Saran Holding Nasıl Kuruldu? | Sadettin Saran Mücadele Dolu Hayat Hikayesini Anlattı…
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=jBZ9PUhZ2tk.
Her şey bir hayalle başladı. Kabı kabı dolaştım. Tabi bütün kapıları suratıma kapandı. Sonuçta hiçbir tecrübeniz yok, hiçbir sermayeniz yok. Hiç kaybetmedim. Ya kazandım ya öğrendim. İyi bir patron kendini gereksiz kılandır. Etik olarak davranırken hep yanımda kızım varmış gibi davranıyorum. Benim babam düzgün adamdı, adam gibi adamdı demesi benim için olabilecek en büyük mutluluk. Benim kendime örnek almaya çalıştım insanla. Atatürk var, Aziz Sancağ var, annem var. O hep küçük bir zamanda iyi insan olmanın önemini bize anlatıp benim için çok önemli biri olmadı. Warren Buffett dünyanın en başarılı iş adamlarından biri olmuş ama hala kendi arabasını kullanıyor. Bizim burada Türkiye’de maalesef çok alışık olmadığımız bir şey. Büyüklükçe küçülmeyi bilmiyoruz. Bu Warren Buffett, Aziz Sancağ’ı bunlar bu konuda benim beğendiğim, kendime örnek almaya çalıştım insanla. Ben üniversitedeyken çok kaygılıydım. Ne olacağım, gelecek kaygım vardı vesaire. Çok zor şartlardaydı benim üniversite hayatım. Bir kaygı vardı. Çok daraldığım zamanlar oldu üniversitede, Türkiye’de de iş hayatında da böyle soyguladığım da oldu ama mesela üniversitelerinde antrenmanlara gidiyorsun. Üzerine bir de ders yoğunlu, bir de aileyi özlemem falan bazen böyle bir bunalıma düşer gibi olurken hayal kuruyordum.
Oturup da kendimi milli takım formasını giyerken, bayramızı dalgalandırarken böyle bir zor günlerden iyi günleri hayal kurarak, ümit ederek öyle geçti.
Her şey bir hayalle başladı. Bir kere biliyordum kendi işimi yapmam gerektiğini. Profesyonel hayat çok önemli ama tabii kendi işini yapabilmek için bir öz sermaye lazım veya çok iyi bir fikir lazım. Bir öz sermaye yoktu bende ama fikrim vardı. Fikri de şuydu tabii Amerika’da maddi imkansızlıklardan müjderip olduğum için çok dışarı çıkmayan biri olarak televizyon izliyordum. Tabii o zaman 90’lı yılların başında, 80’li yılların sonunda özel kanal diye bir şey yoktu.
TRT vardı. TRT de iki kuralımı kurmayalım onu düşünüyordu. Ama yurtdışında izlerken hep görüyordum bir sürü kanal bir sürü kanal. İleride nasılsa bu da gelecek Türkiye’ye gelmemesine imkan yok. Geldiği zaman da içerik önemli olacak dedim ve içerik toplamaya çalıştım. Birilerinden borç aldım. O sermayeyle beraber kapı kapı Amerika’da dolaştım içerik toplamaya. Tabi bütün kapıları suratıma kapandı. Sonuçta 23-24 yaşındasınız. Hiçbir tecrübeniz yok, hiçbir sermayeniz yok. Türkiye’de daha özel televizyon yok. Amerikalılardan çıkırdı Türkiye’ye içerik verecek bir firma yok. Hele hele bir de satın almadan yani temsilcilik üzerinde. Ama bir firma bana güvende bir deneme şansı verdi. ESPN’den başladı bu fikir. Önce bir üç ay deneme verdi. Sonra altı ay sonra başka ülkelere verdiler. Kamyon yarışlarıydı. Onu aldıktan sonra ilk Magic Box kuruldu ve oraya yaptık satış. Bir taraftan da tabi bir yerde çalışmam gerekiyordu. Amerikalılarında bir şirketine girmiştim. Havacılık ve savunma sanayide. Bir taraftan orada da yükseliyordum yani profesyonel olarak ama çok uzun dönemde yapmak istediğim şey değildi. Geceleri de bu işi takip ediyordum. Sonra artık 95 yılına geldiğinde oradaki şirketi genel müdürlüğe kadar yükselip hatta başka ülkeleri bana bağlamaya bile teklif ederken koptum Ankara’dan ve İstanbul’a geldim bu televizyon işinin başına.
