"Enter"a basıp içeriğe geçin

Recep Tayyip Erdoğan | NATO | Finlandiya | İsveç | Abdurrahman Gök

Recep Tayyip Erdoğan | NATO | Finlandiya | İsveç | Abdurrahman Gök

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=HM6VlJ7aDb8.

Sevgili seyirciler programa hoş geldiniz. Son dakika bir haberim var. Yine kandırıldık. Yemin ediyorum Finlandiya, İsveç, NATO bizi kandırdı. Kandırdı. Ya dün gerçekten bazı YouTube programları böyle naralar attı. İşte aldı her şeyini falan filan diye. Bendim o. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan
NATO’ya gitti ve de takır takır istediklerini aldı. Cumhurbaşkanımız her şeyi aldı gitti kazandı falan filan derken anlaşmadaki metin ortaya çıkmaya başladı. Hatta dün ben de heyecanlandım. Yani istediklerimizi… Tabii uluslararası anlaşmalarda dil baya baya böyle bir geniştir. Yani kesin bir şey yok. Anlatabildim mi? Bu bilmem ne yapacağız edeceğiz diye bir şey yok. Ama bizim medyaya baktığımız zaman… Hatta İletişim Başkanı Fahrettin Altun dün akşam Twitter’dan da şöyle açıklamalarda bulundu. İsveç ve Finlandiya, PYD, YPG ve FETÖ’yü destek vermeyeceklerini tahad etti. Yani gerçekten medyada böyle bir bayram havası vardı. İşte aldık alacağımızı. Ben de öyle düşündüm. Yani hani iğden kötüydü. Yani şunu yapıyorduk en azından. Türkiye Cumhuriyeti olarak bir şey istiyorduk. Yani bir şeye de talepte bulunduk. En azından bir nevi aldık onları gibi bir hava yaratıldı. Tabii ki o üçlü anlaşmanın, o üçlü yumurturanın, memorandımın yazılarını okumaya ve de İngilizcedeki yazılarını okumaya detaylarına inmeye başladığımız zaman… Dün de söylemiştim böyle bazı maddeler de tam kesin değil. Tamam dedik, bıraktık, aldık diye düşündük. Ancaaaak… Ne oldu? Bugün de… Aga… Bugün de Finlandiya Cumhurbaşkanı, İsveç Atıyer’ın başbakanı, özellikle Finlandiya Cumhurbaşkanı açıklamada bulundu. Dedi ki Türkiye suçlu iade politikamız değişmedi. YPG metinde terörist olarak geçmiyor. Baktığınız zaman virgüller çok önemli. Gerçekten de geçmiyor. Ondan sonra başkanı dedi, dedi ki biz Finlandiya olarak YPG’nin kontrol ettiği bölgelere insanın yardım yapmaya devam edeceğiz dedi. Ya abi gene kandırıldık o zaman. Hatta Nedim Şener bile tweet attı. Dedik ki bak bu Avrupalılara böyle güvenilmez. İmzalasalar bile. Baba imzaladığımız şeyi o zaman adam gibi okusaydık keşke. İmzaladığımız şeyi bir yeminli tercümana gösterseydik. Bilmiyorum artık nasıl yapıldığını. Ama bugün de anlaşıldı. Çünkü bugün yandaş medyada bütün bu olayın şeyse devam etmedi.
Gazı desem daha doğru olur. Normalde bu böyle bir iki gün daha olacaktı. Gene her zamanki gibi böyle biraz söndü bir nevi. Hatta İsveç başbakanı bile şöyle bir cümle kurdu. Dedi ki yani Türkiye’nin terörist dediği herkese biz terörist diyemeyiz. Ya biz kendi kanunlarımıza bakacağız dedi. Şimdi burada hak veriyorum.
Hayda diyeceksiniz. Nasıldır? E bakın 2017’ye sizi geri götürmek istiyorum. 2017 bu resmi hatırlıyor musunuz? Bakın şuradaki resim. Bu resmi Abdurrahman Gök çekti. Olay şu. 2017 Nevruz Kutlaması sırasında Kemal Kurgut diye bir genç bir çocuk oradaki bariyerleri aşmaya çalışırken Nevruz Kutlamaları girmeye çalışırken polislerle tartışır. Tartışırken böyle bir seslil mesli bir şeyler olur derken çocuk kaçmaya başlar. Yani üstü aranmak istenir. Çocuk kaçmaya başlar. Kaçmaya başladığında da polisler adamı Kemal’i vurur. Ve de orada ölür. Bu resmi Abdurrahman Gök çekti. Abdurrahman da bir gazeteci. Ve de iyiydi bir gazeteci. Ne oldu tabi ki?
Hemen devlet mekanizması başladı. İlk önce dediler işte örgüt üyeliğinden dava açıldı. Ondan sonra mobin yedi, şu yedi, bu yedi, bilmem ne derken ve de unutmayın da Kemal Kurgut bir keman öğrencisi. O kadar. İlk önce medyada şeyler başladı bu Kemal ile ilgili işte canlı bomba edildi biz yakaladık. Sonuçta hiçbir şey yok çünkü resme baktığında genç bir çocuk sadece orada ya korktu ya da bir şey oldu. Ama fotoğrafını çeken Abdurrahman Gök bugün yargılandığı davadan örgüt üyeliğinden beraat etti.
Ancak bu resmi çektiği için de örgüt propagandasından bir yıl altı ay yirmi iki gün cezayedi. Örgüt propagandasından. Şimdi siz İç Fesli’niz ve hatta Finlandiya’sınız. Türkiye geliyor diyor ki kardeşim bu adam teröristtir diyor. Kimin kanunları göre? Bizim kanunumuza göre mi? Çünkü bizim kanunumuza göre bu resmi çekmek bile örgüt propagandası. Bu adamın tek görevi gazeteci ve gazetecilik. Ve de biz ona örgüt propagandası diye bir yıl altı ay boyunca hapise mahkum ettik. Biz yaptık siz yaptınız. O benimle alakam var. Sen de burada yaşıyorsun ben de burada yaşıyorum. Şimdi tabi ki İsveç ve Finlandiya Türkiye’nin her terörist dediği kişiye terörist olarak bakmayacak. Bakamaz.
Çünkü maalesef Türkiye’de devlete karşı, devletin istediğini yapmayan, devlete zıt bir şekilde ilerleyen herkes terörist ilan ediliyor. Gizide miydiniz? Teröristsiniz. Legemetli misin? Teröristsin. Boğaziçi Üniversitesi’nde protestola mı katıldın? Teröristsin. Dolar yirmi TL mi olacak? Teröristsin.
Böyle de gidiyor. Böyle de gidiyor. Kim kazandı sonuçta bu anlaşmadan? Anladığım kadarı İsveç ve Finlandiya kazandı buradan. Niye? Çünkü ancak sekiz ay sonra veto etme hakkımız olacak. Yani sekiz ay süreç kazandı Finlandiya ve İsveç. NATO’ya girebilmesi için. Sekiz ay sonra hangi tarihe geliyor? Siz bir bakın. Temmuz ne zaman geliyor? Mayıs. Haziran.
2023’te ne olacaktı ki? Seçim olacak. Onlar da akıllı değil mi? Abi çok iyi sistem ya. Çok iyi sistem. Neyse. Günümüzün ikinci konusu. Dün acayip bir olay oldu. Şanlıurfa, Biranşehir’de özel bir tıp merkezinin acil servisinde doktor Şeymus Baraş alakası olmadığı bir konudan dolayı hasta yakınları tarafından dayak yedi.
Dayak yedikten sonra öğrendi ki bu hasta yakınları, bu hastalar, bu hasta yakınları, bu saldırganlar serbest bırakıldığını öğrendi. Değil mi? Adliyeye gitti. Adliye de sormaya başladı. Ya kardeşim niye serbest bıraktınız? Beni dövdü. Şey kanunlar var. Ne diyorlar ona? Katalog suçlaması altına giriyor bu. Katalog suçlaması nedir? Sen bir suç mu yaptın? Kesin ve kesin bunun cezası budur.
Niye serbest bıraktınız? Derken oradaki polisler diye ya dükkan kapandı başka bir gün gel. Dedikten sonra Şeymus Baraş diplomasını yırtıp çöpe atar. Olay bu. Dün baya sosyal medyada dolaştı işte. İşte doktor artık isyan etti. Bu kavga, bu dayak olaylarından isyan etti. Haklı. Haklı. Haklı. Tek fark burada sabah saat üçte Sağlık Bakanı arıyor.
Ya kardeşim ne oldu? Niye böyle bir şey yapıyorsun diye aramış. O da çok basit bir açıklamada bulundu. Yani adamları serbest bıraktılar. Dur ben bir bakayım ne oldu? Adalet Bakanı’na sormuş anlamamış mısın Sağlık Bakanı? Ya düşünsenize ülke bu. Sağlık Bakanı bir doktoru telefonla görüşüyor. Telefonda da diyor ki Ya kardeşim niye şey yapıyorsun? İşte dayak yedim. Allah o da Adalet Bakanı’na soruyor. Usta hala ben de bilmiyorum niye serbest bırakıldıklarına diyor. Bu sabahına saldırganlar yeniden tutuklanıyor. Keşke benim telefonumun ucunda bir Sağlık Bakanı olsaydı. Keşke. Bazen çok isterdim böyle bir hayatım olmasını anlatabildim mi? Sayın Sağlık Bakanı’nı şu doktor bana şöyle dedi veya Sayın Adalet Bakanı’nı bu adam bana yamuk baktı diyebilecek bir yakınlığım olsaydı. Keşke. Keşke. Ama yok. Sade vatandaş olarak ben de sıraya girmem gerekiyor.
Herkes gibi. Ama şu var. Haklı bulmuyor musunuz adını? Bu doktoru haklı bulmuyor musunuz? Ya bulmamanız imkansız. İmkansız. Ya doktor gerçekten zor yetişen zor bir meslek. Bırakın şeyini yani saatleri, mesai saatlerini kenara bırakın. Oraya gelmek için büyük büyük mücadele etmeniz gerekiyor.
Ama günün sonunda ne oluyor? Üç tane kendine bilmez hayvan sinirlerini bir doktordan çıkartıyor. Çünkü başka bir bildikleri yok. Yoksa şöyle mi görüyorlar? Biz bir sembol olarak doktoru dövelim. Zaten bir bok olmaz bize. Hangi seçenek sizce? Bence ikincisi. Siz seçeneklerinizi açık tutun ama. Ama yapacağınız şeylerden bir tanesi en önemlisi.
Abone olmayı unutmayın, beğenmeyi unutmayın ve de like atmayı unutmayın.
Yarın görüşmek üzere.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir