Mevzular 52 – Ukrayna-Rusya, Araç ve Amaç, İç Politika ve Melez Savaşlar
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=e-uHeFj9wlA.
Mevzuların 52. bölümüyle karşınızdayız. Uzun zamandır sosyal meclalardan çok çok mesaj aldık. Genel olarak insanlar haberci gibi gördükleri için bazı yayınları, haber yayını gibi gördükleri için ki biz burada hiçbir zaman haber yayını yapmadık. Konuların üzerine de konuşmadık aslında. Biz bu konuları daha öncesinde seninle konuşmuştuk. Diğer konuklarımızla da konuşmuştuk. Ve bu konuların geleceğini bağıra bağıra anlatmıştık insanlara. Şu anda hem iç politikada yaşananları hem dış politikada yaşananları aslında daha önce de vefatle konuşmuştuk.
Evet. O yüzden insanların tabii ki sevgisi, saygısı sana çok fazla ve diyorlar ki komutanımız çıkıp neden bir mevzular çekmiyor. Şimdi bunun cevabını ben daha önce tek başıma vermiştim. Bazı insanlar bazı konuları çok hızlı konuşuyorlar. Daha henüz sis dağılmadan konuşuyorlar. Bizim sisin dağılmasına, dumanın dağılmasına da ihtiyacımız yoktu ama her şeye de değil mi baba? Çıkıp hızlı hızlı açıklamaya yapma şeye de. Tavcılık yapmanın bir anlamı yok. Aynen öyle. Öyle bir manası yoktu. O yüzden mevzular severleri bekletmiş olduk. Onlar da kusurumuza bakmasınlar. Ama dediğim gibi bunu kişisel sebeplerden dolayı yapmadık. Daha da net okumamız lazımdı herhalde olanları. Öyle büyük bir manipülasyon, bilgi kirliliği var ki, öyle bir algı operasyonu var ki bir taraf diyor ki Amerika haklı, Batı tamamen haklı. Bak Ruslar saldırdılar, Ruslar öldürdüler, Rus emperyalizmi diyor. Bir taraf diyor ki hayır Ruslar haklı, Amerikan emperyalizmi diyor, bilinme diyor, şu diyor bu diyor. Şimdi biz tabii senin söylediğin gibi her gün mevzular yapıp da haber programı olma niyet ve maksatında zaten değiliz. Hep ne dedik? Tarihe bakalım, bir olaya bakarken bir iki adım geri çıkalım. Ne olup bittiğine bakalım dedik. Şimdi yorumları ben izliyorum zaman zaman televizyondan. Zaman zaman yorum yazılarını okuyorum. Bir bakıyorum ki bir kısmı biraz önce söylediğim gibi Amerikan yanlısı yazılar yazıyor, bir kısmı da Rus yanlısı yazılar yazıyor. Bir de bir şeyin romantizmi var. Şimdi düşünüyorum 1944’da yaşananlardan sonra da, Bosna’da yaşananlar da var bu işin içerisinde. İnsanlar sürekli biz geliştik artık daha uygarız falan dediler. Teknoloji geliştikçe kendilerine böyle bir kılıf yüklediler. Neden? Çünkü herkes barışı, sevgiyi sosyal mecalardan paylaşabiliyor. Kimse kendi mahallesinin iyisi değiller diyor.
Sevgili oğlum, Amerika, Irak’a girip de 1 milyon 2 milyon insanı öldürdüğü zaman neredeydi bu insanseverler insan hakları savunucuları? Neredeler? Savaşa karşı çıktığım bir yazı koyduğumda ya da bir video paylaştığımda bana da dediler ki sen Suriye’de yaşanan olaylara gözünü kapattın, ağzını kapattın şimdi buraya konuşuyorsun dediler. Hiçbir zaman kapatmadık. Memleketin içine yansıyan bizim içimize kadar gelen olaylara tepki verdiğimiz için bazı konulara yanlı bakıyormuşuz gibi algılanmış. Ama dediğim gibi bir grup diyor ki Amerika Birleşik Dervetleri, Avrupa Birliği, NATO haklıdır diyor.
Bir grup hiçbir şey düşünmeden zaten Ruslar haklıdır diyor. Onlara Rusçu diyorlar. Diğerlerine işte Amerikancı diyorlar. Yani bir ortası yok mu bu işin? Biz Neci olmak zorundayız mesela. Bize de öyle dediler zamanında. Tabi tabi tabi tabi. Bize de şimdi Rusçu diyen falan çıktı bize. Biliyorsunuz zamanın FETÖ kaçakları Amerika’dan yaptıkları yayınlarla Babala TV’yi, Berjansson TV’yi Rusçu olmakla suçladı. Daha yeni geçen hafta böyle bir haber okudum. Dediler bunlar Rusçudur ve Ruslara yayın yapmaktadır Türkiye’den dediler. Babala TV’ye falan da böyle bir şey söylediler. Onlar istediklerini söyleyebilir her zaman bir şey söylediler ama gerçekten durum nedir? Biz Neciyiz?
Şimdi PKK’nın, vatan hainliğinin, FETÖ’cünün, yümlenme cemaatinin bunun bunun ne dediği bizim için hiç önemli değil. Bizim için iyi bir şey söylerlerse o zaman üzülürüm. Bak sakın bunu unutma yani mevzular programı için FETÖ’cüler, PKK’lılar, Şücüler, Bucular iyi bir şey söylerlerse o zaman sen kapat bir dükkana git. Onun için bunları hiç kafana takma. Ama bu kadar yorumun arasında hakkını vermem gereken insanlar da var. Bunların isimlerini burada tek tek sayacağım. Sayamadıklarım ben de özür dilerim. Yani şu anda aklıma gelmedi.
Mesela Osman Aydogan’ın yaptığı yorumlar var. Bütün yazılarını okuyorum. Şehriyer.info sütesinde. Buradan da kendisine selam olsun. Cem Gürdeniz arkadaşımın yazılarını okuyorum. Beyazıt Karataş’ın yazılarını okuyorum. Beryansın TV’de özellikle Yavuz Alogan hocamın okumalarını tavsiye ederim mevzular izleyicilerim. Onların yazılarını takip ediyorum. Naim Babiroğlu komutanımın yazılarını takip ediyorum. Erdem Atay’ın programlarını izliyorum. Selim programlarını izliyorum. Bazı insanlar da hakkını yememek lazım.
Bunlar tamamen objektif olarak A yalnızı, B yalnızı şeklinde hareket etmeden bu işe bakıyorlar. Şimdi iznimle ben şu olayı şöyle bir baştan bir ele alalım. Ne yaptı Amerika? Özellikle Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra NATO vasıtasıyla ve Avrupa Birliği’nde kullanarak Rusya’yı artık kendisine bir tehdit olmayacak şekilde kuşatmaya başladı. Bu kuşatma askerlerle falan yapılan bir kuşatma değil. Buna gerek de yok zaten. Ne yaptı? NATO’yu almayacağım dediği ülkeleri pat pat pat Estonya, Litonya, Letvanya ilk başta bunların hepsini bir aldı. Polonyası bilmemesi Rusya sıkışık arada kaldı. Şimdi Amerikan emperyalizminin varlığı, Batı emperyalizmin varlığı ve sömürgecili çok net bir gerçek. Bunu çok fazla izaha gerek yok. Mevzular izleyicilerine haksızlık olur. Onlar zaten biliyorlar. Amerikanın ne haydut bir devleti olduğunu, nasıl bir emperyalist olduğunu zaten biliyoruz. Bir de Rusya cenehine bakalım. Şimdi oğlum çok enteresandır. Bunu Yavuz Alagan hocan da yazmış. Osman Aydoğan da kısman bahsetmiş. Ben de çalıştım.
Rusların tarihi o kadar enteresan ki Ruslar hiç bir zaman tarihte kendi imkan ve kabiliyetleriyle kendi jeopolitik hedeflerini dengeleyememişler. Hiç dengeleyememişler. Sana iki tane örnek vereyim. Örneğin 1904 yılında Ruslar Japonlarla birbirine girmiş. Sebep Kore ve Mançurya. Oradaki Rus yemelerine Por Arthur da Japonlar saldırınca
Çar 2. Nikolay inanılmaz bir şekilde ve aptalca bir şekilde koca Baltık donanmasını Ruslarınki elindeki tek donanma hemen oraya göndermiş. Ama onların oraya gidişi o yıllarda o tarihlerde Japonların hazırlanmasına imkân vermiş. Ve bir Boğaz’da Japonlar Rus donanmasını Baltık donanmasını tamamen imha etmişler. Hepsini öldürmüşler, gemilerini yakmışlar. 1905 devrim böyle olmuş. Donanma gidince devlet böyle sarsılınca ve Çar anayasayı kabul etmek zorunda kalmış. Bugün bizim bildiğimiz Rusya’da bir meclis var. Adı ne? Duma. Duma meclisi o zaman kurulmuş. Onu da kabul etmek zorunda kalmış. Meşhur tiğmenarşi. Tamam demiş artık mecliste olsun. Çünkü halk ayaklanmıştı donanma gitti. Sen ne yapıyorsun Çar? Peki sonra ne olmuş? Daha sonra adı Sovyet olacak. Sovyet ne demek? Sovyet işçi ve köylü asker meclisleridir. Bunları da kurmak zorunda kalmış ve bundan ismi de Sovyet. Daha sonradan ne oluyor? Sovyetler birliği oluyor. Orada bir kere bir sınıfta kalmış Rusya. Birinci Dünya Harbi’ne bakalım. Birinci Dünya Harbi’nin başlangıcında Rusya 9 milyon 700 bin askerini cepheye sürmüş. Ama hep dayak yemiş.
Önce Tanemberk’te başlamış. Ağustos’un 9-14’te daha biz savaşta değiliz. Orada bir dayak yemişler. Sarsılmışlar. Şu olmuş bu olmuş. Teknoloji yok. Asker sayısı çok ama yönetecek komutan sıkıntılı. Eçar’ın amcası başkomutan. O yapamıyor. Onu görevden almış. Kendisi iş başına geçmiş. Nikolay. Onlar da dayak yemiş. Sonra ne olmuş? Demişler ki ya müttefikler bize yardım edin. Ey Churchill ey İngiltere, Fransa yardım edin. Onlar yardımı nereden getirecekler? Çanakkale Boğazı’ndan. Çanakkale Boğazı’ndan geçiş mümkün mü? Değil. Mümkün değil. Mümkün değil. İşte bunu bilemeyen, bunu hesaplayamayan ikinci dünya savaşında Churchill büyük bir devlet adamı. O da hezimete uğrayınca Ruslara yardım gidememiş Karadeniz’de. Çok açık. Hesap açık. Yardım gidemeyi bırak. Rusların ürettiği bütün ürünler, buğday başta olmak üzere Boğazlar’dan başka ülkelere de gidememiş satış için. Ruslar da ayaklanmalar, şunlar bunlar verilenin ne yapmış? İhtilali yapmış. 1917 ekiminde itilali yapmış. Orada bir dayak yemişler mi? Yemişler.
