"Enter"a basıp içeriğe geçin

MEVZULAR (Yerel S.Ö.) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı SELİM KOTİL

MEVZULAR (Yerel S.Ö.) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı SELİM KOTİL

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=uBqaeLuAQ6w.

Bazen iyi anlatıcılar sağlam olmayan bir hikayeyi bile size anlattığı zaman etkilenebiliyorsunuz. Sizin anlatınız hikayeler de sağlam ama anlatış şekliniz de, hitabetiniz de çok kuvvetli. Aslında farkımız yok. Senin hitabetin benden çok daha iyi. Estağfurullah. Yok ben izliyorum yani bir defa. Yani eğer ek iş yaparsanız ben babalığı da beklerim yani. Bekle tamam eyvallah. Arkadaşlar yerim hazır. Estağfurullah. Tamam mısın çocuklar hazır mısın? Gülüyorsun. Seviniyor babası iş mi oldu? Ne olacak? Estağfurullah. Arkadaşlar ne maaş alıyorsunuz? Ona göre. Bildiğiniz gibi adaylar arasında sürekli bir parti çekişmesi oluyor.
İlk defa siz bu partiyle niye bunu yapıyorsunuz diye soru soramayacağımız bir adayımız var. Selim Kotil İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı konumuz. Türkiye’nin en iyi spikereyi de program yapıyorum. Bir alkış. Şimdi böyle yağ çekiyorum ki soru sormasın diye. Ne yapalım? İki aynı taktik. Ben de çünkü kim gelirse gelsin aynı taktik ulaşayım siz diyorum ne kadar müthişsiniz ama tümpeti gibi. Yani Muhammed Ali gibi. Kelebek gibi uçarım tık teki çakarım. Aynen. Bugün iğneler çarpışacak gibi gözüküyor.
Şimdi burada belli kimse yandaş ya da yancı olarak görmesin ama sosyal medyadan sizden gelen soruları aktarmakla mükellefim ben. Ve siz de girip bakabilirsiniz sosyal medya hesaplarımıza. Kötü yorum yok sizinle ilgili. Aslında bu iyi bir şey mi tehlikeli bir şey mi? Yani insanlar sizi tehdit olarak görmediği için mi acaba o kadar yüklenmiyor? Bize hakaret var, küfür var çok özür dilerim. Ama eleştiri yapamıyorlar. Çünkü yanlış bir yer yok. Eksik bir yer yok. Ben trollüm bile zeki olanını severim. Bunları hiç ciddiye bile almıyorum çünkü benim diploma problemim yok. Zeka problemim de yok. Boğazçı inşaatı okudum.
İstanbul Atatürk Fernisesi mezunuyum. Lisedeyken Türkiye’nin fizik ve matematik olimpiyat takımlarının başındayım. Boğazçı’n’de Amerikalı hocalar beni yurt dışına almak için çok uğraştılar. Önü ve bütün kapıları açtılar. Gidebilirdim. Biz bu topraklara aitiz. Biz buraya aitiz. Verdiğimiz mücadele çok kıymetli. Çünkü Mustafa Kemal bu mücadeleyi verdi. Yüz yıl önce verdi. Şimdi adam bana diyor nasıl yapacaksın? Paran mı var? İmkanın mı var? Bu boş soruların. Hepsi bu boş soruların burada. Burada mı? Evet evet. Bir psikoloji var bunun yıkılması lazım.
Ne psikolojisi o? Ya paşam yapma etme. İngiliz, Yunan, Fransız en iyisi Amerikan mandası olalım. Ve az daha kongrede bu karar çıkıyor. Mustafa Kemal tek adam, tek kişi bir konuşma yapıyor. Diyor ki hayır paşalar hayır, hayır hanımefendiler hayır. Ya istikler ya ölüm diyor. Ve muvaffak oluyor. Biz bugün aynı mücadeleyi veriyoruz. O mücadele başka bir saate oluyor. Türkiye’nin bütün madenlerine çöktüler. Bütün kaynaklarına çöktüler. Türkiye 1 trilyon dolar borcun içerisinde. Türk halkı 600 milyar tüketici kredisiyle bütün kazancını global sermayeye veriyor.
Türkiye iktisadular işgal altında. Benim bugün siyasetteki mücadelem iktidar ve muhalefet değildir. Her ikisinin de bu milletin önüne koyan bir irade var. Biz o iradeyle mücadele ediyoruz ve kaybetmeyeceğiz. O zaman aslında başka bir açıdan da siz de bekah sorunu olduğunu düşünüyorsunuz. Onların bekah dedili ne biliyor musun? Onlar kendi kaderleriyle, kendi hayatlarıyla Türk milletini bir araya getirmişler. Ben onlara buradan bir sözüm var o bekah sorunu diyenlere. Olur olur siz siz de o kadar güzel olur ki hiç merak etmeyin. Kimse kendini cumhuriyetin yerine koymasın. Birliğimizi kaybettiğimiz gün yıkıldık demektir. Şimdi herkes birlikten bahsediyor ama birlik bir merkez etrafında olur. Kritik soru şu bir ve beraber olacağımız merkez neresidir? Bunu belirlersek doğruyu buluruz. Biz diyoruz ki bugün bir ve beraber olacağımız merkez Mustafa Kemal’dir. Niye? Ondan uzaklaştıkça madenlerimize çöktüler. Ondan uzaklaştıkça merkez bankamıza çöktüler. Ondan uzaklaştıkça bütün gelir ve kaynaklarımıza yerleştiler. Yeniden onunla bir araya gelmemiz lazım. Türk milleti yeniden atasıyla barışmak ve tanışmak zorunda. Barışmak diyorum bunu çok iyi bildikleri için. İngiliz ve Yunanlılar yıllarca Mustafa Kemal dinsizdir. Dinsizlik adına ne yaptı? Hangi helale haram dedi, hangi harama helal dedi. Bugün hırsızlık İslam diye lans ediliyor. Mustafa Kemal’in rahmetli annesi ona mektup yazıyor. Oğlum diyor yakacak bir şeyimiz kalmadı. Yaveri diyor ki paşam sen dert etme hemen bir şeyler gönderelim. Mustafa Kemal diyor ki sen karışma diyor. Annesine mektup yazıyor. Anacığım diyor ellerinden öperim. Sonra diyor ki halıları sat yakacak hal diyor.
Şu adama dinsiz diyen yani şimdi bu milletin parasını iç edenler Allah dost olacaklar. Bu anlayışı reddediyoruz. Mesela sizin sürekli Haydarbaş’tan bahsetmeniz. Birçok insan da şu duyguyu uyandırmış. Eğer birinden çok bahsediyorsanız siz onun tarikatındasınızdır demişler. Siz bir tarikat mısınız? Ayy bak Haydar Hoca Rusya’ya gitti. Ruslara Rus meclisi Duma’da konuşan tek yabancı 6 saat konuştu. Dediler ki Haydarbaş Rusçudur Hayda. Haydarbaş Atatürk’ü anlattı. Türk milleti asker bir milletti. Dediler ki Haydarbaş derin devletin adamı. Haydarbaş Ehlibeyt’ten bahsetti. Bu hırsızlık emeği ve İslam’ının karşısına gerçek İslam’ı koydu. Ehlibeyt’in İslam’ını, Anadolu’da Hacı Bektaş’ın, Yunus’un Mevlana’nın İslam’ının Haydarbaş Alevidir dediler. Teşke Alevi olsam dedi. Şimdi Haydarbaş dinden bahsetti tarikatçı. Derin devlet, askerin adamı, Rusçu, Alevi. Geçen sosyal medyaya meyledi ki Atatürk dedi tarikatları kabahatı çok iyi yaptı. Hadi buyur oradan yak. Bu dedikoduları, iftiraları FETO’cular başlattı. Anamızdan indiğimiz bu FETO’cular burnumuzdan getirdi. 98 yılında Haydarbaş Bey FETO’luğun karşısına çıktı. Sen dedi bölücüsün dedi. Senin dinler arası diyalog adı altında yapmaya çalıştığın milleti etnik yapılara ayırıp parçalamaktır. O zaman bütün kanaat önderleri, sivil toplum örgütleri, siyasi parti, liderleri hepsine gittik. Sayın Cumhurbaşkanı da gitti. Birebir Cumhurbaşkanı’na 2001 yılında görüştüğünde boğazda ben de vardım. Birebir anlattı bu adamlar haindir diye. Şimdi diyor ki pardon yanıldık Cumhurbaşkanımız. Hayır Cumhurbaşkanım, siz biliyordunuz.
2001 yılında herkese anlattı. Ben birçok insana gittim. Rahmetli Muhsin yazıcı olduğuna 8 saat sohbet etti. Sonra ne oldu? Bana kim dava açtı? Fethullah Gülen’in kendisi dava açtı. 17 Aralık olmasa içerideydim. Ne namusumuz kaldı, ne aile hayatımız kaldı, ne tarih, her şey dedi der. Bugün Amerika üretimlerinin %38’i kadar, Avrupa %32’si kadar, Çin %69’u kadar nakit para tutuyor piyasada. Ve enflasyonları bizden düşüyor. Bize gelince şu anda da aynı rakam. Biz %2,5’u kadar nakit tutuyoruz. Yani piyasadan parayı vakum gibi emdiler, millette nakit para kalmadı. Sonra tombalacılar türedi. Ben Kapalı Çarşı’da büyüdüm. Kredi kartı satanlar türedi hatırla. Sokağın dönüyorsun köşeyi, sen seçilmiş kişi gel buraya kredi kartı. Adam da seviniyor iyi mi seçildik falan diye. Halbuki takıyorlar. Sonuç 600 milyar TL. Sizin anlatacak çok şeyiniz var. Mesele de çok fazla. Bak hala İstanbul’a giremedik. Yok İstanbul büyük şehir, gireceğiz.
Yani hangi ilimiz veya ilçemiz olursa olsun önemli meselelerden biri de halkın içme suyunun kalitesi ve fiyatı. Ucuzlatmaya veya daha kullanılabilir hale getirmeyi planlıyormuşsunuz. Planlıyorsanız nasıl? Yarı yarıya düşüreceğim. Doğal gazı, elektriği, suyu yarı yarıya düşüreceğim. Hele şükür İstanbul’a geldi. Yarı yarıya nasıl olacak? Bu iş bizim işimiz. Ben bin Ali Bey gibi iyi simit yemesini bilmem. Ama millete ucuz su içirmesini bilirim. Nasıl yapacağız? 1. Sayaç okuma bedeli. 32 TL para alıyorlar mı? Adam geliyor sayacın başında oturuyor. 32 TL. Sayaçların tamamına bir tane sim kart takacak. Uzaktan okumam. Basit bir skada işlemi. Sayaçlardaki bütün faturaları, bilgileri tek seferde bir skada işlemiyle alacağız. Buradan 32 TL kazancımız var. 2. Ben bir türlü bu kayıp kaçak bedeli çözemiyordum. Ya bu nedir ya kayıp kaçak bedeli? Ya bize bir su faturası geliyor. Sanki Terkozu ben kullanıyorum. Böyle bir rakam. Evde kavga çıkıyor. Niye? Kayıp kaçak bedeli şu. Hep ranta yatırım yaptılar. Yerin altına yatırım yapmadılar. Musluklara gelen her 3 litrenin 1 litresi toprağın altında borular çürüdüğü için toprağa akıyor.
270 milyon ton su yılda boşa gidiyor. Bu 2 adet Terkoz demek. Bakın 2 Terkoz su boşa gidiyor. Kayıp kaçak bedeli bu. Parasını senden alıyorlar. Altyapı yatırım yaparsanız. Bu arada bir tanesi bana diyor ki Ya bütün İstanbul’u şantyem yapacaksın. Deriplik geçecek misin ya işte. Ya o kazmak, söküp çıkartmak dönemleri bitti. Artık aleti sokuyorsun içeriden tamir ediyor. Ede de gidiyor. Hangi çağda yaşıyoruz? Biz bunları yapacağız. Bugün Sayın Cumhurbaşkanımız da diyor ki İstanbul’un 2040’a kadar su problemi yoktur diyor. Yanlıştır vardı. 4 yılda bir İstanbul’a kuraklık oluyor.
10 yılda bir de 0.2 derece İstanbul ısındığı için aslında kuraklık spazmaları daha da artacak. Daha sık olacak. Uzatmayalım. Kuraklık olduğundan meren çayı da kuruyor. Meren çayından hani çözüm getirdiler ya. Meren kuruyor. 100 birimden 30 birime düşüyor. Bu bir çözüm değil. Bunun bir tane çözüm var. Onu göstermek için gittim. Hasta oldum bir de iki gün yattım. Karaburuna gittim. Tepeye çıktım. Aha dedim burası Karadeniz. Buradan dedim suyu alacağım. Yüksek basınç, ters ozmoz sistemi. Milimetren 10 binde biri. Bas öbür tarafa. Tuz burada Nacele. Aşık’ı öbür tarafta. İsalatına ver suyu gitsin. Suyu göndermek için güçlü bir enerjiye ihtiyaç var. 1500 megavata ihtiyaç var. Az bir rakam değil. Bütün İstanbul’un suyu için. Onu nereden alacağım? Boğazın altından elektrikten alacağım. Onu nasıl yapacaksınız? Dünyanın en büyük nehri Amazon değil. En büyük nehri İstanbul Boğazı. 630 milyon, yukarıda 250 milyon metre küp su akıyor. Bu müthiş bir olay. Suyu biriktirir, biriktirirsiniz barajdan.
Suyu yukarıdan aşağıya böyle akıtırsınız. Bak aktı şu an. Yapılan şudur. Yukarıdan aşağı su akar. O gördüğün koca barajlar var ya bir tek şey için ha. Suyu yükselt, yukarıdan aşağıya kafadan aşağını dök. Borudan aşağıya döküyorsun suyu. Borudan dibinde bir pervane var. Su pervaneyi vuruyor. Pervane dönüyor. Arkasında bir tane böyle plate var. Şöyle bir yaprak var. Etrafında manyetik alan, dediğiniz mıknatıs var. Bir açıyor, bir kapıyor, bir açıyor, bir kapıyor. Manyetik alan 1-0-1-1. 1-0-1-1. Elektrik akımı doğuyor. Bobinden alıyorsun, basıyorsun gidiyor.
Boğazın altında hazır su akıyor zaten. Akıyor ya. Yapacağımız şey boğazın dibine 2.5 metre çapında. Pervaneyi koymak su geliyor karşıdan. Pervane dönecek. 4 kebana eş değer elektrik üreteceğim buradan. 4 keban, 5000 megawatt kurulu güç. Ya şimdi adam diyor ki ya niye diyor bu iktidar yapamadı? Ben de diyorum ki su akar, AKP bakar, Bağımsı Türkiye Partisi yapar. Ne diyeyim? Ya bu zor bir şey değil. Size mesela Cumhuriyet Halk Partililer oy bölüyorsunuz diye tepki gösteriyor.
Ağabey, ağabey, ağabey. Niye duymuyorsun sesimizi? Bak oyları bölüyorum. Çıkartsana beni. Ha niye çıkartmıyorlar? Çünkü ağabey de oyların bölünmesini istemiyor. Çok iyi biliyor ki bu iktidar bu kadar yanlışlık yapmasına rağmen halen ayakta duruyorsa bunu bu muhalefete borçlu. Bu muhalefetin vazifesi bu iktidarı ayakta tutmak. Bakın ne diyor şu anda? Aman diyor milleti tavuk gibi görüyorlar. Aman tavuklar diyor yuvalarından kaçmasın. Hemen bize oy vermeyen şudur, veren budur. Herkese şu mesniz veriyor en yukarıdaki.
Herkes dur kendi diyor yuvasına gitsin diyor. Kimse başka bir yere gitmesin. Ekrem Bey el sallıyor. Zannedersiniz ki İstanbul’un hiçbir problemi yok. Her şey güllük gülistanlı. İstanbul can çekişiyor. Yani diyor ki Cumhurbaşkanı memleket işi gönül işi. Tabii ki gönül işi. Ama hangi gönül işi? 850 milyon TL yandaş vakıflara para aktarıyorsun. Bu gönül işi mi? Bu mu yani? Okçuluk Bakfı’na, Ensar’a, Türkiye mi? Kimin parası bu? Milletin parası ya. Sen bu parayı alıyorsun yandaş vakıflara aktarıyorsun. Gönül işi. Hayır o gönül işi değil.
O parayı alacağım 200.000 üniversiteleri gelince burs vereceğim. Bu gönül işi işte. Şu anda gençleri görüyorum cebimde para yok ya. 200.000 genci ayda 500 lira versem. As para mı ya? Siz diyorsunuz ki burs vereceğim. Bu parayı nereden bulacağınızı da sanırım söylediniz. Bu para nereden bulunacak? Okçulara gidiyor para. Şuraya gidiyor buraya gidiyor. Bu biri. Artık kitap kart çıkartacağım. Okuyandan zarar gelmez. Ne okursa okusun kardeşim. Okusun yeter ki ya. Tahtada öğretmen kelimesini yazamayanları tanıyoruz. Okusun ya. Kitap kart çıkartacağım.
Sadece kitap alacağım o kartı. Limitleri öyle. Okuyacak. Her yıl yükleyeceğim. Bu arada okuduğu kitabı bana yarı fiyatına iade edebilir. Ettiğinde yarı fiyatı kadar yeni bir kontrol yükleyeceğim. Çünkü iade etmek isteyenlerin kitaplarını alıp Anadolu’daki herkes İstanbul Belediyesi’nin yaptığını yapmaz. Anadolu’ya göndereceğim. Artı gençler için dünyanın en büyük açık hava müzesini yapacağım. Mustafa Kemal’in hayatını gösteren minyatürden oluşacağım. Bana dün Ekşi Sözlük’ten sordular. Atölye Kavalimanı disneyland yapar mısın? Yapmam dedim.
Önce vefa borcumuzu ödeyelim. Bu millet bir görsün. Gençler bir tanısın. Artı başka bir şey söyleyeyim. Her şeyi ben düşünmek zorunda değilim. Gençlerle ilgili. Gençler bana diyecek. Başkanım diyecek. Şunu yapalım. Onlar diyecek. Biz yapacağız. İmkan var mı? Var. İletişim halinde olacağız diyorsunuz. Tabii ki. İstanbul’a 66 tane arıtma tesisi var. 3 tanesi biyolojik, 63 tanesi kaba arıtma. Kaba arıtma şu. Pisliği alıyorsun, sıvıyı marmanın altına basıyorsun. Sonuç mu? 1000 metre derinindeki marmanın 25 metrenin altında hava bitti. Lağım yağını. Pislik oraya akıyor. Çözüm ne? Biz burada çürütme tankları kurarak buradan metan gazını alacağım. Hem suyu temizleyeceğim hem de buradan bir siyenci doğal gaz elde edeceğim. Yetite otobüslerini, halk otobüslerini ve ticari taksileri buraya çevireceğim. Çevirmesi 6 ay sürüyor. Yani bir otobüs 2.5 saat 3 saatte bitiyor. Bir taksi 15 dakika sürüyor. İtalyan firması teklifini de sundu. Bunu yaptığım zaman 700 milyon yetitede yakıttan para kazanıyor. Bu kadar şey söylüyorsunuz. Bunların parasına nasıl karşılayacaksınız dediği şeyi. Zaten sorun olarak gördüğünüz şey, çözüm bulurken hala geç oluyor.
Zaten kendi kendine yeter İstanbul. Ben buradan 700 milyon kazanınca şunu düşünüyorum. Bu parayı ne yapayım? Bir hesap ettim üniversiteli ve lisyen gençlere bedava ulaşıp 130 milyon kaybım var. Yaptım gitti dedim. Vatandaşa yarı fiyatına düşürsem 500 milyon civarında yaptım gitti dedim. Bir yerden bir kaynak çıkıyor. Onu nereye kullanırım diye bakıyorum. Buraya kullanırım diyorum. Ama bunların altı doldurulamıyor. Nasıl doldurulamıyor? Nasıl yapacaksınız bunu? Nereden para bulacaksınız denildiğinde konular birazcık değişiyor.
Ben de hepsinin kaynağı hazır. Şu hava konusunda değinelim. Vücudumuza giren toksinler ağır metalle vücudumuzun dengesini bozuyor. Ve o derece bozuyor ki havadan gelen toksin kanakarışıyor, kandan geliyor, hücrenin içine giriyor. Hücrenin içerisinde olan operasyonlarda ortaya çıkan çöpleri atan mekanizmaları, glütatyon tarzı mekanizmaları kitliyor. Hücre boğulmaya başlayınca oksijensiz soluma geçiyor ve kanserle hücre oluyor. Şimdi bunu niye anlattım? Şimdi İstanbul’da binalardan sıcaklık çıkıyor. Nefes alıp veriyoruz.
Atıklardan çıkıyor, seregazı çıkıyor, arabalardan çıkıyor, parfümden çıkıyor. İstanbul’un üzerinde bir bulut gibi bir tabaka oluşuyor. Niye İstanbul’a kar yağmıyor? Anurutköy’e yağıyor, Çatalcıya, Silivriye. Niye İstanbul’a yağmıyor? Aslında her yeri yağıyor. Ama seregazı, burada karı yok ediyor havada sıcaklık. İstanbul’a nefes aldırmamız lazım. Ben bunu dedim Ekrem Bey’de nefes aldıralım dedi benden bir hafta sonra. Tamam güzel aldı. Beylikdüzü’nde ne yaptın? Çimen diktin yol kenarına. Yanlış. Rakamlara baktım ben sesimi çıkarmadım. 100.000 ağaç dikecekmiş ilk yıl. Yanlış.
İstanbul’un nefes alması için tam 2.5 milyon ağaca ihtiyacı var. 2.5 milyon. Bir de şu var. Hangi ağacı nerede dikeceksin? Eğer sen yol kenarında çimlik yapıyorsan yanlış. Arabadan egzoz çıkıyor mu? Bak Çinli ne yapmış Çinli. Yolun bu tarafına birer metre arayla ağaçları dikmiş. Ağacın cinsini söylemem bir çam cinsi. 10.000 aracın egzozunu emiyor. 20 desibel gürültüyü düşürüyor. 4 sıra buraya, 4 sıra buraya dikersen oradaki bütün tozu, gürültüyü ve egzozu alıyorsun. Nefes almamız için ne lazım? Kayın ağacı lazım. Saatte 2.5 kilogram oksijen üretiyor. 40 kişinin tükettiğini geri aldırıyor. Onu başka yere dikeceğiz. Yol kenarına değil. Peki evlerin etrafında ne olması lazım? Klima etkisi yapan ağaçlarımız var. Onlardan koyacağız. İstanbul’da bir simülasyon çalıştı hekim. 2.5 milyon ağaç. İstanbul’un ciğerleri söküldü. 1 milyon ağaç söküldü. 3. havalimanı yerinde. Şimdi bu bir proje. Bu basit bir şey değil. Lali Devri’nden son vereceğim. Yok öyle yağma. Lali ağacın dibinde kalabilir zaten o batırdı Osmanlı’ya. Burada ağaçları nasıl bir alan bulacaksınız peki? Her şeyden önce bütün yol kenarlarının tamamında boş bir sürü alanları var. Bütün bahçeler içinde bütün oralara ağaç kapatacağız. Otoparkları yerin altına alacağım. Artı İstanbul’da ne kadar alanımız varsa şu anda İstanbul’a ne kaldı? Yeşilalık, mezarlıklar kaldı. Bir de askeri alanlar kaldı. Askeri alanları şehrin dışında taşımaya çalışıyoruz. Rantı açmak için. Çok tehlikeli. Deprem konusunda çok önemli. Ne kadar alanımız varsa tamamını ağaçlara donatmamız lazım. Ağaç dikeceğiz. Yukarı doğru gök tören yapmak diye yarışıyorsun. Ama orada rant var rant. Ama iş hizmete gelince orada halin okçuluk dönemindeyiz. Yanlış. Pelin Bey siz okçulara kıl mısınız acaba? Paraları da keseceksiniz gönderebilir miyiz? Niye biliyor musun? Neden? Almadılar bu takma zamanda doğru söyleyin. Öyle bir şey yok değil mi? Aslında gençliğimde çok ok atmak istedim. Çünkü niye biliyor musunuz? Hazreti Ali diyor ki çocuklarınızı gelecek yıllara göre yetiştirin. Benim bu ufaklığın geleceğinde ok atmak yok. Yapay zeka var. Ben okçuluğa kıl değilim. Yapay zekaya hayranım. Nasıl oldu? Güzel. Ben beğendim. Ben tatmin oldum. Aklım dağıldı. Nerede kalmıştık? Uçan trenler dedik en son.
Sevgili Fatih Akbudak bu sorunun cevabı verildi. Selim Bey Boğaz’dan elektrik ürettiğini söylüyor. Bunu nasıl yapacak ve halka kazandıracağı ne olacak? Geç. Bunu sordum. Toplu taşıma eziyeti bitecek mi demiş. Geç. Cüneyt Bey sormuş demiş ki İstanbul’daki Suriye sorumluluğu çözecek mi? Esenyurt’u Türkiye topraklarına dahil etmek için Hatay’da olduğu gibi referandum yapacak mıyız? Öyle bir yanlış politika izlendi ki biz birilerinin menfaatleri doğrultusunda komşularımızı iç içlerini darmadağın ettik. Biliyorsunuz Putin’in bir sözü var. Bir tiyatroda duvarda bir silah asılıysa elinde sonunda patlar. Şöyle mi düşünüyordu bunlar? Şam karışacak, Bağdat karışacak, Türkiye rahat edecek. Böyle mi? Komşunda yangın varsa gelir sana sıçrar. O silah patlar. Bu kadar insanı içeri aldı. Kime aldık Suriyelilerin? Alt kademesi. Sanatçısını, bilim adamını, sporcusunu Avrupa aldı. Bu insanlara bakıyorsun. Çok büyük bir maddi yükaltındasın. İki, para verme düğün İstanbul karışacak. Çözüm ne? Verin bize İstanbul’u. İstanbul olan Türkiye’yi alır, Esat’la anlaşır, bütün Suriyelileri memleketine geri gönderir. Bunun dışında başka hiçbir çözüm yok. Diğer bütün cümler boş. Tabela vergilerinde değişiklik yapacağım ben. Türkçe yazan tabelaları %30 düşüreceğim. Yabancı dildeki bütün tabelaları %30 damlandırır. Çözüm mü? Kısmi çözüm. Ama asıl çözüm, kardeşim herkes kendi evine. Olası bir İstanbul depremi için çözümünüz ve önleriniz nelerdir? Deprem olduğunda cep telefonların baz istasyonları çökecek. Haberleşme duracak. Kurtarmaya en az 150-200 bin insanın katılması lazım. Belediye başkanı olarak haberleşmeyi nasıl sağlayacaksın? Ekrem Bey diyor ki, biz deprem olduğu zaman vatandaşın cep telefonuna mesaj gelecek, toplanma yerlerini göstereceğiz diyor. Ben diyorum ki cep telefonu çalışmayacak. Binali Yıldırım diyor ki, vatandaş sormuş bizim bu hazırlığımız var. Bak çok net bir cümle kullanacağım. Söz konusu, İstanbul’unun canıdır.
Baz istasyonları çöktüğünde haberleşmeyi sağlayacak hiçbir hazırlığı yok. Bu teknolojiyi Türkiye’de bilen iki üç kişiden bireyim ve Sayın Binali Yıldırım. Eğer böyle bir hazırlığım var diyorsun, varsa aldığın cihazların bana faturasını göster. Ben bugün adaylıktan çekiliyorum. Ama yoksa lütfen söz konusu İstanbul’un can güvenliği. Bu iş bu kadar basit değil. Kartal’da bir bina çöktü. Üç günde molozunu kaldıramadılar. Deprem olduğunda ilk 1 saat ve ilk 24 saat çok önemlidir. Deprem oldu, itfaiyeci hanımından haber alamıyor, çocuğundan haber alamıyor. Ne yapacak, nereye gidecek? İnsanı düşün. Geç onu. İnsan önce ailesini düşün. Peki çözüm ne? Çok basit. Geçen sene arkadaşlar Los Angeles’da bir simülasyona katıldı bizim. Deprem anında 30 bin kişiyi Allah göstermesin kaybederiz. Ama deprem sonrasında yağma, tecavüz, hastalık, açlık 1,5 milyon insanın canı tehlikede. Ve bu deprem olacak. 490 tane toplanma yerinin 470’ini AVM yapmışsın.
Diğerlerine 1 tane çelik konstruksiyon koymuşsun içinde. Ne var içinde? Balta. Balta ile mi kurtarma işini yapacak? Kafaya bak. Peki çözüm ne? Binaların altında kalan insanlar kurtarılmayı bekliyor. Kim buna müdahale edecek? Bak yemin ediyorum orada insanlar bağırır kurtarın beni diye insanlar ailesinin peşine gider. Hayatın gerçeklerini görelim. Tek bir zümre var. Ailesi İstanbul’da olmayan bir gruptur bu. Bu da Mehmet Çik’tir. Türk askeridir. Askeri alanları şehrin dışına çıkartarak İstanbul’a büyük bir, demek istemiyor olucum değil, büyük bir yanlış yapıyorsun. Olmaz. Ranturuna askeri alanları açıyorsun. Yanlış. Tamam bazı konularda pardon yanıldım. Bunu anlarım ama bu öyle bir konu değil. Bu üzerine böyle gevşek gevşek simit yiyip millete tebessüm edeceğin bir konu değil. İnsanların canı söz konusu. Sakın drone sell falan demesinler. Drone sell’e dağdaki iki tane dağcıyı kurtarırsın. O değil yani. Bu ayrı bir teknoloji. Var mı Türkiye’de var. Yükselalı kuvvetlerinde var. İpucuveri. Savunma sanayiinde bir tane var. Bunu İstanbul’da kurmamız acilen lazım. Ben ilk defa seçim programında hiç konuşmadan dinledim.
Bak şimdi bu kadar arkadaş geldi buraya. Bunların hepsi bana der ki başkan der. Oğuzhan Bey’le bir fotoğraf çektirteceksin bize. Bunlar beni seyretmeye gelmedi ha. Seni görmeye gel. Sen zannediyorsun ki bana bakıyorlar. Hepsi sana bakıyor. Bizim oğlanın gözü de sana bakıyor. Babam burada. Babam burada oğlum. Bana baksana ya. Çoluk çocuk toplandık geldik. İyi yaptınız. Bak buradan sesleniyorum. Kızım bak iyi bir derece yap abilerin gibi. Söz Oğuzhan abinden seni bir programa çıkartacağım.
Tabii söz. Söz. Ben de buradan bütün sülaleme söz veriyorum. Selim Bey başkan seçilirse Üsküdar’da bir yer kapatıyorum. Finale geliyorum. Sizi baş başa bırakıyorum izleyiciyle. Neden sizi seçsinler? Neler söyleyeceksiniz baş başa? Tercihlerinizi değiştirmediğiniz takdirde Türkiye’de hiçbir şey değişmez. Şunu unutmayın bir şey düzelecekse ve değişecekse bunun anahtarı ve merkezi sizsiniz.
Yıllardan beri iki seçenek sunuluyor. Bir tarafta bir iktidar var. Sürekli ülkeyi batırıyor. Yanlışlar yapıyor. Diğer tarafta da o iktidarın orada kalmasına sebep olan içi boş bir muhalefet var. Aslında size dayatılan bir siyaset var. Zannetmeyin ki ne iktidar ne de muhalefet bunu kendi başına üretiyor. Bunun arkasında çok daha üst bir akıl var. Ama bir tercihi var. Toplumun %40’ı sandığa bile gitmeyi düşünmüyor.
Ne iktidardan memnun ne bu muhalefetten memnun. Biz işte bu kitlenin yani sizin sesiniz olmak istiyoruz. Bize destek olun, rey verin. Ya iktidar oluruz ya da muhalefet oluruz. Muhalefet olduğum gün bu iktidarı değiştirir. Eğer Muharrem İnci’ye verilen reyin onda beri bizde olsaydı ben o YSK’nın kapısında yatar orada kalkardım. Sağ olun var olun. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Selim Kotil konuğumuzdur.
Vallahi bitti. Kırmayıp konuk olduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Aslında çok net söylüyorum bu fırsatı verdiğin için milletim adına sana teşekkür ediyorum. Estağfurullah.
Başka bir videoda görüşmek üzere.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir