"Enter"a basıp içeriğe geçin

Tarih Söyleşileri | Prof. Dr. Cengiz Tomar | 32. Bölüm

Tarih Söyleşileri | Prof. Dr. Cengiz Tomar | 32. Bölüm

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=1cosUjiysdQ.

intro Merhaba sevgili seyirciler TRT2 ekranlarından, Tarih Söylesi programından Hepinize en işten, en samimi, en sıcak duygularla
Gönül dolusu sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. Bugünkü program konuğumuz Prof. Dr. Cengiz Tomar Hoş geldiniz Cengiz Hoca. Hoş bulduk, iyi yayınlar hocam. Çok teşekkür ederim, sağ olasınız. Siz tarihçi kimliğiniz var ama bu tarihi bilgiyle aynı zamanda Aktuel, güncel yorumlara da özellikle Orta Doğu’nun Bugünkü durumunu da tarihi bilgiyle yorumlayan bir uzmanımızsınız. Biz bugün sizinle mümkün olduğunca Coğrafyayı ve Suriye’yi tarihten günümüze, günümüzden tarihe Gerekliğlerle bir bütünlük içerisinde ele almak istiyoruz. Ama şunu sormak istiyorum öncelikle Orta Doğu bölgenin tanımlanırken aslında İran’ın, Arap ülkelerinin Hatta pek çok Arap ülkesinin tabii Suriye, Mısır’da buna dahil ki bunların aslında bir kısmı da Afrika Coğrafyasına giren bölgeler. Kullanılan tanım Orta Doğu. Bu Orta Doğu tanımı ne zaman ortaya çıktı? Hocam tabii Orta Doğu tanımı bizim tabirimiz değil. Bu bölge bin yıllardır olan yani tarihin merkezlerinden bir tanesi eski çağlara baktığımız zaman üç kıtamız var Asya, Avrupa ve Afrika yani Amerika kıtaları bulunmadan önce. Bunun da merkezi bu Orta Doğu dediğimiz bölge aslında Dünya tarihinin merkezi yani baktığınız zaman bütün kutsal kitaplar Kadim tarihim
Tabi yani bu endüstri devrimine kadar yani hep bu merkezini devam ettirdi. Yani bugün bildiğimiz pek çok şey işte yerleşimden tutun ilk yerleşime ilk alfabeye ilk paraya yani pek çok şey endüstri devrimine kadar burada keşfedildi. Hani batının üstünlüğü 200 yıllık bir dönem insanların ilk yerleşim biri olarak bilinen bizim Anadolu coğrafyası. Üç tane ana medeniyet merkezi var hocam tarihte.
Bir tanesi meze potamiye dediğimiz bugünkü Irak ikincisi verimli hilal dediğimiz bu cezireden bizim cizreden Filistin’e kadar uzanan verimli hilal yani Suriye bölgesi. Bunu anlatacağız şeyini. Üçüncüsü de Nil Vadisi tarihin en önemli başlangıcından itibaren en önemli merkezleri bunlar bugünkü tarihimizi medeniyetimizi en etkileyen şey bu ama Orta Doğu kavramı 20. yılın başında bir Amerikalı subayın koyduğu bir kavram tabii neye göre Orta Doğu işte yakın Doğu uzak Doğu bu Avrupa bakışı oryantalist bir bakışla bizim coğrafyamıza batılıların verdiği isim ama biz de bu ismi kullanmak zorunda kalıyoruz bugün çünkü orijinal isimlerini kullandığımızda hiç kimse anlamayacak şimdi ben size orijinal isimlerini söyleyeyim.
Orijinal isimlerini söylemeden önce şu niye göre Orta Doğu kime Doğu Orta Doğu Orta Doğu işte nereye göre batıya göre yani Avrupa’ya göre baktığınız zaman İngiltere’den Avrupa’dan ABD’den baktığınız zaman uzak Doğu var Orta Doğu var yakın Doğu var ama biz bize göre bana göre sorarsanız burası dünyanın merkezi şimdi kendini merkeze alan bir güç o dağ var ve dünyayı kendini merkeze alarak tanımlaması var doğal olarak
Orta Asya’da böyle Ortadoğu’da böyle uzak Doğu Orta Asya’da Rusların yani bu emperyal güçlerin tanımları biz Orta Asya asla demiyoruz. Biz Türkistan coğrafyası büyük Türkistan coğrafyası diyoruz ki orada zaten Orta Asya tanımının kullanılması da oradaki Türklüğü ortadan kaldırmak Türkistan coğrafyası dediğiniz o geniş alanı Doğu Türkistan’dan bu Türkiye’ye kadar yani uzanan İran’a kadar uzanan o geniş alanı Orta Asya diye Türklü ortadan kaldırıyoruz aslında
o tanımlamalar o zaman sadece coğrafi bir konumlama değil dünyayı kendine göre şekillendirme siyasi bir kimlik ve bir hedef verelim olarak da tanımlayabiliriz. Tabii kendini merkeze alma ve aynı zamanda siyasi sebeplerle yani biz merkeziz işte sizde ortanın doğusu ortanın batısı uzak Doğu şeklinde bir tanımlama maalesef. Sıradığınız anca ben tanımlarım diye mi? Tabii bu biraz böyle oluyor hocam güçlüler biliyorsun tarihi yazanlar genelde güçlüler oluyor ve tarihi yazarken de kendi
tanımlarını ortaya koyuyorlar. Dünyanın merkezi olarak siz konumlandırıyorsunuz tarihte inşaatçı kimliğe bakarak coğrafi bu bölgenin bizdeki adı ne? Bizdeki adı aslında hepimiz bu kelimeleri biliyoruz meşrik ve mağrip. Meşrik dediğimiz yer yani orta çağ İslam coğrafyası literatürüne göre biz Mısır’dan başlayıp ııı İslam dünyasının doğusu yani ııı İran coğrafyasına kadar Türkiye’nin içinde olduğu Arap coğrafyasının içinde olduğu bölge mağrib ise Mısır’dan başlayıp Tunus, Cezayir, Libya, Fas’a kadar uzanan İslam dünyasının batısı onun işte orta mağrib uzak mağrib var ama bu tanımlama neye göre İslam dünyası yani Mekke’yi merkeze alarak yapılmış bir tanımlama. Iıı zaten ııı mesela Mekke’de durduğunuz zaman güldüğü güne doğuya doğru baktığınız
zaman güneşe işte el yemin yemen el yemin sağ demek zaten e şimal Şam kuzey demek orası da işte Şam. Belada Şam. Az sonra ona gireceğiz. Yani bizim tarihimizdeki Ortadoğu’nun ııı ismi Ortadoğu ve Kuzey Afrika bugün Midlis’ten, North Afrika dedikleri Mena dedikleri kısaca batıların meşrik ve mağrip. Biz de Ortadoğu deyince genel olarak meşrik almışız. Osmanlılar döneminde de bu tanımlama kullanılmış mı? Osmanlılar daha çok ııı mesela
o bölgeleri bu tabii ııı meşrik’in bölgeleri var. Iıı mesela ne diyor o Osmanlı Şam diyor. Şam dediğimiz zaman biz bugün başkenti Şam’ı anlıyoruz. Halbuki değil. Dimaşk’tır oranın merkezi. Bugün halk dilinde Şam’da derler. Arapça’da. Ama Şam dediğimiz coğrafya bizim Türkiye’nin güneyi Lübnan, Suriye, Ürdün ve Filistina. Bugün şu Şam değil yani. Yok. Yok. Yani bugün de aslında böyledir. Yani bu Şam coğrafyası
Suriye coğrafyası çok ııı on dokuzuncu yüzyılda ortaya çıkmış bir tanımlama. Suriye Ortadoğu’nun neresinde yer alıyor? Suriye Ortadoğu’nun aslında en merkezi ülkelerinde. Tarihi kimliği ve bugünkü kimliğiniyle ayırıştırarak soruyoruz. Şöyle söyleyeyim. Mesela Suriye denen coğrafya deyince hocam tabii Suriye dediğimiz coğrafya bu bahsettiğim coğrafya. Şimdi tabii biz modern sınırlar içerisinde düşünüyoruz her şeyi. Yani bu Suriye coğrafyasının içerisinde. Biraz onu zorlamak için ben soruyorum. Antep’te
var. Eee hatta bunu Malatya’ya kadar çıkaranlar da var. Aslında Şam ve biraz Kayısı’yla alakalı. Hani bundan iyisi Şam’da Kayısı diyoruz ya. Kayısı nerelerde yetişiyor? Bir bakarsanız aslında orası Şam’dır. Yani bir bitki üzerine bir tanımlama. Yani oradan da bir bu benim yaptığım bir şey veya mesela Malatya’ya kadar uzatılıyor. Bu coğrafya eee zaten hocam uçağa binin Türkiye’den çıkın. Bilade Şam’ı hemen göreceksiniz. Çünkü Bilade Şam sınırlarından çıktığınız zaman toprak beyazlaşacak. Yani kahverengi verimli toprak bitecek. O da nedir? Suriye’nin batısı Filistin yeşil coğrafya ve oradan kuzeyden bizim bugün hareket yaptığımız alanlardan Irak’a uzanan coğrafya. Verimli hilal dediğimiz coğrafya bu. Uçakta onu hemen göreceksiniz çünkü verimsiz topraklar, çöller başlıyor Suriye’nin doğusunda ve ııı Ürdu’nden itibaren artık çöller başlıyor. Peki bugünkü sınırlar ne zaman oluştu? Niye göre oluştu? Nasıl oluştu? Bugün bugünkü sınırlar tabii biliyorsunuz. Işte Saksipikonlaşması var 1916’da hani Suriye’nin belki Irak’ın oluşumuyla ilgili genellikle Birinci Dünya Savaşı sonu ve Osmanlı coğrafyasının yıkılışından sonra yani Osmanlılar buraya Suriye’ye işte ancak 19. yüzyılladırlar ama burası hep Şam bölgesi olarak adlandırıldı. Mısır var biliyorsunuz. Arap, Cezaretül Arap, Arap yarım adası var. Irak var. Iıı Irak’a Arap, Irak’a Acem şeklinde ve Bilardişam coğrafyası var. Yani Osmanlı zihnindeki bölge Anadolu’nun dışında bu. Bir de tabii bu işin Kuzey Afrika. Ama yirmi yüzyılın başında bir dünya takvimi, bir dünya haritası. Dünyayı dizayn edenler tabii otomatik olarak bunu da ismini koyuyorlar. Bu hep konuşulur. Yani oturuldu, cetveller konuldu, sınırlar çizildi. Bakınca da böyle bir düzük var gibi gözüküyor. Ama Türkiye’yle ilgili sınırlara baktığımızda çok cetvelle de çizilmemiş. Sanki bazı şeylerde hesaplanmış gibi bir algı var. Bu konuda ne dersiniz? Şimdi tabii biz bir Türkiye ve İran sınırlarını biraz kendileri belirlemiş ülkeler. Yani biz bir. Ben Suriye. Şey Türkiye. Kurtuluş Savaşı yapmış ülkeler. Diğerleri ise yani Mısır ve diğer Arap coğrafyası’daki ülkelerse hatta bugün körfez ülkelerin büyük kısmı İngilizler tarafından
tanımlanmış. Hem coğrafya açısından hem siyasi açıdan isimlendirme açısından. Yani o açıdan tabii bizim de mesela sınırlarımızdaki problemler nedir mesela? Irak coğrafyası eğer biz ııı sınırlarımız dağın öbür yakasında olsaydık biz çok daha rahat edecektir bugün. Ama tam sınır dağlarda olduğu için böylece teröristler çok rahat biliyorsunuz. Giriş çıkış yapabiliyorlar. Suriye coğrafyası. E şimdi bizim eee Antepliler biliyorsunuz Antep bu bölgeler eee Antakya
çoğu zaman Halep’e bağlı. Osmanlı döneminde. Osmanlı döneminde. Hatta ııı önceki İslam dönemlerinden itibaren mesela Ayn Taptır zaten aslı Arapça olarak. E şimdi bu bölgedeki insanlar zaten biz bunu bayramlaşmalarda falan hep görüyoruz. Akraba, köyler ikiye bölünmüş yani çok sosyolojiye, eee coğrafyaya uygun bir bölünme olmadı ama işte o zamanın şartları içerisinde tabii Türkiye’nin de eee o
dönemde zayıf olması yani Osmanlı ııı büyük bir yokluktan bir varlık mücadelesi dolaştı. Tabii o orada çok büyük mücadele demiyorsun. Ona yani esasında bakarsanız demografik olarak baktığınızda ki esas bugün yani bugün şu anda gördüğümüz sorunlardan bir tanesi de bu. E demografik olarak baktığınızda Suriye’nin kuzeyi eee ve Irak’ın kuzeyi Türkmen bölgesi. Ne zaman? Bin yıllık. Anadolu’da bizim varlığımız ne kadar? Bin yıl. Yani demografik olarak zaten misafir milliyet sınırlarının içerisinde de var. Ama gücümüz o dönemde gücümüz buna yetmediği için maalesef. Hatta Hatay’da sonradan bin dokuz yıl. Hatayı da işte sonradan alıyoruz. Ama bu coğrafya Türkmen coğrafyası. Tabii şu anda demografi çok değişti. Yani bu iki savaş hem Irak’ta hem Suriye’de bizim demografiyi de eee Türkmen demografisini çok olumsuz etkiledi. Aslında ben şöyle diyorum Selçuklu Türkleşmesi bölgede şu anda daraltılmakla meşhur. Bunu Anadolu’da dahil aslında bu projenin içerisinde Anadolu, İran yani bütün Selçuklu coğrafyası var. Biz şu anda verdiğimiz mücadele biraz moderne gelecek olursak aslında verdiğimiz mücadele bin yıl önce Selçukluların bu bölgeyi fethinden itibaren ki Selçuklu eee varlığı yani Türkmen varlığı şu anda yavaş yavaş daraltılıyor. Şu andaki bugün eee bizim askerlerimiz eee hani bazıları sorabilir yani niye şehit oluyor başka bir ülkede yabancı bir ülkede diye. Bu işte yirminci yüzyıl ııı sınırlarıyla alakalı bir şey. Bizim sınırlarımız oralarda bitmiyor aslında. Yani diyorsunuz ki bin yıl öncesinden ikam edilen bir Türkmen coğrafyası var. Demografik bir yapı var. Bin yıllık bir demografik yapı var. Doğru. On altıncı on yedinci yüzyılda da Osmanlı İskan harekette baktığımızda Halep, Şam alt bölgeye doğru. Tabii. Bu tabii bir yıl boyunca devam eder. Anadolu da öyle hocam. Yani bizim bu coğrafyamız böyle durağın bir coğrafya değil. Yani periferide sınırda kalmış bir yer değil. Merkezde olduğu için zaten Anadolu’ya baktığınızda bir köprü gibi zaten. Yani Asya, Avrupa ve Ortadoğu yani Afrika arasında bir köprü gibi uzanıyor. Bugün de eee yani bakın göçmenler hep nereden geliyor? Hep bizim ülkemizden doğru geçiyorlar. Bu doğal bir eee köprü gibi bir coğrafya. Onun için Anadolu’nun Türkleşmesi veya Suriye ve Irak’ı Türkleşmesi sadece Selçuklularla tamamlanmış bir
şey değil. Ha. Ortadoğu’da Türk varlığını sorarsanız aslında dokuzuncu yüzyıl. Samerra şehri var. Bağdat’ın bugün. Abbasilerle. Evet. Doksan kilometre kuzeyinde. Iıı sizin de çok iyi bildiğiniz memluk sisteminin getirilmesi. Yani Türk askeri sistemi. Emevilerde bile var. Ama yoğun olarak sekiz yüz otuzlu yıllarda Abbasiler de başlıyor ki bu Türk geneliler bir müddet sonra devleti ele geçiriyorlar zaten. Bu işte bunun içine Tolunoğulları ııı eşyidiler gibi önemli komutanların kurduğu devletler var. Esas şey bu. Samarrabi Türk şehri. Ama eee Türkmen coğrafyası yerleşim olarak ise on birinci yüz. Cengiz Hocam aslında bugün Türkiye’nin hem yapmış olduğu harekatın doğru anlaşılabilmesi hem son yıllarda coğrafyadaki değişikliklerin aslında nelere sebep olabileceğinin doğru okunabilmesi için tarihi arka planı iyi analiz etmek gerekiyor. Hocam sözünüz kesin bir önemli bir şey aklıma geldi onu söyleyeyim. Önce yer isimleri önce yani bir haritada değişiklik nasıl yapılır? Önce nüfus sonra yer isimleri sonra hudutlar. Buna dikkat edeceksiniz. Yani bugün Anil Arap dediğimiz yer. Ne diyorsunuz bugün buraya? Kobani diyorsunuz. Diyorlar. Ben demiyorum. Anil Arap’ın bundan yüz iki yüz yıl önceki ismi
Türkçe olarak Arap Pınarı. Türkçe olarak. Arap? Pınarı. Arap Pınarı. Bugün aslında biz ııı. Barış Pınarı dediğimizde o Pınarlar coğrafyası aslında orada bir sembolizm var. Hem isimde sembolizm var. Hem tarihte Abdullah Yücelen’in çıkarıldığı tarih yirmi bir yıl önce dokuz eee ekim. Iıı yani orada sembolizmler var. Belki bunları biz bazen fark etmiyoruz. Şimdi mesela nüfus. Yani iyi planlanmış bir
isim tercih ediyor. Bence öyle. Yani tarihi yani tarih açısından bir arka plan var. Hem isimlendirme açısından. Şimdi önce nüfus değişiyor. Sonra ııı yer isimleri değişiyor. Sonra hudutlar değişiyor. Bugün biz neyi görüyoruz? Bu coğrafyada Türkmen coğrafyasında isimler ııı önce nüfus değişti. Nüfusu kuzeye doğru gittiler. Sonra isimler değişti. Iıı yüz yıl önce ııı Arap Pınarı olarak Türkçe olarak
aldandırılan yaş. Sonra aynı ile Arap. O da Arap Pınarı demek. Sonra Kobaniye dönüştü. Aynı zaten göz Pınarı demek evet. Sonra Kobaniye dönüştü. Eee yani buradan ne anlayacağız biz? Demek ki nüfus demografi isimler ve daha sonra hudutlar. Ha burada bizim artık beklememiz gereken bir şey var. Evet. Şimdi isterseniz bunun bir tarih arka planını seyircilerimize bir ana hattıyla hatırlatalım. Hatırladığımız
bir ana hattı var. Hocam. Suriye’nin yani içinde bulunduğu coğrafyanın biraz önce sohbetimizin başında da ifade ettiğiniz aslında kadim bir medeniyet merkezi, kadim bir medeniyet havzası. Yani neredeyse değil insanlık tarihi merkezlerinden bir tanesi. Havzalardan birisi. Evet. Iıı bu bölgen İslam’la tanışma süreci var. Çok erken bir tarihte oluyor. Evet. Peygamberimizin vefatından işte üç yıl sonra Dimaşk’ın yani Şam’ın fethi hemen yani altı yüz otuz beş altı yüz yedi arasında. Hazreti Ömer döneminde. Hazreti
Ömer döneminde. Suriye. Zaten hocam burada iki tane belki Kur’an’ı hem Kur’an’ı Kerim’den hem Peygamberimizin hayatından eğer uygulsa iki örnek verelim. Lütfen. Bizim hepimizin bildiği Kureyş Suresi var. Yağız ve kış yolculukları. Arapların İslam’dan önce yani Araplar derken burada Mekke ve Hicaz bölgesini kastediyorum. Kışları Yemen tarafına Ruhleti
Şita, Vesayfi yazları, Şam tarafına yolculukları var. Yani eee Arap kabileleri çok eskiden beri Şam bölgesi aslında klasik bir Arap eee yerleşimi değil. Çok eski dönemlerde. Yemen’den çıkıyor bir Araplar. Ama zaman içerisinde bu kabiller İslam’dan önce de kuzeye getirerek eee araplaştırıyorlar. Gassaniler mesela Bizans Vasali, Bizans’a bağlılar. Onlar Hristiyan Araplar. Yani zaman içerisinde bölge eee şeye
araplaşıyor. Bu Kur’an’daki şey yani bölgeyi biliyorlar. İkincisi de Rahip Bahira hadisesi var. Hepimizin bildiği peygamberimizin hayatında işte on on iki yaşlarında eee amcasıyla birlikte geliyor eee bu taliple ve Rahip Bahira hadisinin olduğu Busra var. Busra bugün Şam’ın güneyinde bir iki cümleyle Rahip Bahira’yı hatırlatırsanız. Rahip Bahira peygamberimiz eee geliyor ve eee amcasıyla birlikte bir ticaret kervanı eee henüz kendisi çocuk ve Rahip
Bahira tabi eski eee kanonik kitapları bildiği için eee peygamberimizin de ki gördüğü alametlerden onun ileride peygamber olduğunu anlıyor. Mührünü bakıyor. Tarif edilmemiş İncillere vakıf. Evet. Vakıf bir insan. Ve bunun kendisi için Şam’a giderse tehlikeli olabileceğini orada eee bu işi bilenlerin Yahudilerin kendisini öldürebileceğini düşünerek bu bütün rivayetlerde geçer. Oradan biliyorsunuz geri dönüyor eee Hazreti Peygamber. Busra bugün eee Şam’ın güneyinde eee önemli bir yer hala o peygamberimizin geldiği işte o kilise işte devesinin eee izi filan onların hepsi orada duruyor. Bazat taşlardan yapılmış bir şehir tabi son savaşta bir şey olmamışsa. Bu İslam tarihinin ilk Şam’la ilgili şeyleri aslında o bölgeyle ilgili izleri zaten hemen eee İslam Arap yarım odasını eee fethettikten sonra hemen Şam’a doğru çıkıyor. Çünkü çok ııı Irak ve Şam çok uygun coğrafyalar. Mısır da öyle. Bunların hepsi işte altı yüz otuzlu yıllarda kırklı yıllara kadar buranın fetihleri tamamlanıyor. Yani eee şeye baktığımız zaman Arap yarım odasına Şam eee Mısır ve eee Mezopotamya’ya göre çok daha verimsiz bir alan. Bu verimli bölgeleri çok kıza zamanda islamlaştırıyorlar. Yani altı yüz kırka gelindiğinde aslında Suriye bölgesi, Bilal’de Şam tamamen islamlaşmış oluyor. Eee tabii Cengiz hocam sizin bu anlatımıza bakınca ııı İslam orduları Medine’yi münevver eden Mekke’yi mükeremeden yola çıktılar. Ellerini kollarını sallayarak mesafede uzun. Ara sıra konaklayarak Şam’a ulaştılar. Coğrafyaya hakim oldular gibi bir algı var. Ama tarihe baktığımız zaman aslında coğrafyaya dünyanın en büyük iki devletinden birisi. Roma İmparatorluğu hakimiyeti. Bizans, Roma ve Sasaniler var. Evet yani Roma ve Sasani yani İran. Iıı bugünkü coğrafyaya itibar. Iki büyük imparatorluktan birisi. Zaten İslam’ın ilk yıllarında da ııı Müslümanların ilerlemesi bu iki büyük süper güce karşı. Irak ve Suriye. Büyük zaferlerle ııı oluyor. Ne tür savaşlar yaşandı? Tabii. Çünkü mesela Halp bin Velid’in savaşı var böyle. Büyük savaşlar da var coğrafyada yaşanan. Nasıl bir zorlukla bu başarı elde edildi? Hocam tabii ııı iki tane önemli devlet var bölgede. Sasaniler ve Bizans sizin bildiğiniz gibi. Zaten İslam Fethi’leri de hemen bu iki cephede oluyor. Yani Irak ve Suriye cephesi. Burada tabii Sasaniler artık ııı tedehure yüz tutmuş yani yıkılmaya yüz tutmuş bir devlet. Tabii İslam’ın verdiği önemli bir manevi güç var. Bunu hiç unutmamız lazım. Yani Araplar İslam’dan önce doğru dürüst çok fazla devlet kurmuş. Çünkü imparatorluklar kurmuş bir millet değil. Aslında Araplara bunu veren ııı İslam. İslam’ın verdiği o ııı tebli cihat gaza ruhuyla hemen hemen yüz sene içerisinde eski dünyanın bütün merkezlerini ele geçiriyorlar. Burada Irak ve Suriye’de var. Tabii burada önemli savaşlar var. Hepimizin hani Hazreti Peygamber’in hayatından da hatırlayacağımız işte altı yüz yirmi dokuz Muhte Savaşı var. Hemen bu ııı bugünkü Ürdün’de. Evet. Büyük bir destan gibi kavuşuyor. Ondan sonra altı yüz otuz dört Mercirahıt var. Gassanilale yani Bizans’ın vasalleriyle altı yüz otuz
dört Ejnedayın Ejnedayın savaşı var Halid bin Velid’in gene. Iıı altı yüz otuz beş Dumaşk’ın fethi. Iıı altı yüz otuz altı Yermük Savaşı yani bu çok önemli savaşlar yapılıyor. Bizans’la tabii burada çok önemli kumandanlar var. Kim bunlar? Hepimizin bildiği Amr-ı Ibn Las, Halid bin Velid, Ebu Beydibin Cehra sahabinin en önemli komutanları bu bölgenin yani Filistin ve ııı Suriye’nin yani genel olarak Şam bölgesinin fethinde çok etkili oluyor ama süre çok kısa hocam. Yani mesafeye baktığınız zaman o yani ııı yaklaşık Peygamberin vefatından iki ııı üç yıl içerisinde ama işte ilk savaş diyelim Muğte’ye bakarsak altı yüz yirmi dokuzdan altı yüz otuz beşe yani altı yıl içerisinde üç dört bin kilometre karalık bir alanı ııı ki hani diyelim ııı Arap Yarımadası biraz daha boş, köle olması asabıyla ama şeye çıktığınız zaman ııı kuzeye doğru çıktığınız zaman işte
Ürdün’den başlayarak. Meşrika, Marba doğru çıktığınız zaman. Kerek var, Mağan var, oradan yukarı çıkıyorsunuz. Bu sıra ııı Şam, Hama, Humus, Halep yani bu sırayla oradan Batıda, Laskıya, Kudüs, Beyrut, Sayda, Sur yani bu Suriye’deki o zamanki önemli şehirler. Bu tarafta Mısır da aynı şeyler devam ediyor altı yüz kırk da bütün Mısır. Bir tarafta aynı tarihlerde yani üç cephede birden İran, İran cephesi yani üç
cephede birden çok önemli başarılar elde ediyoruz. Çok kısa bir süre. Yani bu dünya tarihinde pek görülmemiş bir şey. Bu kadar sürede. Bir de tabii İslam fetihlerini ve Türk fetihlerinin bir farkı var. Gerçekten fetih, Moğollar gibi değil. Moğollar da biliyorsunuz. Veya Haçlılar gibi değil. Veya Haçlılar gibi değil. Bunlar geldikleri zaman coğrafyayı yakıp yıkıyorlar. Insanları kesip bitiyorlar. Fetih zaten aslında fetihin şeyi de buradan kaynaklanıyor.
Fetih de böyle bir şey yok. Tabii ki savaş oluyor, insanlar ölüyor. Ama şehirlerin yıkılması olayı yok. Şam’ın fethedilişinde, Kudüs’ün fethedilişinde hep şehirler anlaşmayla alınmaya çalışıyor. Savaşanlar hariç halkın hukukun korunması var. Halkın hukuku korunuyor. Bu zaten ehli zümet hukuku İslam’da. Çok önemli. Yani Moğollar gibi değil. Moğollar da bu bölgeyi çok kısa sürede ele geçiriyor ama her tarafı işte bağdadı, yakıp yıkıyorlar. Aynı bugün Amerikalılar’ın yaptığı gibi. Ikinci Moğol şeyi istilası. Bu Amerika’nın bugün bölgede yaptığı şeydir. Irak’ta, Suriye’de ve Rusya’nın. Ama ııı Müslümanların ki çok kısa sürede buraları ııı ele geçirmeleri yaklaşık beş on yıl içerisinde çok büyük muazzam bir başarı. Sanıyorum. Çok eski şehir. Şam Şam hocam dünyanın üzerinde kesintisiz hayat sürülen en eski şehir. Altı bin yıldır kesintisiz hayatlar. İstanbul’un kuruluşu üç yüz otuzlar. Bağdat’ın kuruluşu dokuz yüz altmışlar. Kahire’nin kuruluşu dokuz yüz altmışlar. Ama İstanbul’un tabii bir imparaturluk meclis olarak kuruluşu var. Ondan önce bir yedi sekiz bin yıllık bir yaşam alanı. Şam şehr olarak, şehir olarak altı bin yıldır kesintisiz bir şehir. Ve dünyadan bu açılan Şam’la Halep en eski kesintisiz hayat sürülen şehirleri. Yani buraları fethetmek o kadar kolay değil. Zor. Tabii yani. Ama büyük bir başarı. Ve kalesi olan şehirler bunlar ve o
dönemde henüz top yok. Yani ateşli silahlar yok. O açıdan da bir zorluk var. Ateşli silahlar ortaya çıktıktan sonra biliyorsun. Kalelerin bir önemi kalmıyor top ortaya çıktıktan sonra. İstanbul’un fethinde olduğu gibi. Ama eee aynı şekilde Osmanlıların memlulukları fethetmesinde de aynı şeyi görüyoruz. Ateşli silah. Ama ateşli silahların olmadığı dönemde kaleleri fethetmek o kadar kolay değil. Bunu yani çok kısa sürede başarıyorlar. Bu da tabii İslam’ın verdiği Araplara manevi motivasyonla alakalı.
Kimlik, kişilik, tabii ki. Motivasyon. Tabii coğrafyada sadece savaş değil. Aslında bizim bu coğrafyaya baktığımızda Şam’ı, Bağdat’ı, Fustat’ı, Kahire’yi merkeze aldığımızda fethi hareketi sadece bir toprağın bir başka ülkeye bağlanması değil. Ilim ve medeniyet tarihi açısından da yeni bir açılımın, yeni sayfaların, büyük başarıların ortaya çıkması anlamına geliyor. Öyle tabii Şam, Halep,
Kahire, Bağdat daha sonra İstanbul yani buralardaki ilim hayatına baktığınız zaman hep İslam’dan sonra yani buraların İslam’la fethedilmesi ardından Arap kabilelerinin yani sahabenin büyük kısmının buralara yerleşmesi ve zaten ilk alimler kimler? İslam’ı öğretenler bu bölgede sahabe. Yani Şam’da, Irak’ta, Mısır’da yerleşik hale geliyorlar ve ilim geleneği, cami halkaları, küttaplar böyle böyle başlıyor
aslında. Yani İslam fethi o yani Emevi Mescidi’nin yerinde ne var? Bir kilise var. O kilise daha önce Jüpiter Tapınağı Putperest dönemde. Su rüsyanları orayı kiliseye çeviriyor. Müslümanlar da önce rüsyanlarla ortak kullanıyorlar. Sonra yer gösterip yarısını satın almak kaydıyla orayı bir mescide dönüştürüyorlar. Yani fethettiği bir coğrafyada bir mabinin yarısını satın alıyor. Evet, yıkmıyor. Yani en önemli şey. Yıkmıyor veya gasp edip gasp etmiyor. Evet. Yani kılıç hakkı olarak anveten aldığı yerler var. Ama onun dışında bizim hem Kudüs’te baktığınız zaman Selahattin Eyyubi örneğinde de görürsünüz bunu başka örneklerde de görürsünüz. Haçlıların bütün şeylerine rağmen Müslümanlar ehli zimmet hukukuna bağlı kalmak zorunda. Çünkü bu İslam’ın onlara verdiği bir görev yani ibadet gibi onun hukukunu çiğneyemezsiniz. Şimdi Suriye sohbet konumuzun merkezi olduğu için Suriye’nin tarihte bizi hatırlatmış olduğu çok büyük isimler ve doğrudan bizimle ilgili büyük medeniyetler ve devletler var. İşte Tolunoğulları ile başlayan. Evet. Dokuzuncu yüzyılda başlayan bir Müslüman Türklerle tanışmasının akabinde Selçuklularla tanışması ve bölgenin bir Selçuklu hakimiyetine girmesi var. Evet. Yine Selahattin Eyyubi eee zengiler var, Eyyubiler var. Sonra Memluklar ve Osmanlılar var. Bu süreci şöyle bir kız Zebza anlatayım hocam. Tabii Orta Doğu’da Türk farlı az önce söylediğim gibi dokuzuncu yüzyılda Türk askerlerin getirilmesiyle başlıyor işte Bağdat Samara söyledik. Bu askerlerin özellikle çocukları daha sonra önemli valiler oluyor. Işte eee Tolunoğulları Ahmet bin Tolun bunlardan bir tane sekiz yüz sekizde vali oluyor hem Mısırya hem Suriye’de. Ardından ııı
Işiriler geliyor. Daha sonra tabii bir Fatım-ı Şia dönemi var ve onun üzerinden işte Selçuklular. Tabii kaos dönemi aynı zamanda o. Hocam küçük parçalanmalı yani yani imparatorluk demek istemiyorum ama büyük devletler bu Orta Doğu’da çözüldüğü zaman küçük parçalar aldığı zaman hep kaos çıkıyor. Bu bu dönemde de böyle bakın Moğollar döneminde de küçük parçalı şu anda da küçük parçalı devletlerden oluşuyor Orta Doğu. Yani Orta Doğu’nun
tarihsel trendlerine baktığınız zaman burada büyük devletler olduğunda bir Paks işte Paks ııı Roma, Paks İslamika, Paks Otomana dediğimiz Osmanlı Barışı, İslam Barışı, Roma Barışı yani büyük devletler olduğu zaman bu bölgede bir huzur oluyor. Ama parçalı yapılar olduğu zaman genellikle dışarıdan istilacılar geliyor. Ama Fatihmiyelerin ayrı bir yeri var tabii. Fatihmiyeler ilk şiir, hilafet ve işte buradaki işte bugün Suriye coğrafyasını oluşturan eee gulat, şiir kesimler var
biliyorsunuz Dürziler ııı Nusayriler ki bugün önemli topluluklar. Şimdi bu bölgelerde bunlar yayılıyor bu dönemde. Yani bir ııı Şia yayılması. Aslında bölgenin bir de bir ııı tarihi veya dini açılan İran’la olan bağının temelleri gibi değerlendirebilir miyiz Fatihmiyeler? Yok hocam şimdi o dönemde İran Şii değil hocam. Şiilik bizde burada karıştırılan bir şey var. Irak dinidir. Yani Arap dini, Arap’tır. Oradan İran’ı on altıncı yüzyıldan sonra şiirleştirdik. Şah İsmail’den sonra. Evet. Ama esas bu Irak’ta ortaya çıkmıştır Şia ve daha sonra bu bölgeye yayılmıştır. Özellikle işte Karmati o dönemde gene karışıklıkları var. Fatihmiyeler, Büveyhiler bu dönemde daha ııı Neşvü Nemağ bulmuştur ve gulat, Şia, imam problemi biliyorsunuz işte beşinci imam, yedinci imam, imamın kim olacağıyla ilgili problemler çeşitli gulat, Şia ııı akımlarının aşırı Şia akımlarının orta ııı mezheplerinin ortaya çıkmasına
sebep oldu ve bunlar da zaman içerisinde yaygınlaştılar işte ııı mesela Nusaylilik bu dönemde kuruldu sonra hakim bir emri Fati Milal döneminde dürziliği kurdu bugün Suriye’de yaygın olan filistinler. Yani aslında bugünkü akımlara veya problemlere baktık. Tabii oradan. Tarihten gelen bir menşeyi var. Aslında genelde bizim hani Uluslararası İlçiler Camiasında hani çok bilinmeyen taraflar bunlar daha böyle yüz iki yıllık tarihe bakılıyor ama aslında bölgenin sosyolojisinde bunlar çok etkiliyor. Yani bugün dürzilikten bahsediyorsak Nusaylilik’ten eee Lübnan, Suriye, ııı Irak yine eee Filistin’deki yani problemlerden bahsediyorsak bunlarla çok bağlantısı var. Cengiz hocam ııı bizim bugünkü talihsizliğimiz sizin bu söylediklerinizden hareket ettiğimiz zaman aslında tarihsizliğimiz yani tarih bilmezliğimiz tarihi bugünü okumada bir ana Metin ana kaynak olarak dikkate almamamızdan kaynaklanıyor. Hocam ben şöyle diyorum eee araba sürerken yani siyaseti şuna benzetiyorum. Önünüze bakacaksınız, üç saniyede bir aynaya bakacaksınız. Tarih bu. Sürekli geriye bakarsanız kaza yaparsınız. Ama aynayı ihmal edip sürekli ileriye bakarsanız da kaza yaparsınız. Aynayanıza da bakmanız lazım. Aşırı tarih burada bize bu. Yani eğer siz bu bölgede bir siyaset yapıyorsunuz. Özellikle Ortadoğu gibi sorunlu bir coğrafyada mutlaka ııı tarihi
bilmek zorundasınız. Yani bu tarihsel şartlar nasıl gelişti? Mesela Suriye savaşında da böyle. Yani Suriye’de bugün ortaya çıkan eee problemleri biz bildiğimiz zaman eee o tarihi at yapıyı etnik mezhebi yapıyı bildiğimiz zaman çok daha rahat çözüm üretebiliriz. Eğer bunları bilmezseniz eee Suriye’yi işte bir Arap genelde öyle biz biz Araplar diyoruz. Araplar diyoruz. Geçip gidiyoruz. Halbuki Arapların pek çok grupları var, lehçeleri var, şiveleri var, mezhepleri var. Yani çok büyük farklılıkları var. Eee bunları bilmediğimiz
zamanda ata yapıyoruz aslında. Evet. Tarihsel yolculuğumuza devam edelim. Burada önemli Fatım İller’den sonra. Işte benim sünni restorasyon dediğim dönem başlıyor. Yani kim bunlar? Selçuklular, Eyubiler, eee Memlukler ve Osmanlılar. Belki eee bu sünni ki bunların hepsi Türk’tir dikkat ederseniz. Bu sünni restorasyonu yapanlar bölgede yani bugünkü bölgenin eee bu aşırı gulat şiaların daha az gelişmiş kalmasını,
marjinelleşmesini sağlayanlar daha sonra kurulan sünni Hanefi Türk devletleridir. Bu sünni restorasyon çok önemli. Bugünün oluşturulmasında işte burada Selçukluların payı var. Yani bugün Türkmenlerden bahsediyorsak işte on birinci yüzyıl. Anadolu biz işte bin yetmiş birden bahsediyoruz değil mi? Evet bizim de şeye girişimiz bin altmış sonları bin yetmişler, bin yetmiş beşler eee Suriye Filistin Devleti’ni kurmamız. Anadolu’dan öncesinde bu
bölgedeyiz. Evet evet bu bölgedeyiz. Irak ve Suriye’deyiz. Yani bu bin yıllık varlığımızın içinde Selçukluların çok önemli rolü var. Bugün aslında gördüğümüz şey Selçuklu demografisinin daraltılması. Ya da tasbihesi gibi. Tabii ııı bir anla bir manada değil ama bakın şu anda ııı Orta Doğu’da yapılan ııı şeye baktığımız zaman plana kim var burada? Irak, Suriye,
İran ve ııı Türkiye. Buradaki daraltılan coğrafyaya bakıldığınız zaman hepsi Selçuklu Türkmen coğrafyasıdır. Selçuklu Türkmen coğrafyası ve Selçuklu’yla başlayan ııı Müslüman Türklerle devam eden o sünnileşen. Hanesi, sünni yapı. Temel özellikleri ııı kurumları, yapıları. Şimdi şöyle. Oluşturduğu yapı ne zamına kadar ve nasıl devam etti ve tasbih hareketi sizin ifadenizde ne zaman başladı?
Hocam şimdi tabii burada. Ya neden böyle bir şeye ihtiyacınız edildi? Hem Eyubiler hem Selçuklular hem Osmanlılar hem memurlar önemli. Iıı büyük devletler, imparatorluklar bölgede bir barış sağladılar. Hem Mısır’ı hem Suriye’yi işte Osmanlı hem hemen hemen bütün Arap coğrafyasını fethederek. Iıı burada mesela Haçlılar var o dönemde yine bunlarla mücadele edenler kimler? Eyubiler, Selçuklular, memurlar. Yani sünni ııı Müslümanlar ve Türkler genel olarak asker olarak. Iıı daha sonra Moğollar var. Bunlarla
mücadele edenler bunları ortadan kaldıranlar kimler? Memlükler. Aynı Çalış Savaşı’ndan sonra bin iki yüz altmışta. Yani bu coğrafyanın ııı iki önemli tehlikeden kurtarılmasını sağlayanlar da bu sünni Türk Müslümanlar. Haçlılar ve Moğollar. Haçlılar ve Moğollar ki çok önemli. Bugün belki ııı coğrafya bu coğrafya çok farklı bir şekil alacaktı. Şayet bu o Selçuklu, Eyubi, Memluk, Türk ve Osmanlı geleneği
olmasaydı. Iıı hem ııı Şia, gula, aşırı Şia kesimlerin marjinalleşmesi bu daha periferiye, çevreye yayılması bu dönemde sağlandı. Hem de işte Haçlı ve Moğollar gibi iki tehlike bu dönemde bertaraf edildi. Ve onlarla oluşabileceği demokrasik yapı veya diğer dönüşümleri bu devletler önledi. Evet. Yani bin bin yıl hatta yani bugünkü bin yıllık
Ortadoğu’nun tarihi Müslüman Türk sünni geleneği içerisinde yani burayı oluşturan şey budur. Burayı koruyan şey de budur. Yoksa buralar çok eski zamanlarda ııı tek çoktan işgal edilmiş olurdu. Bu ııı sünni Türk hanefi geleneği olmasaydı. Farklı bir farklı bir demografik yapıdan farklı bir inanç, kültür ve medeniyet yapışından bahsetmiş olacaktı. Belki farklı bir milletten yani Araplardan da söz etmek mümkün. Tabii. Ve biliyorsunuz yani şimdi şu anda İspanya’ya bakın. İspanya’ya gittiğiniz zaman çok merak ediliyorsa diyorsunuz. Evet. İspanya’ya gidin bakın. Bir Arap şeyi görüyor musunuz? Gidin Endülüs’e görmüyorsunuz. Halbuki yedi yüz elli den itibaren bölgede tamam. Pardon. Daha yedi yüncü yüzyıldan itibaren bir İslamlaşma yani yedi yüzlerden eee bin beş yüz lira kadar yaklaşık yedi yüzyıllık bir dönem orada İslam hakimiyeti var. Çok önemli. Medeniyet. Demografik yapı da böyleydi değil mi yani? Tabii orada Araplar büyük oranda ama onların hepsi daha sonra ya
öldürüldü ya sürüldü ya da Hristiyan olmaya zorlandı. Eee Katolikler’in ve Müslümanlardan farkı da bu. Benzer bir tehlikeden bugün Orta Doğu olarak isimlendirildiğimiz coğrafyayı koruyan Müslüman Türk varlığı. Evet. Evet. Diyorsunuz. Peki bu varlık yirminci yüzyıla doğru geldiğimizde Osmanlıların zayıflamasıyla farklı tehditlerle, farklı tehlikelerle karşı karşıya kaldı ve sonuçları ortada. Biraz bu dönemi özellikleri bölgeye yönelik ııı arzuları, sonuçları değerledirir misiniz? Hocam tabii şöyle işte ııı bu birlik Osmanlı barışı dediğim bir şey ki bu Türkmen yerleşimi sadece Selçuklular döneminde olmadı. Memluliler, Eyyubiler ve Osmanlılar devamı da devam ediyor yani bu bin yıllık süreç. Iıı işte yirminci yüzyıl başlarında birinci dünya savaşında biliyorsunuz. Arap coğrafyası bizden koparıldı ve bin dokuz yüz on sekizden itibaren burada önce manda devletler çeşitli işte İngiliz
Fransız hakimiyetinde devletler kuruldu. Daha sonra da bunlar ııı sözde bağımsızlıklarına kavuştular ama hiçbir zaman da aslında tam olarak bağımsızlıklarına kavuşmadılar. Bugün de bunu ııı görüyoruz. Şimdi hocam klasik bir söylem var. Siz de tarihçisiniz. Iıı sizin ııı doktor ateziz memluluklar üzerine ama bölgenin Suriye merkezi olmak üzere, bölgenin tarihi de çok iyi biliyorsunuz. Demokrasisini ııı uluslararası ilişkilerdeki boyutunu tarihçi kimliğiniz
aynı zamanda bir siyaset bilimci kimliğinizde ııı özgün ve önemli yorumlar yapıyorsunuz. Ben biraz tarihçi kimliğinizi de merkeze alarak bir soru sormak istiyorum. Bin dokuz yüz onlu on sekizli yıllar yani Birinci Dünya Savaşı gündeme geldiğinde çok kullanılan bir söylem var. Araplar bize arkadan vurdu. Bu konuda sizin düşünceniz ne? Hocam tabii bu çok genelleştirici, dışlayıcı bir söylem. Iıı aslında bir ııı tabii ııı imparatorluk dağılıyor. Herkes kendi başının çaresine bakma derdinde. Bu arada özellikle İngilizcilerin burada teşvihi ııı hem maddi hem devlet kurma hayalleri biliyorsunuz Şerif Üzey’in bir ııı Arap isyanı çıkıyor. Buna Araplar ııı Arap’ya kübra büyük Arap isyanı derler. Ben de tam tersini söylüyorum aslında küçük bir Arap isyandır. Lokal bir isyandır.
Bütün Araplar katılmamıştır. Yani burada kastettiğimiz şeyler işte Şerif Üzey’in bedevileri ki bu bedeviler zaten Osmanlı’nın başına da büyük dertlaşmıştır. Yani Osmanlı, Hac yollarının güvenliği, siz sure üzerine çalıştınız. Bütün ııı Osmanlı belgelerine bakın bu Osmanlı’nın bedevilerle uğraşmıştır. Yani burada ııı bu bedevilerin isyanı Hicaz Merkezi isyan. Bizde genelleştiriliyor bütün o
Çanakkale’ye bakın. Başka cephelere bakın. Pek çok ııı Arap da bizimle birlikte savaştı. Bunun için tarihe bakarak ııı böyle bu tür günümüzün ııı mantığı içerisinde bu tür genelleştirmeler yapmak çok yanlış. Yani bütün Araplar bize ııı arkadan vurdu. Iıı Araplar da şöyle diyor. Işte Osmanlılar bizi bin sene işgal etti. Işte Selçuklular, Memlütler, Osmanlılar. Bu ııı tarihi bilmemek, tarihsel metodolojiyi bilmemek
tabi emperyalist tarihi yazımı ile tersi bir iddiada var. Tabii. Ama hakikati biraz önce söylüyorsunuz. Ama bakın hocam şimdi ııı cezayirler, Fransızlar cezayirde kaç sene kaldı hocam? Herkes Fransızca konuşuyordu. Osmanlılar dört yüz sene kaldı. Bin senelik Türk hâkimiyeti var. Arap coğrafyasında Türkçe konuşan var mı? Herkes Arapça konuşuyor. Balkan coğrafyası. Balkan coğrafyasına bakın. Balkan coğrafyasında Türkçe konuşan, Türkiye’den ııı Anadolu’dan gidenler hariç var mı? Çünkü Osmanlı’nın böyle bir şeyi
yok. Nosyonu yok. Böyle bir fikri yok. Osman Devleti ııı siz ııı kendisine itaat ettiğiniz verginizi ödediğiniz müddetçe isyan etmediniz müddetçe. Insanların kültürüne karışmıyor. Hatta size söyleyeyim. Dürüziller, Nusayriler Osmanlı döneminde daha rahat ediyorlar. Yani bu aşırı Şia bizim bazen sünni kesimlerin bazı ııı ulemanın hani dinden çıkardığı bu kesim Osmanlılar döneminde çok rahat ediyor. Siyaseten herhangi bir isyan yapmadıkları müddetçe bunlara hiç karışılmıyor. Yani Osmanlılar Ortadoğu’dan çekildi, Ortadoğu’dan huzur da çekildi söylemi bir slogan olmaktan öte diyorsunuz. Slogan değil hocam bu gerçek. He Osmanlı Devleti’nde problem yok muydu? Vardı. Osmanlı Belgelerine bakın. Işyanlar çıkıyordu valilerle ilgili. Ama hep lokal şeylerdi bunlar. Eee yani bir büyük bir Arap isyanı değildi hiçbir tanesi. Lokal. Aynı nasıl bir eee Türk nasıl isyan ediyorsa bir vali Mehmet Ali Paşa nasıl isyan ediyorsa Araplarda valiye karşı çeşitli zulümlere karşı lokal olaylar vardı ama büyük bir isyan hareketi görülmedi. Bunun sebebi de Osmanlı’nın ııı hoşgörülü yaklaşımıydı. Yani kültürlere dinlere karşı. Şimdi bugün Kudüs’e bakın, Filistin’e bakın. Yani o zamanlarda problem çıkmıyor. Biz belgeleri çok inceledik. O zaman da Yahudiler vardı, Hristiyanlar vardı. Fak tefek problemler vardı ama
şu andaki haline bakın. Yani karşılaştırma yaparken eskiyle yeniye karşılaştırın. Hangi dönem daha huzurluydu? Onun için eee haksızlık etmemek lazım. Eee Osmanlı’ya. Gerçekten bu kadar karmaşık bir coğrafyayı etnik eee mezhebi farklılıkları Balkanlardan eee Arap dünyasına kadar yani bu bir eee harmoni içerisinde uyum içerisinde eee dört yüz sene idare edebilmek kolay değil. Bakın bugünkü Ortadoğu’ya bakın. Elli sene, yüz sene idare edemiyor bu uluslu
devletler kendilerini. Ve şu andaki Ortadoğu işte Yemen eee Suriye ııı Irak, Mısır’ın hali, Suudi Arabistan görüyorsunuz yani. Evet şimdi birinci dünya savaşı aslında ııı Ortadoğu coğrafyasının genelde ama özellikle Suriye’nin de hayatında yeni belki yaranın veya kanavanın durmayacağı bir dönemin başlangıcı oluyor. Tabii biraz önce sözünü ettiğiniz
o lokal ııı bu büyük Arap isyan tabi daha çok Arap resmi söyleme. Evet. Resmi tarih yazımının ifadesi. Evet. Yoksa halkın benimsediği bir duygu. Ya bugün de öyle hocam. Şimdi mesela Suudi Arabistan, Mısır bize karşı açıklama yaptı. Biz diyoruz ki işte Araplar bize böyle hayır. Bu devlet yönetimleri halkların yüzde onunu bile temsil etmiyor. Halkın büyük kısmı bunlarla aynı fikirde değil. Ama ne yapsınlar? Yani sesleri çıkamıyor bu ııı diktatör rejimler karşısında. Iıı bunlar da ııı tweetlere baktığınız zaman pek çoğu aslında bizimle beraber. Gene böyle genelleştirme yaptığımız zaman işte bütün Suudlular böyle, bütün Mısırlılar böyle şeklinde algılanıyor. Bu çok yanlış. Evet. Iıı tabii işte bu isyankarlarında büyük bir hayal kırıklığı var. Evet. Şerif Hüseyin’in işte büyük Arap krallığı. Ihanetin bedeli bir anlamda. Evet. Iıı o tabii hatta işte çocukları Faysal ııı önce Suriye’de sonra Irak’ta
onların da hiçbiri çok kısa sürede ortadan kalktı. Yani hiçbir şey Şerif Hüseyin’e ııı kalmadı. O büyük Arap krallığından bekledi. Çünkü zaten İngilizler hem Şerif Hüseyin’e büyük Arap krallığı vaat ederken aynı krallığın parçalarını işte Fransa’ya, Rusya’ya ııı ııı da ııı paylaştırıyorlardı aynı zamanda. Suriye’de Fransa’nın payına düştü ve uzun yıllar devam etti. Suriye döneminde ııı affedersiniz. Fransa döneminde Suriye’yi bir iki cümleyle
bize hatırlatır mısınız? Hocam bin dokuz yüz yirmiden itibaren biliyorsunuz Fransa. Ve etnik yapıya bu arada. Evet. Fransız mandasına verildi. Bin dokuz yüz kırk altıya kadar yaklaşık. Bu manda altında kaldı. Tabii bugün işte ııı Suriye ııı biraz daha belki kalsaydı Fransa’da o bölümmeleri o yapılacaktı. Yani Dürziyiler, Nusayriler şeklinde oraları ııı planlamıştı. Yani böyle bu bu tür bugünkü ayrımları keskinleştiren, sirrileştiren uygulamaları Fransızlar
yaptı. Tabii o dönemde isyanlar da var. Yani bin dokuz yüz yirmi beş, bin dokuz yüz yirmi yedi de ııı isyanlar oluyor. Bin dokuz yüz otuzlarda isyanlar var. Suriyelerin yaptığı ancak bunlar ııı başarılı olmadı. Yani bin dokuz yüz kırk altıya kadar ııı Fransız yönetimi devam etti. Ve bin dokuz yüz kırk altıdan sonra ııı sözde bir ııı bağımsız ııı bir ııı devlet ııı kuruldu. Işte bugünkü Suriye devleti. Ama ııı maalesef bir demokrasi demindenimeleri oldu. Sular
durulmadı. Bin dokuz yüz elliler. Aslında bütün ortalığı coğrafyası öyle hocam. Bakın İran, Irak, Suriye, Türkiye, Mısır, önemli devletleri söylüyorum. Bunların hepsinde elli, altmış, yetmiş yılları darbeler tarihidir. Ha bu sizce rastlantı mı? Ona siz cevap vereceksiniz. Bence rastlantı değil. Çünkü bu darbeler ııı emperyal güçler tarafından desteklendi. Çünkü demokratik toplumları yönetmek zor. Yani halkın istediği o çıkardığı insanları. Bugün de
bugünümüzde bunun örneklerini görüyoruz. Yönetmek zor. ABD olsun, Rusça olsun, emperyal güçleri ama kendi getirdiğiniz, destekleyerek getirdiğiniz diktatörlerle iş tutmak çok daha kolay. Bu saydığınız ülkelerde demokratik ülke kadar da kalıyor, Türkiye kalıyor. Evet ama biz de ne kadar zorluklarla uğraşıyoruz ııı yani bu demokrasimizi ııı tutma konusunda ııı ne kadar darbelere ııı hatta en son işte. On beş. Fethi on beşte mıza maruz kaldık. Ha demek ki ııı bu
tür ııı demokratik eğilimler çünkü demokrasi de halkın istediği kişi çok bağımsız hareket edebilir. Ama öbür taraftan sizin getirdiğiniz diktatör sizin ııı kuklanış şeklinde. Bunu gördük yani. Biz Saddam Hüseyin’de de gördük. Beşşar Esed’de de gördük. Hafız Esed’de de gördük. Iıı ııı Mübarek’te gördük. Kaddafi’de gördük. Kimisi işte soğuk savaş esnasında Doğu Paktında ABD şeyle ııı Rusça’yla kimisi Batı Paktında ABD’yle iş tutarak ııı hakimiyetlerini devam ettirdiler. Zaten Suriye’de de bu Beşer Esed’in babası hafız Esed ve önceleri ııı demokratik bir seçimle iş başına gelen hükümeti devirerek iktidar oluyorlar. Aslında hocam bir ııı darbeler silsilesinin bir devamı yani bin dokuz yüz elli beşle ııı sanırım kırk dokuz arasında sekiz darbe var. Darbeler silsilesi var. Bin dokuz yüz elli sekiz de altmış bir de Cemal Abdun Nasser’ın ııı çok kuvvetli bir Arap milliyetçiliği var. Birleşiyor
Suriye, Birleşik Mısır ve Suriye ııı devleti kuruluyor altmış bir de ama bu da çok yaşamıyor çünkü Mısır’ın etkisi çok bariz olduğu için en son da darbeler altmış üçte Bağaz darbesiyle sonuçlanıyor ve bundan sonra ııı hafız Esed yani bu ııı çevreden gelen kırsaldan gelen özellikle Nusayl-i Düzü gibi ııı azınlıklardan gelen askerler kırsaldan gelenler iktidara ele geçiriyor. Nihayet bin dokuz yüz yetmişte hafız
Esed ııı diğer arkadaşlarını da eleyerek Salah Cedidi ve diğer ebe darbeyi yaptıklarını kendi iktidarını kuruyor. Ondan da biri haneden olarak devam ediyor. Suriye’nin demografik yapısını ele aldığımızda tavanla tavan arasında bir ters piramidin varlığını görüyorlar. Biraz bize bunu izah eder misin? Bu doğru. Şimdi Osmanlılar ııı on sekiz on dokuzuncu yüzyıllarda özellikle ııı eşraf aileleri Suriyeli mesela Azmzadeler bunlar Konya kökenleridir. Bu tür ailelerle
yönettiler. Bunlar tabii hepsi Sunni ııı Arap ve Türk kökenli ailelerdi. Bu ııı otuzlu kırk yıllardan itibaren özellikle Fransız etkisinden sonra bu kırsal kesimin çocukları ki bunların büyük kısmı ııı Nusayl-i Düzü gibi ııı kesimler ııı çocuklarını orduya verdiler. Ve bunlar yükselerek bin dokuz yüz altmışlarda tabii burada Fransa’nın desteğini de unutmayalım ııı şeyi ele geçirdiler. Biraz da yani bir planlamayla diyebilir miyim? Evet. Bin dokuz yüz yetmişten itibaren tabii bu sefer bu eşraf dediğimiz Osmanlı döneminde buralara hakim olanlar en alt duruma düştü. Ve üst ürme işte bu ııı kırsaldan gelen ııı işlerin de azınlıkların oldu. Türkmenler de dahaki Hasan Türkmani bunlardan bir tanesidir. Bu asgari gruplar öne geçti ve bunlara eklenenlerdi. Bu yani bir Bağaz ideolojisi ortaya çıktı. Ve daha önce Şam’ı yani yüzlerce yıldır yöneten aileler ki bunların büyük kısmı Türk kökenlidir veya Arap sünni kökenlidir. Bunlar daha ikinci alt plana itildi. Ve bu münafaret toplumda ki bu kısım toplumun yüzde yetmişini oluşturuyor. Anaköy’de bu münafaret bugüne kadar da devam ediyor. Şimdi Cengiz hocam ııı programın başından beri bize aslında bilmediğimiz veya bilip farkında olmadığımız veya unuttuğumuz bir hakikate hatırlattınız. Dediniz ki bu coğrafyanın bin yıllık
bin yüz bin iki yüz yıllık bir Türkmen Türk kimliği vardır ve bu tasfiye edilerek geliyor. Yani son yüzyıl aslında bölgedeki daralma. Daralma yani Türkmen kimliğinin sürekli ııı daraltılması tasfiye süreci gibi dediniz. Şu anda aslında Anadolu’ya mesela hem Irak’tayım Suriye, Anadolu’ya doğru itildi. Zaten Türkiye’nin politikası hep şuydu. Türkmenlerin yerinde kalmasın. Yani Suriye’de ve Irak’ta. Ama bakalım şimdi Suriye’de yapılanlar Türkmenlerin büyük kısmını ııı
Türkiye’ye itti. Yani demografik temizlik yapılıyor. Şimdi Türkiye ne yapıyor bunu? Tekrar tersine çevirmeye çalışıyor. Bu çok önemli bir şey. Yani bizim yaptığımız şey orada sadece PKK’yla savaşmak değil. Aynı zamanda bozulan Türk Selçuklulardan beri bin yıldır mevcut olan var olan demografi ve bunun içinde Türkmenleri tekrar eski yerlerine döndürmek. Bu çok önemli bizim için. Yoksa da yoksa giderek Anadolu’ya dar olacağız. Ve bundan sonra zaten bu aynı Irak ve Suriye’deki projeler Türkiye’de de var. Biz bunları hep Hendeci Savaşları’nda yaşadık. On beş Temmuz’da yaşadık. E bu yani eee Türklerin Anadolu’dan atılması hala mevcut. Yani burası bu bölgeye biz bin yıl önce geldik ama hala bu bölgeye tam eee bizim buranın Türklerin buranın sahibi olduğu fikri hiçbir zaman yerleşmedi. Son sonra ama bir dakikalık cevap alanı var. Bir tarihçi ve siyaset bilinci olarak işte bu programla konuşmaya çalıştık tabii saatler bunu konuşmaya yetmez. Bizim bu günü okumak ve geleceği anlamak açısından geçmişe bakış ve geleceğe bakış için ne yapmamız lazım? Nereden beslenmemiz, nasıl bir okuma yapmamız gerekiyor? Bize kısaca bu konuda bir hatırlatmada bulmak ister misiniz? Hocam biliyorsunuz ben Kazakistan’da görev yapıyorum bir
yıldır hani uzmanlık alanım Ortadoğu ama bizim mutlaka geldiğimiz coğrafyayı yani büyük Türk is ben orta asla demiyorum büyük Türkistan coğrafyasını ve eee bulunduğumuz coğrafyayı buranın tarihin kültürünü çok iyi bilmemiz lazım bir kere birincisi. Bu bin yıllık yolculuğun yani Türkistan coğrafyasından buraya gelene kadar yaptığımız yolculuğun bize neler kazandırdığını görmek istiyorsanız mutlaka Türkistan coğrafyasına bir gidin. Orada bizim aslında bu bin yıllık yolculukta neler kazandığımızı görmüş olacaksınız. Eğer bu bölge çok pahalı bir bölge, dünyanın en pahalı bölgesi. Burada yaşamak istiyorsanız güçlü olmak zorundasınız, birlik olmak zorundasınız. Ve ya bak bize karşı yapılan her şey baktığımız zaman bizim birliğimize yönelik olduğunu görüyorsunuz. Bu oyunu biz artık fark etmemiz lazım. Yani hiç kimse sizin karakaşınıza karakaşı gözünüze
bir şey vermez. Burada bir şeyler yapılıyorsa sizin aleyhinizedir. Mutlaka bizim bu coğrafyada tekrar kardeşliği sağlamamız lazım. Çok teşekkür ediyorum. Sevgili seyirciler Cengiz Tomar Hoca’yla özelde Suriye’nin geneldeyse Orta Doğu’nun tarihini konuşmaya ve bugünü anlamaya, anlamlandırmaya belki geleceği bir bakış açısı oluşturmaya gayret ettik. Efendim sözlerimizi bitirirken harekattaki bütün askerlerimize başarılar diliyor.
Hepinize hayırlı geceler diliyor. Hoşça kalın.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir