"Enter"a basıp içeriğe geçin

Üç Heykel Hikayesi – Serdar Tuncer | @MyMecra

Üç Heykel Hikayesi – Serdar Tuncer | @MyMecra

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=pkW6Hw9iayA.

Ebe zaman içinde, kalbur zaman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, herkesin ninesinin peşini tıngır mıngır sallar iken, uzaklarda, çok uzaklarda iki ülke varmış. Birbirine komşu. Bu iki ülke, her ülke gibi, ya bu ülke de acayiptir. Adam demiş ki, kırk derviş bir kelime sığar da,
koca cihan iki padişaha dar gelir. Bu iş böyledir. O, kelime sığabilenlerden olmak lazım. Bu iki ülke, aralarında zaman zaman anlaşmazlıklar, tartışmalar, kavga sebebi olacak şeyler olduğunda, hurra, hadi birbirimizle savaş edelim, yapmazlarmış. Bunun yerine, zaman içinde şöyle bir çözüm geliştirmişler. Biri bir şey istiyor, diğeri de vermek istemiyor. Hemen, padişah tutar, bir bilmece hazırlar, diğer ülkenin padişahına gönderir, çözebilirse, talebinden vazgeçer. Çözemezse, diğeri onun istediğini vermek durumunda kalır. Böyle bir anlaşma geliştirmişler. Bu ülkelerin padişahlarından biri bir gün, demiş ki, bir isteğimiz yok. Arada bir sıkıntı sebebi de yok. Ama, şuna ben bir oyun oynayayım. Padişahın tahta geçiş yıl dönümüdür. Ona bir hediye gönderelim. Hem bir incelik olsun, hem de bu hediyeyi birazcık adetimiz olduğu üzere bilmece haline dönüştürelim de, azıcık neşemiz gelsin, demiş. Çağırmış adamlarını, ne yapalım? Onu dinlemiş, bunu dinlemiş, şunu dinlemiş, biri bir akıl vermiş. Bak bu olur, demiş. Hemen ustasını çağırmış, demiş ki, gel usta, bana üç tane heykel yap. Üçü de birbirinin tıp atıp, aynısı olacak.
Hiçbir fark olmayacak. Ama, yaklaş bakayım, demiş. Adam gülmüş. Tamam devletum, demiş. Hadi yap bunu. Usta gitmiş, o üç heykeli hazırlamış. Padişah bakmış şöyle, istediği gibi olmuş dört dörtlük. Onu güzel hediye paketi haline getirmişler. Günü gelince, elçiler vasıtasıyla göndermişler komşu ülkeye. Padişah keyifle neticeyi beklemeye başlamış.
Şimdi, komşu ülkenin padişahına hediye gelince, açmış şöyle bir bakmış, üç tane heykel, üçü de birbirinin aynısı. Ama bir not pusula, diyor ki, bu üç heykel, ilk bakışta birbirinin aynısı gibidir. Halbuki, üçünün de birbirinden bir farkı vardır. Birisi de diğer ikisinden çok kıymetlidir.
Bu üç heykelin bir diğerinden farkının ne olduğunu, en kıymetlinin de niçin kıymetli olduğunu bilebilir misin? Vakı selam. Padişah bakmış, almış, evirmiş, çevirmiş. Aynı, fark yok. Öbürü beri ki diğeri, adamlarını çağırmış filan. Aynı, iki üç gün geçmiş, hâlâ cevap gitmemiş. Ahali kendi arasında konuşuyor.
Ya bizim hünkâr bir hediye gönderdi. Üç gün oldu cevap gelmedi biliyor musun filan? Öbür ülkede, ya üç gündür padişah cevabı verememiş. Sıkıntı çekeceğiz. İnşallah bulurlar da gönderirler. Acaba neydi, soru neydi de bulamadılar, bu kadar uzun sürdü falan. Orada bir sevinç, burada bir endişe. Böyle on gün olmuş, on beş gün olmuş. Cevap gelmiyor. Üç heykelin birbirinden farkı yok. Padişah, keyifli, oh diyor. Tahta çıkışında ona bir hediye gönderdik. Ama bak bulamadı. Zindan oldu şimdi ona on beş gün. Keyfi yerinde gömeli hoplata hoplata gülüyor. Öbürü endişeli sarayın içinde dolanıyor. Niye bulamıyoruz, nasıl yapacağız, nasıl edeceğiz falan. Vezir akıllı bir adam. Demiş ki hünkârım, falanca zat var ya, o bu işlerden anlar. Onu geçen bir sebepten hapse attırmıştınız. Onu bir çağırsak o bu işi çözer. Çözer mi demiş. Çözer hünkârım. Bir çağırın bakayım gelsin. Adamı çıkartmışlar, gelmiş. Adam da Yusuf Meşreb bir adam. Niye? Kendisine hikmet verilenler. Ekseriyetle öyle olur. Ya da ekseriyetle öylelerine hikmetten bir his lütfedilir. Bir paye verilir. Gelmiş, hünkârım demiş. Ben bakayım nedir müşkülümüz. Ya demiş gönderdi üç tane heykel. Üçü de birbirinin aynı. Bunların her birinin birbirinden bir farkı varmış. Birisi de diğer ikisinden daha kıymetliymiş. Çözemedik, on beş gün oldu demiş.
Ahali perişan. Komşu ülke davullar, zurnalar bayram ediyorlar demiş. Seviniyorlar. Kurtar bizi bu dertten. Adam şöyle bir bakmış. Oradan bakmış, buradan bakmış. Elini alıp bakmış. Çevirip bakmış. Adam bakmış. Çözdüm demiş. Nasıl çözün ya? Çözdüm. Bana bir küçük tel getirir misiniz? Hay hay. Bir tel getirmişler. Adam birinci heykeli almış eline. Teli, heykelin kulağında incecik bir delik var.
Gözle görülmesi zor. Oradan içeriye sokmuş. İt eklemiş, it eklemiş, it eklemiş. Tel gitmiş, gitmiş, gitmiş heykelin içinde. Dönmüş. Ağzından çıkmış. Bakıyorlar böyle padişah ve yandakiler ne olacak diye. İkinci heykeli alayım demiş. Almış ikinci heykeli. Kulağından teli sokmuş. Tel yine heykelin içinde dönmüş, dönmüş, dönmüş, dönmüş gitmiş. Heykelin öbür kulağından çıkmış.
Üçüncü heykeli almış. Kulağından sokmuş. Tel gitmiş gitmiş. Ne ağızdan çıkmış ne kulaktan çıkmış. Gitmiş gitmiş. Heykelin kalp hizasına gelince orada böyle bir hareket olmuş. Kalp hizasında. Budur hünkârım demiş. Yahu budur da ne demek istiyor hünkârım? Komşu ülkenin padişahı size diyor ki,
kulağından giren diğer kulağından çıkan kişi makbul değildir. Kulağından duyduğu ağzından çıkan kişi eh ama kâfi değildir.
Kulağından duyduğu kalbine inen kişi bak o kıymetlidir.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir