"Enter"a basıp içeriğe geçin

YERALTINDAN NOTLAR – 8.Bölüm | Cinsel Aşkın Metafiziği

YERALTINDAN NOTLAR – 8.Bölüm | Cinsel Aşkın Metafiziği

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=bOTyEL2ETY4.

Müzik Merhaba, Yer Altından Notların 8. bölümü başlıyor. Şimdi derin bir nefes alın ve arkanıza yazsanın. Çünkü bu bölümde çağlar boyunca belki de insanlığın en çok kafasını kurcalayan konu olan cinselliğe bir bakacağız.
Edebiyattan çok felsefe ve psikoloji içerikli bir bölüm olacak ama gene de sonunda anlattığım şeyleri edebiyat eserleriyle de birleştirmeye çalışacağım. Amerikalı bir yazar ve psikolog olan Maslow geliştirdiği güdü kuramı ile tanınır. Belki onu şu temel ihtiyaçlar hiyerarşisi ismini verdiği meşhur piramidinden hatırlarsınız. Maslow o göre bazı gereksinimler ihtiyaç sıralamasında diğerlerine oranla daha önce gidirilmelidir.
Ve öncelikle alt seviyedeki temel ihtiyaçlarımızı gidermeden bir üst seviyeye çıkmamız zor olur. Peki neler vardır bu piramitte? Onlara bir bakalım. Öncelikle tabii ki fizyolojik ihtiyaçlarımızı giderebilir bir halde olmamız lazım. Bu temel fizyolojik ihtiyaçlarımız ise nefes almak, yemek, içmek, barınmak, uyumak ve cinselliktir. Evet cinsellik ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada güvenlik gelir.
İnsan kendisini, ailesini ve yakınlarını tehlikeden uzakta güvende hissetmelidir. Piramidin üçüncü basamanda ise ait olma ve sevgi ihtiyaçları ortaya çıkar. Yani başkaları ile sosyal ilişkiler kurabilmek ve bir gruba, bir yere ait olmak gibi şeyler. Dördüncü sırada ise değer ihtiyaçları gelir. Bu noktada başkalarıyla sosyalleşebilmek yeterli olmaz. Aynı zamanda başkalarınca benimsinip tanınmak.
Ne bileyim, Instagram’da mesela daha fazla like alıp prestij sahibi de olmak ister insan. Piramidin en üst noktasında ise kendini gerçekleştirme ihtiyacı baş gösterir. Kişinin hayattaki varoluş amacını ve potansiyelini ortaya çıkarttığı basamaktır bu. Nietzsche’nin üst insanı gibi düşünebiliriz bunu. Ancak bu mükemmel insan demek de değildir. Maslow kendini gerçekleştirmeyi mükemmellik ile eş tutmamıştır.
Çünkü herkesin kusurları vardır. Ancak bazıları bu kusurlarıyla barışır. Ve hayatta neye yeteneği varsa spora, bilime, sanata ya da ayakkabı tamirciliğine hiç fark etmez. O potansiyelini ortaya çıkartır ve yapabildiği şeyi en iyi şekilde yapmaya çalışır. İşte onlar kendilerini gerçekleştirebilen insanlardır. Ama Maslow bunu ancak insanların %2’sinin gerçekleştirebildiğini söyler. Peki kendini gerçekleştirebilen bir bireyin özellikleri nelerdir diye soracak olursak.
Öncelikle kendisini bilir ve olduğu gibi kabul eder. Ki bununla ilgili bölümün sonunda bir hikaye de anlatacağım. İçinden geldiği gibi davranabilir. Gerçeği olduğu gibi algılar. Öz eleştiri yapabilen, demokratik ve uzlaştırıcıdır. Yeniliklere açık, yaratıcı, değişen ve değişmeyi seven biridir. Dolayısıyla temel yaşam deneyimlerinden derin ve yoğun bir haz alabilirler. Yani sonuç olarak önce temel ihtiyaçlarını karşılayacaksın. Sonra gelişim ve estetik güdüllerinin peşinden gideceksin. Hani aç ayı oynamaz diye bir laf vardır ya işte o hesap. Elbette her şeyde olduğu gibi bu konuda da istisnalar var. Van Gogh mesela beş parasızken çok güzel resimler yaparak kendisini gerçekleştirmişti. Ya da Dostoyevski mesela 3. basamaktaki sosyalliğe ihtiyaç duymadan ya da 4. basamaktaki prestije olmadan yazmıştı en iyi kitaplarını. Ama biraz mantıklı ve gerçekçi düşünecek olursak genelde bir insanın daha temel ihtiyaçlarını karşılayamadan üst düzey ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmasını bekleyemeyiz. Size bu piramitten bahsetme sebebim Maslow’un cinselliği ilk basamaktaki temel ihtiyaçlar arasına koymasıydı. Peki nedir bu cinsellik? Neden bu kadar önemli bir yer tutar hayatımızda? Şimdi ona geçelim.
Şöpenaur, Cinsel Aşkın Metafiziği isimli kitabında bu konuyu derinlemesini incelemiş. Şöpenaur’a göre aşkın temeli cinsel içgüdülerimizde yatar. Cinsel içgüdülerimizin varlık sebebi ise zevk almaktan çok, üreyerek türümüzün devamını sağlamaktır. Özellikle yapılan evliliklerde olmak üzere her aşk hikayesinin bilinç altında yatan yegane sebebi,
çocuk yaparak türün devamını sağlamak olduğunu savunur. Şöpenaur’un çok romantik bir adam olduğu söyleyemez. Hatta aşkı bir yanılsama olarak görür ve onu sevimli bir canavar olarak betimler. Aşkta ve evliliklerde der. Gerçek maksat üretilecek çocuktur. Hatta bu yüzden mesela erkeklerin dolgun göğüslü kadınlardan hoşlandığını söyler. Çünkü dolgun göğüslerin kadınların üreme işlevleriyle doğrudan ilişkisi olduğunu ve çocuğa bolca besin temin edilmesine aracı olacağını söyler. Ya da gene aynı şekilde erkekler geniş kalçalı kadınları beğenir. Çünkü kadınlardaki geniş ve dolgun kalçalar onların rahat doğum yapabileceklerinin göstergesidir. Yani kim kardeşliği biraz abartılı bir örnek oldu ama olsun. Bu arada erkeklerin her 7 saniyede bir seks düşündüğüne dair de bir dedikodu var ama yok daha memeler.
Schopenhauer kadınların erkeklerde yüz güzelliğinden çok güçlü bir kemik yapısı, geniş omuzlar, cesaret ve zeka gibi özellikler aradığını belirir. Ve insanların kendilerinde olmayan özelliklere sahip insanları sevmeye daha meyilli olduğunu söyler. Mesela kısa boylu erkekler uzun boylu kadınlardan daha çok hoşlanır. Çünkü kısa boylu bir erkek uzun boylu bir kadın aracılığıyla bir çocuk meydana getirecek olduğunda
kendi zayıflığını ve kusurunu biraz olsun azaltmış olacaktır. Peki neden türümüzü devam ettirmek için bu kadar gayret içinde oluruz? Çünkü ileride doğacak çocuklarımız bizim ölümsüz tarafımızı simgeler. Bu anlamsız ama harikulade dünyaya kalıcı bir şeyler bırakma güdüsü yani. Sonuçta çocuk dediğimiz şey bizim güncelleyip geliştirerek bir üst modelimizi oluşturmaya çalıştığımız bir denekten başka nedir ki?
Bu kitapla ilgili şahsi yorumum Chopin-Harrun çok ilkel bir şekilde sanki maddi ve mekanik bir düzleme oturtmuş gibi açıkladığı yönünde. Ancak gene de üstüne düşününce ben de hak vermedim değil burada size anlattığım şeylere. Yani bence Chopin-Harr teorilerinde %100 haklı değildi ama haksızı da sayılmazdı. Peki üreme amacı ve güdüsü olmadan yaptığımız seks nedir ve aslında neye yarar? Bu konuda düşünürler neler demiş bir de ona bir bakalım. Fransız bir psikiyatır olan Lacan cinsel ilişki yoktur demiş. Başka bir Fransız düşünür olan Alain Badiou ise bu cümleyi şöyle yorumlamış. Lacan bize aslında herkesin hani denebilirse kendi işine baktığını söylemek istemiştir. Elbette bir cinsel ilişkide ötekinin varlığı söz konusudur. Ama sonuçta zevk yalnız sizin zevkiniz olacaktır. Cinsellik birleştirmez aksine ayırır aslında. Çıplak olmanız ötekinin bedenine yapışmanız bir imgedir. Düşsel bir tasarımdır sadece. Gerçekte ise zevk sizi ötekinden uzaklara, çok uzaklara götürür. Cinsellikte ötekinin aracılığıyla da olsa kendinizle ilişki içindesinizdir aslında. Bu arada Freud da bu konuyla ilgili şöyle söyler. Cinsel ilişkide 4 kişi vardır. Ben, senin seviştiğin ben, sen ve benim seviştiğim sen.
İngiliz bir psikoterapist olan Adam Phillips ise bunun üstüne çift 3 kişiden oluşur demiş. Peki bu ne demek? Hayır, grup seksi kastetmiyor. Bu cümledeki 3. kişi toplumdur. Mesela o çok zahmetli şaşarlı evlilik törenlerini, düğünleri bir düşünün. Birini sevdiğimizde davul zurnalar eşliğinde herkese onu gösterip insanların onayını alma ihtiyacı duyarız.
Çünkü eylemlerimiz ancak sanki başkaları tarafından görünüp onaylandığında geçerlilik kazanacakmış gibi hissederiz. Mesela gene Instagram’a dönecek olursak, sevgilisiyle olan fotoğraflarını koyan bir insan da aldığı like’lar ve yorumlar ile bu ilişkinin görünüp onaylandığını fark edip biraz rahatlamaz mı? Evet, düğünlerde like’lar da saçmadır. Ama hayatın bir parçasıdır işte. Dolayısıyla çift 3 kişiden oluşur ve bu 3. kişi olan öteki başkalarıdır.
Buradan cehennem başkalarıdır diyen Sarta’da selam olsun. Bir de Oscar Wilde kulak vermek istiyorum. O da demiş ki, hayatta her şey seks içindir. Seks hariç. Seks güç hislerici içindir. Şu ana kadar alıntıladığım her cümleyi açıklayarak gittim. Bunu yorumlama iyisi artık size bırakıyorum. Biraz karanlık sularda yüzdük bu bölümde. Çünkü bence insan denen şey tam bir muamma.
Eylemlerimizin sebep ve sonuçları her zaman göründüğü gibi olmuyor. Aslında yaptığımız her şeyin altında yatan başka bir çok neden var. Hepimizin içinde sevgi, şefkat ve merhamet olduğu kadar ego, kibir ve öfke de var. Ve hepimizin yapması gereken olabildiğince bunlardan uzaklaşmak. Bu arada madem bu böyle cinselliğe giriş 101 gibi bir ders oldu, size önerim benzemek istemediğiniz insanlarla birlikte olmayın.
Çünkü kiminle vakit geçtirirsek beynimiz onunkine benzemeye başlar. Mesela her önüne gelenle birlikte olan insanların auraları, yani ruhsal dengeleri kirlenip dağılabilir. Çünkü birlikte olduğumuz insanların karmasını da taşırız. Yani onların pozitif ya da negatif enerjileri bize geçer ve biz aslında birlikte olduğumuz insanların da enerjisini içimizde taşırız. Karmamızın iyi olması için de kiminle ne kadar yakınlık kuracağımıza dikkat etmeliyiz.
Sadece cinsel ilişkiler için değil, arkadaşlıklarımızda da buna dikkat etmeliyiz. Çünkü bakın, hayatta alınabilecek en doğru karar, kiminle vakit geçireceğinizi akıllıca seçmek. Son olarak size kendini bilmekle ilgili niçenin kısa bir öyküsünden bahsetmek istiyorum.
Bir gün deniz kıyısında ihtiyar bir taşçı bir kayaya yontmaktadır. Bu sırada güneş onu yakıp kavurur. Adam tanrıya yakarır, keşke güneş olsaydın diye. Ol der tanrı, adam güneş oluverir. Fakat bulutlar gelir, örter güneşi. Hükmü kalmaz. Ardından bulut olmak ister. Ol der tanrı, güneşten buluta dönüşür. Ama bu seferde rüzgar alır götürür bulutu. Rüzgarın oyuncağı olur. Bu kez de rüzgar olmak ister. Ol der tanrı. Buluttan rüzgara dönüşünce her yeri egemin olur. Kasırga olur, fırtına olur. Her şey karşısında eğilir. Ama tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar. Oradan eser, buradan eser, kaya bana mısın demez. Tanrı kaya olmasına da izin verir. Kaya olduktan sonra dünyaya karşı dindikli güçlü bir şekilde durmaktadır herif. Derken sırtında bir acıyla uyanır.
İhtiyar bir taşçı, kayayı yontmaktadır. Bu kısa öykünün anlamı şu. Mutlu olmak için başka biri ya da başka bir şey olmaya ihtiyacımız yok. Çünkü hepimiz neysek oyuz ve neysek öyle güzeliz. Hatta bu konuda ünlü düşünür Lady Gaga da Born This Way isimli şarkısında şöyle söylemiş. Doğru yoldayım bebeğim. Ben böyle doğdum. Ve olduğum gibi güzelim. Çünkü tanrı hata yapmaz.
Haftanın kitap önerileri gelsin. Onlara da bir bakalım.
Bir sonraki bölümde görüşürüz. Kendinize iyi bakın.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir