"Enter"a basıp içeriğe geçin

Yaşamış En Büyük Türk Düşmanı – KAZIKLI VOYVODA

Yaşamış En Büyük Türk Düşmanı – KAZIKLI VOYVODA

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=zirk0kAO9DM.

Müzik Tüm zamanların en korkunç canavarlarından biri. Çok az insanın hikayesi onunkine benziyor. Osmanlı sarayında yetişti. Ancak Drakula’ya dönüştü. Dünya onu vampir prens olarak tanıyor. On binlerce Türk’ü kazığa oturttu. O vahşetin efendisiydi. Ta ki Türkler kellesini alana kadar. Üçüncü Vilaat, Kazıklı Voyvoda. Müzik 1400’lü yılların başlarında Balkan toprakları Osmanlı devletinin aralıksız akınlarıyla yeniden şekillenirken Türk saldırılarına karşı mücadele etmek amacıyla gizli bir tarikat kurulmuştu.
Order of the Dragon yani Ejderha kardeşliği. Üçüncü Vilaat’ın babası bu tarikatın üyelerinden biriydi. Ve aile ismi olan ileride Drakula olarak kullanılacak olan Drakul kelimesi tarikatın isminden esinlenerek alınmıştı. Kendisi Osmanlılara yenilmiş ve çocuklarını hem yetiştirilmek hem de saldırmazlık anlaşmasının bir göstergisi olarak Osmanlı devletine vermişti. Bu sırada onlu yaşlarda olan ve ileride üçüncü Vilaat, Kazıklı Voyvoda, Kont Drakula gibi çeşitli isimlerle anılacak olan küçük Vilaat uzun bir süre Tokat kalesinde hapis tutuldu. Daha sonra Edirne Sarayı’na getirilerek burada eğitim almaya başladı. Genç Vilaat Osmanlı Sarayı’na kısa sürede uyum sağlamıştı. Enderun adı verilen ve seçkin kişilerin kabul edildiği kurumda kusursuz bir eğitim alıyor,
devlet yönetiminin bütün incelikleri, aristomantığı ve Yunan felsefesinin çeşitli alanları, uygulamalı ve kuramsal matematikte dahil olmak üzere derin bir eğitim alıyordu. Sultan II. Murat genç Vilaad’ın eğitimine büyük önem veriyordu. Çünkü Vilaad uçsuz bucaksız Balkan topraklarını gelecekte kendi adına büyük bir sadakatle yönetecekti.
Genç Vilaad’ın Türkleri sevmesi ve benimsemesi için Sultan II. Murat onu kendi oğluyla aynı eğitim grubuna koydu. Gelecekte İstanbul’u fethettiğinde Fatih ünvanını alacak olan Mehmet ile. Tabii her öykünün bir iyi bir de kötü yanı var.
Vilaad en iyi biçimde yöneticilik eğitimleri alıyordu. Almasına ancak deli dolu, asi ve çabuk parlayan bir kişiliği olduğundan yola gelmesi için sık sık kırbaçla cezalandırılıyordu. En derindeki eğitim sürecinde başka şeyler de öğrenmişti. Osmanlı işkenceleri gibi. Örneğin kazığa oturtmak. Osmanlı Devleti’nde çeşitli suçların cezalarından biri kazığa oturtmaktı.
Örneğin kundakçılar ya da yakalanan yabancı korsanlar kazığa oturtulurdu. Vilaad özellikle bundan çok etkilendi. Kim bilebilirdi ki öğrendiği işkenceleri daha da geliştirerek Türklere karşı kullanacaktı. 1456 yılına gelindiğinde genç Vilaad Osmanlının da desteğiyle vatanı olan Eflak Voyvodası oldu. Voyvoda Osmanlının Eflak ve Boğdan yöneticilerine verdikleri isimdir. Ülkesinin Osmanlıya ödediği vergiyi her sene kendisi İstanbul’a gelerek ödüyor ve her seferinde Fatih Sultan Mehmet’e Osmanlı Devleti’ne olan hayranlığını dile getiriyordu. Fakat garip bir şey olmaya başladı. Ödenen vergiler kesildi. Bu açık bir başkaldırıydı.
Fatih Sultan Mehmet öncelikle 3. Vilaada elçilerini gönderdi. Vilaad’ın vereceği cevap ise tarihe geçecekti. Osmanlı elçilerinin ayak derilerini yüzdürüp tuza bastırdı. Sonra da keçilere yalattı. Bu yapmayı sevdiği işkencelerden biriydi. Bu kadarla da kalmadı. Elçilerin kavuklarını çivi ile kafalarına çaktırdı ve onları İstanbul’a bu şekilde gönderdi.
Hatta Balkanlar’daki bir Türk paşası olan Hamza Bey’in burnunu ve kulaklarını kendi elleriyle kesti. Manzarayı gören Osmanlı yöneticileri şoka girmişti. Kimse bu kadarını beklemiyordu. Gerçi Vilaad sert bir yöneticiydi. Kendi halkına dahi inanılmaz cezalar uyguladığı biliniyordu. Örneğin kocasını memnun etmeyen kadınların göğe suçlarını kestiriyordu. Hatta tarihi kaynaklara göre bir seferinde bir çocuğun kafasını annesinin göğüslerine diktirmişti. Kısaca o bir psikopata dönmüştü. Üçüncü Vilaad’ın yaptığı işkenceleri şimdi dinleyeceksiniz. Ve maalesef bunlar efsane ya da abartı hikayeler değil. Macar, Rumen, Bulgar ve Osmanlı kaynaklarına dayanan akıl almaz gerçekler. Vilaad en ufak bir suça dahi tahammül edemiyordu.
Hatta dilenciler bile onun için halkının sırtından geçinen vatan hainleriydi. Öyle ki bir gün şehirdeki bütün dilencileri çağırtarak büyük bir ziyafet verdi. İyice doyurduktan sonra onları toplu halde ateşe verip hepsini diri diri yaktı. Aile hayatına dikkat etmeyen ya da eşiyle kavga eden kadınları toplu halde kazanlara atıp haşlatıyor, etlerini de çocuklarına yediriyordu.
İnsanları doğramak, kazanlarda kaynatmak için özel yöntemler uygulamıştı. Bir gün eşek üzerinde tesadüf ettiği bir papaza sorular sordu. Ancak cevaplardan memnun kalmayınca eşeğiyle birlikte onu da kazığa oturttu. Osmanlı tarihçisi Tursun Bey kendi gözleriyle gördüklerini şöyle anlatıyor. Oturduğu ahşap kalenin karşısına 6 fersah boyunca iki sıra kazık diktirdi. Bunlara Macarları, Eflakları ve Boğdağnıları geçirdi. Çevresindeki arazi ormanlarla kaplı olduğundan her ağacın dalına sayısız insan astırdı. Kurbanlardan herhangi birini ağaçtan indirmeye kalkan her kim olursa olsun yerine kendisini nasılacağını duyurdu. Dil öğrenmek için eğitim amacıyla Eflak’a gelen 400 Macar ve Erdelligenci casus oldukları gerekçesiyle diri diri yaktı. 600 kadar tüccarı da pazar yerinde alışveriş yaparken kazığa oturttu. Bazen insanları bağlatıp diz ve bacak kemiklerini balyozlarla kırdırıyor ya da çeşitli uzuvlarını kestiriyordu.
Şu bir gerçek ki ölüm, Vilat’tan kurtulmanın en kolay yoluydu. Kazığa oturtmak orta çağ işkencelerinin en kötülerinden biridir. Mahkum önce yatırılır ve anisünden içeri sokulan kazık yaşamsal organlara zarar vermeden ustaca sırttan ya da ağızdan çıkarılırdı.
Bu şekilde ölmek bazen günler sürebilirdi ve genellikle bunu bir şenlik havasında yapan Vilat, kazığa geçirilen insanları izleyerek yemek yemekten büyük keyif alırdı. Kısacası her dil, din ve ırktan insan onun gazabına uğruyordu. Tabi bu cezadan en çok nasibini alanlar da esir aldığı Osmanlı askerleri ve Balkanlarda yaşayan Türkler.
Bir gün 3. Vilat ülkesindeki soyluları aileleri ile birlikte toplayıp hepsine bir ceza verdi. Soyluların Türklerle iş yaptığı için vatan haini olduklarını ilan etti. Hepsine şu an gördüğünüz ve dağların ulaşılmaz noktalarında olan Poynari kalesini inşa etmek için aç, susuz ve dinlenmesiz olarak çalışmalarını emretti. Öyle ki kaytarmak ya da dinlenmek yoktu.
Nitekim kale inşa edildi ancak soyluların hepsi aileleri ile beraber bu inşaatta öldü. Osmanlı orduları bir kaç küçük sefer düzenledi ancak 3. Vilat aptal değildi. O sert bir savaşçı ve gözü kara bir komutandı. Hatta Sırbistan üzerinden Karadeniz kıyılarına kadar ulaştı. Açık bir muharebede Osmanlı’ya karşı kazanamayacağını bilen Vilat genellikle ormanlarda saklanıp vurkaç yapıyordu. Kazıklı Voivoda Vilat kendi ifadesiyle 23.884 Türk ve Bulgar’ı öldürdü. 20.000 Osmanlı savaş esirini kazığa geçirdi ve neredeyse bir bu kadar da kendi halkı olan Rumenleri ve Macarları kazığa geçirdi. Bu gelişmeler karşısında Osmanlı ordusu 1462 yılında Padişah 2. Mehmed komutasında Kazıklı Voivoda’ya karşı sefere çıktı. Ordunun geçeceği her yeri yakmış, suları zehirlemiş, hayvanları dahi öldürmüştü. Mahmud Paşa’nın hatıraatına göre çok uzun mesafeler boyunca Osmanlı askerleri içecek bir damla bile su bulamadı. Sıcak dayanılır gibi değildi. Türk askeri Efla’nın başkenti Targoviş diye ulaştığında Fatih Sultan Mehmet’in gördüğü manzara korkunçtu. Yaklaşık 20.000 kadar insan erkek, kadın ve çocuk kazığa geçirilmiş durumdaydı. Bu kadar çok insanı Kazık’ta gören Osmanlı askerlerinin morali bozuldu. Bazıları aklını kaçıracak duruma geldi. Osmanlı ordusu 4 Ağustos 1462’de Targoviş’te kalesini aldı.
Drakula’nın Osmanlı ordusunu durdurabilmek için yapacağı son hareketi, Fatih Sultan Mehmet’e suikast girişimi olacaktı. Saçlarını kesip bıyığını yeniçeri modeline uygun hale getirdikten sonra Osmanlı askeri kostümlerine bürünen Vilat, Sultan’ı öldürmek için ordunun içerisine sızdı. Fakat işler planladığı gibi gitmedi. Nedendir bilinmez, Sultan’ın çadırı yerine başka çadıra girmişti. Bu sırada Akıncı beyi, Mihaloğlu Ali tarafından fark edildi. Mihaloğlu Ali yanına aldığı akıncılarla onu takip etmeye başladı. Bu takip sırasında 2000 seçkin askerini kaybeden Drakula, başkenti terk ederek Karpatlar orman bölgesine çekildi. Karısı Türklere teslim olmak yerine kendisini kalenin surlarından aşağıya bırakarak intihar etti. Vilat bu başarısız suikast girişiminden sonra gittiği yerlerdeki mahkumları, cüzamlı ve vebalıları bile salarak Türklerin arasına karışmaya teşvik ediyordu. Vilat’ın kalesine giren Türk askerleri korkunç bir manzarayla karşılaşmıştı. Yatak odası işkence odalarının tam ortasındaydı. Vilat işkence gören esirlerin seslerini dinleyerek uyumaktan zevk alıyordu.
Kalenin içinde kızık ateşle yakılan insanlar, kaza oturtulan ve hâlâ canlı olan birçok esir vardı. Uzuvları koparılan ancak yaşayan insanlarla doluydu zindanlar. Osmanlı askerleri bu korkunç manzara karşısında şok geçirmiş olmalı. Eflâ’ın yeniden Türk hâkimiyetine girmesiyle 3. Vilat Macaristan’a kaçtı. Ancak Macar kralı Osmanlı’yla iyi ilişkilerini bozmamak için onu tutuklatarak hapsetti. Tam 12 yıl süren bu hapis ve sürgün döneminde hakkında birçok dedikodu da yayılmıştı. Bu hikayelere göre Vilat sadece işkenceyle insanları öldürmekle kalmıyor, onların kanını da içiyordu. Zindanlarda ve Avrupa’nın çeşitli yerlerindeki sürgünlerde geçen yıllardan sonra tekrar özgürlüğüne kavuşan Vilat,
kendisine sadık olan askerlerin ve kendi halkı olan Rumen halkının desteğini tekrar kazanmaya başladı. Kendisini tekrar Eflak Prensi olarak ilan etti. Ancak 1476 yılında 45 yaşındayken 300 askeri ile birlikte Türk akıncıları tarafından öldürüldü. Aslında ölüm nedeni tam olarak bilinmiyor. Kimi kaynakta kendi adamları tarafından öldürülüp bedeninin Türklere teslim edildiği yazmaktadır.
Ancak sonuç olarak yaşamış en büyük canavarlardan biri artık ölmüştü. Eve kellesi bozulmaması için bal dolu bir kutuya konarak İstanbul’a Fatih Sultan Mehmed’e gönderildi. Bedeni bataklığa atıldı. Kimilerine göre bedeni Bükreş yakınlarındaki Sınagov Manastırına gömülmüştür. Günümüzde manastırda Vilat’ın resimleri ve bazı kişisel eşyaları da bulunmaktadır. Birçok Rumen milliyetçisi ve turist burayı ziyaret ediyor. Ölümünün üzerinden 500 yıldan fazla geçmesine rağmen etkisi ve popülerliği hiç azalmadı. Ünlü Drakula romanı onun ismi ve hayatı esinlenerek giyim tarzı öne çıkarılarak yazılmıştır. Ve vampirlik ikonunun sembolü haline geldi. Yaşamını geçirdiği şatolar her yıl yüz binlerce turistler ölüyor. Hatta işkence aletlerinin bulunduğu korku müzeleri bile var. Ne kadar zalim olursa olsun günümüzde Romani halkı onu bir milli kahraman olarak görüyor. Dünya ise bir vampir, kontrakula. Bizim hafızamızda ise sonsuza dek Kazıklı Voiwoda olarak kalacak. Kellesi tarafımızca alınmış olan Kazıklı Voiwoda.
Ben Engin Deniz. Beni Instagram’dan da takip edebilirsiniz. Görüşmek üzere.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir