"Enter"a basıp içeriğe geçin

Cezaevinden Tiyatro Sahnesine | Zafer Algöz Anlatıyor #12

Cezaevinden Tiyatro Sahnesine | Zafer Algöz Anlatıyor #12

videosundan fısıltılanmıştır. Videoya ulaşmak için Linki kullanabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=Wx7bLSwsE5s.

Yetişkinlerin Lego Dünyası sunar Amirim dekoru kopya taktık yarısı gitti ne yapayım dedi. Dedim ki Çengiz Ağul’u cezaevi müdürü sahneye koydu mahkumlar oynadı. A a ya kaçmazlar mı? Kaçarlarsa ne olacak? Çanakkale’ye yara açık cezaevi mahkumları sunar 72. koğuş falan diye. Baya profesyonel tiyatro oyuncusu gibi takır takır oynuyorlar.
Baba tamam sen artık bokunu çıkart. Yani hapis haline falan. Vay be babamız bizim gurur duymamız gereken bir adammış meğer. Aleyküm selam. Ben kendi ellerime koyuyorum. Dokunma bana. Saygı gösterin mahkemeye biraz. 992’ye atmış. Davacı nebaha düşür. Namusumuz, vicdanımız, insanlığımız ben Osman. Tabi. Başka ne olacağını sanıyordum. İmkansızı yakalamak istiyorsan elini kirletmekten kaçınmayacaksın. Evet sevgili Kafa TV izleyicileri. Efendim biliyorsunuz daha önce de söylemiştim ben 1985 yılında Profesyonel anlamda devlet tiyatrosunda oyunculuğa başladım diye.
Bu geçen zaman zarfı içerisinde sayısız oyunda oynadım. Çok oyunu sahneye koydu. Bir kere de 2000 ve 2005 yılları arasında 5 senedir zaman dilimin içinde de devlet tiyatrosunda idarecilik yaptım. Normalde başka kamu kuruluşlarında ya da ne bileyim özel bankacılık sektöründe İdarecilik yapmak belki belli kurallara göre daha rahat olabilir.
Ama bir sanat kurumunda idarecilik yapmak ya da bir spor kurumunda idarecilik yapmak çok çok daha zor. Çünkü bunlar sanat ve spor Allah vergisi yeteneklere tabi işler olduğu için herkesin yapacağı işler değil. O yüzden mesela futbolla ilgili Alex Ferguson’un çok güzel bir lafı vardır. Alex Ferguson der ki, profesyonel anlamda star oyuncularla futbolu oynatmak kolaydır.
Sen gel kendini star zanneden oyuncularla futbol oynat da göreyim der. Çünkü herkes kendinin vazgeçilmez olduğunu zanneder. Benim hakkımı yedirler. Halbuki ben ondan daha iyiydim. Niye bana şans tanımadılar? Özellikle bizim sanat dünyasında da çok olur. Ve sportif anlamda da bazı starlar vardır ki onlar tartışılmaz. Mesela Messi’yi torpilli oynatıyorlar diyemezsin. Cristiano Ronaldo’yu torpilli oynatıyorlar diyemezsin. Bu adamları ilk 11’e yazmazsan adamı tokat manyağı yaparlar. Yani sakat değil hiçbir şey yok. Sen bunu nasıl oynatmazsın derler. Başka oyuncular da öyle tercih hakkı kullanabilirsin. Onun için de ben de idarecilik yaptığım dönemde eskiden oyuncu olarak görev yapmış olduğum kurumda bir basamak yukarıya çıkınca kendi kurumunda çalıştığın arkadaşları daha iyi görmeye başlıyorsun. Diyelim ki bir vukuat olmuş iki kişi arasında. Şikayete geliyorlar. Herkes birbirinden şikayetçi. Sabahın körüne ilk şikayete gelen kesinlikle suçlu olan oluyor abi. Diğeri kendinden emin olduğu için o öğlene doğru geliyor. Ve babam da eski devlet memuru olduğu için, idarecilik yaptığı için müdürlük falan yaptığı için babam da bana hep tavsiye etmişti. Oğlum bak herhangi bir olay konusunda bir ihtilal varsa kapını ilk çalana hemen inanma. Karşı tarafı da dinle. Tarafların arasında söylediklerini kafanda muhakeme et. Sonra kim haklı kim haksız? Adaletli ol, adil ol. O anlamda hakikaten çok engin tecrübelerim oldu. Belki günün birinde bunları da üçüncü veya dördüncü eserim olarak diyorum Mehmet’in. Birinci eserimi buradan göstereyim. Gizli reklamımı yapayım arkadaşlar. Can Yılmaz’la aramızda husumete sebebiyet olan eserim. O yüzden de günün birinde belki bu idarecilikle ilgili anılarımı da yazarım.
Mesela çok enteresan şeyler yaşadım onu da biliyorum. Bir gün sabah karşı dörtte beni Ankara’dan dekoru getiren kamyon şoförü Ankara’dan İstanbul’a dekor getiren şoför dekorun yüksekliğini ayarlayamamış. Tuzla taraflarında köprüye takmış. Dekorun yarısı yok. Adam devlet tiyatrosunu arıyor. Devlet tiyatrosunu bulamıyor tabii. AKM müdürlüğünü arıyorlar. AKM müdürlüğü de benim telefonumu veriyor.
Adam sabahın köründe beni aradı diyor ki amirim dekoru köprüye taktık yarısı gitti ne yapayım dedi. Dedim ki çek sağa uyu. Sabahın dördünden aramışlar. Dekoru takmışın zaten yarısını. Onun dışında mesela kim oyuncu gelir ya önümüzdeki hafta salı günü bizim kızın işte bilmiyorum salı günkü oyunu iptal edebilir miyiz? Edemezsin abi. Yani resmi korunda da edemezsin.
Daha önceden açıklanmış olan programda da edemezsin. Ben şimdi işim gereği idareci olduğum için her sabah sekreter basında çıkmış olan içinde tiyatro geçen ne varsa hepsini getirirdi klasör halinde. Ben de o haberleri tarardım bakardım yani işte Ed Remit de bilmem ne tiyatrosunda şu oynandı. Ankara da bu oynandı. Sanat tiyatrosu şunu oynadı. Şehir tiyatrosu bunu oynadı.
Tiyatro ile ilgili hangi haber varsa bir medya takip merkezi ile anlaşmışlar. Onlar sürekli devlet tiyatrosunu hep gönderirlerdi. Ben de klasörlere böyle bakıyordum. Hiç unutmuyorum bir mahalli gazetede Kibrit Kutusu büyüklüğünde şu kadarcık bir haber vardı. Müdür cezaevi müdürü sahneye koydu. Mahkumlar oynadı. Altına da yazmış 72. kovuşu sahneye koymuş.
Mahkumlar da oynamış. İşte cezaevinde ilk genel provasını yapmışlar. 3-4 gün sonra da işte cezaevi savcısına, vadiye, belediye başkanına falan oynayacaklar. Haber de bana çok enteresan geldi. Yani bir cezaevi müdürü mahkumlar arasında tiyatro oyunu sahneye koyuyor. Kendi rejsörlüğünü yapıyor ve hayatında hiç tiyatro sahnesine çıkmamış adamlar 72. kovuşu oynuyorlar. Enteresan dedim. Sonra bizim sekreter’e dedim ki şu haberi takip edelim. Kimmiş bu? Bulalım. Beni bir buluştur. Aradılar Çanakkale yara açık cezaevi müdürü Sedat Karaca. Hiç unutmuyorum adını. Aradım Sedat Bey’i. Sedat beni buyurun Zafer Bey falan dedim. Efendim ben devlet tiyatrolarından arıyorum sizi. Böyle bir şeyi gördüm. Yazı gördüm gazetede. Gerçekten dedim sizi kutluyorum, tebrik ediyorum.
Çok teşekkür ediyorum devlet tarafından bize sahip çıkılması işte yaptığımız faaliyetin devlet tiyatroları tarafından da böyle fark edilmesi bize ayrıca moral kaynağı oldu. Çok çok teşekkür ediyorum. Çok zarifsiniz falan dedi. İyi niyet, temenniler falan kapattık telefonu. Sonra onların premier yapacağı gün için o zamanki devlet tiyatrosunun genel müdürü kıymetli abim Lemi Bilgin’i aradım ben. Lemi abi. Dedim hocam böyle böyle Çanakkale yara açık cezaevinde mahkumlar böyle bir oyun oynuyorlar. Cezaevi müdür de sahneye koymuş. Biz de kurum olarak kendilerine bir kutlama bir tebrik mesajı gönderelim mi? Harika olur gönderelim dedi. Ben İstanbul Devlet Tiyatrosu Antetli kağıdıyla bunlara resmi olarak başarılar dileyen bir yazı gönderdim. Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü de gönderince bunlar çok mutlu olmuşlar hepsi. Ya vay be işte bak bir çabamız var devlet bize işte bu imkanı tanıdı en azından cezaevinde yaptık ama insanların da haberi oldu diye. Aradan bir zaman geçti aklıma geldi bunlar yine oynuyorlar mı oyunu? Telefon açtım dedim Sedat Bey siz yine oyunu oynuyor musunuz dedim biz dedi arada bir böyle haftada bir işte mahkum yakınları geliyorlar onlara cezaevinin salonu var orada oynuyoruz dedi. Dedim gelin dedim bu oyunu İstanbul Devlet Tiyatrosu’na misafir olarak alalım sizi gelin devletin sahnesinde oynayalım. Adam dedi nasıl olur ya dedi olabilir mi öyle bir şey? Olur dedim bizim misafirimiz olur. Bizim pazartesi günlerimiz boş, pazar günü akşamlarımız boş bir pazar pazartesi gününü size verelim ücretsiz gelin burada oynayın. Ya harika ben de bunu dedi işte Adalet Bakanlığına bir sorayım görüşelim görüşelim falan dedi o Adalet Bakanlığına sorarken ben de bizim genel müdürümüze söyledim dedim hocam böyle böyle ben bunları davet ettim çok iyi yapmışsın gelsinler oynasınlar dedi. Biz tabi bunu basına da duyurduk dedi ki Çanakkale yara açık cezaevinden böyle bir oyun oynuyorlar gelecekler ve devletin sahnesinde oynayacaklar diye.
İlk akla gelen ne olur aa ne enteresan olur genelde konuştuğumuz basın mensuplarının büyük bir çoğunu yap aaa ya kaçmazlar mı kaçarlarsa ne olacak? Adam niye kaçsın zaten yara açık cezaevinde bir mahkumiyet süresini yaşamış bir de tiyatro yapıyorlar İstanbul’a firar etmek için gelmiyorlar bırakın adamlar gelsinler kardeşim.
Geldiler anlaştık bunlarla konuştuk falan filan eski model bir tane otobüsle geldiler otobüsün bütün alt tarafına içine sıra bildiği kadar panolarla kendi dekorlarını kostümlerini aksesuarlarını hepsini yapıştırmışlar koymuşlar içeriye.
Camlarda da böyle şeyler vardı afişler vardı Çanakkale yara açık cezaevi mahkumları sunar işte 72. koğuş falan diye geldiler biz de gittik kurum olarak karşıladık taksim meydanına çektiler otobüsü bizim dekorcular teknik kadro falan filan arkadaşlar yardım edelim indirelim abi dediler siz karışmayın biz kendimiz yaparız ya olur mu hayır hayır falan.
Mahkumlar bir güzel dekorlarını mekorların hepsini getirip sahneye çıkardılar yerlerini çaktılar biz ışık ayarlarını yaptık müzik çalıyor musunuz efekt yapıyor musunuz işte abi şurada şu var burada bu var bir genel prova görelim abi bir akış provası yaptılar ben şaşırdım baya profesyonel tiyatro oyuncusu gibi takır takır oynuyorlar hiç takılmadan.
Ve cezaevi müdürü Sedat Karaca benim gözümde adam başka bir yere geldi çünkü şeyin etkisinde kaldım çok eskiden Robert Redford’ın Brubaker diye bir filmi vardı mesela Brubaker bir hapishanede geçen hayatı anlatıyor.
Hapishane müdürü Brubaker’ı Amerika’nın en kriminal suç oranının çok yüksek olduğu çetelerin birbirini böyle kör testleriyle kestiği bir yere şikayet gelen kaynayan bir yere müdür olarak tayin ederler. Brubaker da oraya gitmeden önce kendini mahkum olarak içeriye attırır hapishaneye.
Hapishaneye girer mahkumlarla beraber o mahkumların neler çektiğini görür gördükten sonra cezaevindeki koşulları insani şartlara getirmek için elinden gelen her şeyi yapar bir anda ülkenin gündemi Brubaker’ın yönettiği hapishaneye çevrilir.
Sonra da tabi daha büyük güçler Brubaker’a tamam sen artık mahkuna çıkart. Hapishane falan deyip adamı oradan hemen görevden alırlar filmin sonunda da Brubaker’a bütün mahkumlar alkışlarla hapishanede dururlarlar. Çok güzel filmdir. Sinema filmi seyretmek için eskiden ne vardı güzel film diye düşünenler olursa tavsiye edebilirim.
Ben de Sedat Bey’e dedim ki baba iznin olursa ben senin adını Brubaker Sedat koyuyorum. Çünkü bu yaptığın gerçekten çok önemli bir şey dedim. Sonra genel provaları bitti ertesi gün oyunu oynayacaklar. Biz tabi bütün tanıtımını duyurusunu her şeyini yaptık. Mahkumların aileleriyle birlikte çok büyük bir katılım oldu. Yani İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, Savcı Yardımcısı, Hakimler, Avukatlar onların aileleri eski Taksim Deniz Tiyatrosu’nu ağzına kadar doldurdular. Adamlar takır takır oyunlarında oynadılar. Oyunun finalinde bütün salon alkışladı. Orada şeyi fark ettim.
İstemeyerek bir suç işlemiş ve bir hapis hayatı yaşamışsın. O muhakkak onurlu insanın, gururlu insanın biraz boynunu büker. Yani eşine, dostuna, arkadaşlarına karşı bir boynun büküdür. Ama tiyatro yaptıktan sonra adamlara kendine bir güveni geldi. Aşağıdaki insanlar tarafından takdir edildiklerini, alkışlandıklarını gördüler. Bunların çoluğu, çocuğu, ailesi.
Vay be! Babamız bizim gurur duymamız gereken bir adammış meğer duygusuna kapıldılar. Oyun bitti. Bittikten sonra fuayede bir kokteyl verildi. Yine kokteylde işte röportajlar yapılıyor falan filan. Sedat Karaca’ya bir kadın gazeteci şey dedi. Sedat Bey dedi, bir şey çok merak ediyorum dedi. Yani tamam tiyatro falan her şey çok güzel ama dedi. Yani dedi bu insanları mesela buraya getirirken yolda dedi hiç dedi. Kaçıp gideceklerini, firar edeceklerini düşünmediniz mi dedi. Ben böyle arkadan dudağımı sıktım. Dediğim ki ulan ne kadar münasebetsiz bir soru. Yani zaten biz bunu söylediğimizde herkes hep diyordu ki abi ya firar ederlerse ya. Ya oyunu oynasınlar bırakın. Ne firar etmesi? Dedi ki o kadar güzel bir cevap verdi ki. Hanımefendi dedi insanın ne zaman hastaneye, ne zaman hapishaneye düşeceği belli olmaz dedi.
Şimdi dedi buradan dedi çıkarsınız dedi arabanızla gidersiniz. Arabanızla giderken dedi size birisi çarpar. Allah korusun yaralanabilirsiniz dedi. Nereye düşersiniz? Hastaneye düşersiniz. Hiç bak beklemediğiniz anda. Ya da arabanızla birlikte giderken siz birine çarpabilirsiniz. Allah korusun öldürebilirsiniz istemeden de olsa. Ya da çok ağır yaralanmış adam olabilir.
Komaya girmiş olabilir. Ne oldu? O adamı hastaneye ya da o adamı morga götürürler. Sizi de hapishaneye götürürler. Bakın istemediğiniz anda hem hapishaneye düşme riskiniz var hem hastaneye düşme riskiniz var. Onun için kimin hastaneye kimin hapishaneye düşeceği belli olmaz. Bu adamların firar işine gelince bu insanların hepsi kader mahkumu dedi. Biz niye kader mahkumu diyoruz? Çünkü isteyerek bir suç işlememişler. Bir biçimde pasiret bağlanması ve suç işlemişler.
Suç işlediklerinin pişmanlığı zaten belli. Bu adamlar yarı açık cezaevinde kalan süreyi geçirmeye devam ediyorlar ve mahkumiyet hayatları bittikten sonra tekrar sosyal hayata entegre olmaları lazım. Mahkum olmanın vermiş olduğu burukluğu yaşamamaları lazım. Ne oldu? Biz bu adamları sahneye çıkardık. Biz bu adamlarla 6 ay bu tiyatro oyununu çalıştık. İlk başladığımızda birbirlerinden utanıyorlardı. Kimse teksti okuyamıyordu. Gülüyorlardı, dağılıyorlardı. Sonra işin önce ciddiyetini fark ettiler. Sonra tadını anladılar. Sonra birlikte güzel bir şey başarmanın, kolektif bir şey yapmanın mutluluğunu gördüler. Gördükten sonra önce insan olmanın erdemini yakaladılar. Ailelerine, sevdiklerine karşı boyunları bükük olan insanların kendine olan güveni geldi. Şimdi bu adamın kendine güveni gelmiş yeniden toplumla uyum sağlayabilecek bir insan seviyesine gelmişken insan niye firar etsin ki dedi. Bunlar çünkü buraya firar etmeye değil tam tersine kendilerini hayata yeniden kanıtlamaya geldiler dedi. Adam benim gözümde yüceldi. Dekorlarını, kostümlerini, her şeylerin işleri bittikten sonra topladık.
Otobüsle beraber Taksim yokuşundan Kazancı yokuşundan aşağıya doğru gittiklerinde yemin ediyorum o yaşlı otobüs bile gençleşmişti. Onun için de bu Sedat Karaca gibi toplumda böyle sine adamların hep önemli yerlerde, önemli mevkilerde görev yapması en büyük temennimdir. Yıllar sonra kendisiyle de bir telefonda yine görüştük. Emekli olmuş.
Ben onunla ilgili Brubaker Sedat diye bir kitabımda da pardon eserimde orada da bununla ilgili yazmıştım. Kafa dergisinde de yayınlanmıştı. Torunları okumuşlar bak dede seni yazmışlar kafa dergisinde diye. O kadar mutlu olmuş ki ağlıya ağlıya aradı beni dedi ki emekli olduktan sonra hayatımın en mutlu anıydı. Bana dedi ne kadar güzel bir anı bıraktın dedi bana hatırlattın.
Ben şu anda dedi demir çelik Karabük’teyim bir gün yolunuzu düşerse beklerim dedi.
İnşallah bir gün yolunu düşerse Brubaker Sedat’ı tekrar ziyarete gideceğim ona da buradan sevgilerimi saygılarımı iletiyorum.
Yetişkinlerin Lego Dünyası sundu.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir