"Enter"a basıp içeriğe geçin

NATO ÜYELİĞİMİZİN 70.NCİ YILI GİRMESEYDİK BU KADAR DARBE YAŞAR MIYDIK 27 MAYIS’TAN TÜRKEŞ’Lİ BİR ANI

NATO ÜYELİĞİMİZİN 70.NCİ YILI GİRMESEYDİK BU KADAR DARBE YAŞAR MIYDIK 27 MAYIS’TAN TÜRKEŞ’Lİ BİR ANI

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=pJUx8dKJF4w.

Herkese merhaba. Baktım. Mili Salma Bakanlığı bir tweet atmış. Eee NATO’ya girişimizin yetmişinci yılı nedeniyle böyle bir heyecanlı, kutlamalı bir tweet. Evet eee bin dokuz elli iki yılında girdiğimize göre NATO’ya eee devamı da tabii ki yetmiş yıl olmuş. Bayağı bir zaman. Eee bin dokuz elli ikide doğmuş olanlar şu anda yetmiş yaşındalar. Ve eee
NATO’da eee hala varlığını koruyan bir eee savunma ittifakı. NATO’ya girmemiz ve girmemiz öncesindeki gelişmelerle ilgili konuşacak değilim. Biraz bugün sizlere kendi anılarımdan ve özellikle yirmi yedi Mayıs bin dokuz altmış darbesiyle ilgili eee çok özel anılarımdan bahsetmek istiyorum. Çünkü ne zaman bana birileri NATO’dan bahsetsin Gerçi o sabah onu duymamıştım ben. Çünkü daha henüz beş yaşındaydım. Büyük bir olasılıkla da uyuyordum. Yirmi yedi Mayıs bin dokuz altmış sabahından bahsediyorum. İstanbul radyosundan veya radyolardan işte eee dönemin kuvvetli albayı olarak adlandırılan, mehrum Alparslan Türkeş’in eee Türk Silahı Kuvvetleri’nin yönetime el koyduğu ve eee düşükler diye adlandırılan daha sonra Adnan
Menderes ve hükümetinin eee indirildiği, parlamentonun meclisinde kapatıldığı yönündeki o açıklamadaki o ünlü atıfta bulunma eee cümlesi NATO’ya ve Sento’ya bağlıyız. Şimdi Sento nedir diyeceksiniz birazdan anlatacağım. Eee çünkü o sentonun kuruluşunda da görev yapmış bir Amerikalı emekli generalle anılarımı anlatacağım size. Niçin yirmi yedi Mayıs
bin dokuz altmışla girdim konuyu onu da ifade edeyim. Şimdi bir vayatta gazetecilik hayatımda tanıdığım en ilginç insanlardan biri eee emekli Amerikalı General Fred Haynes’ti. Fred Haynes enteresan bir Amerikalı emekli generaldi. Bin dokuz yüz yirmi bir yılında doğmuş. Iıı iki bin on yılında New York’ta ve eee öldü ve eee Arlington’daki
ulusal eee mezarlığa yani şehitlerin falan onlara göre şehitlerin tabii konulduğu mezarlığa eee gömüldü. Niye? Eee çünkü bir savaş kahramanıydı. Eee şöyle söyleyeyim. Ikinci Dünya Savaşı’nda deniz piyadeleri generaliydi. Eee büyük eee savaşlarda bulundu. Özellikle pasifik savaşında hani Amerikalı deniz piyadelerinin eee Iwo Jima adasında Japon askerlerini temizledikten sonra şöyle bütün tablolara kadar ııı sirayet etmiş ünlü bir bayrak dikme ııı görüntüsü vardır. Böyle hani bayraktan böyle yarımdır da arka etrafında askerler. Işte o askerlerden biri Fred Haynes’tir. Esir düşmüştür. Sonra kurtulmuştur
falan. Devamında yani ııı savaştan sonra ııı deniz piyadesi olarak ııı görev yaptığı savaştan sonra ııı dış politika institüsü Türkiye bölümünde ııı görev yaptı. Iıı bin dokuz yüz elli altı yılında ve oradaki görevi doğrultusunda da bin dokuz yüz elli sekiz yılında bu kadar önemli bir general emeklisi olarak ııı Amerika Birleşik Devletleri’ni ııı Ankara Büyükelçiliği’nde tabii o sırada ııı asker olmadığı için ııı daha doğrusu askeri bir kimlik taşımasına rağmen tam oturmadığı için ııı dönemin ııı Amerikan askeri ateşi baş danışmanı olarak veya asistanı olarak görev yaptı ama o döneme dair yaptığım araştırmalarda Freitains’in ııı Amerikan Derin Devleti’nin
Amerikan Büyükelçiliği’ndeki ııı devamı olarak ne Amerikan ııı askeri ateşisi, büyükelçiliğinde bazen üstünde manevralar gerçekleştirdiğini veya yaptığını anlamış bulunmaktayım. Freitains böyle ııı derin devlet yapısının ııı çok özel bir adamıydı. Kendisiyle tanıştım. Hem Ankara’da, hem Washington’da yemek yeme ve o günleri konuşma fırsatım oldu. Iıı görüşmemizin başlangıç noktasında da ııı şöyle bir durum vardır. Kendisi ilerleyen yıllarda yani ııı emekli iyice emekli olduktan sonra birçok kuruluşun başındaydı ama Türk Amerikan Konseyi’nin ııı neredeyse onursal ve daimi başkanıydı. O yüzden o dönemler tabii Türkiye’yle
Amerika Birleşik Devletleri arasında savunma sanayi iş birlikleri çok güçlüydü. Türkiye daha henüz savunma sanayini geliştirmediği için Ankara ııı ne kadar Amerikan savunma sanayi temsilcisi varsa onların ııı şirketleriyle doluydu. Freitains esasında Türk Amerikan Konseyi Başkanı kimliğiyle Türk Amerikan ııı savunma sanayi özellikle de
Türkiye’nin Amerikan mallarını almasının ııı lobiciliğini yapan bir adam olarak tanıdım ben kendisini. Buradan ne kadar para kazanırdı kazanmazdı bilmiyorum ama sonuç itibariyle iyi bir hayatı olduğunu da ııı gözlemlemiştim. Yine böyle bir Türk Amerikan Konseyi toplantısı Ankara’da yapıldığında ııı ben de gittim tabii orada işte öyle bir bütün o dönemin vesayet rejiminin bütün unsurları oradaydı o ligarik bir biçimde. Mehrum Alparslan Türkeş geldi toplantıya Freitains’in kapıda çok sert selamlamalar karşılıklı ııı karşılıklı tekmil vermeler falan yani şimdi Alparslan Türkeş emekli bir albay ııı bu da emekli bir general ama nedir bu hikaye? Içisini de yakından tanıyan bir hanımefendi vardı. Şu anda Amerika’da yaşıyor galiba. Ona gittim. Dedim ki hikaye ne? Freitains’i çok yakından tanıyor. Ya dedi bunların dediği yirmi yedi Mayıs bin dokuz yüz altmış sabahından bir anıları var. Bunlar dedi ne zaman böyle karşılaşsalar bu tür selamlaşıyorlardı. Niye? Eee dedi sor kendisine, otur, sor, şey yap falan. Ben anlatmayayım dedi. Bana anlattı ama ben anlatmayayım. O sana
anlatacaksa anlatsın dedi. Peki dedim sır saklayan bir kadındı aynı zamanda. Peki dedim benim yolum Washington’a düştü. Bir görevden. Iıı ondan da telefonla almıştım Freitains’in. O da beni tanıyor. Beni aldığı çok genç bir gazeteci yani otuzlu yaşlarımın ortaları falan. Iıı Washington’da ııı muharip yani
veteranlar diye yani böyle ııı emekli asker yani bir de bir ordu evi ama çok lüks bir ordu evi çok büyük falan işte Amerikan ordusu ne kadar büyüksün öyle bir ordu evi tarih yüklü bir ordu evi esasında her yer portreler savaşlar falan filan o arada beni yemeğe götürdü. Öğlen yemeği hiç unutmuyorum. Ben bayağı onore oldum yani dedim ki ulan bir gazeteci olarak buralara kadar geldik yani falan böyle de bir hava
mı olduk? Ve ben ııı tatlı tatlı da sohbet ediyor işte Türkiye’yi anlatıyor. Ben habire şeyi anlatıyorum, soruyorum. Ikinci Dünya Harbi’ni. Sonra bin dokuz altmış altıyla belli bir dönem arasında Vietnam’da da görev yapmış bu. Yani öyle bir ada. Vietnam’ı soruyorum yavaş yavaş alıştırıyorum. Sonra dedim ki ya ben Ankara’da dedim sizin Alparslan Türkiyeç’te dedim böyle bir selamlaşmanız falan. Aa dedi çok eski bir
dostum dedi. Çok özel bir anlamız var onunla dedi. Neydi o anı dedim? Anlatmanız mümkünse tabii dedi ben sana güvenirim anlatayım dedi. Sonra ben bunu starla da yazdım ama buradan da anlatıyorum şimdi size. Yirmi yedi mi? Biz dedi Adnan Menderes’in dedi ııı müthiş bir siyasi erimi içinde olduğunu düşünüyorduk. Dönemin Amerikan büyük elçisi Fletcher Warren’la. Fletcher Warren denilen adam tipik bir ııı Amerikan derin devlet ııı büyük elçisi Venezuela’da bulunmuş Kolombiya’da bulunmuş falan. Bin o da bin dokuz yirmi bir doğumlu. Sonra Türkiye’ye gelmiş bin dokuz yüz elli sekizde Bağdat Paktı diye anılan ııı paktın imzalanmasını sağlayan bir Amerikalı büyük elçi bu. Yani Türkiye, İran, Pakistan, Irak ııı bir anlaşma imzaladılar.
Antikominist bir anlaşma. Birleşik Krallık da vardı İngiltere’de. Fakat bin dokuz yüz elli sekizde bu anlaşma imzalandıktan kısa bir zaman sonra Irak’ta darbe oldu ve batı yanlısı kraliyet gitti. Yerine bahasçılar gelince onlar bu anlaşmadan çekindiler. Işte Türkiye’şin yirmi yedi Mayıs sabahı Sentodur’ya bağlıyız dediği sent o ondan sonra olmuştu. Yani Bağdat Paktı gitti ve ııı bu işte Fletcher Warren büyük elçiydi. Iıı Fret Haynes birlikte antikominist Türkiye, İran, Pakistan, İngiltere, Amerika Paktını kurdular. Ankara’da. Ve bu hümeyni devrimi olana kadar da devam etti. Ha Hümeyni devriminden sonra ortadan kalktı bu paktı. Gençler bilmezler. Iıı neyse ııı o zaman yeşil kuşak teorileri falan bunları da zamanı gelince anlatırım. Iıı Vietnam’ı sordum. Bir imamla şeyi anlatacak. Dedi ki biz dedi, Mengeres’e gittik dedi Fletcher Warren’la dedik ki dedi bizim istihbaratımız var. Ordunuzun içinde çok ciddi hareketlilik bulunuyor. Birkaç tane cunta tespit ettik. Esasında yürüttüğünüz uygulamalar
nedeniyle hem orduda hem alkta bir şey var. Iıı tavsiyemiz Amerika Birleşik Devletleri olarak seçim kanunu değiştirerek daha adil. Çünkü o dönemin seçim kanunun uzun uzun anlatmayayım ama yani yüzde yedi fazla oy alan parlamentonun yüzde altmışını falan alıyor. Öyle bir tuhaf bir seçim kanunumuz var. Bu seçim kanunu düzelterek bir erken seçime gitmeniz halinde ııı birçok şeyi oynayabilirsiniz demişler. Iıı o da demiş ki ben ordu Mumba’da karşı bir darbe yapacağına inanmıyorum. Bunların hepsini Fretains kendi yaşadığı için bana anlattı. O işte dedi biz öyle görmüyorduk dedi. Ben de dedim ki içinde miydiniz hem ne içindeydik ne dışındaydık dedi. Yani her şeyi çok yakından takip ediyorduk. Ama çok da böyle hani sizlerin düşündüğünüz gibi çok da içinde değildik. Ay ise aslında Amerika bunu takip ediyorsa vesaireyse. Iıı ve Cumhurbaşkanı pek ederim Menderes niye size karşı böyle davrandı? Eee dedi Amerika tarafından ııı böyle ııı aşağalandığına inanıyordu dedi. Yani şey olarak özel hayatıyla ilgili dedi dedi koduların dedi bizim tarafımızdan çıkarıldığına inanıyordu. Belki doğrudur bunlar yani. Tabii adama
söylemedim ben çünkü. Gazeteci olarak işin büyüğünü yakalama derdindeyim. Neyse ııı işte dedi böyle dedi Menderes dedi kötü anılarımız oldu ama dedi büyük elçi ııı görevinin başındaydı falan. Neyse dedi sonunda ihtilal oldu dedi. Beklediğimiz bir ihtilal. Yirmi yedi Mayıs biz dedi hepimiz ailelerimizle beraber ııı büyük elçilikteydik dedi. Yani hiçbir Amerikalı diplomatın ailesi de dışarıda kalmamıştı. Hepimiz
büyük elçiliğin bünyesindeydik dedi. Eee ve kapıyı bekleyen eee deniz piyadelerinden bir telefon geldi. İç dahili telefon. Eee bir tank geldi. Eee tankın içindeki eee Türk albay sizinle görüşmek istiyor. Gerçekten dedi. Bir baktık dedi. Atatürk bulları tarafındaki kapıda bir tank
gelmiş Amerikan büyük elçiliğinin kapısına dayanmış namusuda büyük elçiliğin içine girmiş. Ben tabii dedi hemen ııı kıyafetinle gittim dedi. Iıı bir albay indi. Sert bakışlı bir albay ama. Öyle şahin bakışlı bir albay indi dedi. Ben kendimi tanıttım dedi. Fret Haines falan işte o şeyde ki gibi. Öbür albay da Alparslan Türkeş
falan filan karşılıklı tekmil vermişler. Iıı buyurun albay demiş. Iıı Sayın Ateş’e demiş ııı bizim Türkeş ııı yönetime bugün el koyduk. Fakat Merkez Bankası veya işte kasalara bakıyoruz. Hazinede para yok. Eğer üç gün sonra ııı bu ülkenin maaşlarını özellikle doğurduğunun maaşını
ödeyemezsek bu darbe başlamadan biter. O yüzden Amerika Birleşik Devletleri’nden en kısa zamanda geri ödemek koşuluyla bir destek talep ediyoruz. Nedir demiş? Elli milyon dolar. Elli milyon dolar bizi kurtarıyor. Ben diyor döndüm diyor. Ben de böyle dehşetle dinliyorum Fret Haines’i. Düşünsenize yani yirmi yedi Mayıs sabahı olan bir
hikaye anlatıyor bana. Ben döndüm diyor Büyükelçi Voron’a böyle böyle bir talepleri var. Büyükelçi de demiş ki yani sen demiş şimdi buradan bir telex geçemezsin. Bu diplomatik açıdan ve uluslararası hukuk açısından mümkün değil. Yani o zamanlar tabii Amerika’yla falan telex de alıyor haberle düşüyorlar. Buradan çift demiş ııı albayla beraber git Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait bir telex üzerinden Pentagon’la yazış. Peki demiş bu da. O sırada bir çift gelmiş işte ııı tankla geri dönmemişler yani. Tank bence ııı Türkiyeş’in bir gösterisi gibi geldi bana yani. Niye tankta dayanıyorsun?
Hani darbeyi yapmışsın. Bir de Amerika’ya şey gösteriyorsun hani tankla gücünü gösteriyor. Bana öyle geldi. Bir çuval binmişler. Şimdi eski başbakanlık binası vardır. Ankara’da hala vardır ama ne için kullanılıyor bilmiyorum. Artık başbakanlık da yok. Iıı böyle tam şehrin merkezinde onun arka odasında bir telex odası varmış. Oraya girmişler ve Freteins Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık ııı telexinden pentagonu işte darbeyi takip ediyoruz falan filan pentagon da keşifte telexe elli milyon dolarmış. Oradan da bir herhalde bir asubay cevap vermiş şu anda Amerika uyku da ııı ben telexinizi sabah uyanır uyanmaz herkese aktaracağım diye ııı ve orada çay kahve Türk’e beraber ııı Amerika’nın uyanmasını beklemişler çünkü aramızda bayağı bir yedi sekiz saat fark var. Neyse abi birkağı öğleden sonra uyanmış. O telex tabii Türkiye çok gerke Freiteins’in anlattığına göre. Iıı ondan sonra o telex tıkırdamaya başlamış. Tıkır tıkır tıkır tıkır. Ağabey bakmış ki Amerika evet yolluyoruz. Ne dedi mi? Ve Türkiye çok rahatlamış. Yani bu demiş olmasaydı yanardık yani. Hakikaten o zaman bize derlerdi ki arkadaş
maaşları bir de ödeyemeyecektiniz. Niye girdiniz bu işin içine falan diye. Ve eee sonuçta böyle bir anı. Niye bu anıyı girdi? Eee çünkü sonrasında mesela eee Güliş Sokak’ta rahmetli Süleyman Demirel’le böyle çok güzel baboğul sohbetlerimiz olurdu. Eee Başbakanlığı ve töneminde özellikle sonrasında da oldu. Eee ve hep bana şunu söylemiştir. Yani Adnan Bey’im canını alan ııı esasında Moskova’yla yapacağı ziyaret etti. Evet. Ben de ne zaman ııı Sovyetler Birliği’yle ekonomik bir ilişki kursam devrildim demişti Demirel bana. Yani çünkü bakın Demirel ııı tamam merkez sahibi politikacıydı ama ııı sonuç itibariyle
NATO’nun ve Amerika Birleşik Devletleri’ni ııı Menderes’in bin dokuz elli dokuz yılındaki Washington ziyaretinden ortaya çıkan tablosunu iyi biliyordu. Neydi? Menderes yanında Fatih Rüştü ve Polatkan Maliye Bakanı ve Dışişleri Bakanı’yla ne tesadüf? Üçü aynı anda asıldılar. Izanover’a gidip
Türkiye’nin artık ııı kabuklarını biraz ııı aşma ve ııı ağır sanayi ve ekonomide yatırım yapma sadece bir tarım toplumu olmama niyetini belirttiklerinde ııı Amerikan Başkanı on beş dakikalık görüşmede NATO planlamasında sizin böyle bir göreviniz yok. Bir savaş halinde Avrupa’nın ekmek kasası olacaksınız diye çok sert ve ters bir cevapla
karşılaşmışlardı. Sonrasında zaten ııı Menderes ııı Sovyetler Birliği ziyaretini planladı. Önce uçağı Londra’da düştü, oradan sağ çıktı. Fakat o planlanmış olan ziyareti yapamadan hükümeti devrildi ve asıldı. Iıı Polatkan ve ııı şeyle beraber Fatih Rüştü’yle beraber. Şimdi Demirel de der ki ben dedi bu ülkede evde demirçilik sanayi azot sanayi her şeyi Ruslarla kurmak zorunda kaldım. Bunların anlaşmalarını yaptım. Yapar yapmaz yetmiş bir muhtırasıyla beni hallettiler dedi. Iıı yani NATO ııı Türkiye’ye güvenlik mi getirdi? Darbeler zincirimi getirdi bunu ııı şöyle söyleyebilirim. Türkiye NATO’ya girmeseydi bugün belki daha zengin ve demokrasi daha güçlü bir devretti. Onu söyleyebilirim. Ha diyebilirsiniz ki Ardın abi bu
ııı şey Sovyetler Birliği bizi sıkıştırmaz mıydı? Işgaret etmez miydi? Hayır bence eee zaten Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana Sovyetler Birliği’yle özel bir ilişkisi vardı Lenin ve Atatürk bağlantılı. Eğer Türkiye tarafsızlığını Finlandiya gibi düzgün bir zeminde oturtabilseydi büyük bir olasılıkla ııı soğuk savaş yıllarının o yıkıcı
atmosferinden ve darbelerinden kurtulmuş olurdu. Amerika Birleşik Devletleri’nin NATO üzerinden komünizmle mücadele adı altında Türkiye’ye yirmi yedi Mayıs bir yıl bin dokuz yüz yetmiş bir on iki Mart yirmi ııı on iki Eylül bin dokuz yüz seksen darbeleriyle Türkiye’yi Avrasya’nın ortasında neredeyse bir Latin Amerika ülkesine çevirdiğini kabul etmemiz lazım. Ve eee ayrıca eee şunu da söyleyeyim NATO Gladius’u diye adlandırdığımız derin NATO’nun Türkiye’de iki ayaklı eee planlandığını işte on beş Temmuz iki bin on altıda fark ettik. Çünkü veya öncesinde de fark ettik ama esas ete kemiğe bürünen nokta oydu. Yani Türkiye’nin bir Müslüman ülke olması nedeniyle Müslüman nüfuslu bir ülke olması nedeniyle anladığım kadarıyla
Amerika Birleşik Devletleri derin devlet yapılanmasını Türkiye’nin NATO’ya bağlı olarak bir aşırı layıkçı ve Atatürkçülüğü ııı sembolize ederek ııı benimsemiş generaller ve FETÖ üzerinden muhafazakar kesimde de FETÖ ııı üzerinden ııı planladığını iki paralel ııı biri muhafazakar dindar
gözüken öbürü de layık bir Atatürkçü gözüken ama ikisinin de iplerinin Washington’da olduğu iki paralel ııı dev yapılanmayı aynı anda planlayıp yaptıkları ortaya çıkıyor. Iıı bakın ııı işte darbe yapanlar Avrupa’ya kaçtılar, Amerika’ya kaçtılar, Yunanistan’a kaçtılar, kimse bize geri vermedi onları, vermezlerdi. Çünkü onlar zaten
kendi kurdukları bir örgütün adamlarıydı. Benzer durum diğerleri için de geçerlidir. Iıı gerçekten ııı ne zaman NATO denilse işte bu anılar aklıma gelir. Size de aktarayım dedim. Yani yirmi yedi Mayıs on iki ııı Mart veya ııı on iki Eylül’le ilgili o zincirleme reaksiyonların esasında bin
dokuz yüz elli iki yılında ııı Menderes’in İsmet Paşa’dan ııı resmen kucağında miras aldığı bir meseledir ııı NATO’ya üyeliğimiz. Iıı şu anda da hala o ittifakı çok önemsiyoruz. Gördüğüm kadarıyla yönetimsel olarak yani siyaset olarak.
Iıı ama benim kanaatim artık Türkiye’nin ııı o ittifakın yıkıcı atmosferinden kurtularak daha bağımsız bir güvenlik ve daha bağımsız ve kuruluş yıllarımıza yani bin dokuz yirmi üç bin dokuz otuz sekize yakışan daha bağımsız dış politikalara sahip olması gerektiğidir. Buyurun size
işte ııı elli yıllık bir gazeteciden bir anekdot. Kadın
sağlayacak.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir