Tarih Tekerrür Ve Ekonomik Krizler 4.Bölüm
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=Y_5i13Jc_-w.
Alt yazı M.K.
Ardı ardına kapılan fabrikalar, imaretlerin önünde bir tas çorba için bekleyen işsizler, limanlarda gelmeyecek olan kargolarını bekleyen şirepler, umutsuzluk. Bunlar 1929-39 büyük çöküntüsünün gözde göründüğü ünsurlarıydı. Ancak bir de ekonomin gözde görülmeyen tarafı var. Aynı yıllarda uluslararası finans ve para piyasaları tamamıyla çöktü.
1815-1914 arası altın standardının klasik dönemi olarak bilinir. Bunlar tabii ki şikrata. Nedir altın standardı?
Altın standardı, dolar mark ya da sterlin gibi uluslar para bilimlerinin belirli bir miktar altının ismi olduğu dönemdir.
Yani mesela dolar kelimesi aslında bir ons altının ismidir. Bir ons yaklaşık 28 gram ya da sterlin kelimesi aslında bir onsun dörtü birinin ismidir.
Böylece bir sterlin bir dolardan daha çok altın miktarını temsil eder ve dolayısıyla sterlin dolardan daha pahalıdır. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce ülkelerin para bilimlerinin birbirlerine göre değerleri hangi ülkenin parasının ne kadar altını temsil ettiğiyle ölçülürdü.
Herkes aynı ağırlık ölçüsünü kullandığı için bu durumda 1 libre eşit 16 ons, döviz kuru karmışası gibi bir şey söz konusu değildi. Hükümetlerin paralarının değerlerine müdahalesi o paranın altın içeriğini arttırmakla mümkün olurdu.
Hükümet para biriminin altın miktarını yükseltirse aynı para birimiyle çok daha fazla mal alınabileceği için fiyatlar düşerdi. Tersine hükümet para biriminin altın değerini azaltırsa aynı para birimiyle çok daha az mal alınabileceği için bu seferde fiyatlar artardı.
Üretim ve tüketim para biriminin temsil ettiği altın miktarına göre fiyatlandırılırdı. Kağıdın üzerinde yazılı rakıma göre değil. Bu arada ekleyelim bugün kullandığımız para kelimesi farsça altın kelimesinden gelir. Yani öyle bir dönem ki altın paradır, para da altın. Ancak altın kolay taşınabilir bir şey değil. Kağıt para da zaten bu nedenle çıktı. Fakat kağıt para altınla her an değiştirebildiği sürece insanların cebinde. Bu, ötekisi olmuş fark etmezse. Tabi hükümetler sözlerine sadık kaldıkları sürece. Sözlerine sadık kaldıkları hazinedek altın karşılığı olmayan kağıt para basmadıkları sürece. Ki bu da doğrusu pek sık rastlanan bir durum değildi. Bilinen tek istisnası İngiltere. İngiliz hükümetleri sözlerinde vurmaları hazinelerinde altın karşılığı olmayan sterlin basmamaları ile ünlüdürler. O yüzdendir ki bugün hala sterlin sağlam para olarak bilinir. Altın standartı teorik olarak dış ticareti de dengeler.
18. yüzyıl ekonomistlerinden David Hume. Bunu Fransa’yı örnek vererek anlatır. Şimdi diyelim ki Fransa hükümeti Frankars’ını arttırdı. Ne olur? Fransa’da fiyatlar artar.
Artan fiyatlar ithalatı körükler. Neden körükler? Çünkü bir, ithalat göreli olarak ucuzlamıştır. İki, ülke içinde artan ücretler ithalata talep getirmişlerdir. Altın standartında bildiğimiz anlamda döviz yoktur. Her ülke ithalat bedelini kendi parasıyla öder. Ne olur? Fransa şu kadar mal alır, şu kadar Frank öder. Malını satan öteki ülkede Fransız Franklarını alır ve altına çevirir. Ama tabi bu Fransa’dan altın çıkışı demektir. Fransa ülkesinden ilaniye altın çıkışına izin vermek istemez. Bu sefer de Frank arzını kısar. Frank arzını kısınca işler tersine döner. İnsanlar mal alamaz olurlar. Fiyatlar düşer. Bu sefer de yurt içinde düşen fiyatlar, ihracatı teşrik eder. Sonunda altın akışı ters döner dışarıdan içeriye.
Fiyatlar yurt içinde ve dışarıda dengelenir. Klasik ekstraatçıların, aman devlet ekonomiye müdahale etmesin. Devlet müdahale etmezse ekonominin iş dinamikleri dengesini bulur derlerken söylemek istediklerinden bir tanesi de budur. Onlara göre devlet paranın altını standartıyla oynamaz ise, pazarın işleyişini rahat bırakırsa büyük dalgalanmalar, büyük krizler olmaz.
Uluslararası ticaret ve alım satımda kolaylaşır. Yine derler ki 1800’lü yıllarda, 19. yüzyılda yani, altın standartının işleyişini bozan hükümetlerdir. Nasıl bozmuşlardır? Bir, altın madenlerini kendi tekerleri altına alarak bozmuşlardır. Altın üretimiyle oynamışlardır yani.
İkincisi, altın karşılığı olmayan para çıkartarak bozmuşlardır. Üçüncüsü, bankalar gibi kredi vermek suretiyle, alım gücünü artıran müesseselere izin vermek suretiyle bozmuşlardır. Şimdi bu saydığım unsurlar, altın standartının işleyişini geciktiren unsurlardır. Ve derler ki, altın standartının çökmesinde kabahat altında değil,
kabahat hükümetlere güvenenlerdedir. Yine onlara göre, bir ülkenin altın standartından vazgeçmesi, o ülkenin iflas etmesi demektir. Neden? Çünkü altın tek istikrarlı değerdir. Altın standartından vazgeçilmemiş olsaydı dünya çapında yani,
dalgılanmaya bırakılan kurlar, rekabete dayalı divalyasyonlar, kotalar, gümrük tarifeleri gibi uluslararası ticareti zorlaştıran meseleler ortadan kalkardı. Altın standartının sonunu birinci cihan savaşı getirdi. Neden? Çünkü savaşın maliyeti çok yüksekti, Avrupalıların altın stokları bu maliyeti karşılamaya yetmedi.
Amerika farklı. Amerika 1850’lerde kendi topraklarında altın bulmuştu ve dev gibi altın stoklamıştı. Artık yuvaya dönüyorlardı.
Alaska’nın sıkıntılarını ve zorluklarını geride bırakıp refah ülkesine dönecekler, orada yaşayacaklar, gülecekler ve lüks içinde bir hayatın keyfini çıkaracaklardı. Meşhur olmuşlardı. Basın her yerde onları arıyordu.
Lüks kameralarında her türlü istekleri karşılanıyordu. Gazeteci küçük adamın sefaletten servete uzanan yaşam mevkusunu yazmak istiyordu.
Avrupa devletleri bir süre para birimlerinin tekabül ettiği altın miktarını azaltarak işi idare ettiler. İdare edemeyecek duruma geldikleri zaman da altın standartından çıktılar. Birinci dünya savaşı öncesi bir sterlin bir on altının dörtte bir anlamına geliyordu. Bir dolar ise yirmi de bir.
Bir başka deyişle bir sterlin alabilmek için bir iki üç dört dolar seksen beş cent vermek durumundaydınız. Ancak İngilizlerin altını stokları savaş harcamalarını finanse etmeye yetmedi. Böyle olunca paralarının değerini düşürmek durumunda kaldılar. Bu defa üç buçuk dolar bir sterlin eder oldu. Paranın değerinin düşmesi enplasyon demek ki o da işin başka bir yönü. Şimdi bazı iktisatçılara göre İngilizler üç buçuk dolara razı olup paralarının değerini orada tutmalıydılar.
Ama ulusal gurur diye bir şey var. İngilizlerin ulusal gururu paralarının pul olmasına izin vermedi. Ne yapıp edip sterlinin savaş öncesi değerini dört dolar seksen beşe çıkarmaya karar verdiler. Bu arada Londra’ya eski itibarını iade etmek istiyorlardı. Londra’yı bir kez daha sıkı para dünyamerkesi yapmaya çalışıyorlardı.
Anlaşılan haddilerini aşan bir karardı bu. Çünkü sterlinin yükselmesi İngiliz mallarının pahalanmasına ve ihracatın kesilmesine neden oldu. İngiliz malları bu fiyatlardan yurtdışında rekabet edemiyorlardı. Öte yandan paranın değerini düşürmekte hükümet için siyasi intihar anlamına geliyordu. Nedeni işçi sendikaları çok güçlüydüler. Paranın değerinin düşmesi aynı zamanda ücretlerin değerinin düşmesi anlamına geliyordu. Böylece oldukları yerde kaldılar. Ama ne pahasına? Üretimin azalması, işsizliğin artması pahasına. Nitekim 20’li yıllarda Amerika kükrar, Fransa ürettiği hevenen malı satar. İhracatını artırırken İngilizler işsizlikle boğuşuyorlardı. Bütün bunlara rağmen İngilizler hem paralarının değerini yüksek tutmak hem de ihracatlarını arttırmak gibi bir emelin peşindeydiler. Ekonomi de görülmemiş bir şeydi bu. Ünlü İngiliz siyaseti bir defa daha çalıştı.
İngilizler diğer ülkeleri de paralarının değerlerini arttırmaya ikna etmeye karar verdiler. Bunu başardıkları takdirde diğer ülkelerde ihracat yapmakta zorlanacaklar. Bu suretle dolaylı bir biçimde de olsa İngilizlerin ihracat yapmalarını mümkün kılacaklardı.
İnanması zor ama aynen böyle oldu. İngilizler ne yaptılar ettiler? 1922’de Canabat Konferansı’nın toplanmasını sağladılar. Ve konferans da klasik altın standardı gitti. Onun yerine altın alım satım standarı diye bilinen yeni bir düzenleme geldi.
Bu yeni düzenlemeye göre bir tek altın zengini olan Amerikalılar kendi paralarını altına dayandırabileceklerdi. Onlar altın standarında kalacaklardı. İngiltere ve diğer batılı ülkeler sözde altın standardına geçeceklerdi. Şimdi bu sözde altın standarı demek aklını ensenin gidip cebindeki parasını altına çevirememesi demek.
Ki o güne kadarki uygulama böyleydi. Sterlin ya da başka para binimin karşılığında altın sikke alınmaması demek. Ancak burada böyle bir incelik var. Altın sikke alınamayacaktı ama külçe altın alınabilecekti. Şimdi külçe altın sıradan vatandaşların alabilecekleri bir meta değil. Öyle olunca günlük hayattan altın sikkelerin tedavili toptan kaldırılmış oldu. Külçe altına gelince külçe altın bir tek dış ödemelerde kullanılacaktı. Devletlerden devletlere geçecekti. Böylece altın standardından büsbütün çıkılmamış oluyordu. Altın alım satım standardına sözde altın standarı demesinin de nedeni buydu. Bu arada İngilizler bir cinlik daha yaptılar. Sterlin karşılığı olarak sadece altını değil, altına bağlı Amerikan Dolarını da teminat olarak gösterebileceklerini ilan ettiler. Tuhaf bir şeydi. Bir başka ülkenin altınına yamanmak gibi bir şeydi ama oldu. Dahası Dolar’a bağlı düzen sadece İngiltere için geçerli olacaktı.
Diğer ülkelerse kendi paralarını Dolar’a değil Sterlin’e bağlayacaklardı. Böylece Amerikan Dolarının altına, İngiliz Sterlin’in Amerikan Dolarına, diğer tüm para birimlerinin de İngiliz Sterlin’ine dayandığı bir sistem oluştu. Dolar’ın ve Sterlin’in dünyanın iki temel para birimi olarak ortaya çıktığı sistem.
Peki alım satım standardı, ne işe yaradı? Bir kere İngiltere’nin isteği oldu. Sterlin düşmedi. Çünkü Sterlin’i paralarına temel alan ülkeler Sterlin stokladılar. Sterlin stoklamak suretiyle kendi paralarının değerini arttırdılar ve kendi bindikleri dalı ihracat anlamında kesmeye durdular. Böylece dediğim gibi dolaylı bir şekilde İngilizlerin ihracatına yardımcı olmuş oldular. Bu arada İngiltere Amerika’yı da Dolar’ın değerini arttırmaya ikna etti.
İngiltere’deki Dolar stokların erimesini ya da Altın’ın Amerika’ya kaçmasını böylece önlemiş oldu. Altın alım satım standardının çöktüğü yıl 1931. 1931 Fransa’nın ihracatının 52 milyar Frank’tan 20 milyar Frank’a düştüğü yıl.
Bu düşüş Fransa’da fabrikaların kapanmasını, üretimin durmasını gerektirdi. Fransa’nın başında sosyalistler, radikaliler ve komünistlerden oluşan popüler cephe hükümeti vardı. Popüler cephe hükümeti haklı olarak durumdan çok rahatsız oldu ve elindeki Sterlin stoklarını Altın’a tahvil etmeye karar verdi.
İngiltere Fransa’ya bunu yapmaması hususunda siyasi baskı yaptı. Ama bu siyasi baskı sökmedi. Sonunda İngiltere baktı ki Fransa’nın Altın talebini karşılayacak stok yok. Altın alım satım standardından vazgeçtiğini ilan etti. İngiltere vazgeçince diğer ülkeler İngiltere’yi izlediler. Bir tek Birleşik Amerika devletleri, onlar iki sene daha ayakta kalmaya devam ettiler. 1933-1934 yılları Amerikalılar’ın büyük çöküntünden kurtulmalarının yolunun para arzını arttırmaktan geçtiğini düşündükleri yıl.
Bu bakımdan İngilizlerin hareketi denk geldi. Başkan Roosevelt de Klasik Altın standardından vazgeçtiğini ilan etti. Bundan böyle Amerikalılar kağıt paralarını Altın ile değiştiremeyeceklerdi. Dahası Altın sahibi olamayacaklardı. Ne yurt içinde ne de yurt dışında. Bu Amerikan vatandaşları için böyleydi.
Ama Amerika yine de Altın standardıyla ipleri tamamen koparmadı. Dolar stoklayan yabancı merkez bankalarının talep etmeleri halinde Altın göndermeyi kabul etti. Bu dahidini sürdürdü. Şu farklılık ki eskiden olduğu gibi bir dolara karşı birons Altın’ın yirmide biri değil. Bu defa 35’te biri miktarında yani fiili bir devalasyon söz konusu oldu. Yine de ABD’nin Dolar’ın arkasında Altın ile duruyor olması olumlu bir hava yarattı.
Amerika Avrupalıların Altın stoklarını saklamayı tercih ettikleri ülke oldu.
İlk Yorumu Siz Yapın