"Enter"a basıp içeriğe geçin

Tövbe Eden Eşkiyanın Hikayesi – Serdar Tuncer

Tövbe Eden Eşkiyanın Hikayesi – Serdar Tuncer

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=0YhOpr3GfDY.

Selamun aleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler. Hatta ve hatta insan olduğumuz için günah işleyebileceğimizi ama insan olmak için de tövbe etmemiz gerektiğini bilenler. Muhittin Arabi Hazretleri diyor ki, eğer bir günaha düşersen yanılıp yakılıp,
daha o günahı işlediğin kıyafet üstündeyken bir iyilik yap ki onun tövbesine delalet etsin. Tövbes kolay olsun. Niye böyle diyor? Bunu bilmiyoruz. Buralarda pek niyeye akıl sır ermiyor. Allah bilir. Ama böyle diyor. Bunlar ufak ipuçları. اَتْتَٓٓٓٓ اِبْ مِنَ الْدَمْ بِكَ مَنْ لَا دَمْ بَلَى Günah işledikten sonra tövbeden hiç günah işlememiş gibidir.
Ama bir daha o günaha dönmemek kaydı şartıyla. Pişman olup, gözyaşı döküp o günaha bir daha dönmemek şartıyla hiç… Hatta bir kısmı şöyle demişler. Siz ayet-i jel’eyle de sabit günah işledikten sonra tövbe ederse insan, Allah geçmişteki seyyatını da hasenata tebdil ediverirmiş. Salam bir pişmanlıkla tövbe etti. Geçmişteki günahlarını bile sevap olarak kaydediverirmiş.
Çok uzattık sözü. Bugün biri bir günün mevzu işte böyle bir tövbekar zatın mevzudur. Adamın biri varmış. Eşkıya yol kesiyor. Geçmiş zaman kervanların yolunu kesiyor. Onların malını mülkünü alıyor falan. Gönderiyor böyle bir eşkıya. Adamları var. Baba! Fakat bu adamın enteresan bir adeti varmış. Kimin malını alsa çağırır sorar mısın? Sen ne iş yapıyorsun bakayım?
İşte efendim bir kumaş tüccarıyım falan. Nerede oturuyorsun? İşte efendim Halep’te oturuyorum. Halep’te hangi mahallede oturuyorsun? Şu mahallede. Adın ne? İşte Ahmet İbn-i Mehmet. Tamam. Bir köşeye yazarmış. Halep’li kumaş tüccarı Ahmet İbn-i Mehmet’ten yüz altın çöktük. Niye yazıyor? Niye yazdığını o da bilmiyor. Böyle bir şey olmaz.
Yazıyor ama bak Menkıbe’nin sonunda biz adamın niye yazdığını anlayacağız. Ona da bir yazdıran var. Allah yaz demeyince yazılmaz. Ona da bir yazdıran. Yazarmış böyle her şeyi tek tek not edermiş. Bir gün gene mutatları üzere bakmışlar bir kervan geliyor. Adamlarıyla beraber çıkmışlar. Kervan’ın önünü kesmişler. Tam böyle bir milleti tek tek sıradan bir geçirecekler. Bir ses.
Katiften eşkıyaların reisinin kulağına bir ses gelmiş. Senin de yaptıklarını bir gören var. Durmuş bu ses nereden geliyor falan sağa sola. Başkası duyuyor mu diye oradaki insanlara bakıyor. Yok herkes kendi halinde eşkıyalar falan milleti soymakla meşgul. Senin de bir yaptıklarını gören var. Ses devam ediyor, devam ediyor, devam ediyor. Adam durmuş öyle. Adamlarını çalmış. Bir dakika demiş. Durun bakayım.
Bunlardan ne aldıysanız yad edin demiş. Yad edin diyor. Niye? Niye demiyorlar? Çünkü bu işler böyledir. İnsan ustasına niye demeyecek? Eşkıya bile ustasına niye dediği müddetçe iyi bir eşkıya olamaz. Velev ki evliyalık derdine düşen niye? Niye dememeli ustasına siz buradan anlayıverin.
Adamlarına demiş bundan sonra ben bu işleri bırakıyorum arkadaşlar. Tövbe ediyorum. Dememişti öyle bana göklerden bir ses geldi içime bir ilham düştü. Yaptıklarımızı bir gören varmış falan. Hiçbir şey anlatmamış. Mert adam. Tövbe ediyorum demiş. Adamlar eyvallah diyorlar onunla beraber tövbe ediyorum. Adam almış o defteri eline. Yazıyordu ya herkes kimden ne aldığını. Bakmış. Tövbeniş haklar arasında bu da var.
Bazen insan bir günah işler ondan sonra Allah’ım affet der. Tövbe ettiğini zanneder. Allah’la kul arasındaki mevzular da bu böyledir. Allah affeti verir. Allah’ım affet dersin. İçiyor. Gece gündüz içiyor. Haram fakat bir gün tövbe ediyor. Allah’ım bir daha yapmayacağım diyor. Şişeyi kırıyor. Allah’ın kendisi arasındaki bir hukuk bir daha içmezse içki günahına tövbe etmiş olur.
Ama kul hakkı birisinin hakkını yemişsin. Allah’ım affet bir daha kul hakkı yemeyeceğim. Güzeldi bu da güzeldi de gidip o hakkını yediğin kişiyle de helalleşmen lazım. O zaman bunun tövbesi mümkün olur. Mesela adamın gıybetini etmiş, dedikodusunu etmiş, iftira etmiş, bilmem ne yapmış sonra tövbe diyor geliyor diyor ki
Kardeş bana hakkını helal et la. Niye? Ya hakkını helal et sen. Boşver niyesini karşın. Olmaz. Diyeceksin ki vaktiyle ben senin şöyle bir mevzuda gıybetini etmiştim. Şöyle bir dedikodunu yapmıştım. Sana şöyle iftira etmiştim. Bana bundan dolayı hakkını helal et. Ha şöyle bir nüans da olabilir. Onları söylediğin vakit onun kalbi senden soğuyacak. Araya bir fitne girecek. Hani örtmek için, setretmek için şu denilebilir.
Kardeş senin vaktiyle çok gıybetini etmişim, haksızlık yapmışım, dedikodunu da yapmışım. Bana hakkını helal et. Şöyle bir kalbini yoklayacak. Kalbi ediyorsa. Yahu helal olsun. Bütün haklarım sana helal olsun o gıybette dedi. Hepsi sana helal olsun diye verecek. Neyse. Bizimki. Demiş ki madem tövbe ettik ben malını aldığım herkese götürüp malını iade etmeliyim ki benim tövbem hakiki bir tövbe olsun. Açmış karakaplı defteri. Bakmış. İşte Ahmet efendi filanca götürmüş ona vermiş aldığını. Hakkını helal et. Gidiyor. Diyor ki ben tövbe ettim. Vaktiyle senden böyle bir şey almışım. Beni bağışla. Neyse. Onunkini ödemiş, berikini ödemiş, diğerini ödemiş, ötekini falan derken en son bir kişi kalmış. Bir Yahudi. Adamın yüz altını almış. İlk eşkıyalığa başladığı zamanlar. Araya sonra varmış onun memleketine. Yahudi’yi de bulmuş.
Demiş ki senin vaktiyle bir kervanda hiç yolun kesildi mi? Düşünmüş böyle. Kesildi demiş. Bir yirmi otuz sene kadar önce ben böyle bir şey yaşadım. Neyini almışlardı senin? Bana bir yüz altını mı aldılar demiş. Alan adamı görsen tanır mısın? Tanımam demiş. Yıllar geçti. Bana benziyor muydu? Ya ben ne bileyim demiş. Benle şaka mı ediyorsun? Sen nereden biliyorsun? Sen de mi o kervandaydın falan?
Demiş ki yok. O kişi bendim. Ben aldım. Hadi demiş ama. Elinden tutmuş. Karakola gidiyoruz. Yürü. Kadıya gidiyoruz. Hakime gidiyoruz. Adam demiş ki ya kardeş, ben tövbe ettim. Şimdi götürsen beni karakola… Ben hapse düşeceğim. Bunun sana bir faydası yok. Sen de alacaklarını alamayacaksın. Bunun da sana zararı var. Geldiğim için biz seninle anlaşalım. Ne yapalım?
Ben tövbe ettim. Gerçekten tövbe ettim. Kimin de benim üzerimde hakkı varsa götürdüm onu iade ettim. Ama sıra sana geldi. Malım kalmadı. Sana ödeyebilecek bir şeyim yok. Fakat sana da borçlu kalmak istemiyorum. Ben karın topluluğuna senin yanında çalışırım. Bana iş ver. Bir kuru ekmek versen yeter. Başka bir şey istemiyorum. Yeter ki benim üzerimde hakkın kalmasın.
Borcumu ödeyene kadar yanımda çalışırım. Yahudi bak. Öyle mi edersin? Demek borcunu ödeyene kadar yanımda çalışıyorsun. Evet. Gel demiş. Götürmüş bunu bir tarlaya. Şöyle bir vadi düşünün. Büyükçe bir vadi. İki tarafı da Yahudi’nin. Demiş ki bak bu dağı aşağı doğru kapat. Burayı tarlaya ben burayı ekeceğim. Anam bir bakmış şöyle vadiye.
Beş sene, on sene, yirmi sene çalışsa kazma kürek o vadiye, o dağları doldurup kapatıp orayı tarla yapman imkanı yok. Ama tövbe etti. Adamın da üzerinde hakkı var. Hakkı da ödemesi lazım. Bunun için de geldi. E o da bunu istiyor.
Nâçar kabul etmiş. Olur demiş. Yapar. Ertesi sabah eline aldığı gibi kazmayı, küreği koşmuş. Bir yandan dolduruyor, bir yandan dolduruyor. Akşama kadar çalışmış kan ter içinde. Ertesi gün, daha ertesi gün, daha ertesi gün ama mühendir değil. Yıllarca çalışsa gene o vadi dolmaz. Elini açmış. Cenab-ı Hakk’a yakarmış. Demiş ki, Ya Rabbi beni günahımdan döndüren Sensin. Tövbe ateşini benim içime düşüren Sensin. Bunu böyle emreden Sensin. Beni bu adama getiren Sensin. E şimdi başımda böyle bir iş var. Sen bana yardım et Ya Rabbi. Ben bu işin içinden çıkamam. İhtiyarladım. Ömrümün sonuna kadar ben buraya katsam gene bitmez Ya Rabbi.
Sen bana yardım et falan derken bir gürültü patırtı böyle dağlar yerinden oynuyor. Adam bir sendelemiş. Deprem. O topraklar kaydı gibi nasıl olduysa, adam kaça kaça arasından zor kurturmuş. Orayı kapatmış. Dümdüz iki taraftan vadi kapanmış. Aman Ya Rabbi demiş adam. Varmış gitmiş Yahudi’nin yanına.
Senin mevzu tamam oldu demiş. Nasıl tamam oldu? Tamam demiş. İstediğin gibi orası doldu demiş. Tarla artık istediğin gibi ekebilir. Sen nasıl yaptın bu işi? Ben yapmadım demiş. Allah yaptı. Nasıl oldu? Bir gürültüyle beraber vadi nikah yakası kapandı dümdüz araya. Hele gel. Gidip bakıyorlar. A aa tarla tamam. Yahudi’nin gözleri paltaşı gibi açılmış. Böyle şey olur mu? Olur. Adam demiş ki tamam artık bana hakkını helal et de ben gideyim. Yahudi olmaz demiş. Şimdi ben vaktiyle şöyle ahdetmiştim demiş. Sen benden yüz altın aldın ya ben sana şimdi yüz altın vereyim çalışmanın karşılığı olarak. Bir torbanın içinde. Sen o yüz altını tek tek benim elime say. Ben yüz altının avucuma dolduğunu göreyim. Ondan sonra seni affederim.
Tamam demiş adam çaresiz. Yahudi bir torbanın içinde getirmiş. Al demiş burada yüz altın var. Sen bana say tek tek ver. Adam Bismillahirrahmanirrahim demiş. Torbayı açmış. Yahudi’nin avucuna saymaya ulaşıyor.
Üç, yedi, on beş, doksan beş, doksan yedi, doksan sekiz, doksan dokuz, yüz. Yüz altın tamam olmuş keseye dolmuş. Yahudi adama bakmış demiş ki sen bana İslam’ı tebliğ et bakayım. Anlamadım demiş. Nasıl Müslüman olmuş bana bir öğret bakayım. İşte kelime-i şehadet getireceksin. Nasıl getirilir bana bir öğret.
Adam Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasûlü. Yahudi tekrar etmiş İslam’ı. Adam şaşırmış. Demiş ki nedir hani Allah mübarek etsin de bu Müslüman oluşunun sebebi nedir? Yahudi diyor ki Tevrat’ta bir ayet vardı.
Allah-u Teala diyor ki Tevrat’ta bir insan gerçekten tövbe ederse tuttuğu toprak altın olur. Ben diyor sana keseyi verdim ya torbanın içine kum doldurmuştum. Altın yoktu o torbanın içinde. Ama sen aldın o torbayı tek tek benim avucuma altın saydın diye. Demek ki sen gerçekten tövbe edenlerdensin. Demek ki senin inandığın din gerçekten hak din. Demek ki senin tövbe ettiğin kendisine döndüğün Allah, inanması bir Allah. Ben diyor buna tacip ettim de işte bunun için tövbe ettim. Böyledir bu işler. Bir insanın tövbesinin samimi ve gerçek olup olmadığının ispatçılarından birisi de şudur derler.
Senin tövbene bakıp da başkaları da tövbe eder. Bak o zaman sen hakikaten tövbe edenlerden olmuşsun. Tövenin kabulüne delil sayarlar bunu. Bak adam bir tövbe etti. Allah-u Teala vesileler halk etti yarattı ve işte o Yahudinin de ihtida etmesine sebep oldu. Hakikaten tövbe bu. Şimdi kısadan iste ne çıkaracağız? A benim cancağızım, erenler insan hakikaten günahlarından tövbe eder. Allah’a yönelirse Allah onun tuttuğunu altın eder. Hani beklemeyin zahiren ben de bir torba alayım da tek tek sayayım da onlarda altın.
Bu böyle değil. İşte rast gitmeye başlar. Ummadığı yerden onu rızıklandırmaya başlar. Onu muhafaza etmeye başlar. Korumaya başlar. Ummadığı yerden kapılar açmaya başlar ona. Dünyası da güzel olur. Ukbası da zaten güzel olur.
Mevla bize nasuh bir tövbe ile tövbe etmeyi nasip etsin. Büyük bir Allah dostu şiirinde diyor ki, tövbeye muhtaçken tövbemin ahı sensiz işlemedin hiçbir günahı.
Madem ki sağımdan çektin eyvah. Solumda durana yaz deme vahidim. Yazmaz inşallah. Yazdırmaz inşallah. Eyvah.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir