama milli mücadelenin başında dünyanın deha olarak kabul ettiği bir komutan vardı ve Mustafa Kemal Paşa önce millete bu tezgahı anlatabilmek için tüm yurtta heyetler kurdurdu.
Belediye reisleri ve şehirlerin ileri gelenlerinden oluşan ekipleri bütün ilçe ve köylere gönderip millete gerçekleri anlatmalarını sağladı. Bu çalışma kısa sürede meyvesini verdi ve Anadolu’nun her yerinden Ankara’daki Büyük Millet Meclisi’ne yağmur gibi telgraf yağmaya başladı. Millet telgraflarında bu esirlik anlaşmasını imzalamayın diyordu. Bu binlerce telgraftan bir tanesini okuyunca durum daha net anlaşılacaktır.
Eskişehir’in Bozanişköyü’nden gelen telgrafta millet şöyle diyordu. Sevgili İzmir, Edirne ve Bursa’mıza saldıran Hunhar düşmanın mavi paçavrasını istemeyiz. Misak-ı milli haricinde yapılan herhangi bir sulhu istemeyiz. Bu uğurda albayrağın gölgesinde öleceğiz. Yaşasın Misak-ı milli, yaşasın hakkı uğurunda fedayı can cana minnet bilen yüce Türk milleti. Daha nidesinler. Helal olsun.
Sonrasında ordunun moralini düzeltmek için subay ve assubayların ücretlerinde ciddi artışlar sağlayan 7 adet kanunu meclisten geçmesi sağlandı. Orduda geliştirmeler yapılmaya çalıştı. Bir taraftan silahlarımızı düzene sokmaya çalıştılar. O zamana kadar ordumuzda değişik çapta mervi atabilen tüfekler vardı. Ama Sovyet Rusya yardımlarıyla Kuai milliyetcilerimiz tarafından İstanbul’daki cephaleliklerden temin edilip İnebolu yoluyla Anadolu’ya gönderilen silahlar tasnif edilerek hem silah sayımız hem de ateş gücümüz arttırıldı.
Dünya harp sanatını anlatan kitapların tamamında taarruz edecek bir ordunun asker sayısı bakımından düşmandan daha fazla olması gereklidir diye bir prensip yazar. Oysa milli mücadelenin büyük taarruz öncesi muharebelerinde ordumuzun mevcudu hiçbir zaman 100 bin olamamıştı. Ama düşmanın yani Yunan ordusunun mevcudu 200 bin kişiden fazlaydı. İşte bu alınan önlemler ve çabalarla bizim de mevcudumuz 186 bine çıkarıldı. Mustafa Kemal ve arkadaşları taarruz hazırlıklarını sır gibi sakladılar. Temmuz ayı sonunda Akşehir’de bir futbol maçını izlemek bahanesiyle başkomutan ve diğer komutanlar toplanıp taarruz planına son şeklini verdiler. 13 Ağustos’tan itibaren bütün birlikler gündüz gizlenip gece hareket ederek düşmanın keşif unsurlarının ve tayyarelerinin ruhu bile duymadan mevzilerini aldılar. Dünya harp tarihinde bu durum Türk ordusunun mucizevi manevraları olarak belirtilmektedir. Mustafa Kemal Paşa 17 Ağustos günü kimseye haber vermeden gizlice Ankara’dan ayrılıp Konya’ya gitti ve oradan Akşehir’e geçti. Ankara’da ise 21 Ağustos’ta Çankaya Köşkü’nde bir çay partisi verileceğini ajanslara ve gazetelere duyurdu. O dönem Ankara ajan doluydu. Saltanat ve hilafetçiler de vardı. Onlara hissettirilmemesi başarının en önemli sebeplerinden biri oldu. Nihayet 26 Ağustos saat 4.30’da Koca Tepe’de bulunan başkomutanın emriyle büyük taarruz başladı. Müthiş bir şaşkınlık yaşayan düşman 27 Ağustos’tan itibaren dağılmaya ve kaçmaya başladı.
Ve Dünya Harp Tarihi kitaplarında Türk askeri mucizesi olarak başlıklandırılmış bir başka olay daha gerçekleşti. Türk ordusu yaklaşık 15 gün içinde 450 km yolu düşmandan temizleyerek aştı. İşte böyle. Bütün bu olanları bilen, anlayan ve analiz eden bir millet evladının 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlamaması başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere milli mücadele şehitlerine rahmet okumaması ve onları millette anmaması mümkün değildir.
Gerisi hikayedir. Bir gün ekümenik olmaya çalışanlar büyük Kürdistan kurulmalı, Ermeni soykırımı vardır diyenlerle hilafet gelsin, cumhuriyet kurumları ortadan kalksın, Atatürk decaldir, kuai milliye, palavradır ve kafirdir diyenlerin hepsinin ortak yanı 30 Ağustos 1922 tarihli Türk Zaferinden nefret etmeleridir. Yüz yıl önce bunların ataları dedeleri de 30 Ağustos büyük zaferinden nefret etmişlerdi. Sakarya Meydan Savaşı’ndan sonra İngiltere ve Fransa’nın Sevr Antlaşmasını ufak tefek değişiklikler yaparak Türk milli kurtuluş mücadelesini yarım bırakmak amacıyla hadi barış yapalım, havucunu ortaya uzatması işte bu bahsettiğim batan ve cumhuriyet düşmanlarının çok işine gelmişti. Çünkü Sevr kabul edilseydi, İzmir ve batı bölgesi tamamen Yunanistan toprağı olacaktı. Saltanat ve hilafet bu anlaşmadan sonra piyon olarak kalsa da devam edecekti ve Türk milleti Anadolu’nun orta ve kuzeyine hapsedilecekti.
Bu barış teklifi kabul edilseydi ne düşman yurdumuzdan kovulabilecek, ne Lozan Antlaşması yapılabilecek, ne de bağımsız ve onurlu Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulabilecekti. Onlar bir avuçtular ama boş deneki gibi seslerini çok çıkardılar. Onlar büyük din alimleri Elmalılığı Hamdiyezır, Ankara Müftüsü, Rıfat Börekçi ve Türk Ortodoks Kilisesi Başkanı Papa Eftim’den nefret ediyorlardı ve hala etmektedirler. İşte bu nedenlerle 30 Ağustos 1922 büyük zaferi,
Türk milletinin adeta mezardan çıkmasını sağlayan ve Dünya Harp Tarihi’ne Türk mucizesi olarak yazılmasını sağlayan büyük bir zaferdir. Bizim mücadelemizdeki asıl sebep bu zaferi tekrar etmemektir. Biz yeni zaferleri istemiyoruz. Evet sessiz kalanlara üzülüyorum çünkü bugün evinin balkonundan kalenin surlarının yıkılışını izleyenler bilmediler ki o yıkılan surlardan hızlıca girip geçen rüzgar bir gün oturduğunuz balkonu da bulacak.
Eskiden çok şaşırırdım susma, sustukça sıra sana gelecek diye slogan atan çocuklara. Görüşlerimiz de aynı değildi. Dikleşirdik de kavga da ederdik. Ben bugün o çocukların ne demek istediğini anlıyorum. Ne kadar susulmasa da hala susan çok büyük bir çoğunluk olduğunun farkında olduğum için söylüyorum bunu. İnsanlar susuyor diye değil. Dediğim gibi 100 binlerce kişi iştirak etti. Mesajlarıyla, destekleriyle ve beğenileriyle yanımızda durdular. Ve bu yüzden ben hala inanıyorum ki biz diye bir şey var. Hep ne derim? Biz biriz. Biri bire bölemezsiniz.
Deneyin. Sonuç yine biz çıkar. Ortalık laftan şovdan geçilmez ama gerçek kahramanlar davulla zurna ile değil, kirli eller üzerimize uzanınca ortaya çıkar. Güvenmeyin ardınızdaki kalabalığa. Top bir öykünde gelseniz biri gider ama karşınızda yine Mustafa Kemal gibi biri çıkar.
Var mı öyle lider abi? Var. Burada. Tam karşımda. Belki de hemen yanımda. Biziz. Biz Mustafa Kemaliz.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir