Toprak Kadar Yaşlı Bir Halk KIZILDERİLİLER ve Gizemli Dünyaları
videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=gdDBsOJ1JN4.
Uçsuz bucaksız Amerika toprakları, dünyanın geri kalanından hiç haberi olmayan ve akıl almaz derecede gizemli bir halk, Kızılderililer. Hikayeleri kanla, şiddetle ve bilgelikle yazıldı. Kızılderili deyince aklımıza sadece Amerikan vahşi batısında yaşayan yerliler geliyor. Hayır, bütün Amerika kıtasında bulunan birkaç halk dışında yerlilerin hepsi kızılderili olarak adlandırılır ve aynı köptendir.
Azteklerden İnkalara, Apaçilerden Mohikanlara, birçok eski Moqabilisine kadar neredeyse hepsi kızılderili. Bu insanların nasıl Amerika’ya gittiğini öğrenmek içinse çok eskiye, günümüzden 25 bin yıl öncesine dönmemiz gerekiyor. O zamanlar dünya çok soğuktu, bir buzul çağı yaşıyorduk.
Öyle ki Amerika kıtası ve Rusya arasında kalan Bering Boğazı bir kara köprüsü haline gelmişti ve soğuk dünyada kendilerine yeni yaşam alanı arayan birçok Orta Asyalı ve Sibiryalı halk, Bering Boğazı üzerinden Amerika’ya doğru 15 bin yıl sürecek bir göç dalgası başlattılar. Daha sonra havalar tekrar arasında ve suların yükselmesiyle iki kıta arasındaki bağlantı tamamen kopmuş oldu. Bugün kızılderili olarak adlandırdığımız insanların hepsi işte böyle gittiler Asya’dan Amerika’ya. Günümüzde Amerika Birleşik Devletleri’nde 3 ile 5 milyon arasında kızılderili yaşıyor ve kızılderililere ait olan rezervasyon adı verilen topraklara sahipler. Ülkenin çeşitli yerlerinde olan bu topraklar Türkiye’nin üçte biri büyüklüğünde ve Amerikan yasalarının bir çoğu geçerli değil. Bu bölgelerde kızılderilerin kendi yöneticileri, kendi kanunları, kendi polis gücü ve devlet kurumları işliyor. Mesela burada bir cinayet işlense ABD polisi bu cinayete karışamaz. Bu topraklarda kızılderilere ait oteller, müzeler, parklar ve diğer tesisler mevcut. En büyük geliri ise kumarhane ve otellerden geliyor.
Toplamda ABD hükümetinin tanıdığı resmi olarak 573 kabile var ve her biri ayrı ulus ayrı hükümet olarak kabul ediliyor. Bu nedenle her kızılderili çifte vatandaş olmuş oluyor. Tabi ki bu seviyeye gelmeleri inanın hiç kolay olmadı. Hadi şimdi birlikte 500 yıl öncesine gidelim kızılderililerin o kötü günlerinin başlangıcına. Yıl 1492, Kerşif Christophe Colomb Amerika kıtasına ilk adımını attı. Ancak burayı Hindistan sanmıştı. Bu nedenle karşılaştığı yerlileri Indians yani Hintler olarak adlandırdı ve hala da böyle adlandırılıyorlar. Colomb kızılderiller için herhangi bir mezhepleri yok, putulara da tatmıyorlar, kötülüğü tanımıyorlar. Herhangi birinden bir şey isteyince hemen veriyor diyor. Yerli Amerikalıların yani kızılderilerin ellerinde Avrupa’dan gelen kâşiflerde olmayan bir şeyler vardı. Avrupa’dakinden çok daha fazla altın, gümüş ve değerli maden. Ayrıca dünyanın geri kalanında hiç bilinmeyen tütün, çikolata, mısır, domates, patates gibi yeni bitkiler.
Avrupa’lılar Amerika kıtasına ilk ayak bastığında kıtada toplam 20 milyon kızılderili varmış. Dinleri ise ağırlıklı olarak Asya’ya dayanan Şamanizm. Orta Asya Şamanizmi ile kızılderili Şamanizmi çok az değişiklik yaşayan iki kuzenlerdir. Avrupa’lılar kıtaya ayak basar basmaz, ilk 50 yılda yerlilerin %80’i ölüyor.
Hayır hayır, katliam nedeniyle değil Avrupa’dan gelen su çiçeği gibi hastalıklar yüzünden. Ayrıca 500’den fazla kızılderili milleti var ve toplam 300 civarında dil konuşuluyor. Bu toplulukların çoğu birbirleriyle savaş içinde, birlik değiller. Bu da parçalanmaları ve yok edilmelerini kolaylaştıran unsurlardan biri.
O dönemlerde kızılderililerde özel mülkiyet diye bir şey yok ve sahip olan topraklar tüm kabileye ait olarak kabul ediliyor. Avrupa’lılar buna şiddetle karşı çıkarak kızılderililere özel mülkiyeti dayatmaya çalışıyor. Özel mülkiyet Avrupa’lılar için çok önemli. Çünkü kabile üyesi ölürse veya toprağını satarsa kabilenin toplam toprağı azalmış oluyor. Ancak özel mülkiyet olmadığı zaman bunu yapamıyorlar. Ayrıca Avrupa’lılar yeni bir taktik geliştirerek kızılderililere kredi sistemin öğretiyorlar. Kızılderililer en başta Avrupa’lıların kendilerine parasız mal verdiğini görünce Avrupa’lıların verdiği tüm dokümanları imzalamaya başlıyorlar. Ne İngilizce ne de Avrupa hukuku konusunda hiçbir bilgisi olmayan
ve kendilerini savunacak bir avukatları da olmayan yerlilerin imzaladığı bu belgeler bir zaman sonra ellerindeki toprakların çalınmasına sebep olduğunda iş işten geçmiş olacaktı. 1800’lü yıllar ise onlar için en kötü zamanlar. Amerika bağımsızlığını kazanmıştı ve yeni göç dalgaları yaşanıyordu.
Bu nedenle devlet kızılderililerin üzerine hem askeri birlikler hem de çeşitli kanun kaçaklarını gönderdi. Bazı koboylar kızılderililerin ana geçim kaynağı olan bufaloları sistematik olarak yok ettiler. Bu acı resim o günlerden kalma. Tam bir soykırım. Buffalo Bill, Bison William gibi koboylar lakaplarını bu katliamlarla aldılar. Şüphesiz ki koboylarla kızılderiller arasında çok serp bir mücadele vardı. Avrupalılar getirilen her kızılderili kellesi için para bile ödüyordu. Hatta kızılderili kellerinden kurulan bir müze bile vardı. Şu yaşlı dünyamızda kızılderililerin çektiklerini inanın kelimelere dökümek bile zor. Şimdi okuyacağım satırları iyi dinleyin.
Bir İspanyol papaz olan ve İspanyol askerlerin yaptığı katliama şahit olan Bartelomo de las Casas’ın bizzat yazdığı satırlar şunlardır. Yerlilerin yerleşim bölgelerine zorla girerek küçük çocuklar, yaşlı erkekler, hamile kadınlar hatta yeni doğum yapmış kadınlar dahil karşılarına çıkan herkesi katlettiler.
Parça parça kestiler, sürüler halinde koyunlar gibi bir ağla toplayarak karınlarını yağdılar. Bir adamı tek bir darbeyle ikiye bölüp ölemeyeceklerine, bir kişinin başını gömlesinden ayırıp ayıramayacaklarına ya da tek bir balta darbesiyle bağırsaklarını çıkarıp çıkaramayacaklarına dair bahse bile girdiler. Mehmet’e kesilmemiş bebekleri ayaklarından tutup annelerinden ayırdılar, onları baş aşağı kayalara çarptılar. Bütün bunlar olurken onlar gülüp eğleniyor, bebekleri nehre atıp ”Kıvran seni küçük velet” diye bağırıyorlardı. Karşılarına çıkan herkesi öldürdüler, kimseyi sağ bırakmadılar. Kurbanlarını asabilmek için dar ağaçları kurarak bir defada onlarcasını diri diri yakıyorlardı. Vücutlarına kuru saman bağlayıp ateşe veriyorlardı. Amaçları onları yani yerli şeflerini böyle zavallı durumlara düşürerek tepelerdeki isyancılara gözdağı vermekti. Yerli liderlerini ve eşrafını bir tür demirden ızgaraya bağlayıp kısık ateşte kızartıyorlardı. Yerli liderler yavaş yavaş ölürken acı ve çaresizlik içinde inliyorlardı.
Bunlar gerçekler. Ünlü oyuncu Marlon Brando, Kızılderililere yapılan tüm bu zulümleri kınamak ve Hollywood’ın buna yaklaşımını eleştirmek adına 1973 yılında düzenlenen Oscar törenine ödülünü almaya gitmeyerek kendi yerine Kızılderili asıllı Şahen Lidl Feder gönderdiği bu protesto Oscar tarihine geçen efsane olaylardan biri.
Şimdi bu acıplı konuları bir kenara bırakalım ve Kızılderillerin sıra dışı kültürüne bir bakalım. Öncelikle ABD coğrafyasındaki Kızılderiller şamanizmin büyük etkisindeler. Kendilerini doğayla bir bütün olarak kabul ediyorlar. Kızılderiller’e göre toprak ana bize her şeyi canatça sunan ve kendisi de canlı olan kutsal bir varlıktır.
Büyük ruhun yarattığı her şey değerlidir ve eşit derecede öneme sahiptir. Buna göre bir kaya, bir bulut, bir insan, dört ayaklı ya da kanatlı bir hayvan, nehir, çiçek ya da ağaç aslında hep aynıdır. Hiç biri birbirinden farklı değildir. Hepsi birbirine bağlı ve bağımlıdır.
Yaygın dillerine bakacak olursak hiç ek almadan konuşmaları sizi şaşırtabilir. Örneğin siyahlı elbisesi olan kadın demek yerine siyah elbise kadın olarak kodluyorlar. Tabii ki tarihte 300 Kızılderili dili olduğu ve bugün bir çoğunun yok olduğunu da unutmamak gerekiyor. Ancak onlar da konuşmak ikinci sırada. Çünkü Kızılderiller öncelikle işaret dili ve beden dili kullanıyorlar.
Buna karşılık Kuzey Amerika’da birçok yer hala Kızılderili adı taşıyor. Minnesota, Seattle, Chicago, Ottawa, Quebec, Oklahoma, Miami gibi. Coğrafi bölgelere ve yaşama biçimlerine göre barınma şekilleri de farklılık gösteriyor. Eskimo’lar buzdan iglo’larda yaşarken büyük ovalardaki avcı göçebe halkların vazgeçilmez barınağı elbette çadır.
Ama doğudaki ormanlı kalanlarda çadır yerine ahşap çatılı yapılar da var. Kızılderiller hayatın döngüsüne ve ruhun sonsuzluğuna inanırlar. Bu konudaki iç çeşitli ritüellerin yanı sıra gecenin korkusu denilen bir uygulama da vardır. Bu uygulamada ruhlarla iletişime geçmek isteyen kişi uzak bir yerde kendi mezarını kazarak bütün gece orada yatardı.
Gecenin sesleri ve karanlık kişinin tüm korkularını temsil ederdi. Orada ölümle yüzleşip onun üstesinden gelmeliydi. Böylece kişinin ruhunun, ölümsüz ruhun sezgisel bilgisiyle yeniden doğabileceğine inanılırdı. Tütün Amerika yerlilerinin ruhsal törenlerinde kullandıkları bir ottu. Pipo kutsal bir sanat eseriydi ve tütün içme süreci tümüyle gizemsel ve simgesel bir önem taşırdı. Tütün içmek yaşamın kaynağı sayılan nefesi görünür hale getirirdi. Aynı çubuğu tüttürenler aynı havayı soluduklarını, aynı yaşamı paylaştıklarını anlardı. Dumanı içine çekip bırakmak, varoluşun ortaya çıkıp geri çekilişi olarak görülürdü. Duman bedene alınır ve sonra bırakılır. Havaya doğru yükselirken duaları büyük ruha taşırdı. Ayrıca kültürel değerleri olduğu için günümüzde bazı Kızılderili kabilelerinin kenevi üretme, kullanma ve satma hakkı bulunuyor. Kızılderililerde kız çocukların ergenliğe girme töreni uygulaması da vardı. Kız çocukların ilk adet görme törenini yaşayarak kadınlığa geçmeleri, son derece önemli bir ritüelle taçlandırılırdı. Bunu yaşayan kız tek başına birkaç gün geçireceği bir çadır alınırdı. Dışarıda tamtamlar çalınır, kutlamalar yapılırdı. Sonrasında kız kadınlar tarafından yıkanır, üzerine annesinin en güzel giysisi giydirilirdi.
Ardından büyük anne ona bir kadın olmanın sorumluluk ve yükümlülüklerini öğretirdi. Evlenen çiftlerse bir süreliğine kabileden ayrılır ve yalnız başlarına beraber yaşayabileceklerini kanıtlamak için vahşi doğada kalırlar. Ayrıca Kızılderililer Avrupalılarla karşılaşana kadar at nedir bilmiyordu. Çünkü Amerika kıtasında hiç at yoktu. Bütün mesafeleri sadece koşarak aşmak zorundaydılar. Günümüzde geleneksel inançlarını olabildiğince yaşayanların yanı sıra tümü Hristiyanlaşmış Kızılderiller de vardı. Bu arada hem düzenli olarak kiliseye giden hem de geleneği sürdürüp danslara katılanların sayısı hayli fazla. Ancak hala Amerika’nın en kötü durumunda yaşayan insanları Kızılderiller. Evet, rezervasyon adında çok büyük topraklara sahipler. Ancak çoğu çöl ve verimsiz arazi.
Bu kötü durumlarına rağmen bu topraklara gittiğinizde Kızılderiller size sadece şunu söyleyecektir. Evet, çok acı çektik. Öldürüldük. Ancak geçmişle yaşanmıyor. Biz geleceğe daha iyi bir gelecek inşa etmeye bakmalıyız.
Geçmişi değiştiremeyiz ancak yarınımızı inşa edebiliriz.
İlk Yorumu Siz Yapın