Linki kullanabilirsiniz https://youtu.be/ls5NhQEjXa0?list=PLWXQ0iArMOp8K103D-hJLttj2xxK4EVHe” target=”_blank” rel=”noopener”>Nolan, Dexter ve Dünyanın Sonu – Böyle Buyurdu Kültür – Prof. Nevzat Kaya – B13 videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için tıklayınız.
Hocam merhaba. Merhaba. Bu arada konumuz neydi konuşmadık ama benim aklımda bir şeyler var aslında ben size sorayım oradan açarız belki. Bence de bence de. Epey bir ara verdik. Evet sıcaklardan sıcak arası. Evet şeyi soracağım hocam bir süredir bir felaket hali var dünyada. Ben yıllarca alay ettim Ömer Madre ile ama biliyorsunuz açık radyoda yıllardır söyledi. Üst üste bir sürü şey geldi ya kıyamet günü mü geliyor hocam ne oluyor? Dünya bitiyor mu gerçekten? Güzel bir soru kıyamet günü geliyor mu? Aslında kıyamet günü çok güzel bir fantezi. Çok iyi niyetli bir fantezi. Yani şöyle dünya artık öyle günahkar bir hali alıyor ki üstün varlıklar bütün mitolojilerde ve dinlerde vardır kıyamet günü tadında şeyler. Üstün varlıklar diyor ki yeter yeter. Düğmeye basıyorlar ve dünya kapanıyor dükkan kapanıyor. Tabii ki bu aslında bir fantezi keşke öyle olsa. Çünkü genelde öyle değil. Kıyametler aslında uzun uzun hiç çaktırmadan değişen yani aynen meşhur şey meselesi vardır ya tenceredeki kurbağa. Kurbağa ne zaman fark eder suyun kaynamaya başında aşırı sıcak olduğunu. Ölürken. Ölürken iş işten geçtikten sonra. İşte biz o noktaya mı geldik acaba şu anda? Aslında daha hiçbir noktaya gelmedik. Bunlar hala orada. Kültür tarihini demiyorum. Geoloji tarihine baktığımızda doğa da böyle ay buraya çok yatırım yapıldı. Burada dört buçuk milyar yıldır evrim var ya da burayı tanrı altı günde yarattı. Yedinci günde dinlendi. Bunu koruyalım gibi bir mekanizma yok. Doğa aslında hukukun temsilcisi olan justitia gibi gözleri bağlı ki. Pluton’a çarpmış bir kuyruklu yıldız. Ha işte söylendiği üzere 65 milyon sene evvel Jurassic döneminde dinozorların kökünü kazımış ve dinozorların gitmesinden sonra da memeliler çoğalmaya başlamış. Çünkü dinozorlar artık memelileri ne yapmışlar? Avlamayı bırakmışlar iptal oldukları için değil mi? Doğa da şöyle bir prensip yok. Bizim kültürümüzle aydınlanma düsturlarıyla tam tezat bir prensip vardır doğada. Bu bana Stanley Kubrick’in çok sevdiğim sözünü hatırlatıyor.
Evrenle ilgili en korkutucu şey onun bize kayıtsız olmasıdır diyordu. Aynen onu kastediyor. Yani evren, doğa bizim farkımızda bile değil. Yani biz nasıl gözümüzde kirpiklerimizin dibinde yaşayan ve kepeklerimizi yiyen varlıklardan bir haberse doğa da bir haber. Bir haber olunan bir şeyi idealize edemezsin. Idealize edemezseniz de ne olur onu korumazsın değil mi? Çünkü doğada ne yok? Bizim bir de böyle bir sorunumuz var. Doğayı hep antropomorfize ediyoruz, kişiselleştiriyoruz. Yani doğanın en sevdiği çocuklarıyız. Doğa bir Lovecraftian, sümükümsü, beyinsiz bir entiti. Yani böyle bir şey yok doğada. Ay canım şu insanlara bakın nasıl kültürü de inşa etmişler vah vah vah. Akropol’de de, Atina’da, Parthenon var. Vay vay vay demokrasiyi de keşfetmişler. Kopenhak kriterleri var. Ben bunların üstüne bir kapak koyayım da bunlar yani ebediyete kadar bir yerlerinden uydurukları felsefeye göre, telö, teleolojik felsefeye göre yaşasınlar demiyor. Ama sizin mitoloji alanı tamamen bunun üstüne kurulu değil mi aslında? Gaye tabii ki. Mitoloji şunu söylüyor. Ebedi iyilik yoktur, sonsuzluk yoktur. Her şey döngüdür. Mit olsun. Gerçeği, doğanın gerçeğini çok çok daha uygun düşüyor. Çok çok daha sıkı tutun arkadaşım. Çok çok daha gerçekçi ve realist. Aydınlanma diyor ki hayır ileri gideceğiz. Orada bir hedef var uzakta. O hedef bizim hedefimiz. Yürüyün o hedefe. Doğanın umurunda değil diyor ki doğa. En geç atıyorum iki milyar sene sonra. Aa bunların gezegenin etrafında döndüğü güneşin yakıtı bitiyor. Güneş ne oluyor? Pat diye yok olmuyor ki. O kadar korkunç bir şey oluyor ki. İlk önce şişmeye başlıyor. O filmlerdeki gibi cart diye olmuyor. En sonunda dünyadan baktığında saat sabah 11 öğlen 12 de gökyüzünüzün üçte ikisini kaplıyor. Kıpkırmızı. Dünyada o ara ısı ne kadar biliyor musunuz? Artı 400 derece.
O bitince son yakıt da bitince iki kilometre çapında bir cüceye dönüşüyor. Kapkaranlık. Gravitasyonu hala var. Merkür ve velüs çoktan yutulmuş yenilmiş. Ama bu tabii 5 milyar yıl sonra olacak bir şeyden bahsediyorsun. 5 milyar yıl sonra. Genelde aydınlanmanın şöyle bir sahtekarlığı var. Oh oh oh oh oh oh. 5 milyar yıl sonra biz çoktan. Stephen Hawking. Çoktan yayıldık gezegenlere. İnsanlar usb stick’e yüklüyorlar mindlarını intergalaktik e-mail ile evrenin öteki köşelerini filan yolluyorlardı. Geliyoruz konumuza. Kıyamet. Aydınlanmacı, tire, dini, kitap dinlerini kastediyor. Teleolojik etinde, bedeninde miktik bir kıymıktır. Yani kıyamet ne demek biliyor musun? Hay Allah. Biz çok iyi niyetle her şeyin çok güzel olmasını istiyorduk. Ama sayın seyirciler yani bir şey oldu. Araya bir şeyler girdi. Sanki miktik bir şey var. Hepimiz tin olmuştuk. Ama yanmaktan korkuyoruz. Kanserden korkuyoruz. Güneşin korkunç ışınlarından korkuyoruz. Hay Allah. Bu neyi getiriyor? Kıyamet çok arkayık ve çok barbarik bir biçimde insanlık tarihinde hiçbir şeyin ebedi olmadığını her şeyin geçici olduğu düşüncesinin hakim kılınmasını sağlıyor. Dolayısıyla biz şimdi orman yangınları, Çernobil, çevre kirliliği, Covid. Covid. Ki Covid de tekrarlıyorum. O kadar şanslıyız ki. Covid’i biz öpüp başımıza baş tacı yapalım. Ebola’nın son derece şımarık ve azgın bir versiyonu da olabilirdi. Mesela bir de bu sıcakları göz önünde bulundurduğunda dünya ne kadar pis kokan bir yer olurdu değil mi? Dolayısıyla kıyamet nasıl bir şey bütün işaretler, ki bütün dinlerde de bu var, bir çöküşü gösteriyor. Eğer kıyamet düşüncesi hakim kılınıyorsa, hakimse popüler kültüre bakıyoruz. Aklıma hemen ilk olarak tabii ki Lars von Trier’in melankolyası geliyor. O inanılmaz romantize edilmiş ve insan haysiyetine yakışır. Bak Lars von Trier’i.
Koca bir gezegen yutuyor dünyayı. Anlatabildim mi? Bu tarz anlatıların çoğalması niye gösteriyor hep? Kollektifte bile bir şeyin yolunda gitmediğine dair göstergelerin bir sonuca sebebiyet vermesi. Zombie apokalepsisler, böcekler, bunlar neye sebebiyet veriyor? Biz kendimize artık yerkürede sıkı tutun evimizde hissedemiyoruz. Evimize giren hırsızlar var, evimize giren katiller var değil mi? Ve en korkuncu biz artık kim doğruyu söylüyor, kim yalanı sevliyor? Hayır edemiyoruz. Arkadaşlar post-truth diskuruna şunu eklemek isterim. Herkes böyle post-truth atıp duruyor. Ancak şunu unutmamak lazım. Hakikaten sıradan insan için kim doğruyu söylüyor, kim yalan söylüyor, kim samimi, kim sahtekar? Ayrıt etmek mümkün değil. Zaten kıyamet vari zamanların en önemli özelliği budur. Doğru yanlış ayırt edilemiyor. İyi kötü ayırt edilemiyor. Çirkin güzel ayırt edilemiyor. Korkunç Elif Şafak’ın bilmediği, Türkçemizde olmayan ironik bir durumdayız. Kimin ne dediği bellidir. Bu diskur çok tehlikeli bir diskurdur. Korkunç rahatsız edici bir diskurdur. Biz hep kızıyoruz, ediyoruz. İnsanlar geri zekalı oldu diyoruz. Tamam doğru ama güvenecek de hiçbir gösterge yok ki. Popüler kültür bunun bir numaralı turnusol testidir. Popüler kültür hepimiz ayıla bayıla seyrediyoruz. Şimdi beni linç edebilirsiniz. Yeni seyrettim ve hepsini birden seyrettim ve bayıldım. Dexter dizisini seyredin. Bakınız Dexter, işte bu kıyamet günlerinin bir numaralı dışa vurumu. Aslında bir taraftan evet gerçek şeriatı temsil ediyor Dexter. Bozulmamış şeriatı. Şeriatın kestiği parmak acımaz. Ayıla bayıla seyretmiyoruz mu öldürdüğü zaman manyakları. Ama asıl güvenmemiz gereken hukuk modern, çağdaş, şu bu. Ne yapıyor? O zır delileri, o katilleri koruyor değil mi? İşte bakınız bu ironik orkunç. Başka bir dışa vurum. Hannibal dizisi. İnsan olarak dünyanın en birikimli, en kaliteli, en üstün ince zevki sahip bir insan. Ama gel gör ki insanları öldürüyor, insanları yiyor ve şöyle ilginç bir görüşü var. Bak bu Dexter’dan daha acırı.
Hannibal daha kötü bir turnusol testi. Diyor ki onlara ne acıyorsun onlar birer domuz. Domuzları ne yaparsın? Sosis yaparsın değil mi? Bakın 2006-2010 Dexter, 2012-2015 hatırlamıyorum ama ondan sonra Hannibal Lecter zaten bu aşırı derecede. Dr. Jekyll, Mr. Hyde, Ak ve Kara bunun bir araya geldiği figürler. Şimdi yine ilker hocam diyecek bana yine mi? Evet bizi nereye bağlıyor biliyor musunuz? Romantizme bağlıyor. Oscar Wilde’ın Dorian Gray’sine bağlıyor. Romantizm bu bağlamda ne demek biliyor musun? Evet sevgili insanlık tarihi, sevgili Batı kültürleri, en ileri olan kültürler. Artık sizin mutluluk süreniz bu dünyada ebediyete kadar yok oldu. Bitti. Romantizm aynen bunu diyor. Ve Apollon’un karşısına ironik mi ironik erkek olmasına rağmen göğüsleri olan Dionizos’u dikiyor. Apollon hep babasının oğlu. Dionizos hep annesini arıyor. O aradığı annesi ve bizim hafızamıza getirdiği anne kim biliyor musun? Kör, hilkat garibesi, doğa ana. Yani St.Nicubric’in evren bizim farkımızda değil dediği doğa ana anlatabildim mi? Şimdi bu şöyle bir kısır döngüye sebebiyet veriyor. Bir taraftan facialar, bir taraftan faciaların ışığında daha fazla güvensizlik. O onu besliyor, onu yeniden üretiyor. Yani nasıl bir döngüye giriyoruz biliyor musunuz? Keçileri kaçırmamak için. Ben bir söylüyorum ben artık yani haberleri seyretmiyorum. Ama Twitter’a giriyorsunuz hocam oradan alıyorsun. Twitter’a giriyorum ama mesela yanmış bir ev, yanmış bir insan, yanmış bir hayvan görüntüsü hemen yani kapatıyorum yani. Seyretmemeye çalışıyorum. Aslında en korkunç göstergi bu. Çok klasik bir biçimde hakikaten bir gücün yeter artık. Buraya kadar Moskova’dan mı olur, Bruksel’den mi olur, Ankara’dan mı olur ya da non-governmental bir şey. Yani nasıl bir kıvamda bütün insanlık biliyor musunuz? Ne olur birisi bizi kurtarsın. Tüm bu nefret söylemleri, korkunçluklar, bütün bu insanın insana yaptığı kötülükler aslında büyük bir imdat çığlığından başka bir şey değil. Yani 1939’a mı döndük aslında? Çok çok daha kötü. Çünkü 1939’da Aman Almanya Polonya’ya girdi. İngiltere dedi ki hımm çarkınızı okuyacağım. Ya şimdi yürüyerek Afganistan’dan insanlar geliyor.
Yürüyerek bakın bu mesela nefret edilen soğuk savaş döneminde, Glasno seferi, Stroyka öncesinde mümkün olabilir miydi? Birilerinin Afganistan’dan çıkıp İran üzerinden Türkiye’ye girmesi mümkün müydü? Ne lazım biliyor musunuz bu şeyi bitirebilmemiz için? Sıkı tutulur. Bir parça baskı lazım. Yani ne lazım biliyor musunuz? Hayır Almanya ben Afgan mülteci almıyorum diyememeli. Ama gel gör ki Birleşmiş Milletlerin eskiden Moskova’nın olduğu gibi Washington’ın olduğu gibi nesi yok? Gücü yok değil mi gücü yok. 2500 senenin üstüne iki dünya savaşıyla kaynayan, fokurdayan o düdüktü tencere bütün bu meta öykülerin, öğretilerin, komünizm diyebilirsin, kapitalizm diyebilirsin arkadaşlar kapitalizm de yok artık. Her şey kendini aştı, her şey yok oldu, her şey bulandı. Bodriyar konuşuyor gibi hocam Bodriyar gibi konuştunuz. Hiçbir şey tanımlanabilir değil. Hiçbir şey tanımlanabilir olmazsa bu nedir biliyor musunuz? Hoş geldiniz miting açıdan kaosa. Yangın var insanlar diyor uçak nerede diyor ki dumandan görmüyorsunuz. Bunlar artık gökyüzüne fitursuzca salınabiliyor. Bu neyi gösteriyor biliyor musunuz? Bakın bir yanlış anlaşma var özellikle bizim ilkemizde. Öyle bir sanrı var deniliyor ki işte ay nasıl atıyorlar. Hayır söylenecek sözün sonundayız. Her şey bitti hiç kimse hiçbir şeye hakim değil. Bu bunun dışa vurumu yoksa arkadaşlar bütün bu konuşmaları yapan insanlardan siz IQ’ları ciddi ciddi düşük olduğunu mu sanıyorsunuz? Yok başka çareleri yok. Şöyle bir şey Almanya çok korkunç şeyler yaşadı şu son 2-3 haftada. O seller falan filan. Evet Angela Merkel gitti ve dedi ki evet işte 500 milyon euro yardım edeceğiz bilmem ne yapacağız. Ama tatsizlik yani. Devamını getiremiyor. Niye biliyor musun? Çünkü Angela Merkel çok akıllı bir kadın. Fizik doktoralı bir de yani. Doğu Almanya’nın eğitim sisteminden mezun o. Öyle böyle değil. Başka söyleyeceği bir şey yok. Şu güvenceyi veremiyor insanlara. Bu nehirler bir daha taşmayacak güvencesini veremiyor. Bakın iklim krizi.
Bütün dünyada yangınlar var. Yunanistan’da çok güzel söndürülüyor ama orası da cayır cayır yanıyor. Diyorlar ki niye bu kadar orman yandı? Arkadaşlar ormanlar çıra gibi. Şu Ege Akdeniz bölgesi son 3 hafta 4 hafta 85 yılından biri İzmir’de yaşıyorum ben böyle bir sıcak hatırlamıyorum. Sanki gökyüzünden ütü tutuyorlar. Ütü. Güneş sabah doğuyor ilk ışıkları buraya denk geldiğim sanki birisi büyüteçten yakmaya çalışıyor insanın terini. Öyle azgın. Biz dünyaya bakamadık. Şimdi bunun sefasını sürüyoruz. Sonuçlar görünüyor. Hiç kimsenin aslında hiç kimseye bir ses söylemeye hakkı kalmadı. Bu durumda edebiyat sanat hani hep şey vardır ya sanat bizi kurtaracak güzellik bizi kurtaracak muhabbeti bu dünyada artık ne yapmak lazım yani sanat mı yapmak lazım yoksa bayağı eline kürek alıp yangın söndürmeye mümkün. Bak çok güzel bir sorun. Sanat bizi kurtaracak sanat ve güzellik bizi kurtaracak bu doğru ama tabii ki bunun için ne lazım o sanata ve o edebiyata o güzellikleri kulağına küpe yapacak olan kitlelere siyaç var. Ben hatırlıyorum 2009 yılında Almanya’da bir roman yayınlandı. Yazık ismi aklıma gelmiyor Karen Dove yanılmıyorsam gayet. O kadar güzel bir Almanya apokalipsi yazmış ki bir adam karısını öldürmek istiyor. Yıllardan 2029. Almanya öyle sıcak ki sürekli orman yangınları var. Çocuk yapılması yasak şu bu yani bireysel kıyametle beraber adam karısını öldürmek istiyor. Bak değişen bir bok yok. Adam karısını öldürmek istiyor. Hep aynı hikaye. Evet ama bunun neyle bağlantılıyor biliyor musun? Kıyamet kopuyor ortalıkta. Yani şunu anlıyoruz. Bunun sebebi bu. Biz hiçbir zaman güzelliklerden edebiyattan sanattan ve çok önceden söylenen tehlikelerden hiçbir zaman göz önünde bulundurmadık. Biz ne yaptık biliyor musunuz? Bütün bu güzellikleri tükettik ve fosur fosur uyumaya ve çıtır çıtır osurmaya devam etti. Anlatabildim mi? Çünkü biz de piyasa insanı olduk. Sadece tükettik. Şimdi devlet olsun sanatçı olsun hepsinden bir kurtarılma bekliyoruz. Korkunç bir kahraman kıtlığı var. Olur tabii ki siz kahraman söylemini yok ederseniz tabii ki kahraman çıkmaz. Kim cüret edebilir bu kadroya? Linc edilir yani salak sen kimsin diye. Bak ne güzel biliyorum.
Ben kaç defa teklif ettim hiç kabul edilmedi. O gün bugün çok kırgın. Demek istediğim şu kendimiz ettik kendimiz bulduk. Bütün bu çaresizlikler bütün bu Nasreddin Hoca hikayeleri samimi söylüyorum size. Sadece Türkiye’de vuku bulmuyor. Almanya’da da oluyor. Brezilya’da zaten oluyor. Amerika bu konuda önder yani önder. Demek istediğim şu kıyamet en klasik göstergesi insanların birbiriyle olan hayvanlar koklaşa koklaşa insanlar konuşa konuşa anlaşılıyor ya. Tam tersini insanların en klasik anlaşma özelliği olan konuşmanın en bari ayrıştırma mekanizmasına dönüştüğünü görüyor. Mesela biz diyoruz ya ülkemizde bu nefret söylemin. Hayır Türkiye’ye spesifik ve özgü bir şey değil. Bizim kültürümüzden kaynaklanan belki geri kalmışlığımızdan kaynaklanan belki Akdenizlili belki Ortadoğlu olmamızdan kaynaklanan daha bir haşinleştirici etmenler mutlaka elementler vardır. Ancak sağlıklı normal kibar bile çok lüks kalıyor. Nazik konuşma anlaşma mevhumlarından kesinlikle korkunç biçimde arındık. Öyle bir hale geldi ki diyorlar ki orada aa bakın bir şişesi var dök üstüne azı. Ne ne ne demek istiyorsun? O suyu benim sakladığımı mı söylüyorsun? Ne? Dönüşüyor anlatabildim mi? Bunlar aslında kolektif bir deliliktir bu ama kolektif bir paniğin dışa vurumu. Herkes suçunun farkında. Herkes paranoyak ve herkes bu paranoyaklığından ve suçluluk duygusundan ne oluyor biliyor musunuz? Saldırganlaşıyor. Gayet tabi ki bu saldırganlaşmada bu flu ortamda bu ironik ortamda malı götüren de götürüyor. Millet çünkü patates yuvarlak mı köşeli mi kavgası yaparken birileri götürüyor anlatabildim mi? Bunlar tipi Tohu Vaboh hikayeleridir. Babilce büyük karışıklık demek. Bu büyük karışıklıkla vuku bulduğu zaman düzen değişir. Yani kıyamet zamanıdır. Ne olur? Mutlaka mutlaka bu düzenin değişmesi lazım. Bu artık olumlu mu olur? Olumsuz mu olur? Oraları gerçekten yıldızlarda yazılı diyebilirim. Yani paradigma kayması döneminde mi izliyorsunuz gerçekten? Hayır çok korkunç ve bunu ne zamandan beri paradigma kayması dönemindeyiz biliyor musunuz? Millet diyor ki aaa postmodern. Hayır arkadaşlar. İnsanlık tarihi kültür tarihi böyle ah düğmeye bastık. Postmodernizm oldu. Öyle bir şey değil. 18. yüzyılın sonundan Kant’tan bu yana paradigma değişiyor. Çünkü Kant sayesinde biz şunu biliyoruz. Bizim gördüğümüz gibi değil hiçbir şey. Kant aydınlanmayla beraber büyük bir kıyamete sebepiyeti oldu. Dünyaya insana hiçbir şeye güvenilmemesi gerektiği hususunda korkunç bir öğreti düştü. Gökten zembirli küt ve bunun adına aydınlanma dedi. Aydınlanma Kant’la birlikte kendi kendisini hazmetmeye başladı. Kant diyor ki yani biz böyle görüyoruz ama büyük bir olasılıkla bu a priori değil. Bunu yorumlayıp bize böyle görünüyor.
Bir tane yazar var. Hannes von Kleis diyor ki hayatım boyunca iyi bir insan olmaya çalıştım. Ebedi değerlere kavuşmaya çalıştım. Tanrı’nın yakınına gitmek için elimden geleni yaptım. Kant’ı okuyor adam krize geliyor alıyor sevgilisini. Berlin’de Van adasında dın dın kendilerini öldürüyorlar. Yani kafalarına kurşun sıkıyorlar. Neyi yok ettik? Kıyamet vari olmaması için en önemli unsuru kaybettik. Güveni kaybettik. 19. yüzyıldan itibaren Nietzsche ne diyor? Tanrı öldü diyor. Bu ne demek? Güven yetimidir. Güven yetimidir. Bizde de öyle değil mi Allah aşkına? Bizde demiyor musun? Allah bilir. Allah nasıl yazdıysa öyle olsun demiyoruz mu? Siz o Tanrı’yı yok ederseniz ne olur nereye tutunmaya çalışırsınız ve tekrarlıyorum. İstediğiniz kadar ateist olun, istediğiniz kadar inanmayın, istediğiniz kadar dine karşı olun. İnsan homo religiosus’tur. Bu çok uzun süren bebekliğinde saklı. İnanmaya ihtiyacı var. Hep kendisinden tabi kendisinden daha güçlü bir şeye güvenme ve onun iyiliğini istediğini hayal etme. Bu ebeveyn daha doğrusu anne düşüncesinden başka hiçbir şey değildir aslında. Konuyla denk geldiği için söylüyorum. Interstellar’ı tekrar seyrettik iki gün önce siz seyretmişsinizdir. Seyrettim seyrettim. Ben Nolan’a çok kızıyorum. Yani çok iyi bir sinemacı olduğunu biliyorum. Filmlerde çok etkileyici ama mesela orada da bu konuştuğumuz şey var ya dünyanın sonu gelmiş bir baba kızını kurtarmaya çalışıyor falan. Bütün bu hikayeyi çok iyi bilmesine rağmen ve çok iyi anlamış olmasına rağmen sevgi bizi kurtaracak gibi bir çizgi bir şeye bağlıyo. Ne diyorsunuz bu konuda? Bunu söyleyeyim sana neden.
Çünkü Nolan Amerikan sinemasıdır. Ne kadar Nolan olsa Amerikan sineması. Amerikan sineması ile Avrupa sineması arasında şöyle bir fark vardır. Edebiyat ve sinema dersinde beni öğrencelik ilk söylediğim cümlelerden bir tanesi budur. Amerikan sineması Rus Hocudur. Kültürüz kötülükler yapar bilmem ne ama biz insanlığımıza kavuştuğumuz zaman biz birbirimizi sevdiğimiz zaman yenemeyeceğimiz hiçbir şey yok. Bu Amerikan sineması. Avrupa sineması yani Interstellar Lars von Trier çevirseydi herhalde bir kollektif intihar olayları olurdu yani. Melankolya aslında Melankolya o da onun. Melankolya tabi ki. Avrupa sineması ise desatçıdır. Aydınlanma mı istiyorsunuz? Aydınlanmayı isterseniz tüm metafiziyi yok saymak isterseniz tüm diniyi yok saymak isterseniz doğaya geri dönmek isterseniz bunu da kabul etmek zorundasınız. Sizin bedeniniz sadece tüketilme yarayan bir makinadan başka bir şey değil. Yani diyebilirim ki Marky de Zadın eserleri Ruso’ya yönelik alaycı bir yorum. Ruso diyor ya Back to nature her şey çok güzel olacak kültür bizi bozuyor. Marky de Zad da diyor ki peki o zaman. Bokunuyor o zaman diyor. Tabii Avrupa sineması daha ziyade desat geleneğinde. Pazolini Lars von Trier. Asetik biraz da değil mi böyle çileci yani. Çileci tabi ki çileci kurtuluş yok. İstediğiniz kadar çırpının. Bunu yaparken arabesk yapmıyor. Bakın yine Melankolya’ya bağlayın o zaman. Melankolya’nın sonunu hatırlayın. İki kadın ve bir çocuk ne kadar heroik bekliyorlar dünyanın. Yani orası Amerika olsaydı mutlaka bir helikopter gelir üçünü bir yere götürmeye çalışırdı. Bir mağaraya mağaraya girdiğinde de ilk gördüğün dükkan Walmart olurdu ve herkes cipsiye olurdu. Anlatabildim mi Avrupalı diyor ki biz bunu tanıyoruz. Renesans da biz de böyle salaktık. Ama Renesans da o zaman siz Avrupa sinemasından mı yanılsınız. Çünkü o da bana iki yüzlü geliyor. Şimdi tabi ki iki yüzlü ama Amerikan sinemasından çok çok daha samimi bence. Onu kastediyorum. Yoksa ay Allah’ım tabi ki benim de içim kıyılıyor. Bir şey söyleyeceğim peki mesela yine Amerika’dan çıkmış bir şey olmasına rağmen Dexter öyle değil. Dexter öyle değil ama Dexter da yine kazların önüne doğruyor gibi.
Şöyle Dexter o canavarı tırnak içinde diyorum canavarı ben Dexter’a bayılıyorum. Fantazimdi benim oğlumdu ben büyüttüm onu. Sonra bir söylüyorum. O salak adam yaptı onu katil babası yaptı onu katil. Neymiş bir kere komşusunun köpeğini öldürmüş. Yapar çocuklar bunu yapar içinde ne var merak eder bazıları merak eder. Her neyse yani bu aşırı derecede ak kara olduğu zaman tabii ki çok naif bir yaklaşım oluyor. Aslında biz biliyoruz ki eşek gibi Dexter dünyanın en tatlış koy insanı gerçekten kötülere öldürüyor. Sadece kötülere öldürüyor. İşte şeyi sormak istiyorum sanki böyle bir makale okumuştum son 15 yılda Amerikan televizyonu Amerikan sinemasından daha akıllı gibi. Tabii ki tabii ki daha akıllı. Ama şöyle bir şey söylemek gerekir Amerikan sinemasını ya da bu stream Netflixler onlar bunlar HBO lütfen yani onlar Amerikan popüler kültür dünyasına inanılmaz seviye atlattı. Yani Hollywood basma kalıp steryotip unsurlarından büyük bir ölçüde sıyrıldı Amerikan medyası mı değil sineması mı değil dizi dünyası mı değil. Hani balda öyle hani bal son derece Avrupai o anlamda Avrupai ya o kadar süblim ki bir de bir de o bir tane adam var. Amerikan horror story neymiş rejis öyle yapımcılarından bir tanesi öyle bir şey. Evet şimdi o mesela eşcinsel. Abi ben hayatımda Hannibal’daki gibi bir tek Thomas Mannın Venedikli ölümünde böyle süblim bir eşcinsel aşk hikayesi gördüm. Bir de ikincisi o Hannibal dizisinde ve sonu da muhteşem. Yani Richard Wagner gibi Tristan ve Isolde gibi atlıyorlar ölüme yani tam aynı şey söylüyoruz. Dexter’daki bilgelik Nolundan çok daha fazla gibi görünüyor.
Evet evet çünkü ne yapıyor Nolundan biliyor musun? Kör gözüme gözüme yapıyor. Öyle yaptığı zaman da doğal olarak çok didaktik oluyor. Artık yani çekemiyorum. Evet kızı yaşlı bilmem ne yani insan olan tabii ki üzülür orada tabii ki duygulanır anlatabildin mi? Çünkü Nolundan ne yapıyor biliyor musun? Aslında bizim en gizli fantezilerimizi istismar ediyor. Evet eksploatasyon sineması vardır ya baya şey. Sömürü sineması yapıyor aslında. Evet son derece Türk filmi gibi arabesk işte ben Amerikan sineması bağlamında Avrupa sineması bağlamında arabeskten bahsettiğim zaman bu işte eksploatasyondan bahsediyor. Peki son soru arabesk demişken dünyanın sonuna mı geldik o zaman yani başa dönersek? Hayır dünya öyle sona ermez işte maalesef hani nihilistlerin böyle bir ümudu varsa uyanıyoruz bir güneş doğmuyor. Yok öyle bir şey çünkü dünyanın da umurunda değiliz. Doğanın da umurunda değiliz. O süreçler çalışabildiği süreci sonuna kadar çalışır yarın da güneş doğacak ama sizin içme suyunuz olacak mı? Orası kimse bilemez. O zaman son zamanların meşhur sözü gibi söylediniz. Kötü günler bitti sırada daha kötü günler var hocam. Olabilir tabi ki olabilir sırada daha kötü günler olabilir ancak hakikaten iyi niyetle aklımızı kullanırsak bilimsel aklımızı değil de bilgisayar bilgesel aklımızı kullanırsak bak mesela Birleşmiş Milletler demiş ki o kadar yapılmayan aşı var ki fazladan bir şey batı dünyasında zenginler de bunları ne olur dağıtın üçüncüye anlatabildim mi ne kadar korkunç yani bunun için bildiri yayınlamak zorunda ya bu bak bilimsel olabilir bu aşı ama bunun söylenme gerekliliği son derece bilgeyle birbirlikten yoksun olduğumuzu gösteriyor. Bu bu dünyamız o kadar iyi niyetli ki doğamız o kadar iyi niyetli ki bir fincan kahvenin 40 yıl değil 40 milyon yıl hatırı var.
Herkes bu bir fincan kahveyi doğamıza ikram etse o bizi ihya eder ama biz o bizi ihya edebilecekken biz onun ana damarlarını kesiyoruz. Ne yapsın doğa zaten umrunda olmadığımız doğa şunu da söyleyeyim o doğa onu öldürdüğümüz için onun da farkında değil. Evet ona bile kayıtsız aslında. Ne kadar egosantrik olduğumuzu narsist olduğumuzu yani doğa bir vilayn gibi kıyıda köşede entrika vari planlar yapıyor şu insanlardan kurtulamadık ne yapsam da bu boklavatlardan kurtulsam farkında bile değilsin sen nasıl bağırsaklarındaki bakterilerin farkında değilsin o da öyle farkında değil. Peki hocam her zamanki gibi harikaydı aşımızı yaptıralım diyorum. Mutlaka ben geri zekâlar dedim çok kızdır ama gerçekten aşı yaptırmayan ahmet değil. Hayır aptallar bakın iki aşısını da yapmış olanlar hastaneye yatıp tekrar hastalanmış olsalar bile aşılarına rağmen kesinlikle kesinlikle çok hafif geçiriyorlar. Belki 10 sene sonra kanser olabilirsiniz aşıdan dolayı ancak o kanserin de onlar tarafından iyileştirileceğinize de güvenin ama şimdilik yaşayın şimdilik yaşayın yaşayın ne olur yaşayın ki üniversitelerde artık açılsın bizde yüz yüze ders yapalım. Çünkü artık ben ekranlara konuşmak istemiyorum. Bir daha ben ekranda ders yapmak zorunda kalırsam seneye Manisa Akıl Hastanesi’nden yayın yapacağım bütün Türkiye’ye. Peki hocam teşekkürler gelecek programın sabırsızlıkla bekliyoruz görüşmek üzere görüşürüz.
İlk Yorumu Siz Yapın