Şimdi ne olmuş? Savaştan çekinmek zorunda kalmış Ruslar. Ama 1918 yılında bu savaş bittiği zaman Rusların da bir şeye imza atması gerekiyor. İmza attıkları Brest-Litovsk anlaşması. Bunları mahvetmiş. Ellerinde Batı’da hiçbir yer kalmamış. Ve şu anda Putin ve çevresi, muhafazakâr çevre, Lenin’in bu şeyi hiç affetmiyorlar. Tam nesine? Lenin’e sövüyorlar sürekli. Almanlar yardım etmiş. Lenin Almanlar sayesinde komünist ihtilali yapmış. Yoksa Çarlık Rusyası savaştan galip çıkacakmış. Boğazlar falan da Ruslarına olacakmış. Onun için çok kızıyorlar Putin ve çevresi, muhafazakâr kesim. Rus Ortodox Kilisesi de buna dahil. Ama her ne hikmetse aynı Putin ve çevresi Stalin’e öyküler diziyorlar. Stalin de komünist. Sovyetlerin başı. Ama diyorlar ki hayır Stalin çok akıllı davranarak daha önce Çarlık döneminde giremediğimiz Berlin’e kadar girdi. Biliyorsun Doğu Almanya kuruldu vesaire falan. Yani Rus tarihi çok enteresan bir tarih. Peki başka ne oldu? 1931-1932 yılları. Bu tarihler çok önemli. 31 ve 32 yıllarında Rusya’da bir kıtlık oldu. Sovyet Rusya o zaman kıtlık oldu kuraklık oldu falan.
Ürünlerde az yetişme ama bu arada da Sovyetler kendi rejimlerinin özelliği olan tarım üretim çiftlikleri moduna geçmeye başladılar. Her yerde. Nerede? Ukrayna o zaman bir Sovyet Cumhuriyeti. Volga bir Sovyet Cumhuriyeti. Kazakistan bir Sovyet Cumhuriyeti. Buralarda tarım arazilerini kooperatifleştirmeye başladılar. Bu ne oldu? Toprak ağalarının zoruna gitti. Ve Ukrayna’daki toprak ağaları bunu bak çok kişi bilmez kabul etmedi bunu. Hayır dediler bizi yapmıyoruz. Öyle mi dediler? Sovyetler yapmıyorsanız üretmiyorsanız üretmeyin. Ben de size yardım etmem. Kıtlık oldu mu? Ve bu kıtlıkta 7 milyona yakın insan ödüyor. Ve Sovyetlerin genel yönetimi kıtlık olmayan yerlerdeki ürünleri alıp yurt dışına sattılar. Ukrayna’ya da yardım ettiler dediler. Ölenlerin %81’i Ukrayna’lı. Ve Ukrayna ne yaptı biliyor musun? Holodomor dedi bu olaya. Holodomor demek Ukraynaca açlık ve ölüm. Açlıktan ölüme terk etme. Bunu getirdiler Ukrayna kırımına. Dediler ki Ruslar bize soykırım uyguladı. Hiç kimsenin bir yolu yok. Yani Ukrayna’yla Ruslar arasında bir de bu soykırım hikayesi var. Ve şu anda dünyada 26 ülke bunu kabul etti biliyor musun? Hani nasıl bize Ermeni soykırımı var mı yok mu?
İşte İsviçre kabul ediyor yok. Fransa kabul ediyor. Mücadele ediyoruz böyle bir şey yoktur filan. Ukrayna’nın bu talebini 26 tane ülke kabul etti. Başta Amerika, İspanya hatta Azerbaycan kabul etti. Yani Holodomor. Bak bu ismi unutmasınlar ve araştırsınlar. Holodomor diye bir soykırımdan dolayı Ukrayna’yla Rusya birbirine girmiş. Halbuki Ukrayna’yla Rusya’nın esas çıkış noktası Kiev Prensliğindendir o. Kiev’de bir prenslik kuruluyor. Oradan çıkıyor bu ikisi de. Ortodoks, kiliseleri, her şeyleri dinleri filan da aynı. Daha sonradan papaz oluyorlar. Daha sonradan Moskova Prensliği birçok yeri ele geçiriyor ve Ukrayna’yı kendi hakimiyetine alıyor. Onun için Putin bazı yerlerde diyor ya, Ukrayna hiçbir zaman devlet olamadık ediyor. Çok enteresan sözleri var. İkisi dünya savaşında Almanlar Rusya’ya, Olonya üzerinden saldırdıklarında mesela önce Kiev’ye yönelmişler. Moskova’ya gitmek yerine Stalingrad’a yönelmişler. Çünkü orada daha büyük bir savaş için ekonomi oluşturacaklarını düşünmüşler. Moskova’ya almak mesele değil diyor Hitler orada. Stalingrad, Stalin’in de adını taşıdığı için daha önemli oluyor birçok yere göre. Ama Ukrayna’ya girdiklerinde Ukrayna vatandaşlarının tamamı çiçeklerle, bayraklarla karşılıyorlar. Şunu söylüyorlar, biz zaten Stalin’den çok büyük zorbalık görüyoruz. Parti polisleri, o dönemki propagandalar insanları zaten toplama kamplarına gönderiyorlarmış. Yani Ukrayna insanı zaten çok büyük bir nefret duyuyormuş Stalin’e. Ama işte 31-32’den sonra birbirlerine papaz oldukları için bu böyle oluyor. Tabii tabii. Yani 1940’larda Hitler girdiği zaman Ukrayna’ya, Ukraynalılar hatta Yahudileri falan toplayıp şov yapmışlar. Naziler’in tarafını tuttular. Tabi tabi. Nazilere şov yapmışlar. Fakat Naziler’de en büyük müttefiklerinden birini kaybetmişler. O dönemde şöyle bir yazı yayınlıyor Ukraynalılar için. Diyor ki, hiç kimse bedavadan yiyip içmeyecek. Hepsi kamplara gidecek, çalışacak. Ukrayna bayrak açtığı Nazilerden öyle bir darbe alıyor ki o dönemde en çok Ukraynalıları da o dönemde Naziler katlediyor. Yani Nazilere gösterdikleri güler yüz ya da açtıkları kucak boşa çıkıyor. Bu dönemden kalma da bir nefret var. Sürekli bir kapışmalı der. Kesinlikle öyle. Bir başka şey daha Rusların imkan ve kabiliyetleriyle politik hedefleri arasındaki denge kuramamalarına bir örnek daha vereyim.
Stalin zamanı. 37-38 yıllarında Sovyetler birliği bir karar alıyor Stalin. Diyor ki, bu Finlandiya’ya bir çakalım diyor. Saldıralım diyor Finlandiya’ya. Finlandiya dediği işte küçücük bir yer ama 1200 kilometrelik bir sınırı var. Buraya bir saldıralım diyor. 5 tane ordusunu hazırlıyor. Bilmem ne yapıyor falan. Saldırıyorlar ve Sovyet Kızıl Ordusu. Olsam bak bunu da izleyiciler araştırsınlar. Bir sene uğraşıyor. Şu kadarcık bir şeyi aşamıyor. Finlilerin orada kurmuş olduğu mevzileri aşamıyor ve bir sene sonunda Sovyet ordusu 169 bin kayıp veriyor. Finlandiya 24 bin kayıp veriyor. Ufacık ülke. Öyle bir savaşıyorlar ki. Ve sadece güneyini alabiliyor Finlandiya’nın. O da işine yaramıyor zaten. Peki sebebi ne bunun biliyor musun? 37-38’de Stalin diyor ki bu genel kurmay başkanı ve yanındakiler bana herhalde darbe yapacaklar. Hepsini kurşuna dizin diyor. Bütün tecrübeli, generallerin hepsini kurşuna diziyorlar. Daha sonra ne oluyor? Savaş planları yapılıyor. Savaş planlarında Stalin’in sevmediği bir general var. Neden sevmiyor? Çarlık zamanından kalma bir general ama çok tecrübeli. Onun şeyini politbüro diyor ki, yok senin bu şeyini biz beğenmedik kabul etmedik.
Diğer iki tane general var. Siyasetten çok iyiler. Çok iyi komünistler ama asker olarak sıfırlar. Onların planlarını kabul ediyor. Onun için dayak yiyorlar. Ve ilk başta biliyorsun Sovyetlerle Almanlar müttefik. Yani Hitler’le Stalin anlaşıyorlar. Tarihe bakarken olayın tam göbeğinden bugün Rusya, Ukrayna hikayesi de tam böyle göbeğinden bakarsan hiçbir şey göremezsin. Onun için sen bluetooth’de de söyledin ya bir iki adım geri çıkacaksın bütün ne bakacaksın ha Atse?
Orada Hitler’ın büyük ihaneti oldu tabi Stalin’e. Çünkü Moskova’da her sene gerçekleşen işçi bayramında mesela bütün askeri araçları arka arkaya dizilir geçer, uçakları geçer büyük bir gösteri yapar orada Ruslar. O gösteriye hatta Nazi generaller de katılmıştı. Alkışlamışlardı. 6 ay sonra hatta saldırmazlık anlaşması imzalamışlardı Hitler’le. Bu anlaşmadan 6 ay sonra Hitler Kolonya üzerinden Rusya’ya daldı. Çaktı. Tabii. Rusların bu dengesizliğiyle ilgili başka örnekler de var. Bir de şeye gelelim mesela, hattiyi Afganistan’a daldı Ruslar. Afganistan’a daldıkları gece Amerikan başkanının danışmanı Rezinski, meşhur adam uyandırıyor gece yarısı başkanı. Başkan diyor ki ne oldu? Dükkiler mi attılar? Ne oldu? Hayır diyor. Rusya diyor nihayet kendi Vietnam’ına girdi diyor. Gerçekten 10 sene öyle bir dayak yiyor ki Afgan direnişçiler şunlar bunlar. Bir de Amerika orada El-Kaide’yi kuruyor kendisi. Daha sonra ikisi kuleleri patlatacak olan El-Kaide ya Amerika kendisi kuruyor. Rambo filminde de Afgan halkının yanında savaşıyor Rambo. Sözde. Amerika öyle bir propaganda yapıyor ki. Amerika bu işte. Hollywood’la beraber propaganda yapıyor. Aynen. Filmde izleyenler hatırlar. Ama şimdi en büyük düşmanları. Tabii. Afganistan’da Ruslar dayağı yiyor. Bir sürü binlerce asker kaybediyorlar. 60 milyar dolar söylenen o para kaybediyorlar ve çekilmek zorunda kalıyorlar. Ne zaman çekiliyorlar? 89’da. Ne zaman Sovyetler batıyor? 89-91 zaten bu aralar. Her şeylerini kaybetmişler. Bir başka konu şimdi Orba Çavdu’ya bir adam vardı. Sen o zaman 4-5 yaşındaydın.
Deli kafası. Bravo lekeli bir adam. Glasnost Presto-Rajko. Bu da bu dengesizliğin üzerine Yavuz Alagon’un tabiriyle tüy dikmiştir. Neden? Horis Yatsın diye bir adam vardı biliyorsun. Belajov ormanında imza attı ve bütün Sovyetleri dağıttı. Sovyetler birliği dağılınca ne oldu? İşte bugün oligark dedikleri var ya o bütün Sovyet birikimi inanılmaz bir iktisadi şeyi vardı. Demir yığını, osu bu su bimlenmesi. Bunların hepsine şimdi oligark dediğimiz tipler çöktü. Yani süper zenginler. Yürokrasi tamamen elindeki üretim araçlarına el koydu.
Özel mülkiyet ve Rusya darmadağına oldu. İşte bu da büyük bir dengesizliktir. Şimdi Putin’in geldiği noktaya bakalım. Putin diyor ki bir konuşmasında. Rusya, yani biz diyor akılla mantıkla anlaşılmaz diyor. Bizi hissedersiniz diyor Rusya’ya. Şimdi bak bu laf çok önemli. Artı diyor ki Rusya’nın sınırları belli değildir diyor. Rusya’nın sınırları tabi. Bayağı büyük bir meydan okumaya. Tabi hepsinin kafasında, itlerin kafasında da bu vardı. Bir imparatorluk şeyi var oğlum. Şimdi Almanların kafasında da bu hiç mesela yok olmamıştır. Birinci Dünya Harbi, ikinci Dünya Harbi. Hep Almanlar dayak yemedi mi? Evet.
Yediler değil mi? Açık. Mahvoldular. Ama biz bugün hala diyoruz ki Alman teknolojisi, Alman eğitimi, Alman binmemesi diyoruz. Bunu nasıl sağladılar? Çok basit. Bak biraz daha geriye giderek 1815’te Napolyon dayak yedi Baturluda ve bittim Napolyon. Hemen toplandı Almanlar Rusyalılar daha doğrusu. O zaman Alman birliği filan da yok. İngilizler toplandı. Vienna Kongresi yaptılar. Vienna Kongresi’nde Avrupa’ya ve dünyayı yeni bir statü kizdiler kendi sömürgelici eritilerine göre. Ama bu statünün içinde Ruslar yoktu. Rusya bir baktı ki ben burada yokum. Ben burada hiç fayalamıyorum. Ne yapayım dedi. Gözünü nereye dikti? Slavların, ortodoksların en bol olduğu yerler neresi o zaman Balkanlar ve Kafkasya’ya? Kimin elinde Balkanlar ve Kafkasya? Benim atamın Osmanlı’nın elinde. Düşünebiliyor musun? Ve maalesef Osmanlı Devleti çöküş pozisyonuna girdiği için 1815’lerden sonra Rusların bu sırtlanca bakışını fark edemedi. Fark eden bir sürü devlet adamları vardı. Haklarını yemeyelim. Onlar hep sarayı ikaz ettiler ama saraydan bu konulara itibar edilmedi.
Ruslar gözlerini hem Kafkasya’ya hem Balkanlara diktiler ve ondan sonraki süreçlerde de işte Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi, Bulgaristan’ın ayaklanmalar yapması, Arnavutlu’nun, Sırbistan’ın, Karadağ’ın, Kafkasya’daki çatışmalar şunlar bunların hepsinde Rus parmağı kesinlikle vardır. Neden? Çünkü Rusya’nın kendi görüşü var. Kendi emperyalist bir şeyi var. Ben diyor sıcak denizlere inmek zorundayım. Buralar diyor benim kendi etken alım, Slavların hepsi diyor bana bağlı olmalı. Bunu Sovyet döneminde kısmen gerçekleştirdiler. Nasıl? İşte Doğu Avrupa ülkeleri, Polonyası, Çekostova Hakkı’yası, o zamanki adıyla Romanyası, Bulgaristan’ı, orası burası. Ama dünya o zamankinden çok daha farklı. 1990’ların sonunda artık savaş şekilleri değişmeye başladı. Eskiden jeopolitik dediğimiz duruma göre silahın çoksa, silahlı adamın çoksa bölge çok önemli, araziyi ele geçirmek değil mi? Çok önemli. Ama artık o sistem yavaş yavaş değiştirmeye başladı. Ne oldu? Jeokültürel ve jeokonomik önem kazandı.
Almanlar şu anda Alman Rusya İmparatorluğu’nun heveslerini yerine getirdiler. Nasıl diyeceksin? Şöyle getirdiler bugün Polonya’da bunu açıp okusunlar ve baksınlar, araştırsınlar. Polonya’da, Çekostova Hakkı’da, Sruviyanya’da, Avusturya’da, Macaristan’da birçok şirket kuaförler dahil kafeler dahil Almanlar’ındır biliyor musun? Girdiler buralara. Bu şekilde girdiler. Kültür olarak girdiler, ekonomik olarak girdiler. Bugün Yunanistan’da tur operatörlerinin turizm şirketlerinin %90’ı Almandır. Almanlara aittir. İşte yayılmacılık, emperyalizm artık bu şekilde devam ediyor. Ruslar eskide kaldılar. Silahla oraya gir, al. Şimdi biz Libya’ya asker gönderdik değil mi evladım? Suriye’ye asker gönderdik. Aslında Almanya’nın yaptığını rahatlıkla biz yapabilecek bir konundayız. Jeokültürel yönden. Bak Kerkük’te hala sıkıntılar var. Ama Kerkük yıllardır bağırıyor. Ya Kerkük bizden asker istemiyor ki. Kültürel anlamda, o bağ anlamında, ekonomik anlamda önce kendimizi toparlayıp, iç birliği bir kuralım. Ondan sonra Türk dünyasına her türlü yardımı yapalım. Bu şekilde bugün Almanya her yerde parmakla gösteriliyor. Kimse Almanya’ya düşman değil artık. Neden? Ele geçirmiş adam orada satın alarak, bilmem ne yaparak, şunu yaparak, bunu yaparak. Şöyle bir şey vardı şimdi İrlandalıları savaşarak yenememiş İngilizler. Sonra Buday tarlaralarını yakmışlar. Aç bırakarak yenmeye karar vermişler. Sonra hatta bununla ilgili biliyorsun baba orada bir heykel de var. Biz yardım göndermişiz İskoçlara. Osmanlı bir Buday gemisi göndermiş ve bayağı İskoçların hayatını kurtarmış. Bizim yardım etmediğimiz mağdur yok dünyada. Türk milletinin özünde var. Yok ama sonra İngilizler Buday yakmak yerine ve savaşmak yerine öğretmen göndermişler İskoçlara ve konu kapanmış. Size Suriye’den gelen birçok insan doktor olarak burada işe başlayacak, polise olarak işe başlayacakmış, adapte süreci diye bir şey varmış. Ve artık her türlü meslekten arkadaşlarımızı da görebileceğiz her şeyden. Yani Suriyeli bir istihbaratçı beni dinleyecek mesela. Plan mı? Onun gibi mi olacak? Daha önce Amerikalılar dinliyordu, bozulmuyordu. Suriyeli mi bozuyorsun babacığım? Güzel güzel soru. O zaman yani senin söylemek istediğimi çok iyi anladım. Artık konu diğerleri askerle fethetmek değil. Bugün Ukrayna’da olan da bu.
Görüyoruz yani asker ne kadar ilerlerse ilerlesin. Halk sokağa döküldüğünde değil mi baba? Kesinlikle. Gugrunu kaldırdığı zaman askerin, tankın, topun hiçbir ehemmiyeti kalmıyor. Şimdi Rusya, Ukrayna konusunda şu tehlikeye de işaret etmekte çok büyük fayda var. Şimdi Putin’in esas amacı neydi? Girecek yani 21 Şubat’ta Dombass bölgesindeki Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını tanıdı. Hiç kimse işkirlenmedi. 24 Şubat’ta pat diye girdi. Aa ne oluyor falan filan. Bir sürü yazar çizer ya girmez bu blöf yapıyor falan diyorlardı. Herkes bir apıştı.
Tabii Amerikan emperyalizmi de apıştı, NATO da apıştı. NATO ve Amerika ve Avrupa Birliği, Ukrayna’ya verdikleri hiçbir sözü tutmadı. Zelenski şimdi yavaş yavaş bazı şeyleri kabul etmeye başladı. Ülke harap oldu. Binlerce insan, çoluk çocuk öldü. Ruslardan da binlerce ölüler var. Oraya şirketler girdiler. Şunu yaptılar, bunu yaptılar falan filan. Şimdi ben sana şunu söyleyeyim. Tehlike ne biliyor musun? Esas tehlike. Rusya sıkıntıya düşerse nükleeri kullanır. Bak burada bunu söylüyorum. Ve nükleer bombenin, nükleer silahların kullanılması artık dünyanın sonu demektir. Buradan faydalanacak hiçbir ülke, millet çıkamaz. Dün bir Rus yetkili açıklama yaptı. Dedi ki nükleer silah kullanmak aklımızdan dahi geçmiyor. Fakat ancak sınırlarımızın güvenliği söz konusu olursa elbette diyor kullanırız. Elbette. Şimdi bir de bu Rusya, Ukrayna hikayesi böyle oradan çekildi. Burada barış yaptılar. Bundan bitmez artık. Şimdi bir kere Rusların yanlış yaptığı şeylerinin başında şu var. Batı tamamen parçalanacak durumdayken Amerika ile binlenme ile Rusların bu hareketi batıyı bir birleştirdi. Batı birleşince ne oldu? Bizi hatırladı. Türkiye’yi hatırladı. Tabii. Bizi hatırladı. Şimdi bizim ne yapacağımız çok önemli. Ne yaptık? Antalya’da buluşturduk geldiler. İstanbul’da da buluşturduk. Tamam. Ama biz ara bulucu değiliz. Cumhurbaşkanı bizzat kendisi söyledi İstanbul’daki toplantının açılışında. Biz ara bulucu rolünde değiliz dedi. Ne oluyor o zaman otel gibi yani buraya geldiniz burada şey yapıyorsunuz değil mi? Ben hadiseleri bu şekilde bakıyorum. Anladım ama biz kendi milli menfaatlerimiz doğrultusunda hareket etmek zorundayız. Şu ana kadar yaptığımız politika ne? Doğru mu? Yani birçok insan alkışlıyor. Ben de mesela çok olumlu buluyorum dış politikayı şu anda.
Ama hamasetle alkışlamak çok farklı şeyler. Şu anda milli bir davranış sergiledi. Ne yaptı? Ukrayna’ya da eşit mesafedeyiz dedi. Rusya’ya da eşit mesafedeyiz dedi. Bu çok önemliydi. Bazıları kızlılar bilmem ne yaptılar ama bizim dış işlerimiz yani diplomatik çalışmalarımızın aynı. Tevfik Rüştü Aras, Fatih’in Rüştü Zorlu, Kur’an Güneş gibi olması lazım. Tevfik Rüştü Aras, Mustafa Kemal Atatürk’ün dış işleri bakanı neler yapmış. Fatih’in Rüştü Zorlu asıldı. Allah rahmet eylesin. Adnan Menderes’in dış işleri bakanı. Ne yaptı biliyor musun?
Kıbrıs konusunda garantör devlet olmamızı sağladı. Londra Anlaşması ayında zaten adamdır. Kimse söylemez bunu. Fatih’in Rüştü Zorlu. Artecilik de filan olmaz. Kur’an Güneş kimdir? Ayşe tatile çıktı Kıbrıs Barış Harekatı’nda. Ulan Tecevit’in dış işleri bakanındır. Bunları koyacağız ortaya ve dış işlerimize hariciye geleneğinin bozulmaması için çok dikkat edeceğiz. Bozuldu mu bozulmadı mı? Yani bu konuda bir şey söylemek istemiyorum. Şu andaki elçilerimize, büyük elçilerimize nasıl atandıklarına bakmak lazım. Millici olup olmadıklarına bakmak lazım. Yani birçok şeyi konuşmak için erken mi diyorsun? Şu anda evet olumlu adımlar atılıyor gibi gözüküyor. Biz de izliyoruz. Ben de gerçekten hiç kızdığım, aa bunu nasıl yaptılar dediğim bir hamleyle karşılaşmadım. Son zamanlarda. Ama her şey için çok mu erken? Her şey için son derece erken. Oğlum bak şunu sakın unutma. Çünkü bu uzun mesafe. Tabii. Türk Lil Kurumu’nda bir kelime var. Bunu asla kimse küfür olarak almasın. Katran’dan olur mu şeker? Cinsini sevdiğim cinsine çeker. Bunu başka türlü söyleyenler de var ama ben öyle söylemiyorum tabii ki. Yanlış anlamasın kimse. Katran’ı zamanında hep kaynatmışlar, kaynatmışlar, kaynatmışlar. Ama bu şeker olmamış. Olmaz. Otu çek, köküne bak. Şimdi bozuk saat bile günde iki defa doğru zamanı gösterir. Arada sırada doğru şeyler yapılabilir. Anladın mı dediğim? Ama aslolan cumhuriyet değerlerine sahip bir şekilde, hariciye geleneğine uygun diplomasiyi uygulamaktadır. Bunu çok fazla açmaya gerek yok. Yani şimdi mesela finalde sen Rusluların tarafında değilsin bu konuşmandan. Asla. Amerikaların tarafında değilsin. Asla değilim. Yani sen Rusçu da değilsin Amerikancı da değilsin. İki yanlış, iki emperyalist. Akımın hiçbirisinin yanında değilim. Altını doldurmamız gerekiyor. Altını doldurmamız için de diplomatik olarak çok iyi adımlar atmamız gerekir. Bak şunu sakın unutma. Rusya’nın tehdit olmadığını Batı anlarsa bizden yine yüzünü çevirir. Bunu sakın unutma. Rus tehtidinden dolayı şu anda Batı bir araya gelip Türkiye’ye şirinlikler yapıyor. Avrupa’yla ne de alabiliriz seni falan diyor. Esas Batı’nın, yani Batı derken Amerika’nın esas derdi Rusya değil. Çin. Orada bir dev var. Onunla uğraşabilmek için Rusya’nın kendisine tehdit olmasını engellemek istiyor.
Rusya’yı normal kara sınırlarını hapseden kendi başına kendini idare eden Polonya gibi Macaristan gibi bir devlet olmasını hedeflemiş Amerika. Ve Amerika’nın kullandığı güç kim? NATO. Kullandığı güç kim? Avrupa Birliği. Yani Rus’un da menfaatinin içerisinde maalesef biz varız. Amerika’nın da menfaatinin içerisinde biz varız. Kesinlikle. Bunları iyi değerlendirmemiz lazım. Yani ikisinin de tarafında olmamak lazım. Konuya bizim tarafımızdan bakmak lazım. Kesinlikle. Biz kendimize tarafı olmalıyız diyorsun. Görmek ola. O yüzden insanlar çıkıp her açıklama yapanı da sen Rusçusun, sen Amerikancasın falan filan dememeli.
Amerikancının nasıl Amerikancı olduğunu bugün televizyonda da görebilirsiniz. Sosyal mecralarda da görebilirsiniz. Yeni kurulmuş partilerden tutun. Zamanında kurulmuş ve şu anda acı çektiğiniz partiden sizi kurtarmak için el ele tutuşmuş insanların da bir çoğu saklamıyorlar ne kadar batıcı olduklarını. Bazı gerçekten zamanında bizim de kenarından köşesinden geçtiğimiz partiler, bağnaz partiler, o başındaki siyasetçileri hiç değiştirmeyen partiler de halenel Rusçuluk yapıyor. Ama Rusçu da olmamamız lazım. Amerikancı da bizim. Bizci olmamız lazım. Millici olmamız gerekiyor. Aynen öyle memleketimize bakmamız lazım. Bravo. Cumhuriyetçi millici olmamız gerekir.
Ama sonuçta insanlar ne olursa olsun bir kehanet bekliyorlar. Diyorlar ki ne olacak bu işin sonu? NATO işin içine girecek mi? Mesela Zelenski’nin en büyük şikayeti NATO. Avrupa, Batı diyor ki Zelenski bu NATO’nun başındaki kim? Ben kimi muhatap alayım? Ben neden sorularıma cevap alamıyorum? Her biriniz bir tank verseniz bile savaşa faydalıdır diyor. Sürekli açıklamalar yapıyor ama NATO ölü taklidi yapıyor şu an. Kınamalardan öteye geçmiyor. Ve çok enteresan bir durum var. Mesela savaşta sen bunu elbette çok daha iyi bilirsin babacım. Savaşta uygulanan ambargo askeri amaçla uygulanacaksa şu anda uygulanan ambargoların bir manası olur muydu sence?
Yani ekonomik bir ambargo uygulanıyor sürekli. İsim karalamaya yönelik bir ambargo uygulanıyor. Yok işte orkestra şefi görevden alınıyor. Yok işte iPhone çekiliyor. İşte teknoloji mağazaları çekiliyor falan filan oluyor. Bir şeyler oluyor. Tabii ki bu tepkiler çok önemli. İnsanların en azından Rus halkının bu savaşa ses çıkartmasını sağlayacak tepkiler. Ama bir taraftan da genel fotoğrafa baktığımızda Rusya’nın direkt olarak ekonomisine saldırılmıyor mu şu anda? Kesinlikle öyle. Peki ne olacak yani finalde? Rusya devam mı edecek? Kiev’i alana kadar mücadele mi edecek? Yoksa NATO işin içine girecek mi? Birçok insan 3. Dünya Savaşı’nın bayağı başlayacağını öngörüyor. Televizyonlar açık bu açıklamaları yapıyorlar. Şimdi bu tür konularda kıhanetle bulunmak ya da açıp da oradan bir şey okumak filan bunların hepsi palavradan işler. E sen ne görüyorsun mesela? 3. Dünya Savaşı’na zemin hazırlandı mı şu anda yani? Ben şunu görüyorum. Çünkü bir taraftan Çin Tayvan’ı sıkıştırıyor. Tabii. Oradan yani çünkü bütün dünyanın gözü şu anda Ukrayna’nın üzerinde. Ukrayna’nın üzerindeyken bizim göremediğimiz ne gibi olaylar oluyor? Kuzey Kore’ye füze full atıyor. Çin Tayvan’a baskı yapıyor.
Pakistan yanlışlıkla füze atıyor. Hindistan ya da yanlışlıkla füze atıyor. Bir şeyler oluyor yani dünyada ama biz oraya odaklanamıyoruz. Konumuz Ukrayna. Sen öngörüyor musun? Mevzular izleyicisine bir kere şunu çok açıklıkta söyleyebilirim. Bu bir kehanet değil. Bu bir öngörü. Çünkü tarihe bakıyorum. Olaylara bakıyorum. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına sebep olan olaylar gibi görüyorum ben bunu. Bak 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı’ndan bahsetmiyorum. Ne oldu 1. Dünya Savaşı’nda? Her taraf gerildi, gerildi, gerildi, gerildi.
En son Avusturya dükü Ferdinand ve karısını bir Sırp genci tren istasyonunda Bosna’da vurdu. Ve ondan sonra dünya büyük bir ateşin içine girdi. Şimdi bu Rusya’nın Ukrayna’ya girişini de ve ondan önceki hareketleri de ben böyle görüyorum. Yani yeniden bir mal paylaşımı, bir bölüşüm hazırlığında dünya. İşte burada bizim çok dikkatli olmamız gerekiyor. Ha bu savaşın kazananı olmaz. Onda söyleyeyim. Benim bütün dileğim ve bütün insanların da herhalde dileği asla ve kata nükleerin kullanılmaması. Çünkü nükleer kullandığı zaman kullanan ülkeye de faydası yok. Öbür tarafta kullanan ülkeye de faydası yok.
Bütün dünyadaki yaşayan insanların zarar göreceği ve dünyanın en az 100-200 sene kendini toparlayamayacağı bir hadise olur, bir facia olur, felaket olur. Ama burada şunu görüyoruz. Çin ne yaptı? Rusya Ukrayna’ya daldığı anda Tayvan’ı halletmeye çalıştı. Neden? Çünkü Tayvan böyle, haritaya baksın arkadaşlarımız. Çin’e tam böyle bakıyor, aşağıdan bakıyor Çin’e. İşte orada da milliyet için kurulmuş zamanda. Gene Amerika var. Gene Amerika’nın emperyalizmini orada. Yine batı emperyalizmi orada. Hep sömürge. Yani dünya çok büyük bir çalkantının içine girdi.
Daha bu çalkantından işte Rusya oradan çekildi. Barış anlaşması yapıldı. Biraz önce de söyledim. Bu şekilde kurtulma şansı yok. Artık herkes kendi mevziğini belirleyecek. Ama kendi mevzisini belirlerken artık 18. yüzyılda ya da 19. yüzyıldak gibi bölge, arazi, silahlı adam sayısı, silah. Silah çok önemli. Bunu hemen söyleyeyim. Senin Türk Silahlı Kuvvetleri açısından söylüyorum. Silahlarımız olacak. İşte şimdi bizim o sihalarımızın, ihalarımızın, sihalarımızın olduğu gibi kendi milli, muharip uçağımızı mutlaka yapmamız gerekir.
Kendi denizaltımızı, uçak gemimizi yapacağız. Ama bunları savaş için değil, caydırıcılık anlamında olacak. Şimdi sen Pakistan’a bakıyorsun. Pakistan’dan ülküdeğer bomba var. Pakistan’da var. Sen de var mı? Yok. Var. O ne var? Bizde de var. Bizde nerede var? İncirlikte amelikamlar. Evet ama bizim değil. Bizim değil. Tamam mı? Yani milli olabilmenin gereğini yerine getirmemiz lazım. 1923-38 arası hem ekonomik kalkınmayı gerçekleştirirken o yönetim ümretin ilk yıllarında hem de silahlı kuvvetlerine bütün gücüyle güçlendirme moduna soktu. Sen zannediyor musun ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nde hafif bir gerileme olsaydı Fransa ya da Birleşmiş Milletler bize hatayı verirdi. Mustafa Kemal ölünceye kadar o işle uğraştı. Yani bu iş akıl meselesi. Akıl meselesi derken de şunu söylüyorum. Rusya, Ukrayna Savaşı’nın kazananı olmaz. Bu bir kehanet değil öngörü. Ve bunu aslında daha önce gördüğümüz gibi tarihte okuduğumuz gibi büyük büyük savaşlar, büyük büyük çatışmalar yerine çok daha büyük büyük hamlelerle, sosyopolitik hamlelerle.
Sosyolitik savaş dediğimiz vekalet savaşları dediğimiz ya da Cem Gürdeniz’in de geçen söylediği melez savaşlar dönemi başladı. Ne demek melez savaş? Hem silahlı kuvvetlerimi kullanıyor hem ekonomik ambargayı kullanıyor hem kimyasalı kullanıyor hem manipülasyonu, propagandayı kullanıyor. Hepsi bir arada. Yani mesela Suriye’den gelen göçmenler mesela savaştan kaçtıkları için geldiler. Silahları olsaydı güçleri olsaydı orada savaşırlardı diyelim. Yok. Tamam diyelim mesela. Savaşmazlardı. Tamam mesela diyelim. Onu biz yaparız. Olabilir. Biz ülkemizi terk etmeyiz ama onlar yapmadılar geldiler.
O önemli değil. Genellemeyelim yine şey yapmayalım üzmeyelim konçuk insanları ama şöyle de bir durum var. Kimseye yüzmüyoruz ya. Olsun üzülüyorlar. Şimdi onlar buraya geldiler ama silahsız geldiler. Normal değil mi? Gökçemen olarak geldiler. İki gün evvel İsveç kendi vatandaşına gidilmemesi gereken yerleri tekrar güncellemiş. Kim var? İnternetsizlisiyle. Dışişleri bakanlığında. Hatay, Diyarbakır, Mersin ve Türkiye’de o bölgede bulunan iller. Neden? Çünkü orada sizin güvenliğinizi sağlayamayız diye açıklama yapmışlar. Bugün baktığımızda yüzdeler de değişti. Oradaki esnafın artık daha fazlasının Suriyeli olması, sokakta gezenlerin diye.
Burada da buraya geldim babacığım şu anda İstiklal’deyiz. Gerçekten bunu abartı olarak ya da mizah olarak kullanmıyorum artık. Eskiden kullanırdım hani bir şekilde ağlanacak halimize güleriz derdim. Ama hakikaten şu anda İstiklal Caddesi’nde mesela Türk nüfusu yok denince kadar az. Evladım hiçbir ırkla, hiçbir milletle, hiçbir insanla problemimiz yok. Biz bunları söylerken bu şekilde kimse algılamasın. Aa Suriyeli sevmiyoruz mi? Biz ırkçı mıırkçı değiliz biz. Ama bu vatan bizim. Şimdi senin geçen gün bir örneğin vardı onu vermek istiyorum. Senin komşunun evi yandı. Komşuna kendi evini açarsın değil mi? Açtın. Ama iki gün kaldıktan sonra ben bu evin de sahibi olayım derse o varsın değil mi? Yatak odasında aramıza yatıyor ya o adam. Yani konu buraya gelmiş. Tabii bundan şikayet etmek normal değil mi şimdi? Ve sen melez savaşlar diyorsun yani işte. Ben de bunu söylemeye çalışıyorum. Bundan birçok insan tabi şikayetçi. Ama mesela şimdi de iç siyasete baktığımızda erken seçim asla olmayacak dedi Sayın Cumhurbaşkanımız. Tarihinde olacak dedi ama hemen bunu söyledikten sonra Ukrayna Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan bazı hamlelerde alkış topladılar.
Alkış topladıktan sonra seçim kanunu değişti bir anda. O değişince de insanların aklına doğal olarak hani erken seçim olmayacaktı gibi sorular geldi. Şimdi erken seçime hazırlık mıydı bu kanundaki değişiklik? Şu anda bir ivme aldıklarını mı düşünüyor AKT Partiler? Alkış aldıklarını mı düşünüyorlar? Dış politikada çok başarılı olduklarını mı düşünüyorlar? Asgari ücrete tekrar bugün Cumhurbaşkanı zam yapacağını açıkladı. Bunun halkı mutlu ettiğini mi düşünüyorlar? Acaba şu anda bir ivme yakaladık. Erken seçim yaparsak kurtarırız mı diyorlar? Çünkü biliyorsun iyi parti milliyetçiliğiyle ön plana çıkan bir partiydi ilk başta. Bu parti içerisindeki çalkantılar dışarı sızan haberler aslında konunun birazcık da HDP’ye göz kırtmak olduğunu gösterdi. Başlık olarak bu koyulduğu AKT Partiler bunu söylüyorlar. Diğer muhalefet partileri de bunu söylemeye başladılar. Doğal olarak halkın gözünde itibar kaybettin muhalefet. Biz de dış politikada çok büyük alkış aldık. Şu anda erken seçime yapsak belki de ivmimiz yüksektir belki de ön plana çıkarız mı diyorlar? Yani bu çok basit bir açıklamayı dileyelim tabii ki ama. Siyasette bir saat bile çok önemli. Bir gün bile çok önemli. Bir van minüt bile çok önemliydi hatırlarsam. Tabii tabii aynen öyle. Aynen öyle. Ama şöyle bakmak lazım olaya. Yani ben sana önce iç siyaset meselesine girmeden önce bir kavramı hatırlatmak istiyorum. İngilizcede snop diye bir kelime var. Snop. Bu snopu 1820’lerde ilk defa kullanıyorlar. İngiltere’de diyorlar ki soylu olmayanlara snop diyoruz. Sıradan vatandaşlara soylu olmayanlara zengin olmayanlara snop diyoruz. Sonra değişime uğruyor bu kelime. Bir takım tutar gibi bazı şeyleri taraftar olup hiçbir şeyi kabul etmeyenlere taraf birlik yapanlara snop diyorlar. Ama esas 1900’lerden itibaren snop kelimesinin anlamı tamamen değişiyor ve bugüne kadar geliyor. Snop ne biliyor musun? İktidar olan, güç olanlara yanaşıp onlara yalakalık yapıp onların düdüğünü çalanlara snop deniyor. Ve bu snopların bir özelliği var. Türkiye’de çok var böyle bu şekilde maalesef. Snopların en büyük özelliği. Şimdi diyelim ki sana birisi yanaştı. Senin iktidarın var, haram var, gücün var. Sana yalakalık yapıyor, senin düdüğünü üflüyor, sen ne dersen alkışlıyor vesaire filan. Sen diyorsun ki ulan bu adam iktidarda olmasa sen buna yanaşmazsın. Bunu asla kabul etmiyorlar. Hayır ben Oğuzhan Uğur’u çok seviyorum. Onun için yanaştım ona diyor. Snoplara bunu kabul ettiremezsin.
Ama yarın sen gücünü kaybettiğin anda seni ilk terk edecek olan snoplardır. Ben güçlü olayım, bana söven snoplar hemen dönerler, bana gelir, benim düdüğümü çalarlar. Şimdi Türkiye’de veya dünya ülkelerinde snopların sayısı çoksa o ülke affedersiniz, boka gidiyor demektir. Snopların sayısı az ise şu anda Finlandiya’da olduğu gibi o ülke yavaş yavaş refah seviyesine doğru gidiyor demektir. Birincisi bu. İkincisi gelelim iktidar mı, muhalefet mi, bilmem ne konusu. Şimdi Yavuz Alagan hocanın bir sözü var. Çok hoşuma gitti. Önümüze 7-8 tane yemek koymuşlar. Yemeklerin hepsi berbat. Fakat aç kalmamak için bir tanesini yemek zorundayız. Ben de diyorum ki mevzuzlar izleyicisine, mecbursak bu yemeklerden bir tanesini yemeye ne olduğunu bilelim bari. Yedikten sonra hangi doktora gideceğimizi bilelim, ne yapacağımızı bilelim veya bizim bunda dahlimizin olup olmadığını bilelim. Şimdi iktidar kanadıyla ilgili çok fazla bir şey söylememe gerek yok. Geldikleri günden bugüne elbette ki düzgün yaptıkları işler var. İtidara kim gelirse gelsin yapacak oğlum zaten bunu. Yapmak zorunda. Nasıl yaptığın önemli. Köprü yaptın. Çanakkale Köprüsü müthiş bir eser. Ama nasıl yaptın?
Hangi şartlarda, hangi geri dönüşümlerle bunu yaptın? Kendi imkanlarımızla mı yaptın? Yoksa oradan birtakım geçiş garantilerini verdin de o geçişler olmadığı zaman onu yine senden benden aldığı vergilerle o şirketlere ödeyeceksin. Bu şekilde mi yaptın? Otoyolunu, Osman Gazi Köprüsünü. Herkes konuşuyor değil mi bunları? Konuşuyoruz. Elbette ki ben iktidara geldim bunu yaptım. E sen zaten iktidara bunun için geldin. Yapacaksın zaten. O senin görevin. Melediye başkanları için de aynı şey geçerli. O senin görevin. Nasıl yaptığın önemli. Beni zarara vuratarak mı yaptın? Yoksa kaynakları güzel kullanıp hırsızlık, yolsuzluk yapmadan mı yaptın?
Ben buna bakarım. Bu bir şey. İkincisi çok çok önemli. Devlet planlama teşkilatı diye bir teşkilatımız vardı. 2011 yılında bunu kapattılar. Başka ne vardı? Türkiye ve Orta Doğu Amme Hidaresi Enstitüsü vardı. İnanılmaz birikimli 1958 benle yaşlı. İnanılmaz bir tecrübe biriktirmiş bir kurum vardı. 2018’de bunu kapatıp kendi vakıflarına devrettiler. Bütün birikim gitti. Andığımızla oynadılar. Mustafa Kemal Atatürk’e sövme, ekenliği yıkma bilmem ne şeylerine icazet verdiler. Anayasanın ilk dört maddesine aykırı bir sürü hareketler meydana geldi. Başka ne oldu? Birbirleriyle kavga edene kadar FETÖ denilen o alçak ajan örgütüne çok büyük destek verdiler. Ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ve Türk basınındaki, Türk siyasetindeki millicileri hapislere attılar. İntiharlara sebep oldular. Onların yerine FETÖ’cüler’i doldurdular. Aynı FETÖ öyle palazlandı ki dedi ki iktidara artık sen çekil, ben iktidar benim dedi. İşte 15 Temmuz oldu ondan sonra. Ne oldu? Sonra onu bıraktı. Şimdi FETÖ hala var. Çünkü FETÖ’yü hafife almamak lazım. Böyle dini bir örgüt falan filan değil. FETÖ bir uluslararası ajan örgütü.
Şu an çok Atatürkçüler canım. İnanılmaz, inanılmaz. Biz onların hepsini biliyoruz. Onların kim olduklarını da biliyoruz. O çok önemli değil. Ama şimdi adı FETÖ, dinlemle falan filan, cumhuriyete ve anayasaya aykırı, yine bir sürü tarikat, cemaat dinlemle devlet yapılanmasının içerisinde iddialar var. İddiaları bırak. Görüyoruz hangi bakanlıklarda kimlerin olduğunu, nerede ne olduğunu da görüyoruz. Bunlara hesaba kattığın zaman bu iktidarın 20 senelik şeyi cumhuriyet değerleriyle ve Atatürk’te hesaplaşmadır. Ben bunu söylerken şimdi muhalefete de gelmek zorundayım.
Altılı bir toplantı yaptılar evladım. Altılı toplantıdan, oraya katılanlardan bir partinin genel başkanı, nurcuların, bir tarikatın, bilmemlerin mensuplarından biri. Bunu hepsi biliyor. Amirallere zevzek diyen Meral Hanım da biliyor. HDP’ye göz kırpan Kılıçdaroğlu da biliyor. Daha önce Tayyip Bey’in yanında olup da bütün bu şeylerin hepsini imza atan Babacan da biliyor. Suriye girişimizdeki en büyük hatalardan birini yapan Davutoğlu da biliyor. Ne yapacağız peki? Yani biz mecbur muyuz ya bu tarafa gitmeye ya da bu tarafa gitmeye? Böyle saçma sapan bir şey olmaz. Bak Altılı masa diye toplandılar.
Bir sayfalık bir metin açıkladılar. Tamamını okudum. Tamamen Avrupa Birliği’ne, Batı’ya yönelik bir manifestodur. İçinde bir tane Atatürk yok. İçinde bir tane Cumhuriyet yok. İçinde tamamen EDP, PKK’ya şirinlik yapan, FETÖ’ye şirinlik gösteren, saçma sapan şeyleri açıklayan bir yapı var. Her iki tarafında amacı var. Amacı sadece seçimi kazanmak oldu. Şu andaki mevcut iktidarının amacı da, dedin ya biraz önce erken seçim olabilir mi? Bir baskın, her şey olabilir. Olmayabilir de. Ama mesela bu muhalefet partilerini destekleyen zamanında da yani 20 yıldır AK Parti’den az yanmış insanlar da mesela şu şekilde karşılık veriyorlar.
Tamam kardeşim göz kırpsınlar. HDP’ye de göz kırpsınlar, şuna da göz kırpsınlar. Yeter ki şu taraf gitsin de bu taraf gelsin. Geldikten sonra her şey düzelir diyorlar. Buna ne diyorsun peki? Çünkü yok baba yani mesela şey de yok. Buna ben hayal diyorum evladım. Neden hayal diyorum? Amacın ne? İktidara gelmek. Amacın bu mu? Hayır amacının ülkeye hizmet olması lazım. Amacının biraz sonra geleceğimiz ekonomiyi düzeltmek olması lazım. Milli olması lazım. Seçim kazanmak nedir? Araçtır. İktidara gelmek için. Bunlar aracı amaç haline getirdiler. Ondan sonra yapacakları belli değil. Bundan ilgili bir örnek anlatmak istiyorum. Yine Osman Aydogan’dan bir alıntı yapacağım. Şimdi 1967 yılında daha o zaman 20 yıllık bir devlet olan İsrail ile Araplar birbirlerine girdiler. Arab devletleri, Mısır, Suriye, Ürdün. 6 gün savaşları. 6 gün savaşları bravo. Şimdi bu 3 tane Arap ülkesi Mısır, Suriye, Ürdün birbirlerine girdiler. Savaş başladı. Ama 6 tane daha ülke, Suudi Arabistan, Irak, Tunus, Cezayir, Fasta silah ve malzeme yardımı yaptı. Yani 9 Arap ülkesi, konacak 2 tane İsrail. İsrail bunları dövdü. İsrail gitti Mısır’dan Sinayi Arımadasını ele geçirdi. Bugün hala mesele olan Suriye’den Golan Tepelerini ele geçirdi. Filistin’den de Gazze ve Batı Şeria geçitlerini ele geçirdi. Bitti. Savaş bitti. Ne olduğunu anlamadı. Mısır. Lan ne oluyor falan dediler. Bu arada ellerindekini de kaybettiler. Sinayi Arımadası gitti. Süveyş Kanalı’nın hemen yanında. Burası da gidince İsrail baktı ki, bunlar intikam alacaklar. 1967’den sonra. Hemen ne yaptı biliyor musun? Süveyş Kanalı’nın doğusuna, o çöl olan kısma kum tepeleri yaptı.
Her taraf kum tepesi. Buna da Ben Lau ismindeki, onu yapan Genel Kurmay Başkanı’nın adını verdi Ben Lau kum tepeleri diye. Süveyş Kanalı var, kum tepeleri var. İsrail rahatladı. 1973 yılına kadar. Burası çok önemli. 6 yıl boyunca Mısır hazırlık yaptı. Mısır hayatının en güzel hazırlığını yaptı biliyor musun? Askeri olarak ordusunu yeniledi, silahlarını yeniledi, onu yeniledi, bunu yeniledi. Ama hiç çaktırmadan, yani İsrail istihbaratına da açık vermeden bunu yapmaya çalıştı. Başardı da. Ve 2 tane zorluğu vardı. Birisi Süveyş Kanalı’na geçmek, İsrail’e saldırması için, silahı geri alması için. İkincisi de o kum tepeden ne yapacak? Yukarıdan bomba atıyorsun, kumun içinde kayboluyor. Tank geçemiyor. Kum böyle kocaman devasa kumlar. Bunların hazırlığını yaptı, yaptı, yaptı. En sonunda Süveyş Kanalı’nı istihkam marifetiyle, üzerine köprüler atarak, dinlenme yaparak geçebileceğini, komandolar olarak falan. Bunu tamam dedi, geçebilirim dedi. Ama dedi, bu kumları nasıl geçeceğim? Bir maket arazi yaptı. Nerede? Kahire’ye çok yakın bir çöl karakterli yerde maket arazi yaptı. Orada da kum tepeden yaptı sanki aynısı gibi. Fotoğrafa da bir kanal yaptı falan. Baktık kanalı geçiyor. Kum tepeden nasıl geçeceğim, nasıl geçeceğim? Bütün genelkurmay düşünüyor. Mısır düşünüyor. Bir tane teğmen çıktı. Teğmen 21-22 yaşında istihkamcı. Ben dedi yaparım. Genelkurmay başkanı yap bakalım dedi. Nasıl yapacaksın? Bana dedi bir bot bulun. Suda yüzen bir bot. Düzenle de su pompası bulun marifeti. Fışkırtacak. Vaktiler taktı. Su pompalarıyla gitti, can açtı kum tepeden, İsrail’e değil kendi maketlerinde. Bastı suyu. Tabii kum aynı karın güneşte eridiği gibi fışktı, eri verdi. Gedikler açılmaya başladı.
Aferin dediler TBN MN Binbaşı yaptılar. Anında 21 yaşında Binbaşı. Sonra öyle güzel hazırlık yaptılar ki İsrail bunun işinin hiç farkında değil. Ramazan ayının 10. günü 1973 yılı bu. Ekim ayı. Şimdi İsrail bakıyor tabii. İsrail istihbaratının gözü orada, herkesin gözü orada. Bu arada Mısır Almanya’dan en iyi su pompasını yapan ülke olan, Almanya bak gene onlara geldi 1973 yani. Dayak yemişler 45’te falan. 300 tane su pompası aldı ama alırken de dünyaya şöyle açıklama yaptı. Kahire Büyükşehir Belediyesi’ni yeniliyoruz. İtfaiyesini. İsrail baktık. Tamam tamam. Ne alakası var? Bak onu aldı, monte etti 300 tane bot. 300’ün de üzerinde ne var? Su pompası var. Böyle fışkırtan. 2 gün kadar önce de Enver Sedat, Mısır Devlet Başkanı bir açıklama yaptı. Radyodan ve ekranlardan dedi ki bizim savaş gibi bir niyetimiz asla olamaz. Savaştan her iki ülkede zarar görür. İsrail ile barış dostluğu için elimizi uzatıyoruz dedi. Tam da o sırada İsraililerin Yom Kippur bayramı var. Başlamak üzere.
Ne oldu? İsrail ordusunun oraya dizdiği böyle korkudan dizdiği, Mısır saldıracak falan zannederek dizdiği bir sürü askeri bayram izniyle gönderdi İsrail’i biliyor musun? 3-5 tane asker kulelerde, molelerde kaldı. Bu arada Mısır ordusu da ben tatbikat yapıyorum diye tatbikati uzattı. Tatbikat yaparken de yedekleri askere çağırdı. Bundan da huylanmasınlar diye. Tatbikat yapıyorum ya. Bak devlet başkanım da açıkladı bizim kimseyle işimiz yok falan. Ve ne oldu biliyor musun oğlum? 1973’te bir Ekim günü. Normalde dünyada bütün savaşlar sabah erkenden başlar.
Biz ne yaptık? 30 Ağustos zaferi için 26 Ağustos’ta sabah 4’te topları başlattık. Öyle olması lazım yani. Bütün savaşlar öyledir. Bunlar sabahtan başlatmadılar. Niye biliyor musun? Çünkü tam o sırada güneş oradan geliyor gözlerini yakacak. Çöl güneşi. Beklediler saat 14’te. Saat 14’de kadar herkes gevşedildi. Bütün İsrail nöbetçisi bilmem neyse şu sözü. Bir başladılar. Süveyş kanalını köprülere atıp komandolara geçirdiler. Bu taraftan da su pompalarını kullanan hepsini yardılar mı? Takır takır 15 kilometre kadar girdiler mi sinayer amanıza? Gördün mü olayı? Peki sonra ne oldu? Orada durdular.
Evladım durdular çünkü başka bir plan yapmamışlar. Geçelim de geçelim. Araç amaç olmuş onlar için. İşte seçim olayında bu. Seçimi kazanalım da ne olursa olsun. Tayyip Erdoğan gitsin de ne olursa olsun. Yok böyle bir şey. Ondan sonrası ne olacak? Sen aracı amaç yaparsan böyle olur. Ne oldu ondan sonra biliyor musun? İsrail bir toparlandı. Bunlara bir köte kattı. Sovyetler Birliği’yi ben ordu gönderirim demese bütün Mısır’ın ordularını iki ordusunu daha imha edeceklerdi. İşte tarih bu. Akıl bu. Şimdi bunlar diyorlar ki iki tarafta seçimi kazanalım. Erken seçimi kazanalım. Pat seçimi kazanalım.
Sonrası bir de bir kısım diyor ki Tayyip Erdoğan gitsin de ne olursa olsun. Öbür taraf diyor ki işte bunlar gelirse şöyle olur. Bu millet mecbur mu bir bu tarafa ya da bu tarafa oy vermeye? Ben sana bir şey söyleyeyim. Bugün Mevzular izleyicisine şunu açıklıyorum. Ben çıktım parti kurdum. Ey millet bana oy verin demekle falan bu iş olmaz. Bir sürü de partimiz var. Hepsine de başarılar diliyorum. O ayrı bir şey. Kurtuluş Savaşı zamanında, Milli Mücadele zamanında. Ne internet var, ne telefon var ne bilmem ne var. Çok önemli bir şey söylüyorum. Tarihe geçsin bu. O dönemde bile Türkiye’deki bütün telgraf olan yerlerden Mustafa Kemal Paşa’nın olduğu yere telgraflar yağdı. Kurtar bizi paşam diye. Kuva-i Milliye ufak ufak kuruldu her tarafta ve telgraflar yağdı. Millet isterse bu olur. Eğer millet bunu istemiyorsa o 6 tane 7 tane yemekten ya da 2 tane ayrı gruptan birisine mecbur kalacak millet. Ben buradan söylüyorum ikisine de mecbur değilsiniz. Cumhuriyetçiler var. Kafası çalışan binlerce milyonlarca insanımız var. Hiçbir yere bağlı olmak mecburiyetinde değiliz. Şimdi görüyorsun sağdan sağ 150 kişi iktidar yöneten anlamında. Muhalefete bakıyorsun soldan sağ 150 kişi o kadar. Bunlar yönlendiriyorlar. Ama bu tarafa geldiğin zaman biz diyoruz ki biz cumhuriyetçiyiz. Yapacağımız şeyler son derece açıktır, bellidir. Süretim ekonomisine derhal geçeceğiz. Derhal derhal geçeceğiz. İş barışı hemen sağlayacağız. Hemen. Türk Sidalı kuvvetlerini yeniden adam gibi bizim düşündüğümüz şekilde yapılandıracağız. Hiçbir tarikat, hiçbir görüş, hiçbir komünistli binden mescu suvusu oralarda bağırılamayacak. Ondan normal kendileri fikir olarak demokrasiyi elbette kabul ederiz. Ama bize Mevzular izleyicileri Z kuşağı, Y kuşağı yazacak. Gidecek ki hadi şunu yapalım bunu yapalım bize hep birlikte. Bak çok önemli bir atasözü var. Hiçbirimiz hepimiz kadar akıllı değiliz. Ne demek sana soruyorum. Yani bir elin nesi var iki elin sesi var muadiri bir. Bravo. Bir araya gelip istişare ve izleyicilerimiz bugün sosyal medya var. Bugün mesaj atabiliyorlar. Ne yapabilir hepsi yazsınlar. Şunu yap desinler. Biz bunları yapmaya hazırız. Ama 10 kişi otluk yapıp ben parti kurdum çıktım. Ben partinin genel başkanıyım. Bunlar da benim kadrom hadi bize oy ver. Yok öyle bir şey. Vatandaş isteyecek bunu. Vatandaş diyecek evet bu tarafta böyle bir sıkıntı var.
Onlar görecek. Onlar isterse millet isterse bu milletin kurtulması meydana gelir evladım. Ama milletin de işte karın grubusundan kendi sesleri duyuyor. Yani ekonomik olarak işsizlik, açlık artık açlık diyoruz. Yani daha önce mesela o konuya girelim. Sıkıntı diyorduk şu diyorduk bu diyorduk ama artık konu açlığa gelmiş durumda. Bir de memleketin o görmek istemediğimiz sizi belirli noktalara getiren insanlarımız var. Gidip iki tane yağ kutusuna aç gibi saldıran insanlarımız var. Utanç duyuyorum yani gerçekten. Öyle insanlarımız da var. Şimdi bu insanların manipülasıyla bu insanların korkusuyla da bazı kararlar alınıyor belli ki. Ama bir taraftan da gerçekten bunları korku olarak görüp gerçekten çoluğunu çocuğunu beslemeye çalışan insanların derdi var. Şimdi bu insanlar oturup vatan millet Sakarya meselesini ekonomik sıkıntılardan çok çok zorla geçtiler biliyorsun baba. Şimdi bu insanlara sen ne diyorsun yani bu iş. Hoca bir metin var ama bu metnin başlığı mı yok. Açlık olmasın mı? Şimdi bir sürü parti kuruldu yeri. Onlar yani sence boşuna mı yaptılar bunu? Ben boşuna kimsenin parti kurduğuna inanmıyorum. Yani herkes mutlaka bu millete hizmet etmek için öyle kabul etmemiz lazım. Parti kurar kadrolarını kurar vesaire. Ama onlar bile kendi içerisinde diyorsun. Şimdi şu bizdendir şu değildir gibi bir şeye girdiler. Amirallerimize amirallerimiz bir Montreux ile ilgili bir yazı yazmışlardı biliyorsunuz. Şimdi onların da tutuksuz yargılanmaları zaten devam ediyor. Bir ayıptır bu. Çok büyük bir ayıptır. Ayrıca bütün adli kontrolleride kaldırdılar. Zaten gidişat belli. Şimdi Montreux’un önemini hem iktidar anladı hem muhalefet anladı.
Şu anda muhalefette amirallerimize zevzek diyen parti dün ülkücüleri partisinden uzaklaştırdı. Bütün yorumlar bu şekilde. Biraz önce sen söyledin milliyetçileri. Neden? HDP göz kırpıyor dediler. Ben A partisi B partisiyle hiç telaffuz da etmedim bugüne kadar biliyorsunuz. Millet kendisi karar verecek evlat. Geçenlerde Cumhurbaşkanı dedi ki Edirne’deki İmralı’daki hesap verecek dedi. Edirne’deki Temirtaş İmralı’dakiler hesap verecek dedi. Ne oluyor falan dedi herkes. İki gün sonra bir mektupçu var. Abdullah Hoca’nın mektubunu alıp da getiriyor ya. Öncüsü okuyor falan. Profesör olmuş şimdi bir de. Ali Kemal Özcan diye bir adam sakallı falan. O çıktı dedi ki tabi dedi. Bu iş açılım tekrar çözüm süreci olacaksa İmralı’daki Sayın Hoca ve Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte olur dedi. Öyle Selahattin Demirtaş falan dedi araya. Baktım bunların niyeti de yeniden çözüm. Yeniden mi yaşayacağız o girişleri çıkışları o endekleri yeniden mi yaşayacağız? Bu bir. Bu tarafa bakıyorum. Bu tarafta diyor ki Demirtaş diyor. Demirtaş ile birlikte diyor. Demirtaş çıkarsa biz bu Kürt sorunu çözeriz diyor.
Türkiye’de Kürt sorunu mu var? Türkiye’de Ermeni sorunu mu var? Türkiye’de Boşnak sorunu mu var? Last sorunu mu var? Ne sorunu var? Türkiye’de aptallık sorunu var, error sorunu var, hırsızlık sorunu var oğlum. Hiç kimse ırkçılığın bilmemnenin peşinde değil. Kürt bizim binlerce yıldır kardeşimiz. Et tırnaktan ayrılır mı? Geçin bu işleri. Kürt sorunu varmış. Hangi Kürt iş adamı olamıyor? Hangi Kürt gelip de milletvekili olamıyor? Kalavrayı bıraksınlar. EDP’nin bilmemnenin yoluna gitmesinler. Onların düdüğünü çalmasınlar.
Ben tekrar söylüyorum vatandaşlarımıza. Kesinlikle çareniz vardır. Çareyi yazacağınız mesajlarla, yapacağınız ataklarla siz belirleyeceksiniz. Telgraflarla belirlenmiş Kurtuluş Savaşı’nda liderlikler, şunlar bunlar o mücadele ekipleri. Şimdi de sosyal medya inanılmaz durumda oradan siz belirleyeceksiniz. Siz bunu bekliyoruz. Kesinlikle öyle. Bak daha önceden FETÖ’ye hepsinin söylediği şeyler var. Yani şu anda o altılığa bir bakalım. Ne demişler FETÖ’yle ilgili? Daha önce hepsini getiririz. Ergenekon, Balyoz gibi kumpaslar yapılırken neler söylemişler? Bunların hepsi masada. Hocam geçen gün söyledi. Efendim hepsi de şey değildi falan felan yani. Evladım unutmayacaksın. Şimdi ekonomi konusuna girelim mi? Lütfen. Ekonomi konusunda hem TÜİK’in kabul ettiği hem de Uluslararası Kuruluşları’nın kabul ettiği bir kıstas var. Türkiye’deki durumdan bahsediyorum. 9 tane ihtiyaç maddesi var. Bu 9 tane ihtiyaç durumundan, PASCARI 3 tanesine sahip olmayan maddi yoksulluk değil. Yoksulluk içerisinde. Yoksulluk başka bir şey ama yoksulluk işin içine girdiğinde maddi. Biz Türkiye’de şu anda bu durumdayız.
Bu 9 maddeyi sana sayayım. Çamaşır makinesi var mı? Televizyon, internet var mı? Ama bir aile ve bir kişiden bahsediyorum. Arabası var mı? Evi var mı? 2 günde bir et, balık ya da tavuk yiyebiliyor mu? Yılda 1 hafta evden uzak bir yerde tatil yapabiliyor mu? Beklenmedik harcamalar için en arada köşede parası var mı? Kredi kartı borcunu her zaman zamanında ödeyebiliyor mu? Kredi taksitlerini her zaman zamanında ödeyebiliyor mu? Bir de ısınma ve aydınlanma giderlerini tamamen karşılayabiliyor mu? Şimdi bunlardan en az 3 tanesi değil, Türkiye’de 5 tanesi, 6 tanesi eksik olan var. Yok mu?
Tabii canım. Bu maddi yoksunluğa giriyor. Maddi yoksunluk kaos getiriyor. Yoksulluktan bahsetmiyorum. Yoksullukla mücadele edebilirsin. Ama maddi yoksunluk insanların zihinlerine yerleştiği anda işte o zaman sıkıntı başlıyor. Türkiye’de şu anda maalesef %70-75 çok büyük sıkıntı içerisinde. Esnaf sıkıntı, çiftçi sıkıntı, hayvancılık yapan sıkıntı bilmem ne. Yani ben bunları şimdi diğer televizyon kanallarında falan birçok yerde görüyorum. Bir taraf diyor ki aman Türkiye çok iyiye gidiyor bazı televizyonlar gibi. Bir taraf hemen çok büyük bir mağdur edebiyatına göre. İkisine de bakmıyorum. Ben kendim dışarıda gördüğüm ve yaşadığım hadiseye bakıyorum. Esnafa bakıyorum. Burada çalışan arkadaşlarımıza bakıyorum. Kendi oğullarıma bakıyorum. Herkes ekonomik sıkıntı içerisinde. Bu maddi yoksunluğa doğru gidiyor. En tehlikeli olan bu. Bak, Thomas Pickett diye bir ekonomist var. Bir kitabı var. Kavsiye ederim mevzular izleyiciler. 21. yüzyılda Kapital diye bir kitabı var. Mutlaka okusunlar. Çok enteresan. Bu adamcağız 2014’te Türkiye’ye geliyor. Röportaj veriyor, yapıyor falan. Sonra diyor ki Türkiye’deki röportajda ya diyor hayretler içerisindeyim diyor.
Türkiye’deki dolar milyoneri sayısı Japonya’dan fazla diyor. Bu ne demek biliyor musunuz diyor? Bu diyor eşitsizliğin Türkiye’de inanılmaz seviyelere geldiğini gösteriyor. Bunu da açıklıyor. Çünkü sermaye büyürken, 2-3 kişinin elinde, 5 kişinin elinde, 10 kişinin elinde büyürken, ekonomi büyüme o kadar olmazsa diyor eşitsizlik başlar. Ve Türkiye’de Japonya’ya Japonya gibi yıldaki bir yıllık kişi başına düşen para miktarı bizden çok çok üstün olan bir Japonya’da bile bizdeki kadar dolar milyoneri yokmuş. Şimdi bu ne demek? Bizde oligarklar var demek. Oligark ne demek? Çok süper zenginler var demek.
Türkiye’nin %10’u, pastanın %70’ini yiyor oğlum. Diğer kalan %90’ı da kalan %30’u paylaşmaya çalışıyor. Bu çok tehlikeli bir gidişat. Bu gidişat nasıl düzelir? Thomas Piketty diyor ki millete garip gelebilir. Bu diyor servet sahipleri olanlar var ya diyor. Bunlara servet vergisi koyacaksınız. Şimdi bak düşündüm. Dün gece tekrar düşündüm bunu. Çok geç uyudum onun için. Servet vergisini koyduğun zaman önce azar azar tamam mı? Var ya işte beşli çete diyorlar bilmem ne. Ben geçiyorum iş adamı iş adamıdır. Ama servet vergisi, sermaye o kadar büyümüş ki burada şişmiş patlıyor Türkiye’de. Dolu para çok, altın çok her şey çok. Ama bunu ufacık bir kesim elinde tutuyor. Bu tarafta milyonlar perişan durumda. Oradan vergiyi yavaş yavaş artırı artırı alacaksın. Böylelikle ne olacak? Onun bütün faaliyetleri de şeffaf hale gelecek. Doğru mu? Doğru ama şeffaf hale gelirse nasıl kazanacaklar o kadar para? E işte bir dakika olur mu öyle şey? Türkiye’de refahı acilen yapmanız gereken bu diye Thomas Piketty bu ismi unutmayın. Bu öneride bulunuyor. Bence çok mantıklı bir öneri. Yani ekonomik durumla ilgili durumumuzun gerçekten son derece rezil durumda olduğunu söyleyebilirim. Çok güzel durumda olanlar var. Elbette ki olacak. Babacığım çok teşekkür ediyorum. Yani konuyu hızlıca değerlendirmiş olduk. Evet yani çok fazla da vaktinizi almak istemedik. Estağfurullah ne vakti baba ortam senin. Ayrıca zaten bu iş böyle kalmayacak gibi. Çok hızlı değişimler oluyor. İç politikada da dış siyasette de çok acayip şeyler oluyor. Çok hızlı değişiyor konular. Yani dün tamam artık her şey bitti yaşasın deyip alkış tutanlar bugün eyvah şu hamleleri de mi yapmadık demeye başladılar. Yani kimse ne yapacağını da bilmiyor gibi gözüküyor ama bir şekilde bir yolda ilerliyorlar. Umarım memleket için vatan millet için finalde hayırlısı olmuş. Son olarak şunu da söylemek istiyorum yani şunu da sakın kimse unutmasın. Türk dünyasıyla ilgili özellikle iktidarın yaptığı doğru işlerden biri bir birliktelik kuruldu biliyorsun. Türk dünyasının gözü gerçekten Türkiye’de. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet Osmanlı parçalandı da bir yerde ufacık kaldı. Eyalet kaldı da o eyalet bağımsızlığı ilan etmedi. Biz inanılmaz bir şekilde misakın milli mücadelesi verdik. Han’la canla kuruldu bu cumhuriyet. Yani Osmanlı parçalandı. İmparatorluk parçasından bir bakiye olarak başka ülkelerde olduğu gibi çıkmadı. Biz komple misakın milliyi kabul edip vatarımız için mücadele verip bu cumhuriyeti kurduk. Bu cumhuriyeti örnek alan bir sürü Türk dünyasından devlet veriyor. Ama bizden hareket bekliyorlar. Aynen öyle. Bizim de işte bu cumhuriyetin üniversite mezun çocukları yarışma programlarına çıkıp ülke bizim başkentini bilemiyorlar. Gel babacığım. Burası kaygan bir zemin baba. Çok sağa çekiyorsun baba sen de. Yok, ben hiçbir tarafa çekmiyorum. Bitti mi? Bitti şeyini yap. Bitiş. Taklama atacağım babacığım. Kazanır mısın? Baba ne olur arayı bu kadar açmayalım. Yani illaki Rusya, Ukrayna meselesi olmaz.
İllaki iç politika, dış siyaset, bunlara girmek zorunda da değiliz. Senin inanılmaz çalışmaların var. Bunları görüyorum, şahit oluyorum. O çalışmalardan da mevzuları izleyicisine mahrum etme. Ne zaman istersen lütfen. Önümüzdeki haftada gel bir tane çekelim. Yani dediğim gibi illaki Rusya, Ukrayna, Türkiye meselesi olmak zorunda değil. Zamanında yaşanmış olaylar gerçekten bugüne çok fazla işaret ediyor. O olaylarla belki birçok arkadaşımızın kafası açılır. Senin bu olayları çok da çalıştığını biliyorum. Bu olayları da mevzular izleyicisine anlatalım. Haftaya da gel, sonraki haftaya da gel, iki gün sonra da gel. Mevzular sürekli devam etsin.
Hadi bakalım. Herkese saygılar, sevgiler.
İlk Yorumu Siz Yapın