Oradan da havacılıktan da temsilcilik alarak tohumlar atılmış oldu. Tabi bu içerikle biz kalmadık. Böyle program alıp Türkiye’ye getirdik. Sonra canlı maçlara döndü. Türkiye’de klüplerle anlaştık. Daha sonra çizgi filmlerde oraya girdik. Sonra bu maçların üçüncü ülkelere satılmasıyla ilgili ayrı biraz daha büyüdük. Bugün geldiğimiz noktada 67 ülkeyle iş yapıyoruz.
90’lı yılların başıydı. Türkiye’de buradaki maçların yurt dışına gönderilmesinin ayrı bir ihale olması gerektiğini, bunun ayrı bir marka değeri olduğunu o zamanki federasyona biz anlattık. Görüyorduk yani yurt dışındaki trendleri oradan buradan görerek, bunların da Türkiye’ye geleceğini görerek, onu ihaleye zorladık.
Sonra da önce bandtan, hatta yurt dışına biz bunu para vererek yayınlattık. Almak istemezken Eurosport üzerine para vererek yayınlattık. Ondan sonra tabi ayrı bir pazar oluştu. İsrail, Singapur, Vietnam’a kadar sattık bazı maçları. Sonra Türkiye’de turnuvalar düzenledik.
Şimdi biz 7 sektördeyiz. İçerik olarak medyadayız, yayıncı olarak ayrıca varız, radyolar olarak varız, turizm olarak varız, turizm, havacılık, savunma sanayi, online şans oyunları gibi bir de ondayız. 30 küsür şirket 7 sektör. Hepsi böyle bir fikirle başladı esasında. Doğru insanlarla, tabi arada bir yanlış insan da oldu ama Nelson Mandela’nın dediği gibi, yani hiç kaybetmedim, ya kazandım ya öğrendim.
Biz de her kazanamadığımızda onu lehimize çevirerek buralara geldik doğru insanlarla. Kendime güvenim vardı ama tabi çok yüksek olasılık değildi yani. Biz dünyada ilk dörtteyiz içerik işinde. Yapabileceğimizin en iyisini yapıyoruz, yaptığımızı düşünüyorum.
Fırsatlar geliyor önünüze. Üçe beşe bakmadan doğru olmak önemli, şeffaf olmak önemli ve güven, karşı tarafın güvenini kazanmak her zaman önemli. Ben kazanayım da ne olursa olsun yaklaşımıyla yaklaşan bir kere kazanır, iki defa kazanır. Ama hep beraber kazanan derse gençler ilerisi çok daha verimli olur, daha fayda olur. Biz dünyanın hemen hemen her yerinde iş yapıyoruz. Böyle olunca tabi değişik değişik fırsatlar da geldi değişik konularda. Turizm küt diye önümüze geldi, marina geldi. Bunları sevdik bu işleri. Orada büyümeyi düşünüyoruz uluslararası birkaç otelde daha bakıyoruz. Medya’da iki kanalımız var. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kaliteli içeriğin bir arada sıkıştırıldığı iki kanal yok. NBA, Formula 1, MotoGP hepsi bir arada. Dolayısıyla çok memnunuz televizyon kanalımızdan. Zaten bizim özümüzde var bu yani spor var sporla büyüdük. Eskiden 30 yaşın altında Amerika’da spor izleyen iki tane üç tane takip eden varken bugün 7 tane ayrı sporu takip ediyor 30 yaşın altındakiler. Başka bir dünyaya geldim spor endüstrisi bugün dünyada en büyük endüstrilerden daha büyük. Biz de bundan beraber büyüdük yani ilk bu işlere girdiğimizde Türkiye’de futbol 500 milyon dolar bile değildi.
Bugün 2 milyar doları geçti. Sport Plus dediğimiz bir aplikasyonumuz var. O bizim en yeni markalarımızdan bir tanesi. Teknoloji var, inovasyon var, içerik var her şey var. Aynı anda oturup 5 tane maçı canlı yayında veriyoruz. Siz itherseniz 4’e bölüp 4’ünü seyredebiliyorsunuz. Ona yükleniyoruz. Onu büyüteceğiz. Dolayısıyla şimdi salon holding’ın ileri dönük şeyi bu.
Biz burada takımdaşlar çok önem veririz. İyi bir patron kendini gereksiz kılandır. İyi bir lider yerine adam yetiştiren liderdir. Konuşandır, şeffaf olandır. Ve burada bizim için en büyük yatırım insana yapılan yatırım. Çünkü beraber geldik bir yerlere bundan sonra bir yerlere gidecekse beraber gideceğiz. Ne krizler geldi neler gitti bunu beraber atlattık.
Burası patronların çalışanların işine çok karışmadığı bir yer. Şeffaflığa önem veriyoruz. Mutlu olmalarını çok önemsiyorum. Gelen birinin kariyer olarak kendini burada yükselebileceğini görmesi önemli. Burada insanların hem başarılı olacağı, hem kendini geliştirebileceğini hem de mutlu olabileceği bir ortam yaratmaya çalışıyoruz. Bir kere liyakata çok önem veriyoruz. Zaten işinde iyi olmayan öyle ya da böyle ne kadar size bağlı olursa olsun size zarar verir.
Biz dindi, ırktı vesaire ilgilenmeyiz. İnsanı dinine, ırkına ona göre ne gibi sekize ayırıyorlarmış. Albert Einstein da diyor ki, bence iki ay olur diyor. İyi insan kötü insan. Biz de öyle görüyoruz burada. İşini iyi yapıyorsa, iyi şeffafsa, öğrenmeyi açıksa ve paylaşımcıysa. Şimdi bazıları patrona yakın olmak için bilgiyi kendinde tutar. Şeffaf değil de işte ben daha iyi gözüne gözükeyim, daha iyi bilmem ne yapayım diyor. Biz bunu sevmeyiz. Bizim kapımız açıptır.
Çünkü bir aileyiz. Yani bir kriz olduğu zaman, bir sektörde olduğu zaman, öbür sektör onu desteklemiştir. Bunlara dikkat ediyoruz. Sadece ben değil, arkadaşlar da. Beş, altı sene önce de bütün müdürleri de çağırdım. Ben dedim ki bu saatten sonra birinci öncelik artık kar değil. Yani zarar etmediğin sürece birinci öncelik kendinizin yerinize. İyi liderler ülkeyi, vatana, millete faydalı olacak. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. İnsana yapılan yatırım, en büyük yatırımdır bizde.
Bizdeki iş ayrılma oranı %2 bile değil. Dolayısıyla mesela burada kendimi başarılı görüyorum. Dedim hani fark yaratıyoruz. O beni mutlu ediyor. Yani o zaman zarar etin bir işe yarıyorsun ya diyorum. Her fırsatta dile getirdim, söylediğim bazı şeyler var. Mesela bir tanesi en güçlü ayakta kalmıyor. Adapta olan ayakta kalıyor. Şartlar o kadar çabuk değişiyor ki yani beş sene önceki, altı sene önceki yapmaya çalıştınız, bugün yapsanız batar gidersiniz. Biz sadece televizyonlara odaklı kalsaydık bugün olmazdı.
Biz gördük televizyonlara, mobillere, onlara bunlara da gelecek. İçerik işe orada da önemli olacak. Sanal dünyada ayrı bir içeriğin önemi olacak diye. Dolayısıyla hep adapta olmaya çalışmak önemli. Arkadaşlarla onu paylaşıyorum. Etik olarak davranırken hep yanımda kızım varmış gibi davranıyorum. Benim babam düzgün adamdı, adam gibi adamdı demesi benim için olabilecek en büyük mutluluk. Çalışanlara da gelen müdürlerimiz de onu diyorum yani. Bir de iş hayatında yani maalesef hak ettiğini kazanmıyorsun. Pazarlık ettiği şeyi kazanıyorsun. Dolayısıyla pazarlık etmek ayrı bir sanat. Her zaman en iyisi için dua et ama en kötüye hazırlıklı ol. Her zaman en kötüye hazırlıklı olmak lazım. Hani derler ya işte aman akrabalarla iş yapma falan, o bir kere palavra.
En büyük zevk sevdiğin işi yapmak. Bir de sevdiğin işi sevdiğin insanlarla yapmak en büyük lüks. Şimdi benim tabii çok başarısızlıklarım oldu. Bir kere başarısızlıktan korkmamak lazım.
Yapamazsan yapamazsın. Yeter ki bundan öğren. Yani hata sadece tekrarlandığında hatadır. Benim tabii çok hatalarım oldu. Çünkü ben hem çok girişkendim hem çok çalışkandım hem çok çabaladım. Geriye dönüp de pişman oldum pek bir şey yok ama Boris’i Dortmund’a aldım. Yani en büyük ikinci hissedere olduk. O müthiş bir olay esasında. Sene 2003-04. Tabii o zaman şimdiki tabii ki tecrübe yok vesaire biraz da şeyden de etkilendim baskıdan. Boris’i Dortmund’a almamız çok büyük ses getirdi. Kime düşmek üzere ve batmak üzere olan bir klüp. Avrupa’nın en kötülük klüplerinden biri. Yani stadın kapasitesi 81.200 küsür, dolduk oranı 79.000. Bu oran ne Basyon’da ne Real Madrid’de ne Milan’a hiçbir yerde yok dünyada. Bana getirdikleri zaman, ilgilenir misin dedikleri zaman hemen Sadın’a aradım kardeşimi. Bizim ailede dört kardeş. Küçürdükçe her biri daha akıllı. Ben en büyükleriyim. Dedim Sadın şuna bir bak. Gittiler görüşler tabii Sadın’dan da çok etkilendiler. Sonunda abi dedi koyuyor musun parayı? Bence koy dedi koyuyorum dedi. Aldık. Duyulur duyulmaz Hamburg’un başkanı. Sen ne yaptın dedi ya? Nasıl aldın bu klübünü? Bunlar dedi iki ay sonra kümediş yok. Evet dedim ben doğru şey yaptık dedim. Sonra o sene takım düşmedi. Fakat orada o kadar çok ses getirdi ki bir Türk nasıl alır falan diye. Bir sürü yazılar yazıldı. Ondan önemse taraftar yürüyüş yaptı. Kaç milyon traji olan Bilgasesi. Boris’i Dortmund haberlerini yaptığında Boris’i Dortmund’un amremin içine Türk bayrağını koyuyordu. Müthiş bir olaydı Bilgasesi’nde. Herkesin dikkatini çekti. Sonra klüb geldi. Benden Sadın almak istedi hisseyi. İyi bir rakam teklif etti. Ben de verdim. Yani şimdiki aklım olsaydı vermezdim. Direnirdim.
Sport benim hayatımda vazgeçilmezdim. Yani neredeyse biraz abartı noktasında. Oradan bir milli takım hayali her şeyi değiştirdi. İlk hayatımda kapalı yüzme havuzunu ben Amerika’da gördüm. Sonra işte milli takıma çağırdılar beni. Başka bir noktaya geldik. Dolayısıyla spor benim çok içimde. Bir de dört kardeş büyüdük biz. Ne yapsın annem? Bizi spora teşvik etti.
Sporda da var yeteneği. Bütün kardeşlerim de bende de. Hep sporla çok iç içe büyüdük. Çocuklarımız da öyle. Bizim için spor bir vazgeçilmez. Bu yaşımda da bırakmıyorum. Haftada 6 gün 2 saat yapıyorum. 51 senelik fenerliyim ben yani. Fenerbahçe babadan kalma. Benim kızım da fenerli.
Yönetime gelip de yani ben başkan olmak istemiyorum diyen bence ya hedefsiz insan ya da yalan söylüyor yani. Ben ilk günden Aziz Bey beni yönetime dağıt ettiğinde benim en büyük hayalim başkan olmak diye açık açık söylemiş bir insanım.
Hayalim devam ediyor.
İlk Yorumu Siz Yapın